GA geelikliydi. Sandaneski çete- Bi, “De $on yaptığım ve vuruldu- reimüslim” köyü müsade- Salaş adam yaralı. olarak Kayaş? ve benim kolumu bile yana iyacak bir vaziyette bu- dey AR İstifade etmiş, ölüm- e lmuştu. Sandaneskirin du, “damlarından olduğuna, ara- by sen bunca yıllardan sonra ik aş da israrla gezişine gö- halde, senelerin söndüre - “inme, ini benim kanımla sön- siye teşebbüsüne giriştiği an- rd, e Hanrmamış, hattâ görmemiş deyi rürdüm. Anl bir kararla Tak ei döndüm. O zaman Tom- Sürlüy sinde bulunan polis mü- drive doğru yürüdüm. Mü- ize in bahçesi çok kalabalıktı. kiyi, #ebe komiserlerinden Eren- nimeti Zekinin odasma Yağa gözlerimi pencereden s0 Ti iktim. Herif vilâyet daire- Na, Bai Permaklıkir duvara dayan iş hal riyet dairesinin kapusu- “ETEK TE KTB'DE BRE ER A elli ki beni bekliyordu. Kurt Bzlüyomdy, Bs #damr oracıkta tutturmak bek ön ve maksadını anlamak iy, Pümkün 441, Fakat, komite kay, JPan bir. adamı hükümet Big Ne ezdirmek bana aykırı 4 9 anda, çoktanberi sönen ek ruhum yine uyanmış, ding ie canlanıvermişti. Ken - X,, , Sanbulda değil, sanki o ateş- Bünlerde ve Rumelide Bu herif ile başbaşa he- limak kaygusuna saplanmış. ana teden çıktım: Babrâl yo- Mak, 9m seri adımlarla indim. km, bir dangalağın önün - “bolmak, kendimi ona arst- Yen, P*$ine düşüp baş vuracağı iy Adamları anlamaktı. Bir - Ön, Peki oteli gazinosuna gir- ay kadlatki otel kapısından çık- e MM esmisi sokağından Map gra Hamam sokağının Köşe Witum. Dağlarda komitacılığa e. bizin “Yangel” m vmA Tt Üzerinde, kalabalıkta şaşır kalamış aptal aptal etrafına “Yor, yana yana beni araştı” dai, Beş on dakika oralarda Yay, Ve nihayet ümidini keserek de Postahane caddesine doğrul in de bulunduğum sokakta M ,, Salar sütçülük yapan ve be- Taşan Osmanlı Bulgarlardan My İn dükkânına girdim, Kak a m çıkardım. Onun Aa şıma, gocu; sirti- Büy im Pıratta iriide le Yen pX Suda balık avlamak iste tn, izim Acemi kamitacının p& Yer, tüm, Bir türlü ileri gidemi- Myey gide üzerindekir! fırıl dö <8. Şimdi o benim pençeme Mag Ağıma düşmüştü. O günü kadar beni gerçekten yor” Bl Yorulmuştum fakat, çok Kapgie örmüş ve öğrenmiştim. Li e İn Vangel yalnız değildi bu Biriy, Zömanın arta kalmış yadi - ndan Pırlepeli (Eyvan) ile yg Darefin de İstanbulda Tm, Vangel ile olan iş or- üçler da iyice anlamıştım. İni dar birleşmişler, her gün bis, Yöradığım kahveleri birer taç, #özmişler ve nihayet akşam Yüz köprü üstündeki Usküdar Miş, Skelesinde postekileri ser- hagi. Belli ki beni bekliyor - V8 pek tabit ki, maksatları ve kara idi, 0 #kşam Üsküdara geçmedim. Sini, Takibime devam ettim. Ü- fini, © Yattıkları yerleri, ak - İn. Vakit geçirdikleri mahal Pep, Erendim. Yangel ile Danef aş sbazarında Bulgar şayağı Hdey; © Bulgarın dükkânı üze - Li Sdada “Eyvan” da Topçu- Yakın Tarihin En Esra Beni Takip Eden Vangeldi Sondan i'ni dandı veDerei Müslimde eski'nin Adamlarındandı : Benden Kurtulmıya Muvaffak Olmuş Bulunuyordu lar enddesinde bir sütçünün dük- kânında kalıyorlardı. Üç gün bun- lara katiyen İZ emiş, ben onları izlemiş ve gözlemiştim. Dör- düncü günü bu variyeti ve fikir- lerimi Esat paşaya anlattığım Zö- man, rahmetlinin. güler yüzü bir- 'den kızarmış. Ve: — Elmasım. Demişti, Zamanm ve nezaketi malüm, Siztir imi mucip hareketleri kat- iyen tecviz edemem. Artık kanun devrine girdiğimiz işin gizli te - şebbüsler tabii iyi neticeler ver - mez. Bu udamların siyasi maksat- larla veyahut seni öldürmek ni- yeti ile gezdiklerine katiyetle kani İsen bunları birer birer tutar ve birinci şubeye teslim edersin. A - tarız hudut haricine habisleri, Paşanın fikrini anlamış, hir - çın hareket ve teşebbüslerden vaz ji . “Fakat üçünü de birer birer avlayıp topladıktan sonra, #on bir komitacılık sohbeti yap - mak arzusundan da nefsimi kur- taramamıştım. Ertesi gün, Kürt Şakirle başbaşa vermiş, işin enini boyunu'ölçmüş, bir hayli düşün - müştük. üçükçamlıca suyu karşısm- K daki Tevfik hocanm köşkü Je göz hekimi Esat paşanın di çiftliği sessizlik ve ten- halık bakımından, yapacağım söh- bet için çok muvafıktı Ancak bun- ları tutup Üsküdara geçirmeği, Çamlıcaya götürmeği hem zahmet- H, hem de duyulup görülmesi ih- imali bir hareket gördük. Bu dü- şünce ile "topluluğu yine Şakirin Boyacıköyündeki evinde yapmağı münasip bulduk. Ve hemen işe ko- yulduk. Bu eğlenceli sohbete Müş- tak efendi de gönüllü olarak işti- rak etti. Ben Çığırtgan, Müştakla Şakir de avcr olmuşlardı. O akşam Üs - küdar vapur iskelesinde, her gün- kü gibi bekliyen “Vengel” i Müş. — tak ile Şakir birer sivil memür s£- fat ve salâhiyeti ile çevirmişler, üzerinde iki Nagant tabancası bul- muşlardı. Bu güzel bahane ile köp- rü üzerinde beklettiğimiz, rahmet- H şoför Salmin otomobiline bindir. mişlerdi. Çevrilen tabanca namlu- ları karşırmda sesi, soluğu kesen Vangelin, Şişlide Mecidiye köyün- | de bağlanan gözleri Şakirin evin- | de açılmca karşısında beni görmüş-| dü, O gece yarısına kadar devam | eden sorgu sohbetini, ara sıra yum- ruk ve tokatla daha ziyade şen - Jendirmiş ve nihayet gospoğini dil- ! lendirmiştik. Vangel, Dereimüs - ilm köyünde öldürdüğüm karde- in intikamını almak istediğini söylemiş, beni iyice tanıya siri w bunun için tereddütlü günler geçirdiğini ve beni sorduğu adamlarin ismimi Sadık baba ol - duğunu söylemelerinin işi gecik- tirdiğini, bir masal söyler gibi, s0- ğuk kanlılik ile anlatmıştı. Eyvan ile Danefin bu teşebbüsten haber- leri olmadığını da ben sormadan söylemek teâbirsizliğini göster - mmişti. gün ben evde ve misafirimle o başbaşa kalmıştım. O akşam, yatsı vaktinden biraz sonra Şakir ile Müştak, ikinci o misefirimizi, Kırşovalı Danefi de bir Nagımt tabancası ve kısa demirli bir han- çerle geti erdi. Bağlı gözleri açılan yeni misafir iyimi ni, el ve bağlı a ii anlamıştı. O gece ir bağlı misafirlere ö duk. ve yumruk e pi iltifat etmemişti. salağı gibi, bütün uryanlığı ile söyleyivermişti Beni öldür - mek için Vangele yardım edecek- lamış, tokat rlı Çehresi: 128 lerini itiraf etmişti. o Ve nihayet tehdidimi ikaa muktedir olduğ'r mu görünce, Pirlepeli (Eyvan) & bir davet mektubu yazıp imzala- makta tereddüt değil, bayağı acs- le etmişti. Gece yarısından biraz evvel “Eyvan,, , Bu zamanının çok vahşi ve yirtici kurdu da, Dane- fin kurduğu ağa düşmüş ve elimi» 28 geçmişti. Bu da, yepyeni ve taçlı cinsin- den bir nagantla getirilmişti. Bu da, gözleri açılınca, karşısında be- ni, el ve ayakları bağlı Vangelle Danefi görmüştü. Rumelinin bu kocamış, dişleri dökülmüş kurdunu söyletmek ıçın çok uğraşmıştık. Doğruyu söylet- mek için attığımız sopalardan, ü- çümüzün de elleri durmuş. Danef ile Eyvânın da çeneleri yorulmuş- tu. İkisi de ber şeyi olduğu gibi itiraf ettiklerini söyledikleri bey- hüde saklayıp ta dayak yememe- sini tavsiye ettikleri halde, bu ha- bis inadından vaz geçmemiş, ağ - zından bilmiyorum, onlar yalan söylemiş sözlerinden başka bir ke- lime bile çıkarmamıştı. Fakat, sa- baha karşı, tatbik ettiğim Bulgar tazyiki karşısında oda, Perim Bal- kanının geveze kara tavukları gi- bi cırlayıp durmuştu. $ anlaşılmıştı. Bu gospodin- ler, toprakları bol olsun efendilerinin, ağalarının intikam - larıni güdüyorlardı. Halbuki, ben onlar hakkında sakladığım kini” çoktan unutmuş, beslediğim inti- kam bislerini çoktan alnıştun. Gospodinler, kendilerini Büyük - çekmece civarında bir köyde bu - lunduklarını tahmin ediyor ve hiç şüphesiz kendilerinden kanlı bir surette intikam alacağımdan korkuyorlardı. kuz gün, Şakirin evinin bodrum katında, küçük pencereleri tahta ile maklı bir taş odada kapattım. (Devamı var) Bunları tam do - | 2223335 37022222 0000 <<< AYE USTURA AHMET << CC kşama doğru avluda sirt mı duvara dayamış güneş leniyordum. Ortalık tenhaydı. Sa- ri kilot pantalonlu, başi yazma mendille sarılmış bir delikanlı e- linde bir konserve tenekesi olduğu halde yanıma yaklaştı. Tenekeye öksüz ve cılız bir çiçek dikilmişti. Adını ne o gün, ne de başka günler sormadım ve cinsini tanımak bel- ki bahçıvanlar için de kolay değil- di, Kutusunu ayak ucuma bıraka rak: — Havalandırmıya çıkardım, de- di, biraz güneş almazsa ölür, gider, Sigarasını ağzımda duran yan- mamış sigaraya uzattı. Yaktım. — Galiba bitiyor senin ceza, de- dim. Yakında çıkacağa benziyor- sun. Yere bıraktığı tenekeyi örselen- mesinden korkuyormuş gibi dik- katle kımıldatarak sarısı ve beya- 71 bol, yaprakları yeşilden kurşu- niye dönmüş çiçeğin yüzünü güne- şe çevirdi ve bu harekete alt bir şeyler konuşuyormuş gibi: — İki ay on gün var, dedi, Allah ağır cezalıların muini olsun. Mahpushanede herkes kendisile meşguldür. On kere anlatmış olsa bile yakın arkadaşlar müstesna di- ğerlerinin hangi sebepten burada bulunduğu akılda tutulmaz ve bu ciheti kim olursa olsun tekrar tek- rar sormak ayıp değildir. — Senin iş nedir, dedim, iftira mı? Hırsızlar cürümlerini adıyla söyle miye sıkılırlar. Onların müşterek ve malüm bir suçları vardır, Kısa- casr; İftira. Bunu sorarken belki “evet, der diye yüzüne bakmıyordum. Hızla inkâr etti ve bir müddet a- raştırdıktan sonra bana bir küçük gazele parçasi uzattı. İ sa bir zabıta havadisi. For- mülünü hepiniz bilirsiniz: Ali oğlu Veli kıskançlık saikasile karısının yüzünü ustura, - yahut jilet - ile müteaddit yerlerinden cerhettiği için yakalanmış, adliye- | ye sevkolunmuştur. LOKMA N. NASIL BAŞLAR? Müzmin böbrek iltihabınm baş- langıcı çok defa belirsiz gibidir. | Alâmetleri bulunsa du böbreklere pek uzak yerlerde olduğundan bu alâmetlerin böbrekle münasebeti olacağı - önceden öğrenmiş olma- yınca - İnsanım aklına gelmez. Meselâ birçokları, sabahleyin uykudan baş ağrısı ile kalkarlar. Ağrı başın arka tarafında yahut ensede olur, her sabah gelir. Baş ağrısına karsı meşhur ilâçlardan biri almınca ağrı geder, tabii, er- tesi sabah gene gelmek üzere... Böbreklere o kadar uzak yerde ağ“ rının böbrek hastalığınm başlan- gicma alâmet olduğu İnsanın ne- reden aklma gelecek? Baş ağrısı. na karşı ilâcı sık sık arttırarak 0 na devam eder gider. Kimisinin kulaklarmda uğultu olur, başı döner, hep sabahları &- zar azar burnu kanar, gözlerinin önünde kara kara sinekler | gibi şeyler ücüşür. Gene böbreklere çok wzak... Kimisinin arada sıra da; hir parmağı uyuşur, uyuşan parmakların rengi sararır, ne dokunulunca buz gibi... Bazıla. zmda bu hal bütün bir ele, hattâ koluna kadar çıkar. Bazısımın da bacakları, dizleri ü- şür, geceleri baldırlarına kulunç girer, siddetli ağrı verir. Üşümek belde olsa bile orada müzmin ilti- hap hatıra gelmez. Belki bir s0- ğuk algınlığı, denilir... Gece uyku- da elektrik cereyanma tutulmuş gibi sarsılarak uyananlar da var- dır. Kimisi de İnatçı bir kaşmtıya tutulur, Bu alâmetlerin hepsi ya damar- larda tansiyonun arttığına, yahut kana fazla azot karıştığına, kısa sözle, höbreklerde müzmin bir il. Şe bulunduğuna delâlet eder- Daha mühim alâmet, gece id- rarın artmasıdır. Normal gündüz idrâr daha fazl halde, höbreklerd; yınca geceleri idrar hem hem de ri gelir. Bu alâ- mete dikkat etmek lâzımdır. İnsan bunlara dikkat etmeyip, idrarını analiz ettirmeden, heki- mine muayene olunmadan işine gücüne devam ederse, yâklâ ay- larca, hattâ yıllarca o hastalığın başlangıcı öylece sürer, Sonra bir gün başka bir sebeple hekime muayene olunurken hekim müz- min böbrek iltihabini teşhis eder. Bu da gene hir şans sayılmalıdır. Cünkü müzmin iltihap kendisi. ni daha ağır bir alâmetle belli e- debilir, meselâ, bir gün fazlaca yemek yedikten sonra, yahut bir soğuk algınlığı üzerine müzmin il- tihap şiddetlenir: Belde zorlu san- cı, İdrardan kan gelir, idrar aza- lır, belki büsbütün kesilir. Bazı- smda burundan birçok kan gelir. Bu da pek fena sayılamaz, fakat kan burundan gelmez de beyine hücum ederse... O vakit bir analiz asıl hastalığın böbrekte olduğunu meydana çıkarırsa da beyine bü- cum etmiş olan kan orada türlü türlü marifetler yapmış olabilir. Bumlarm hepsi, kendi kendine dikkat etmemenin neticeleri. Müzmin böbrek hastalığına iyi ol- maz hastalık derler, çünkü baş- Jangıcmdayken insan farkma var- maz, vakit geçince vâkıâ İyi edil mesi çok güç olur. Fakat baslin- gıcında, hele her sabah gelen baş ağrısma, bir de geceleri İdrarm daha sik ve daha çok gelmesine dikkat edilip te o zaman tedavi ve perhize başlantlırsa iyi edilmesine çok büyük ihtimal olur. | düm. 23333333339 RA Göz göze durduk. Bunlar ekse. riya: — Bir cahillik ettik. Elimizden bir kazadır çıktı, derlerdi. Bekle. dim, — İyi oldu, dedi, öyle olmasaydı böyle olmıyacaktı. — Doğru, dedim ve sustum. Mah pushanede af haberinden başka hiç bir şey merak edilmez. , Akşam güneşi, yumuşak ve sa- mimi idi. Kalbe dair konuşulacak renklerin içindeydik. Gölgeler ya- vaşça irileşiyorlar, ekmekçiler boş, çüyallarını omuzlarına atmışlar ar- ka arkaya ambara gidiyorlardı. — Evleneli çak olmamıştı, diye anlattı. Bir ana, bir kız, bir de ben üç kişi olmuştuk. Dükkünın üstün- de iki oda vardı. Geçinip gidiyor. duk. Kadın hamile oldu. Koca ka- rının çenesi düştükçe düştü, Evve- lâ haftada bir içtiğim rakıyı tuttur- du. Bıraktım. Kahveye gitmiyecek- sin, dedi. Başüstüne, dedim. Çocuk zor doğdu. Lâvtalar, ebeler getir- dim. Kış fona bastırdı. İşler bozul- du. Senin anlıyacağın, bir gün kav- ga ettik. Ana kız birim oğlanı da alıp gittiler. Amcalarının evinde o- turuyorlardı. Bir hafta dayandım. Gidip getirdim. Lâkin bir kere yüz göz olmuştuk. Yine kaçtılar, yine getirdim.-Koca karı "ben kızımı e- Timi öpen memurlara veririm, kâ- tip damadım olur. Ahir ömrümde rahat ederim,, demiye başlamıştı. Neticede mahkemeye düştük. Bo şanıyorduk. ir gün şoför ahbaplardan biri: — Yahu, senin karıyı İzmitte gör inoda şanoya çıkmış, şar- kı ökuyordu, dedi. Ne dersin, bu Iâf o dakikada pek koymadı. — Canı cehenteme kahbenin, dedim, boşanıyorum, Ne halt eder- se etsin. Fakat gece olunca İçime bir sizr düştü. Sesi güzeldi. Köşedeki kah- vede gramofon çalınıyordu. Band Söylediği şarkılardan biri.. Canım sıkıldı. Ertesi sabah trene atlayın- ca İzmite gittim. Ben orâya giderken, o da Istan- bula dönmüş. Akşam trenile ters yüzü geri geldim. Amcasının evine doğru yürürken karşılaştık. Ne de olsa çocuğumun anası, Yü- züre karşı duramadı. Ben de aşırı edepsizlik etmedim. Adeta barış tik. Beraberce Yenikapıda bir ga- zZinoya oturduk, içtik. — Çocuk ağlar, dedi, ama ku- lak vermedim. Dükkünm üstünde- ki odaya geldik. Sabahleyin erken uyanmışım. Bir de baktım. Mışıl, mışıl uyuyor. Bir müddet seyrettim, Sonra (u- yandırayım, dedim. İşte bunu dü- şüinürken aklıma geldi, kendi ken- dime: — Uyandırırsan ne olacak, de- dim, kalkıp gidecek. Yine arıyacak- sım, yine getireceksin. Yine gide- cek. Mahkemeden sonra evlenirse., Yatağın yanında evvelki gün traş olduğum ustura duruyordu. Alıp açtım. Alt dudağını tuttum. Bir vu- ruşta kopardım. Gözümü kan bü- TÜM, ölesiye vurmıya Ki- tü ama, 9 e Yamağ, ile yüzünü örte- Tek , G elleri di: k e a kıyma diye hay- ünü e alvarmıya başladı. Y sünü biraz izdim, Kan Ye- ğ * daha çizdim. tağı kıpkış YAZMASINA sevirmişti. 3, Samatya Y Yaraları i; İSİ ol, zemede gl ez a nım Yeri yoğııakst” madılar. Yalnız, Yüy, Kulak 3” — Ben kocamı k dan beni surdu, deme m da on radı. Bir sene iki ay ceza ME ye- Verdiler. ir hafta sonra g B yerinde rastladım, Teaşma ca aralarındaki tel örgüye çi ko mir parmaklığa ehemmiyet yz den karşılıklı duruyorlardı, “288 Seslerini uzaktan işitmi nuşurken gözlerinden neler » Bine bakmamağa alışmışlardı. Kadın korkunç derecede çirkinai. Alt dudağından büyük bir parca kopartılmış, sol yanağı üç yerinden gizilmişiti, Erkeğin başında kırmızı yollu bir yazma mendil sarıydı. Ayak- larmda topukları aşınmış eski ta- kunyeler ve o günkü sarı kilot pan- talonu vardı. Kabahatli gibi dur. masına rağmen hayatında, en ehem miyet verdiği bir işi, bir aralık, t8- mamile başarmış olduğu için rahat görünüyordu. Bir müddet ayları, heftaları he- sapladılar. Çocuklarından bahsetti. ler. Kadın mantosunun cebinden iki paket on birlik sigara İle iki ku- tu kibrit çıkardı. Gardiyana verdi. Gardiyan paketleri kayıtsızca açtı. İçine baktı. Kibrit kutularının içi- ne de bir göz attı. Ara kapınm küçük penceresin- den içeri uzattı. Erkek paketleri nereye koyaca- ğını birden kestirememişti. Bir ar- ka cebine, bir de yan cebina götür. dü. Sonra vazgeçti. Yavaşça — Eyvallah, dedi. Artık konuşa- cak bir şeyleri kalmamıştı. — Haydi sen git, diye yüksek sesle âdeta emretti, ben iki buçuk ay sonra gelirim. — Haftaya da uğramıyayım mı? —iiçin uğramıyacakmışsın, Müt: laka uğra. Fakat âdi günlerde ev- den çıkma. Konuşma yeri birdenbire kala- balıklaştığı için artık bağırarak ko- nuşuyorlardı. Erkek tekrar: —Haydi doğru eve, dedi, dur dur. tenbihim var. Karanfillere iyi bak. Şebboyları oğlan yolmasın. Valde- ye selim ederim. Seçti. | Mektep İhtiyacı Adapazarı (TAN) — Otuz bin nüfusu olan kazamızda bir orta okul ve yedi ilk okul varsa da, ihtiyaca kâfi gelmemektedir. Mektep adedi- nin arttırılması o lâzımdır. Mevcut ilk mekteplerden beşinin de binala- rı tamire muhtaçtır. Ye ve ko: tü i i