15 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

15 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> “YA HOPADA : : Bir Mektep Çöktü, 21 Talebe Yaralandı Hopa, (TAN) — Orta okul ve ilk okul talebesinin müştereken okuduk ları binada bir çöküntü olmuştur. Kimyahanede orta okul ikinci sınıf talebesi kimya tecrübeleri yapar- ken döşeme çökmüş ve altında bulu- nan ilkokul birinci sınıf A şubesi ta- lebesinin üzerine yıkılmıştır. A. şu- besi talebesinden bir kısmı çatırdıyı duyunca korkularından kendilerini pencereden aşağı atmışlardır. Kaza, | ilkokulun 600 ve orta okulun 300 e! yakın talebesi arasında büyük bir heyecan uyandırmıştır. İlk okul talebesinden 11 İ, orta mektepten 10 u hafif zurette yara lanmış, kaza böylece hafif surette atlatılmıştır. Doğuda Birçok Nehirler Taştı Erzurum, (TAN) Tercandan gelen haberlere göre Tuzla ve Kara su nehirleri birçok noktalarda yolla- rı basmıştır. Münakalât kismen dür- muştur. Aras nehri de taşmıştır. Göksu ve Söylemez nahiyeleri arasında irtibat kesilmiştir. Ağaçtan Düştü ve Öldü Erzurum, (TAN) — Aşağı Mumcu mahallesinden 75 yaşında İbrahim, Millet Bahçesi civarındaki kavak a- ğaçlarından birine karga yuvalarını bozmıya çıkmış, 6 metre irtifaıdaki ağacın tepesinden düşmüştür. İki da- Kika sonra ölmüştür. ÇATALCADA : İlk Kadın Muhtar Çatalca, (TAN) — Karacaköy na- hiyesi muhtarlığına Bayan Şerife getirilmiştir. Böylelikle Çatalcada ilk defâ bir kağii'mubter seçilmiş bulunuyor. Zelzele Felâketzedelerine Yardım Çatalca, (TAN) Komisyonun bir hafta içinde topladığı 750 lira ia- ne, zelzele felâketzedelerine veril - mek üzere Ankara Kızılay umumi merkezine gönderilmiştir. Komisyon köylerde faaliyetine devam etmekte | olduğundan ikinci bir parti isnenin gönderilmesi yakındır. Hadımköy © garnizonunda 200 lira lane toplanmıştır. # Çatalca, (TAN) — Ziraat Ban-| Kası ajan muavini Salih Zeki, Sö - ğüde tayin edilmiş ve buradan ay - rılmıştır. ayrıca Konya, (TAN) — Vilâyetimiz için de merkez kazasından sonra en mü- tekâsif kaza olan Akşehirde su İşle rinin tanzimi için vilâyetçe tanzim olunan programa göre faaliyete ge- gilmiştir. Sultan dağlarının eteğinde ve o çevrede 25 — 40 metre derin- likte, su veren artezyen kuyuları varsa da şimale doğru gidildikçe su- yun derinliği artmaktadır. Suyun gi diş istikametleri tesbit olunmuş Tuzlukçu, Tiplköy Subatan ve Mun dullu yen k r İna karar değin Şonda) makine si o havaliye götürülmüş ve fasli- yete başlanılmıştır. Akşehir deresile Koçaş suyunun birleştirilerek geniş bir sulama saha $ı vücude getirilmesi de müteahhide verilmiş ve ameliyata geçilmiştir. Bu işler, yalnız zirai vaziyetin 1$- lahına' yaramıyacak, ayni zamanda iği, hayvanların su- lanması gibi ti ihtiyaçlarıda temin edecektir. Vali Cemal Bardakçı, Akşehire giderek hem su işlerini ve hem mu- İhacirlerin vaziyetini tetkik etmiştir. Yağmur, Çiftçiyi Sevindirdi Konya Aksarayı (TAN) — son geçirmişlerdir. Bu resimde baloda zeybek oynıyan Sulama İşleri Için Bir Program Akşehirde Artezyen Kuyuları Açılıyor Geçenlerde Burdurda bir çocuk balosu verilmiş ve baloya iştirak eden çocuklar çok eğlenceli saatler günlerde yağan yağmurlar, çiftçinin yüzünü güldürmüştür. Ziraat Banka sının muhtaç çiftçilere zamanında yardım etmesi. memnuniyetini srt- tırmıştır. Tarlalara külliyetli tohüm ekilmiştir. Mahsulün geçen senekin- den bir misli fazla olacağı umulmak tadır. Perişan Bir Mezarlık Konya, Aksarayı (TAN) — Kınl- ca mahallesi halkı, o civardaki Bedri, Muhtar kabristanına görnülü. ölüle- rin köpekler tarafından çıkarılıp ye- nildiğini, bir kaç gün evvel gömülen bir çocuk cesedinin de'aynl akiböte uğradığını söylüyorlar. Belediyedin lâzım gelen tedbirleri ittihaz etmesi ve bu şüyanı teessür vaziyete nihayet vermesi lâzımdır. ——c—-. Nafıada Tayinler Bursa, (TAN) —Buradaki fen me- murlarından Bülent transit yolu fen başmemurluğunâ, Nafia fen memuru Hüsnü Özacar du Muş vilâyeti Nafin müdürlüğü vazi- fesini de görmek üzere fen memur - luğuna tayin edilmişlerdir. Toygar. Iran) vruları, kardeşleri İle bir arada görüyoruz. İNEBOLUDA : Köylüye Verilen Para 15 Sene Taksitle Alnacak| İnebolu, (TAN) — Ziraat Bankası, arazi İpoteği mukabilinde köylüye verdiği paranın on beş senede tak- sitle ödenmesi lüzumunu, hususi ka- nunla tecil edilen borçların 937 se- nesi taksitlerini vermiyenlere alt İ- potekli arazinin müzayede ile satıl masına başlanıldığını ilâa etmiştir. l Ortaokula Bina Lâzım İnebolu, (TAN) — İki sene evvel açılan ve İki sınıfı bulunan ortaokul» da talebe mevcudu 200 ü bulmuştur. Bu: sebep, filmıştir. Yeni ders senesinde mek- tebe tabiatile bir sınıf daha Jlâve o- lunacaktır. Bu takdirde ise ikinci bir binaya lüzum histedileceği muhak- kâktır. Meseleyi şimdiden düşünüp tedbir ittihazı muvafık olacaktır. temelleri atılan, mektep binasının itmamı hakkında! vali Avni Doğanın alâkasile verilen karar henüz tatbike başlanılmamış - tir. Çocuklarını okutmak için başka yerlere gönderip binlerce lira veren Tneboluluların da bu hususta mad- an şube ödetleri çık On sene evvel di yardımdan çekinmiyecekleri tabi- idir. Halk, valimizin bu işle meşgul| ba ders yılından svvel yeni bina (Hikâyeden Mabaat) Koca Miçu (Başı 6 nerde) duruyordu. Ayn! zamanda eğer is- temözse, hiçbir vakit yermek yemi: yeceğini de bize gösteriyordu. Şüphösiz ki, çok işkence çekiyor du. Bize gelince, hepimizin çekme celerinde, dolavlarında çikolatalar, | reçeller vardı, Onun için karnımızı doyurabiliyorduk. Fakat Miçu, bir kaç ekmek parçasından başka bir şey bulamıyordu. Ertesi akşam, müdür, yemeği yemediğimiz tak- dirde ekmek te vermiyeceğin!: bil- dirdi, Sofraya ekmek gelmeyince Ko- ca Miçu ayağa kalktı ve önündeki tabakları, olanca hızı ile salonun asına fırlatıp attı ve Marsei- söylemiye başladı. Onun bu hareketi büyük bir rüzgâr tesiri yaptı. Bütün sofradaki tabaklar şimdi uzun kavisler çizerek uçu- şuyordu. Muallimler, kaçıştılar, sıska mu- avin sıyışırken arkasına bir yemek tabağı yapıştırıldı ve ikinc! bir ya- kalık giymiş gibi oldu. Miçu, bir kumandan gibi hare- ket ediyordu. Salön kapısimn ar. kasına masalları dayadı. Hepimiz bıçaklarımızı elimize ulmıştık. Mar seillaise rharşı da salonu inletmek- te devam ediyordu. Üç saat bize dokunmadılar. Po- lis çağırmıya gitmişlerdi. Fakat, bu üç saat bizi sakinleş tirmiye kâfi gelmemişti. İçimizde- ki korkaklar pencerelerden sıvıştı- lar. Onların arkasından da büyük bir kısım kaçtı. Nihayet Miçu, et- rafında beş, on kişi ile kaldı. O zaman onlara dönerek homur- dandı, — Hadi, siz de gidin bir mücrim yeter! Sonra bana baktı: — Sen de, dedi, git. günü iade ediyorum. Polisler, kapıyı zorlayıp içeri gir- dikleri vakit, Koca Miçuyu bir ma- sanın kenarına oturmuş sakin sa- kin kırık tabaklara bakar bir hal- de buldular ve derhal babasının köyüne gönderdiler, Bi?d gelinke, bu isyandan faz- laca bir kârımız elmüm Birkaç Kaf ta sonra, tekrar balıkla fasulye ver miye bâşladilar. Yalniz bir deği- şiklik olmuştu: O da, beyaz salçalı fasulye yeri- Naise Sana sö- 15 - 5 - 1938 (Spordan Mabaat) Şehrimizdeki Maç şarı çıkacağını zannetmiştik. Bu zan yalnız seyircilere değildi. Oyuncu - lar da ayni kanaate idi. Yetişilemez İsanılan topun peşine Melihin fırla”- diğını ve her adımı zevkli bir hale- a seyredilen tarzile süzüldüğünü gördük. Koşunun güzelliğine ve ca- ibesine topla tutulmuş olacak ki yavaşladı. Daha doğrusu Melihin ko şüsu topun İki misli olduğundan bi- ze yavaşladı gibi geldi. Solaçık kö - şesinde kaptı, Şuurlu bir ortalayışla rakiplerinin ayaklarına dokundur - madan merkeze geçirdi. Necdet kap- tu. Ust köşeden içeri attı. Birinci devre Güneşin 1—0 galibi- yetile bitti, Ikinci devreye Güneşliler yukarıda izah ettiğimiz tadilâtla çıktılar. Bu İdevrenin ortalarında sulaçık Murat güzel bir fırsatı kaçırdıktan dört da- kika sonra açıkta yakaladığı topu yerden bir vuruşla ikinci gole tah - vil Arkadan uzatılan pasa Melih yine yıldırım gibi fırladı. Yine herkesi geçti. Yine toptan çabuk mesafe ala- rak kalenin ağzında peyda oluverdi. Kalecinin çıktığı bir sırada top ta yere düşmüştü. Ondan da evvel dav ranarak bir burun dokunuşile üçün- cü ve son golü yaptı. Bu golden son ra maçın sonuna kadar iki tarafın gayreti neticeyi değiştirmeden mü- sabaka nihayetlendi. ne kırmızı salçalı fasulye, kırmızı salçalı balık yerine de beyaz sak çah balık veriliyordu. vi Arin uzun bir müddet geç- ti, Mektepten çıkmıştık. Bir gün bir tarlâ kenarında çift süren Miçuya rastladım. Ölen babasından kalan tarlaları ekip işletmekle meşguldü. Mektep- ten ayrıldığı gündenberi daha oku- mak fırsatını bulamamıştı. Beni görünce başını salladı ve: — Çok kalın kafalı idim, ihtimal kötü bir avukat veya doktor ola- cnktım- Köylü kalışım daha iyi o du. Bu bizim işimiz. Bunun ehem- miyetiyok. Fakat siz beni alçakça terkettiniz, oysa ki, ben balıkla fa- sulyeye bayılıyordum. Baş, diş, nezle, grip, romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. a & 8 S & & — Pekâlâ, kabul ediyorum. Siz duaya gitmezsiniz. Fakat dinin nüfuzu altında olan bütün kadınlar, ço- Asilerin kazandıkları askeri bir zafer değil, fakat se- yahate çıkmış bir eğlence alayının