Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—— — 7-2-939 TARN Gündelik Gazete e— dd TAN'ın hedefi: rlaber de, — fikirde, hm'ydî temiz, — dürüst, samim olmak, — karlin gazetes! elmiya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi KOGT 1400 Kr. 1 Sene — 2800 Kr- 750 , .6 Ay 1500 » 400 , 3 Ay 800 » 150 ü E Hü S8 e Milletlerarası posta ittihadına dahi olmıyan — memleketler için Abone bedeli müddet sırasiyle 30. lfîd?- 3,5 liradır. Abone bedeli PesiP 5 Adres, değiştirmek 25 Ruruşil”. Cevap için mektuplar 10 KŞ luk pul ilâvesi Tâzımdır. —— ——— Yugoslavyanın Vaziyeti Meselesi Y“gnslavynda Dr. S“toyıdiı:ı:ıî kabinesinin düşüşü, dlı:r VĞ bir merak ve alâka uyandırı Yugoslavyada Hırvatları Alımıı;ı : lar ve İtalyanlar mı bö?'lc :dr ıy“ lhk hareketine sevketnuştir.l;;şne lavya acaba parçılınma_k tehi ea mi maruzdur? Bu kıbın_e, değişi liğinin hakiki manası nedir? Orta Avrupadaki yaziyetin :îıh.,; meti gözönüne getirilince bu ııı’ıdeir varit görmemek mümkün ı'leğııı du. Yugoslavya Almanya ve ltnlyıı tıı : dunda bulunan bir Balkan ılev.e i (;[ duğu için bu endişeleri haklı görme lâzımdır. Bizim anladığımıza göre Yugoslav yadaki kabine buhranı tamamiyle da hili bir meseledir. Bu lenin esa- sı da Hırvatların muhtariyet taleple- yi karşısında hükümetle ötedenberi anlaşamamış olmalarıdır, Hırvatlar, Yugoslavyanın teşek - külündenberi bu htariy "'mil: p Pediden Emiş” Hırvatlar “arasında tahrikât yapmıştır. Fakat Yugoslav- ya ile İtalya arasında anlaşma ya - pıldıktan sonra bu tahrikât durmuş- tur. Dr. Stoyadinoviç Hırvatlara muh- tariyet vermeğe taraftar değildi, he- le bunun zamanı geldiğine kani de değildi, Çünkü böyle bir hareketin Yugoslav — milli yahdetini bozaca - ğından korkuyordu. ! Stoyadinoviçin partisi içinde Hır- vatlara daha fazla hak verilmesine taraftar olanlar vardı. Bu defa Hır - vatlar dayatınca bunlar hı..ıkümetı Hırvatların arzularını isafa ikna et- mek istediler, fakat muvaffak ol.an.ıa- dılar. Bunun üzerine kabine ikiye ayrıldı ve bugünkü kabine buhranı " baş gösterdi. * at meselesi Y“B”"Y v Yyayı parçalayacak mahiyette tehli - keli bir hâdise değildir. Hırvatların Yugoslavya içinde kalmasını icabet- tirecek bir çok sebepler vardır. 1 — Hırvatlar Alman ve İtalya hududu üzerindedirler. Doğrudan doğruya istilâ tehlikesine maruzdur- lar. Halbuki Yugoslav birliği içinde böyle bir istilâya karşı duracak kuv- veti kazanırlar. Onun için siyasi men fu_""' Hırvatların Sırplarla bera - bef yaşamalarını icap ettirir. 2 — Hırvatistan, Yugoslavyanın n ziyade endüstrileşmi$ kısmıdır. Bu endüstrinin müstehlikleri SırP - laîdır. Sırplardan ayrılmaları onlara Müşterilerini kaybettirebilir ve ©N - dllstrilerini işsiz bırnkıbili!- Binaen- aleyh iktısaden de Hırvatlar Sırplar- :a beraber olmak mecburiyetindedir- er, Ve bunlara benzer bir çok sebeb- ler dolayisiyle Hırvatların Yugoslav- Yadan ayrılması bahis mevzuu ola - Maz, Olsa olsa onlara muhtariyete YA kın bir siyasi hüviyet verebilir bizce bugün Belgrat kabinesini meş- Züul eden en mühim mesele budur. Menfaatleri beraber yaşamayı İ- tabettirdiği için Hırvatların bazı si - Yast haklar temin etmek suretiyle Yugoslav milli vahdetini muhafa - Ta etmek isteyeceklerine m Fakat Hirv —— hazariyle bakılabilir. -— alnattakı (Üstat Salih Muradın gaze- temiz için hazırladığı bu ma- kale serisinin birincisi 29 - 1 - 939 tarihli TAN'da çıkmıştır.) ğır bir cismi bir rakkas topu gibi bir ivin ve te lin ucuna asıp raksettirelim ve dikkat edersek tonun me - kânda daima avni cihette rak settiği görülür. İpin üst ucu hangi tarafa bükülürse bükül sün top vine avni istikamette rakseder. Nasıl bir buz üzerin deki otomobilin direksivonu- nu cevirmekle otomobili ida- reedemezsek rakkas ipinin üst ucunu bükmekle tonun raks istikametine hâkim ola | mayız. Rakkas topunu — yeryüzünde muayyen bir kule veya di- rek istikametinde raksettirdiğimizi farzedelim. Rakkas hareketinin u- zun sürmesi için top mümkün ol- duğu kadar ağır ve ip de uzun olmalı. Top hafif olursa hava mu- kavemeti bunu çabuk durdurur. Arz mekânda dönmeseydi rak- kasımızın, hava mukavemetiyle duruncaya kadar, ilk istikametin- de raksetmesi lâzım gelirdi. Fakat zaman geçtikçe raks istikametinin ilk istikametten ayrıldığı görülür. Rakkasın hakiki istikameti değiş- miyeceğine göre kule veya direğin “mek mecburiyetindeyiz. “Hakik İ Hakikat te bunu gösteriyor; arzın hareketi le kule veya direk beraber döner. Kâinattakl cevelâna arzın şi - mal kutbundan başlıyalım. Rakkasımızı beraber götürelim ve orada teerübe edelim. Gözümüzü yerden ayırıp göke tesbit edelim. Rakkasın bütün raksı esnasında da- ima ayni yıldıza teveceüh etmekte olduğunu görürüz. Bilfarz, râkkas Areturus yıldızı istikametinde rak sa başlamışsa bütün tecrübe esn?- sında rakkas topunun Arcturus is tikametinden ayrılmadığını görürüz Bu tecrübe bize Arcturusun me - kânda daima ayni istikameti mu- — — MİZAH KÖŞESİ hafaza ettiğini gösterir, Şimdi gö- zümüzü yere indirirsek arzımı - zın dönmiyen rakkas etrafında 24 saatte - daha doğrusu 23 saat 56 dakika ve 4.1 saniyede - bir df - vir yaptığını anlarız. Ayni tecrü bi beyi arzın diğer yerlerin»de yapabi liriz. Fakat neticeyi tarif ve izah etmek daha Zzor olurdu. Bu tecrübeye ilim adamları Foucault tecrübesi derler. Fransız fizikçilerinden Foucaut 1882 sene- sinde Paristeki Panteon kubbesi - ne astığı rakkası halka teşhir ede- rek bu tecrübeyi göstermiştir. Rak kası görmeğe koşan binlerce halk kitlesi rakkas topunun istikameti - ni Panteon duvarlarına nazaran değiştirdiğini görerek arzm ayak- ları altında döndüğüne iman et - rdi. miî:zın mihveri etrafında döndü- ! ğünü, yine atalet pren_sibiyle. fa - kat diğer bir yolda.ı_ı şıderel_t_ isbat edebiliriz. Yer yüzünün üstüva ta rafları daima sıcaktır. Buralara rüzgârla gelen hava ısınıp, kesafe tinin düşmeıinden dolayı, yukarı tuplara rüzgârla gelen ha inmeğe çalışır. E- Va SOğar a eydi üstüva hattın- len hava kutuplırıhv: inen hava üstüva ha kumîıı:ıîîti. Yani şimal - cenup l rz mihveri etrafında döner - ken hava akıntılarını bera- ber çekiyor. Fakat hava süratle dönen sulp arzın bu hareketinde ta- mamiyle ayak uyduramıyor. Nor- veçteki bir dağ veya bir nokta ar zın mihveri etrafında saatte 800 ki lometre ve üstüva hattındaki bir nokta ise saatte 1670 kilometre sü- ratle devreder. Arzın havaya tat -İ B ..... 4 Ucvasa nuy v eli İlavgayı DÜ süratle çekemez. — — ——— —e Yeryüzü havayı tutup sürükle yebilecek surette dağlık ve pü - rüzlü değildir. İşte bundan dolayı hava kaçar; tıpkı debriyajı bozul- muş olan bir otomobilin daima di- reksiyondan kaçması gibi. Bu su - retle kayan hava şarktan garbe doğ ru esen bir rüzgâr hasıl eder. Üs - tüvanın iki tarafında garbe doğru muntazaman esen ticaret rüzgâr - ları işte bu suretle meydana gelir. Yelkenliler garbe doğru daha ko- lay seyrederler, Çünkü gemi gar- be doğru seyrederken havanın a- taleti arzın hareketinden istifade eder. Şarka doğru seyrederken ar- TAN / FENNİ BA * GUNES S.UAI Eratostenin müşahe delerine göre güneş, Asvan'ın tepesinde iken İskenderiye semtürrelsinden — bir daire muhitinin elli- de biri kadar açıkta |di. Burada arz mu- hitinin — İskenderiye e Asvan arasındak! mesafenlin. elli misli olduğunu — bulmuştu. zın hareketine karşı koymağa mec bur oluruz. Pontuslu Heraklidis arzın devir hareketini izah ettikten biraz son ra İskenderiyeli Eratosten arzın cesametini pek meharet ve sıhhat- le ölçmeğe muvaffak olmuştu. Za manındaki âlimler gibi o da güne şin arzdan pek uzakta olduğunu bi V Tiyordu. Arz tabla gibi düz olsay- HİSLER Cevelânda İlk Merhale: Kutup muhitinin 5000X50 yani 250000 stad olacağı basit bir hesabla mey dana çıkar, Eratosten sonradan yaptığı rasatlarla bu mıktarı 252 bin stada çıkardı ki bunun bugün- kü muadili takriben 39460 kilomet redir. Arzın şimal cenup istikametin- deki'hakiki muhitinin 39940 ve üs- tüvadaki muhitinin 40076 kilomet re olduğuna bakılırsa Eratosten'in hatasının yüzde birden az olduğu anlaşılır. Yirmi asır evvel bu neti- cenin bulunması takdire şayandır. talet prensipini - yani cisim- lerin dışardan bir kuvvet te sir etmedikçe daima bir müstakim üzerinde hareket etmesi hassasını- diğer bir tarzda izah edebiliriz. Bir ipin ucuna bağlı olan bir cismi 'sü ratle çevirirken ip birdenbire ko- pârsa cisim mih üzerinde döndüğü daireye mumas istikametinde fır - lar gider, Bu halde ip kopmadan evvel cismin bir müstakim üzerin- de gitmeyip bir daire muhitinde hareket etmesinin bir sebebi olsa gerek. Bu da ipin cisme tatbik et- tiği çekme kuvvetidir. Yeryüzünün üstüva — hattında bulunan cisimler ipin ucundaki ci simlere benzer. Arzın devir hare- keti bunları yirmi dört saatte bir 40026 kilometre — uzunluğundaki bir daire muhitinde dolaştırır. Bu halde bu cisimlerin sürati saatte 1670 kilometre kadardır. 5 —— ——— VA Festival Sonu Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Ziraat Kongresinin toplanacağı günlerden biriydi. Bir kariden mekttp aldım, Diyordu ki “Kongre- ye üç yüz köylünün geleceğini yazı- yorlar. Ben de bir köylüyüm. Fakat bir köy öğretmeni olduğum için hâdi seleri biraz daha açık gözle görebili- yorum, Ankaraya çok yakın bir yer- de olduğum için sordum, soruştur - dum, bizim köylerden giden yok.. Bu üç yüz köylü acaba nereden geli - yor?,, Bu sualin cevabını vereme - dim. Öğretmenin kongreye karşı bir şüphesi olduğunu anladım. * ' Ziraat kongresi toplandı. Köylü - ler geldiler. Tam demokrat bir devle- tin kongresinde olduğu gibi köylü « ler, ağalar, mebuslar, vekiller, müte- hassıslar yanyana oturdular, konuş - tular. Köylüler derdlerini döktüler, ötekiler dinlediler. Kongre çok sa - mimi bir hava içinde sona erdi. Hat - tâ köylülerden biri büyük medeni bir cesaretle, bu konuşulanlar kâğıt- tan hayata geçmediği takdirde: — Vebali Ziraat Vekilinin boy - nuna olsun. Diyecek kadar açık bir lisan kul- landı. Hoşumuza gitti, köylüye, mem lekette zirai, iktısadi kalkınmasında en büyük rolü oynayacak halk kitle- sine bu hürriyeti ve müdafaa hakkı- nı veren kongreyi alkışladık. Bu sıra- larda Aka Gündüzün bir yazısını 0- tavır alayordu. mamıştı... Gel gün, git gün, kongre Atalet prensibine göre bunla - Hi gekka zi AMEL Züldldümea M MNEVRA— — rain bir müstakim üzerinde hare - in tepesinde bulunması lâzım ge- lirdi. Er yapmış olduğu ra- satlara göre güneş Sayene (şimdi- ki Asvan) tepesindeyken bu mev- kiin 5000 stad şimalinde bulu - nan İskenderiyenin tepesinde de-» ğildi. Güneş şuaları iki mevkie muhtelif istikamette gelemiyece - ğine göre şakuli istikametlerin fark h olmasına hükmetmişti. Yaptığı rasatla iki mevki arasında bir dai- re muhitinin ellide biri kadar - ya- hut 71/5 derecelik - bir kavis bu- lunduğunü, yani güneş — Asvanın semtürreisinde iken — İskenderiye semtürreisinden 7 1/5 derece açık olduğunu bulmuştu. Bu halde arz | N ! DA NH U' | $ M z Hİ p &— Kadına; “Beni, gümüş sap- PT Kapıct — Meclisi idare içtimaı istikametinde BiT $ h bastı dan tanı!,, di böyle bir hareket » diy lacaktı. G:îîn kareketinden dola | şemsiyemd söylesey- varsa da, hiyet arzediyor. | dim fena mı olurdu? dular yahul yı daha karığ “Aza — Hayret.. Ne çabuk uyu - kette devam edip mumas istikame- tinde mekân içine fıri icabe- köylü rolüne çıkarılan aktör, figü ranlar olduğunu bir festival mi diye hesaplayıp dü ürken, Ziraât Vekili düştü. * — derdi, Böyle olmadığına göre bun ları bu istikamette hareketten a - yıran bir âmil olmalıdır. Bu âmile arzın (cazibe-kuvve- ti) diyoruz. Bu kuvvet bizi o ka - dar kuvvetle çekiyor ki havada ancak bir iki metre sıçrayabiliyo- ruz. Ayni kuvvet diğer cisimleri de ayni suretle çekiyor, hiç bir şeyi arzdan dışarı bırakmıyor. Fakat bu kuvvet o kadar büyük değildir. Bir cisim ne kadar büyük sürat- İp dönerse onu daire — şeklindeki mahrekinde tütabilmek için icabe- den kuvvet artar. İple çevirdiği - miz taş tecrübesini tekrar edersek taş ne kadar süratle savrulursa ip- teki çekme kuvvetinin o kadar art tığı görülür. Arzın çazibesi yeryü zünde saatte 1600 kilometre sürat le giden cisimleri tutmağa kâfi ise de sürat bunu geçince cazibe kuv- vetinin tesiri azalır. Fakat arzımız süratini birdenbire arttırıp on ye- di mislini çıkarsa - yani bir günü , müz 85 dakikaya inmiş olsa - arzın cazibesinin rolü kalmaz. Yeryüzün deki her şey mumas istikametin - ide fırlayıp gider, hava ile deniz - ler de bunlara refakat eder, Yer - yüzündeki cisimler bir bisiklet te- kerleğinin yüzündeki yağmur dam lalarına benzer. Tekerlek yavaş dö nerse yağmur damlalarına bir şey olmaz, fakat sürat artınca damla - lar fırlayıp giderler. Gerçi üstüva hattındaki cisim ler mekân içine fırlamaz - larsa da bu cihette fırlamağa ça- lışırlar. Meselâ bir sporcu üstüva hattında kolaylıkla iki metreye sıç rayabilir. Çünkü bu sıçrayışta ar- zın saatte 1670 kilometre tutan de vir sürati kendisine yardım eder. İşte bundan dolayı muhtelif mem- leketlerde yapılan spor rekorları- nın mukayesesi zordur; üstüvaya yaklaştıkça sporcu lehine bir pay mevcut olduğunu hatırlamalıyız.. Ayni sebepten dolayı yeryüzü- nün üstüva tarafları şişkindir. Ar zımızı kutupları basık, üstüvası şiş kin olması itibariyle bir küreden ziyade bir portakala — benzetirler. Köy öğretmeninin kalbinden do gördük?... Ben hâlâ şüphedeyim..., nereye gittiler?... Yol! dillerde dolaşan şayialardan mı? ma gibi kaldı. GÖPÜSLER İ Festival sonunda gelen köylüler da * bunların gidişini gören var mı? Yoksa bu da Herhalde bu festival ve sonu çö - — zülmesi güç bir bilmece veya muam- — vE İ kudum. Festival başlıklı bu yazı, köy lü kıyafetine giren, panayırda pal - yaço rolüne çıkan bir veya bir kaç kişiyi numara yapmakla itham edi - —— yordu. Aka Gündüz de, köy öğretme. ni gibi kongreye karşı şüpheli bir Kongre dağıldı.. Köylüler, geldik- leri yerlerden köylerine dağıldılar.... Şimdi alınan kararların tatbikini bek lemekten başka yapacak bir şey kal- ye gelen bazı köylülerin, hakikaten bir panayıra gider gibi giydirtilip, duyduk... Hakiki — - ğan, Aka Gündüzün kaleminden sı - zan şüphe, acaba hakiki bir festiva- lin verdiği şüphe veya hakikat miy - di?.. Yoksa hepimiz birden rüya mı Eantrtidke metre kadar uzundur, Bu fark 300 de bir kadardır. Bu kadar basıklık taki bir portakal bize tam bir kü - re gibi görünür. Arzın basıklığı pek göze çarp - mazsa da ilerde göreceğimiz veç - hile devir süratleri yüksek , ba zı seyyareler pek basıktır. Yine bu seyahatte öyle cisimlere rastlaya- cağız ki süratlerinin pek fazla ol - masından dolayı üstüva hattında- ki cisimler fırlayıp gitmişlerdir. Arzımız başka bir noktadan da basık bir portakala benzemez. Dağ ları ve vadileriyle yer yüzü bir por takal kabuğuna benzer, Fakat bu kıyasla yine portakal lehine müba lağa yapmış oluruz, Bu kıyasın doğru olabilmesi i- çin dağların irtifaları 80 kilometre yi bulmalıydı. Halbuki en yüksek dağ olan Everest tepesinin irtifar 9 kilometre kadardır. 30 santimet- , re kutrundaki küre üzerinde kâ « ğit kalınlığı 11 kilometre irtifam - daki bir dağı gösterir. Bunları gö zönüne getirirsek arz küçüldükçe bir portakaldan ziyade bir bilardo bilesine benzer. Arzın portakala benzememesinin üçüncü bir sebı bi daha var. Arzın dağları bir portakal kabuğundaki pürüzler gi bi muntazam surette teşekkül et - miş bir elma kabuğuna benzer. kurları ile daha ziyade fırında piş- miş bir ekmek kabuğuna benzer. Bu teşbih pek işimize gelir. Arzın dağ silsileleri hakikaten büzülme- den ileri gelmiştir. Tıpkı fırında pişmiş elma kabuğu gibi. Bunu son radan arzın eski tarihine girdiği- Uzun kutur kısa kuturdan 43 kilo- miz zaman daha iyi anlayacağız. — 5 k KA M N