3 Nisan 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

3 Nisan 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fir —a la Ba Gi ct YALOVADA : Yeni bir Albümin Fabrikası Kuruluyor Yalova, (TAN) — Muhacir olarak buraya gelen İsmail Solak isminde bir genç, mezbahadaki kanlardan al- bümin yapmak için bir usul bulmuş, ihtira beratı almış, bir fabrika aça- rak işe başlamıştır. Toplanan kanlar dan şimdi fabrikada çalışan otuz a- mele albümin istihsal etmektedir. Yalnız Almanya,, Rusya, Ameri- ka, Fransa ve Polonyada böyle fab- Tikalar bulunduğu ve İsmail Sola - Bın ihtiraile memleketimizi senede 40 — 50 bin lira para vererek hariç- ten albümin getirtmekten kurtardı- ğı iddia ediliyor. Fabrika şimdilik ihtiyacımızı tat- min edecektir. Gelecek sene harice de albümin göndermesi pek muhte- meldir. İsmail Solak, sunt gübre imali için de yeni bir formül bulmaya çalış - maktadır, bunun da beratını alacak- tır. NAZİLLİDE: Bir Köyün Telefonu Çalındı Nazilli (TAN) — Buradan bir sa- at ötedeki Durasıl köyünde garip bir hırsızlık olmuştur. Köy odasının kırk Hiraliık telefonu, geceleyin misafir o- dasının duvarını delerek içeriye gi- ren hırsız tarafından çalınmıştır. Te- lefon başka yerde kullanılamıyacağı için sirkatin muhtara fenalık edil- mek maksadile yapıldığı tahmin olu- nuyor. Kendilerinden şüphe olunan- lar istiçvap edilmiştir. 6 Yaşındaki Çocuğun Cinayeti Nazilli, (TAN)-- Mıhralli köyün- de iki küçük çocuk arasında kanlı bir vaka olmuştur. Mehmet Balkı- min oğlu dört yaşında Ali, altı ya- şındaki Kadire küfretmiş, buna kı- — Dur, seni keseceğim, diyerek Aliyi yere yatırmış ve elinde oyun- cak gibi taşıdığı bıçağı küçüğün bo- ğazına sürtmeğe başlamıştır. Boğazı bir hayli kesilen Ali can havlile a- yağa kalkmış, fakat Kadir yine bıça- Bi küçüğün boynuna sürtmeğe devam etmiştir. Ali bir hayli kan kaybet- W ' miş, ve bağırmış, bu sırada gelen |— babasından korkarak Kadir kaçmış,, böylece feci bir hâdisenin önü alın- mıştır. Para Kesesini Kaptılar 4 Nazilli, (TAN) — Buradaki pa- -— zardan Güzelköye dönmekte olan 60 Za KK aAŞAN Sıvas Lisesi Orta Anadolunun değerli irfan kaynaklarından biridir. Bu resimde Sıvas Erkek Lisesi ta- lebesinden bir grup görüyorsunuz. BALIKESİRDE: Kıymetli Bir Hey- kel Ortadan Yok Olmuş Balıkesir, (TAN) — Burada ya- pılacak doğum evinin temelleri ka- zılırken bir kıymetli heykel bulun- duğu ve heykelin meçhul bir şahıs tarafından alınıp saklandığı söyle - niyor. 15 metre dolma topraktan da- ha aşağısı kazılınca eski bir kal- dırım meydana çıktığı, bunun altın- da bulunan eserlerin de Etilere ait olduğu bir zat tarafından iddia edil- mektedir. Hakikat böyleyse, Roma tarihinden evveli bilinmiyen Balı - kesirin Eti Türkleri medeniyeti za- manında da varlığı anlaşılmış ola - caktır. Her halde buradaki inşaat için ya pilan kazıyı kontrol altında bulun- durmak lâzımdır. —e ğinisklerk SIVASTA : Yeni Bir Spor Klübü Sıvas, (TAN) — Devlet Demiryol- ları memurları tarafından Demirspor Klübü isminde bir teşekkül meyda- na getirilmiştir. Bu, Sıvas Spordan sonra ikinci klübü teşkil ediyor. * Sıvas, (TAN) — Göz müteh MUŞTA : 40 Gündür Postalar Gelmiyor Muş (TAN) — Kânunuüsanin beşin- den Martın on beşine kadar yağan ka- rın mecmu irtifaı beş metro altı san- tini bulmuştur. Hâlen yerlerdeki ka- rın kalınlığı bir metro seksen sekiz santimdir. bunların ancak nisan niha- yetine .kadar eriyebileceği tahmin olunuyor. Suhunet derecesi nakıs 15 -20 arasında değişmektedir. Şehirimiz karlar içinde mahsur bir haldedir, bütün münakâlât durmuş- tur. Hayvan yiyeceği çok azalmıştır. Bu yüzden umumi bir endişe başla- mıştır, Kırk günden beri istanbul postası gelmemiştir. Diyarbakırdan Bitlise kadar gelen postaların insan arkasın da Muşa sevki tecrübe edildiği, fakat bir geçit yol vermediğinden buna im kân bulunamadığı gelen telgraf ha- berlerinden anlaşılmıştır. Her sene baharın müsait zamanla- rında makineli vesaitle Muştan Bit- lis atelyesine sevk edilen tütünler bu yıl nedense kışta kiyamette mekkâ relerle sevkedilmek istenilmiş, tütün ler kısmen köylerde kalmış, hay- vanlardan da ölenler olmuştur. sı doktor Lütfi, Halkevinde trahom hakkında bir konferans vermiştir. * Sivas (TAN) — Divrik belediye reisi Ziya istifa etmiş, istifası kabul olunmuştur. yaşında Hatice yolda tanımadığı ve kendisine arkadaşlık eden bir ada- mın tecavüzüne uğramıştır. Hatice- nin boynundaki para kesesini kapıp kaçan hırsız bulunamamıştır. ğ_ KÜÇÜK HABAEIELVE'EE * Erzurum, (TAN) — Umumi meelis iç- timaları bitmiştir. Daimi encümen âzalık- larıma Hadi, Aliye, Asaf ve Ahmet seçilmiş- lerdir. * Nazilli, (TAN) — Muallimlere ayda 6-10 lira mesken bedeli verilmesi kararlaş- mış iken, umumi meclis bu tahsisatı bütçe- den çıkarmıştır. ADANADA: Çukurovada Şiddetli Sıcaklar Başladı Adana, (TAN muhabirinden) — Bir haftadır, Adanada yaz t ile Karısını ve Kardeşini Vurdu Kayseri, (TAN) — Kanlı bir aile faciası daha olmuştur. Tafsilâtı şu - dur: Hacılar nahiyesinden Yusuf, se- kiz ay evvel, kardeşi Mustafanın ni- kâhlı karısı olan Ayşeyi kaçırmıştır. O zamandanberi Mustafa, her ikisinin de izlerini takip etmekte ve fırsat kol lamaktadır. Yusuf bu hali şikâyet et- miş, ifadeleri alınmak üzere üçü de jandarma kumandanlığına celbolun - muştur. Kumandanlıktan çıktıkları es nada Mustafa tabancasına sarılmış, evvelâ karısı Ayşeyi öldürmüş, son- ra kardeşi Yusufu yaralamıştır. Yu sufun hayatı tehlikededir. —— KÜTAHYADA: Çiniden Bir Çeşme Yapılacak Kütahya, (TAN) — Enternasyo - nal İzmir-fuarına bu yıl daha iyi bir şekilde iştirak etmek için icap eden tedbirleri alan vilâyetimiz bu cüm - leden olarak Kütahya çinilerinden yaptıracağı mutena bir çeşmeyi de fuarda teşhir etmeyi düşünmekte - dir. Çeşmeye odalar pavyonunda ve ya fuarın güzel bir yerinde bir köşe, fuarın devamı müddetince de su te- min edilip edilmiyeceği fuar komite sinden sorulmuştur. a ŞESAN İ . > BU EDREMİTTE : kendini gösterdi. Gündüzleri hara - ret 23—24 santigrat, geceleri 5—6. Her yerde yaz bahardan sonra gelir; burada yaz kıştan sonra gelir. Bu- nun için Adanaya üç mevsimli mem leket diyebiliriz. Üç dört gündenberi Adanada, ar- tık palto, pardesü — giyen kalmadı. Bayanlar mantolarını attılar; ince yün truvakarlarla gezmeye başladı- lar. Her sene bağlara taşınmayı iti- yat edinmiş olan Adanalılar şehir - den göç etmek üzere bulunuyorlar. Bağcıların yüzde otuzu taşındı bile!. Fakat yaylâcılar henüz harekette değil. Çünkü yaylâlar bağlar gibi de- ğildir. Torosların sırtları, hiç te Çu- kurova bağlarına b oralar- Bir Çocuk Yanarak Öldü Edremit, (TAN) — Jandarma Şev- kinin eşi Mesrure, sobanın üzerinde bir kaynar tencere bırakarak kom- şuya gitmiş, beş yaşındaki oğlu Suat tencereyi ve sobayı devirmiş, haşla- narak ölmüştür. ——— İZMİTTE: ' Bataklıklar Kurufuluy&r Izmit, (TAN) — Nafia Vekâleti, buradaki bataklıkları tamamen ve 3-4-938 —— (Hikâyeden Mabaat) | INTIKAM (Başı 6 tnet — Umarım ki, iştahınız yerind dir, diye karşiladı. j — O:. ona ne şüphe!.. Hizmetçi kokteyl getirdi. Di tör: | — Sihhatinize! dedi. Ve kada hi yuvarladı. Klara direktörün yüzünün b:â ruştuğunu açıkça gördü ve sord! — Nasıl, kokteyl hoşunuza giti ti mi? | Direktör, yüzüne tatlı bir ifadd vermeye çalışarak manasız biri kelime mırıldandı. Klara ise: eJ — Buü kokteyl bizzat benim esi rimdir, dedi. ismi de “film - mi nüskript” tir. Yapılışı şampany! dan yapılan kokteyllere pek be zer. Yalnız ben şampanya yerini alelâde şarap kullandım.. Sizi de malümunuzdur ki şampan; mümtaz bir zümrenin içkisidir Geniş kütleler bunu anlıyamaz! Ben, onların da anlıyabileceği bi içki olabilmesi için şampanya rine şarap kullanmayı tercih et tim. Şimdi buyurunuz yemek yelim.. asanın Üüzerinde, film şir- keti direktörünün . önünde görmediği yemekler vardı. Klara; her yemeği ayrı ayrı izah ediyor« du: — Bu, ömrünüzde yemediğiniz bir kaplumbağa çorbasıdır. Daha lezzetli ve daha ekzotik olabilmesi için, içine, Yunan zeytini, koyun peyniri ve Türk balı karıştırdım.. Şimdi yemekte ölduğunuz file de büsbütün başkadır. Diğer filele- re hiç benzemez!. Burada et yeri- ne terbiye edilmiş manda derisi kullanmayı daha uygun buluyo- rum.. Yanımdaki garnitür de reçel, kırmızı biber, ve sarmısaktan ma- müldür. Iştah için birebirdir. Aziz direktör, hizmetçimin şimdi getir- diği tatlıyı ömrünüzde hiçbir yer- de yememişsinizdir. Bu, tam asrı- mızın icabatına uygun harcıâlem î bir tatlıdır. Soğan, sarmısak ve kremadan mamüldür. Lezzetinin fazla olması için içine salyangoz si il de unutmadım.. süratle kaldı ğa karar i da iklim Bursadan, İstanbuldan fark sızdır. Daha şiddetli soğuklar bile var. Adanadaki Temsil Adana, (TAN) — Ankara şehir ti yatrosu bu akşam üçüncü temsilini de verdi. Yarın Bağdada gidecekler, He yetin verdiği temsiller fevkalâde sük se yapmıştır. Şehrin en büyük sine - masında verilen temsiller için yer - ler bir gün evvelden tamamile tu- tulmuş bulunuyordu. Bugün de ka- labalık münevver bir kütlenin hazır bulunduğu bir çay ziyafeti verilmış- tir. * Denizli (TAN) — Umumi meclis top- lantılarını bitirmiştir. Vilâyet bütçesi 611 bin liradır. 1677 bin lirası fevkalâder bütçe- dir. Daimi encümen âzası da seçilmiştir. İçlerinde bir de bayan vardır. Yakında bir fen heyeti gelip tetkik- lere başlıyacaktır. —— ERZİNCANDA: Tarihi Eserler Bulundu Erzinccan, 2 (Tan muhabirinden) — Erzincanin 20 kilometre şarkında Altintepede taş çıkaran köylüler, 4 metre derinliğinde, yontma taşla ya- pılmış bir bina cephesile kemerler bulmuşlardır. Bu binanın içine girey köylüler, bir öküz başı heykeli, mü- zeyyen bir bakır kazan, iki sehpa, çubuk halinde bir gümüş parçası görmüşlerdir. Yerin altında çıkan bina harçsız yapılmıştır. Ankaraya malümat ve- rildi. Tetkikat için bir heyetin gel- mesi beklenilmektedir. Klara susmuştu. Çünkü -direk- tör, alnında peyda.olan bakla gtbİ terleri silerek sofradan kalktı.. 1- çine bir fenalık geldiğini #anlatan müphem birkaç kelime mırılda- narak musluğa koştu.. Klara misafiri yalnız bırakma- dı.. O da onunla beraber musluğa kadar gitti.. Direktör binbir ıstı- rap içinde musluk başında kıvranır ken Klara gayet mültefit bir eda ile: — Bay direktör, diyordu. Istı- rabınızı tamamen anlıyorum.. Fa- kat ne yapayım? Değil yalnız siz, fakat ben de asrın icabatına uy- mak zaruretinde idim.. Filmi sey- rederken ben de ayni ıstırapları çektim.. Kadın bunları söyledikten sonra evinin kapısını açarak direktörü selâmetledi. ei Doğru.. Hasan bana yeryüzünde yaşıyan insanla- rın biribirlerine yapamıyacakları kadar kalbsizce fe- nalıklar etmişti.. Ben, bütün bunlara karşı bütün dünya kadınlarının yapamıyacağı bir metanetle kar- şı gelmiş, bunların hepsine birer türlü sebeple kat- lanmak zorluğunda kalarak insanlığımdan kaybet- miştim. Ben de bu yüzden kendi kendimi affedemi- yordum. Hasanın karşısında yine bir rol oynadım: — Üzülme, dedim, bana birşey yapmadın; insanız, zarar yok; olur şeyler, bunlar... Ben ezeli, ebedi hasta bakıcı, onu yine ablası, a- nası, dadısı, doktoru gibi, teselli etmeye, iyi etme- ye; uğraştım ve içimden birçok defalar olduğu gibi, ona acıd 5 çok iyi kalpli idi; onun başka ellerde yetişmesi, başka muhitlerde bü- yümesi lâzımdı. Halbuki onda bu kuvvetli temel yoktu; hiçbir hâkim kuvvet, çocukken onun kafa- sına, kalbine bir şeyler ekmemişti. Ona insanlığın kiymet verdiği mukaddes şeyler tanıtılmamış; ona kuvvetle bir şey verdirilmemişti... O, hiçbir şeye inanmıyor; hiçbir şeye bağlanmıyordu. Her sevgi, her bağ, varlığından bazı bir hafif rüzgâr, bazı bir kasırga gibi esip geçiyor, hiçbir iz bırakmıyordu... şte, onun hayatında ben de böyle tesadüfen esmiş bir kasırgadan başka bir şey değildim. Fahir Ağabeyden sık sık mektup alıyordum. Ha- sanı soruyor, beni soruyor. Anadoluda gezdiği yer- lerden haber veriyor; içinde sonsuz şiir kaynakları bulunan yurdun dağlarından, derelerinden bahse- diyordu. Babamın ruhuma aşıladığı yurt ve millet sevgi- — Gini ancak Fahir ağabey anladı... Hasanın bunu an- |— lamış görünmesi, ne yazık ki bana kurmak istediği bir tuzaktan başka bir şey değildi... Halbuki Fahir ağabey, ruhundaki büyük ıztırabı gizlemiye çalışa- rak bana sevdiğim şeylerden bahsediyordu... Yalnız kaldığım zamanlar, onun mektuplarında baza satırları ezberleyinciye kadar okuyordum; san- ti bu siyah çizgiler bana onun sesini getiriyordu: “Senin gibi ince duygulu vatanın; dertlerini ru- hunda sezmiş bir yurt ve millet sevdalısına karşı duyguların anlatılması ne kadar güc bir sev. Yıldız..... YAL DO NIZ NUYORUM YAZAN: ŞÜKÜFE — 59 “Fenceremin önünde cıvıldayan bir bülbül var; o, her sabah gelir; hiç yorulmadan, sanki bu güzel topraklara karşı duyduğu aşkın sonsuzluğunu fer- yatlarile anlatmaya çalışır. İşte, şimdi bana: — Sen sus, ben söyliyeyim; ben bu güzel illerin eski aşinasıyım; söylemek istediklerini daha iyi an- latırım, diyor... “Tâ çocukluğundanberi yurt için çarpan kalbinin ince duygularile karşılaşır, vakit vakit hayranlıkla- rımı söylerdim; ne mutlu Türk kadınlığına ki ara- larında yurt derdini, millet aşkını ruhunda taşıyan yıldızları var...,, “Mümkün olsa da buralara da bir seyahat yapsa- nız... Haşin ve heybetli dağların arasından kıyrıla- rak akan azametli sular; uçsuz, bucaksız yeşil or- manlar, senin coşkun ve keskin ruhuna eş olacak kadar güzel... Bu yerler, ilham kaynağı ve hazinesi- dir; bu illerin her parçasında bir şiir, her menkıbe- sinde birer kahramanlık ve vatanperverlik destanı var... Buralarda yüzlerce yıl müstevlilerle çarpışan lâkin asıl Türk varlığından hiçbir şey kaybetmiyen vatandaşlar var...,, “Arz güneşten ayrıldıktan sonra, yaratan, ba önce buraları işleyip süslemiş... Ormanlar o glâm' azametli; dağlar o kadar yüksek ve aşılmaz... Ne yazık ki bu güzel yerler, yurdumuzun birçok ta- raflarında olduğu gibi, tabit halile kalmış; insan eli - - ,buralara birsey eklememis... Eski idare bu yerlerle hiç uğraşmamış; yalnız ver gi almış; yalnız baş eğdirmiş; o kadar... Şimdi, cümhuriyetin eli, bu eksiklikleri tamamlamaya uğ- raşıyor...,, Fahir ağabeyin arzusile üzerime bir vazife aldım, diye Istanbuldan ayrıldıktan sonra mümkün oldu- ğu kadar kendi kendimden uzaklaşmak; onu düşün- memek istiyordum; şimdi elimde iyi olması lâzım ge- len bir hasta vardı; ondan sonra, bakalım, diyor- dum; hayat kasırgası beni nerelere sürükliyecek!.. Lâkin Fahir ağabeyin biribirinden güzel, biribi- rinden temiz ve coşkun mektupları beni yine altüst etti... Bakımsız, Anadolu, benim çocukluktanberi bü tün rüyalarımı dolduran öksüz ve güzel ülke gözle- rimde alev alev yanıyor... Fahir ağabey yüreğimde, eski ateşi örten külleri bir bora gibi savurup dağı- tıyor.... Orada yine kıpkızıl bir kor var... Yıllardan beri üstünde bir gibi yaşadığım sevgili yurdum, beni bekliyor. Fahir ağabeyin dediği gibi, biraz da oralarda bir gezinti yapsam... O öksüz il- Tet b rada mı kalacağız dedim; bana şüpheli, kandırmı - yan şeyler söyledi; müteredditti; ne yapacağını bil- miyordu; sanki, bu geriye dönmek istemeyişinde bir sır sezer gibi oldum; amma, ne? Hasanın Pariste pek gezip eğlendiği de yoktu; işleri İstanbulda yüzüstüne, Alinin elinde kalmiştı.. Bir yandan da Namık Bey ona artık dönmesini ri- ca ediyor; işlere bakması lâzım geldiğini söylüyor- du; Hasan ona da rahatsızlığından filân e - rek bir zaman daha dönemiyeceğini yazdı; halbuki Hasanın artık korkulacak bir hastalığı yoktu... Fahir ağabeyden bir mektup daha aldım; İstan- bula döndüğünü, kış başına kadar kalacağını yazı- yor ve bize soruyordu: — Istanbulun sonbaharı bilirsiniz, ne kadar gü- zeldir; artık oralara doymuşsunuzdur; ne zaman döneceksiniz? Parise geleli bir yıla yaklaşmıştı; ne kadar gü- zel, ne kadar mükemmel olsa, bu yabancı illere ar- tık doydum; Istanbul güzünün yakut çiçekli ufuk- ları; mavi atlas eteklerini kivrim kıvrım sürüyerek uzanan nazlı Boğaz; göklerin şurasında burasında birer altın top gibi pırıldıyan kubbeler; eşsiz bir ta- biat dekorunun ruhu büyüleyen renkleri arasında Türk ruhunun ince vezkinden en canlı birer örnek olan minarelerin narin, beyaz siluetleri; gecelerle rüyama girdi... Yangın yerlerinin kül yığınları ara- sından vaktile ağlıyarak geçtiğim o viran köşeleri bile özledim... Bir yandan Fahir ağabeyin yazdığı ve benim bütün ömrümde özlemini çektiğim sev- gili, güzel Anadoluyu gezmek için sabırsızlanıyor- dum; şimdiye kadar benim ona hiç bir faydam do- lerin yanık bağrına ben de bir damla su serp Bir veba gibi ruhumu çürütmeye çalışarı bir cemi- yetin ar çoktan kendimi kurtardım; var- lığım bütün kuvvetile şimdi onun üstüne çıktı; artık beni ezemez; cesurum, kuvvetliyim!.. Şimden sonra o, benden korksun, ürksün!... " Hasana, dönelim, dedim; hiç niyeti yoktu; neden- se, İstanbula dönmekten âdeta ürküyordu; hep bu- ıştı; hiçbir işe yaramaz, iradesiz insanlar gibi, başkalarının bana verdiği ıztırabı çekmekle va- kit geçirmiş, kendimi kurtaramamıştım; ne olursa olsun, artık çalışacaktım; şehirde, köyde, mektep- te, fabrikada, ne şekilde olursa olsun, ben de yur- dum için çalışacaktım. Hasan beni aldatmış, beni yarı yolda bırakarak kendi âlemine dalmıştı; (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: