—— 14-6 938 Bugünkü Hindistan m Hindistan H elâmlık odası uzun, büyük. Döşemesi bizim evler gibi, ây evvel öldüğünü haber aldığım Abdülkayyum, 1935 te her gün o- tada idi. Yetmiş yaşında olduğunu söylüyorlardı. Fakat vücudü bir de- kanlı gibi dik, yürüyüşü çevik, yüzünde hemen hiç buruşuk yoktu Ve bu zahiri gençlik hiç te rahat bir hayatın neticesi değildi. Köşe- 8inde hareketsiz otururken bile, et Tafını dinliyen, “acaba ne zaman &- tılsam,, diyen bir kartal hali vardı. Herhalde ömrü cidal içinde geç- miş olduğunu anlamak çok kolay » dı. İki hudut (1) arasında, Noman'3 land (2) denilen arazide yaşıyan ka bilelerden bahsediyorduk. Abdül- kayyum onların bir kısmının reisi, Lâf arazi “sistem,, lerine intikal et ti. Bu kabilelerin pek hususi ve ga Fip bir usulleri var. Her beş sene- de bir, arazilerini yeni baştan halk Arasında tevzi ediyorlar. Sebebi, ölüm, evlenme gibi hâdiselerle ba zı adamların arazisi çoğa alarınınki azalıyor. Maksa kün olduğu kadar arazi ve mal tev ziinde müsavat muhafaza etmek, Bunun için her beş senede bir ka- bile ihtiyarları bir araya geliyor, yeni baştan toprak tevzi ediyorlar, Tabii İngilizlerin eline geçen yer- lerde bu âdet kalkmıştır. yum dedi ki: dare zibat şekilleri daha dik kate değer, polis ye jandarmasız, $ırf verilen mütekâbil söz üzerine müesses bir e! t vardır.,, Averim kabileler arasında yapılan her müksvele yal- »ız sözdür. kâğıt üstünde bir şey Yoktur. Yani İngilizlerin “gentle - Man's arecment,, - centilmen an- Taşması - dedikleri şekildir. Biribi- Tine dost olmıya söz vermiş İki ka bile efradı biribirinin arazisinde e mindir, selâmettedir. Harp yalnız Sözünü tutmıyanla yapılır. Bana medeni dü in, bu kabilelerden Öğrenecekleri birkaç esas olduğu kanaati geldi. Bunlar düşmanları» Da hiç aman vermiyorlar, kezdileri de hiçbir düşmandan merhamet bek lemiyorlar. Herhalde basit olmak la beraber, her ferdin komşusun - dan ne bekliyeceğini bilmesi, sarih bir vaziyet hâsil ediyor. Peşaver koleji müdürü Dr. Holds Worth sordu: *“ — Han sahip, eğer ben bu kabi- İelerin birinin toprağından geçsem he olur?.., m tebessüm etti — la geçtiğinize ve © kabilenin İngiltere ile münasebeti- Me göre muamele değişir. Kırım mu harebesinde her İngiliz bir aralık bu yerlerden emni geçerdi Çünkü o zaman İngilterenin müs- lüman dünyasile dost olduğuna ka Daat vardı. Şimdi vazi biraz başkadır. Fakat siz Peşaver koleji tcisi olarak geçerseniz gene emni- Yet içinde olursunuz. Herhalde ta- “beden birile beraber gitmek ha- Yırlı olur. etle de tebessüm etli. Anla ve, tığıma göre kolej bu kabile nazarında âdeta mu rn mensup adam hattâ İngiliz a, olsa masundur. Biribirile kan bin olan düşman kabilelerin #ileri kolej arazisinde biribirler! il aran silâh çekmiyorlar. O- * hudut gençlerine ilim veren mese bu sıfatla bir nevi müta * toprağı —Diribirinden bu kadar başka olan addestir. ee ndirtanla Afganistan, senin olmıyan yer. Yani Hin Yayyı De Aframistanın, Sadece orada 'yan kabileferin, Kula Lampur camii. ÇT aş ! Yazan: ! / a N Halide Edip: iie Hindistanda bir cami harabesi bu'iki adamın konuşuşu yetleri beni ayrı ayrı alâkadar et- ti. Sir Abdülkayyum, siyah setresi mavi sorguçlu beyaz bi ite, Dr Holdsworth Avrupai o kostümile zahiren çok başka şeyleri temsil ediyorlardı Birincisi birkaç kabilenin başı, ikineisi kudretli bir dünya impara- torluğunun evlâdı idi. Fakat bu, sır? onların zabirleri.. İkisi de insan olarak biribirine müsavi oldukla - rını tamamen hissetmiş adamlardı Doktor Holdsworth hayli genç fakat çok kuvvetli bir terbiyecidir. Sosyalisttir, İngilterede Hurrow is- mindeki meşhur mektebe vaktile müdürlük etmiştir. İradesi kavi, sö zü pek, harsı derin bir adamdır. Bin bu kadar hudutlu gen; ve şah ğü ğ m zikretmiyeceğim, Fakat başka rli üniversitelerde İn; dürlerin mevkli bugün çok müş - küldür. Doktor Holdsworth'un ma- —— rifeti, İngiliz olmasına rağmen kabiliyeti, iradesi ve terbiyec sayesinde kendine burada mevki yapmasıdır. Ben bu adamı talebe ile arkadaş gibi konuştuğu odala da, içtimalarda gördüm, fakat kül süsünün üstüne çıkınca, yahut mek art | tebin her neresinde resmi bir va- ziyet olunca bütün mânasile bu bin telebenin âmiri ve hocasıdır P eşaverde üç gece Iki gün kal det yaşamış gibi onlara alıştım Akşamları selâmlığa her sınıf halktan adam gelirdi, konuşulur - du. Hepsi bana hudut halkının bir tarafını öğretti. Bunlar arısında ihtiyar, yahut orta yaşlısı olduğu gibi birçok ta genci vardı. Fakat udutlarında Yaşıyan Hür Kabileler S Yani sandalye kanape, masa... Dört dım. Aralarında uzun müd (3. TAN su gibi biribirinden ayırmıyor. Bel | ki ihtiyarların yürüyen dünya ile beraber yürümesinden, yeni ihti- yaçlardan, bostan korkuluğu gör- müş kargalar gibi ürküp kaçmama larından, belki de gençlerin müva- zeneli, olgun olmalarından Gençler Peşaverde ekseriyetle Av ir rupai giyiniyorlar. Yalnız resmi vaziyet olursa şapkalarım çıkarıp mavi sorguçlu beyaz başlıklarını geçiriyorlar. İhtiyarlar umumiyet le şalvar giyiyorlar. Fakat burada kıyafetler aşağı Hindistanda ol- duğu gibi, muayyen bir zihniyet bir mefküre ifade etmiyor. Delhide Avrupai giyinen adam bir “kozme polit,, mefküresiz. bir mukallittir. şa di 1. © değil hareketi, düşünüşüdür. Gençler ihtiyarlara karşı aldık- ları hürmetkâr vaziyete fikirlerini söylemekten çekinmi - yorlar. Fakat Peşaver gençliği en ziyade Sir Ahdülkayyum çekil dikten sonra içini döküvordu. Ve Peşaver münevvelreinin Delhi mü nevverinden ayrılan başka bir ta- rafı da hiç dinden bahsetmemesi, Halbuki hiç şüphe yok ki Peşaver aşağı Hindistandan daha kuvvetli surette dindardır. Yemekleri selâmlıkta yedim. Da ima misafir vardı. Yemek odasına gitmeden ve çıkarken leğen ibrik, geliyor, el yıkanıyor. Sofrada çatal bıçak küllanılıyor. İhtiyarların bir kısmı hâlâ elile yiyor, fakat bu sirf eski bir âdetin tesiri. İhtiyarlar arasında daima sofra- da yanımda oturan beyaz sakallı, çocuk bakışlı tatlı bir ihti dı. Yerli bir gazetenin sahibi idi Bu canlı ve genç grubun en yaşlısı o olmakla beraber kafası cok sydın luk ve makul bir ihtiyardı. Kadın Yalnız ikal,, devrelerinde zaruri olan taşkınlıkla aile ocağının yıkılmasın dan korkuyordu. Buna rağmen “per de” nin Peşaverden kalkmasına çok taraftardı.Oradan hareketimden son ra Peşaverde “perde” nin aleyhine bir cemiyet teşekkül ettiğini ve be rekete geçtiğini okudum. Başında üşphesiz bu ihtiyar vardı, Halde Dünkü Satışlar Bamye kilosu: 45 - 50. Sakız kaba ür 450.5 Yer fasulyesi: 8-9, Çalı fa- sulye: 10-12. Ayşekadın: 12-13. Kır domates: 18-20. Bakla. 1-1.50. Araka: 3-3.30. Bezelya: 4-5. Semizotu: 1.50- 2.50. Dolmalık biber: 35-40. Sivri bi- ber: 20-22, Yaprak: 10-12. Sarmısak 50-4, Pancar demeti: 2.50-3. Soğan: 1-1 50. Maydanoz: 50-75, Dereotu: 50-75. rağmen | Modern harplerde en çok korkulan bir düşman ze- hirli gaz olduğu için askerlere maske takarak atışa alıştırmaya ehemmiyet veriliyor. İngilterede bu yol- da yapılan tecrübelerden bir nümune! s evlenme- lerinin ilk yıldönümünü Nis civarın daki köşklerinde tesit etmişlerdir. İResimde karı koca köşklerinin bahçe sinde görülüyorlar. İ İngilterede askeri akademi İlecek neslin çevik olmasına bi hemmiyet vrilmektedir. Resim aka- demide verilen bir jimnastik dersini tesbit ediyor. inde ge Nane: 50-75, Kiraz kilosu: 8-23. Can eriği: 7-16. Çilek yerli: 30-40. Ereğli çilek: 20-25. Kayısı, 15-30. Vişne: 12-18. Dut: 5-10. Çekoslovakya orduları başkuman- Fotoğrafla Haftanın Mühim Hâdiseleri Londrada yapılan bir manevrada son model hom- bardıman tayyaresine karşı hava bataryaları faaliye- te geçmiştir. Bu tayyare en ağır bombaları en uzak mesafelere götürebilinektedir. Tayyarenin en belli baş lı farikalarından biri, motörlerinin bir mayi ile soğu tulmasıdır. leksika istasyonundan hareket e- den trendeki askerleri yığın yığın go- cuklar ve ağlayan kadınlar uğurla- mışlardır. * Meksikada vuku bulan son İsyan, hükümeti mi bir faaliyete geçir- miştir. Hükümet kuvvetleri kuman- danlarından General Rivas arkadaş- larile konuşurken görülüyor. İspanya dahili harbinin aldığı feci mahiyeti gösteren bu resim, Granol- Karpuz tanesi: 50-60. Ecnebi limon | damı General Syrovy son günlerin en (İers kasabasının tayyare bombardımanından sonraki vaziyetini tesbit edi- burada yaş insanları zeytinyağı ile İ109 adedi: 350-450 kuruş. bariz şahsiyetleri arasında idi. yor. Şehir çarşısı bu hale gelmiş ve 200 kişi telef olmuştur.