ÇÇ | — dirmiştik. Fakat, dünkü gibi T ae Üü Dün Beşiktaşlıları yenen Muhafızgücü oyuncuları birarada MİLLİ KÜME MACLARI M. Gücü, Beşiktaşı 1-3 Mağlüp Etti Birinci Beşiktaşın Ankarada aldığı netice- yi bu defa tekrarlıyamıyacağını ev- velki günkü tahmin yazımızda bil- bir farkla yenileceğini de hesaplamamış- tık. Vakıa beyaz siyahlıların aksıyan tarafları vardı. Kazandıkları maçlar- da pek göze çarpmıyarak geçen o ha- talar dünkü maçta herkesin dikkati- ne batacak bir halde gözüktü. Beşiktaş takıminın tehlikeli ve bir matta galibiyeti koparacak tara- | . fının sol cenahtaki kombinezonları ol D duğunu evvelce yazmıştık. Soliç Şe- Trefle sol açık Eşrefin anlaşma ve top aktarma tarzları ekseriya iyi netice- ler verirdi. Dünkü oyunda Beşiktaşlılar güya — daha güzel ve isabetli oynamak için takımlarını ikinci devre esnasında değiştirdiler. Yerlerini kavrıyamıyan “—Beşiktaş oyuncularının şaşırdıkları |—saniyelerde de Muhafızlar gayretle- Baş artırdılar. Bilhassa yerden pas- — Jlaşmıya başlıyarak Beşiktaşın mua- | win ve müdafaa hattını darmadağın — ettiler, Beşiktaşın belli başlı hatalarından biri de Hüsnü gibi muavin vuruşlu — birini hücum hattına geçirmek ol- — müştü. Mağlüp tarafin dün daha ba- — Tiz gözüken zaafları arasında, yirmi |— beş dakikadan sonra kesildiklerini, — takatlerinin yarıya indiğini kayde- debiliriz. — Galip takım nasıldı? K Mağlüpların bu hallerine galip ta- raf maçı başladığı gibi bitirecek bir halde idi. Ciddi idman ettikleri her /— zaman belli olan Muhafız oyuncula- — rının süratleri gittikçe arttı. Rakiple- — Tinin de inadına azaldı. y Muhafızlar ilk devrede ve ikinci — devrenin başlangıçlarında çok gol 'kaçu'dılar. Ankaradaki büyük farklı /— Mağlübiyetin âsapları üstünde, de- — rin tesirler bıraktığı, muhakkak fırsat — ları göle çevirememelerinden hisse- — diliyordu. Kale önüne gelip gelip, ,_müdafnnyı sıkıştırıp sıkıştırıp gol a- |— tamadıklarını gördüğümüz zaman — Muhafızların galibiyeti sigortalıyabi- | leceklerinden şüphelenmiye başladı- — ğımız dakikalar olmuştu. Fakat, ikin- — ci golü attıkları zaman birdenbire de — Biştiler. Asapları rahatladı, Bir fikri D sabit halinde başlarını B lar. işgal eden Ankara mağlübiyeinin tereddütleri kayboldu. O dakikadan sonra müha- gimler şütlerinin ayarını, muavinler Jpaslarının ölçüüsnü hakkile buldu- Muhafız oyununun paslaşma — hususundaki isabeti, müessirlik tara- - fımndan da meydana gelince, maçın " gnlibıyet ibresi knt’î olarak gayretli Mi ı 'e düş- vağ müş oldu. Dünkü galibiyetlerine hiç lâf edi- lemez. Tevil ve mazeret bulunamaz. Devrenin Sonunda Başlıyan Muhafız Tazyiki Nihayete Kadar Sürdü ; (YAZAN: EŞREF ŞEFİK ): Alınlarının terini döke döke, topları söke söke gollerini attılar. Hattâ dör düncü golün hakem tarafından ilk saniye sayıldığı halde sonradan sa- yılmamasına ses çıkarmıyacak kadar cömert davrandılar. Bravo Muhafızlara!... Maçın tafsilâtı Diplamafı hakem Tarık'ın idare- sinde iki taraı' şu kadrolarla dizildi- ler: < B Muhafızgucu Fuat — Hüsnü, Sn— lih, Ahmet, Cihat, Lütfi — Şahin, İz- zet, Rıza, İbrahim, Atıf. Beşiktaş: Mehmet Ali — Faruk, Enver — Fuat, Feyzi, Rifat — Eşref, Şeref, Hakkı, Hüsnü, Rıdvan, Başlangıçtan üç dakika sonra Be- şiktaş uzun vuruşlu ve havadan sis- temini kabul ettirerek ağır basmiya başladı. On yedinci dakikaya kadar sık sık tekrarlanan Beşiktaş hücumları- nı Muhafız muavinleri kolay karşılı- yamıyorlardı. Şeref ekseriya rahat ve açık bırakılıyor, müdafaa kesif bir mukbele tatbik etmiyordu. Beşik- taş muavin hattı da henüz yorulma- dığından mühacimlerini iyi besliye- rek tazyikin artmasına yardım edi- yordu. Muhafızların seyrek inişleri şüt- leri kuvvetli çekmemek ve fazla pas- neti Klüpler: Fenerbahçe Cevap Veriyor Fenerbahçe klübünden bir mektup aldık. Bu mektubu aynen koyuyoruz: “31 Mart 1938 tarihli Cumhuriyet gaze- tesinin ikinci sayfasında (Doğru değil mi? Tenkide tahammül) başlığı altında çıkan bir bentte âzamızdan Nüzhet Abbasın bir iki gün evvel kiğbümüz aleyhinde gene ayni gazetedeki esassız bir yazısından dola- yı Fenerbahçe klübü heyeti idaresince kay dinın terkinine karar verildiği haber veri- liyor ve bu hareket tenkit ediliyordu. Hemen haber verelim ki, o gazetenin bu yoldaki istihbarı da Nüzhet Abbasın müta- leası gibi t: lsızdır. Klübümü idaresi bu tarzda aleyhdarane yazıları mü- zakere mevzuu saymadığı için onu yazan Nüzhet Abbasırı da klübümüzle olan alâka- sını kesmeyi düşünmiye bile mahal görme miştir. Esasen Cumhuriyet gazetesi yıllardanbe ri hiçbir zaman lehinde yazmadığı klübü- müzden bahsederken mütlaka aleyhine yü rümeyi meslek ittihaz ettiğine göre, muhar- rirlerinden Nüzhet Abbaşın da bu itiyat haricine çıkması beklenmezdi. Cumhuriyet gazetesi ve Nüzhet Abbas gibi bazı seyrek istisnalardan başka her - kesin haklı olduğumuzu teslim ettiği ve sa- de bizim değil, bütün Milli küme klüpleri- nin de umumi menfaatlerine temas eden bu bahiste hakikati görmek ve teslim etmek fırsatını kaçırmış olanlara karşı yapaca - ğımız şey yalnız teessüf etmekten ibaret- tir. Ancak bu satırları bitirirken hak ve ada- let mefhumlarının bile fevkinde İimiş gibi her hakkı arıyanın karşısına dikilen mahut dissiplin sözünü bu vesile ile bize karşı da ileri süren Cumhuriyet gazetesinin, kendi klübü hakkında hiç tetkik etmediği bir me- sele dolayısiyle “Feneri tecziye etmelidir,, mealinde yazı yazan Fenerli Nüzhet Abba- sin bu hareketini dissipline nasıl Uuygun gördüğünü sormadan kendimizi alamadık.,, Galatasaraylı Necdetin Babası Öldü Galatasaray klübünün ve Milli ta- kımın sağ açığı Necdetin babası sa- bık rüsumat müdürlerinden Fazıl Kayral uzun süren bir hastalıktan kurtulamıyarak ölmüştür. - Cenazesi büugün saat 11,30 da Şişli Fransız has laşmak yüzünden l niyor- du. Yalnız on yedinci dakikada Beşik- taş kalesinin boş olduğu bir saniye Muhafızlar bir gol fırsatı kaçırdılar. Bu da vaktinde şüt çekmemek sebe- binden kayboldu. Beşiktaşın birinci golü 26 ıncı dakikada, soliç Şeref de- rin bir ara pasile sol açık Eşref'i buldu. Eşref yerden ortaladı. Hakkı kale hizalarında yetişerek sıkı şütle birinci golü yaptı. Bundan sonra Muhafızlar daha gayretli oynamıya başladılar. Kazan dıkları bir korner'i vermiyen hake- me karşı seyirciler: — Diplomalı hâkem görmüyor musun?.. diye bağırdılar. Iki dakika sonra Beşiktaş lehine olan bir körner'i de vermiyerek işi denkleştirdi. Muhafızlar otuzuncu dakikadan i- tibaren açıldılar ve hücum teşebbüs- lerini ele aldılar. Beşiktaş muavin hattı yorgunluktan gittikçe ağırlaşı- yordu. Muhafız merkez mühacimi raki- bin aksadığı bu dakikalarda bütün müdafaayı geçti. Tam şütünü çeke- ceği sırada sendeliyerek takıldı. To- pu kaptırarak beraberlik ihtimalini kaybetti. Muhafızlar sağdan soldan akın tanesinden kaldırılacak, Beşiktaş ca miinde namazı kılınacaktır, Necdetin ve ailesinin acısına işti - râk ederiz. * Galatasaray klübü ikinci Osman Müeyyet çekilmiştir. reisi üstüne akın tazeliyerek boyuna sıkış- tırıyorlardı. Bu esnalarda birkaç fır- sat daha kaçırdılar. Birinci devrenin son dakikalarına yakın iki sağlam fırsatı daha kaybe- den Muhafızlılar devre sonunda 1—0 mağlüp vaziyette istirahate çe- kildiler. İkinci devre İlk dakikada Beşiktaş sağ cena- hından soliçe, oradan solaçığa giden top Eşref'in ayağile kalenin yarım metre dışından çıktı. Müuhafızın ilk sıkı şütüne beşinci dakikada şahit olduk. Sağaçığın se- ri sürüp demir gibi havale ettiği to- pu Beşiktaş kalecisi güç tutu. Yedinci dakikada, Muhafızın sağ- dan çektiği korner'le ortaya düşen top kale direklerile cilveleşerek sani yelerce dolaştı. Geriden yetişen Mu- hafız mühacimi kale ağzında cilvele- şen topu ağlara doğrulttu. Muhakkak gol zannedilen bu vuruş Beşiktaş kalecisi güzel karşıladı. Onuncu dakikada, —Muhafız sağ iç oluğundan çekilen şütle Beşiktaş (Devamı 7 incide) TAN Watarndeaşla Mülakat Hergünün Küçük Dertleri Her okuy bir derdi, y ve şehir meseleleri hakkında bir düşün- cesi. vardır. Biz bu vatandaşlara bu dü- şüncelerini ifade İmkânını vermiş olmak için bu sütunu açıyoruz. Bu sütun, oku- yucuların mektupla bildirdikleri mesele- lerden maada, umumi meseleler hakkın- daki düşüncelerini tespite yarıyacaktır. Bu maksatla bir muharririmiz her gün önüne çı'zan bir vatandaşla, onu alâka- dar eden meseleler hakkında mülâkatlar yapacaktır. * Buldana Ticaret Odası Lâzım Buldan'da fazla tüccar ve esnaf vardır. Burada bir Ticaret Odası a- gçılması isteniyor. Çünkü, Buldan tüccarı, bu yüzden çok sıkıntı çeki- yor. —Buldanlı okuyucularımızdan Naci Öncel bize yolladığı bir mek- tupta, bu meseleyi şöyle izah edi- yor: *“Buldan bir ticaret yuvasıdır. Bu- rada 2168, Güney nahiyesinde de 400 el tezgâhı, 3218 tüccar vardır. Kazamız Denizli vilâyetine tâbidir. Denizli Ticaret Odası Buldan tacir- lerinden 4435 lira harç tahsil eder. Kazamız tüccarı, herhangi bir mu amele için 48 kilometre mesafede bulunan Denizliye gitmek mecburi- yetindedirler. 5 yıl evvel Buldan Ti- caret Odası kaldırıldı. Yerine bir mü messillik ihdas edildi. Şimdi, bu mü- messillik te feshedildi. Bura tacirle- ri bir istida ile kaymakamlığa mü- racaat ettiler. Evrak Denizli vilâye- tine gitti. Bu işi takip için 12 kişilik bir heyet Denizliye gitti. Heyet Vali Ekrem Engür'ün huzuruna çıktı. Pek muhterem Vali Ekrem Engür he yete: “Rahatsız olup buraya gelme- nize lüzum yok.. İçinizden birisini ini la £ lım.,, demiş- çiniz, Ş tir. Halbuki, Buldan tüccarını temsil eden heyet âzası, bu mühim mesele- yi vali ile etraflıca görüşmek işti- yordu. Valinin, heyet âzasının hep- sini birden kabul etmek istemeyişi, Buldanlıları mütcessir etmiştir.,, OKUYUCU Mektupları Cenazelere Çelenk Tıp talebesinden birkaç genç matbaamı- za gelerek şunları söylediler: — Bir cenazeye götürmek üzere, Tünel başında bir çiçekçi dükkânına başvurduk. Pazarlığını yaptık. İstediğimiz çiçekleri ve şeklini tarif ettik, Anlattık. Fakat, tam çe- lengi almıya gittiğimiz vakit, elçeklerln w- velce kont şekilde hazir ğını gördük. Fakat, öyle dar ve müşkül bir dı ki, bund. ip, başka bir çe- lenk ısmarlamiya vakit yoktu. Mecburi ola rak alacaktık. Esasen müessese sahibi de böyle bir zamandan istifade ederek, taah- hüdünü tamamile yerine getirmiyor, zanne diyoruz,. Bu çiçek işini bir hayır müessesesi, me- selâ Kızılay üzerine almalıdır, Belediye de bu işlerle alâkadar olmalıdır. Hem fâhiş fiyatla, hem de pazarlığa uymıyan şeylerle halk aldatılıyor.,, Haklı Bir İtiraz Yeşilköy tayyare talim heyetinde Şakir Kuraltürk imzasile aldığımız mektupta de- niyor ki: Çarşamba gecesi saat 12,10 da bir Harbi- ye - Fatih tramvayile Fatihe gidiyordum. Önümüzde 86 numaralı ikinci mevki bir Harbiye - Aksaray tramvayı vardı. Alem- dar ynkdsu başında birden tramvaylar dur du. 86 numaralı tramvayda bir münakaşa vardı, Bekliyorduk. Gidip hâdiseyi öğren- dim, Genç bir vatandaş, bir evvelki istas- yondan bindiği iddiasile ve kırk para için tramvaydan indirilmiye çalışıliıyordu Bir vatandaş, ağir bir suç işlemiş gibi, itile ka- kıla karakola götürüldü. Belinden tutul - muş, yakasından yapışılmıştı. Tramvay şir keti memurlarının bu hareketlerine hayret ettim, Bir vatandaşa bu şekilde hareket doğru mudur? Adeta işkence ediliyordu. Zorla da, tram- vayda şahit toplanmak isteniyordu. Ben bu di lehine etmiye h Maalesef adresini ve hüviyetini öğreneme- dim, Bu yüzden de tramvaylar tamam 35 dakika beklemiye mecbur oldu. Bir vatan- daşa gayri kanuni eziyet edilmesi ve diğer vatandaşların 35 dakika bekletilmesinden acaba kim mesuldür?... nn ittilll ÇA daanaay O Dager el e S laranın romanı umuldugun- dan da büyük bir muvaffa- kıyet kazanmıştı. Artık kadının bütün hayalleri bir hakikat olmuş- tu. Şimdi o, kendisine şık bir da- ire kiralıyabilir, seyahatlere çı- kabilir, istediği kadar üstbaş ala- bilir, evine dostlarını davet ede- Klara yalnız iyi bir muharrir;iyi bir romancı olmakla kalmıyordu; © ayni zamanda iyi bir ev kadını olarak ta şöhret bulmuştu... Hat- tâ onun tanıdıklerı arasında öy- leleri vardı, ki kadının yemekleri- ni, edebi eserlerinden kat kat üs- tün bulurlardı.. Romanının satışı en yüksek bir haddini bulduğu sıralarda, Klara, tâbımdan bir mektup aldı.. Mek- tupta, Kolosal sinema şirketinin romanı bir filme çekmek istediği, bunun için de ilişik olarak gönde- rilen mukavelenin imza edilmesi rica edilmekte idi.. Beş haneli bir rakamın pırıltı- siyle gözleri kararan Klara muka- veleyi imzaladı. Birkaç gün sonra da Kolosal film şirketinden bir mektup aldı... Film şirketi, Kla- radan, eserinin senaryosu üzerin- de çalışmaya razı olup olmiyaca- ğını soruyordu. Klara bu teklifi sevinçle karşı- ladı.. Birkaç gün sonra da, ilk top- lantıda hazır bulunmak üzere si- nema şirketinin bürosuna gitti.. Film şirketinin direktörü, onu, büyük bir sevinçle karşıladı: — Şirtketimizin, dedi, değil yal- nız eserinizi fakat sizin de fili yar- dımınızı temin edişinden ötürü ne büyük bir bahtiyarlık duyduğu - mu size anlatamam.. Klara utancından kıpkırmızı ol- du. Direktör kadının yüzüne mem- nuniyetle baktı.. Çünkü o, böyle mütevazı, böyle mahcup muharrir lerden pek hoşlanırdı.. Bu gibiler- le iş görmek pek kolaydı.. irektör, hafifçe öksürdük ten sonra sözüne devam et- ti: — Kitapla film arasında büyük bir fark olduğunu tabii bilirsiniz, dedi. Filmin kendine göre hususi birtakım kanunları vardır, İşte bu- na tâbi olarak biz de, kitabınızda ufak tefek bazı değişiklikler yap- mak mecburiyetindeyiz!.. Maama- fih hiç telâşlanmayınız!. Yapaca- ğımız değişiklikler teferrüata ait bazı noktalara inhisar edecektir. Klara başını salladı. Direktör sö- züne devam etti: — Bundan maada biz, filmleri- mizin müşterileri olan geniş küt- lelerin zevkini de nazarı itibara al- mak mecburiyetindeyiz! Romanda, ancak mümtaz bir zümrenin anlı- yabıleceğ'l şekılde konmuş olan ba- leleri de y l nasıl kullandıklarını ben bile bil rhiyorum.., Bir boru gibi içine mi üflerler?. Yoksa keman gibi yay- la mı çalarlar?. Hiç bir fikrim .yok.. Onun için biz daha popüler bir meslek seçmeliyiz!.. Meselâ bir şarkıcı.. veyahut bir kemancı.. Hattâ hepsinden iyisi bir sakso- foncu seçmeliyiz.. Sonra vakanın cereyan ettiği yer olarak ta fakir filavtacının odasını alamayız! Bu- nun için muhteşem bir tiyatro- - re vü daha uygundur... Direktör istifhamkâr — gözlerle Klaraya baktı. Krala: — Her halde siz bunları ciddi olarak — söylemiyorsunuz?.. diye sordu.. Direktör hayretini gizliyemedi: — Gayet tabii ki çok ciddi söy- lüyorum.. Bu fikir sizin hoşunuza gitmedi mi?. — Fikrinizin iyiliği veya fena- lığı hakkında — herhangi bir şey söyliyemem.. Fakat sizin ileri sür- düğünüz, bu fikrin benim Troma- nımla hiç bir münasebeti yok.. Fik rimi daha açık söyliyeyim: Siz ta- bit böyle bir mevzuu filme çeke- bilirsiniz! Fakat ben bu filme ki- tabımın ismini veremem.. Direktör hayretle genç kadına baktı. Sonra, mukaveleyi okuyup okumadığını ondan sordu. Klara tasdik makamında başını sallayın- ca, direktör: — Şu halde, dedi, teknik bazı zaruretler dolayısile ufak değişik- likler yapabileceğimizi de biliyor- sunuz, demetkir. B u vaziyet karşısında Klara verecek hiçbir cevap bula- madı. Fikirlerini almak üzere avu- katile tâbumna müracaat etti.. Fa- kat onlar da, mukavelenin bu sa- rahati karşısında yapılacak hiç- bir şey olmadığını, Kolosal şirketi- nin “teknik” bakımdan istediği de- ğişiklikleri yapmak hakkına ma- lik bulunduğunu söylediler.. Klara filmin senaryosuna işti- rak etmekten vaz geçti.. Birkaç ay içinde film bitmiş ve gösterilmeye başlanmıştı. Klara büyük bir öfke içinde filmin kendi eserile, isminden başka, hiç bir a- lâkası kalmadığını gördü.. Bu vakadan bir müddet sonra Klara bir davet esnasında Kolosal film şirketinin direktörile karşı- laştı. Direktör ona: — Siz bana hâlâ dargın mısınız? diye sordu.. Ve genç kadının ko-, luna girerek onu masasına götür- dü.. Yemek esnasında her ikisi de susuyorlardı.. Klara bir şeyler dü- şünüyor, onun için susuyordu.. Di- rektör ise obur bir adamdı.. Ye- mek yemeden konuşmaya vakit bulamıyordu.. Yemeğin sonlarına tmak, sa- deleştirmek zaruretindeyiz... Klara susuyordu. Direktör yine sözüne devam etti: — Maamafih bu dediğim şey- ler de, yine birkaç noktaya inhisar edecek.. Meselâ romanınızın kah- ramanı olan yaşlı filavtacıyı ala- hm.. Umumiyetle yaşı geçkin bir adam bir roman kahramanı olarak hiç te dikkate değer bir tip değildir. Ihtiyar, pejmürde bir adamla kim alâkadar olur?.. Bizim müşterile- rimizin büyük bir kısmı kadındır. Halbuki bu gibi insanlar ihtiyar- lardan ziyade gençlerden hoşla- nırlar,. Bunun için biz de romanı- mızın kahramanını — yarı yarıya gençleştirmek mecburiyetindeyiz!. Klara bir şeyler söylemek için ağzını açtı. Fakat direktör, onun söz söylemesine imkân vermedi: — Sonra kahramanınız için seç- tiğiniz meslek te enteresan değil!.. Siz bir gencin sevgilisine filavta ile bir serenat söylediğini hiç duy dunuz mu?. Doğrusunu isterse- niz filavta ile ne yapıldığını, bunu doğru Klara; — — Bugünkü filmcilik hakkında sizinle daha mufassal konuşmak ihtiyacındayım, dedi. Bir gün ba- na akşam yemeğine buyurmaz mı- sınız?, Orada hazır bulunan Klaranın dostlarından birisi: — Bu fırsatı kaçırmayınız, diye söze karıştı, Klaranın yemekleri romanlarından da şemhurdur. Direktör Klaranın davetini se- vinçle kabul etti. Birkaç gün sonra direktör Kla- raya geldiği zaman genç kadın o- nu; (Devamı 8 incide) v