a SS — 20.4.9038 Günlük Hayattan Hikâyele Icra koridorundaki Murabahacı Bayan era dairesinin koridorunda- yız. Etine dolgun, kısaca boylu, babayani mantolu, saç ve ku lakları siyah bir şarpa ile sımsıkı bağlı ve eli çantalı bir bayan. Yü- zünden, sözlerinden belli. Sinirlen- miş, kızmış ve kızarmış. Karşısın- daki Baya hırçın bir eda ile: — Doğrusunu söyliyeyim mi sa- na? Kredin bozuktur; senin sözün- le kimseye on para bile vermem. Karşısındaki da çantalı, ayaklı komisyonculardan, tufeyli yaşıyan lardan biri. Hem de çok pişkin ve yüzsüzlerden, Bayanın bu ağır sözlerine ne kızdı, ne de kızardı. Bilâkis yılıştı ve sırıttı. Kulağına eğilerek: — Amma, dedi. Buntın rehini ve sağlam kefili de var, Memduha Ha- nımcığım. — Gene vermem. Sana ve senin getireceklerin adamlara emniyetim kalmadı hiç. — Demek kötü kişi olduk şimdi öyle mi?, Para kazandırırken, müş- teri getirirken iyi idik amma. — Hay eksik olma! Getirdiğin bir sürü sicilsiz kibar dolandırıcı, kazandırdığın da yığın yığın icra dosyası değil mi bana... Başka ne hayrını gördüm söyle. — Ayıp ayıp. herkesin arkasın- dan söz söyleme böyle. — Neden ayıp oluyormuş? Söyle diklerim yalan mı ki?. Kapan zade Resai nisfet için özü ve sözü doğ- Yu bir adam diye yırtındığını unut- tun mu?, Hep beraber olup beni aldattınız. Başkasına ipotek olan Yerine bin beş yüz liramı kapattı- niz. Sonra Cemal Hayri de çok na- muslu ve kibar bir adamdı değil Mi?, Allah için o da, sen de kibar- lığınızı gösterdiniz. Bir noter sene- di ile dokuz yüz liramı da yuttur- dun ona... Zehir zıkkım olsun in- Millâk. O da hâyrını görmedi ya. Sürünüyor işte, Ya methede ede bi mediğin Kör Niyaziye ne diye- <eksin?. Aldığı para fle kızının dü- Ününü yaptı. Doğan torunu koca delikanlı oldu. On parasını bile gör Medim. En nihayet öldü gitti. Gö- türdüğü dört yüz liranın hesabı da Mahşere kaldı. Hadi hadi bana et- tiklerinin hangi birini sayayım? — Yalan söyleme; Resai Nisfet- ten pekâlâ alıyormuşsun, işittim. 8yan bu söze, bütün bütün köpürdü. Kızarık yüzü bir- 'n morardı. Sinirli hareketlerle Şantasından eski bir hesap defteri Sıkardı. Kara ve kirli yapraklarını teker teker çevirdi. Bulduğu say- ayı karşısındakinin gözüne sokar Bibi uzattı ve hırsla : —Nah işte, dedi, Beş aydır aldı- m bu: Üç aydan üç aya yediyüz *İi kuruş... Yedi yıl bekledikten #ohra aylarca uğraştım da kefili o- anasının maaşından işte bunu irebildim, Kıyamete kadar al- Mam bin beş yüz liranın faizini bile &mez bu para. Yazık günah de- Ül mi, benim gibi bir dişi ebline?. 3cı sözler uzayacak ve belki de bir gin kavgası olacaktı. Bereket in 0 sırada genç bir Bay telâşla i. Bayana: 57 Memduha Teyze, dedi. Tadi Yeri en, ikinci hukuktan çağırı- > Öbür taraf geldi mi?. İayır, avukatları orda. Yİ geliyorum. 39 Yavaş yürürken çantasın- » en puslası çıkardı. < Sira yürüyen genç Baya: ».p, Ahmet, dedi. Al şu numarala- dagi dördüncü, üçü de birinci ic- Yakı,» Ben mahkemeden çıkınca- tane ge eN dosyaları çıkarttır. İki Ze Rin emri hazırla da Ba- Böndey 9 ile berber Muhiddine du, “lim vadeleri biteli çok ol B #Yan Memduha uzun korido kasm, İoşluğuna karışırken ar ba ir Uzun uzun bakan eski mu açi Gözü, m ei ü toprak doyursun © i Ne tanıyana döndü. Aramızda İş takibi i (İİ YAZAN: Yalkın İİİ AR ar Aİ — Hayır. — Tanıyınız. Zahmete değer. Bu hatuna adla sanla falzci Memdu- ha derler. İcrada birçok avukatlar dan daha ziyade tanınan ve görü- nen simadır. Samatyada oturur ve her gün İcraya yayan gelir gider, Birkaç sene evvel kâtibi idim de her halini bilirim. Sabahleyin ev- den çıkarken bir bardak çay İle bir dilim ekmek ve üç beş zeytindir nafakası... Öğle vakti kuruşluk su- samlı simit bulmak için üşenmez, Yenicami'aylısına kadar gider. Ak- şamları evinde ya makarna haşlar, ya yumurta. Fakirin parası da az- dır.iŞöyle kırk bin lira kadar bir- şey-. — Kırk bin lira mı*, — Ne zannettiniz ya?. Az bile söyledim. Ben üç sene evvelki ser- vetinden bahsediyorum. Şimdi kim bilir ne kadar da arttı, Bu kırk bi- rin on bin lirasını işletse bir aylık faizi bin lira eder. Üç senede otuz altı bin lira, Şaka değil bu... — Bu hesapla senede kaç faizle para verir. — Bayan Memduhanın faiz işle rinde sene hesabına pek aklı er- mez. Ayda yüzde onu bilir, — Yanlış olmasın?. — Yanlış olur mu hiç?. Kâtibi idim diyorum, size. Bakınız mua- melesini tarif edeyim. Meselâ; İki yüz lira alacaksınız. Sizden her ay Kırk lira ödemek üzere on ay vade- li dört yüz liralık bir senet alır. Kâtibi adildeki masrafları da tanı- maz. — Dehşet, bu faizcilik değil, â- deta soygunculuk... — Elbette soygunculuk. Ve bu soygunculuğa tam yirmi senedir de vam ettiğine göre bu kadının ka- zancını hesap ediniz. Bunun üçte birini, hattâ yarısını tahsil edeme- diğini kabul edelim. Geri kalan pa- ra söylediğim kırk bin liradan yine çok fazla tutar, — Bu Bayahın yazıhanesi nere- de?. -— Yok, kazanç vergisi verme- mek icin yazıhane açmıyor. — E, bu Bayanı arıyanlar ne- rede bulur?. — Geceleri evinde; İcra koridorlarında... — Şaşılacak şey, demek bu kar dar ağır faizle de para alanlar bu- Yunuyor, öyle mi7. — Hem de pek çok. Yalvararak, el ve etek öperek, bilseniz... Mim sözünü bitireme- gündüzleri di. Karşıdan hal ve tavrm- / dan kibar düşkünü ve dertli olduğu belli olan bir a dam geliyordu. Ona doğru ilerledi, elini tuttu — Bayım, dedi. Dediğim çıktı. fsı2 kadın para vermiyor. ayri haber biçare adamcağız İcra Dairesi koridorlarında Bekliyenler da yıldırım tesiri yaptı. Birden sa- rardı, sendeledi. Düşmemek için du vara yaslandı. İçin için ağlar gibi mırıldandı — Vermiyor mu?. Rehin ve ke- filim olduğunu söylemedin mi?, — Neler söyledim, işte bu Bay da yanımda idi. Acuzeyi bir türlü knadıramadım — Felâket, ne yapaaeğız şimdi? Hadi ayağını öpeyim, şuna bir ça- re bul, — Bir de Keşfi Efendiye başvu- ralım. Kızı Rasiha Hanim şimdi bu radan geçti. Belki icraya gitmiştir. Siz burada bekleyiniz. Hızlı adımlarla yanımızdan sy- ıldı. Adamcağız bitkin ve bezgin bir halde yüzüme bakıyordu. Belli ki dörtleşmek istiyor, derdini dö- kecek bir yer arıyordu. Sord — Bay birader, börç para mı a- riyordunuz?. Mepetabının içi aert dolü goğ sü kabardı ve indi. Ağzın- dan çıkan acı bir ofla beraber sı- cak nefesi yanan bir fırının ateşi gibi yüzümü yaktı, — Ben, dedi. Emekli bir memu- rum, Birkaç senedenberi maaşımı Emlâk Bankasından Kırdırıp alıyo rum. Hasta bir kızım var. Hekim- ler son bir çare olmak üzere Adaya götürmemi tavsiye ettiler. Bu tav- siye yavrucağımda bir hayat ümidi uyandırdı. Her akşam eve gittikçe zayıf boynunu büküp soruyor: — “Baba ne vakit taşınacağız A- daya?” Taşınmak için en az yüz lira lâ- zim. On'beş gündür başvurmüdi- ğım yer kalmadı. Banka ikinci bir iskonto muamelesi yapmıyor. Faiz- ciler maaş cüzdanile ve kefil ile mu ameleye yanaşmıyorlar, Kıymetli rehin istiyorlar. Tesadüf karşıma bu gördüğünüz Bay Şamili çıkar- dı. İstikraz komisyonculuğu yapar mış. Evlât muhabbeti, babalık şe- fakati bana teklif edilen ağır şart- ları da kabul ettirdi. Böyle olduğu halde işittiğiniz gibi olmuyor işte... — Vah vah, teklif edilen şartlar ne gibi şeyler? — Sorma azizim orasını. Eylül ilk ve sonteşrin maaşlarım için ala- cağım yüz doksan yedi lirayı kâti- bi adilde senet vermek, icrada kefil göstererek borçlanmak şartile pa- rayı verecek adama terkedeceğim. Buna karşılık yüz yirmi lira vere- cekler, On lirasını bu adams komis yon aşağı yukarı on lirasını da mas raf olarak ödeyeceğim. İşte elimize yüz lira kalacak kalmıyacak, — Çok ağır. Evet çok ağır. Fakat ne yapa- yım, mecburiyet Biricik evlâdırın yüz lira İçin gün geçtikçe sararıp solduğunu, için için eriyip gittiğini görmek daha ağır değil mi?. Bir ba ba buna tahammül edebilir mi?. Muhatabımın yanında fazla dura madım. Gözleri yaşarmıştı. Hiç şüphesiz hıçkıra hıçkıra ağlıyacak, gözyaşlarını Adliye koridorlarına akıtacaktı. Oralardan bir kabahatli gibi kaçtım. TAN Şu Garip Dünyada : 250 Kilo GelenAdam Amerikada Potomok Sitti'de “1 nu- maralı şişman, unvanile anılan 37 yaşında Grenvil H. Hol, 250 kilö ol. duğu halde ölmüştür. Daha çocukken şişmanlığı büyük alâka uyandırıyor- muş, doktorlar, onun, gittikçe şişman lamasını alâka ile takip ederek tıbbi tecrübelerde bulunuyorlarmış. Fakat adamcağız, öldüğü halde, neden dola- İyi bu kadar fazla şişmanladığı tbben | bir türlü tayin edilememiş. | » Talebe neler sevmez?. Amerika Birleşik Hükümetlerinin Kaliforniya üniversitesinde talebenin neleri sevmediği hakkında bir anket! yapılmıştır. Neticede üniversitelile - rin, ekseriyetle harbi, ondan sonra, haksızlığı, fakirliği, dikkatsiz olan şolörleri, gangsterleri ve salreyi sev- medikleri anlaşılmıştır. * Greta Garbonun elması Sinema yıldızı Greta Garbo meş- hur yarım rejan elmasını satın al - mıştır. Bu elmas, Fransa hazinesin- de bulunan büyük Rejan elmasının yarısı kadar ve traş edilmişidir. Bu traşlı elmas pantantif gibi kullanıla bilir. Greta bu kıymetli taşı altı bu çuk milyon franga satın almıştır. * İntihapta kavga ve ölüm Meksikada Ruebla hükümetinin Çianltergo şehrinde geçenlerde bele- diye intihabı yapılmıştır. İntihabat neticesinde, * kaybeden © namzetler,| kendi adamları vasıtasile kazanan namzetlere hücüm ederek bünlari e- peyce dövmüşlerdir. | Mücadeleye, intihap heyeti azaları da iştirak etmişlerdir. Neticede, 20 kişi ölmüş, ve 100 kişi yaralanmıştır. * $ bin ton pudra Geçen sene İngilterede - kadinlar. yüzlerinin güzelliği için 5000 ton pud | ra ve dudak boyası serfetmişlerdir. Bu yekün 700,000,000 frank etmiş - tir. Yüzünün güzelliği için bir İngi- liz kadını, senede vasati olarak 2,400 İfrank harcamaktadır. Fakat haftada, yüz güzelliği için 800:1000 frank harcıyan İngiliz kadınları da vardır. » 79 derece soğuk bir şehir Dünyanın en soğuk şehri Siberya- da Verkolnsk şehridir. Burada suhu- net derecesi, dalma sıfırdan 70 de- rece aşağıdır. Vasati hararet İse m- fırdan aşağı 50 derecedir. Fakat bu- günlerde Rus prolesörü Oberçulov, bu şehrin Köylerinden Verholisk'de hurareti sıfırdan aşağı 78 derece ola- rak tespit etmiştir. M üzelerdeki Şah — ... Maslak yolu, lüzumsuz bir sürü inişler, çıkışlar, tersine çevrilen birçok virajlarla doludur Otomobil Kazaları Karşısında Ne Gibi Tedbirler Alınmalı? Şi YAZAN * Avukat ve Şoför Kenan Oner * MAİ Hevimis sinirlendiren bu mü tevali kazalarda “fertlerin hataları var da cemiyetin kusuru yok mudur? Sualine » işte selâme- ti âmme mevzuubahis olmak itiba- rile - maalesef heyır diyemiyece- ğim. Fikrimce, her yeni bir şey ka- bul olunurken onun muhtaç oldu- ğu vessiti ihmal etmemek cemiye- tin borcudur. Otomobili memleke- te sokup ta onun gidip geleceği yo- lu temin etmemek âdeta adli ka- nunlar tedvin ederek onu tatbik e- desek mahkemeler vücude. getir- memek, daha benzeri de bir sürü vagon ve lokomotif getirip demir. yolu döşememek gibi bir şey olur, Şehrimizin eski Zaman ihtiyacının vüşatine göre ekmekçi küfesi va- hidi kıyasisile açılan dar ve Ar- navüt kaldırımlı sokaklarında bu günkü ihtiyaca görü otomobil de- gil, Insan bile gidip gelemez. Şe- İ hir haricindeki yollarımız da ya İ yok veya fıkdanından ziyade teh- like ve mazarrat tevlit edecek ka- dar berbat şerait altında maş birer mezbahaya benzer. Düşünce- lerimi daha ziyade İstanbulu gözö- nühde tutarak yazdığım için başka yerleri işe karıştırmadan vaziyeti tahlil edeceğim: Şehir haricinde yol diye göstere- bileceğimiz yollar, Rumeli yaka- (6 Türk ve İslâm müzesinde bulunan bu kaftan Türk dokumacılığının yüksek bir örneğidir. 