Z— 28.4-038 Günlük Hayattan Hikâyeler: | Icra koridorundaki Murabahacı Bayan I era dairesinin koridorunda- yız. Etine dolgun, kısaca boylu, babayani mantolu, saç ve ku lakları siyah bir şarpa ile sımsıkı bağlı ve eli çantalı bir bayan. Yü- zünden, sözlerinden belli. Sinirlen- miş, kızmış ve kızarmış. Karşısın- daki Baya hırçın bir eda ile: — Doğrusunu söyliyeyim mi sa- ha? Kredin bozuktur; senin sözün- le kimseye on para bile vermem. Karşısındaki da çantalı, ayaklı komisyonculardan, tufeyli yaşıyan lardan biri. Hem de çok pişkin ve yüzsüzlerden. Bayanın bu ağır sözlerine ne kızdı, ne de kızardı. Bilâkis yılıştı ve sırıttı. Kulağına eğilerek: — Amma, dedi. Buntn rehini ve sağlam kefili de var, Memduha Ha- nımcığım. — Gene vermem. Sana ve senin Betireceklerin adamlara emniyetim kalmadı hiç. — Demek kötü kişi olduk şimdi öyle mi?. Para kazandırırken, müş- teri getirirken iyi idik amma... — Hay eksik olma! Getirdiğin bir sürü sicilsiz kibar dolandırıcı, kazandırdığın da yığın yığın icra dosyası değil mi bana... Başka ne İş takibi için İcra Dairesi koridorlarında bekliyenler ea A İ D | da yıldırım tesiri yaptı. Birden sa- TAN Şu Garip Dünyada : 250 Kilo GelenAdam Amerikada Potomok Sitti'de “1 nu- maralı şişman,, unvanile anılan 37 yaşında Grenvil H. Hol, 250 kilo ol- duğu halde ölmüştür. Daha çocukken şişmanlığı büyük alâka uyandırıyor- muş, doktorlar, onun, gittikçe şişman lamasını alâka ile takip ederek tıbbi tecrübelerde bulunuyorlarmış. Fakat adamcağız, öldüğü halde, neden dola- yı bu kadar fazla şişmanladığı tıbben bir türlü tayin edilememiş.. x Talebe neler sevmez?. Amerika Birleşik Hükümetlerinin Kaliforniya üniversitesinde talebenin neleri sevmediği hakkında bir anket yapılmıştır. Neticede üniversitelile - rin, ekseriyetle harbi, ondan sonra, haksızlığı, fakirliği, dikkatsiz olan şoförleri, gangsterleri ve saireyi sev- medikleri anlaşılmıştır. v Greta Garbonun elması Sinema yıldızı Greta Garbo meş- hur yarım rejan elmasını satın al - mıştır. Bu elmas, Fransa hazinesin- de bulunan büyük Rejan elmasının yarısı kadar ve traş edilmişidir. Bu traşlı elmas pantantif gibi kullanıla bilir. Greta bu kıymetli taşı altı bu çuk milyon franga satın almıştır. İntihapta kavga ve ölüm Maslak yolu, lüzumsuz bir sürü inişler, çıkışlar, tersine çevrilen birçok virajlarla doludur Otomobil Kazaları Karşısında Ne Gibi Tedbirler Alınmalı? 4 $ Avukat ve Şoför Kenan Oner ? ARNAaRIRIS A H epimizi sinirlendiren bu mü tevali kazalarda fertlerin eei sinda Büyükdere - Bentler kısmını da kendisine bağlıyan Şişli - Kil- hayrını gördüm söyle $ YA ZAN . ' rardı, sendeledi. Düşmemek için du Çiîlîıîîîlk:da hî:;îlaecğı:ltî;neeîâî hataları var da cgmiye_tin ku:suru yos, Edirnekapı —._Lüleburgaz_ Ka:z- ğ SŞ B . , vara yaslandı. İçin için ağlar gibi FAOT KO ge Beç ; yolf mudüur? Suahne_— işte selpa.m& lı_çe.şme - Bekıı:kox yolları olduğu ÂAyıp ayıp. hîrkesm arkasın , 9. mirildandı: d'y_e 1”_“'““" yapılmıştır. - İntihabat | $ ömme mevzuubahis olmak itiba- — gibi Anadolu cihetinde de İskele - yi sxî:î;öyleme bıoyıîğmuş— öğle " € Y a ı k ın b — Vermiyor mu?. Rehin ve ke- :e“;?’s”;de'ı HayBeden Pi ”T"““ rile - maalesef hayır diyemiyece- — Beykoz, Bülbülderesi - Çamlıca - diklerim ;r;;y":ı;î ıı:ıy’ Kapan zade '—mıııım»ı mamam”' filim olduğunu söylemedin mi?. endf adamları vasıtasile kazanan | .. pikrimce, her yeni bir şey ka- — Alemdağı - Şile, Alemdağı - Yaka- Resai nisfet için özü ve sözü doğ- Tu bir adam diye yırtındığını unut- tun mu?. Hep beraber olup beni aldattınız. Başkasına ipotek olan Yerine bin beş yüz liramı kapattı- nız. Sonra Cemal Hayri de çok na- Muslu ve kibar bir adamdı değil Mi?, Allah için o da, sen de kibar- liğınızı gösterdiniz. Bir noter sene- di ile dokuz yüz liramı da yuttur- dun ona... Zehir zıkkım olsun in- Şallah. O da hayrını görmedi Yü Sürünüyor işte. Ya methede ede bi mediğin Kör Niyaziye ne diye- Seksin?. Aldığı para ile kızının dü- Ününü yaptı. Doğan torunu koca deliıHınlı oldu. On parasını bile gör Medim. En nihayet öldü gitti. Gö- türdüğü dört yüz liranın hesabı da I"Auil'lŞere kaldı. Hadi hadi bana et- lerinin hangi birini sayayım?. — Yalan söyleme. Resai Nisfet- ten pekâlâ alıyormuşsun, işittim. ayan bu söze, bütün bütün köpürdü. Kızarık yüzü bir- den morardı. Sinirli hareketlerle Şantasından eski bir hesap defteri Çıkardı. Kara ve kirli yapraklarını teker teker çevirdi. Bulduğu say- &yı karşısındakinin gözüne sokar Sibi uzattı ve hırsla : —MNAah işte. dedi. Beş aydır aldı- — Hayır. — Tanıyınız. Zahmete değer. Bu hatuna adla sanla faizci Memdu- ha derler. İcrada birçok avukatlar dan daha ziyade tanınan ve görü- nen simadır. Samatyada oturur ve her gün İcraya yayan gelir gider, Birkaç sene evvel kâtibi idim de her halini bilirim. Sabahleyin ev- den çıkarken bir bardak çay ile bir dilim ekmek ve üç beş zeytindir nafakası... Öğle vakti kuruşluk su- samlı simit bulmak için üşenmez, Yenicami avlısına kadar gider. Ak- şamları evinde ya makarna haşlar, ya yumurta, Fakirin parası da az- dır./Şöyle kırk bin lira kadar bir- — Kırk bin lira mı?, — Ne zannettiniz ya?. Az bile söyledim. Ben üç sene evvelki ser- vetinden bahsediyorum. Şimdi kim bilir ne kadar da arttı. Bu kirk bi- nin on bin lirasını işletse bir aylık faizi bin lira eder. Üç senede otuz altı bin lira. Şaka değil bu... — Bu hesapla senede kaç faizle para verir. — Bayan Memduhanın faiz işle- rinde sene hesabına pek aklı er- mez. Ayda yüzde onu bilir, — Yanlış olmasın?. — Neler söyledim, işte bu Bay da yanımda idi. Acuzeyi bir türlü knadıramadım. — Felâket, ne yapaacğız şimdi? Hadi ayağını öpeyim, şuna bir ça- re bul. — Bir de Keşfi Efendiye başvu- ralım. Kızı Rasiha Hanım şimdi bu radan geçti. Belki icraya gitmiştir. Siz burada bekleyiniz. Hızlı adımlarla yanımızdan ay- rıldı. Adamcağız bitkin ve bezgin bir halde yüzüme bakıyordu. Belli ki dertleşmek istiyor, derdini dö- kecek bir yer arıyordu. Sordum: — Bay birader, borç para mı a- rıyordunuz?. M uhatabımın ıçı aert dolu goğ sü kabardı ve indi. Ağzın- dan çıkan acı bir ofla beraber sı- cak nefesi yanan bir fırının ateşi gibi yüzümü yaktı. — Ben, dedi. Emekli bir memu- rum. Birkaç senedenberi maaşımı Emlâk Bankasından kırdırıp alıyo rum, Hasta bir kızım var. Hekim- ler son bir çare olmak üzere Adaya götürmemi tavsiye ettiler. Bu tav- siye yavrucağımda bir hayat ümidi uyandırdı. Her akşam eve gittikçe zayıf boynunu büküp soruyor: — “Baba ne vakit taşınacağız A- namzetlere hücum ederek bunları e- peyce dövmüşlerdir. Mücadeleye, intihap heyeti azaları da iştirak etmişlerdir. Neticede, 20 kişi ölmüş, ve 100 kişi yaralanmıştır. * 5 bin ton pudra Geçen sene İngilterede - kadınlar, yüzlerinin güzelliği için 5000 ton pud ra ve dudak boyası sarfetmişlerdir. Bu yekün 700,000,000 frank etmiş - tir. Yüzünün güzelliği için bir İngi- liz kadını, senede vasati olarak 2,400 frank harcamaktadır. Fakat haftada, yüz güzelliği için 800:1000 frank harcıyan İngiliz kadınları da vardır. * 79 derece soğuk bir şehir Dünyanın en soğuk şehri Siberya- da Verkolnsk şehridir. Burada suhu- net derecesi, daima sıfırdan 70 de- Tece aşağıdır. Vasati hararet ise sı- fırdan aşağı 50 derecedir. Fakat bu- günlerde Rus profesörü Oberçulov, bu şehrin köylerinden Verholisk'de harareti sıfırdan aşağı 78 derece ola- rak tespit etmiştir. bul olunurken onun muhtaç oldu- ğu vesaiti ihmal etmemek cemiye- tin borcudur. Otomobili memleke- te sokup ta onun gidip geleceği yo- lu temin etmemek âdeta adli ka- nunlar tedvin ederek onu tatbik e- decek mahkemeler vyücude getir- memek, daha benzeri de bir sürü vagon ve lokomotif getirip demir- yolu döşememek gibi bir şey olur. Şehrimizin eski zaman ihtiyacının vüsatine göre ekmekçi küfesi va- hidi kıyasisile açılan dar ve Âr- navut kaldırımlı sokaklarında bu günkü ihtiyaca gör& 'otomobil de- ğil, insan bile gidip gelemez. Şe- hir haricindeki yollarımız da ya yok veya fıkdanından ziyade teh- like ve mazarrat tevlit edecek ka- dar berbat şerait altında yapılmış birer mezbahaya benzer. Düşünce- lerimi daha ziyade İstanbulu gözö- nünde tutarak yazdığım için başka yerleri işe karıştırmadan vaziyeti tahlil edeceğim: Şehir haricinde yol diye göstere- bileceğimiz yollar, Rumeli yaka- Müzeler daki cık, Feneryolu - Yakacık şeritleri- ne munhasırdır. Hattâ o kadar ki, makas kırmadan Polonez köyüne gitmek şöyle dursun, imar ve isti- fadeye çalıştığımız Yalovaya bile deniz vesaiti nakliyesinin tavas- sutu olmadan gidilemez. İstanbu- lun merkezi hükümetle rabıtası bi- le hemen hemen demiryolundan i- barettir, Bu yolları da bilmiyenlere an - latmak için derhal söyliyelim ki, hiçbir zaman otomobile binerek kazasız ve belâsız gidip gelmiye, otomobilden beklenen zevki,*hes yecanı tatmak imkânı yoktur. Şiş- lidet Büyükdereye gitmek için ge- çeceğinz yol ilim, fen ve ihtiyaç gözetilmeden yapılmış olduğu için bu yolda en ufak bir dikkatsizlik mutlaka ölümle nihayet bulur. Bir dikkatin bilâ fasıla saatlerce tema- disine de insan makinesi tahammül etmez. Lüzumsuz bir sürü inişler ve çıkışlar, meyilleri tersine çev- rilerek tabiat kanunlarını ezmiye çalışan, önünü görmek imkânını vermiyen birçok virajlar, iki taraf- ta şiri hakikate tercih edercesine dikilip üretilen çınar ağaçları, o- nun yanında derin hendekler ve ni- hayet yanyana iki otomobili sine- - PŞ » HARSE n sinde güç barınd f; K ğ;m bu: Üç aydan üç aya yediyüz — Yanlış olur mu hiç?. Kâtibi — daya?” y eee VA daki ygı':âu:nlî ";;a?stîî îelt n:”;m #lli kuruş... Yedi yıl bekledikten idim diyorüm, size. Bakınız mua- Taşınmak için en az yüz lira lâ- zi ye cihetini Sonra aylarca uğraştım da kefili o- N anasının maaşından işte bunu *Stirebildim. Kıyamete kadar al- M bin beş yüz liranın faizini bile *mez bu para. Yazık günah de- ll mi, benim gibi bir dişi ehline?, U acı sözler uzayacak ve belki bir dil kavgası olacaktı. Bereket in o sırada genç bir Bay telâşla i. Bayana: m*_ Memduha Teyze, dedi. Hadi TÜ, seni, ikinci hukuktan çağırı- Yorlar, de — Öbür taraf geldi mi?. — Hayır, avukatları orda. ç Peki geliyorum. dlnaı:i:ş Yyavaş yürürken çantasın- Ç numara puslası çıkardı. xı Sira yürüyen genç Baya: h. Bi Âhmet, dedi. Al şu numarala- t dördüncü, üçü de birinci ic- Yü ka T. Ben mahkemeden çıkınca- fane d"_'sen dosyaları çıkarttır. İki Yan x ,©'deme emri hazırla da Ba- Bönderei * İle berber Muhiddine du, “*lim vadeleri biteli çok ol B 3Yan Memduha uzun korido klsıuda;un Toşluğuna karışırken ar h'tnb.: Uzün uzün bakan eski mü mx Gözün.. d Ü toprak doyursun e Dedi vi bir ’ııuşc bana döndü. Aramızda Seak vap lik varmış gibi arsız bir Üşü İle; « R'Vlnı?" Tusınız, dedi. Bu fakir melesini tarif edeyim. Meselâ; İki yüz lira alacaksınız. Sizden her ay kırk lira ödemek üzere on ay vade- li dört yüz liralık bir senet alır. Kâtibi adildeki masrafları da tanı- mMmaz. — Dehşet, bu faizcilik değil, â- deta soygunculuk... — Elbette soygunculuk. Ve bu soygunculuğa tam yirmi senedir de vam ettiğine göre bu kadının ka- zancını hesap ediniz. Bunun üçte birini, hattâ yarısını tahsil edeme- diğini kabul edelim. Geri kalan pa- ra söylediğim kırk bin liradan yine çok fazla tutar. — Buü Bayahın yazıhanesi nere- de?. — Yok, kazanç vergisi verme- mek için yazıhane açmıyor. — E, bu Bayanı arıyanlar ne- rede bulur?. — Geceleri evinde, gündüzleri İcra koridorlarında... — Şaşılacak şey, demek bu ka- dar ağır faizle de para alanlar bu- lunuyor, öyle mi?. — Hem de pek çok. Yalvararak, el ve etek öperek, bilseniz... uhatabım sözünü bitireme- di. Karşıdan hal ve tavrın- dan kibar düşkünü ve - dertli olduğu — belli olan bir a- dam geliyordu. Ona doğru ilerledi, elini tuttu. — Bayım, dedi. Dediğim çıktı. Bu insafsız kadın para vermiyor. J zım. On beş gündür başvurmadı- ğım yer kalmadı. Banka ikinci bir iskonto muamelesi yapmıyor. Faiz- ciler maaş cüzdanile ve kefil ile mu ameleye yanaşmıyorlar, Kıymetli rehin istiyorlar. Tesadüf karşıma bu gördüğünüz Bay Şamili çıkar- dı. İstikraz komisyonculuğu yapar mış. Evlât muhabbeti, babalık şe- fakati bana teklif edilen ağır şart- ları da kabul ettirdi. Böyle olduğu halde işittiğiniz gibi olmuyor işte... — Vah vah, teklif edilen şartlar ne gibi şeyler?. — Sorma azizim orasını. Eylül, ilk ve sonteşrin maaşlarım için ala- cağım yüz doksan yedi lirayı kâti- bi adilde senet vermek, icrada kefil göstererek borçlanmak şartile pa- rayı verecek adama terkedeceğim. Buna karşılık yüz yirmi lira vere- cekler. On lirasını bu adama komis yon aşağı yukarı on lirasını da mas raf olarak ödeyeceğim. İşte elimize yüz lira kalacak kalmiyacak. — Çok ağır. — Evet çok ağır. Fakat ne yapa- yım, mecburiyet Biricik evlâdımın yüz lira için gün geçtikçe sararıp solduğunu, için için eriyip gittiğini görmek daha ağır değil mi?. Bir ba ba buna tahammül edebilir mi?. Muhatabımın yanında fazla dura madım. Gözleri yaşarmıştı. Hiç şüphesiz hıçkıra hıçkıra ağlıyacak, gözyaşlarını Adliye koridorlarına akıtacaktı. Oralardan bir kabahatli (5) Türk ve İslâm müzesinde bulunan bu kaftan Türk dokumacılığının yüksek bir örneğidir. 17 inci asırda İst: F A h risi için y e * - bulda O bi- ır, K şın dokunmasında, çiçek, yaprak ve renklerin intihabında Türkün yüksek zevki derhal kendisini tercih ederseniz virajlar daha sert- leşir, bir de denize yuvarlanmak, heyelânla düşen kayaların altında ezilmek tehlikesi inzimam eder. H akikaten bu yolda süratiniz elli kilometreyi kazasız güç dönersiniz. Ansızın karşınıza çıkan bir mâniadan kendinizi kurtarmak için ondan kaçmak isteseniz, bu a- ğaçlardan birine çarpmak, bu hen- deklerden birine yuvarlanmak hiç- ten bile değildir. Gariptir ki, bu yo- lun tabiatinden doğan tehlikeler kâfi gelmiyormuş gibi yalnız ba- şına o yola güçlükle sığan ve men'i lâzım gelen, gözler önünde alabil- diğine koşan, bozuk frenli, çürük lâstikli ve nasıl olduğu, bilinmiyen direksiyonlarile etrafına dehşet ve ölüm saçan kulübe, hattâ ev bo- “zuntusu otobüs ve kamyonlar bu- radan kemali süratle gece, gündüz gidip gelirler. Bunların çıldırmış gibi karşılarına çıktığını gören şo- för değil, otomobile binip zevk alacağını ümit eden zavallılar da Allaha sığınmadan yollarına de- vam edemezler. Buna bir de gece karanlığı ilâve edilirse tehlike had- di kusvasına vâsıl olur. Siz deoda mütekabilen farları mecburiyeti tağiiye ve kanuniyesi altındasınız, Söndürmeseniz kar- şıdıîkirjin gözü kamaşır, söndürür- seniz önünüzü değil, yanınızdaki koca ağaçları da göremezsiniz. Bu söndürmek kör gidişin yarata i Bu kara haber biçare adamcağız — gibi kactım. gösteriyor. Bu Kaftan Sultanahmet türbesinden müzeye nakledilmiştir. "'%*;:Mhrdın) $ Üi zi