| | | TAN KA (Gizl kadın gözlerine en çok yaraşan ziya, oynak mum , A tin, dü den m ışığıdır. Ben diyar diyar, iklim iklim şıklar gördüm; bu ışıkların akis. lerini çeşit çeşit, şehirli ve dağlı milletlerin * kadınlı erkekli yüzle. rinde seyrettim. Wukat unutama- dığım bir çift güzel Alman kizı gözlerile, Noel gecesi, Almanyada kıl ermez bir yerde, tâ Si. birya'da, Çin hududuna yakın bir izbede, mum ışığında karşılaştım. Gece ile ışığı ve ışığın çehrelere serdiği mânayi en iyi anlıyanlar ücra memleketlerde dolaşan ser- deği güzeştçi yolculardır. Onlardan biri de bendim: üyük Harbin başlangıcında B Muş elimizden gitti; kıtam- la beraber kendimi Moskof elinde esir bulmuştum. Bize: “Haydi, içeriye!,, dediler. Rusyada içeriye gönderilmek emri dışarıdan, dünyadan daha v- ceğinizi gösterir. Bir bahar günü <€llis'ten yola düştük. Dağ geçtik, İz geçtin,öl geğtik. Adam bo- kıy çayırlar, 'İrşı kıyısı görünmez #tmaklar, sot gelmiyeceğine & nanmağa başlığımız ormanlar aştık. Zindanida yatıyor, yayan yürüyor, aç kalor, soğuktan buz ri sıcaktarmmum gibi eriyor A ##ler, milletler, kıtalar, Mâmler bırak” mıştik; hâlâ gİdiyOık. Nihayet donmuş bir göl könnda katır sağ buz tutmuş İk ağlarının bi çevirdiği sazulübelerle iş bir var. GÖMEri e— Kin şey yek yoz yor, ki bile yanaklağtdan serlerir #olu taneleri giyu- mak 78 un. biliyord, Jelklemeğe başladBü- tıkça, b” “kenmiyen yefa #imdi of, e xim icin debiyatı fatın etirği azdı, F- ine Cik * İsselsk'ten ” Angara ıma Vu tutarak Çine girecek, 15225 41 merkezdedir: 15751 19z erkeğe mu- 16339 16307, Ameri- 17160 12 imanyada Vi406 17580 103, 18059 10359 “bzoz, 18819 15964 100 19358 19398 817, j 19624 Ürdir, 2k Burbarı 2012 “İnyada Mİ sene sakbWAbİİCS6 ka, Ula inanabilirsiniz Op bu Anadan doğma #Y Yetmezmiş gibi, Felekoulan Kuktan da mezundur; Fran kâtipiği mi yeramson 000 dörlüğünde mi Pulur, Huda hukuk müsvir! miş? Atletizmi. KÜPE, a, derpsyonlarını "© evle. maş? çift bo- Fakat nihayet. iketlerde olamıymoağın! “Güle buakşam dap BUNDAN » eee Yazan REFİK HALİD memleketime dönecektim ve tek. rar harp edecektim. Delilik? Gençlik? Vatan hasreti mesaaliiz.. a a Hepsi: Yetmiş ikinci günüydü atım aç- ıktan ve yorgunluktan düşüp ök dü, Ufak tefek, koyun gibi tüylü, tırnakları iki çatal bir Kırpz & tıydı; kendi cinsimden gibi Ya- kınlik duyduğum sıcak bakışlı, di- Umden anlıyan bir hayvancağız... O güne kadar yalnızlığımı pek © kadar duymamıştım; birden ök- süz kaldım. Fakat ağlamağı kor- kuyordum, ılık yaşla soğuk bir leşince gözlerim biber dökülmüş kadar yanıyordu. Sibiryada Mişel Stragof'un mil çekilen gözlerini hatırlıyor ve hafızamın hâlâ, na- sıl donmadığına şaşıyordum. bir ve tiyatroya iki haftada bir gider. Fransız kadını sinemaya haf tada bir tiyatroya iki ayda bir gi“ der, Alman kadını iki ayda bir si- nemaya, her bir buçuk ayda bir kere de tiyatroya gider. Doğum sayıları senede İngik terede 600,000, Fransada 630,000 Amerikada 2.150,000, Almanyada 1,210,000, Japonyada 2,190,000 dir, İngiliz kadını senede vasat iki elbise, bir palto yapar, iki şapka, #ki çift ayakkabı alır, Fransız ka- dinım yaptığı elbiseler üçtür, aldı- ği şapkalar da üçtür. Bunlara iki çift ayakkabı da ilâve etmek li- zımdır. Amerikalı kadın dört elbise, iki palto yapar, dört çift ayakka- bı alır. Garip bir âdet € enubi Afrika kabilelerinden olan Basutolar, ölülerini akla gelmiyeöek; yerlere gömerler. K» dın, ömrünü geçirdiği kulübe eşiği-altına gömülür. Alle re evin kapısı altına gömmek Adİ'sy,— Yayan yola düştüm. Kırgız atı- nın kar üstündeki siyah tümseği- ne dönüp dönün.kekmi kendi kara tümseğimi seyreder gibi... Elimdeki krokiye göre bir or mana ve Kıryurd adında bir kasa- baya yaklaşmış olmaklığım lâzım- dı. Fakat tipi o kadar artmıştı ki değil uzağı, önümü, bastığım yeri, kendimi göremiyordum. Artık yürüyemiyordum. çlığın, yorgunluğun, derman- sızlığın, tükenişin son haddi sim sizden uzakta kalşyor; yorgun Emrullah Efendi ve Şarlo erhum Emrullah efendi ile Şarloyu birbirine benzeten iki fikra nakledeceğiz: Emrullah efendi bir gün kalaba hık bir Boğaz vapurunun güverte- sinde seyahat ederken elini cebine sokmuş, bakmış şam fıstığı var. Başlamış yemiye. Bir müddet fış- tıktan çöplendikten sonra yanın - daki yolcu kendisine: — Efendi hazretleri! Müsaade edin de, biraz da çocuklara kalsın! demiş. Meğer rahmetli dalgınlık - Ja yanındakinin cebini kendi cebi sanmış. Gelelim Şarlonun vakasına: Şarlo bir akşam evine döndüğü zaman cebinde bir altın saat bul - muş, şaşırmış ve tabii polise tevdi timi *“Gezeteler de hidiseyi nakletmiş — m ziyafetlerde, kabüllerde, rast - ler, ertesi günü ( (profesyonel bir geldiği, tanıştığı kadınlar hakkın. yankesici) imzası ile Şarloya gelen (da bir takım notlar alırmış. Bilhas vir mektupta şöyle deniliyormuş: © sa kadınlarınne ve saç) gvsizi tramvayda tanıdım ve bir larını. tarağıklarım kayde - | takdim etmek maksadı ile (der yalanlardan biri iki yolcunun saatinj sizin Oz O ranmış ta sayılsa” öN ssbetli keş e im, “mendisinin ölüşu- (e fini, kendi hakiki istidadını sez- TAN HADİSELER, FİKİRLER: Uslanmayan Dünya B ir yıl ne çabuk geçiyor! 1938 e girdiğimiz gün 1937 nin muhasebesini yapan. yazım dün gözüme ilişti de evvelki gün yazmı şam sandım. Bir yıl ne çabuk geçiyor ve her yılın her temennimizi, her tahmi - nimizi ne insafsız bir boşa çıkarışı var! 937 nin hangi kahrını 938 eksil- tebildi? Hangi belâ sona erdirile - bildi? Dünün hangi felâketinden yakamızı sıyırabilmişizdir? 939 a girerken de yine sutun larımız sürü sürü temenni - lerle dolacak. Yine tahminlerimiz- de nikbin olacağız. Belki inanma dan yazacağız. fakat yazdıktan son ra mutlaka inanacağız ki 1938 in halledemediği meseleleri yeni yıl birer birer temizleyecektir, İspan yanın gırtlağına dayanan bıçak kı nına girecektir, erta Avrupada do- laşan endişeler unutulacak ve Ak- deniz kıyıları, mesut çiftleri bala- Yı seyahatine davet eden bir zevk ve refah cennetinin neşesine kavu- şacaktır... Belki inanmadan yazacağız, fa - kat yazdıktan sonra mutlaka ina - nacağız ki çok yaklaştığını sezer gibi olduğumuz harp uzaklaşacak; muasır medeniyetin yalnız uçak, yalmız denizaltı, yalnız top, tüfek ve zebirli gaz İstihsaline mahküm edilmişe benzeyen zekâsı bu kâ - bustan kurtulacak; veremin kemir- diği ciğer sıhhat, bakımsızlığın ke- mirdiği köy refah ve siyasi ihtiras ların topallaştırdığı medeniyet ye- ni bir hız bulacaktır. elki inanmadan yazacağız. fa kat yazdıktan sonra mutlaka Inanacağız ki insan denizde bir £ kadar devam edebilecek, âYCt balığı gibi, karada bir sırt - ( İnanışımızda her İnanışımatban ma- e er e kanızda sürükleniyor. Giden, iler- liyen, yaşamakta inat eden ruh- tur; Bir aralık öyle sandım ki, ö- nümde giden biri vardır. görün. kalmı'dek basma depreştiğin geta e uhde Oner sürüklenen kâra dü benim. Fakat ben, daha ziyade önündekindeyim. Geride kımıldanmağa çabalıyan şeyle 2- likam hemen hemen kesilmiştir. aşamak İradesini, ruh kuy- vetini, İşte o gün, cismimin önünde kosan bir yarı mevcut ha- yalet gibi İyice görmüş, peşine düşmüştüm. Üşümeyi, aşağı yukarı hepiniz bilirsiniz: Ertesi gün Şarlo şu mektubu ak mış, fakat bu sefer saat sahibin - den: “Azizim efendim. Ben mahut sa- atin sahibiyim. Saatime bugün siz sahip olduğunuzu gazetelerden öğ- rendim ve bundan dolayı da pek bahtiyarım. Ancak benim başıma gelen sizin de başnıza gelmesin di- ye size bir de sağlam saat kösteği gönderdim, Lütfen kabulü.,, İki vaka arasında garip bir ya - kmılık vok mu? Muvaffakıyein sebebi var ve, ren m sin kadınlar tarafından son derece sevildiği ve bilhassa onlar- dan rey alıp mevkiini kurtardığı göze çarpmış ve kendisine bunun hikmeti sorulmuş. Verdiği cevap - tan arilaşıldığına göre, Ayan 273- me; «sgk | Yapmaya a yazı iş Yazan Nizamettin Nazif Haydi susam, aç şu ka- pıyı. İnsanlık harp kor. kusundan bıktı, Endişesiz sulhe kavuşmak istiyor. lan gibi ve havada bir çaylak gibi dolaşan mahlük değildir; artık bu insan için şu müstear hayattan kur tulmak, hakiki, tiynetine bürü - nerek yaşamak, ebediyen insan ol mak mukadderdir, Evet... Bütün bunları yazacağız. Hepimiz buna benzer şeyler yaza - cağız ve inanmadan yazacağız ve yazdıktan sonra mutlaka inanaca- gız. Zira dehrin bu bin bir kahrı çinde, birbirinden korkunç kinler- le karşımıza dikilen (günlerin ce hennemi çarkları arasında o kadar azap çekmiş, o kadar bunalmışız dır ki böyle bir inanışa susamısız- dır. Her yılın 264 gününü hiç bir şeye inanmadan geçirenler bile bu 365 inci günde mutlaka bir şeye i- nanmak ihtiyacını duymaktadır - lar. Ve her yılın ilk günü, yerini al dığı yılın son günündeki bütün te- mennilere dirsek çevirdiği halde bunu bildiğimiz halde şu dün; nın bugünkü seyrini o değişt istidadı asla göstermediğ memeğe imkân olmadığı tecrübelerimiz kadar mağa katlanarak, en kuj kadar tekter ve mütenssı' mağa katlanarak çihanı $; felâketlerin bir sonu inanacağız. Ve bu ina inanış ne kadar devam ed te biraz ge- içimde yanarak tükenen İki xütü, ip mi! Bu, galiba, Yüraİpte büyük za- liğim « yanan “İnde tutusm.sercesine Miyordum, © kadar... Bir müddet sonra yanığı &tari- duymamağa başladım; yüreğim * var. levini, kızıllığını, yakıcılığını könyale betmişti, - koflaşmıstı, DİP töhayale kül gibi dağıldı. Anladım kl. ç, öçün- yorum, sönmüş kalbimi için karlı gecenin içine rpiyni ye hazırlandım ve çöktüm! k “ am 6 sırada karlar, ve üçüncü benimle beraberirhan Tan: bir, iki ışık çizgisi görüihi roman ya- muştum. Bu çizgiler ölr usul keşfet- iyor gibi geldi. Bişe tarihe hiç yer tı; ocağında alev al nan basık bir oda. mek masası, kenğzulirda, cevabım İyi benzetmek rr” sıfatından Harbe neden girdi biyük muhav- —— — Ssetişin hürmeti Gön gazetesi, Akit kazanan M. zim #vein en mes denberi kütüyhane babasdır: Cünkü üz gözlerimize ilişeni” Ami, şahsımı —— nedense — bir göni sayan üstadın ge ir: Yani üstat, Bu hatıralara konulan ge ann, seri. oğuna Verdiği celbettiz am SE “Büyük Harbe nesYa Sertel Acaba, büyük hazbeje, vi Hayvaj!&,gıda psyoloji okulan M. Ze- -—a, Amerikaya kadır gitme- Kolombiyada ecilik istir. ira hepimizin — raf ede- . | cesürmne tarizleğmize gü- Cürüriy levha le muhatap olan M, Zeke. “Kans$inın Türk gazetecilğine ke n-$andırdığı yenilikleri. bişün Türk gazetelerinde okuyabiliripiz... Kendi eserleri #resndi buğün kendisine rakip kesilenletbile var. dır. Bu bakımdan ben İskeriya'. —. sinin enbe sekizi ın. bilhassa tari- * “ancak bir vehimden bir hülyadan. ) ibaret olacak. Bunun karşısında da | yaldızı düşmüş her hülyamızdan al dığımız acıyı, çıplak hakikatle her karşılaşışımızda duyduğumuz iç si zısını duyacağız ve yaşayan dün - ya nesilleri, birbirinden berbat ha yal kırıklıklarının birbirinden acı şarabını içmeğe ezelden alışkın ol dukları içindir ki bu “yeni yıl, in “bâde,. sini de yüzlerimizi buruş- turmadan yuvarlamak mucizesini göstereceğiz ve sanki içleri sızla - yanlar biz değilmişiz gibi, sanki yarın - hattâ bu sabah göz atar a! inanışlarını kay 22 decek ol” biz değilmişiz £ gülür © nayacağız. Ew caba bu dünya, bir” V* : tam ve hakiki kavuşmak kaderi; ayuşmak kaderi dualleahı Kendimizi dullah'tan evvel gaze- insan bir dide (röportaj yapılır cağız. Elapılırsa, kimler yapardı”. her nok bunu tamamile unutmuş karıştinuyorum. Buna sebep ya da- da ( önce gazetecilik âlemimizin bu İyğazetecilik çığrını tanımaması, Yü” “hut Naci'nin, seleflerini unuttura- cak derecede bu çığrı tekemmül ettirmesidir. Ropörtaj muharririn- de aranacak vasıflar: Geniş ve kavrayıcı görüş, hödiseye dışın dan ve içinden hâkim olmak kud. reti; hâdise ve mevzuun müsait olduğu her imkânı ihata, bilhassa hâdise ve mevzudaki hailevi Um surlar derecesinde komik Gnsum ları bulmak ve anlatmak kabiliye» tidir. lanmış olduğu için her ropörtajın- maka. (o da yeni bir muvaffekıyet kazan mıştır. emeli Fakat Naci'nin bu *. zandığı muva: “İY sehir meclisi ye air m Naci'nin edebi kült” liğin bu vadisini edebi SİS. yapmağa, her yazısını edebi kul- lara imkân veren bir vasıta olâen kullanmasına sebep olmuştur. Ge- lecek neslin antroloji muharrirle. rinden şüphe etmiyorum ki; Naci'nin yazılarından bir çok ha. » erine seve seve .* Henüz 35 ine bile basmamış « lan genç arkadaşımızın büyük e serlerini bundan sonra bekliyoru Çok sağlam ve müsbet bir tahsı görmüş olan Naci, yarınki gazete yat sayfaları seçecekler, ve esen geçireceklerdir. minden çıkmış eserleri okumuk | kâfidir, denilebilir. Bence, böyle bir iddiada bulu- nacak olanların, mübalâğaya sap- mış sayılmaları mümkün değildir. Çünkü Ömer Rıza Doğrul'un ka- lemi, İngiliz ve Arap lisanının en kalorili mahsullerini, Türk mille- tinin bilgi pazarına taşımak mari- fetini başarmıştır. Hukuk tahsilini Mısırda tamam- layan, ve Ezher Üniversitesinde o- | kuyan üstat, Ömer Rıza: “Küçük ben yarattım,, derse, mazu dağları , görülebilir. Çünkü onun meydana | getirdiği eserler, küçük bir dağın boyunu çoktan geçmiştir. Fakat buna rağmen o, eserlerinin üstün- de değil, dibinde oturacak kadar mütevazıdır. Ustad, tuğla verine muazzam apartmana sahip olabi. lirdi. Fakat, kendi Katanlar e ile satın almak mecburivetinde ol. duğu için. hâlâ kira kurtulamıyor! Omer Rıza, radyoda söyl kendi kitaplarını kullansaydı, mk, . Bütün bu vasıflar Naci'de top vermekten ; i