17 inci asırda İstanbulda Osmanlı hanedanından bi- risi için dokunan kumaştan yapılmıştır. Kumaşın dokunmasında, çiçek, yaprak ve renklerin intihabında Türkün yüksek zevki derhal gösteriyor. Bu Kaftan Sultanahmet türbesinden müzeye nakledilmiştir. n sında Büyükdere - Bentler kısmını da kendisine bağlıyan Şişli - Kil- yos, Edirnekapı - Lüleburgaz, Kaz- çeşme - Bakırköy yolları olduğu gibi Anadolu cihetinde de İskele - Beykoz, Bülbülderesi - Çamlıca - Alemdağı - Şile, Alemdağı - Yaka- cık, Feneryolu - Yakacık şeritleri- ne munhasırdır. Hattâ o kadar ki, makas kırmadan Polonez köyüne gitmek şöyle dursun, imar Ve isti- fadeye çalıştığımız Yalovaya bile deniz vesaiti nakliyesinin tavas sutu olmadan gidilemez. İstanbu- Yun merkezi hükümetle rabıtası bi- le hemen hemen demiryolundan i- barettir, Bu yolları da bilmiyenlere an - latmak için deşhal söyliyelim ki, hiçbir zaman otomobile binerek kazasız Ve belâsız gidip gelmiye| otomobilden bekldhen zevki,ihes yecanı tatmak imkâni yoktur, Şiş- lider Büyükdereye gitmek için ge- geceğinz yol ilim, fen ve ihtiyaç gözetilmeden yapılmış olduğu için bu yolda en ufak bir dikkatsizlik mutlaka ölümle nihayet bulur. Bir dikkatin bilâ fasıla saatlerce tera» disine de insan makinesi tahammül etmez. Lüzumsuz bir sürü inişler ve çıkışlar, meyilleri te ine çev. rilerek tabiat kanunlarını ezmiye çalışan, önünü görmek imkânını vermiyen birçok virajlar, iki taraf ta şiri hakikate tercih edercesine dikilip üretilen çınar ağaçları, o- nun yanında derin hendekler ve ni- hayet yanyana iki otomobili sine- sinde güç barındıran asfalt namın- daki yoldur. Eğer İstinye cihetini tercih ederseniz virajlar daha sert- leşir, bir de denize yuvarlanmak, heyelânla düşen kayaların altında ezilmek tehlikesi inzimüm eder, H akikaten bu yolda süratiniz elli kilometreyi kazasız güç dönersiniz, Ansızın karşınıza çıkan bir mâniadan kendinizi kurtarmak için ondan kaçmak isteseniz, bu a- Baçlardan birine çarpmak, bu hen- deklerden birine yuvarlanmak hiç- ten bile değildir. Gariptir ki, bu yo lun tabiatinden doğan - tehlikeler kâfi gelmiyormuş gibi yalnız ba- şına o yola güçlükle sığan ve men'i lâzım gelen, gözler önünde alabil- diğine koşan, bozuk frenli, çürük lâstikli ve nasıl olduğu,bilinmiyen direksiyonlarile etrafına dehşet ve ölüm saçan kulübe, hattâ ev bo- zuntusu otobüs ve kamyonlar bu- radan kemali süratle gece, gündüz Bidip gelirler. Bunların çıldırmış gibi karşılarına çıktığını gören ş0- för değil, otomobile binip zevk alacağını ümit eden zavallılar da Allaha sığınmadan yollarına de- vam edemezler. Buna bir de gece karanlığı ilâve edilirse tehlike had. di kusvasına vâsıl olur. Sir de o da müiekabilen farları © söndürmek mecburiyeti tahiiye ve kanuniyesi altındasınız. - Söndürmeseniz kar. şdakinin gözü kamaşır; söndürür. seniz önünüzü değil, i e ii Yamnızdaki kör gidişin yaratacağı kazalardan Devamı