21-5-939 "21 Mayıs 1939 o | TAN | ABONE BEDELİ | Türkiye Ecnebi 1400 Kr. © 1 Sane © 2800 Kr. 70 " sAy 18 “o » say w ” 1 » 1 Ay sw * Mülletleraranı posta #ttihadına dahil olmiyan o mesmleketler için «bone bedeli müddet s:rasiyle 30, 16, 8, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için rnektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. ALAY TAYİNİNİ Alman Matbuatının Hücum ve Tehditleri Padek anlaşması Berlin çin o kadar ani ve beklenmiyen bir darbe oldu ki, Alman matbuatı biran şaşırdı, bir şey söylişemedi. Hattâ bu anlaşmanın Almanyadan zi- | yade İtalyaya müteveccih olduğunu söyliyerek bize karşı ihtiyatlı bir li- san kullanmaktan çekinmedi. Fakat sonra bu anlaşmanın Alman istilâ e- mellerine karşı ne büyük bir darbe teşkil ettiğini anlayınca iş değişti; Alman gazetelerinin lisanı © değişi verdi. Evvelâ hücuma, sonra tehdide geçtiler. Alman © ordusunun İngiliz donanmasından daha süratle yürü - düğünü söyliyerek bizi korkutınağa kalktılar, Alman matbuatının bu tehevvii - rünü anlıyoruz. İngiliz - Türk anlaş- ması Almanlara yalnız Türkiyeyi değil, bütün Balkanları kaybettir - miştir, Bu anlaşmadan sonra Yugos- lavya üzerinde yaptıkları bütün taz- yikler semeresiz kalmış, Prens Pol Berlin - Roma mihverine girmeğe yanaşmamıştır. > Romanya arlık etı<00 tözYikin- 4. aurenmak üzeredir, Ve Bulgü- ristan İngiltereden mali yardım gör- meğe başlamıştır. Zaten İngiliz Baş- « Aram Kamarasındaki be - yanatına bakılirsa sulh cephesinin Balkanlardaki faaliyeti memnuniyeti mucip bir şekilde inkişaf etmekte - dir, Böyle bir vaziyet karşısında AT man matbuatının bize teşekkür et - mesini beklemek abes olur. Yalnız Almanların, yirmi senedenberi bi - *imle bu kadar siki temaslarda bu- lunmalarına ve silâh arkadaşlığı et- miş olmalarına rağmen hâlâ Türki- Yeyi ve Türkleri aslamamakta gös“ terdikleri inat hakikaten © şaşılacak kadar gariptir. Tehdit Türkü yıldır. maz, kızdırır. Bu basit hakikati Al- manların öğrenmiş olması (o lâzımdı. Öğrenmemişlerse, bunun âkibetin - den müteessir olacak olanlar yine on- lardır, Biz maruz Kaldığımız bir tehlike karşısında emniyetimizi korumak İ- $İn tedbir almaktan başka bir şey Yapmış değilizdir. Bir mahalleye hır- Siz girdiği zaman ev sahiplerinin ka- Pılarını kapamaları kadar tabii bir Yy olamaz, Dünyayı saran haksız ve © yersiz İstilâ tehlikeleri Balkanlara da girin- *6 Balkan devletlerine ve bu meyan- da Türkiyenin yapacağı ilk iş hudut- ini emniyet altına almaktı. Türki. Y6 de bunu yapmıştır. Bunda Alman- Yayı kızdıracak ne var? Biz İstediğimiz devletle, istediği- Miz şekilde (anlaşmak hürriyetine Malik değil miyiz? Eceabatta Belediye , Çalışmaları Eceâbad (Maydos) (TAN) — Bele- in senelik varidatı 4500 lira- dan ibaret olduğu halde, iyi eserler Börülmektedir. İki sene içinde bir lediye fidanlığı, bir do Kilyede lik fidanlığı vücude getirilmiş, tniş bin kadar muhtelif meyva &- Bacı yetiştirilmiştir. Cümhuriyet caddesinde park ve dı, venin kaldırımları, yapılmakta Gazhane ve mezbaha yeptırıldığı Bibi asti bir balıkhane vöcude geti- Tilmesine de başlanılmıştır. imanımız, yedi metre derinlikte ir ve islah edilmektedir. 7 yuvarlamadan, çiğ: nemeden, çekinmeden, kı- saca, açıkça söy- leyip kurtulayım: 4 — Ben içkiyi se gerim! Fakat sarhoş- luğu sevmem; &- yıp, iğrenç, za- rarli olan bu İ- kincisidir. Ama, sade içki sarhoş- luğunu değil, hilç bir şeyin sarhoş- luğunu sevmediğimi de ilâve ede- yim. Insan Yalnız içkinin değil, servetin, güzelliğin, zekânın, bil hassa fkbal denilen devlet kuşu- nun da sarhöşu olabilir, bunlardan da hoşlanmam. o Sonuncusundan, şüphesiz hiç hazzetmem. İlmi tarifile sarhoşluk sinir mer- kezlerine hücum edip “cürilei asa- biye” mizde ve tahrik hüceyreleri- mizde kargaşalık yapabilecek zme- yaddın sebep olduğu bir zehirlenme değil midir? Bunu yalnız alkol mü yapar? Her alkol içen sarhoş mu olur? Her ne sebepten dolayı ise şımarıklık da bir cins sarhosluk sayılmaz mı? Görüyorsunuz ki mesele bu ba- kıştan çok şümullü ve mühimdir; a2 e grmar e ledeceği işlerden değildir, (Hoş in- san asıl sarhoş iken ayı yeşii gü- Tür, o 'da ayrı mesele!) 'esolâ kolay kazanmış hir ye- ni zengin para sarhoşudur. Bütün hareketle- rine dikkat ediniz, ne yapacağım bi- lemiyen bir içki sarhoşundan fark- sızdır. Hüzmede- mediği para sikle- Hi altında sendele- diğini görürsünüz; atar, tutar, dünyaya meydan okur; yapmadığı münasebetsizlik, kabalık, tabiat- sizlik kalmaz. Sesi fazla çıkar, çok yer doldurur, can sıkar, neşe ka- çirır, iğrenç ve âdidir. Bu nevini Umumi Harpte görmekten bıkmış- tık, tiksinmiştik. Güzelliğine mağrur bazt kadın. lar da böyledir, hüsnün sarhoşu. dur. Tıpkı bir sarhoş gibi ister ki dünya işini bıraksın, kendisile meş- gul olsun, kendi güzelliğinin yüz çeşit hoş mezeli sofrasının etrafı. na dizilip “evet efendim, sepet &- fendim, bugün dünden güzelsiniz efendim.” diye dalkavukluk et- sin. Şunu yaksın, bunu yıksın, “uğrunda, ölen, öldürülen var” şarkısını hakikat şekline soksun. Yürüyüşü yalpalıdır, bakışı süzük, tabiati mart havasına benzer. Şim- di güneşli, biraz sonra bulutlu... Kâh iltifat, kâh itap! süküneti, ke- rar ve İntizamı sevmez, vaka ol- masını bekler ve elâtemin rahati- nı kaçırır. , Talâkat, zekâ, bilgiçlik sarhöşu da yorucu? usandırıcıdır. Bir ödi içki sarhoşu gibi kimseye lfkırdı fırsatını vermez; voşlukça coşar, söyledikçe söyler, övündükçe övü- nür, Bu sarhoşta da ölçü, gem, diz- gin yoktur. Marifetlerini saymak- la bitiremez, buluşlarına, nüktele- rine son veremez. Daima konferans salonunda, tören meydanında, mik- rofon karşısında gibidir, cakalı ve sahtedir. Dalma çenesi harekette, dili dans, sesi müzik, eli makine halindedir; gözleri de gözlerinizin içindedir: Tasvip bekler, takdir is- ter, alkış gözler. Nihayet siz yorulursunuz, “Ah, dersiniz, defolsa veya sızsa da r3- hat etsek!” Yazan: Refik kbal sarhoşluğuna gelince, ötekilerden de kötüdür, yedi tane Bakrl Mustafanın huzü- runa razı olacağı- nız gelir. Dünyayı kendisinin dare ettiğine, Aleme ni- zam ve İnlizârm kendisinin o ver- diğine inanmış bir tavırla böbürle. ne böbürlene bir anlatışı, bir yük- Sekten atışı, bir ses perdesi bozuk- luğu, bir srabaya kuruluşu, bir tribüne geçişi, bir motöre yaslanı- $i, şuna buna bir iltifatı, bir ihta- rı vardır ki, sizleri bilmem, fakat gözüm değince benim tüylerim diken diken olur, belkemiğimde Boğaziçi anaforları esmiye başlar. Maamafih ikbal sarhoşu en ça- buk ayılan bir sarhoştur; masa ba- sındaki koltuğunu altından çeker çekmez süt dökmüş kediye, sarığı alınmış hocaya, karaya vurmuş ba- ia. gerdeğe is al faf odasından çıkan Kadı sünepeleşir, her ayilan azılı sarhoş gibi artık mahcup ve ürkektir, z1- bıdı ve şaftasızdır, acıyacağın:» gelir, Fakat ikbal sarhoşunun belki de hiç içmemekle beraber bir de az- manı vardır ki, adına eski terik- lerde kâh Sezar, kâh sultan, kâh han, kâh çar, kâh kayser, kâh bu kafiyeden bir kelime hulâsa bir şey denirdi; dünyâyı âteşe yakabilirdi. İşte en korkunç, zararlı sarhoş on- lardı, Hışmından Allaha sığınmak» tan, daha iyisi silâhına sarılmak- tan başka baş vuracak çare yoktu! Bunlar dünya meyhanesine bir kaç asırda bir ve bazan da çift ge- Hirler, ama pir gelirler. Kafa iti- Onun Arkasından. Halid barile ayyaş gibi hesaplar yapar- lar: “Şöyle alır, şöyle kırar, şöyle yıkar, şöyle geçerim, kimsecikler karşımda duramaz!,, kurarlar, ku- rarlar; atarlar, tutarlar, birdenbire ayağa kalkarlar. .Kırılmadık bar- dak, yarılmadık kafa kalmaz; ma- salar altüst olur, tezgâh yere, halk biribirine geçer. Bu büyük mik- yasla meyhane kavgası tarihe mal olan cihan zabıta vakalarından bir tanesini teşkil eder, milletler asır- larca lâfını ederler, dehşetini a- narlar. ereket ki her içki icen »- dam sarhoş olmadığı gibi her zengin, her güzel, her hatip, her devletli, hattâ İ belkide ner Se- li zar kendisini sar- hoşluğa kaptır - maz; hesabım bi- “ lir. İşte bunun i- çindir ki fena olan içki, para, hü- Baray ettim ekâ.nifuz değildir... bunların sarhoşluğu, yani asabi cümlemizde kargaşulik oyapması- dır. Neyin sarhoşu olur İsen ol, ister- se Karakulak suyunun... O dahi fo nadır! Şöhret sarhoşluğu ise be- terin beteridir. Çok yeyip midesini bozan bir a- dam oburluğun sarhoşudur; çok kadın peşinde koşan da çapkınlı. gın... Spor sarhoşluğu da olurmuş meğer: Stadyumlarda döğüşenler» de nümunesini görüyoruz. Allâme taslaklığı da matbuat sütunlarında yer bulan ve gittikçe salgınlaş bir münasebetsiz sarhoşluk” Ahmet Ağaoğlu Yazan: ŞÜKÜFE NİHAL Çinin bir kiymet daha uç- tun, Ahmet Ağaoğlunu da kaybet » Vaktiyle “Sanat havasızlığın » dan zaman” Hâmide koşardım, Şimdi de, zaman zaman yalpa vuran insanlık denizinde ba- şun dönünce, sökün ve İnan veren bir tepe diye Ağaoğlunu görmek, benim için bir şifa olurdu, O da gitti, bu dı Ne yazık!,, O, İnsanlığın az rastladığı kıy - metlerdendi; âlimdi, çalışkandı, mücadeleciydi, zekiydi, faydalıy - dı; lâkin ben bunların hiç birinin üstünde durmuyorum. Ağaoğlunun asıl kiymet verdiğim tarafı, ka - rakterinin yüksekliği idi.. O, insan- dı; o, (bütün bir insan) Hayatta her şeyi bulmak müm kündür, lâkin tam bir insan bul - mak? İşte, ıztırabımız ve çektikle rimiz burada., O, sesi ve sözü ile baştan başa samimiyeti, onda büyük ızlırap - lar çekenlerin manevi yüksekliği vardı. O, yanmış, tutuşmuş, lâkin kül olmamış; yandıkça üzerindeki altın külçeleri büsbütün © tekâsüf etmiş bir hâkimdi. Kaç yıldır, her pazartesi akşa - mı, o, söylerdi, biz dinlerdik. Genç, ler başlar, lâkin dalma o devam e der, o bitirirdi. Gündüzk yorgun- luktan sonra onun çocukları sayı - Inn bizler, salonda oturacak rahat yerler ararken, o, elinde asa; yük- sek sandalyesinde bir arslan bey- betiyle dimdik otururdu. Her sözü bir İnanış ve inandı - rıştı... Sesinde yıldırımların ahen- gİ vardı; yetmiş yılım söndüreme- diği bakışlarına kapılır, eazibesin- den kurtulamazdık. rasıra hastalanırdı; biz yine giderdik. Nadiren yatakta kabul ederdi. Onu, hep üsası elin. de, yüksek sandalyesinde dimdik. bizi bekler, bulurduk. Konuşur - ken zaman zaman küçük krizler geçirirdi; küçük bir işaretiyle ona ilâcımı getirirler, alır, koklar, çok defa etraftakiler bir şeyin farkın - da olmazlardı. Münakaşa gürültüleri arasında 6, kendi kendini tedavi eder, bir (Devamı 8 incide) Çeşit Çeşit Sarhoşluğa Şişeye ve Insana Dair kitaptan bir kadeh çakıştırıp oku- ma akşamcılığının neticesi... İnhisar idaresi bunların da gra- dosunu İndiremez ya? Sinirli bir kadın zararlı olmak- ta, herkesin rahatını kaçırıp dün- yayı başına zindan etmekt bir sar- daha mı az belâlıdır? Kabahat şişedeki içkide değil, insan denilen şişenin içindeki mâ- yadadır. Bu maya sarhoşluğa mü- Saitse o adam sade rakıdan değil, açık havadan, güzel manzaradan bile sarhoş olup hır çıkarır. Mese- le sıhhat, huy ve terbiye meselesi- dir. Olçüsüz sarfedilen hangi nesne muzır olmaz, Zehirlenme yapmaz ki? Bir kadeh rakı, elbette, or. ka- deh buzlu portakal şerbetinden on tabak dondurmadan, on patlıcan dolmasından, hattâ on saat kumar masasından, on kilometre yayah koşmaktan ve yüz on kilometre ü- zerinden otomobil sürmekten çok daha az zararlıdır. Haddi zatında ne bir bardak şurup. ne tek tabak dondurma, ne iki patlıcan dolması, ne ilç parti bezik, ne kısa yürü yüş, ne de hafif sürülen otomobil zararlı olmamakla beraber... ğrenilecek, öğretilecek şey ber işte ölçüsünü bilmek, ölçüye riayet et- mektir; seciyeli, idareli olmıya ça- lişmaktır, Sarhoş olmadan içe bilene söz söy- lemek kimin had- dine? Otuz şu ka- dar senedir, mese- lâ, benim hakkım- da bindereden su getirildi de niçin sarhoştur denilemedi? Hal- buki on sekiz yaşımdanberi « kısa bir kaç rahatsızlık müstesna - her gün içerim; ama ağzıma içerim; insan gibi içerim; vaktinde, dere- cesile, keyfini getire getire terte- miz içerim; özene bezene, bütün a- dabına, usullerine riayet ede ede, elendiçe içerim. Böyle içene de bayılırım. Hem bu mübarek Istanbulda, ya- zın, akşam üzerleri sular çilek, kay- sı, menekşe, erguvan rengine gi- rer, çınar ve söğüt yaprakları se- rin rüzgârlarla titrer, denizde mah- bubeler yüzer, yavaş yavaş elek- tikler yarıp ışıklar gülerken, peri masalına lâyık bir dekor karşısın- da şöyle, içinde buz parçaları şikir- dayan buğulu bir kadeh içki insa- pa dokunabilir mi? Elcevap — Allahü âlem bisse- vab: Dokunmaz! Dokunur diyenin aklından şüp- he caiz midir? Elcevap « Caizdir! çki ve sarhoşluk bahsi edilir. ken şişeyi hatırlamanyak mümkün olamaz. Zaten bütün ha- yatımızda şişenin ehemmiyeti var- dır, anlatayım Bir gün, bak- tum, evde birikip kalmış olan cins cins, şekil şekil şişeleri hizmetçi satıyor. Beni bir düşünce aldı. A- ma öyle “pahalıya aldığım dolu şi- şelerin boşu ne ucuza gidiyor?” yahut “ne çok şey içmişiz?” kabi- İlinden âdi düşünce değil: orijinal bir fikir. Oturdum, şunu yazdım: İnsan ve Şişe Çocuğun babasına rats g€- lirsiniz. Elinde bir şişe: — Nedir bu şişe? — Süt ye #arib Mono İslilis ERE AZ Ağaoğlu Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Alimi Ahmedi tek bir kelime ile ifade etmek © icabederse “İnsan” onun üzerine biçilmiş bir ka» lıptır. Ağaoğlunun, yetmiş seneyi dolduran hayatı içinde, varlığını ya- pan fikirleri, hisleri, kanaatleri, ken- di içine sığmayan enerjisi gibi, bu küçük sütuna da sığmaz. Fakat ben- ce onun en mümeyyiz vasfı insanlığı, hür insana, yüksek bir insanlığa o - lan aşkı ve hasretidir. En büyük zevk duyduğu #üel hayatta, ve mücadelede, bir ka- | saat olarak, bir ideal olarak benim - sediği demokrasiyi, hayatının son da- kikasına kadar sarsılmadan müdafaa ederken, kanaatine zıt fikirlere karşı gösterdiği misamaha da onun el den bırakmadığı bir ölçüdür. cennet, birbirine fenalık etmeyen, birbiri için yaşayan, yer yüzündeki insanları birbirine Fazilet bağlariyle bağlayan bir âlem tasavvur ederdi. Bütün hayatı bu âlemin & hasretiyle geçmiş, yer yüzünü kaplayan ihti - rasların, didişmelerin kinini taşımış, son dakikasına kadar kale « mini ve dilini, bütün heyecanı ve e retmiştir. Ağaoğlunun dediği gibi, yetmiş senelik perde indiği zaman, arkasın. da bir saniye fikirlerinden fedakâr- maddi menfaatlere feda etmeyen, miştir. Yüksek karakter ve moralin mü - datii Ağaoğlu, iğrenç © menfaatlerin lünde taşımış bir fert gibi vicdan hu- zuru ile ölmüş bahtiyar bir ölü « dür, büyük bir insan kaybettik, bir şişe ile görürsünüz: — Bu ne şişesi? — Mürekkep şişesi! * Çocuk bir gençtir. Elinde yi. ne bir şişe ile rastlarsınız: — Bu şişe nedir? — Kolonya gişesi! emen ei otuz, Kırk ya, ir; bii ile yoldadır: di geliri. — O ne şişesi? — Rakı şişesi! * Çocuk kırkını geçmiştir; bakarsınız, elinde bir şişe ile gidiyor; — Ne şişesi bu? — İlâç şişesi! Maden suyu şişesi! * Çocuk elli, altmış arasında- dır. Bir gün omuzları çökük, karşınıza çıkar: — Yine mi şişe? — Evet, idrar şişesi! * Çocuk, artık, ak saçlı başı- m sonsuz uykusuna varmak için yastığa dayamış, binler - ce şişe tükettiği dünyadan çe- kiliyor. Kapıda eli şişeli biri. ne rast geliriz: — Bu ne şişesi? , — Zemzem şişesi! Is“ sarhoşluğunun — gamlı, neşeli, kavgacı, palavracı, kahraman, ihsan- cı, edepli ve edep- siz gibi yüz çe- şit şekline dair bir gün bildiklerimi söylemek © üzere yağımı bitirirken son günlerde mo- da olan bir mese- leye daha temas edeceğim: Raxı milli içki midir, değil midir? Bana kalırsa, Mil Mücadelede, bir aralık, seciyesiz addolunarak Anadoludan kapı dişarı edilmesi- ne rağmen yabana atılamaz ve her halde bir listeye sokulup ta mili hudut haricine çıkarılacak hafn » lerden sayılamaz. Fikrimde yapıla. cak şey onu sadece, devlet hizme- tinde kullanmamaktır ve zannede- rim ki şimdi yapılan da budur. Ona bu ceza, bize su mükâfat vatisisi Ağaoğlu, insanlar Için ütopik bir | içinde | herjisiyle bunun müdafaasına has » | lik etmeyen, bir saniye kanaatlerini boyun eğmeden ölen bir insan bırak” karşısında idealini sapa sağlam gön- | Biz kıymetli bir entellektüel ve