e Mey ame me A Dn londan çıkarken, İnönüne ağlıyarak — Paşam, diye haykırdı... Senin gibi bir devlet reisinin, bizim dertle- timize defter açması, göz açması, gö nül açması, tarihe altın harflerle y #lsın: Günümüzü bayram ettin pa» şam! Felek seni başımızdan eksik! komasın! i | Paşam, toprak yetmiyor Şimdi de sıra, köylü Süle eyman, “Karaca, k 214 haneli imiş. O: Bu kömürden 20 kantar kö- rmuş. Süleym senede razi var mı? Her tarafımız — Yoktur dağlı tır biz yere göndürsek gider mi gideriz paşam. | zere orman memuru. Civarda orman çok mu? — Pek çok pa 9 ormanlardan biz &ciz bırakıldık, — Arabanız var mı? — Var efendim. — Nasi? — Dört tekerlek, — Nerede tâmir ettirirsiniz? İ —.O yandan hiç merak etme. Kö- yümüzde ustanın âlâst bulunur pa- şam. O sırada orman memuru da gel. mişti. Cümhurrelsimiz, sualini ona tevcih b — Kaç senedir orman memurüsun burada? — Alti senedir efendim. — Bu köülülerin dertlerini biliyor musun? | — Biliyorum paşam: Bunların a-| razileri azdır, Fakat bu zaruridir. Çünkü oralarda, ekime elverişli ara- Bi kıttır. | — “Orman verirseniz geçiniriz” diyorlar. Niçin vermiyorsunuz? — Elimizdeki kanun bugünkün-| den fazlasını vermemize müsait de- Zil paşam. Bu cevabı da not eden İsmet İnö- nünün, Çatalcada köylü ile yaptığı son konuşma bu olacaktı. Fakat biraz sonra, Silivriye hareket etmek için! otomobiline binerken, genç bir köy- lü kendisine hitaben haykırdı: — Paşam, beni de dinle... İçeriye bırakmadılar beni... Reisicümhurumuz ayak üzerinde onu da büyük bir alâkayla dinleme- yi ihmal buyurmadılar. © Genç köylü, arazisinin borçtan dolayı haczedilmiş bulunmasından müşteki imiş. mhurrelsimiz, bu şahsi etle bile alâkadar oldu ve gençıköylünün adını, yaverine not ettirdi. Bu hareket, Cümhurreisimi- zi karşılamak üzere oraya birikmiş rdu: İbi esi hakkında Şef, Çatalca Ve Sili ik Şef, kendilerini karşılamıya gelen yavruları okşuyorlar Jdlmemiş tek köşe birakmadı; Ben, u genç köylünün zin yanma bira Cümhurreisimi. Imadığını iddia mesin; kalmış bulunmasının gü hanı, başkalarına yüklemek İstemiş- ti: Zira Çatalen kaymaka mizin önünde, korutanlı nm balkon miştiz bin undan halka şöyle bağır- '— Cümhurrelsimizle. konuşmak isteyen köylüler gelsinler!” Kendiliklerinden gelen köylülerin ne kadar açık konuşabildiklerini de düşünürsek, o asabi köy delikani smın söylediğine inanamayız Sani- nm! Silivrideki konuşmalar Çatalcayla Silivri arası as felt yolun kenarları da, halkla, köy-| , İlülerle doluydu. Ve biz, tâ Silivrinin İçine kadar, tükenmez bir muhabbe- ti terennüm edeni; fasılasız”bir' alkış senfonisinin çinden geçerek gird Hele ar dolu yeyim: O ortasından, niş kalabalığı Cümhurrelsimizin geçe- i yolun, nasıl açılabil saştım; Çünkü, o kalabalığın kesa- Kİ Cümhurreisimiz Silivride bir Derdimiz harman makinesi Bu dilekle de alâkadar olacağını vazd buyüftünitisme: İMönünün dinle- diği ikinci köylü, Kılıçlı köyünden E- tem Kıkıçtı, İnönü sordu: — Senim-toprağın var mı? — Çok az paşam. Biz buraya hic- ret ettiğimiz zaman, dedeme yetmiş dönüm arazi ve: beri, bu arazi dörde $. O zamandan - taksim oldu fetine bakılınen, buna maddeten İm- kân yok gibi görünüyordu. Orada, kaymakamlık dairesine gi- ren Cümhurreisimizin, masa başt rut oturmaz verdiği ilk emir, ne şu oldu: — Hemen köylüleri ç: m bana Cümhurreisimiz, orada evvelâ F seyini kabul etti, Hüseyine sorı Ik sual de, bu seneki mahsul vazi - yetine müteallikti.. Köylü cevap ver. di. — Havalar, şimdiki halde çok i- yi, Kışı geçirdik. Don korkusu kal - madı, Yeyüne korkumuz kuraklık Kurakhk olacak diye tasalanıyoruz. — Köylülerin nelere ihtiyacı var? vaziyetleri nasıl? — Köylünün en büyük ihtiyacı kredidir. Vaktiyle burada Ziraat ban kasının bir şubesi vardı. Bir aralık, Silivri kazası * nahiye, olunca Zi - raat bankasının, bura şubesi kapa » tıldı. Ve paralar, Çatalca Bankasına yatırıldı, Sonra Silivri, yeniden “ka- za,, oldu. Fakat banka, şubesini ye - niden açmadı. Biz, bu şubeyi istiyo- ruz. Çünkü şimdi biz, yirmi lira borç para kaldırabilmek için tâ Çatalcaya gitmeğe, ve orada muamele için bir kaç gün kalmağa mecbur oluyoruz. Bu suretle, aldığımız paranın bir kıs- mi, yol, han, şu bu masrafa gidiyor. Vakitten zlyanımız da caba, , — Peki çocuğum. Bundan başka bir istediğiniz de var mı? — Bir de, kazarnızın nüfusu çok Adam başına çok az toprak düşüyor. Hele, buraya gönderilen muhacirle- rin de hep çiftçi oluşları, bu ihtiyacı büsbütün arttırıyor. — Civarda boş arazi var mi? — Çok var efendim. Civarımız hep çittliktir, — Onların sahipleri yok mu? — Var tabit, Fakat içlerinden ba- zıları işletilmiyor. Bazılarının sahip- leri, çiftliklerine, beş altı senedir a- olan halk yığınınm kalbinde, fethe- yak bile bâsmamışlardır. Şimdi bize dar geliyor, — Başka neye ihtiyacınız var? — İkinci derdimiz de (o harman makinesidir. Bir de traktör isteriz. Bunlardan mahrum bulunduğumuz çin, mahsulümüzü zamanında döve - miyoruz. Hariçten getirilen makine - le zl dövenler, bizden dövkdükleri mahsulün yüzde on ü - çünü alıyorlar, ahsulü Diğer köylülerin izahatı Bu izahatı da ayni dikkat ve alâ- ka ile dinleyen Cümhurreisimiz, hiç toprağı olmayan bir köylü ile de ko- nuşmak istedi. Huzuruna o sokulan köylünün ismi Ali oğlu Ahmetti. Yal nız dört dönüm toprağı varmış, Cümhurreisimizle konuşma şöyle geçti: — Nasıl geçinebiliyorsun? — Geğen seneye kadar iyidik pa- şam, Bir kaç kişi bir olmuş ve Evka ait bulunan dört yüz dönüm topra kiralamıştık, O araziden aldığımız maksul, bize yetip de artıyordu. Fa- kat Evkaf, geçen sene bu toprakları Satışa çıkardı. Biz taksitle almak İs- tedik. O, peşin para almadan vermi- yordu. Bizim de peşin Paramız ol madığı için alamadık. Oraar raf aldı. — Eşrafın toprağı çok mu? aralarındaki ma da eşe nüm arâzi sahibi olanlar var, Onlar da dört bin, bizde dört. Yazık değil mi bize paşam? — O vaziyette olanlardan bir kaç kişinin adını sayabilir misin bana? — Tabif sayarım paşsm.. Ahmet Kemal var.. Tevfik var.. Mustafa Ze- ki var. — Senin gibi topraksız olanlar çok mu? — Yetmiş, seksen hane kadar nz paşam! — Peki yavrum. Başka ne derdi- niz var? — Başka derdimiz de var paşam: Bizim dört dönüm © toprağımız yok mu? Onun mahsulünü de, eşrafın ko- yunları yiyor. kö; — İçlerinde dört bin, beş bin dö TAN Üniversite Meydanında dünkü kesif kalabalıktan bir görünüş köylü vatandaşı dinliyorlar.. — Nasıl olur. Şikâyet etmediniz mi? — Onu da ettik paşam. İş mahke- meye düştü. Bu cevap, İsmet (o İnönünün bu Mmevzuua karşı zaten duymakta bu- lunduğu derin alâkayı büsbütün art- tırmıştı. Evvelâ Dahiliye Vekiliyle kısaca görüştü. Sonra kaymakamdan izahat İstedi. Silivri kaymakamı Fe rit: — Köylü doğru söylüyor! Ve ilâve etti: — Hattâ belediye de, o koyunla- rin sahiplerinden yüz lira ceza aldı. Söze karışır Lütfi Kırdar; — Paşam, dedi, bu bir derttir. Ve bu derdimizle Dahiliye Vekâleti de ür. Hattâ bu hususta bir ka- dedi. — Bu, dedi, halli oldukça müş- | bir davadır. Kanaatimce, davar sahipleriyle tarla sahipleri arasında- ki hâdiseler, otlakların tarzı tevzile İrinin yanlışlığı yüzünden çıkmakta - dır. Bu meseleyi, ayrıca tetkik ede - lim paşam, Lütfi Kırdar; bu husustaki kanu- İnun dam aci tadil bulunduğunu söyledi. Bu kanunun, davarlarını bancıların topraklarına sokanları kâ li derecede cezalandırmaya bulunmadığını ilâve etti, Ve: — Bendeniz, dedi, Manisaday - ken, Suçluların sürülerini, o idareten bapsettiriyordum: Bu, oldukça mü - essir bir ceza yerine geçebiliyordu. kat daha şiddetli davranabilmek imkân ve salâhiyetini, mevcut ka - nun bize vermiyordü. Dinlediklerini not eden Cümhur - resiimiz, kendisine ümit, minnet, saygı ve sevgi dolu gözlerle bakan üye: — Peki çocuğum. dedi. Bu derdin le de meşgul olunacaktır. Ali oğlu Ahmetten sonra, Cüm - hurreisimizin karşısına oturan köy - lünün, dört dönüm toprağı bile yok- muş. Yer yüzünde bir avuç toprağı, ve dikili ağacı olmayan biçare Mehmet: — Benim, dedi, çocuklarım bü - yüdü. Askerden döndü. Ev bark kur. mak istediler: Ve: “ — Baba bize toprak ver!,, dedi- ler. Fakat nereden vereyim? — Nasıl geçinebiliyorsun? — Biraz hayvanım var. Kira ile tuttuğum çayırlarda onları besliyo - rum. Onlar da, sütleriyle beni besli- yorlar. Mehmede, bu ihtiyacın da nazarı | müsait dikkate alınacağını müjdeleyen'cüm. hürreisimiz, Savarona yatına gitmek üzere kaymakamlık dairesinden çık- kın tarif olunmaz tezahüratı ar, da, Savaronaya giren Cümhurrelsi - miz, bizi-hem refakatine almak, hem de yüksek mak lütfunda bulundu. Ben, şimdi, burada, Savarona ya- tanın yumuşak ışıklı salonunda bu satırları yazarken, geçirdiğimiz gü - nu tekrar yaşıyorum: Ortalık ağar vride Köylüleri Dinledi itiğı zaman, ortalık kararmağa baş -| saattir, o ap aydınlık dimağım din * İlamıştı; dün Cümhurrelsimizin yük-İlendirmeden işletmiş bulunyor: Bu * sek iltifatlarına uğrayanlar arasında, İnun bize temin ettiği ilk biz bahtiyarler da vardık. Çünkü hal- |Türk köylüsünün derdini dökmek fe* tifatlarına muhatap kıl- 7-3-939 sı ken çalışmağa başlayan, ve ortalık kararırken, not defterini cebine yer leştiren Cümhurreisimiz, tam on iki kazanç, rahlığına kavuşmuş bulunmasıdır. pulluksuz, tırmıksız Türk köylüsü, bu mahru * miytlerine rağmen, dün gece mesut ve müsterih uyudu: Çünkü (bütün mahrumiyetlerinden kurtarılacağı * | na, ümidi değil - haklı olarak - ka “| ti va Arazisiz, kömürsüz, Sigortalar Ya gındaki. Bütün Zararı ödüyorlar (Başı 1 inefde') Müddetumumiliğin dünkü faali - yetini yanan ticarethane ve milessese sahiplerinin ticari ve mali vaziyetle- rinin tahkiki üzerinde tekessüf etmiş tir, Buğün bir sulh hâkimi, müddelu « mumi muavini Necati ve Nafia ve elektrik mühendislerinden müteşek- kil bir heyet yangın yerinde sdli ve fenni keşifler yapacak, yangının ha- kiki sebeplerini tesbit edecektir. Müd deiumumilik müessese ve ticaretha - ne #ahiplerini ve bekçilerini tama - men dinlemiştir. Yangının Ata Atabek hanının üst katındaki trikotaj fabrikasından çık- tığı anlaşılmıştır. Fabrikanın el ütü - lerinden birisi nasılsa priz üzerinde unutulmuş, ateş buradan parlamıştır Yangın hakkında müddelumümi Hikmet Onat dün bir muharririmize şunları söylemiştir: — Yangının trikotaj fabrikasın « dan çıktığı anlaşılmaktadır. Sebebi mahurü ve tahkikatla ilgili sair hu - sualar incelenmektedir. Tahkikat he- nüz bitmemiştir. Hâlen zan altında kimse yoktur, yaralı da yoktur. Biz tahkikatımızda yalnız yangının çık - tığı binaladaki sigortaları tesbit edi- yoruz. Diğerleri bizi alâkadar etmez Onun için zarar ve ziyanın o hakiki miktarını söyliyecek mevkide deği - Uz. . Tahkikatın son seyrine göre, yan- gıni ilk önce kule, bunu takiben de bekçi Faik görmüş ve her iki kanal- la itfaiye haberdar edilmiştir. Şiğ- detli firtina, yangının büyümesinde başlıca âmil olmuştur. İtfaiye. ateşi bastırmağa çalıştrken, Küçük Ticaret Hanımın alt katında 6 varil ispirto ile iki varil makine yağı bulunduğu gö- rülmüş ve bunlar derhal dışarı aldı. rilarak muhakkak bir tehlikenin ö- nüne geçilmiştir. Han bekçilerinin. bu patlayıcı maddelerden itfaiyeyi vaktile haberdar etmemeleri sebep- leri araştırılmaktadır. Milli Reasüransa göre Mili Reasürantın kayrtlarına gö- ve son yangında bir çok sigorta ketleri ceman yekün 4,378,050 lira ile alâkadar bulunmaktadırlar. Bun- larin Bstesi aşağıdadır. Anadolu Sigorta Şirketi Assikürazloni Cenerali 123.500 ” İstanbul Umum 67.000 İyapar ve bu zarara katlanırlarkef Konkord 69.000 Kornhil 170.500. * Ahen ve Münih 91400 ” Alyans 350.150 " Balusz 339.200. ” İDanüb 39.000 Nordştern 60.090 Fonsiyer 42000 " Helveçya 233000 İttihadı Mili 230.000 ” Ünyon 145.900 ” $İF-İ Dün asliye birinci ceza mahkem€ 1.330.000 'T. L,| Makbule, Hadiye ile Sabri idi. Davs”| hasarlar derhal ödeniyor Bundan başka birçok sigortasf$ mallar mevcuttur, Sonra, Suraski | gibi 750 bin liraya sigortalı olduğu gibi yangından mütevellit zararı am cak 15 bin lira olan veya hiç zaraf görmiyen müesseseler vardır. MiVİ Reasürans, yangında hasarların de hal tediye edileceğini ve halen tes bit edilebilen zatarlarm tazminine başlandığını bildiriyor ve bize gön derdiği bir tezkerede şunları ilâve © diyor: “Daha ileriye giderek sigorta gir ketlerinin hiçbir kanuni mecburiyet* leri olmadığı halde aciz haline giref (Peniks dö Viyen) ve (Türkiye Mil) sigorta şirketlerinin faaliyetlerini t#* til etmeleri yüzünden memleketi mizdeki sigortalıların maruz kaldıği zararlarmi tekabül etmek (suretile yapmış oldukları hareketi hatırlat mak isteriz. Memleketimizde çalışa bütün sigorta şirketleri bu hareke düşündükleri tek nokta efkârı umu" miyenin ve müşterilerinin kendileri" ne karşı olan İtimatlarına halel gek memesi esasıdır. Başkalarının taa | hütlerile sırf mesleki bakımdan alâ" kadar olan ve binnetice haksız yer€ mutazarrır olan halkimiz zararr” kabul eden şirketlerin gösterdikleri hassasiyeti evleviyetle kendi taah” hütlerinde dahi gösterecekleri ve bi” naenaleyh hiçbir müşkülât çıkarmak” sızım bu taahhütlerini yerine getir” cekleri tabidir. Bunun aksin; düşüm mek yersiz ve haksız olur.” Beş Zina Davası sinde beş mühtelif zina davasına de” vam edildi. Bunların suçluları Mü" şerrefle Hüsamettin, Hamide ile Met met Ali, Veli ile Zeynep, Hidayet 118 | ların hepsi de muhtelif sebeplerle t8* lik edilmiştir.