Gündelik Gazete miami TAN'ın hedefi; Haber herşeyd* olmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1490 Kr. 750 400 150 5 Miletleraran posta ittibadına desi lmıyan memleretler ip see bedeli müddet seraziyle 30. 18 3.5 liradır. Abone bedeli pesin Kdres değiştirmek 2 Kuru” Cevap için mektaplar 16 KVP hek pal üüvesi Mözadır ————— 5 1 Sene » ponesasenaseper İ GUNUN MESELELERİ eee ——... Yugoslavyanın Vaziyeti Meselesi psi Stoyadinoviğ uguslayyada Dr. K Labinesinin düşüşü, herk“ bir merak ve alâka uyandırdı? Yugoslavyada Hırvatları Alman - lar ve İtalyanlar mı böyle bir ayr; lık hareketine sevketmiytir? e lavya acaha parçalanmak tehlikesi, mi maruzdur? Bu kabine liğinin hakiki manası nedir? Orta Avrupadaki vaziyetin E mefi gözönüne getirilince bu ser varit görmemek mümkün yy izi Yugenliyyk Almanya ve fisiya ha dunda bulunan bir Balkan devleti o duğu için bu endişeleri haklı görmek lâzımdır. Bizim ayladığımıza göre Yugoslav şadaki kabine buhranı tamamiyle da kili bir meseledir. Bu meselenin esa sı da Hrvatların muhtariyet taleple-! ri karşısında hükümetle ötedenberi anlaşamamış olmalarıdır. Hırvatlar, Yugoslavyanım teşek - külündenberi bu muhtariyet peşin - gelirler Mori Hlirvatlar sensin tahrikât yapmıştır. Fakat Yugoslav- ya ile İtalya arasinda anlaşma ya - pıldıktan sonra bu tahrikât durmuş- tur, Dr. Stoyadineviç Hırvatlara muh- | tariyet vermeğe taraftar değildi, he- le bunun zamanı geldiğine kani de değildi, Çünkü böyle bir hareketin Yugoslav milli vahdetini bozaca - Eından korkuyordu. Stoyadinoviçin partisi içinde Hır- vatlara daha fazla hak verilmesine taraftar olanlar vardı. Bu defa Hır - vatlar dayatınen bunlar | hükümeti! Hırvatların arzularını isafa ikna et- mek istediler, fakat muvaffak olama- dılar, Bunun üzerine kabine ikiye ayrıldı ve bugünkü kabine buhranı baş gösterdi. 4 Fakat Hırvat meselesi Yugoslav * Yayı parçalayacak mahiyette tehli - keli bir hâdise değildir. Hırvatların Yuzoslavya içinde kalmasını icabet tirecek bir çek sebepler vardır. 1 — Hırvatlar Alman hududu üzerindedirler. Doğrudan doğruya istilâ tehlikesine maruzdur” lar. Halbuki Yugoslav birliği içinde böyle bir istilâya karşı duracak kuv- veti kazanırlar. Onun için siyasi men faatleri Hırvatların Sırplarla bera > bef yaşamalarını icap ettirir. 2 — Hurvatistan, Yugoslavyatın en ziyade endüstrileşmiş kısmıdır. Bu endüstrinin müstehlikleri SIrp - lardır. Sırplardan ayrılmaları onlara müşterilerini kaybettirebilir ve © - düstrilerini işsiz bırakabilir. Binae2- aleyh ikısaden de Hırvatlar Sırplar” la beraber olmak mecbi i ler, Ve bunlara benzer hir çok sebeb- ler dolayisiyle Hırvatların Yugoslav” Yadan ayrılması bahis mevzuu ola © maz. Olsa olsa onlara muhfariyete Y9 kın bir siyasi hüviyet verebilir ki, bizce bugün Belgrat kabinesini me” EUl eden en mühim mesele budur. Menfaatleri beraber yaşamayı - *abettirdiği için Hırvatların bazı *i - Yasi haklar temin etmek suretiyle Yugoslav milli vahdetini muhafa * 30 etmek isteyedeklerine muhakkak Mâzariyle bakılabilir. ye İtalya” (Ustat Salih Muradın gaze- temiz için hazırladığı bu ma- kale serisinin birincisi 29 - 1 - 939 tarihli TAN'da çıkmıştır.) A ğır bir cismi bir rakkas topu gibi bir ivin ve te lin ucuna asıp raksettirelim ve dikkat edersek topun me - kânda daima avni cihette rak settiği görülür. İpin üst ucu hangi tarafa bükülürse bükül sün top vine avni istikamette rakseder. Nasıl bir buz üzerin deki otomobilin direksivonu- nu çevirmekle otomobili ida- reedemezsek rakkas ininin üst ucunu bükmekle tonun raks istikametine hâkim ola « mayız. Rss topunu (yeryüzünde muayyen bir kule veya di- rek İstikametinde raksettirdiğimizi farzedelim. Rakkas hareketinin u- zun sürmesi İçin top mümkün ol- duğu kadar ağır ve ip de uzun olmalı. Top hafif olursa hava mu- kavemeti bunu çabuk durdurur. Arz mekânda dönmeseydi rak- kasımızın, hava mukavemetiyle duruncaya kadar, ilk istikametin- de raksetmesi lâzım gelirdi. Fakat zaman geçtikçe raks İstikametinin ilk istikametten ayrıldığı görülür. Rakkasın hakiki istikameti değiş- miyeceğine göre kule veya direğin mek mecburiyetindeyiz. Hakikat te bunu gösteriyor; arzın hareketi le kule veya direk beruber döner. erir cevelânn arzın Şi - mal kutbundan başlıyalım, Rakkasımızı beraber götürelim ve otada tecrübe edelim. Görümüzü yerden ayırıp göke tesbit edelim. Rakkasın bütün raksı esnasında da- ima ayni yıldıza teveccüh etmekte olduğunu görürüz. Bilfarz, rakkas Areturus yıldızı istikametinde Yak sa başlamışsa bütün tecrübe esna- sında rakkas topunun Arcturus is tikametinden ayrılmadığını görürüz Bü tecrübe bize Areturusun me - kânda daime ayni istikameti mu- hafaza ettiğini gösterir, Şimdi gö- zümüzü yere İndirirsek arzımı - zın dönmiyen rakkas etrafında 24 saatte « daha doğrusu 23 saat 56 dakika ve 4.1 saniyede - bir de- vir yaptığını anlarız. Ayni tecrü - besi arzın diğer yerlerinde yapabi üürin. Fakat neticeyi tarif ve izah etmek daha zor olurdu. Bu tecrübeye ilim adamları Foucault tecrübesi derler. Fransız fizikçilerinden Foucaut 1882 sene- sinde Paristeki Panteon kubbesi - ğı rakkası halka teşhir ede- ne astı ibeyi göstermiştir. Rak ni Panteon duvarlarını nazaran değiştirdiğini görerek arzın ayak- ları altında döndüğüne Iman et - yi etrafında döndü-! günü, yine atalet prensibiyle, fa kat diğer bir yoldan giderek iabsk edebiliriz. Yer yüzünün üstüva ta çaları dal ek kele rüzgörlâ ” rz mihveri etrafında döner - ken hava akıntıların bera- ber çekiyor. Fakat hava süratle dönen sulp arzın bu hareketinde ta- mamiyle ayak uyduramıyor. Nor- veçteki bir dağ veya bir nokt ar zın mihveri etrafında saatte 800 ki lometre ve üstüva hattındaki bir nokta ise saatte,1670 kilometre sü- ratle devreder. Arzın havaya tat -| Kuvveti eVayı Bü Yeryüzü havayı tutip sürükle yebilecek surette dağlık ve pü - rüzlü değildir. İşte bundan dolayı hava kaçar; tıpkı debriyajı bozul- muş olan bir otomobilin daima di- reksiyondan kaçması gibi. Bu su - retle kayan hava şarktan garbe doğ ru esen bir rüzgâr hasil eder. Üs - tüvanın iki tarafında garbe doğru muntazaman esen ticaret rüzgâr - ları işte bu suretle meydana gelir. Yelkenliler garbe doğru daha ko- lay seyrederler. Çünkü” gemi gar- be doğru seyrederken havanın #- taleti arzın hareketinden istifade eder. Şarka doğru seyrederken ar- MİZAH KÖŞESİ 7 * “«.— Kadına: “Beni, gümüş sap- hı bastontmdan tanı!,, diyeceğime, şemsiyemden tanımasını söylesey- dim fena mi olurdu? Kâinattaki Cevelânda İlk Merhale: Kutup »Yazan:- Profesör Salih Murat " GUNEŞ Şua Erateatenin müşahe delerine göre güney Asvan'ın — tepesinde iken — İskenderiye .emtörrelsinden Bir daire muühitinin elli. de biri kadar açıkta idi, Bura: arz mu. hitinin — İskenderiye İle Asvan arasındaki mesafenin elli misil olduğunu — bulmuştu. zın hareketine karşı koymağa mec bur oluruz. Pontuslu Heraklidis arzın devir hareketini izah ettikten biraz son ra İskenderiyeli Eratosten arzın cesametini pek meharet ve sıhhat- le ölçmeğe muvaffak olmuştu. Za manındaki âlimler gibi o da güne şin arzdan pek uzakta olduğunu bi ”liyordu. Arz tabla gibi düz olsay- S4 imeesiğii ais Sidiimer denk AĞVA — — rin bir müstakim üzerinde bulunması in tepesinde izim ge- lirdi. Eratosten yapmış olduğu ra- satlara göre güneş Sayene (şimdi- ki Asvan) tepesindeyken bu mev- kiin 5000 stad şimalinde bulu - nan İskenderiyenin tepesinde de-» ğildi. Güneş (şunları iki mevkie muhtelif istikamette gelemiyece »- ğine göre şakuli istikametlerin fark hı olmasına hükmetmişti. Yaptığı rasatla iki mevki arasında bir dai- re muhitinin ellide biri kadar - ya- hut 71/5 derecelik - bir avis bu- lunduğunu, yani güneş © Asvanın semtürreisinde iken (o İskenderiye semtürreisinden 7 1/5 derece açık olduğunu bulmuştu. Bu halde arz Kapıcı — Meclisi idare içtima başladı. Aza — Hayret.. Ne çabuk uyu « dular yahul muhitinin 5000X50 yani 250000 stad olacağı basit bir hesabla mey dana çıkar. Eratosten (sonradan yaptığı rasatlarla bu mıktarı 252 bin stada çıkardı ki bunun bugün- kü muadili takriben 39460 kilomet redir. Arzın şimal cenup istikametin- deki hakiki muhitinin 39940 ve'üs- tüvadaki muhitinin 40076 kilomet re olduğuna bakılırsa Eratosten'in hatasının yüzde birden az olduğu anlaşılır. Yirmi asır evvel bu meti- cenin bulunması takdire şayandır. talet prensipini . yani cisim- lerin dışardan bir kuvvet te sir etmedikçe dalma bir müstakim üzerinde hareket etmesi hassasını- diğer bir tarzda izah edebiliriz. Bir ipin 'ucuna bağlı olan bir cismi'sü ratle çevirirken ip birdenbire ko- pârsa cisim mih üzerinde döndüğü daireye mumas istikametinde fır - lar gider, Bu halde ip kopmadan evvel cismin bir müstakim üzerin- de gitmeyip bir daire muhitinde hareket etmesinin bir sebebi olsa gerek. Bu da ipin cisme tatbik et- tiği çekme kuvvetidir. Yeryüzünün üstüva (hattında bulunan cisimler ipin ucundaki ci simlere benzer. Arzın devir hare- keti bunları yirmi dört saatte bir 40026 kilometre © uzunluğundaki bir daire muhitinde dolaştırır. Bu halde bu cisimlerin sürati saatte 1670 kilometre kadardır. Atalet prensibine göre bunla - z hare - kette devam edip mumas istikame tinde mekân içine fırlaması icabe- derdi, Böyle olmadığına göre bün ları bu istikamette hareketten a - yıran bir âmll olmalıdır. Bu âmile arzın (cazibe-kuvve- ti) diyoruz. Bu kuvvet bizi o ka - dar kuvvetle çekiyor ki havada 5 GÖPUSLEP İN Festival Sonu Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel eni Kongresi toplanacağı günlerden biriydi. Bir kariden mekttıp aldım, Diyordu ki “Kongre- ye üç yüz köylünün geleceğini yazi- yorlar, Ben de bir köylüyüm. Fakat bir köy öğretmeni olduğum için hâdi seleri biraz daha uçık gözle görebili- yorum. Ankaraya çok yakın bir yer- de olduğum için sordum, soruştur » dum, bizim köylerden giden yok.. Bu üç yüz köylü acaba nereden geli - yor?,, Bu sualin cevabını vereme - dim, Öğretmenin kongreye karşı bir şüphesi olduğunu anladım. » ” Zirant kongresi toplandı. Köylü - ler geldiler. Tam demokrat bir devle- #n kongresinde olduğu gibi köylü * ler, ağalar, mebuslar, vekiller, müte- hassıslar yanyana oturdular, konuş - tular. Köylüler derdlerini döktüler, ötekiler dinlediler, Kongre çok sa - mimi bir hava içinde sona erdi. Hat - #â köylülerden biri büyük © medeni hir cesaretle, bu konuşulanlar kâğıt- tan hayata geçmediği takdirde: li Zirant Vekilinin boy - nuna olsun. Diyecek kadar açık bir lisan kul- landı, Hoşumuza gitti, köylüye, mem İlekette zirai, iktisadi kalkınmasında en büyük rolü oynayacak halk kitle. sine bu hürriyeti ve müdafaa hakkı» nı veren kongreyi alkışladık. Bu sıra- larda Aka Gündüzün bir yazısım 0- kudum. Festival başlıklı bu yazı, köy li kıyafetine giren, panayırda pal - yaço rolüne çıkan bir veya bir kaç kişiyi numara yapmakla itham edi » yordu. Aka Gündüz de, köy öğretme. ni gibi kongreye karşı şüpheli bir tavır alayordu. Kongre dağıldı.. Köylüler, geldik. leri yerlerden köylerine dağıldılar... Şimdi alınan kararların tatbikini bek lemekten başka yapacak bir şey kal- mamıştı... Gel gün, git gün, kongre- İye gelen bazı illerin, hakikaten İbir panayıra gider gibi giydirtilip, köylü rolüne çıkarılan aktör, figü - ranlar olduğunu . duyduk... Hakiki bir festival mi diye hesaplayıp dü - şünürken, Ziraat Vekili düştü, “© Köy öğretmeninin kalbinden de - gan, Aka Gündüzün kaleminden sı « zan şüphe, acaba hakiki bir festiva- lin verdiği şüphe veya hakikat miy - di?.. Yoksa hepimiz birden rüya mı gördük?... Ben hâlâ şiiphedeyim... ancak bir iki metre sıçrayabiliyo. ruz. Ayni kuvvet diğer cisimleri de ayri suretle çekiyor, hiç bir şeyi arzdan dışarı bırakmıyor. Fakat bu kuvvet o kadar büyük değildir. Bir cisim ne kadar büyük sürat- İş dönerse onu daire (o şeklindeki mahrekinde tutabilmek için icabe- den kuvvet artar. İple çevirdiği - miz taş tecrübesini tekrar edersek taş ne kadar süratle savrulursa İp- teki çekme kuvvetinin o kadar art tığı görülür. Arzın çazibesi yeryü zünde saatte 1600 kilometre sürat le giden cisimleri tutmağa kâfi ise de sürat bunu geçince cazibe kuv- vetinin tesiri azalır, Fakat arzımız süretini birdenbire arttırıp on ye- di mislini çıkarsa - yani bir günü müz 85 dakikaya inmiş olsa - arzın cazibesinin rolü kulmaz. Yeryüzün dek her şey mumas istikametin - ide fırlayıp gider, hava ile deniz - ler de bunlara refakat eder. Yer - yüzündeki cisimler bir bisiklet te- kerleğinin yüzündeki yağmur dam İslarına benzer. Tekerlek yavaş dö nerse yağmur damlalarına bir şey olmaz, fakat sürat artınca damla - Jar fırlayıp giderler. Gs üstüva hattındaki cisim ler mekân içine fırlamaz - larsa da bu cihette fırlamağa ça- Uşırlar. Meselâ bir sporcu üstüva hattında kolaylıkla iki metreye sıç rayabilir. Çünkü bu sıçrayışta ar- zın saatte 1670 kilometre tutan de vir sürati kendisine yardım eder. İşte bundan dolayı muhtelif mem- leketlerde yapılan spor rekorları- nın mukayesesi zordur; üstüvaya yaklaştıkça sporcu lehine bir pay mevcut olduğunu hatırlamalıyız.. Ayni sebepten dolayı yeryüzü. nün üstüva tarafları şişkindir. Ar zunızı kutupları basık, üstüvası şiş kin olması itibariyle bir küreden ziyade bir portakala © benzetirler. Uzun kutur kısa kuturdan 43 kilo- Festival sonunda gelen köylüler nereye gittiler?... Yollârda * bunların gidişini gören var mı? Yoksa bu da dillerde dolaşan şaylalardan mı? Herhalde bu festival ve sonu çö - zülmesi güç bir bilmece veya muam- ma gibi kaldı. metre kadar uzundur, Bu fark 300 de bir kadardır. Bu kadar basıklık taki bir portakal bize tam bir kü - re gibi görünür. Arzın basıklığı pek göze çarp - mazsa da ilerde göreceğimiz veç - hile devir süratleri yüksek olan ba Zı seyyareler pek basıktır. Yine bu seyahatte öyle cisimlere rastlaya- cüğiz ki süratlerinin pek fazla ol - masından dolayı üstüva hattında» ki cisimler fırlayıp gitmişlerdir. Arzımız başka bir noktadan da basık bir portakala benzemez. Dağ ları ve vadileriyle yer yüzü bir por takal kabuğuna benzer. Fakat bu kıyasla yine portakel lehine müba lağa yapmış oluruz, Bu kiyasın doğru olabilmesi k çin dağların irtifaları 80 kilometre yi bulmalıydı. Halbuki en yüksek dağ olan Everest tepesinin irtifa 8 kilometre kadardır. 30 santimet- |; re kutrundaki küre üzerinde kâ » Bit kalınlığı 11 kilometre irtifam « daki bir dağı gösterir. Bunları gö zönüne getirirsek arz küçüldükçe bir portakaldan ziyade bir bilardo bilesine benzer. Arzın portakala benzememesinin üçüncü bir sebe bi daha var. Arzın dağları bif i portakal kabuğundaki pürüzler gi | bi muntazam surette teşekkül et - miş bir elma kabuğuna benzer. kurları ile daha ziyade fırında piş” miş bir ekmek kabuğuna benzer. Bu teşbih pek işimize gelir. Arzın dağ silsileleri hakiketen büzülme- den ileri gelmiştir. Tıpkı fırında pişmiş elma kabuğu gibi. Bunu sen radan arzın eski tarihine girdiği. miz zaman daha iyi anlayacağız. ;