orjinalleridir. cuklar gibi, eşyanın reel olmıyan, fantezili tarafla- rım görürsünüz. — Bu bir şey değildir. Romantik olmak aşkıdır. — Katiyyen. Romantizm mübalâğa edilmiş rea- Mizmdir. Bazen cennete kadar mübalâğa edilir. O, omuzlarını silkti. Bunlar mütenasip, sevimli, tombul omuzlardı. Bu mevzuu biraktı, bana başka sualler sormıya başladı. Birdenbire bütün teferrua- ta öğrenmek için hudutsuz bir arzu gösterdi. Bü - tün bu sudller evime aitti. Ben anlatmıya başladım. Aileme ait bir bahis aç- mıştı. Boş evimin havası da beni bu bahse emniyet le çekti. O tıpkı bir kız kardeş, bir teyzezade gibi, ye- re halının üstüne oturmuştu. İlkönce neşeli konuş- tum. Fakat yavaş yavaş kelimelerim kederli bir a- henk aldı, O benim gayet samimi konuştuğumu gö- rünce, sözümü hiç kesmedi, ikide bir takındığı bir tavır veya kullandığı bir söz beni konuşmıya teşvik içindi. Biz İspanyolların hissi bir tevazuumuz vardır. Bu sebeple bizim samimiyetimiz, onu gösterd miz zaman, çok kiymetlidir: Bu muhaverenin bütün telerruatını burada anlatmıyacâk ve bir daha ailem- den bahis dahi etmiyeceğim, bunları kendi dimağı- mın gölgeleri olarak saklıyacağım. Ben daima yazı- larımda, şahısların tercümel hallerini yazmaktan çe- kinmişimdir. Karilere hikâye anlatmış olmak için, kitaplarımız kendilerimize çok koyuyoruz. Fakat bu benim vâklam da hiç doğru değildir. Çünkü bu eser umumidir. Dahili harbin safhalarının bir tanesidir, nesillerin ka fasında birinci mevkii almaktadır ve alacaktır. Hal- kın hürriyetlerini müdafaa ederken, buna o kadar çok yer veririm ki, bu yeri kendime tahsis etmiye hakkım yoktur. İki aydanberi kendimden ve ailem» den bahsetmeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Arkadaşıma anlatmıya başladığım hikâyeye de vam ettim: —38— — Bu ev, onlarla, karım ve oğullarımla doludur. Benim için yalnızlık (bazan o kadar istekle aradığı- mız yalnızlık) çocuklarımın kahkahaları arasında onun şefkati idi. Sonra çocuklarımdan bahsettik. Bir tanesi Yedi ında, küçük kızım yedi aylıktı, Odada duran bir ik âletini karıştırdım. Bu âletin küçük pence- resinin üstündeki telleri çaldım. Bu tellerden akse- den ahenkli ses bir kristale dokunmuş gibi odanın içinde aksetti. Geniş pencerelerden yeşil | ağaçlara, mor bulutlara baktim. Çocuklarımın odasında geniş bir pöhcere vardı. Onlar küçük yüzlerini bunun cam- larına dayadıkları zaman aşağısını, önlerindeki par- kı, içinde hipopotamlar, filler, develer, ayılar bulu- nan hayvanat bahçesini görürlerdi. Her gün daha sa- fak sökerken tavus kuşlarının sesini duyarlardı. Bu kuşun me-oon diyen sesi küçük oğlumu altüst eder- di, Çünkü bu sesin mânası (kinder garten ananele - rine göre) çocuk yatağım ıslattığı zaman kendisine kullanılırdı. Kadın arkadaşım: -- Sizin evinizde öyle harikulâde bir sadelik var ki, insanı iğneliyor. Hislere tecavüz ediyor. Siz bu- nun farkında değilsiniz amma, başkaları farkına va- nyor, Sonrâ yine kendisi ilâve etti: y — Hayatın zevki dalma tecavuzdedir. Harbin, bilhassa bizim (harbin: psikolojisi bu söz lerde görünüyordu. o Faşisiler Ode: sokakların e e o ge MAŞ MANMNMNMMNM O vü sadeliği yüzünden tecavüze (geçmişlerdi. Ve bu tecavüzden aldıkları zevkle yanlarındakilere de itimat telkin etmişlerdi. Nerede okuduğumu hatır- lamadığım saçma bir şiir aklıma geldi ve yüreğime dokundu: Ne zaman her şey, bahçeler, ruh Evler, boştur. Cephede ne zaman masanın önünde revolyerimle oynasam bu sözleri hatırlardım. O zaman artık evime dönmiyeceğimi, harp bitinciye kadar dönmiyeceğimi düşünürdüm. Hislere bir lüks ellâsı sürmek hoştur, fakat lüks devrinde yaşamıyoruz. Harp ne kadar sü- reçek? Salamanca'da, Badojoz'da, Samora'da, Leon'- daki cinayetler havası, buzlu rüzgâr: dalia ne kadar sürecek? Harbin iki asır süreceğine inanmıyoruz. Fakat bunun deyamı, siyasi bir temayülü isbat eder. Bunu yalnız kendi gözümüzle değil, bir milyon ölünün ile görüyoruz. Faşistler şimdiye kadar ye- di yüz binden fazla insan öldürdüler, Ötekilerin dört- te üçü cephelerde öldüler. Bir milyon ölü... Faşistler arasında kim bundan sonra zalerden bahsedebilir? Çastil'in Extramadura'nın içinde siyahlar giymiş matemli kadınlardan ve çocuklardan başka kimse kalmıyan boş kasabaları almak zafer midir? Birisi kalkıp, faşist generallerden birinden ötekisine gitse ve sorsa, bu zaferi siz mi istediniz? Bu zaferi siz mi kazandınız? Eğer damarlarında ahlâk hissinin küçük bir stomu kalmışsa hicaplarından ölmeleri lâzımdır. Düşüncelerim gittikçe karanlık bir renk alıyordu. Arkadaşım neşeli günleri hatırlatmıya başladı, ben de düşüncelerimi, hatıralarımla tazelemiye, aydın- latmıya çalıştım. Bu beyaz duvarların arasında bir kadın sesi fısıldıyordu: — Zaferi, bu kadar büyük bir saadeti düşünmek- ten korkuyorum, titriyorum, bu zaferi kazandığımız gün müthiş bir felâketin, isimsiz, düşünülemiyen bir felâketin geleceğini hissediyor gibiyim. Onu hurafelere inanmakla itham ederek güldüm. İkimiz de güldük, O her vesile ile korkusunu tekrar ediyordu. Kadın arkadaşım, benden ziyade söylediklerime #hemmiyet vererek: — Siz bir ev adamısınız, dedi. Evinize bağlısınız. Ev, teşkilâtın iptidai şeklidir. Benim kanımda bu es- ki sıcaklık yok. Bazan bu buz tutmuş toprağın, tıpkı benim toprağimı örümcek ağları gibi saran Ovaların bu iptidai sıcaklığı ve soğukluğu var. Bu belki basit bir histir. Fakat bu sadelik iyidir, gelecek günlerin bize getireceği karışıklık, bize az saadet, belki de fe- liket verecek ve damarlarımızın ve kanımızın ürper- meler geçireceğini göreceğiz. — Ya siz, bir ev kadını değil misiniz? O, derhal cevap verdi: — Ben mi, hayır. Evden nefret aderim. Ben güldüm, O benimle, kahkahamla bir oyuncak gibi oynadı. Sonra suallerine devam etti. Benim es- ki gazeteleri okuduğumu görünce biraz uzaklaştı, al- çak bir sesle Kurunu vustada çobanı aldatmak isti- yen bir prensesin şarkısını okumuıya başladı. Kuğunun boynu benimdir çoban Benim boyum bir şahinindir çoban Memelerimin sivri uçları İpek örtülerini yırtmak ister çoban. Sonra çobanın sesini taklit ederek, cevap verdi: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: