26 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

:g_xx(x'.ı;'.,ı..,,_ ” m0'an ULGAR SADIK Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi : 99 Jandarmalar Bizi Onlemişlerdi Fakat Biz, Bir Başka Yoldan Şileye Girmiş, Fesat Elebaşısı Olan Bakkal Todoriyi A İş kıvamına gelmişti artık. Çe- temizi, Şile jandarmasının muka- vemeti karşısında yenik göstermek, seyrek ateşle adım adım gerile- mek oyununa başlatmıştık. Arka- daşlar bu oyunu gerçekten kendi- lerine has bir maharetle oynuyor- lar, jandarma kuvvetlerini üzerle- rine çekerek Şileden uzaklaştırı - yorlardı. Bu esnada, Demir Hulüsi Bey ile yanımıza aldığımız se- kiz arkadaşı hayvanlarımıza atla- mıştık. Az bir zaman sonra da Şi- lenin karanlık sokaklarına dal- mış, bakkal Todorinin bulunduğu sokağı sarmıştık. İki kuvvetli ko- lun sarsalayıp kaldırarak yuvasın- dan çıkarıverdiği kapıdan evin top- rak avlusuna girmiş, kirye Todori ile-yüz yüze gelmiştik. Kendini müdafaa şöyle dursun, ağzını aç- mıya, kolunü kıpıraatmıya bile va- kit ve imkân bulamıyan Mavrimi- ralıların bu hain komitecisini sar- mış, sarmalamış, bir saman çuvalı gibi hayvanlardan birinin terkesine atıp bağlamıştık. İki dakika içinde, gerçekten meharetli bir hokkabaz süratile yapılan bu marifeti, Todo- rinin evindeki fedaileri bile sezin- lememişlerdi. Minimini müfrezemiz avını ele geçiren bir aslan hızı ile Şileden ayrılırken, kale dibindeki müfrezemiz de, kurnazca yapılan çekilmelerle jandarma ile arasını bir hayli açmış ve bizden aldıkları bir işaretle de hayvanlarına atlıya- rak ormanların karanlıklarına dal- mıştı. Bakkal kirye Todorinin kaçırıl- dığı haberi Şilenin içinde bir bom- ba gibi patlamıştı. Rum mahallesi karışmış, fedai kiryeler silâha sa- rılmıştı. Karanlığa kurşun sıkar gi- bi atıp tutuyorlar. Havlayıp hırl- yorlardı. Fakat peşimize takılmak, kovalayıp Todoriyi elimizden almak cesa- retini gösteren olmamıştı içlerinde, Kadınları hıçkıra hıçkıra ağlamış, erkekleri de uzun uzun ulumuştu arkamızdan. saatlik süratli bir yürü- — aa ere — Osman Kaptan yabanilere bile rahat ve huzur kal- mamıştı. Bütün şüpheli mıntakalar sarılmış, geçitler tutulmuş ve yol- suali ve buna bizzat Sadık bab diği cevabı çektiğimiz azabı karie ben de cevap vermek isterim: O Rgünlerin canlı bir şahidi de benim. benim gibi nice şahitler de vardır. Kari bunları roman zannetmesin. lip Götürmüştük bani kuşlarla tam bir hafta geçir- diğim bu köhne saraydaki hayatı- mı ömrümde unutamadım. Sarayın önündeki çayırda iki süvari bölüğü çadır kurmuştu. Her sabah, bunla- rın hizmetlerini seyreder, takibe çı karken zabitlerin yırtılırcasına ba- ğırarak verdikleri emirlerini din - lerdim ve kahkaha ile gülerdim. Hele düşmanlara yardakçılık eden Çerkes fedaileri ile ispiyonluk ya- pan Ermeni ahparların *'avırları, halleri beni sinirli sinirli güldü - rürdü. Vaziyetin düzeleceği, takipteki şiddetin gevşiyeceği yoktu Bizi ve hele beni bulamıyan düşman