10 TAN 3-3-039 İnönü Şehir Mümessillerini Dinledi Sinemacılar, Şoförler, Ekmekçiler Ve Tacirler Dertlerini Anlattılar D olmabahçe sarayının Gst ka- tındaki büyük salondayız. Bir ucundan öteki ucuna mola verilme- den varılamıyacak kadar uzun olan bu geniş salon, biraz sonra tarihin unutamıyacağı manzaralara sahne 0- lacak. Salohun ortasına sıralanan san- dalvelerde oturanlar ürasında, her meslekten, her sanatten İnsan var Si: bemacı İle ekmekçiyi, şolörle tücca- rı, ameleyle garsonu, çiftçi ile kun- duracıyı, gezinocu ile memuru yan- yana, omuz omuza getiren bu top- Jantı, bir “içtimai konsültatlon” dur. Cümhürrelsimizin direktifile, bu vatandaşlar, İstanbul şehrinin bütün semtletinden, hususi otomobillerle saraya getirilmişlerdir. Biraz sonra, İnönü, onların sözle- rini, şikâyetlerini, tpkı Kastamonu- da, Zonguldakta, Çankırıda, Çerkeş- te, İneboluda olduğu gibi birer bi- rer, derin derin dinliyesek ve payan- sız zekâsinin işiğile parmağımı, ruh- ları nabız gibi dinliyen bir operatör İsabetile, yaralara basacak. Salona toplananlar arasında, her sanatın, her mesleğin ve her semlin mümeş$illeri var, : Bizler de, kendimize nyrılan köşe- İ de, ayn! heyecanla, bu memleket da. | vasınn zabıt kâtipliğini, bu davanın ehemmiyetile mütenasip bir ihtimam ve liyakatla yapmıya hazirlanıyoruz. Sinemacıların dertleri İ nönü, üzeri yesil çuha bü. yük masanm basına geçtiği zaman, Saat tam 15,40 du. Sağ tara, fma vali Lütfi Kırdar, sol tarafına cski yaveri Atıfı oturtün ve tek daki. ka ziyan etmekten tifizoe çekinen bir devlet pelsinin, çalışmıya iran. yan o enerji dolu İştahile derhal işe başladı mhürreisimizin kerşemdaki san dalyaya İlk oturan bahtiyar, Be yollu kazasından Nasi fyekai idi, İs hönü bermutat insani ırsızlaştıracak kadar sabıf lı, insana en mahretn, hattâ en mah- | rem sırlsrım bile faş ettirecek ka- dar samihi, ve tek kelimenin altika- sının derin tarassıdunden sivişmas. na meydan birakmıyacak derecede dikkstti soruyor: — Sinemacılık rağbet görüyor mu? — Çok! Bunda verilerin inmesi çok müessir oldu. Yüzlerimiz güldü. Hele film gümrüğünün de inmesi, işlerimizi büsbütün kolaylaştırdı. — Sinemaların son seansları saat kaçta bitiyor? — 1 de, — Gütel, Çehemak merhur'yetin- | de. calişmülk istidadında olan bir mil. | let. zevki Uğrunda uykusmdan daha azla tedakâriık etmemelidir. — On birde, nihayet on biri çey- rek geçe paydos oluyor Çocuk filmleri — Memnun oldum, Bravo, Çocuk fimleri de gösteriliyse mu* — Maalesef, Avrupada, Amerika. — Bizde iyi Elm yapmanın şartla fı nedir? — Para. Artist Teknisyen, — Köylere seyyah «inema maki » neleri götürülemez mi? — Götürülebilir Her bakımdan mdiye ka” edilmedi... Maamafih. | askeri fırkalara, balkevlerine film gönderiliyor. Yerli film nasıl yapılabili — Yerli film yapılması için resmi vasıtalardan ne gibi yardımlarda bu. Tanulabitir? — Mevzu yaratabileenk elemanla rımız var. Fakat teknisyen ve ertist yok. Vöxta, artistlerimiz cok para is- temiyorlar, Fakat bu yüzden de, bu mesleğe rağbet az olduğu için, ber fllme ayni artistler çükarılıyor. Bu i- se halka usanc verebilir. Pörr başka yerlerde olduğu gibi, devlet bu işi maddi himayesine de Kavuşturursa, bu buhranları ortadan kaldırmak da güç değildir. — Komsu memleketlerde dublaj almıyorlar mı? — Buna asıl kumnanya İzin ver- miyeceği için almazlar! Şoförlerin dertleri da, bu janr filmler ez yapılıyor. Bu #itarla, sik sik çocuklara en filmler göstermek fırsatından mah. rum kalıyoruz, — Bu meseleye karşı da ayni has- #asiveti göstermek İzm, Yumuşak çocuk ruhunun, telkinlere karşı ne. kadar yayıt bulunduğunu dalma hatırlamanız icap eler. Filmeilikte. Xi mevkiimiz nedir? — Bizim seviyemizdeki, bizim bo. yumuzdaki milletlerden flerdeyiz. — Harlce film satabiliyor muyuz? — Manleset, dilediğimiz miktarda deri! Vülkin, İlanımız, Yunanistan. dx. Suriyede, Mistrda, Irakta, İranda rağbet görüyor, Fakat onlarin da tediye Oka bilivetleri az. Kartarmıyor. Fakat yerli filmler, memlekette, Avrupa, Amerika filmleri kadar reğbet görü yor Hele dublaj sayesinde, şimdi, Avruna filmleri de yerli filmlerimiz karlar kolaylıkla anlamlıyor: Bu sa yede, köylülerimiz bile, sinemaya gi- debiliyor, mevzuları anlıyabiliyorlar, — Senede ne kadar film gelir? — 250. Buna mukabil, dışarıya 250 bin İlramız çülene, — Çok değli. İyi bir yerli film ne kadara mal olur? — 6008 bin liraya; — Siz bü işe ne kadar para koya- bilirsiniz? — 20—25 bin lira. Ydığı bütün cevapları, sinema pimize ümit verecek bir dikkatle not eden İnönü, ikinci muhatabın: da sor guya çekti: Cümhurreisimizin sualles | rine muhatap olan ikinci vatandaş, Şoförler temiyeti reisi Hakkı Erde- mipdi. Halkçı Şetimiz ona da ayni mültefit tebessümle sordu: — Anlat bakalım. Sizin - derdiniz. nedir? — Bizim en büyük derdimiz “par. ça,, meselesi. Derdiniiz günümüz parça. Hele “dişi. Teri bir türlü beca « remiyoruz, Bu yütden parçalar A - merikadan geliyor. Halbuki, bu par çalar az geldiği, ve piyasaya hazla sü rüldüğü için, ihtikâr oluyor: $ lira. İlik parçalara, 20 - 25 lira vermek İmecburiyetinde kaliyoruz. — Bu parçalar burada yapıla - maz mı? — Mümkün değil, Biz yapınca, ya peynir gibi yumşak, yahut da taş gibi katı oluyor. Çeliğine su verme» #ini beceremiyoruz. —Çeliğini oradan hazır getirt « sek? — Suyunu veremeyiz! — İstanbuldaki Ford müessesesi çalışıyor mu şimdi? —Çalışıyor! — Bu parçaları o da yapamaz mı? #anatinin atisi hakkında he- -- Amerikadakilerden başka kim- se yapamaz. Almanlar, İtalyanlar bi- le beteremiyorlar, İstanbulda kaç otomobil var? — İstanbulda ne kadar © araba var? —150 husuni, 850 taksi, 118 otobüm, 650 tane de kamyon. Yani (hepsi 2675 araba, — Şoför nekadar? — Beş bin! — Araba tamirhanesi var mı ? — Var. Parça oldu mu her türlü tamir elimizden geliyor. — Anadoluda? — İzmirde, Bursada, Ankarada, Bskişehirde, Trabzonda, mükemmel tamirianeler vardır. — Peki yavrum: Teşekkür ede - rim. Başka bir diyeceğin vat mı? Temiz kalpli şoför gülümsüyor: — Sağ olun... diyor. Benzini u-| cuzlattınız.. Çök feraha çıktık. Bir de şü parça meselesi Ballolunsal,. Li Fırıncıların derdi kmekçi Ahmet Rıza Togay da fırın bolluğundan müşteki: — Bugün, diyor, İstanbulda 189 İnönü, verilen izahatı, en küçük telerruatına kadar, büyük bir dikkatle takip etti — Fırın miktarını yarıya indir - sek ne olur? -— O zaman, bir fırın, şimdiki gi- bI İki yüz ekmek yerine, iki bin ek. mek satacak, Bu takdirde, imaliye fiyatı azalacağından, elemele Ja, okkada 20-30 para düşecek, — Bir ekmek fabrikâsı yapılsa? — Döğrü değil. Bir tek fabrika dan ekmekleri şehrin her tarafına nasıl tevzi edeceğiz? O takdirde, nak liye masrafı da, ekmek fiyatina bi - nerl Fabrika olur amma, bir kaç ta- ne açmak şartiyle! İthalât tacirlerinin derdi ördüncü vatandaş, ithalât tüc- carlarımızdan Sadi idi. O: “— Bizim sıkıntı çekmekten kur- tuluşumuz, milletler arası anlaşma - sına bağlıdır! dedi. Bugünün de, dünün de bütün ti- caret usullerinin aleyhtarı bulundu. gunu söyledi. Mevzuun tebellürü için, bir ih . racat tacirimizi de dinlemek lüzu - munu duydu. Ve bugünkü toplantı » da, bir de ihracat tacirimizin bulun. durulmasını emir buyurdu. Otelcilerin derdi İtane fırın var. Bunlar, üç bin çuval ün sarfeder. Yani kazançları çok dar. dır. Ondan sonra dinlenen zat, Sirke. cideki Özipek palas otelinin sahi: biye di, Cümhurtrelsimiz ona evvelâ, Milli Şef, görüşülen meseleler üzerinde saaller sorarak etraflı izahat alıyor kadar zamandır İstanbulda bulün - duğunu sordu. Bigali olduğunu söy- liyen otelei:: —Bendeniz, dedi, 25 senedir bu- adayım! — Bu kâsdar zamandır hep otel- cilik mi ediyorsun? — Hayır... 21 senedir oteleiyim, — Bu işe nasıl başladın? — Ufaktan! — Nasıl ufaktan? — Küçükten demek istiyorum. — Yani yaşın mı küçüktü, yoksa hirmetçilikle mi başladın işe? — Evet, müstahdemdim. — Şimdi ne yapıyorsun? O otel senin mi? -— Hayır. Sermaye başkasının. Lâ kin Inşaat da, idare de benim. — Okuyup yazman var mı? — Vat — Kaç kişiliktir otel? — EW “- Yemek de veriyor musun? — Evet. Her şeyi var. Telefon, banyo,, zil, duş, her şey, — Kaça veriyorsun yatağı? — Üç lira gecede, — Kahvaltı dahil mi? — Yemekte, kahvaltı da dahil o- Tursa, 390 kuruşa, — Yalnız yatma? — 200 kuruş! — Müşteri bol mu? — Var, — Ecnebiler de geliyor mu? — Çok geliyor. — En çok hangi milletten geli - yor? — Amerikan, Alman, İngiliz. — Fransızlar gelmiyorlar mı? — Tektük olilar da düşüyor. — Şu halde senin bir derdin yok? Otelcilik mektebi lâzım — Var efendim: Bizim (büyük derdimiz personel buhram: Garsin bulmak zor. Çünkü mektebi yok. Son rü bit de otelcilik mektebi açılmalı. — Ne öğretecek o mektep? — — Bilmek, süpürmek, hizmet et- mek... Her şey. — Başka yerlerde var mı böyle mektepler? — Yunanistanda varmış. — Görmedin mi sen? — Hayır, Duydum. — Hiç merak edip Avrupaya git- medin mi? — Hayıt, — Oldumu ya? Müteşebbisein. Gençsin... Bir defa gidip, senden da- ha tecrübeli olanların eserlerini gör melisin. Kaç kişi çalışıyor ötelindet — Yirmi sekiz. Vw Kırdar söze karışarak? — Biz, dedi, bu bahsedilen şe- kilde bir garson mektebi açmayı dü- şünüyoruz! Otelet: — Otele mektebi de Yâzım! dedi, ve ilâve etti; * — Bugün Sirkecide 78 tana otel var. Bunların hepsi evden bozma, ahşap merdivenler, berbat binalar... Hepsi de işliyor. Halbuki, bu otel « ler, ne sıhhi, ne de temizdir. — Bunun çaresi? — Otelei mektebi. Eğer böyle bir mektep açılırsa, sermaye sahip - leri bu işi öğrenirler, ve apartıman yaptıracaklarına otel yaptırırlar. Bu suretle de, memleket herkese, ve her keseye elverişli, sıhhi otellere kavu- şur. Halbuki bugün İstanbulda iyi otel buhranı var, — Sermaye sahipleri, apartmanı daha m kârlı buluyorlar? — Evet.. Hem daha kârlı hem das ha kolay! Birisinde hem işi bilmek, hem de uzlaşmak lâzım: Halbuki öteki, hazır iş! Zahmete, bilgiye lü- #um yok! Fakat, eğer oteleilik mak» tebi açılırsa, bu işe merak edenler, atılanlar da çoğalır. Sonra bir de, ölel açan, kazanan. kazanmasa vergi vermive mesbur Halbuki anartma. nin böyle bir derdi de yok Eğer otel. ler de, âpartmanlar gibi, yapıldıkları zaman, bir kaç sene vergiden muaf tutulurlarsa, bunun da Taydam görü. lür. Yoksa, oteletlik biraz daha geri- Verse, seyyah yüzü göremeyiz. Onlar, meeleketimizde İyi otel bulamadık» lari için, şehre sade germiye çıkı » Yorlar, vapurlarında vatıvorlar, Seyyah niçin gelmiyor? —SBoyyah gelmeyişinin sebabi sa- de bu mu? Dö ae in 1 i i i i i i