Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
: 26 - 2 - 939 TAR Gündelik Gazete ——— 'TAN'ın hedefl: Haber- de, fikirde, —herşeyde temiz, — dürüst, samimi olmak, karlin gazetesi olmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 1 Sene — 2800 Kr. 150 « € Ay 1500 , 400 , 3 Ay 800 » £88 * ,i dŞ 300 », Milletlerarası posta ittihadına dahil olmıyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16 9, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir: Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplar 10 kuruş- luk pul ilâvesi Jâzımdır. Almanya İle İngiltere Arasında Ticari Rekabet I giltere A ya ar: bi- zi de alâkadar eden ticari bir rekabet vardır. Almanya, şimdiye kadar ticaret âleminin bilmediği, tec- rübe etmediği yeni — usullerle Orta Avrupa, Yakınşark ve Cenubi Ame- rika ticaretini inhisar altına almak üzeredir. Almanya harici ticaret İş- lerini bir elden idare eder. Hariçten muhtaç olduğu malları zararına da olsa almaktan cekinmez, Harici ti - careti bir devlet işi olarak ele almış- tır. İcabeden yerde — fedakârlıktan çekinmez. Serbest ticarete ve açık rekabete TAN NAMZETLİĞE NAMZETLİKLERİNİ KOYANLAR ARASINDA RESİMLİ ANKET : Z Müşteri berbere söylüyor — Ankara- dan her gün telefonla rica ediyorlar. Fakat ben ağır davranıyorum. nın baldızı, eltisini! İki eski tip kadın — Dayımın kayını- Ce | işit- gör miş bizimki olacakmiış. B S d Kart koca arasında — Miilı Mücade- lede etliye sütlüye harışmadım, yine ka- rışmıyacağım diye yaz. Müşteri Sıfatı İle Devlet B ir devlet, bir memleke- tin iktısadi hayatındaki en büyük müşteridir. Daima bir çok şeyler satın alır: hazır- latır, yaptırır. Bütçesindeki paradan çoğunu, satın alma ve yaptırma faaliyetleri için sarfeder. ırtasiyecilik, en sıkı kayıtla- rını bu sahalara ayırmıştır. Maksat her işte olduğu gibi temiz ve yüksektir: Her şeyi en ucuza al- mak, en mükemmelini elde etmek, alışmış olan İngiliz ticaret firmaları Almanlarla rekabet edemiyorlar. Al- manların girdiği pazarlardan birer birer çekilmeğe mecbur oluyorlar. Bu ricat nihayet İngiltere hükü- metinin de dikkatini çekti. Evvelâ Almanyayı ticarette dost olmağa da- vet ottiier. Almanya İngilizlerle an- laşmak üzere Şahtı Londraya gön - derdi Fakat müsbet bir netice almak mümkün olmadı. Şimdi de İngiliz ti- caret heyeti reisi Stanley — Berline gitmek üzeredir. Maksadı Alman İn- giliz rekabetinin önüne geçmek, dün- ya ticaretini paylaşmak için bir ze- min bulmaktır. Mister Stanley bu İLi irat ettiği bir nutukta diyor ki: “Biz hiç bir pazarı inhisar altna almak istemiyoruz. Hiç bir mem- leketi istihsalâtını harice satmak- tan menetmeyi düşünmüyoruz. Fakat dünya ticaretinin hissemi- ze düşen kısmını yapmak isteriz ve yapmalıyız. “Başka memleketler ihracat ya - pamazlarsa öleceklerini söylüyor- lar. Bu söz daha ziyade bizim için doğrudur, çünkü bizim bakamız beynelmilel ticarete bağlıdır. Bey- nelmilel piyasalarda İngiliz ta - cirleri, diğer memleket tüccarile, açık rekabete hazırdırlar. Fakat bugün münferit bir firma bütün bir millete karşı duramaz. Biz de böyle bir vaziyet karşısında lâ - kayt kalamayız. Hükümet yardı - mı ile yapılan kiyasıya Trekabet İstemiyoruz.,, Stanleye, Berline giderken, İngi- Hz sanayiini temsil eden bir heyet de refakat edecektir, İngiltere, ted - ricen bütün pazarları istilâya ve hat- tâ inhisar altına almağa başlayan Al- Manya rekabeti karşısında telâşa düşmüştür. Ya Alman ticaretine kar- $1 ayni silâhlarla mukabeleye mec - bur olacak veyahut Almanyayı meş- Tu ve il ticaret yolunda yü - Tümeğe ikna edecektir. Veyahut iki memleket dünya pa- Zarlarını larında yapl Hangi neticeye varırlarsa varsın- lar, yapacakları anlaşma bizi yakın- ve şiddetle alâkadar eder. Çünkü İngilterenin kaybettiği Pazarlardan biri de Türkiyedir. Al- Man rekabeti karşısında İngil i heatlı le PFU ş klar - en az za da ele geçirmek, bu yollardaki en küçük ve uzak bir ih- timali bile mutlaka yoklamak, he- le yolsuzluğun, hırsızlığın her şek- linin yüzde yüz derecede önüne geç mek... 4 'Kırtasiyeciliğin dilekleriyle ne- ticeleri arasında korkunç mesafe- yi, en açık olarak satın alma işle - rinde görmek ve ölçmek mümkün- dür. Kırtasiyeciliğin ilk işi, umumi mukavele ve şartname formülleri hazırlamaktır. Bu mukavele bir taraflıdır. Her şey hazine lehine yontulmuştur. Bir işte mücbir se « bepler olup olmadığını tayin et - mek, taahhüdün yapılıp yapılma - dığına karar vermek gibi salâhiyet- ler, iki taraftan biri olan hüküme- te ayrılmıştır. Hele ecnebiler arasında bir çok iş adamları, böyle bir taraflı şart- lardan korkarak hükümet taahhüt- lerine talip olmazlar. Tecrübeliler şunu takdir eder- ler ki Türkiye hükümeti herkesin hakkını mutlaka neticede — verir. Fakat hakka kavuşmak işi, bazan aylarca, bazan hattâ senelerce za - man tutabilir. Müteahhit hesapla- rını yaparken bunu hiç bir zaman gözden uzak bırakmaz. Kırtasiye makinesinin insafsızca israf ettiği zamanların bedelini, geç tediyele- rin sebep olacağı faiz farkını, son- suz muamelelerin takibi için sarfe- deceği emekleri tamamiyle mali » yet hesabına sokar, ırtasiyecilik; hazine menfa - r atlerine uygun bir mukave- le formülü hazırladıktan sonra al- danmamak, en ucuz fiyatla almak, ihtiyaca en uygüun kaliteyi ele ge- çirmek, çabuk teslimi temin et - mek, yolsuzluğu önlemek gibi ga- yelerle kâğıtlar doldurur, imzalar toplar. Bu kâğıtlar dolunca isteni- len imzalar tamam olunca içi rahat eder. Halbuki bütün bu muameleler kâğıt üstündedir. Kimsede kâğıt - ları yolunda doldurmaktan başka mesuliyet olmadığı ve vesayet sis- temi dolayısiyle mesuliyet iptida- dan hiçe indirildiği için fiyatın o dakikada temini mümkün en ucuz fiyat olmasına il faat lerin ciddi bir surette korunması - ksada uygun kalite elde e- rkiyeye açtığı krediyi bile ilerlet- Mek mümkün olamamıştır. gilizlerin Almanlarla yapacak - ârı anlaşma, bizim için zengin yeni ıuhl'lnı'ııı açılmasına yardım ede- na, dilmesine ait mesuliyetler sahipsiz kalır. Alınacak malzemenin fiyatça 'dâyık haddi,, hakkında kanunun salâhiyetli saydığı memurlar bir |mazbata hazırlarlar. Azaltmada el- — Yazdıı. AhmetEemin Yalman Kırtasiyeciliğin, hiç kimseye emniyet edememek ve uzaktan uzağa kâğıt üzerindeki emirleri ile her türlü delikleri tıkamak hususundaki iddiası, kendi kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. de edilen fiyat, bu mazbataya uy- gun ise mesele yoktur. Kanunun ' icabı yerine getirilmiştir. Halbuki böyle bir mazbata hazırlanırken bile piyasadaki hakiki fiyat hak - kında bir kanaate sahip olmak kim senin hatırına gelmemiştir. Hükümetin muayyen bir daki- kada ödediği fiyat, piyasadaki ti - cari imkânların değil, azaltma da- kikasında talipler arasında hüküm süren vaziyetin icap ettirdiği suni bir fiyattır. Bunun neticesi olarak ayni yerdeki muhtelif dairelerin ayni malı ayni dakikada birbirin - den yüzde elli derecede bir farkla tedarik etmeleri ihtimali — vardır. Bundan dolayı kimse mesul tutu- lamaz. Çünkü aranan nokta, mua- melenin kitaba uygun bir şekilde cereyan edip etmemesinden ibaret tir. Ku'tısiyecuık kaliteye nazari olarak saygı gösterir. Haki- katte kaliteyi bir kıymet diye ka- bul et iştir. Hiç bir 'a bunu hesaba katmak salâhiyetini vermez. Halbuki meselâ bir maki- ne alınırken, yapılması lâzım ge- len hesap makine için verilen ilk fiyat değildir. Onu ucuz, devamlı, yedeğe en az ihtiyaç gösterir bir şekilde işlemesi sayesinde temin edilecek hizmet saatleridir. Ucuz- luk, makinenin amortismanı da el- bette dahil olmak şartiyle, ancak bu hizmet saatlerinin maliyeti, it- tiradı ve çokluğu ile ölçülebilir. Çürük bir makine yüzünden hiz- metin fasılaya uğraması, belli baş- h bir risk kaynağıdır. Hele yapı taahhütlerinde hü - kümet mühendisi normal — kalite bakımından hesabını yapar. “Bu iş şu kadar paraya çıkar,, diye bir ka rara varır. Bunun üzerine iş azalt- mıya konulur ve isteklilere soru - lur” “Teknik esaslara göre hesap edilen bu fiyatlardan ne kadar in- direceksiniz?,, -Eğer hükümet mühendisleri İş- lerini bilir adamlarsa; yaptıkları teknik hesaptan bir para indiril - mesini cinayet saymaları icap eder. Çünkü teknik esaslara göre yapı - lan dürüst bir hesaptan fiyat in - dirmek daveti şu demektir: — Ey talipler, hanginiz daha a- çık gözsünüz? Hanginiz teknik ka- liteden çalmak, göz boyamak, işçi- lerin hakkını vermemek, bazan kü- çük bir memurla anlaşarak eksik iş yapıp tamam göstermek gibi be- ceriklikleri kendinizde görüyorsu- nuz? Rekabet sevkiyle bazan hükü- metin fiyat tahminlerinden yüzde 35, yüzde 40 derecesinde azaltma- lar yapılır. Teknik bir memurun bunüun mânasını bilmemesine im- kân yoktur: İşi alan adam, ziyan etmek niyetinde değildir. Mutla - ka bir taraftan calacak, hükümeti aldatacaktır.. Öyle olduğu halde kimse ses çıkarmaz. Çünkü kırtasi i- caplar yerine getirilmiştir, mesu- liyet yoktur, kimseye fazla bir söz düşmez. Vicdanlı bir adam ağzını açıp müteahhitlerin yapacağı işin kalitesini ve ciddiyetini ileri sür - mek istese derhal bir takım müte- ahhitlerle gizlice anlaştığı yolun - da bir damga yemek tehlikesine maruzdur. En vicdanlı bir memur bile bunu kolay kolay göze almaz. Demek ki kırtasiyeciliğin, hiç kimseye emniyet edememek ve u - zaktan uzağa kâğıt üzerindeki e - mirlerile her türlü delikleri tıka- mak hususundaki iddiası, — kendi kendini aldatmaktan başka birşey değildir. Satınalma işlerinde faal rol oy- nayan bir memurla bir müteahhi- din gizlice anlaştığını veya müte- ahhitler arasında gizli anlaşmala- ra varıldığını farzedelim. Kırtasi muamelelere sadık kalmak şartiy- le şu yolda dolaplar çevrilmesi ih- timalleri vardır: Şartname himaye edilen adamın malına göre yapılır, diğerleri açıkta kalırlar. Himaye edilen taraf, hazırlığına daha ev - vel başlar. Diğerleri ayni teslim üddetini temin ed. ler, Teslim yeri ve şekli himaye görene uygun şekilde hazırlanır. Diğerleri ayak uyduramaz. Müteahhitler kendi aralarında anlaşırlar. Yalancı fi - yatlar verirler. Kendi aralarından seçtikleri müteahhit, güya reka - bette kazanır. Böyle bir anlaşma sayesinde devletten çalınan para- lar, gizli laşanlar da tak sim edilir. Teslimde de sayısız dolap ihti - malleri vardır. Memur, yolsuzluk yapmayı göze almışsa şartname ay- kırılıklarına göz yumabilir. Eksik ve fena malı anbara yatırarak mak #Adetind, buz Verebilir. Teslim Yeryüzünde Cehennem Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel 66 K 'ransada, İspanyol cümhuriye - tinin Katalonyada bozulan or- “dusu içinde geçirdiğim bu on gün içinde, gördüğüm insanlık faciasını, sefaleti, azap e ıztırabı, bütün bu 1ız- tırabın içinde parlayan insan cesa - retini, sabrını, tahammülünü, tasav- vur ge i kafası ktedi olamadığı gibi, tasvire yeltenecek bir kalem de yoktur.,, “Haftalarca en korkunç ve kendileri- ne faik harp makinelerinin karşısımnda ümitsiz bir harp yaptıktan sonra Ebrodan, Pireneye, günde 10, 20 mil yürümek şartiyle dağlar aşan, karın- ları aç, ayakları çıplak, susuz ve uy- kusuz, arkalarında yaralılarını taşı - yan, yolda ikide bir tayyare hücu - muna uğrayan yüz binlerce kişiden mürekkep bir insan kafilesini gözö- nüne getirebilir misiniz?,, “Ekserisi 18 le yirmi beş arasın « da olan, kadınları, çocukları, ihtiyar- ları önüne katan bu şövalye ordu - nun, Fransız hududunda sulh ve se« ki teahhürlerde müteahhide türlü türlü şekillerde yardım gösterebi- lir. Bütün bu şekiller, müsavi şart- lar altnda açılan bir azaltmayı ka- lite teminine çalışan, dürüst, na- muslu, ciddi unsurların aleyhine çevirmiye, neticede açık gözler ve emniyete lâyık olmayanlar lehine müsavatsızlıklar yapmıya imkân hazırlar. 66 (D ütün devlet satın — almaları bu şekilde yapılıyor,, gibi bir iddia çok haksız olur. Yukar - daki münakaşada gaye, kâğıt üze- rindeki setlerin maksatlara kâfi gelmediğini, devlet satın almala - rında lüzumsuz yere teahhürlere yol açtığını ve en sıkı kayıtlara rağmen yolsuzluk yollarının apa- çık olduğunu anlatmaktır. Hattâ lâmet bulmak için alınl dost toprağına sürdükten sonra, bir sıcak çorba içebilmek ve istikbalde dövüş- mek için ümit toplamak üzere hu « duttan daha elli mil içeriye sevke - dildiklerini düşünebilir misiniz? He- le yüzlerinde gayelerine hıyanet et - miş adamlar gibi bu kaçışlarını af « fetmiyen, karınlarını bir defacık do- yurduktan, dizlerinde yürümek ta- katini bulduk sonra dönüp düşmanlarına saldırmak his- sini taşıyan bir ordunun metanetini, ve gayesine bağlılığını hayal edebi - lir misiniz?,, Bu kaçan ordunun, yollarda kan- lar içinde bıraktığı, kadın, çocuk, asker yaralının adedini, bombalar, * zehirli gazlerle verdikleri kurbanla- rı hiçe sayan, ölümü yaşamak kadar tabii gören, ölüm karşısında başın - dan tırnağına kadar cesaret kesilen bir millet gördünüz mü? Azabından anı doğrudan doğruya bir memura sa- lâhiyet ve mesuliyet verildiği ve iş sütüne havale edildiği takdirde vukua gelmiyecek bir çok yolsuz- luklar, sırf kırtasiyeciliğin icabet- tirdiği sayısız kâğıtlar ve mesuli- yet dağılmaları arasında iz kaybe- dilmek suretiyle daha kolay yapı- labilir. Muhtelif devlet dairelerinin, milli bankalar gibi bir dereceye ka- dar kırtasi kayıtlar haricinde çalı- şan müesseselerin ve serbest ve hususi ticaret müesseselerinin ay- ni malları ayni sene içinde kaçar paraya tedarik ettiklerine dair e- saslı bir araştırma yapılacak olur- sa satın almalardaki kayıtlar yü - zünden devletin hiçbir ucuzluk te- min etmedikten başka ne kadar va kit kaybettiği, bir çok idare çarh- larını ne kadar boşu boşuna işlet- tiği, kaliteden ve maksattan ne ka- dar büyük fedakârlıklar yapmıya mecbur olduğu ve netice itibariy- le devlet satın almalarında mil- yonlarca-liranın sırf yanlış usuller, iddialar ve zihniyetler yüzünden nasıl heder olduğu kolayca mey - dana çıkar. dişleri birbirine çarpan, bir defacık Iİ gıik demeden, 40 derece — hararetin parlattığı gözlerinde doktordan evvel ölümü bekleyen yaralıların, “İspan - ya ölmiyecek,, sözü ile gözlerini ha- yata kapadıklarını tahmin edebilir misiniz?,, Bütün bunlardan sonra size, kay- bettikleri topraklardan gelen dört yüz bin kişilik kafile arasında ü- mit ve hneşenin, disiplinin, hâlâ hüküm sürdüğünü söylersem, bana inanır mısınız?,, | Bu sözleri yazan Niuz Chronikl gazetesinin Fransadaki muhabiridir. Bozguna uğramış bir ordunun sefa - let ve facialarını, hele İspanyada se- nelerce aç ve silâhsız harp eden bir ordunun perişanlığını, bütün renk - — leri, bütün iç sızlatıcı acılığı ile de - ğilse bile, yine tahayyül - edebiliriz. Fakat bu yıkılıştan sonra dahi, hâlâ Madritte göğüs geren, Fransada kar- nını doyurduktan sonra hududa git - mek aşkını taşıyan milletin cesareti« | ni, metanetini, imanını anlamak için | ya İspanyol olmak, yahut da İspan - yolu yakından tanımak lâzım. İspanyada harbin bitmediğini, bit- Hava Taarruzlarına Karşı Korunma . Nizamnamesi Ankara 25 (TAN muhabirinden) — İHava taarruzlarına karşı korunma ikanununun 12 nci maddesine tevfikan Genel Kurmay Başkanlığınca hazırla. inan ve Devlet Şürasından geçirilen hava taarruzlarına karşı ışıkların isöndürülmesi ve karartılması hakkın- daki ni sı Vekiller Heyetince kararlaştırıl- imıştır. Nizamnamienin yarın tatbikı- na geçilecektir. meriyete k Nizamname hükümlerine göre ha- izer zamanında muayyen mıntakalar- da ışıkların söndürülmesi ve karart)l- ması tecrübeleri tertip olunacaktır. Bu tecrübelerin yapılmasını hava mü- dafaa genel komutanlığı emredecek- tir. Nizamnamede umumi tenvirat için ve binaların iç ve dışında, nakil vası- talarında alınması lâzım gelen ted- birler hakkında geniş hükümler var- dır. miy i, bu yıkılıştan sonra har- F bin, harplerin başlayacağını bildiği - ı miz içindir ki “İspanya ölmiyecek,, sözü ile gözlerini dünyaya kapayan askere hak veriyoruz. İspanya, mu- kaddemesinde — olduğumuz cihan y harbinin bir faslıydı, bu fasıl kapan- dı, fakat dram şimdi başlıyor... Ga - lip ve mağlüp, perde indikten sonra 4 belli olacak... Bu zafere sevinenler, bu mağlübiyete ağlayanlar, hâdisele- ri realist gözü ile — görmiyenlerdir. Son gülen perdenin sonunda güle - — cek, son ağlayan dramın bitiminde — ağlayacak, fakat İnsanlık bundan ne kazanacak? Yer yüzünde bir tehennem. Çok Çocuklu Annelere Mükâfat Silifke, (TAN) — Altı çocuklu an- j nelere verilmesi mutad olan nakdi mükâfatı almak için buradan vuku- bulan müracaatlara henüz bir cevap gelmemiştir. Aradan hayli zaman geç — tiği için bu çok çocuklu annelere hak- — larının yakında verilmezi beklenil. —