17 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

17 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17-1. 1939 w © Ogün Ödemişten, Ertesi Günü de İzmirden Ayrıldım ve İstanbula Dahiliye Nezaretine Gidiyordum vE ... 'akat şans Çakırcalıya yine yar- ım ediyordu. Hepimiz dağ bayır eziyor, ortalığı alt üst ediyor, bir türlü haydudun izini bulamıyor- Huk. Takip müfrezeleri arasına ni zamiye taburlarının da katıldığını # bir kaç süvari bölüğünün de rdına takıldığını haber alan Efe. yine bir ine sığınmış, sinmişti. Arin ikl ay daha geçmişti. i Bir gün, Efenin Salihlinin Sart ilçesi civarında bir müfreze ile çarpıştığı haberi geldi. Bir pi- yade bölüğüyle kuvvetlendirilen müfrezemle Salihliye gitmek üze- Te Ödemişten ayrıldım. Bir saat #sonra ardımdan yetişen bir atlı Jandarma beni Ali Paşanın istedi- Bi haberini getirdi. Tabii müfre İzemden ayrıldım, Ödemişe dön- düm. Ali paşa, birçok sert adamlar gibi sevdikleri ile şakalaşmaktan da hoşlanan bir zatt. Banada Sık sik sataşır, hatıra gelmiyecek vesileler bulup takılırdı. Odasına girdiğim zaman suratını astı, kaş- larım çattı, Sert bir sesle : “e Şuraya elindeki tüfeği, | dedi Senin dene mal olduğunu öğ $ yendim. Şimdi sana Çakımcak ile pes gizli mektuplaşmağı gös - E teririm. i Neye yalan söyliyeyim, bu 8Bzler | karşısında bayağı bir suçlu gibi birden afallayıverdim. Paşa beni İ bir hayli sıkıp Oüzdükten sonra, birdenbire kahkahayı bastı. Ma - sanm üzerinden aldığı kâgıdı u - zall ye: X ezareti, acele gönderilmeni tel - grafla emrediyor. Ogün Ödemişten, üç gün sonra © da İzmirden ayrıldım. * Mesonya Bulgar komitası, senelerdenberi kazanmağa uğraştığı Makedonya erginliğinin on temmuz inkılâbı İle suya düştü Ü görünce, inkılâpçılarla uz - 1s$ip anlaşmak, hiç olmazsa Ma - kedonya Bulgarlarının özgürlüğü- mü olsun kurtarmak arzu ve hul- Yasına kapılmuştı. Bunun için in- © kılâbı memnuniyet, samimiyet fle karşılamış gibi düzme bir vaziyet İ almış, İttihat ve Terakki Cemiye- tini de canla, başla alkışladığma herkesi inandiracak kadar kurnaz davranmıştı Komlta, dileğine ka- vuşacağına emindi. İnkilâbm ilk sevinçli ve çığlıkk günlerinde İttihat ve Terakki Ce- miyeti tarafımdan ortaya atılan ve müsavat, uhuvvet, adalet, kelime- lerile müslüman olmıyan unsurlara vaat ve ifade edilen mefhumlar, gösterilen kardeşçe hisler ve ku - caklaşmalar komitaya bu inancı verilmişti. Şu kadar ki, komitanm elebaşı- ları bu inanca güvenip de haya - lâta hiç de kapılmamışlardı. Ne inkılâbın bü üstü kapalı ve yal - dızla kapalı parlak vaatlerine, ne de İttihat ve Terakki Cemiyetinin candan gibi göstermek istediği eşitlik ve kardeşliğe el ve bel bağ- lamamışlardı. İnkılâbın bağışladığı ilk ve umumi serbestlikten fay- dalanmışlar, Ilk atılışta «Makedon ya Bulgarları Meşrutiyet Klüp, lerini açmak açık Rözlülüğünü göstermişlerdi. Bu suretle © güne kadar gizledikleri teşkilâtlarını açığa vurmuşlar, enine boyuna çekiştirip istedikleri gibi österdi. Görünüşte meş - rutiyete, hakikatte ise kendi emel lerine, hem e serbestçe çalışma- ğa koyulmuşlardı. u işleri başaranların, inkrlân B çılarla kucaklaşanların baş larında eski can düşmanım Li din Sandaneski ile, göz bağlamak di i di ğ ğ | ve adam aldatıp avlamakta onun gerçekten bir eşi olan Paniça bu- lunuyordu. Dost görünüp düşman larını oyalamak, dost göründük - lerine de el altından düşmanlık e dip aldatmakta, şeytana bile taş çıkârttıracak bir becerikliliğe sahip olan bu Gospodinler, rollerini cid- den büyük bir maharetle oyna - mışlardı. Bir tarftan yeni dostla- rile birlikte Osmanlı kâyganası yapmak için uhüvvet ve müsavat mayaları ile yuğurdukları meşruti- yet hamurundan gizli gizli özgür lük çöreği yapmışlar, bütün Ma - kedonyaya dağıtıp tattırmışlardı. Ne yazık ki, Rumelinin dört yanma yayılan bu çöreğin kokusunu İt - tihat ve Terakki Cemiyetinin çok duygulu olması lâzımgelen lider- leri alamamışlardı. Kim bilir bel ki de almışlardı da, ayni hamur » dan kendilerinin de gizlice dök - tükleri Türkçülük lokmasının çık mağa başlıyan kokusunu duyür- maktan çekinip aldırmamışlardı. Çünkü; İttihat ve Terakki Cemiye ti de, Makedonya meselesini ken- di arru ve menfaatine göre netice lendirinceye kadar, göspodin dost larmı oyalamak yolunu tutmuştu. pas bu İki tarafın iki yüzlü, pürüzlü siyaset ve durumu çok uzun sürmemişti. Dileklerini yaptıracak kadar kendilerini kuv- vetli gören, cidden de kuvvetle- nen Bulgar komitacıları daha ev- vel davranmışlar, bir gün İttihat ve Terakki Cemiyeti umumi mer- re ların bulunduğu bir kardeş yığını bellerinde, ceplerinde gizli bomba- ları, tabancaları, omuzlarında Os- manlı bayrakları olduğu halde el çırparak, yaşasın uhuvvet, yaşa- sın müsavat diye o bağrışmışlardı. Yine kucaklaşmışlar, öpüşmüşler, koklaşmışlardı. Bu arada da dilek- Jerine kayuşmuşlardı. İttihat ve Terakki Cemiyeti, çok cömertçe, eli açık davranmak gibi gerçekten ağır ve (oumulmıyan bir dalgınlık göstermişti. Aynen, Bibi diye gösterdiği paralar ile be bek avutan saf bir insanın hareke- tini taklit etmişti. Ne yazık ki, ya- nılmış, o anda da aldandığını an- Jamıştı, Bebek sandığı o yıllanmış komitacılara, avutmak için boş bu lunup uzattıklarını olduğu gibi e Jipden kaptırmıştı. omita, Bulgar köylülerinin Ziraat Bankalarından yar. dım görmesi, idare meclislerinde, mahkemelerde adamlarından aza bulundurulması, bulundukları vi- lâyetlerin hususi (o gelirlerinden kendilerine bir pay ayrılması, mek teplerinin serbest bırakılması gibi Bulgarlık hesabına yüz güldüre- cek imtiyazlar koparmıştı. Umduklarından çok fazlasını ka- zanan komitacılar artık yüz bulup şımarmışlardı. Yine bir gün sırası- nı getirip sıkıla, kızara bir azıcık ta özgörlük ile ağızlarının tatlılan masını istemişlerdi. Az adayıp çok vermeğe alışan İttihatçılar bu di- leğe de olmaz dememişlerdi. Hemen dostluk masasını kur- muşlar, bir yanına İttihat baba. canlarından Süleyman mayi ile Şükrü bey diğer yamna OMU- ta afacanlarından General “Pro- tokerof,, ile Gospodin Sandaneski kurulmuşlardı. Tatlı tatlı içip gö- rüşmüşler, konuşup gülüşmüşler- di. Bizim babacanlar Makedonya- da özgürlük verilmesi uygun gö- rünen yerleri, haritalar Üzerinde akat, gittikçe iştahları ka- baran komitacılar bu bir parmak balla kanmamışlardı. Yi- ne bir gün umumi merkeze baş vurup boyun bükmüşlerdi. Bulgar yurddaşların devlet dairelerinde kendi dilleriyle konuşmalarına i- zin verilmesini, Rumeli ve Make donyada, unsurların azlıklarına, çokluklarına göre yeniden idari taksimat yapılmasını, Bulgarların dinsel, kültürel hek ve varlıkları- nın yeni kanun ve fermanlarla sağ lamlaştırılmasını istemek yüzsüz- lüğünü de göstermekten çekinme mişler, ayak bile diremişlerdi... Bu dilekleri ile Mokedonya ve Edirne vilâyetlerinin ayrı bir hü- kümet gibi idare edilmesini, sözün kısası bu vilâyetlere özgürlük ve- rilmesini açığa vurmakla, komita- nın gemi azıya aldığını gören u- mumi merkez de artık aklını başı- na toplamıştı. Komitayı sındırmak için toplantı şartlarını ağırlaştıra rak Bulgar klüplerini kapamak, Rum ve Bulgarları Osmanlılaştır- mak için Abdülhamit tarafından patrikhane ve iksarhhaneye veri- len imtiyazları budamak, çıkarıl- ması ihtimali olan isyanlara mâni olmak için de köylerde, kasabalar da bulundurulan silâhları topla- mak gibi lüzumlu tedbirler almış- tı. Almıştı amma Rumeli ve Ma- kedonyada da yine ateş saçağı sar mıştı, Bulgar klüplerindeki düz- me Meşrutiyetçiler dağılmıştı. Ko mitacılar dağlara, köylerdeki azı- lar Balkanlara atlamıştı. Silâh- lar patlamış, her yanı barut koku “DOSUYT e ARANILAN ŞEY ürbüz, afacan, on,on iki yaşlarında bir çocuktu. Ba- bası annesi çocuklarını cendilerine bü kadar güzel, zeki bağışladığı İ- çin Allaha dua ediyorlardı. Baba, küçük bir kalem memüru idi. Her zaman maaşımı alırken oğ luna yeni kitaplar, yeni resimli ço- cuk gazeteleri alabileceğini düşü- nür, elleri titrer, gözleri yaşarır - dı. Ame, sabahtan akşama kadar e- vin içinde çalışırken, mektepte 0- kuyan yavrusunu aklından çıkar- mazdı. Onun seveceği yemekleri yaparken içine sonsuz heyecan £ Ter, kalbi hizli hizli çarpardı. Vei- hasıl bu aile tam manasile mesut- tu. Bir gün, küçük, mektepten dö- nerken dayanamadı. Zengin bir ar kadaşının bisikletine azıcık bindi. Böylece oyuna dalınca eyi unuttu. Babası onu aramıya çıktı. Yol üs- tündeki meydanlıkta çocuğun ar- kadaşı ile oyunlarını bir müdilet seyretmek bedbabtlığına düştü. Sonra yanlarına yaklaştı: “Oğlum akşam oluyor, eve gidelim mit, dedi. Çocuk babasını görünce sevinç ile karışık hüzünlü bir seste" “Sen bilirsin babacığım,, dedi. Elele ev- lerine yürüdüler. Hiç konuşmı- yorlardı. Yalnız kapıdan girerken küçük: “Arkadaşım Tekinin ne gü- zel bisikleti var değil'mi baba,,, dedi. Baba homurdanır gibi oldu. Fakat oğlu bir şey anlıyamadı. Yemeğe oturdular, babası, hep düşünceli idi. Anne ağlamsmak i- çin dudaklarını ısırıyordu. Çocuk da bu üzüntünün sebebini anlami- aya çalışıyordu. Bu sıkıntılı yemek ten sonra baba gazetesini & GÖĞÜSTEN GELEN KAN Boğazda hir gıcık, biraz da kan kokusu, öksürük. Mendilin içeri - sine çıkan maddenin arasında kir- mıziltk görülünce büyük bir telâş. Göğüsten gelen kan mutlaka ye her vakit verem hastalığının alâ- meti sayılır... Verem hastalığı göğüsten kan gelmesine sebep olur, biraz durunuz bakalım, gördüğü- Büz kırmızılık göğüsten mi geli- yor? Kan ağızdan burunun arka tarafından, burunla boğuz arasın- dan, hançereden, nefes borulum- mın yukarı taralından da gelmiş olabilir. Mideden gelen kanı da göğüsten geliyor diye sanmak mümkündür. Mendil icinde kır- mızılığı görünce hirdenbire telâş ederseniz bunları ayırd etmek güç leşir. Mideden gelen kan sivahım- tarak olur. Onun rengine dikkat etmelisiniz. Kanı görmeden önce, burununuzda, boğazmızda şiddet- li bir nezle varsa, yahut oralarda polip bulunduğunu biliyorsanız kanm bumlardan ileri geldiğini düşünerek telâş etmemelisiniz. “Göğüsten geldiği . meselâ gö- Züs tahtasının arkasında duydu - Zunuz sıcaklıktan - belli olsa bile mutlaka verem hastalığından ge- liyor demek değildir. Akciğerler- de, yaht nefes borularmda ve - remden baska hastalıklardan da kan gelebilir. Vakıa onlar da pek eğlenceli seyler olmamakla bera ber herhalde verem hastalığı de- gildir. Zaten hazısı insanın haya- tanı hiç tehlikeye koymiyacak ka- dar ehemmiyetsizdir. ma hastalığından dolayı gö- ği vardır. Hekimler işi inee eledikleri için onlarda da hem si- hem de o günlerde ka- Bin gene verem hastal ... diğini söylerlerse de, orası hekim- ce bir İştir. Ağzından kan gelen bayan baska hiçbir hastalık nlâ » meti olmadan gürel gilzel vasarı zayıflamaz bile... O halde kan ne- reden gelirse gelsin, size ne! En sonra da, ağızdan kan gel dikten sonra, şüphe üzerine, ga- yet derin hekim muayenesi yapıl. dığı? röntsen ısıklarile göğün fo- toğrafı bile cektirildiği halde kan gelmesine seben olabilecek hicbir sey bulunmadığı da olur. Ağzın - dan kan gelen gene rahat rahat yasar, Onun için göğüsten kan gelin- ce hemen telâşa düsmemelisiniz. Onun verem hastalığına alâmet olun olmadığına kendi kendinize hikmedemezsiniz. Onu size ancak hekiminiz söylivebilir. Göğüsten gelen kana sehep ve- rem hastalığı olduğu vakit hazıla- rımda kan hastalığın ilk alâmeti olur. O vakte kadar İnsan isine glleline devam ettiği halde, ne a- tesi, ne öksürüğü bulunmadığı, ne de hiç zayıflamadığı halde o hir gün birdenbire göğsünden kan ge- lir, Muayeneden sonra bunun ve- remden geldiği anlasılsa hile çene -memnun olmalı divemiyeceğim a- ma. telâş etmemelidir. Ciinkü onun hastalığı haber vermesi de bir fay dadır. Hastalığın hemen tedavisi. ne baslanılır ve iyi olan veremle. DR hr da böyle - başka hichir al yokken - göğüsten gelen kanin baslıyan veremlerdir. > Zaten kimisinde, göğüsten kan gelmesi hastalığın tek alâmeti o- larak kalır. Kandan sonra da ateş gelmez, İnsan zayıflamaz, öksür - —— 2 ia hastalığı kandan ce olduğu gibi sonradan da ne gizli kahr ve 'erem hastalığı başka alâmet- lerile meydana çıkın da devam »t- tiği zamanda da göğüslen kan gel mesi mutlaka tehlike isareti de- Zildir. Verem hastalarının hazıla- rında havanın değismesi, fırtına cıkması göğtünden kan gelmesine ee Se ba geçince okan ir ve hastalık gene eski halin- de devam eder. Göğüsten kan gelmesi çok ve #stüste olduğu vakit tehlikelidir. Samim KOCAGÖZ line alırken birden neşelendi. Va- zifelerini yapmak için masasına o- turan küçüğü dizlerine nlarak. “Tuğrul, maşallah bu sene ilkmek- tebi bitiriyorsun. Göreyim seni şu- rada tatile iki ay bir şey kaldı Şe- hadetnameni al, Ben de sana bisik- let alacağım.,, dedi. Tuğrul babası- nın boynuna sarıldı. Çek, çok se vindi. Baba, iki aylık maaşından bir miktar arttırdı ve evde lâzım ol- msyan bir kısım eşyayı da sattı. 'Tuğrulun haberi olmadan güzel bir bisiklet aldı. Çocuğu elinde karno- sile bir gün eve “Baba mektebi bi- tirdim.,. diye sevinçle gelince he diyesini verdi. n Y: dediğin ne olacak. Ağır, fakat çabuk geçti. Tuğrul büyüdü. Lise, üniversite sıralarım geçti. Fakat bu sıralarda da anne- si daha biraz sonra babash öldü. Kendini ilme verdi. Az sonra yur- dunun sayılı âlimlerinden oldu. Ka biliyeti pek çoktu. Kewlisini tak- dir edenler vardı. Açlık günlerini soğuktan umum! kütüphanelere s1- andığı günleri unutacak kadar pa- ra kazandı. Sadese o açlığı tath, tatlı anıyordu. Derken üniversitede bir kürsü sahibi oldu. Cilt cilt ki- tapları herkesi şayıztıvordu. Orta- ya attığı nazariysler, âlimleri uzun, büyük münakaşalara sevkediyor- du. Yaşı henüz çok genşti, Otuzu geçmiyordu. Yurdunun ilim aka - demisine reis seşildi. Bu işe dünya hayran oldu. Şönret: her veri tatta, Akademinin riyaset kürsüsüne ilk çıktığı gün, Tuğrul ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Anesinim, babasını, o sene ilk- mektebi bitirdiğı zaman aldıkları bisiklet için duyduğu sevinçi hatır Jadı. Kürsünün basamaklarını çı- karken içindeki bir boşluğun asıl şiındi dolduğunu hissediyordu. Ol gun kalbi bugüne kadar kendinde bir şeyleri eksik görüyerdu. Şim- di aramış olduğu şeyi bulduğunu zannetti. nı il dediğin ne olacak? Bir kas çı daha geçti. Tuğrul âşık oldu. Sevgilisini öyle, o kadar bü- yük buldu ki, sevincine pâyan yok- tu. İlmi, her şeyi ihmal etti. Artık kendisini böyle kuru şeyler tat - min etmiyordu. Dalma değişik ye- ni heyecana muhtaçtı. Sevgilisini düşündükçe kendisini bir peri ül. kesinda zannediyordu. Sevdiği genç o kadar güzel, o kadar güzeldi ki, Tuğrul ona dokunmıya kıyamıyor- du. Bahar ve yazı neşeli kırlarda, tabiatin kucağında kendilerini unu- tarak geçirdiler. Hayat sevgi İle dolunca ne ka - dar manasını kazanıyordu. Tozlu kitapların arasında çalıştığı, saat. lerce daldığı hattâ yemeği bile u- Duttuğu anları hatırladıkça Tuğrul ürperiyor, sevgilisine daha çok so- kuluyordu. Kış geldi ve evlendi. ler. Tuğrul, gelinlik beyaz elbisesi. nin içinde sevgilisini görünce, ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyo:# du. İçindeki boşluğun asıl şimdi dal duğunu hissediyordu. Aşkla dolu kalbi şimdiye kadar kendisinde bir şeyleri eksik görüyordu. Yavaş ya- vaş genç kıza yaklaştı. Şimdiye ka- dar aramış olduğu şeyi bu anda bulduğunu zannetti. VW ıl dediğin ne olacak? Ağır, ağır, fakat çabuk geçti. Tuğ rul aradığını sanatle bulmak is- tedi. Kendisini sanate verdi. Meş- hur âlimin sanate meraklı herke- si şaşırttı. Fakat memnun etti. O- mun yazdığı şiirler dillerde dolaş- miya başladı. Münekkitler kaç so- ne içinde onun ş#r peygamberi ol- duğunda ittifak ettiler, Eserleri denizler kadar engin, semalar kadar uçsuz bucaksızdı. A: kan şelâlelerin ahengi, hışırdıyan ağaçların yapraklarm terennümü ancak Tuğrulun şiirlerinde vardi. Yürt balkı onu gördüğü yerde 80- kakta, parkta, evinin önünde al'« ordu. Milletine hem ilim sa- bir kimsenin veremiyeceği şeyle- ri vermişti ve millet meclisinin ka- Tarı İle kendisine en büyük sanat mükâfatı, en büyük merasimle ve- rildi. Bu mükâfat için milletine na- $ıl teşekkür edeceğini bilmiyordu. Şuşırmıştı. İçindeki bir boşluğun asıl şimdi dolduğunu hissediyordu. Büyük sanatkâr ruha şimdiye ka- dar kendinde bir şeyler eksik gö- rüyordu. Kalbi heyecan ile dolu # di. Şimdiy& kadar aramış olduğu şeyi bir anda bulduğunu zannetti. v Yı dediğin ne olacak? Ağır, ağır, fakat çabuk geçti. Tuğ rul ihtiyarlamıştı. Geçmiş günleri anarak yaşıyordu. İşi gücü sık sık kendisini ziyaret eden gazeteciler. le konuşmaktı. Onu seven bütün millet evine gelip gidiyor, hetirim soruyor, elini öpmek şerefine nail oluyordu. Bir gün fena halde hastalandı. Büyük doktorlar onu kurtarmak i- çin birbirlerine girdiler. O, artık çabuk bu ıstıraptan kurtulmak is- tiyordu. Bisikleti, ilmi, sevgilisi, sanati gt bi hayatını, bir işine yaramıyan ih- tiyar vücudunun da bırâkıp gider- ken, içindeki bir boşluğun asıl şim- di dolduğunu hissediyordu. Boşlu- ğa susayan ruhu şimdiys kadar ker dinde bir şeyler eksik görmüştü. Son nefesini teslim ederken, şimdi- ye kadar aramış olduğu şeyi bu an- da bulduğunu zannetti, TAN Matbaası Kitap, gazete, mecmua ve her türlü tabı, cilt ve klişe işleri yapılır. TAN Matbaası - İstanbul Telefon: 24310

Bu sayıdan diğer sayfalar: