—— 29.3-958 IT AN Gündelik Gazete Ssiğümin 'TAN'ın hedefi Haberde, fikirde, her- Beyde temiz, dürüst, samimi olmak, karin o gazetesi Oolmya (o çalışmaktır. az ABONE BEDELİ "Türkiye Ecnebi Mo Kr, 1 Sene 70 Kr, 6 Ay 4*w Kr, 3Ay w Er, 1Ay Piilletlerarası posta İttihadına dahi) Miyan memleketler için 30, 16, 9. 3,8 Hira dir, Abone bedeli peşindir.. Adres değis- İirmek 25 kuruştur. Cevap için mektup | dara 10 kuruşluk pul ilâvesi Mizımdır. «—— ——— — GÜNÜN MESELELERİ İ Köylüler İçin Eski İle Yeni IYazan: M. ZEKERİYA) Eski ile yeniyi, eski rejimle yeni Yejimi mükayese etmek istediğimiz zaman inkılâbımızın umumi hatları Üzerinde işleriz. Maarifte, adliyede, dinde, iktısatta ve sairede yapılanlar- la eskileri mukayese ederek hüküm- ler çıkarırız. Doğu köylerinde sekiz on ay dola- şarak uzun bir tetkik seyahati yapan doktor Rüknettin Fethi bu mukaye-! Seyi köylüye yaptırıyor. Köylü eski ile yeni arasında ne fark görüyor? O- Bun için değişen nedir? Bunu mak için doktor Rüknettin Fethinin köylülerin ağzından naklettiği fıkra- lardan bazılarını aşağıya alıyorum: * Ağzı açık, 2800 rakımlı Ayazbuba- Bin yamacına yaslanmış fakir bir Er- Zurum köyüdür. Halil Ağanın damın. da eskiden oturmuş dertleşiyoruz. Söz yine eski ile yeniden açıldı. Ocağın başıma çömelmiş sessizce bizi dinliyen Recep çavuş dayanama- dı. Söze karıştı ve köy delikanlılarına şöyle çıkıştı. — Kadir bilin, bir yiyin bin şük - Tedin, çocuklar. Ben tam 18 yıl as- kerlik yaptım. Ne Arnavutluk, ne Ye- men, ne Kafkas kaldı gitmediğim. Hem de nasıl? Aç ve çıplak. Dişlerim Rumelide döküldü. Saçlarım Hicazda| erit ŞİRİNE odul bir yan. dan tekrar silâh altına alındık. Dö-| Yüştüğümüz yetmezmiş gibi, üstelik köyümüzü düşman bastı. Eskiden askere gidende anamız, ayvradımız, köyümüz ağlar, dövünür, saç yolardı, Şimdi öyle mi ya! Yıllama çavdarı ekiyrosun, askere gidiyorsun. Topuz | Bibi okuma yazma öğrenip aslan gibi köye dönüyorsun, Böyle askerliğe | €an kurban. Eskiden askere gidenin rısı umudu keser, evlenirdi. Bir yi- Yin, bin şükredin, çocuklar. * Erzurumun Elmalı köyünden ço- ban İbrahim diyor ki: — Ağa dayı, sen ne diyon? Hiç Cümhuriyet ve Gazi babamız olma- Saydı sen böyle tek başına şa karaka Yadan geçip te küye gelebilir miydin? Alimallah pabuçlarını, gömleğini bi- #oyar, seni çilçipil bırakırlardı. İbrahimin sözüne diğer bir hemşeri ai karışıyor: — Nah, şu gündoğusundaki Teke- ya yok mu? Vallah billâh değil Mekkâre, bir çarıklı bir çoraplı bile #eçirmezlerdi. Kasabaya hükümet Memuru bile bir bölük askerle gider- di. Şaka mı bu ağa? Şimdi başına, söz Misali, bir tepsi altın koy, tek başıma Yola çık, Kılma bile dokunan olmaz. » Şiranın Sarıca köyünde müftü Ha- San Fahri ile konuşuyoruz. Mevzu €s- İle yeniye intikal etti, Müftü, — Roşadı, Vahdettini işin içinden $ıkar, dedi, onlar zaten sıra padişahı « Kaldı elde Sultan Hamit. O da ını kendi evhamı uğuruna har- . Devlet, millet, hattâ din perişan Midu. Şimdi din ile dünya ayrıldı. Ser- beni yaşıyoruz. İnsanın ne dinine, ne > dünyasına karışıyorlar. Biz o çağ-| > Erzurumdan Erzincana ancak keçi yolu bulup gidebilmiştik, in- la hayvan arasında fark yoktu ki, | İ yapsınlar. Şimdi bile şimendüler | Beliyor, | l * ha arsın Pergit köyünde orta yaşlı dayı söylüyor: ie Eski ile yeniyi mi soruyordum. Yim. Ne diyorsun Allahını sever- « Şimdiki yavan ekmeğimiz o za- Hanın ballısından tatlıdır. * o Ovacığın Ağzıncık köyünden bir TARİHTEN SAYFALAR Tarıh Denilen arihin bir ilim olarak kabul edildiği tarih, dün denecek kadar yakındır. Bundan evvelki tarih kitapla- rının, gözetelerden, hiç, fark. Şehnameci tarihleri günlük ga- zeteleri çok andırırlardı. Eski devirlerin gazetelerinden dik- kate değer bazı haberler ala- cağım: Tarihçi Âli'nin Nuruosmaniye kütüphanesinde 3409 numarada kayıtlı Künh - ül « Ahbar'ının he- nüz basılmıyan kısmının 350 inet yaprağında bir zelzele haberi oku- dum. Âli Üçüncü Muradın tarihini yazarken H 991 yılı vakaları ara- sında bir zelzelenin Erzincandaki tahribatını tasvir ediyor. Koltu- ğundaki ekmeklerle beraber evi- nin enkazı altında kalan bir hıris- tiyan çocuğu tam 18 gün sonra kur- ekmekleri bir fare Bihi kemirerek yaşamıştır. Ayni zamanda o günkü yazı dilimize bir örnek vermiş olmak için bu haberi aynen aliyorum: “23 üncü hâdise: 901 seneleri esnasında Şehri Erzincanda bir zelzelei kübra oldu. Sayir zelâzili | uzma ana nisbetle ahyanen bedeni insaniye ârız olan titremeye dön- | dü. Nice evler yıkıldı. Sahipleri hanımanından ayrıldı. Fedmma | mevadiri âsârdandır. Bu hâdisei hikmetdisar, mukarrer oldu ki, haddi bülüğa vâsıl, zimmeti zim. miyeti dalâleti küfürle bihâsıl bir taze civan çarşıdan iştirayı nân e- dip gelirken ol zelzele vaki olmuş. Hanesinin dehlizinden geçerken sakfı üstüne yıkılıp altında kal mış, Elinde yedi, sekiz tane ekmek iki amut arasında kalıp anlara is- tinat edip acıktıkça tedriç ile elin. | deki çöreklerden yiyip bari Hüda. | Ya şükrederek on sekiz gün ol ma- halde kalmış. Ne kimesne sesini işitmiş ve ne kenduye bir teryadı tes gelmiş, Bu tarikle on sekiz gün ve geceleri tamamındaki leyalii pürzilâm geçtikten sonra bir gün akraba ve tasllükatı ol harabenin #âzil ve tathirine gelirler, Sengü- hasini türahından ayırıp tecdidi ———-- köylü söylüyor; — Biz artık çiçeği yatakta yatan hasta bir insanın yüzünde değil, ba- harda ağaclar üstünde görüyoruz. İ — — veni ki ol iki'direğin arâsı âçilr ölinde bir nimkursla nevcivan zimmi zü- hura gelir. Farazaki bir gün dahi kalsa gıdası nihayet bulur, ölür- müş. Tari Raşit'te (eilt 2, sayfa 441) Şebreminindeki barut- hanede çıkan bi okuyo- yonlar İz- mir, Selânik ve Geliboluda yapı- ırdı, Fakat, 1099 e İstanbul da yeni kelyonlar yapılmıya baş ladığı için barut sıkıntısı terdi. Şehremininde çarşı ei da bir baruthane yapıldı. Bir gün çarhın ısınmasından doğan bir kı- Eskı Gazeteler uz Oo Yazan: - | İbrahim Hakkı Konyalı vana ru marn er TU ELE bire parlattı. Ameleden yedi kişi rçalandı. 22 çarh; beygirleriyle beraber havaya uçtu. Civarındaki 425 ev hâk ile yeksân oldu, Aksa- ray, Fatih, Silivrikapı, Edrinekapı civarındaki yüksek binaların ve ca milerin camları kırıldı. Yıkılan ev lerin altında sayısız çocuk ve ka- dın kalarak ezildiler. Bundan son- ra şehir içinde baruthane kurul- maşı yasak edildi. Sahilde İsken- der Çelebi bahçesinin “içinde bir başka baruthane yapıldı * Yine tarihçi Raşit 1094 yılı va- kalarını sıralarken Geilt 1, sayfa 391) Galatada devlete ait bir kala- MUVAFFAK Xx, *OLMANIN SIRRİ* GENÇLİK ve İHTİYARLIK angisi daha İyi, fakir doğup zengin ölmek mi, yoksa zengin doğup fakir ölmek mi? Umumiyetle hiçten başlayıp ta tedricen yükselen ve birçok feda- kârlıklara, çetin çalışmalara katla- narak muvaffak olan insanları be- geniriz, Halbuki zengin doğup ta gençliğini israf ve bolluk içinde ge- çiren, ihtiyarlığında fakrüsefalete düşene sadece acırız. Onun için yukarıdaki şualin ee- vabını vermek güç değildir. Fakat zengin genç çıkıp ta bize diyebilir ki: “Ben gençliğimi neşe ve saadet içinde geçirdim. Eğlendim, zevk et tim. Halbuki şu ihtiyarlığında zen- gin gördüğünüz adam gençliğini yorgunluk ve sefalet içinde geçir- miş, tam hayatın zevkini çıkara- cağı zamanları didinmiye hasret- miştir. Şimdi ise artık hayattan sevk alacak çağı geçirmiştir. Bu itiraza cevap vermek biraz güçtür, Çünkü ihtiyarlıkta insanın bir genç kadar yaşamak zev tatmasına imkân yoktur. Fakat bu gence verilecek cevap şudur: Hayatin ehemmiyetli olan şey sahip olmak, varmak değil, el de etmek için çalışmaktır. Gençli- ğin güzelliği hırs sahibi olmasın. dadır. Genç varmak ister. Bunun için çırpınır, didinir, kavga eder. Yaralanır, kalkıp yine dövüşür. İş. te hayatın zevki bundadır. Bu hirs bitince ihtiyarlık başlar. Ondan Yalnız İhtiyarlıkta insan rahat ya Şamak İstediği için, birkaç para kazanmışsa hayatının son günlerini başkalarına el açmadan geçirmek saadetine ulaşır. Yoksa ihtiyarlık. ta servetin başka kıymeti yoktur. OÖnum için şu Fransız darbıme- selinin mânası mühimdir: Genç bil seydi, ve ihtiyar yapabilseydi! Yine bir Frahsıza güre hayatın üç çağı vardır: Sevgi, hırs, tama- kârlık, Sevgi çocukluk, hırs genç- lik, tamakârlık ihtiyarlık çağının hususiyetleridir. Genç elinde olam düşünmez, e- linde olmu; lde etmiye çalışır. İhtiyari. ta gençliğimizi ha- tırladığımız zaman ne boş şeyler için çırpındığımızı anlıyarak güle- riz, Fakat genç için mücadelenin zev ki vardır. Zevk varmak için çırpı maktadır, yoksa bizzat o yarmada değildir. Psikoloğ fat deposunun tam on beş gün için için nasıl yandığını şöyle anlatır: “Galatada vaki kurşunlu mah- zene bikazaullahi Taâlâ ateş isabet edip derununda binihaye kalafat levazımı mevcut ve kapısı meşdut olmakla on beş gün kadar tedricen yanmakta iken mahı Rebiulâhırın altıncı günü kapısın açdıkta imda- dı hava İle ateş slevlenip içinde mahzun ve mahfuz olan eşya bil- külliye muhterik ve bir Mısır ha- zinesi kadar mal telef olduğuna erbabı vukuf müttefik oldu.,, ün, gazetelerde Almanların Tunada bir harp filotillâsı teşkiline karar vermiş olmaları- nın, Romanyada büyik heyecan uyandırıldığını okuduk. Vakanüvis Raşit Efendi de 255 yıl önce bu- gün tarihe karışan (Nemçe) Avus- turyaya karşı Türklerin Tuna üze- rinde büyük bir harp donanması hazırladıklarını şöyle anlatır: “Evvelibaharda yine Nemçe kefe resi üzerine seferi humayun mukar ror olmağla nehri Tuna donanması * için yüz kıta Firkate ve Kalita in- şası lâzım gelip, Asitaneden ma- rangozlar irsal ve Tuna kaptanı Ali Paşaya isdarı ferman istical o- lunup vaktinde nehri Tunadan de- ve ve katar ve ağırlık nakli için dahi kırk adet (üstü açık) tâbir o- Junur, sefineler tedariki dahi sipa- riş olundu. Cilt 2, sayfa 141. * Şehnameci bu hazırlığın netice- sini de yine ayni sene vakaları a- rasında yazar, Hazırlanan Türk do nanması Tunadaki Nemçe donan- masına hücum etti ve “tam altı yüz cenkçi ve zahireci sefineleri zapt ve tesbir ile,, içindekileri kı- lıçtan geçirdi, (Cilt, sayfa 165). 1 114 H. yılında İstanbul bir yıldırım sağanağı altında kalmıştı, Muharremin yirmi ikinci günü: ikindiden biraz “evvel hava | birdenbire bozuldu. Denizler ters çevrilmiş gibi Istanbulun üslüne yağmur tufanı boşalıyordu. Yıldı- rım, şimşek, gökgürültüsü biribi- rine karıştı. (240) yıldırım düşmüş tü. Birisi Tersanei Âmirede yeni yapılan bir kalyonun kıçına vur- du, birisi Unkapanında bir saman- 6ı kayığını iki tayfasile beraber yaktı. Bir yıldırım Avrat pazarın- daki Dikilitaşı tahrip etti Keres- tecilerde bir adamın evindeki bö- rek tepsisine bir yıldırım düştü. Balatta bir Musevinin evini yak- tı, sahibi de içinde idi. (Tarihi Ra- şit cilt 2, sayfa 531). * 1081 yılında Padişah bir fer- mania Türkiyedeki bütün meyha- neleri ş-xtırdı. Raşit, bunu şöyle anlatır; “Şerlati mutahharada hürmeti mansus ve istimali tavaifi muhte- Jifel nasaraya mahsus olan harar'in bilâdı İslâmiyede beyi ve şürasina mesağ olmadığından yasağ olun- makta tehdit ve teşdit olunmak istihsal ve fimabâd hamır emaneti merfu olup memaliki mahrusada olan meyhaneler o hedmolunmak ferman olundu,, (CIMI, sayfa 250). Deni Yeniçeriler meyda- nında Yorgaki isminde bir Hiristiyan sürücübaşılık yapıyor» du. Düşman hesabina casusluk yaptığı anlaşıldığı için 1106 sene- si Şabanının on dördüncü günü idam edildi, Emval ve eşyası da müsadere olundu. (Tarihi Raşit, cilt 2, sayfa 314), * 1114 senesinde bir fermanla Tür- | kiyeden harp malzemesi ihracı ve satılması menedilmişti, Karadeni- ze işliyen Sepka'ların bazısında ü- çer, dörder yüz gülle ve bumbara bulunmuştur. Derhal bu gemiler musadere ve gemi yoklama me- murlarından üçü hemen azledildi. Anadolu ve Rumelihisarları gibi, Anadolu ve Rumeli feneri kaleleri de tahkim edildi. Buralara Topha- neden yeniden 20 parça balımaz ve Şahi top getirtilerek yerleşti- rildi. (Tarihi Raşit cilt 2, sayfa 556), g <emapmz GÖPÜŞLEP Medeni Aslan 2 4.3.5 Yazan: SABİHA ZEKERİYA Barselon hayvanat bahçesi bekçi» sihin bir gazeteciye anlattıkları: “Hâfızamı daha iyi toplıyamıyo- rum. Barselonu bombardıman eden ilk tayyare, hatırladığıma göre sabah saat altıda geldi. Hepimiz yatakları- mızdan kalktık. Şehrin dört bir ti fında çıkan yangınları uzaktan sey- rediyorduk. Bir saat sonra yeni bir hücuma uğradık. Top sesleri çok ya- kından geliyordu. Fakat bu seslere, hergün somun somun ekmek yedir- diğimiz vahşi hayvanların sesi kadar alışmıştık. Kırk saat içinde on sekiz defa bombardıman edildik, Fakat bombardımanın şiddetini ancak başı mız üstünde uçan tayyarelerin üzeri- mize yağdırdığı bombaları duyduktan sonra anladık. N “Gökten dolu yağar gibi düşen bom balardan kaçınacak yer arıyorduk. Dağınık binaların birer birer ateş al- dığını, içindekilerin can havlile dışarı fırladıklarımı görüyordum. Demir ka- feslerde yaşıyan vahşi hayvanlar gü- rültüden ürkerek acı acı bağırıyor - lardı, Birden hayvanların barındığı kulübelerin ateş aldığını gördüm. A- teşin içinden kurtulan aslanlar, kap» lanlar deli deli kaçışıyor, alevleri ya» rarak şehre akın ediyorlar, Kimisi de alevlerin içinde yanıyordu. “Hayvanlar önde, biz arkada şehre doğru koşuyorduk. Şimdi bu azılı a5- Janların şehirde insanlar üzerine sal. dıracağını bekliyordum.Bize alışkın oldukları için saldırmıyorlar sandım. Geçtiğimiz yollar insan, kadın, ç0- cuk nâşlarile doluydu. İnsanlar ka- İçışıyor, gökten muttasıl ateş yağıyor, bir mahşerin içinde herkes şaşkın şaş kın koşuyordu. Bu vahşi hayvanlar, İher gün avlamak hasretile yandıkları insanların yanından geçiyor, müşte- rek bir #elâketin azabını beraber du- yuyorlarmış gibi sürünerek geçtikleri İinsanlara pençelerini bile göstermeyi akıl etmiyorlardı. Bu medeni Insan « lardan kaçıp soluğu ormanda almak için azgın bir hızla koşuyorlardı. Bir-ara dizlerimin 'Bağı çözüldü, ye z6 yuvarlandım,-meğer yaralanmı « şım. Ondan sonrasını hatırlamıyo- rum. Uyandığım zaman kendimi has- tanede buldum. Yanımdakiler anlat- tılar. Beni yolun üstünden kaldır - mak için gelenler, yanıbaşımda ko- caman bir aslanın yattığını görmüş- ler. Gövdesini vücudüme © yaslamış, gökten yağan bombalara karşı kendi göğsünü siper etmiş. Gelenler yanıma yaklaşmıya korkmuşlar. Aslan insan gölgelerini görtir görmez kalkmış, ya rasından kanlar akarak ormanu doğ» ru kaçmış. * Vahşi insanlar karşısında medeni aslanlar ancak bu kadar insan olabi- birler, MUĞLADA; Bir Şoför Mektebi Açıldı Muğla, (TAN) — Çalışkan genç lerimizden Süreyya Kolcuoğlu tara» fından 1 kânunusanide açılan otomo bil ve traktör şoförü mektebinin bi- rinci devresi bitmek üzeredir. De- vam eden 20 talebe yakında imtihan edilecektir, Mektebin her devresi 3 aydır, £- kinci devre bir nisanda başlıyacak» tır. Kayıt için hariçten de talehe mü racaat etmiş bulunuyor. BOZÖYÜKTE: | Caddelere Ağaç Dikiliyor Bozöyük, (TAN) — Belediyenin te şebbüsü ile hariçten getirtilen ak a- ğaç fidanları kasabanın caddelerine dikilmiştir. Bu fidanlar hayvanlar» dan korunmak için muhafaza altın» da alınmıştır. Ziraat Bankası Buğday Alamıyor Bozöyük, (TAN) — Ziraat Benkası şimdiye kadar çiftçiden 20 bin kilo- ya yakın buğday almıştır. İki aydan- beri buğday koymak için ambar teda rik edilemediğinden banka buğday alamamakta, bu yüzden çiftçinin 29- hiresi ucuz.