28 Nisan 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ir Bafra Çocuk Esirgeme Kurumu tara fından ikiyüze yakın yoksul yavruya yemek verilmektedir. Resimde, çocu kları toplu bir halde yemek esnasın- da gör üyorsunuz. SAFRANBOLUDA : Karabükte Yeni Apartımanlar Yaptırılıyor Safranbolu, (TAN) — Fazla çeltik zeriyatı yapıldığı için evvelce sıtma nın bolluğu ile şöhret bulan Kara- bük sahasında şimdi fabrikalar ku- rulduğu ve binlerce insan yaşadığı için tedbirler alınmış, sıtma yok e- dilmiştir. Yazın çok sıcak olan o havalide bugünden sıhhi tedbirlere müracaat edilmiştir. Çeltik ekimi komisyonu, Karabükün ve iş sahasının 3 — kilo- metre yakınlarına kadar olan yer- lerde pirinç zer'ini menetmiştir. E- ğer beklenilen netice alınmazsa bu mesafe 5 kilometreye kadar genişle- KONYADA: Türkkuşu Şubesi Gelecek Yıl Açılacak Konya, (TAN) — Türkkuşu bu se- ne açılacakken bazı sebepler dolayı- siyle vazgeçilmiştir. — Türkkuşuna girmek üzere evvelce yazılmış olan- lardan lisenin 10 ve 11 inci sınıfla- rına devam edenler isterlerse yazın İnönü kampına iştirak edecekler- dir. Bunların masrafları Türkkuşu Kurumunca temin olunacaktır. Kaynanasını Yaraladı Konya, (TAN) — Cedidiye mahal- lesinde oturan çalgıcı Tahir, kayna- nası Rebiayı bıçakla başından ağır sürette yaralamıştır. Tahir, adliye- ye verilmiştir. BAFRADA : Halkevi Binası Yaptırılacak Bafra, (TAN) — Yeniden yapıla- cak C. H. Partisi ve Halkevinin plân ları gelmiştir. İnşaat 60 bin liraya mal olacaktır. Arsayı belediye is- timlâk ve hediye edecektir. Çocuklara Yardım Bafra, (TAN) — Çocuk Esirgeme Kurumu şubesi, 130 fakir ilkmektep talebesine hergün sıcak öğle yemeği .vermektedir. Hayırsever yurttaşlar, bu yardımın devamı için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ziraat Kongresine Hazırlık Bafra, (TAN) — Yakında Ankara da toplanacak olan büyük ziraat kon gresine arzedilecek ihtiyaç ve temen nilerin tesbitine devam olunuyor. - Bu maksatla, vilâyetçe seçilmiş olan murahhaslardan Kâmil — Çuhacının da iştirakiyle alâkadarlar Halkevin GİRESUNDA : Görelenin Plânı Yapılacak Giresun, (TAN) — Görelenin ha- ritasını ve müstakbel plân;m yaptır mak işi yakında fiili bir sahaya gi- recektir. İstanbulda bulunan harita Tahsinin bu vazifeyi mütehassısı deruhte edeceği anlaşılmaktadır. * Giresun, (TAN) — Şibinkara- hisar kazasında bu sene dikilen ağaç ların miktarı 4 bini bulmuştur. Son beş yılda dikilen ağaçların yekünu 29070 dir. Ağaç yetiştirme sahasında çok iyi çalışan Şibinkarahisar, imara muh- kasa- banın noksan kalan harita ve müs- takbel plânını bitirmek çareleri ara- taçtır. Bunun için de evvelâ, nılmaktadır. ——— OSMANİYEDE: Okuma Yazma Öğrenenler Osmaniye, (TAN) — Bu yıl dört ay süren halk mektebini muallim Tufan idare etmiş, 37 kişi okuma | tilecektir. Karabükün büyük — bir mahalle halini alan sahasında yeniden 50 a- partıman yaptırılması kararlaşnnl- mıştır. Karabükte yapılan — dükkânların sayısı 110 u bulmuştur. Kiralar bi- raz yüksek olduğu halde hepsi tutul muştur. Hattâ inşaatı tamamlanma mış dükkânlar bile kıralanmakta- dır. Karabükte, civarındaki köylerden bazılarını da ihtiva etmek üzere ya- kında belediye teşkilâtı yapılacak- tır. İlçebay İhsan Kaya ve fabrika müdürü Azmi Cemil, belediye hu- dudu içine girecek araziyi tesbit et- mişler, haritasını da yapmışlardır. Ulus Nahiyesi Âbidesi Safranbolu, (TAN) — Ulus nahiye sinde dikilecek Atatürk büstü için yapılmakta olan kaide bitirilmiştir. Etrafında temiz ve küçük bir park da yapılmıştır. Büst, kaideye konul- mak üzeredir. Ovacumada Mektep Yapılacak Safranbolu, (TAN) — Biribirleri- ne uzak olan köylerdeki çocukların okuma ihtiyaçlarını zahmetsizce te- yazma imtihanını kazanmıştır. ve min edebilmeleri için münasip yer- vöüka Sirüstr r lerde mektepler yaptırılması takar- yi rür etmiştir. * Osmaniye, (TAN) — Burada radyo merakı artmaktadır. Birçok- ları evlerine radyo almışlardır. Be- lediye de bir radyo getirtmiş ve Be- gazinosuna koydurt- lediye Parkı muştur. Vilâyet Kültür Direktörü Hamdi İrkıl Ata ile ilçebay İhsan Kaya, 30 kilometre uzaktaki Ovacumaya git- mişler, burada beş sınıflı bir ilkmek tep yapılmasına karar vermişlerdir. İnşaata yakında başlanılacaktır. de toplanmışlar ve CA 'elerde ÇATALCADA : bulunmuşlardır. Samsunlularla Maç Bafra, (TAN) — ler, Bafra Gençlerbirliği bir futbol maçı yapmışlardır. Bafra- Llar, bire karşı dört sayı ile gali gelmişlerdir. Samsun Halk Spor Klübü gençleri buraya gelmiş takımıyle Gençlerbirliğinin Bandosu Çatalca, (TAN) — Gençlerbirliği, bando takımını ıslah etmiş, azasına da bir örnek elbiseler yaptırtmıştır. * Çatalca (TAN) — Çocuk Esirge me Kurumu, Çocuk Bayramı müna- p |sebetiyle fakir yavrulara ayakkabı ve önlük dağıtmıştır. NAZİLLİDE : Pamuk Ekimi Bu Sene Biraz Geç Kalıyor Nazilli, (TAN) — Yirmi günden- beri hemen mütemadiyen Yyağmur yağmaktadır. Geçen senelerde bu vakitler, pamuk ekilmiye başlanıl- miş olduğu halde şimdi tarlalara hiç el sürülmemiştir. Çünkü çoğu su içinde ve çamur halindedir. Bir hafta daha yağmurlar kesilip hava ısınmazsa, pamuk ekimi tama- men gecikecek ve pamuk hasılatı ya rı yarıya az olacaktır. Bu takdirde tarlalara ancak mısır, karpuz ekile- bilecektir. Sühunet derecesi en fazla yirmi- dir. Ağaçlar bile henüz tamamen | yapraklanmamıştır. Köylü, havala- rın iyi gitmesini sabırsızlıkla bekli- yor, Tren İhtiyacı Temin Edildi Nazilli, (TAN) — Kasabamızla De nizli arasında işlemesi çoktandır te- menni edilen tren ihtiyacı tatmin o- lunmuştur. Denizli — Söke arasında sefer eden otoraylar kaldırılmış, ye- rine üç vagonlu yolcu trenleri ikame edilmiştir. Halk ve köylü bundan dolayı çok sevinmiştir. * Nazilli, (TAN) — Evkaf memu- ru Kadri terfian Aydın Evkaf Direk törlüğüne tayin edilmiştir. — Yerine İzmirden İbrahim Yavuz gelmiştir. HENDEKTE : Hendek merkez ilkokul talebesi gü- zel bir müsamere vermiştir. Müsa - merede muvaffak olan çocukları bu resimde görüyorsunuz Otomobil Kazaları Karşısında Ne Gibi Tedbirler Alınmalı? (Başı 7 incide) kurtulmak için karşılıklı dursanız sabahı otomobilde beklemek icap eder... Arasıra önünüze tam yolun ortasından giden, yolları babasının tarlası zanneden bir yük arabası altında yanan ve uzaktan ne oldu- ğu anlaşılmıyan mum fenerlerini yakarak yavaş yavaş türkü söyli- yerek gider. —Korne, avertisör çalsanız değil, top atsanız yerleri- ni değiştirmezler. Bu vaziyet kar- için - ya- nında geçemezsiniz, arkasında git- miye sinirleriniz müsaade etmez, sizin âsabınız bu semahati göste- rirse de otomobilin hilkati saatte üç kilometre gitmiye imkân bulmaz. Bu bir sürü sinir bozan avamil a- rasında filde bile soğukkanlılığın devamına inanmak bir ha - yal olur. İyice bilmelidir ki, o yo- la giren kazara ölecek değil, tesa- düfen yaşıyacaktır. Eceliniz gelmiş ise canınız Kil - yosa gitmek ister. Orada katran ye- rine tabiatin döşediği çakıl ve ka- ya parçalarının biribirine eklen- mesinden vücude gelen : daha dar, daha virajlı ve daha uçurumlu bir yol vardır. Fakat yoka nisbetle bir şey olduğu için buna da hamdeder, altınızda meselâ Bulgurlu - Merdi- venköy yolu olmadığı için hiç ol- mazsa çamura saplanıp kalmadığı- nızı, manda ianesile kurtulmıya mecbur olmadığınızı — düşünerek kendinizi teselli eder durursunuz. Öteki yollarımızı, bu mülâha - zatı gözönüne getirerek, pekâlâ tah min edebilirsiniz. Yalnız Beykoz yolunda berbat kaldırımlar, görül- memiş virajlar ve uçurumlar, ka - ranlık tüneller, Alemdağı yolunda önünüzü göstermiyecek kadar ke- sif toz bulutları, Şile yolunda taş- tan duvar ören köy çocukları, kor- kunç uçurumlar, bitmez, tükenmez virajlar vardır. İstanbul - Edirne yolu da bugün için daha müsait olmakla beraber köy. yolları olma- diğı, gelip geçen öküz “ve manda a- rabalarının yüklü tekerlekleri al- tında ezilip durduğu için çok yakın zamanda Kilyos yoluna benzemi- ye mahkümdur. O da, turizm için dardır, Diğerleri kadar olmamak- la beraber yine çok virajlı, Büyük- dere yolundan daha kalabalıktır. Fazla olarak yük ve köy arabala - rının akıllarına geldiği gibi çok in- tizamsız hareketleri daha ziyade tehlike arzeder. Ş ehir içindeki yollara gelin- ce: Bunların kemale isali niye mütevakkıf olduğunu sayabil- mek şöyle dursun işe nereden baş- lamak lâzım geleceğini, tayin de hakikaten kabil değildir. Bunun en kısası bütün yollardaki binaları yı- karak başka memleketlerdeki vazi- yete sokmaktır. Fakat bugünkü şe- rait altında bu kadar muazzam bir şeyi cemiyetten beklemek oldukça - sığamıy mâlâyutâk bir teklif olur. Şimdilik umumi caddelerde bir salâh husu- lünü görmek te iktifa olunabilir bir saadet sayılır. Büugüne kadar bü yollarda seyrü- seferin selâmetini temin için ne ya- pılmış ise bilâ kaydü şart hiçbiri- nin husulü maksada hizmet etme- diğini çekinmeden iddia edebili - rim. Şehrin dört, beş yerine işaret memuru dikmek, yollarda zabıta memurları dolaştırmak, otomobil - lerde hakkı tevakkufu kaldırmak, koca şehir içinde bir kilometrelik azimet ve avdet yolu ayırmak o yolların vadettiği kaza ve belâ- lar yanında hiç kalır. Bunun için ilk tedbir yollarda tekâsüfün - her şeye şamil olarak - önünü almak, mutlaka bir seyrüsefer imkânı ha- zırlamaktır. Bir kere şehrin başında tramvay şirketi gibi bir belâ vardır. Halk a- leyhine de olsa kendi lehine ne yapmak kabilse ifadan çekinmez. Meselâ yolların en dar ve en tehli- lekeli noktalarında mutlaka yol tektir. Oralarda bütün nakil vası- talarının hareketi güçleşiyormuş, halkı ezmek ihtimali artıyormuş, bu onun düşüneceği şey değildir. Sonra dünyanın her tarafında bir biletle seksen aktarma kabildir. Fakat memleketimizde bu şöyle dursun bir tramvaya atlıyarak ay- ni istikamette gitmek te müm- kün —olmaz. — Vergi — verme- den de mümkün olmaz. Bilfarz Kurtuluş ve Maçka halkı bu şirkete ikinci bir vergi verme- den Tünele gitmek hakkına malik değildir. Bebek halkı bir vergi da- ha vererek bilet şeklinde bir mak- buz almadan Eminönünü geçemez. Beşiktaş halkı Fatihten, Ortaköy halkı da Aksaraydan başka isti - kamet takip edemez.Hele Aksaray- dan ilerisi şirket nazarında başka memleket sayılır. Herhangi bir tramvaya atlasanız sizin için ora- dan ileri gitmek imkânı yoktur. Vâkıa tramvay biletlerinin üzerin- de bütün mıntakalar çizilmiş, iki mıntaka için şu kadar daha fazlası için de bu kadar ücret verileceği ; gösterilmiş, tramvayların ön ve ar- kalarında kavsi kuzehi andıran bir sürü renkli levhalar ve fenerler vardır. Fakat bunların hepsi ken- disine fazla menfaat teminini al- kışlıyan birer paroladan başka bir şey değildir. B u vaziyetin doğurduğu neti- ce, halktan sebepsiz para çekmekten ibaret kalsa, herkesten evvel ben mevzu haricine atardım. Lâkin iş bundan ibaret kalmaz, bir taraftan da halk bir tramvaydan diğerine atlamak için yollarda, bil- hassa istasyon yerlerinde birikir. Geçtiği yollar da yalnız kendine menfaat temin eden semtler oldu- ğu için başka yerler ahalisi de bu caddelere yığılır, yollarda geçecek delik kalmaz. Kultur müessesesinin bütün işçileri, muhnrnrlerı ayni binada yatıyordu. Bu suretle gidip gelmede kaybedecekleri zamanı kazanıyorlardı. İş saat yedi- de, hastahanelere ve asker barakalarına gazeteleri, diğer neşriyatı sevketmek suretile başlıyordu. Uzun gün konferanslar tertip etmek, seyyar sergiler yap- mak, tiyatrolar, tertip etmek, cephelere seyyar kü- tüphaneler göndermek şeklinde devam ediyordu. İş gece yarısı bitiyordu. Bu sebeple burada yatmak herkes için bir kolaylıktı. İspanyol aristokratlarının muhteşem tembellikleri için yaptıkları saraylar tama mile değişmiş, bir iş kovanı haline gelmişti. İlk bir ay içinde üç yüzden fazla kütüphane açıl- dı. Cultura Popular'ın tertip ettiği iki seyyar sergi kamyonu, önlerindeki mızıka ve yüksek sesli hatip- lerle kasabaları geçerek en yakın cepheleri ziyaret ettiler. Müessesenin, her gün günlük gazeteleri has- tahanelere, barakalara götüren dört otomobili vardı. Bütün bunların faaliyetlerinde şuurlu ve neşeli bir nizam görülüyordu. Müessese 24 yaşında bir Endü- lüslünün mürakabesi altında idi. Bu genç, milli ko- mitenin reisi, faşistlere ve kralcılara karşı mücade- Je eden genç talebelerin lideri, ayni zamanda meş- hur üniversite — talebelesi direktörü idi. Bütün bu işlere siyasi ıactı nı ateş- li heyecanıni koyuyordu. Bu suretle Cultura Po- pular harp içinde doğan kültür teşkilâtlarının en mükemmeli olmuştu. Büu mühitte, kendimi daha ziyade evimde hissedi- yor, burası benim kültür iştiyakıma çok yakından ce- vap veriyordu. Bence, bu üniversite, idare makinesin den daha kuvvetle bütün memleketin hayatını birleş- tiren bir vahdetş halkın daha canlı bir nefesi idi. İki üç günde bir cepheye gidiyor, cephenin ruhunu mües- seseye, müessesenin havasını cepheye götürüyordum. Bu teşkilâtta çalışan arkadaşlar arasında ben de bir neferdim. Bu askerlerin arasında ben sadece bir mü- hmh-dlm. Her güıı duvarlara yıpı;tmhn beyınnıme faA kon kale yazıyordum. Bazan erkânı harbiyeden aldığım bir emirle, en edebi kuvvetimi sarfederek yazdığım bir yazıyı ateşe atıp yakıyordum. Cultura Popular'da çalışanların hepsi, gece nöbet- çileri gibi vazifelerini büyük bir dikkatle yapıyorlar- dı. Beş altı tüfenkleri, birkaç yüz mitralyözleri, ve herkesin bir rüvelveri vardı. Cepheye her seyahat- lerinde, yollar emin olmadığı için yanlarına bir milis muhafız alıyorlardı. Herkes siyasi, kültürel büyük bir heyecanla, yorulmadan çalışıyordu. Hepsi genç oldukları için bu heyecanları, en yüksek semerelerini veriyordu. Müessese devletten tahsisat almıyordu. Diğer müesseselerin yardımile yaşıyordu. Burada ça lışanların hepsi milis neferi olduklayrı için, her gün- lük tayinleri olan on peçetayı alıyorlardı. Birkaç haf talık faaliyetten sonra Cultura Popular iyice tanın- dı. Her zaman olduğu gibi, halk bir müessesenin ken- di heyecanlarımnı, ıstıraplarını terennüm ettiğini gör- düğü zaman, sevgisini de oraya verir. Benim Cultura Popular'da kalışıma sebep, biraz dinlenmek, ve cephe için lâzım olan faalyietleri ko- laylaştırmaktı. Bu genç insanların arasında insan ne manevi bir sıhhat kazanıyor. Bunların hareketleri ne tav'i, ne âhenkli, hislerinde ve işlerindeki müna- sebetler ne harikulâde idi yarabbi.. FASIL : 9 Gordoba cephesine doğru Montana barakalarına döndüğüm zaman reis: — Cordoba cephesinde bir sergi teşhirine gidiyo- Mıwimu--—. Aüniza like 'i Sükre di hdi zi ruz. Beraber gelmek ister misin?, dedi Bu şekilde seyyar bir sergi ile ilk defa gideceğim için memnun oldum. İçerisi kitap, mecmua vesair neş riyatı ihtiva eden iki seyyar kütüpnaheyi kamyonla- ra dizerek yola çıktık. Giderken yol üzerindeki köy- lerde acele toplantılar yapıyor, köylülere sergiyi teş hir ediyor, malümat veriyorduk. Cordoba cephelerin- de kitapları dağıttık, Bunları vaziyet hakkında ten- vire çalıştık. Burada on gün kalacaktım, bu fırsattan istifade ederek dört yüz metreden fazla bir sahayı ih- tiva eden cenup taraflarına inmeği, oradaki vaziyeti görmeyi düşündüm. Öğleden sonra yola çıktık. Yemeğimizi Aranjuez- de yedik, Geceyi Ocana'da geçirdik. Aranjuez'deki müşterek cephe komitesine yemeğe davetli idik. Biz muhtelif fırkaları temsil eden yirmi kişilik bir he- yettik. Yemek çok mütevazi, fakat boldu. Cümhuri- yet fırkasının mümessili yemeğin kötülüğünü tenkit etmeyi kendince muvafık buldu, ve bu fikrini yük- sek sesle anlattı. Bizi yemeğe davet eden müşterek cephe komitesi bundan mütessir oldu, fakat hal ve vaziyeti anlamıyan arkadaşa karşı ses çıkarmadılar. Bizler de sesimizi çıkarmadığımız halde teessürümü zü ihsas ettik. Bu hareketten sonra arkadaşımız öda- sına kapandı. Üç gün dışarı çıkmadı. Hepimizin hâ- diseyi unuttuğumuza kani olduktan sonra, o da unuta bildi. Bu çirkin hareketini bir daha tekrar etmemesi, hattâ bundan bahsetmemesi, yaptığı hareketten lâ- zım olan dersi aldığını gösteriyordu. Aranjuez'e gi- deceğimiz zaman, köylülerin, geceleri yollar selâmet olmadığı mülâh ile, başımıza g k bir felâket- ten herkesten fazla endişeli olduklarını gördük. Bu sebeple sergiyi askeri bir bölük halinde organize et- tik. Boş bir otomobil önde giderek yolu istikşaf edi- yordu. Bu otomobile benimle beraber iki silâhlı ar- kadaş bindi. Yanımda bir küçük mavzerden başka bir şey yoktu. Sergi kamyonları bir buçuk mil kadar ar- kadan geliyor, bunun arkasından da boş bir otomobil arkadan gelecek bir tehlikeyi gözetliyordu. Eğer hü- cuma uüğrarsak, kamyonlara dönecektik, arkadan ge- len otomobil de en yakın kasabaya giderek bize im- dat getirebilecekti. Karanlıkta biribirimizi tanımak için biribirimize verdiğimiz parola “cenup cephesi” i- di. Gecenin karanlığında, Don Kişotun sahralarında, herşey* dramatik görünüyor, biz hücum fikrini alaya alarak kendi kendimizi teselliye çalışıyorduk. Bütün bunlara rağmen bütün dikkatimizi tam mânasile se- ferber etmiştik. Ocana'ya gece yarısı vardık. Burada birkaç saat V- yuduk, Daha şafak sökmeden kalktık. Bizimle bera- ber C. N. P. den bir mümessil olduğunu söylemeyİ unuttum. Bu zat Anarşist matbuatın organı olan gâ“* zetenin müdürüydü. Bu zat, kırk yaşlarında, beya7 saçları alnının üstüne dökülmüş, iyi bir hatipti. fa” kat pek siyasi bir adam değildi. Bütün nutuklarındâ İspanyol milletinin ne “siyah” ne “kırmızı” hiç bif — şekil bir diktatoraya müsamaha etmiyeceğini söylef” —— di. Bunu o kadar çok tekrar ederdi ki, nihayet kef” disine sorduk: — Bizim içimizde kimsenin herhangi bir şekil dik- î tatöradan bahsettiğini duydun mu?. — Hayır. — İspanyada harp patladığı günden bugüne, SoS” yalist veya herhangi bir mecmuada herhangi bir dik tatorayı kabul eden bir satır gördün mü? (Devamı var) ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: