2 LK e x 2N pa A m ki 2 sik. in ——— 26.4. 938 TAN Gandinin evinde yapılan akşam dualarından bir görünüş Hindistanın En Cesur Kadını: Bayan Gandi MY satmanın akşam düaları- ha serbest olduğum zaman muntazaman gittim. Musiki ve toplanan halkın sadeliği beni çok dinlendirdi. Bu toplantılarda bazân kuran okuyorlar. Dua biterken trkes bir ağızdan “jairam, jairam, Mi Jalram,, diyor. ii Hanın kendine mahsus bir güzelliği Yar. Sonra çocuk seslerinin billür liği, erkek seslerinin kalın â- İ, cemaatin neşesi.. bunların ayrı aym güzel. Dua bitince çocuklar ve kadınlar Deyi Gandinin etrafını alıyor. tup Sina kalabalığı tetkik ediyo- Yel Dua zamanı kimsenin hususi- nm 70 sarpmıyor. Hattâ zayıf t uzlarının ucu, beyaz örtüsü al e keskin zaviyeler yapan, vü- çin gi Bendesi bir şekil verdiği i- uda heykelini hatırlatan Ma- i tma Gandi bile cemaatin bir fer den başka birşey değil. Fakat SA biter bitmez hususiyetler mey- up Sıkıyor. Ve beni en çok Him- glirla müslümanlar işgal ediyor. yı inanlar sıkı ve düğmeli set- ©* giyiyorlar, Başlarındaki Gan- Mİ bereleri İle'hatları muayyen ve Mi bir hüviyetleri var. Hindula- €ski Romalılar gibi sarılı be- Stülerile hatları muayyen ol- a müphein bir kıyafetleri var. bu kıyafetlerin ayni zamanda dar iki tarafin zihniyet far- gösterdiğini de hissediyorum. herç Zihniyeti geniş, derin, fakat ede başlar, nerede biter, anla- il değil, müslümanın z(h- âdeta hendesi denilecek de ede kati hudutlar içinde. andinin evine ziyaretlerim iş de ona en çok yakın olan Tineii 4 merakımı uyandırdı. Bi- Hymn Mahadev Desay ismini ta- day, Atibidir. Bu kırk yaşların- Yüzü bir âlimdir. Uzun, ince, Puh ,© akar bakmaz mystle bir Dizbş, sığın derhal hissedeceği: Sang ay, Hayatını tamamen tün ç,, * hizmetine sarfetmiş, bü- dam asile Gandiye başını bağ- “lürg, © Fakat muharrir ve insan Badak, Yerlerinde ve çalışmak tar i z Öner ve mantık tamamen Maria ininki gibidir. Gandinin sini , İsmindeki haftalık geze- ühape dam çıkarır, » Gandinin başlı, eratını bu idare eder, Yani dir Buga bu çok mühim bir iş- 4 duya yRA yardım eder, hat- " il pa Kincizi ha? Yıkar, b Yan, mşire Kaşturbay. ya” ir Kind Gandidir.. “Tamamen dön adımı örneğidir. Yan- Bibi hema iniz her Hindu kadını Sr kadar? kaçacak zanneder Kı 3dar yeri 1209; 0 kadar zarif, ei türbayıri tavırdır. Hemşire Na ya, İÜ buruşuk içinde NR ! Yazan: # Halide Edip rr , , N | , , , Hemşire Kastırbay (Bayan Gandi) ki bu güzellik. serf mânasında in daha caziptir. Ağzı bur Maki gibidir. O da dişsiz dir. Fakat kısık dudakları biraz hırçın, biraz mütehakkim bir ço- cuk ağzının ifadesini muhafaza et- ir. meet bakarsanız. bir Japon statüsünü hatırlarsınız. Gözleri ta- mamen Japon kârıdır. Arkasında ön fakir Hindunun giyeceği pamuk bezi (sari) kendine (mahsus bir zerafet veriyor. Hülâta güzel lik yaratmak kabiliyeti onda hiç bir riyazetle, sadelikle öldürülemi yen bir ihtiyaçtır. Onu görünce ba #ını çevirip bir daha bakmamak ih timali yoktur. Göze bu kadar hoş gelen bu ihtiyar kadının omuzla- rının öyle bir eğilişi, bütün vücü- dünün hemen kırılacak gibi öyle bir inceliği var ki insana ister is- temez dikkat veriyor. Halbuki bu kadın bir pehlivanı yere vuracak meşakkate, zahmete göğüs ger miştir. İncelik ve zaaf sırf bünye- sinin haricindedir. Ruhu ölüme kadar arkadaşının elini bırakmıyan sadık hayat yoldaşı ruhudur. Bu ka dını biraz tanıdıktan sonra Hi ndu kadınlarının bugün hâlâ eşleri ölün ce kendilerini nasıl yakmak iste- diklerini biraz anlar gibi oldum. 'u kadın Mahatma Gandi ile B çocuk iken evlenmiştir ve in'yer yüzünde bir tek sevmiş ninni. Hütiratında bu - dına çok dikkate değer e basretmiştir. Kocasile Berabar e- nubi Afrikada, Hindistanda A ş, ihtilâllerde beraber yürü- ©: bie mihnet ve eziyet ona girmi: “of” dedirmemiştir. Hemşire Kas- turbay Gandizm yolunda çalışanla rın ön safında olmakla beraber maksadın ideolojisi ile alâkadar de ğildir. Bedbaht insaniyete hizmet, işte o kadar, Bütün Hindistan bu kadını can- dan sever ve herkes hürmet eder. Ve bütün bununla beraber kimse- ye, hattâ Mahatma Gandiye baş eğ miyen ve fikrini apaçık söyliyen bir kadındır. Bana Gandi taraftarı bir müslüman dedi ki: “-— Bayan Gandi tanı- dığım en cesur kadındır. Bütün Hindistanda Mahatmaya karşı ko- yabilecek bir tek odur.” Dedim ki “— Siz fikrinizi Mahatma Gan- diye açık söylemiyor musünuzt, Daima herkesin fikrini alıyor ve diriliyor... “— Doğru, fakat şimdiye kadar bazan bize yanlış görünen fikirleri bile zamanla o kadar doğru çıktı ki cesaretimiz kalmadı.” çüncüsü bu çiftin manevi ev lâdı hemşire (Miraban) dır. Dalma yalınayak gezer. Başı tıraş- lıdır. Arkasında bir gömlek, bol bir etek ve soğuk günlerde elörmesi bir hırka giyer. Başında bizim köy lü kadınlar gibi bir örtü vardır. U- zun, sağlam bir vücudü, esmer, muntazam hatlı bir yüzü, çok kuv- vetli derin gözleri vardır. Yürüyü- şünde ve bakışındaki kati ifade a- dama bir köylü kadınını hatırlatır. Mahadev onu takdim etti, Konuş maya Başlayınca, ingilizcesinden iyi tahsil görmüş olduğunu anla- dım. Sesi kalındır. Kalın kaşları alnında kudretli kestane rengi göz leri vardır. Bir gün evin damında oturduk. Bana hayatını anlattı. Fa- kat sıkılarak; “Hayatımda ne var ki söyliyeyim?” diyordu. Miraban Amiral Slade'in kızıdır ve en mutena ve moda bir muhit- te büyümüştür. Fakat bu muhiti hiç sevmemiştir. Hayatlarını yal- nız zevke, eğlenceye verenler ara- sında kendini daima yalnız hisset- miştir. “— Sosyete denilen hayattan her zaman nefret ettim.” dedi, “Davet- lerden ber zaman kaçtım. En çök atları, köpekleri ve musikiyi sever- dim. Avrupadaki hayatımda dalma içimde bir huzursuzluk duyardım. Ecdadımdan bir kadının Macar çin genesi olduğunu söylerler. Belki bu hissim ondan geldi.” Bu kadın bu hayattan daima kaç mak istemiş, fakat kurtulamamış- tı. (Romen Rolan) ın Gandi hakkın daki kitabını Pariste okumuş, der- hal Gandiye mektup yazmış, gel- mek istemiştir, Mahatma Gandi ce vabında onu bir sene bu müşkül hayata alışıp alışmmiyacağını an- lamak için Pariste o tarzda yaşama sını teklif etmiş. Bt yemeği, içkiyi, benin Şu Garip Dünya: Söyliyen Polisler Nevyork polis müdürlüğü, sivil po- lis hizmetinde çalıştırılmak üzere 25 güzel ve genç kız aramaktadır. Sivil polis olacak olan bu kızlar, iyi şarkı söylemeyi bilmeleri ve dansetmeleri lazımmış, Kızlardan bazıları yüksek aileler arasında dolaşacaklarmış, ba- ziları da gece eğlence yerlerinde çar- kı söyliyecekler ve dansedecekler- mi, * 20 nci yıldönümü Bu sene birkaç devlet, 20 nef yıl dönümlerini kutlayacaklardır. Lit- vanya, yıldönümü kutlamıştır. Leton | ya, yıldönümü önümüzdeki 22 hazi-| randa, Çekoslovakya 28 teşrinievvel-| de, Yugoslavya 1 kânunuevvelde ve| Finlândiya da 16 mayısta kutlaya- caklardır. Bu münasebetle bütün bu detvlerde, büyük merasim ve şenlik- ler yapılacaktır. * İki ağızlı kuzu İngilterenin Padok Vud kasabası merasında geçenlerde iki başlı ve iki ağızlı bir kuzu doğmuştur, Şurası ga- riptir ki, kuzu hâlâ yaşıyormuş ve iki ağzı ile otluyor ve meliyormuş Baytarlar, bu garip hayvan ile slâ- kadar olarak çok enteresan tecrübe-| lerde bulunuyorlarmış. * Bir milyondan fazla En son istatistiklere göre, Alman- yada 1937 yılında 1,100,000 muhtelif otomobilin sefer halinde oluduğu tes pit edilmiştir. 1932 de ise Almanya- İda otomobillerin adedi 500,000 imiş. , Otomobil Kazalarındı! Şoförlerin Hata ve Kusurları Nelerdir ? : Şara PAZİN iii © Avukat ve Şoför Kenan Oner | n Hanau anma arar arar aran D aha evvel de arzettiğim veç- hile, şoförlere düşen ilk va- zife, idare ettiği otomobilin kudret ve kabiliyetini bilmek, ondün kud- retinden fazla iş beklememektir. Bir otomobilin kudret ve kabiliyeti de tabiat kanunlarına bağlı oldu. ğundan - ameli bir mahiyette de olsa - bu kanunların doğuracağı ne ticeleri bilmiyen bir şoför halk ve memleket için bir belâdır. Bu ka- nunların her otomobil üzerinde te- siri de arabanın ağırlığına, enine, boyuna, motörün kudretine bağlı- dır. Dünyada vukua gelen kazala- rın yarısından fazlası, bu noktaya lüzumü kadar ehemmiyet verme- mekten ileri gelmiş ve gelecektir Şoför, herşeyden evvel bu noktayı | hiç bir zaman unutmamalıdır. Mer- kezi sikletin kaide haricine çıkma- sı, atalet hassalarile kuvvei ânil- merkeziyenin nazara alınmaması, diferansiyelin - virajların iç taraf ları gibi - kısa cihetlerde kendi ken dine firen yaparak, iki taraf teker- henk tevlidi vazifesile icad edildiğinin bilinmemesi gibi e- hemmiyetsiz görülen şeyler, çok de fa birçok masumların ölümile ne- ticelenir. Meselâ firenin ne derece- ye kadar muntazam işlediğini, oto- mobildeki sürate göre kaç metre da hilinde vazife gördüğünü, âni mi, yoksa tedrici mi tuttuğunu bilmi- yen bir şoförün, tehlike ânında ala- Eski Türk ve Islâm eserleri mü- zesinde bulunan bu seccade Türk zevkinin, Türk sanatının yüksekliği ni ifade eden kıymetli ve eşine az —— sigarayı, hülâsa herşeyi terketmiş, | Nihayet on senedir Gandinin muhi | tinde en meşakkatli bir tarzda ya- şiyor, | — Hıristiyan mı?, | Omuzlarını silkti. Dinin onca is- mi yok. Dinler yok. din var.. Ya- ni insaniyete hizmete matuf bir maksat ile yaşamak, inandığını ha yalına tatbik etmek. Damın üstünde bir siltede otu- rTuyorduk. Gözleri ufku, şefkatle dolaştı: “Nihavet yurduma geldim” dedi, (8 rastlanır nefis bir eserdir. Bu çeşit seccadelerin halıcılık tarihindeki va- sıfları (lrmaklı) dır. Dedelerimiz ir- mağı ve yeşilliği . bir tablo halinde daima gözlerinin önünde ve sedirle- rinde bulundurmak için bu çeşit ha- hıları dokumuşlardır. Ortada bir ne-! hir ve içinde de balıklar vardır. Bu ırmaktan sağa, sola açılan ayakla” rın kucakladığı yerlerde güzel tar- hedilmiş ve bahar renklerile işlen - miş bahçeler görünüyor. Renk ve manzara kaynaşmasından doğan bu tip seccadeler çok azdır. Seccade 17 inci asra aittir. Berlin müzesinde de 17 inci ve 18 inci asra ait iki ır- maklı seccade vardır. Fakat bizimki» nin desenini tutmadıkları için eseri- mize bir es olarak kahıl edilemezler İ nu emreder. Bu sebeple rarararan cağı tedbir, hiç bir zaman ondan beklenen neticeyi vermez. Bu hu- sustaki bilgisizlik, bir tehlikeyi at- latayım derken, daha korkunç teh- likelere kendini atmaktan ibaret ka ur, Firen bozukken, direksiyon, ve- rilen emre harfi harfine İtaat et- mezken, lâstikler her zaman patla- mak tehlikesine maruz buluurken, şoför sureti katiyede yola çıkmama lı, yolda böyle ârızalar başgösterit- se derhal - ne bahasına olursa ol sun - süratiasgari hadde indirmeli. dir B ir şoför - hattâ kullandığı makineden evvel - kendi di- mağının serbestisinden emin olma- dıkça, direksiyona geçmemeli, aklı başka şeyle meşgul olduğu vakit, ih tiyatı son dereceye çıkarmalıdır. Filhakika direksiyon en mükem- mel bir sinir ilâcıdır. Volan'a geçen her şoför, göçmeden evvel, tesiri al tında kaldığı hâdiselerden yavaş ya vâş sıydilarak, bütün kabiliyetini tehlikeden kaçmağa bağlamalıdır. Çünkü, en ufak bir dikkatsizlik ken di için de - herkes için de ölüm de- mektir. Yine ayni sebeple bir $0- för, akli müvazenesini bozacak de recede müskirat kullanmaktan, ida re kabiliyetini azaltacak başka ha- reketlerden lâzımgeldiği- ni hiç bir zaman unutmamalıdır. Hiç bir şoförün, ilerisini görme- diği hallerde, yerlerde makinesinin İ süratini arttırmağa da hakkı yok- İ tur. Sürat ve heyecan ne kadar tat- b olursa olsun kimseye başkasının bayatile oynamak hakkını vermez. Görmek kabiliyetini azaltan herşey daima ihtiyatı çoğaltmak lüzumu- ilerisini görmeğe mâni olan virajlarda - ki virajlarımızın hemeri hepsi böyle- dir - verilecek hız asgari haddi geçmemeli, daima devrilebilmek, yolundan başka bir otomobil vey: bir insan çıkabilmek ihtimalini ha- tırdan çıkarmıyarak böyle vakitler ; de makinesini her türlü harekete, dimağını da bu hareketleri tayine | müsait bir halde bulundurmalıdır. ofür her şeyden emin olma- dıkça süratini - en müsait yerlerde bile - elli kilometreden yu karı çıkarmamahdır. Aksi takdirde âni tehlikelerin önünü almak her kula nasip olmaz. Böyle vaziyetler- İ de şoför ne kadar idareli, ne ka- dar kabiliyetli olursa olsun, kaza kendisinden ziyade kullandığı oto» mboilin o andaki - kestirilemiyen - kabiliyetile karşısına çikacak şeyin soğuk kanlılığına bağlı kalır ve kendisi çarpmasa da, ona başkası Şarpar ki. netice yine aynidir. Her viraj - ne mahiyette olursa olsun - şoföre ihtiyat emreder; sü- ratin fazlalığı nisbetinde çarpmak | vedevrilmek ihtimali artar, Garip- acemi şoför daha ziyade sü- Tat düşkünüdür Vesika alır almaz herşeyi bildiklerini,.her tehlikeyi atlatacaklarını zannederler. Bu se- beple de alabildiklerine koşarlar ve koştururlar, Ve hakikatte, memle- ket için en büyük âfet bunlardır. Meşhur sözdür: “Cehlini bilmiyen insan kadar tehlikeli birşey yok- tur” ve bü tehlike bilhassa şoför- ler için son haddi bulur. Teerübe- ler önünde en büyük kazaların bu şoför namzetleri elinden çıktığını kabul zaruretindeyiz. İnsan şoför- Yükte eskidikçe, harekât insiyaki bir hal alarak âdeta makineleşir, Zaman geçtikce dikkatini eskisi ka- dar toplamağa ihtiyaç görmeden eli ayağı kendi kendine harekete başlar, Hattâ gitgide öyle bir me- leke hasıl olur ki, önünde giden adamın arkasından bakarak ne ta- rafa döneceğini sezer, ona göre ted bir alır ve bundaki isabetine ken- di de şaşar. İşte tehlikesi en az o- lan şoförler bunlardır, ili