N i 23-939 Pahahlık meselesi var. Eğlence yeri — 1anı meselesi var. Sonra bir de, met müddeti meselesi var. Ecns- st büyük otelciler bize, ba «sine olarak: a km bu işe kalkışmayın. ' Ba- bizim otellerimizde inler. cinler top ov ?P Oynuyor!,, diyorlar. İn otelleri çok buluyorlarmığ? tağilldir. — Meselâ, senin otelin gibi bir o- o Paris bundan daha veuz olmaz — Olamaz sanırım! — Başka bir diyeceğin var mı? —Sağlığınızı isterim! — Bir sual daha sorayım Sana: “gün İstanbulun en çok müşterili oteli hangisi? — Parkoteli, — Neden o sizden fazla iş yap Yor? B — O otel, konfordan yana benim “tele divan duramaz. Fakat gelğole “m, onun (hüdayi nabit) manzarası Var: Deniz görüyor! K vsuracı Abdullah Vahdi, Kor- ya Ereğlisinden, İstanbula 13 #NE evvel germiş. Sanatine 19'sene “vel Ereğlide başladığını söylüyor. İnönü soruyor: >> Şimdi kendi hesabına mı çalı- #yorsun? Kunduracı anlatıyor 2,7 Hayır. Beş senedir, bir koope- atif Muuuruyumu, ZİZ Muvoseseluz Var, — Dükkân mı? — Hayır. Han odalarında çalışır- e, — Mak'neyle mi çalışırlar? n sinde yok. İş veren İOS varan Şu halde, yedi sek'z'işçi, bir de sahibi, öyle mi? şey. Sen ne ya- Piyo un? se Ben, fabr'kalardan mevaddı ip- — İhracat ta olabiliyor mu? da Ora imkân yok maalesef. Eski- M.A kaya terlik gönderilir- r İçin yumuşak ve İşle- t bu işi yapanlar, terliklerin itibarını len, memlekete ne ka #riyordu acaba? — 500,600 lira... ka Ne diyorsun? Yazık... Çok fens , Sirmışlar. Bü işlerin en aksayan Sarafları nedir? ye *stsızlık. Şuurlu rekabet ray pi. © ekes, malzemeden çal ni anmak istyor. Arada muta- yi ta var... Mutavessıt bana ge- kiz Şunun görünmez bir köşesine Bar doldur da, bana daha ucuza ve? *t! diyor, İşçi, bu talebi maale- da Yerine getirmek mecbur'yetin- 4 dir. Halbuki, bir ayakkabı, asgari m deyanmalıdır. Bizde ise, bir ay » mez. Köylülere sattığımız kundu- kazanıp yediğimiz para ha- Deri ve kö:ele işi , köseleci, deri tüc Sonra, rıdaa- t elinden ne gelir? Meselâ, yp, soz İabrikası devlet müessesesi: ie köseleciliğin yeniliklerini, il& ,iklerini ket'yen takip etmiyor “Gün, dünyada, ondan başka, sade Palsmutla kösele yapan fabrika kal Mamiştır — SİZ nereden alıyorsunuz? 4.“ Yedikuleden. Fakat onlar da Tİ debağat” diye, çon yanlış bir usulü keşfettiler; Bir sene yat- Hası lâzım gelen kösele, bir ayda pi- Yütaya İmaj ülüveriyor: Maksatları, hiç bekletmeden işlet- indük. Onu etüt etmek- | İ altı liraya satar. TAN nonü Şehir Mümessillerini Dinledi EM mek... Mümkün mertebe fazla ka zanmak! — Ban varım paşam! — Gel bakalım: Söyle bize: Çarık — Bu işler nasıl düzelir? kullanılmıyor mu artık? — Küçük sanatlar kanunu, bu der-| — Kullanılır efendim: Çarık zira- dimizi yüzde elli, hattâ yüzde yetmiş| atte giyilir. Bizim iş, tarla, hüşü hu- beş nisbetinde halledecek (sanırım; İzurdan ahir pabucumuzdur o. Şehre Çünkü o kanun, ehli; net ve- | inerken, n giyeriz. le kal recek, ve parazitleri ortadan küldı-| — Kaça aldın iskarp'ni? racak.. — 350 kuruşa, — Kanun nerede? — Ne kadar giydin? — Bek — İki, iki buçuk ay. — Hazır mu? — Kaç pabuç eskir senede? — Hemen hemen. İktisat Vekiteti| —Ben, üç çift paraladım bu yıl kongresinde de söylemiştim. O ka-| — 900 kuruş verip, bir tane sağ- nunun da, icral kısmında ir sakat | lam alsaydın, scâbü daha iazla Gü- nokta var: Kanunun fatbikina, hem | yanmaz mıydı? belediye, bem iklisat Vekalı — Belki dayanır, ama, ona da biz de mülkiye âmirleri m lâhiyet n üç ayrı maki serpilme- | tada nasıl sayalım? si, talbikatı güçleştirecektir sanırım. Bundan sonra, kunduracı Abdul — Bunu kongrede söyledin mi? İlah Vahdi, yerli deri kullanabilme- mize, hayvanlarımızın bakımsızlık» lari yüzünden imkân olmadığını an- bilmi kattı; onların hem zayıf, hem de ek- İseriyetle yaralı, bereli olduklarını söyledi. Mecburen dışarıdan getirdi- imiz derilerden de, çok vergi alın- ı anlattı. Vergiler azaltıldığı Je, daha ucuz ve sağlam halk pwbuçları yapılabileceğini | bildirdi. Ve: Muamele vergisinin neticesi — Hele, dedi, muamele vergisi, a çık söyliyeyim: Bu işle meşgul olan- ları, muvazaa yapmıya sürüklemek, ten başka hiçbir netice vermiyor: Hükümet, bu vergiyi bizden nasıl ol- sa slâmiyor: Çünkü çok işçi çalıştır- e dığımızın meydana çıkmaması İçin, köylüye? ai mlvazaa yapıyoruz; Bir sermayedar, — Bizden asgari üç liradan çıkar. | on firma altında iş görüyor. Ben, ko- akat mutavassıt, onu, 4, 5, hattâ|ca bir han kiralıyan bir firmanın, her odada ayrı bir firma ismi altında çalıştığım, ve kendisine ismarlanan 20000 pabucu bir ay içinde yetiştir diğini birim! Bu samimi itiraf, Cümhurreisi İçok mütehass:s etti. Hattâ dinledik- hem — Söyledim. Fikrimi iyice mü faa da ettim. O gün düzeltmediler, Fakat şimdi ne yaptıklarım yorum, Köylü çürük malı anladı mı? — Köylü aldığı malın çürüklüğü- nü anismağa büşuzdı mı) — Mutavasiıtlira çatıyorlar, Fa- kat bize çürük enal sipariş eden mu kavassınar, onuru da — Ne yapalım? Biz yapmadık a? deyip çıkıyorlar, — Ke mal gider Anadoluya? — Her şey! — Daha ziyade ne ister köylü? — İskerpine gittikçe rağbet artı- yor. — Bir iskarp'ni kaça verirsiniz — Çarık modasi geçiyor demek? nönü, eski yaverine sordu: «.- Burada hiç çiftçi yok mu? Oturanlar arasından bir köylü ses- lendi; 8 Dün, Diğer Sarayında Mülli Şefin huzurunda toplanan yurttaşlar Bu sa |dayanamayız paşam! 9 lirayı bir il ee eli ve İse. Fabrikatör, Köylü ve Kunduracı Mümessilleri Dileklerini Anlattılar EZ Dün, saraya davet edilen muhtelif meslek sahipleri şikâyetlerini anlattılar lerini not ederken, açık sözlü vatan- daşa, teşekkürle taltifte bulundu! Karyola ve madeni eşya (abri - bir şikâyeti olmadığını söyledi- — Bugün, dedi, tâ, 930 senesin kete hariçten made zim'e Te kabet edemiyorlar. — Sen nasıl başladın bu işe? — Ben doktorum. Zengin bir has tanm teşviki üzerine, ve onun ser- le başladım bu İşe, imdi doktorluğu bir — Evet. — Çok iyi etmişsin... Neler yapı- yorsun şimdi? ktn ya” la.. Şimdilik 'yalnız hastane âletle- rini beceremiyoruz. Fakat yakında ona da muvaffak olacağız! — Bravo. Karyola demiri dışar- dan geliyor değil mi? — Yalnız borular Avrupadan" ge llyor. Fakat yakında Karabük fab- rikamız, bu boruyu verecek; hem de daha ucuza! Tütün amelesi anlatıyor (Girin en şayanı dikkat sima larından birisi de amele E yüptü. Kendisi, tütün hastalıkları mütehassısı imiş. Günde 143 kuruş yevmiye alırmış. 38 yaşmda ve be- kâr olduğunu söyleyince, İsmet İn- önü; sordu: — Niçin evlenmiyorsun? — Geçinemeyiz diye rum. — Niçin geçinemiyorsun? Bu bir ce- saret meselesidir. Neden sen de ken- dine göre bir yuva kurmayasın? Bu cesareti bulamazsan, bu paran beş mislini de kazansan, yuva mab- rumiyetinden kurtulamazsın. o Po- zarları da çalışıyor musun? — Hayır. korkuyo- — Ayda ne geçer eline? katörü Bay Halil Sezer. işinden hiçi145 kuruş aldığma göre, fazla seç — Vergiler kesilince, 29 lira ke- iyor. — Hesapta yanlışlık var: Günde mesi lâzım? — Geçmiyor pasam! İ — Olamaz (910) kurus versi m — Evet! İnönü, mastim amelenin vergi he- sabını bizzat yaptı, ve: dedi. Senin vergi bor-| 3 ku- adan hak- — Yanlış cunun ayda 910 kuruş de İruş tutması lâzım. Fabrik; kini mutlaka aramalısın! Bü himaye, evlâdiyle konuşan bir babaya benziyen İnönünün üzerin- İden ayrılamıyan gözlerimizi yaşart- i mıştı. İnönü sordu: ge inhisarlarda çalışmıyor» sun? — Hususi müesseseler daha iyi" — Sebep? — İnhisarlar sıkı geliyor bize! — Neden? — Orada bir hata yaptınız da. yev miyenizi indirdiler miydi, bir daha ayni gündeliğe yükselemiyorsunuz. Halbuki, hususi müesseselerde, iİn- sanin pek pek iki gündeliğini kesi- yorlar. Sonra yine eski gündeliği- nizle isinize devam ediyorsunuz! Tütün işlerindeki amele — Tütün işlerinde ne kadar ame- le var? — 20 bin. — O kadar var demek? Hangi şir- ketlerde çalışıyorlar? — Avusturya, Amerikan, Rus. Alman, İtalyan yok mu? Yok. En çok işçi, hangisinde var? — Avusturyada, — Onlar Almanlarla birleştikten sonra, vaziyetiniz değişti mi? — Hayır. Çünkü bu şirketler, da-| ha dört sene Avusturya besnbina u işliyecekler.! — Sonra vaziyet değişir mi der sin? — Değişmez! n — Bu 20 bin amelenin ne kadarı inhisarlarda? — Yedi bini! — Demek ekseriyet hususi mües- seseleri tercih ediyor. — Evet. Kadın işçi sayısı Ne kadar kadın var? Kadın daha çok! Onların yevmiyeleri nasıl? Bizden daha düşük! Hayret... Kadınlar ayni dere cede iş göremezler mi? Sen, geci- minden memnun musun? — Zor geçiniyorum paşam! — Sebep? Senin aldığın para sa- na yetmeli halbul — Ben Üsküdarda oturuyorum. Orada evimiz var. Kira vermiyoruz. Annemle yalnız yaşıyoruz. Ben her gün, İstanbuldaki işimin başma ve- purla gelip dönmek İçin, Şirket Hayriyeye 12 buçuk kuruş veri rum. Bu para, ayda 375 kuruş tutu- yor. zıdaya ne sarfediyorsunuz? — Ben bilmem. Annem bilir onu. İBenim haftalığım, 7 liradır. Ben her hafta, bunun beş lirasını anama ve ririm. İki lirasiyle ben idare olu- rum: Yol parasu tıraş parası, ar&- sıra da, gazete. kahve parası!.. — Peki çocuğum: Ne istersin ben- den? Amele Eyüp. ayni masum tevek- kül ve kaanatkârlıkla başın önüne eğdi: Sarı yüzü, bir şey istemiye mecbur kalmanın erkek hicabiyle kızard: — Hiç, dedi. Şu vapur biletleri- ni yedi buçuk kuruşa indirsinler, yeter. Oradan artanı da eğlence parası yapardım! İplik buhranı ve narh Di dinlenen en son vatandaş, Suat adında bir gençti: Baba- s1 400,000 lira sermayeli bir şirke- tin en büyük hissedarıymış: Ortak- ları da Taranto adında bir Musevi ile, kendi biraderiymiş: Büyük bir pamuklu eşya fabrikası işletiyorlar- mış. Suadı da, bu fabrikaya direk- tör yapmışlar. O da, iplik buhranmdan müşteki, İki şey istiyor: İplik nârhının kal- dırılması ve İplik fabrikası açılma- sına müsaade olunması. Bunlar yapıldığı :akdirde, ihracat bile yapılabilirmiş. Cümhurreisimiz ona: — Pamuklu itihsali çoğaldığına göre. diyor, Insan başına düşen giye- cnk miktarı da artıyor demektir. Gi- yecek miktarı, balkı İyi giyinen bir memlekette ne kadardır. Bizde ne kadardı ve eskiya nisbeten ve mik- tarda artmıştır? — İki mislt artmıştır. —Rakkam söyliyemez misin? — Bilemem! — O halde, sen bu gece babanla konuş: bu hususta ondan rakkamla- ra müstenit malümut al Yam. yap- tığınızı söylediğin yeni pamuklu eş- yaların bir nümunesile birlikte ba- ns getir çocuğum. Bir de. ihracat yapabilmemiz için başka ne gibi çsreler bulunduğunu söyliyebilir misin? — Amele ucuzlamalt, ayni zaman- da da randımanı artmalı. İhracatçı- lara, başka yerlerde olduğu gibi, prim de verilmeli. — Ameleyi nasıl .slah etmeli? — Bilmem. Tesrübel: amele çok az. Diğerleri de dovamlı surette a- İ melelik yapmıyorlar Yaz gelince, i- si bırakıp, karpuz satmıya gidiyor- lar. “Yarın yine buluşalım,, B u konuşma da bu suretle ta- mamlandığı zaman. saat 20.15 di: On dakikacız istirahat vererek, tam beş saat şikâyet ve dert dinliyen İnönü, hiç de yorgun görünmüyor- du: Bilâkis, yeni ve hayırlı tedbirle- Tine sermaye olacsk bir çok (o yeni hakikatler toplamış bulunmak: onun ışıklı yüzündeki hamle arzusunu, büsbütün keskinlestirmiştiz — Hepinize teşekkür ederim. dedi. Bugün çok yoruldunuz. Yarın sa- bah dokuzda yine burada buluşalım! Onu tanımıyan birisi, ayrılırken, hüviyetini dolduran tevazını görsey- di, bizi kendisine değil. kendisini bi- ze minnettar sanabilirdi!