|BURSADA : Yeşil Camiin Tamiri İçin Bursa, (TAN) — Şehrimizdeki ta- rihi âbidelerin muhafazasına çalışıl- maktadır. Bunlardan ihtiyacı bulu- takarrü? etmiştir. Kültür Bakanlığından gelen iki mi- mar bu hususta tetkiklere başlamış lardır, Bilhassa Yeşil cami, ve Yeşil türbenin esaslı surette tamiri nazarı dikkate alınacaktır. Vaktile Yeşil türbeyi yapmış olan usta, bilâhare vukubulacak tamirler için yedek bir miktar çini bırakmış bulunmaktadır. Tamirde bunlardan “İda istifade edilecektir. nanların tamiri Tokatta bir model t su açılmıştır. Kurs öi pektör Ali Aslan Ererdir. Resimde talebe toplu bir halde görülüyor. Kızılayın Yardımı İ Bursa, (TAN) — Orta Anadoluda- ki zelzele felâketi şehrimizde büyük bir teessür uyandırmıştır. Kızılay, bir yardım programı hazırlamış, bir kaç koldan şehir içinde fane toulamı- ya başlamıştır. Setbaşı ilkokulu ta- lebesi, kendiliklerinden aralarında İ- ane toplamaktadırlar, HENDEKTE: Bir Kızı Zorla Kaçırmak İstedi Iş Yarıda Kaldı Hendek, (TAN) — Hasan Şeyh köyünde” yarıda kalan gülünç bir kız kaçırma vak'ası olmuştur. 40 yaşını geçkin olan Hurşit oğlu Kâmil adında biri, Şamilin henüz rüşde erişmiyen kızı Bediayı kaçır- | mıya karar vermiş, daha evvel kiz kardeşi Kevseri, onların evine gön- dermiştir. Biraz sonra da bir araba kapının önünde durmuş ve üç kişi Bediayı cöbren alıp arabaya Bindir- miştir. Kızın feryadını duyan bir komşu, arabanın arkasından kurşun sıkmıya başlamıştır. Arabacı atlayıp kaçmış, fakat diğerleri beygirleri idareye devam etmişlerdir. Köylü koşuşmuş, bilhassa Süleyman ve Os- man adında iki şahıs arabaya yak-| Taşmışlar ve kızın bırakılmasını rica | etmişlerse de “Vururuz, öldürürüz. tehdidile karşılaşmışlardır. Bu esna- da kurnazin biri yalandan “Eyvah, Bedlanın babası geliyor, şimdi kan | dökülecek,, diye bağırmış, bunu du- yan mütecavizler Bediayı bırakıp kaçmışlar. Bursa, (TAN) — Galatasaray li- sesine mensup 50 kişilik kafile bura- dan dönmüşlerdir. Spor yapacak genç lerin gelemdiği ileri sürülerek kafi- le Bursalılarla spor temasında bulun mamişlır, * Bursa, (TAN) — Çocuk Esirge- me Kurumu reisi ve âzası, bayramın ilk günü bizzat rozet dağıtmak gibi bir yenilik göstermişler, bu hareket halkın şefkatini artırmıştır. arabada 2 iz AKSARAYDA : Bir Eve Tecavüz Aksaray, (TAN) — Eski belediye ebesi Nebahetin evine geceleyin bir kaç kişi girmiş ve kendisine tecavüz etmek istemişlerdir. Nebahet ferya- da başlamış, bir dayak yemekle kur- tulmuştur, Müddelumumilik tahki- kata başlamıştır. Tetkik'er Başladı! Yenişehir dikiş yurdu ilk mezunlarım vermiştir. 18 talebe diploma al- mıştır. Mezunlardan bir grubu muallimleri ile bir arada görüyoruz YENİŞEHİR : Dikiş Yurdu Mezunları Bursa Yenişehri, (TAN) — Trab- zon Biçki ve Dikiş yurdundan me- zun Bayan Muazzezin geçen &ene aç- tığı dikiş yurdu ilk mezunlarını ver- miş, 18 kızımız diploma almıştır. Bu- rada ilk defa görülen böyle bir sanat yurdumda vücüde getirilen eserler- kep sergi üç yüz kişilik bir dayetli kütleşinin önünde açılmış ve takdir le gezilmiştir. Muğlada üçüncü ilk okul tslebes! çok güzel model tayyareler yapmak- tadır. Yukarıdaki resim yavruları ellerinde model tayyarelerle gösteriyor Ondan sonra hiç birimiz suyun yanına gidemedik. İçimizden biri gömleğini çıkardı. Gömleklerini çıka- ran arkadaşlar bunları yırttılar, biribrilerine bağlıya- Tak bir ip haline getirdiler, ucuna bir torba gibi bağ- ladıkları bir gömleğ suya attılar, bunu tekrar çekti- gimiz zaman yaştı. Hepimiz bu gömleği emerek su- suzluğumuzu teskin ettik. Saatlerimizi o şekilde tan- zim ettik ki, her birimiz bir Iki saat sırayla uyuyabili- yorduk SUŞEHRİ Köy Muhtarı Bir Kadını Yaraladı Suşehri, (TAN) — Uğvanis na- hiyesine bağlı Bolhat köyünde bir kadın ağır surette yaralanmıştır. Hö- dise şöyle geçmiştir: Köy muhtarile Şakir Yıldırım, bir arazi meselesinden dolayı kavga et- mişlerdir. Ayni gece muhtar, Şerif ve Şükrü adında iki kişi ile beraber, Şakirin evi yanında dolaşmıya baş- lamıştır. Şakir korkarak kaçmış, muh | tar balta ile Şakirin evindeki kadını çok tehlikeli bir surette yaralamış- tır. Suçlu yakalanmıştır. RE İ BOZÖYUKTE : Zelzele ele Felâketzedelerine Yardım Bezöyük, (TAN) — Kızılay şube- si, zelzele felâketzedeleri için iki gün zarfında epeyce iane toplamıştır. yan muallimler, kasabamızda- ki bütün evleri gezerek, kadınları ve tzedelere yardıma davet eylemişlerdir. KARABÜKTE: İnşaat İlerliyor Karabük, (TAN) — Demir ve çe- lik fabrikaları inşaatı çok ilerlemiş- tir. Fabrika sahasında bitmek üzere bulunan binalar vardır. Şehir gittik- çe genişliyor. Nüfusu da günden gü- be artmaktadır, 26 -4-938 Otomobil Kazalakındı Şoförlerin Hata ve Kusurları (Başı 7 ncide) ariptir ki yapılan kazalar, kaza yerlerinin ihsas ettiği tehlike ile maküsen mütenasiptir, Gidilen yerde tehlike çoğaldıkça ka za azalır. Filhakika şehrimizin hiç bir yeri Tünelbaşı ile Haşet kitap evinin arasındaki mesafe kadar teh keli değildir. Fakat burada hiç bir kazanın vukuuna şahit olmadık. Bilâkiş görülen kazaların yüzde sekseni asfalt yollar üstünde olu- yor. Bunun da sebebi böyle dar ve kalabalık yerlerde halkın da, şoför lerin de “dikkatlerini. mütekabilen azami hadde çıkarmak mecburiyo- tinde olmalarıdır. Fakat şehrin dar ve ârızalı sokaklarında bunalan ş0- förler serbest mmtakaya çıkınca tıpkı lâlasından kurtulan çocuk gi- bi serbestisinin derecesini ölçme- den her türlü ihtiyatı elden bırak- mak meyli tabiisinde kalıyorlar, ve neticede ölçülerini kaçırarak kor- kunç kazalara sebep oluyorlar. Fil hakika idaresi altında saatte yüz- lerce kilometre süratle gidecek bir kudret varken, bundan istifade et- memek her babağitin kârı değildir. Her kudret, bir suiistimal vasıtası olmağa müsaittir. Bu tabiat kanu- nu, herkesi esir gibi kullanirken, Şişliden Kilyosa kadar arabalar, motosikletler, hattâ otomobiller çinde birer emniyet memuru dolaş tırılsa, hattâ ber yorde sira ile za- bıta kuvvetleri dizilse yine serkeş ve müfrit insanların tehlikeli sü- ratine çare bulmak mümkün de gildir, Şoförlerin en tehlikeli kusurla- rından biri de, seyrüseferin intiza- mıhi temin eden nizamları tatbika değil, öğrenmeye bile ihtiyaç göt- memeleridir. iç şüphesiz, daha evvelden tahmin olunabilecek vazi- yetlerde yapılması icap eden hattı hareket tesbit edilmezse, otomobil idaresinde müthiş bir anarşi başgös terir. Bünün Teticesi de ölmek ve öldürmekten başka birşey olamaz. Şurasını iyi biliyoruz ki, o nizam- lar, yapanların keyifleri için de- gil, halkin selâmeti için yapılmış- tır. Sokakların hangi tarafından gi dileceği, kimin kime yol vereceği, bir caddeye nasıl girilip çıkılacağı evvelden bilinmedikçe şüphesizdir ki muntazam bir seyrüsefer tami- ni ve binnetice ardı arkası kesilmi yen kazaların azaltılması müm- kün olamaz. Hattâ, insanlığın ha- yatını korumak bakımından millet- ler arasında temeslar yapılarak bu nizamlarda birlik ve âhenk kur- mak ta en büyük bir vazifedir. Avrupada bile öyle memleketler vardır ki, birinde sağ, ötekinde sol taraf gidiş yoludur. Böyle umumi! miştiler. Onlar da gömleklerini Nelerdir ? bir birliğe ihtiyaç varken bir Şe hirde bilo bu şımarık ve kazalı ©- yuncağın harekette serbest sayıl- ması ne demek olduğunu düşünme ğe bile hacet kalmaz. Bunun için- dir ki bir şoför kati bir zaruret ol- madıkça soldan gitmemeli, hele na- kil vasıtalarının durak yerlerin- de, ansızın birinin çıkabileceğini, yollarda giden tramvaylardan, bir- denbire birinin fırlayıp inebileceği- ni düşünmeden doludizgin koşma» malı, bir saniye kazanmak için tramvaylar arasından sıyrılmağa çakfılamamalıdır. Bütün bu mülâhazaları hâdisele- Te tatbik edecek olursak şu esas ne- ticelere varırız! 1 — Şoför, idâre ettiğin makine yi, daima mürakaben altında bu- Jundur. Bir kusur gördükçe onu 15- lah etmeden yola çıkma!. 2 — Kalabalık yerlerde motörü- nü ikinci vitese ver, hızını azalt! 3 — Görüş sahan daraldığı nis- bette hızını indir. Bilhassa virajlar da, sokak başlarında önüne daima birşey çıkacağını düşünerek ona gö re tedbir al!, 4 — Önünde ürkmüş birşey Bö“ Türsen derhal dur!. 5 — Vesika alınca kendini ş0- İör sanma, en az yirmi bin kile- metre gitmeden şoför olamazsin! 6 — Altındaki otomobilin kusu Tunu öğrenecek kadar makineden anlamak ve daha sonra talimatna- menin seyrüsefere ait kısımlarını bilmek sana yeter. 7 — Zihnin başka şeyle meşgul olduğu zaman volana geçme, 8 — Karşında bir tehlike beli” rince, harekette ısrar etme, bir ke” narda dur! 9 — Korku ile ihtiyatı biribirine karıştırma. Bir hayatın muhafaz&” sına çalışmak korkaklık değil, far zilettir. 10 — Otomobil başkasına da sit olsa, sahibinin değil, vazife hissi” nin ve mesufiyetin esiri ol 11 — Otomobilini başkasına veri me. Unutma ki bu yaramaz oyun” cak çok tehlikelidir. 12 — Tehlikeye düşmeden ev” vel tedbirini düşün. Bir tehlikede” kaçayı mderken başkasına düşme Alacağın tedbiri tatbik etmeden 9 ğuracağı neticeleri her zaman gö” önünde bulundur. BİLECİKTE : ocuk Bayramı Bilecik, (TAN) — Yal E me Kurumu burada ilk defa Halkevi salonunda çocuklar için balo vermiştir. Kurum, Halkev de yardımile 42 fakir çocuğa ay kabi temin etmiştir. lerinde taşıyorlasi dı. Yaralı arkadaş yarasını gömleğiyle sarmıya çalışi yordu. Ona yardım ettim: Oluk oluk akan kı” mızı kanı görünce : — Rengimizin neden kırmızı olduğunu şimdi a” di, Tadım, dedi. Kırmızıdan daha hakiki bir renk yok. de" Sağımızda ikide bir patlıyan silâhlar, arkadaşların düşmanı tahrik etmiye ve mühimmatının saklı oldu- gu yeri keşfe çalıştıkları anlaşılıyordu. Bir zamanlar bizim pişdarların tepede bıraktıkları habercinin ikide bir yaktığı meşale İle verdiği işaretleri seyrettim. Bu kendine ait olmıyan bir ihanet konuşması, bir te- cessüs konuşmasıydı, bu mavi yıldızların haşmetli li- saniydi. Kurşunlar bu defa aşağıya, önümüze düşmiye baş- ladı. Bizim bataryalar bir buçuk saat durmadan ateş ettiler. Şimdi artık düşmanın ateş ettiği yeri elimiz- le tutacak gibi biliyor, ve kurşunlarımızı düşmanın ü- zerine sıkıyorduk, Çayın yanında bıraktığımız yeri unutmadan, mütemadiyen ilerliyorduk. Makineli tü- feklerin, mitralyözlerin saklandığı yerin tam karşısı na geldik, Önümüzde, sabahtan beri üzerine ateş et- tiğimiz çeteyi bulduk, Üç silâh deposu da biribirle- rinden teknik fasilalarla ayrılmıştı. Düşmanın bura- larda temerküz ettiğini düşünüyorduk. Öğleden sonra saat üçe doğru içimizden üç kahraman düşmana: — Ra! Ra! Ra! işareti verdiler. Pek yakınımızdan cevap geldi. Fakat bunlar otuz kişiden fazla değildi. Biz ikimiz aşağı çayın olduğu yere indik. Çayın öteki tarafında dört arkadaş duru- yordu. Renkleri, tıpkı yeni sürülen toprak rengiydi. Dudakları kurumaktan çatlamıştı. Bunlara suyu gös- terdim, fakat yetişemediklerini söylediler. Aşağıda suyun yanında iki arkadaşımız, cansız yatıyorlardı. Bunlara bizim yaptığımızı anlattım. Gömlekleri elle- zinde olduğu için bizim yaptığımızı yapacaklar zan- i kle lin laz 2 im bir cevap verdiler. Biz tekrar gömüeklerimizi suya attık, suyunu içtikten son ra, diğer arkadaşlarımıza da verdik. Bizim bataryalar hemen de birdenbire susmuşlar- dı. Ayni dakikada düşman bataryaları dinlenmeden ateşe başladılar, Biz tereddüt ve huzursuzluk içinde idik, fakat üç tane üç motörlü bombardıman tayya- resinin, arkasında birçok “takip” tayyaresile beraber, Alto de Leon yüksekliklerinden gelmekte olduğunu gördüğümüz zaman vaziyeti anladık. Tayyare filosu, üzerimizde uçuyordu. Biz büyük bir ümit içinde düş manın üzerinden sakin geçişlerini görünce, “bombala rını bâtaryalara sıkmak için tasarruf ediyorlar” de- dik. Bunlar kâfi derecede yüklüydüler. Zaman zaman dağların infilâk tesirile sarsıldığını duyuyorduk. Fa- kat bu tayyarelerin mahiyetini önümüzdeki toprağın cesetlerle örtüldüğünü gördüğümüz zaman anladık. Tayyarelerin himayesi altında mi, yoksa kurbanı mı olduğumuzu anlamak için önümüzdeki ölüleri gör- mek lâzımgeldi. Böyle bir kararsızlık en mükemmel enerjileri bile eritir. İçimizden biri sordu: — Boş bir mide ve bağırsakla, insanın içindeki mo tör nasl işler? Cevap veren olmadı. Bizim bataryalar, taburlar, tayyareleri görünce bütün nizamın kaybettiler. Düş man da bombalarını istediği yere atmak fırsatını bul du. Tayyarelerin attığı bombalar yüz metre uzağımı- za düşüyordu, maamafih bize bir zarar vermediler. İkinci günü de aç geçirdik. Gömlekler her gün 1s- larıp güneşte kuruya kuruya bembeyaz olmuştu. Ge- ce nihayet yeni kuvvetler geldi ve bize yiyecek getir- diler. Bu defa getirilenler sardalya kutuları değil, Sal mon balığı idi. Erkânı harbiyenin emriyle, yeni ge- len taburlar şafak sökerken daha emin bir mevkie yerleştiler. Bizim gerilememiz düşmana ricat ettiği- miz zehabını verdiği için tekrar hücuma geçtiler. Bunları el kumbaralarile yerlerinde tutmaya mec- bur olduk. Birçokları süngülernii çekmiş, kaplanlar gibi saldırmaya hazırlanmışlardı. Bize yakın bir ça- mın srkasından, yüksek dallarının üzerinden bizim- kilerin üzerine ateş ediyorlardı. Yüzbaşile tabur a: sında rabita vazifesi gören bir arkadaşın kolu üzerin- den bir kurşun geçti. Kurşunu atanın kim olduğunu görmüştük, arkadaşlardan üçü bunun bir papas oldu ğunu söylediler. Bununla beraber üzerinde papas cüb besi yoktu. Biz de onun üzerine ateş ettik, onun vu- rTulduğunu ve yere düşmek üzere olduğunu gördük, fakat borusunun ipi ağaca takıldı, bu suretle kendisi- ne dayanacak bir yer buldu. Ağaca tıpkı nümünelik bir meyva gibi asılmıştı, başı, elleri aşağıya sarkıyor» du. Rüzgâr ikide bir ağacı sarstıkça, ceset bir âsa gibi inip kalkıyor, âdeta onu hürmetsizce sarsan ağacı protesto etmek istiyordu. Açlık ve yorgunluk yüzlerimizin mânasını değiş- tirmişti, biz yalnız göz ve kulaktan başka birşey de- ğildik, Fakat yanımızdaki gruplar bizden daha peri- şandılar, Çünkü üç gündenberi bir damla su içme Kuytu bir yere inmeğe karar verdik. Takviye ku“ vetleri geleli beri, bizim pişdar taburlar düşmandi” kurtulmuşlardı. Yüzbaşı bizim indiğimiz kuytu mol” taya yaklaştı ve seslendi: — Bizim topların üçüncü yaylım ateşini duyduğ” nuz zaman, hepiniz aşağı ininiz. Önümüzdeki grup bu emri, gözleri fincan gibi b dekalarından fırlamış bir halde dinlediler. İşitip İİ” mediklerini sorduk, tasdik yolunda yalnız salladılar. Bizim bataryalar ateşe başlamadan. e man tayyareleri geldi. Bu defa insan artıkları, bi grupun önünde toprakta açılan kuyulardan ie gibi göklere uçuyorlardı. Bazı düşman pişdar t8i releri de filonun önünde uçuyordu. Bizim tarafta ses sada yoktu. Papasın ağaca kaldığı yerde karşısındaki ikinci hattın makineli ri feklerile ateş teati edebilecek vaziyette idik. dağının üstünde güreş batıyordu. Kırmızı W mn tül, dağların üstünü kapladı. Siyah, kalın dumsn lutları çamların üstünden yükseliyor, yanmış çen” kızı kokuları saçıyordu. yi İşareti duyar duymaz yerlerimizden fırladık. X aşağı inerken, yokuş çıkar gibi yorgun ve “e kadaşlarımın göğsünden omuzlarına doğru e öksürüğü yükseliyordü: İlk üç top sesini, bi takip etti, hakiki bir top muharebesi başlamışti” vb cak yarım saat sonra, ilk buralara geldiğimiz 255 ei bulduğum köye giden yolun üstündeki dağ K un içine si me (Devami var) |