zabit- lerinin hiddeti gün geçtikçe artı- yordu.'Gece ziyaretlerine devam eden Kosoy, işittiklerini, gördükle- rini birer birer anlattıktan sonra: (Devamı var) * Bir kariinizin Bulgar Sadık tefrikası- nın bir roman olup olmadığı hakkındaki HİKAYE Yazan: James lki kişiyi öldürmekle maznun Çinliyi Şanghay mahkemesinin önüne “Söyle bakalım!,, anlatıyordu: ”— Ben altı ay evvel iç Çin - den gelip burada dayımın evine indim. Bir İngiliz centilmeni bir Çinli uşak istediğini söylediler, Dayım bu işin benim için biçil- miş kaftan olduğunu söyledi. Hem de Mister James'in bir dedi- ğini iki etmememi — tenbihledi. Mister James'e kapılandım. Dört ay içinde de meram anlıyacak ve anlatacak kadar ingilizce öğren - dim. Apartımanı tertemiz tutar; toz kondurmazdım. — Elbiselerini, kravatlarını, papuçlarını, şapkala- rını hep ezbere bilirdim. Gününe, saatine göre hangi papucu, hangi şapka ve kıravatı takacağını tapa tap kestirdim. Bir gün tayyör el- bisesini giylirirken ona bağa ke- narlı monokolunu verdim. Bana, hattâ "Aferin —Ting Lung Ping,, dedi. "Bizim avuç dolusile para sarfederek, ve senelerce Oksford'- da ziyafetler çekerek öğrendiği - mizi sen iki ayda — belledin; bir centil in öğr i Jlâzım ge- ağırceza getirdiler. denildi. Çinli ver- okudum, İşgal senelerinde bilmediği anlaşılan bu Ve Kadıköy İtfalyesinde Bulgurlulu M. All Eski Şube Reisi, Merhum Mehmet Beyin arabacısı, len şeyleri hep hatmettin,, dedi. Birbirimizi çok severdik. B ir gün arkadaşı Mister John ile beraber, zilzurna sar - hoş olarak Aapartımana geldiler. Anlıyamadığım bir işi için ertesi günü tabanca ile birbirini öldüre- lar kapanmıştı. Bir köyden diğer köye kuş bile uçurmuyorlardı. Yap- tıkları bu büyük hareketten uta- nıyorlardı da.. Neticede beni yine tutamayıp İstanbuldakilere karşı gülünç olmaktan da çekindikleri i- çin, bu defa rastladıklarına beni so- ramıyor, hedeflerini, maksatlarını saklıyorlardı. Haklıdılar da.. Başlarına gelece- ği biliyormuş gibi hareket etmiş- lerdi. Çünkü, yetmiş kişilik bir müfrezeyi böyle bir alay süvari, bir hayli piyade ve hele iki maki- neli tüfek bölüğü ile haftalarca ko- valadıktan sonra temin ettikleri bi- ricik muvaffakıyet, muvakkat bir zaman için köylere dağıttığım arka- daşlardan Boşnak Nuriile Hasan Kardeşkoyu tutabilmek olmıfştu. Bu sıkı takip çemberleri arasın- da faaliyete devam imkânı tabii kal ştı. Bir müddet sahadi OĞUTL — MİDEDE Pek te çok olmamakla beraber haylice sık işitiliyor. Bazıları —sİ- ÜLSER da kuruntu ile kendi kendine bu kondurmamak üzere— nirli ve kuruntulu ol mide- lerinde biraz rahatsızlık hissettik- leri vakit akıllarmna hemen bu hastalığı getiriyorlar. Ameliyata bir an önce karar vermek için he- kimlerini zorlıyanlar — bile işitili- yor. Midede ülser —pek iİnce tarif n- ramazsanız— midenin kenarında yara demektir. Bu yara midenin başka başka yerlerinde açılabilir ve midenin çıkardığı ekşi oı_ı'lm yüşle Şileden ayrıldıkt. sonra, bir ormanm kuyluluğuna çe- kilmiş, nemli iğreltilerin üzerine serilmiştik. Bakkal Todorinin iti- raflarını dinliyor, hırsımızdan inli- Yorduk. İlkönce her şeyi inkâr ile suçsuzluğunu, hele Türklere ve Türklüğe karşı beslediği dostluğu- nu iddiaya kalkışan kirye, karş- sındakilerin böyle yaltaklanmalara aldanacak yaratıklar olmadıklrını $ok güzel anlamış, kuş meraklıları arasında şaklamasile şöhret bulan Alemdağı ispinozlarını bile pes de- dirtecek derecede dillenmişti. Anla- tıyordu. O güne kadar yaptığı, yap- tırdığı bütün cinayetlerini, vahşet- lerini birer birer sayıp döküyordu. Mavrimiralılar ile Şile ve havali- sinde yapacakları hainlikleri oldu- Bu gibi söylüyordu ve bizi biLe tit- Tetiyordu. Bu itiraflar karştsında tahammü- lümüz kalmamıştı artık. Sansar gi- bi gizli gizli Türk kanı 1çmekten Zevk duyan bu habisin cezasını he- Men verdik. Kanlı maceralarla do- lu olan yüreğini deldik. Hai çekilmek, yeni baskınlar tertip et- mek lâzımdı. Şileli Pehlivan Yor- gi, Yeniköylü Deli Yani, Şileli Kör Vasil, Yeniköylü Dimitri gibi, Mil- ki Kaptan ile Todoriye kavuşturu- lacak, hainlik ettikleri toprağa ka- rıştırılacak salta başlar vardı. Ar- kadaşların çekileceği istikâmetleri, sokulup sinecekleri sığınakları ay- rı ayrı tayin ettikten sonra, bir kaç gün aldatıcı hareketler, şaşırtıcı gösterişlerle takip kuvvetlerini o- yaladık, nihayet yine birleşmek üze re dağıldık. Uzun süren tehlikeli bir yürüyüş ten sonra, nihayet karanlık bir ge- cede Alemdağına sokulmuş, Sultan çiftliği civarına ulaşmıştım. Maksa- dım yola devam etmek, Üsküdara inip yorgun vücudümü dinlendir- mek idi. Fakat düşmanların bir ha- reket merkezi yaptıkları, karargâh kurdukları bu mıntakadan geçmi- ye, neye yalan söyliyeyim, muvaf- fak olamamıştım, Hangi tarafa doğ ru ilerledimse karşıma ya bir ça- dır kümesi, ya da bir düşman göz- tasavvurlar saklıyan kafasını da kesiverdik. Baskın gecesinin sabahı, hâdise- Yi düşmanlar haber almışlardı. Yi- he bölük bölük piyadeler, süvari- ler dağlara, ormanlara atılmışlardı Hele Kapiten Lister, Bakkal To- dori gibi çok kuvvetli bir elemanır- dan ebediyen ayrılmak gibi bir a- Ş'.Va dayanamamış, takip müfreze- *Tine katılmıştı. Yanına, her va- İtki takip kuvvetlerinden başks, İz süvari ve iki de makineli tü- fek bölüğü almıştı. Şilenin, Alemdağının ormanla- — Fihda, dağlarında değil bize, hattâ cüsü çıkmıştı. Kurtuluş yollarım bağlı, bütün dereler, vadiler tıkalı idi. Mecburen döndüm. Bizim Ko- soy yine dostluğunu, beceriklili- ğini göstermiş, minnet ve şükran borçlarımı o nisbette katmerleştir- mişti. Bu cesur ve kurnaz adam beni © gece, Sultan çiftliğindeki Sultan Muradın boş sarayına sokup yer- leştirmişti. Ne diyeyim bilmem, yi- yecek, içecek namına kuş sütüne varıncıya kadar her şeyi de getir- mişti. Harap kovuklarında yuva yapan baykuşlar, çatı aralıklarında sıralanan karga ve atmaca gibi yar. p müni — olduğ hastalık sürer gider. Kadm, erkek ayırt etmez, bu- nunla beraber kadınlarda yirmi ile otuz yaş arasında erkeklerde otuzla kırk arasında geldiğine dik- kat edilmiştir. Tabit bu da en çok defa, yoksa başka yaşlarda gele- mez demek değildir. Meselâ eski- den ihtiyarlarda ülser olmaz sanıl- dığı halde ihtiyarlarda da görül- müştür. Pek küçük çocuklarda müstesnadır... Bir de simdiye ka- dar tutulan istatistiklere göre yüzde beş İrsidir. Böyle olmasını hekimlerden bazıları evlâdın da anaları babaları gibi yemeklerine dikkat etmediklerine atfederlerse de, insanın soyunda bu hastalığa tutulmuş kimse bul y hastalığı hekimlerd başkasınım da bu hastalığın alâmetlerini biraz öğ- renmesi faydasız olmaz. Mide ülserinin baş alâmeti mi- de üzerinde sancılardır. Ancak mide üzerinde her sancı mutlaka bu hastalıktan gelmez. O hastalık- tan süphel k ye- mekten haylice sonra —bir saat fakat daha ziyade bundan da da- ha geç— gelmesine dikkat etme- lidir. Hem de sancı çok şiddetli olur. Mide yanar, İçinden kızgım bir demir geçiyormuş gibi gelir. Bir taraftan da ekşi ekşi gazlar göğüsü yakarak çıkar. Kimisi yü- zü koyun yahut arka üstü veya yan tarafa yatınca sancılar sakin- leşir. Daha mühim olan alâmet mide- den kan gelmesidir, kan taze olun- ca, yani yaradan çıkar çıkmaz ge- Tince kırmızı olur, midede durduk- tan sonra çıkarsa siyahımtırak ge- lir. Ertesi gün yahut bir iki gün sonra aşağıdan da kan geldiği vardır. Bu iki alâmet peyda olunca he- kime muayene olunmak için hiç gecik lidir. Hastalığın bir de üçüncü, kay etmek, alâmeti var- sa 'ıl' bu alâmet her vakit bulun- a meklerine dikkat etse bile, tetik davranmak iyi olur, çünkü irsi ol- ması midenin kenarında soyca bir naziklik bulunmasından ileri gele- bilir. Naziklik içtimai işlerde ara- ndışls:îîk d:ıo vücutta, hele mide:ıle, kayiriye a gidecek bi e- Bildir. şa gid irşey Alkolü — çokça kullananlarla, frengi hastalığına tutulup ta teda- vi ettirmiyenlerde çokça görüldü- ğü şüphesizdir. Fakat başka se- beplerle de gelebilir. Eskiden kan- sızlıktan gelir, derlerdi. Halbuki n 1 aç BNN ı çok defa, henüiz kendi kendine meyda- na çıkmamış bir verem hastalığı bulunur... Pek yeni araştırmala- rın neticesine göre hormon cıka- ran guddelerin bozukluğu mided onu lüzum yoktur. Mide ülseri merak ettirecek ka- dar şiddetli rahatsızlık vermese de, lüzumundan ziyade babayiğit olup ta, aldırılmaz, hastalık kendi haline brrakılırsa midenin kena- rındaki yaranın delinmesi tehli- kesi her vakit vardır. Sancıların ve kanın arada sıra- da gelip te, sonra haftalarca, ay- larca hiç bir rahatsızlık olmama- sıma da bakmamalıdır. Mide ülseri ayni şekilde devam eden bir has- talrk değildir. Siddetli sancr buh- ranile kendini gösterir, sonra sancı kendi kendine kesilir. Belki yara kendi kendine kapanır, fakat son- tadan gene acılır ve sancılar daha ülser çıkmasına sebep olur. Onu kesin olarak teşhis etmek tabii hekim isidir. Hem de Rönt- gen ışıklarıyla midenin fotoğra- fınt çıkarttırmak, midenin içinde- ki maddelerden alarak analiz yap- tırmak lâzım olur. Midesinden ra- hatsız olan bir insanım kendi ken- dine bende mide ülseri var deme- si kabil değildir.. Fakat tedavi işini geciktirmemek —bir taraftan şiddetli olur. Bir an önce tedavi ettirmek İyi olur. Tedavi edilenlerin pek coğu iyi olduklarmdan, hele amelivat gö- renler hastalıktan “pirüpâk,, cık- tıklarından neticesi pek te merak edilecek bir sey değildir. Piyan- goda en büyük ikramiye kazana- cak kadar şansı kuvvetli olanl Thurston — Çeviren: siye düello edeceklerini söyledi - ler. Hattâ Mister James tabancala- rının ikisini de temizleyip yağla - mamı söyledi. Tabancaları yağla- dım, doldurdum. — Ve belki viski ile soda isterler diye kapının dı - şında nöbete durdum. Canım çok sıkılıyordu doğrusu, çünkü — ©- lur a — ya Mister John benim efendim Mister James'i patadak vuruverirse diye — üzülüyordum. Hattâ arasıra, içeri fırlayıp, yara- d_ana sığınarak şu cenabet Mister John'un kafasına bir sopa indire- sim geliyordu. — Kapının dışından seslerini duyuyorum. Mister John, efendi- ye: ”— Sana bir şey soracağım, sen her halde bir centilmene — lâyıkı veçhile cevap verirsin. Ölümd CENTİLMENLER Halikarnas Balıkçısı !ı ter John yine oturmuştu. O za- man efendim Mister James, ona, “Bu vaziyet ikimiz için de gü - lünçtür. Vaziyeti soğukkanlılıkla düşünelim. — Karşılıklı oturalım. Biribirimizle konuşmıyalım. Bıra- kınız ben düşüneyim taşınayım. Bâsebadelmevte inanıp inanmadığı- mı anlatmâk için kendimi yoklu- yayım. Eğer yarım saat düşün - dükten sonra, ölümün ötesinde de hayatın devam ettiğine inanıyor - sam size söylerim, ve gider düel- lo ederiz. Size doğrusunu söyliye- çeğime bir centilmen onoru üze- rine yemin ediyorum. Eğer derin derin düşünüp içimi yokladıktan sonra, ölümden sonra hayata inan madığımı anlarsam, — onorumuz, haysiyet, ve namusumuzu kurtar- mak için karşılıklı intihar ederiz. Razı sonra hayatın devam edeceğine kani misin?,, — Bu sualiniz lüzumsuzdur. Ya- rın sabah ya siz veyahut ben bu sualin kat'i cevabını vereceğiz. — İşittiğime göre sen bâsebâ- delmevte inanmıyorsun. Beni pek müşkül vaziyette — bırakıyorsun. Senin kanaatini bilmeyince, be - nim için seninle düello etmek im- kânsızdır. Hattâ senin kanaatini bilmeden düello etmek onorsuz « luk, haysiyetsizliktir. Halbuki, di- ğer taraftan seninle düello etmez- sem onor ve haysiyetimi kaybede- rim, — Neden benimle düello etmi- ? , diye sordu. Öteki: — All Right, dedi. Teklifinizi kabul etmek benim için bir saa - dettir. Yalnız size kolaylık olsun diye size Felatunun Phaidonunu tavsiyeme müsaade buyurunuz. Ben Sokratin Gnotl nini tatbik ederek kendimi tanı - mağa uğraşacağım. kisi de birbirinim karşısında oturarak düşüncelerine da- lakaldılar. Ben dışarda hıçkırık - larımı güç zaptedebiliyordum. Ah şu kaybetmek üzere oldukları cen tilmenlik namus ve — onorlarının ne olduğu bileydim, kuş mu- yesiniz. Benimle düello - niz benim namusum, onorum, hay siyetim ne olur? " — Bakın ne var, siz ölümün bâ- “sebadelmevtsiz inanarak düello ettiğiniz takdirde ben sizi aldatmış olurum, çünkü ben ölü - mün bir doğuş olduğuna kani ola- rak düello ediyorum. Ben sizi A dur, kurt mudur ne haltsa gider yakasından tutar. Sürüxliye sü- rükliye önlerine getirir. Onlara “hiç tasalanmayın, kaybolmadı.,, İşte getirdim cenabeti!,, derdim. Fakat onlar onorun ne olduğunu bildikleri halde onu bulamıyor - lardı, ben ki o kâfirin ne olduğu- nu bilmiyordum. Nası! yakasına öldürürsem k ti rul vücut pisliğinden kurtararak onu azat etmiş olurum. Eğer siz beni öldürürseniz, ölümden sonra ha - yata inanmadığınız için, — kendi inancınıza göre, benim hayatımı ferdasız bir ölümle kısa kesmiş o- luyorsunuz. Yani kendi noktai na zarınızca bir cinayet işlemiş olu- yorsunuz. Size bir kere daha so - ruyorum. Ebedi hayata musunuz? a — Centilmenliğinizin hayranı - yım. Fakat bu suali na hakla so- ruyorsunuz? — Siz cevap vermiyecek misi- niz? t — Hayır! — Öyleyse ben düelleo etmem. Ve düello etmeyince namusum mahyvolacağı için, intihar ederim. — Ben bâsebadelmevte inan - madığımı söyliyerek, sizi intihara mecbur edersem, benim namu - sum ve onorum ne olacak? akat efendim Mister Ja - mes'in bu sualine Mister John cevap vermedi. Kapı yolu- nu tuttu. O zaman efendim onu durdur- du. Ona “Yarın benimle düello edeceğinizi centilmen onoru üze - rine vaadetmeyince bu odayı ter - inanıyor da kendi kendine iyi olduğu bile vardır, fakat iİnsan hayatmı bu * kadar nadir hir şııın—_bxrıkımıı. ked iniz,, dedi. Bunun üzeri- ne bir koltuk sandalyasının giıcır- dadığını duydum. Demek ki, Mis- yapışabilirdim? Paşa onorlarını kaybetmektense intihar edip - ha- yatlarını kaybedeceklerini söylü - yorlardı. Ben bu işi kanı dışarı- sında derin derin düşündüm. Efen- dim Mister James'e acıyordum. Gözlerim, emin olunuz hâkim beye- fendiler gözlerimden seller gibi boşandılar. Aradan ne kadar gecti hatırla- mıyorum. Efendim Mister James'in sesi “hayır basübadelmevte inan- mıyorum,, diye öttü. Sonra Ting Ling Ping diye beni çağırdı. İki ta- banca getirmemi emretti. Ah za- vallılar onorlarını bulmak için ha- yatlarını kaybedeceklerdi. Ben ko- şup tabancaları aldım. Size nasıl anlatayım. Kahveyi ben pişirirdim. efendim içerdi. Oturağını ben te- mizlerdim, o pislerdi. Ben vazife- mi bilir bir adamım; kahveyi ha- zırlayıp ona sunduğum gibi ölümü de hazırlayıp ona sunmalı idim.. İyi nişan alırım. Kapıyı birden aç- tım. —Tabancanın birini Mister John'un, ötekisini de efendimin başına patlattım ve şu itibarla se- vindim ki, efendimin hayatından kıymetli olan onorunu kendisine bağışlamakla, ona - kendisinin de bin kere tekrar ettiğine göre - hat- tâ hayatından daha kıymetii bir hizmette bulundum. Bana bir mü- kâfat vermiye kalkışacağınızı bili- yorum. Kabul etmem! Bu işte en büyük mükâfatım efendime yap - mış olduğum hizmettir. Sallen,

Bu sayıdan diğer sayfalar: