SG — 4-3-935 TAN Gündelik Gazete önal. 'TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- samimi olmak, olmıya çalışmaktır. milipem ABONE BEDELİ “Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sene 2800 Kr, 10 >» GA 1s > 0 >» SAy 400 » 10 >» LAy 300 » Milletlerarası posta İte'hadına dahil ok Meyan memleketler için 30, 16,9, 3,5 lira dır, Abone bedeli peşindir: Adres değiş tirmek 25 kuruştur, Cevap İçin mektup Masa 10 kuruşluk pal üyesi lizemdır, GÜNÜN MESELELERİ Et Meselesi (Yazan: M. ZEKERİYAT Et meselesi İstanbulda günün me- #elesi olmakta devam ediyor. Hükü- metin aldığı bu mühim tedbir et işile Meşgul olanlardan bazılarının men faatlerini bozmuştur. Bunlar muhte- lif vasıtalara başvurarak menfaatleri- Bi korumıya çalışıyor, ve bu tedbiri »kâmete uğratmanın yolunu arıyor - Fakat belediye ve hükümet bu de- fa bütün müşküllerle mücadeleye ve wn menfaatini müdafaaya karar Yermşitir. Bu meselede halkım da be- lediye ve hükümetle el ele vererek Yürümesi lâzımdır. Her yeni tedbirin bir takım aksü-| lâmeller yaratması tabiidir. Alışılmış bol kâr ve kazanç imkânlarını elle- rinden kaçıranlar elbette lâkayt ka- lamazlar. Fakat halkın menfaati ufak bir zümrenin hususi menfnatinden üstündür. Onun için menfaati halel- dar olanların hükümetin ucuzlama tedbirini sıfıra indirmek için vâki o-! cak gayretleri karşısında mukave- met etmelidir. Bu tedbir muvaffak olursa ileride Şok ucuza et yememiz imkânı vardır. Kış mevsiminde bulunduğumuz için İstanbul hayvan müvaridatının en olduğu zamandayız. Fakat deniz ve kara yolları açılıp şehrimize bol bol hayvan gelmiye başladığı zaman hükümetin ucuzlama kararını kuv - yetlendirecek yeni tedbirler almasına ihtiyaç vardır. Hükümet bu işi gayet <iddi surette ele aldığı için bu teşeb- büsün muvaffakıyetle neticeleneceği e şüphem yoktur. * Kültür Hareketlerinin Bir Bilânçosu Memleketteki kültür hareketleri- Bin seyri neşriyat ile tespit edilebi- lir. Maarif Vekiletinin basma yazı ve Yesimleri derleme bürosu bir iki se- Dedenberi Türkiye dahilindeki bütün | Meşriyatı takip ederek senelik bibloğ- TYafya neşretmektedir. İki gün evvel bu büronun 1937 yılına ait biblograf- Yası çıktı, Burada şu rakamlara te- Sadüf ediyoruz: Türkiyede 1937 senesi içinde kitap Fisale, broşür, harita ve saire olarak 2223 kitap çıkmıştır. Son altı ayda çıkan 1164 eser şt Baretle tasnif edilmiştir: Felsefe 13, dini kitaplar 19, sosyal 389, filoloji 28, nazari ilimler ©6, tatbiki ilimler 242, Güzel sanatler M3, edebiyat 122, tarih 154. Bu rakamlardan anlıyoruz ki, Tür kiyede ön çök basılan ve bu sebeple #0 çok okunan eserler sosyal ilimlere, Sohra tatbiki ilimlere ve sonra edebi- Tata vit olanlardır. Bu rakamlar Türkiyenin içinde bu-! Tunduğu içtimai hayatın bir ifadesi» | dir. İnkılâp içinde bulunan bir mem- tte okuyucunun en büyük alâka- W içtimaf meseleler etrafımda topla- hir. Bir tarafta yıkılan, öte tarafta “un yerine yükselen içtimai müesse vardır. Halk bu yeni içtimai Milesseseleri anlamak, yeni fikir ha- teketlerini öğrenmek iştiyakındadır. ! arzu ve ihtiyacını da en ziyade mat eserler tatmin edebilir. Türkiye ayni zamanda teknik bir Medeniyet içine giriyor. Bugünkü ha YAt en çok tatbiki ilimleri bir zaruret haline getirmiştir. Bunun için de o- 'Yucu bu ihtiyacını tatmin edecek «erlere muhtaçtır. Şiir, > ta Mi edebiyat üçüncü sa- Derleme bürosunun bu meşkür fa- aliyeti cidden takdire lâyiktir. Balık İşinde | Gırgırcılarla ir Hasbihal İİ İNŞ i YAZAN: BALIKÇI İİİ İN ii uhterem gırgırcılar; Balıkçılar cemiyetin- den gelen itiraza cevap verir- ken size de hitap etmiş: “Otur duğunuz dalı kesiyorsunuz is- pat edeceğim!,, demiştim. İş- te, bugün sözümü yerine geti- riyorum: Balıkçılar Cemiyetinin cevabın- dan, kulağıma Sızıp gelen sesler- den şunu anlıyorum ki, beni kendi- nize düşman sanıyordunuz. Bu zan- nınız kökünden yanlıştır. Ne size, ne diğer herhangi bir vatandaşa ö- xümde böyle bir gılliğış yoktur ve olamaz da. Esasen ne voliciyim, ne dalyancı.. Kâr ve kespinizde de gözüm yok. Bilâkis bütün vatan- daşlarımı güleryüzlü ve cepleri pa- ra dolu görmek yegâne emelimdir. Beni harekete getiren saik ancak milli vazife duygusudur. Herni şunu pek iyi bilme- liyiz ki, bir milletin Tefa- yete karşı vazifelerini bihakkin kavramış bulunmaları iktiza eder. Bu vazifeler de şunlardır: Vatan - daşın hakkım, kendi hakkı gibi gö zetmek.. Vatandaşın refahını, ken di refahi kadar aziz bilmek.. Ce - miyete ait her ne varsa onu biz- den sonra gelecek nesiller için ko- rumak; yani, atalarımızdan bul - duklarımızı daha mükemmel tarz da evlâtlarımıza bırakmak.. Bugüh biz, şu aziz toprakların üstünde yaşıyan insanlar, tarla - larda, ormanlarda denizlerde ek- mek paramızı çıkarmıya savaşır - ken dikkatimizi bu vazifelerden ayır mamıya mecburuz. Yani, bir ağacın meyvesini koparırken dalını kir - mamıya; kökünü kurutmamıya k tina edeceğiz, zamanımızda bir â- daç kurumadan yerine diğerini, hattâ emsalinden birçoğunu dike- ceğiz. Bunu yapmazsak evlâtları - mızdan. rahmet, tarihten rahmet bekliyemeyiz. u mukaddes vaziTeyi müd. rikseniz, balıkları avlarken asıllarını örseliyecek usullerden hazer etmenizi kanundan evvel vic- danınız size emretmelidir. Çünkü, o balıklar sizin değil, cemiyetin ma hdır. Siz ancak verim kabiliyetin- den istifadeye mezunsunuz. Bu me- zuniyet te şahsınıza tahsis edilmiş değildir. Sizin kadar dalyancıların, volicilerin, ağcıların, voltacıların, hattâ erbabı merakın da istifade- ye hakları var. Onlar da bu hak mukabilinde devlete rüsum ödeme- yi taahhüt etmişler, av tezkereleri- nin harçlarını vermişler, işlerinin muhtaç olduğu avadanlık için avuç avuç para harcamışlardır. Nüfus bahsine gelince; azametli ekseriyet te onlardadır. Siz “lâşey veya cüz” halinde kalırsınız nlar balığı düzgün ve tabii akınlardan beklerler. Her balık kendi mevsiminde Karadeniz den gelecek. Dalyanlar, dalyan balı ğım; voliciler veli balığını, ağcılar, voltacılar, meraklılar da kendi kıs- metlerine isabet eden balıkları tu- tacaklar. balık bekledikleri nuz? Dapdaracık kapıyı tutuyor- sunuz. Evvelâ, şu noktada haksız a- tılmış mütecaviz bir adım var. So- Tarım size: Bir dalyanın muâyyön hudutları dahilinde ağ atabilir ve- ya keyfinize uygun her hangi tarz şamata yapabilir misiniz? Hayır! diyorsunuz. Çünkü, velev denizin sathında bile olsa, gürültü balıkla- rı dağıtacağından bu hareket mem- mudur. Suali değiştiriyorum: Her hangi bir volinin ortasına ağ bırakabilir misiniz? Yahut kayık demirliyebi- lir misiniz?. Buna da şüphesiz ha- yır! diyeceksiniz. Çünkü o da voli sahibinin hukukuna tecavüz sayı- Mir ve memnudur. halde, hangi hakka veya izi- ne güvenerek âmme menfa- atine açık kalması icap eden kapı- nın ağzında duruyorsunuz?. Lüt- fen bana söyler misiniz?"., 'Lâf aramızda, inkâr edemezsiniz. ki, kanunsuzluktan, daha doğrusu malarından istifade etmektesiniz. Açıkçası; kanuni bir hakka istinat etmeyip “yaptığımız o avcılıktan kimseye zarar gelmez!” iddiasına, düzcesi, aslı, faslı sorulup araştı- rilmamış “kavli mücerrede” daya- niyorsunuz. Zannımca “kavli mü- cerret” âmme hukukunu izrar sa- lâhiyetini size, değil, hiç bir kim- seye vermez, veremez! Maamafih, dalyancıları, volicile- ri, hâsılı sizden gayri bütün Türki- ye balıkçıalrını mevzudan çıkara- cağım. Kanuni hakları, taahhütleri, teamülleri de bir yana koyacağım. Karadeniz balıklarından istifade hakkını inhisarınız altında farzede- Tek muhakeme edeceğim: Acaba avcılığınız sizin İehinizde midir?, İmen ve mantıkan hayır. Çünkü, siz de pekâlâ bilirsi- — İstanbul kıyılarında balıkçı kayıkları. niz, Karadeniz üretici mera değil- dir. Daha ziyade besleyici yayladır. Bilhassa alâkadar olduğunuz pala- mut ve uskumru balıklarının yav- rulama yerleri münhasıran Marma radır. Şimdiye kadar yapılmış il- mi ve tetkiki müşahedeler bize gös teriyorlar ki palamut tohumları ha ziran ve temmuz zarfında sardal- yalarla beraber Karadenize çıkıyor lar, yakın sularda beslenerek eyl0l den İtibaren gaco (palamut yavru- su demektir) halinde avdete başlı- yorlar. Ağlarmızı ilk defa henüz te kâmül etmemiş bu yavru balıkları tutmakla ıslatıyorsunuz. İnsaf e- din,, bu avcılığın kemale ermemiş bir ekini biçmekten ne farkı var?!. ün- o sından başka kimin işine yarar?. Balık yemesini bilen alıp yemez, tuzlayıcının İse hiç işine gelmez! Sonra, madem ki, balıkçılıkla ge- çiniyorsunuz, herhalde benden iyi bilmeniz iktiza eder ki bir yaşına gelmiş mütekâmil palamutun dahi yumurtaları olgun değildir. Yavru vermezler. Ancak !ki yaşına gek meli, torik çağına ermeli ki yumurt lıyan balıklardan döl yetişsin. Bu halde, yaptığınız şu ilk avci- ık balığın şah, yani hayat damarı- na vurulan bir darbe değil mi- dir? Tamamen kendi aleyhinize 0- lan bu ziyankârlığı başka birisi yap sa sizin mâni olmanız iktiza etmez mi? am mevsim avcılığına gelin- ce: Yirmi otuz takım geçit yerinde toplanıyorsunuz. Gelen ba- lığı kuşatıyorsunuz. Bu yaman hü- GÖNÜL İŞLERİ Kadınları Hasta Zamanlarında İdare Etmeli vlilik hayatında erkeğin dira- yet göstermesi ve nefsini kon- trol etmesi lâzımgelen İki zaman var- dır: Biri evliliğin ilk senelerinde, di- Eeri kadının hasta günlerinde. Psikoloğlar tetkik etmişler. Evde- ki gürültülerin yüzde ellisinin kadı- nın hasta günlerinde erkeğin idaresiz- liği yüzünden çıktığına kani olmuş- lar, Kadının hayatında hasta olduğu günlerin mühim relü vardır. O gün- ler kadının heyecan kabiliyeti artar. Sinirleri bozulur, O müddet zarfında çabuk kızar. Kendisini koritrol ede - mez. Erkek kadının bu psikolojik 2a- aflarını gözönünde bulundurarak ona karşı muamelesini değiştirmiye mec- burdur. Aksi taktirde patlamıya mü- sait bomba halinde bulunan kadın u- fak bir kıvılermla derhal ateş alır. Ka. yameti koparır. Kavga başlar. Bu kar şılıklı sinirlenme ve hiddet bazan her ay tekerrür ederse evih bozulma» 3 04 sildi Eğer erkek kadının bu nazik gün- lerinde nefsini kontrol eder, sinirle- tici hâdiseler olsa bile hiddetine ye - nilmekten kendisini korursa kavga- nan önü alınır. Kadın buhran günleri- Bİ geçirip kendine geldikten sonra ko casının bu muamelesine karşı minnet borcu duyar, arada sevgi artar, Bununla beraber, bu işte kadına da düşen vazife yok değildir, kadın da buhran günlerinde terbiyesini boz mıya mezun değildir, O da terbiyesini mubafazâ eder, nefsini zorlarsa erke- ğin vazifesini kolaylaştırmış olur. Amma bazı kadınlar vardır ki, ta- binten sinirli ve titizdirler, Her vesi- le ile kocalarına çatıp onları sinirlen- dirmekten, küçük düşürmekten zevk alırlar, Bunlar daimi hastadırlar. Bu gibileri idare daha güçtür. Çünkü bu vaziyet, daimi surette bir hasta ile beraber yaşamak demektir. Erkeğin ise bu kadar ağır yükü taşımıya nadi- ren tahammülü vardır. cumdan bozguna uğrıyan hayvan ne oluyor?. Akın intizamı üstünde ne tesir hâsıl ediyor? Bu cihetleri de araştıracak değilim. Denizden kovalarla su alır gibi kepçelerle ba hık ahyorsunuz; motörünüzü yük- lüyorsunuz. Memleket dahilinde bu mikdar balık sarfına şimdilik imkân olmadığından bedava mal al mak sevdasına düşen ecnebi talip- ler limanda komanya yiyerek bek lemek masrafını ihtiyar ediyor, is- tiğna gösteriyorlar. Bir yandan ken di malınız ziyan oluyor. Bir yan-, dan piyasa sarsılıyor. Sizinkilerle beraber diğer esnafın tuttukları muhtelif cins balıklar da muhtekir- ler arasında taksime, düzcesi yağ- Tmualia halle wine yiyor. Arada ancak mutavassıtlar kazanıyorlar. Netice- de başta hükümet, sonra siz ve bü- tün balıkçılar, müthiş bir ziyana uğruyorsunuz. Hele zavallı uzatma cılar, yeldirmeciler, voltacılar büs- bütün aç kalıyorlar. Hesap kitap, bir de bakıyorsunuz ki, mevsira 80- nu birçoklarınız (kabzımal) hazret- lerine borçlusunuz!, U nutmayın ki, ziyana uğrıyan bu mahsul “milli servet” tir; ayni zamanda sizin için de is- tismarı şart ile mukayyet “serma- ye” dir. Eğer sermayenizi kayıkla- rınız, ağlarınız farzediyorsanız, al- danıyorsunuz. Onlar ancak bir va- sıtadırlar. Tıpkı rençberin beli, sapanı gibi... Ya sizin mestane avı- nız voya herhangi tabii bir sebep yüzünden balık tükenir de kesada uğrarsanız, ağlarınız, kayıklarınız iki para etmezler, Dilerseniz, o za- man kayıklarınıza (fesliğen) dikebi Jirsiniz. Nasıl ki, bir zaman olmuş, ihtiyarlar anlatıyorlar; büyük bir iki kırgın yüzünden denizde bere- ket kurumuş, kayıklarına (eslik gen) dikmişler! Bu görümden de bakınca milli serveti israf ile moşgul olduğunuz tebarüz etmez mi? Sesinizi işitmiyorum, zannetme- yin, işitiyorum. Diyorsunuz ki: — Biz tutucuyuz. Emeklerimizin boşa gitmesinden de müştekiyiz. 'Tablatin zorlu pençesile boğuşarak balık tutarken, balıkhane veya İk- tısat Vekâleti kârlı satış çarelerini düşünmeli değil midirler?. Haklısınız. Balıkhanenin, bilhas- sa kabzımallar, komisyoncular sını fındaki mutavassıtların muahaze- ye lâyık pek çok noksan ve muzır ta rafları bulunduğunu inkâr edecek değilim. Zamanı gelince onları da bir bir izah edeceğim. ncak herşeyi hükümetten beklemek doğru bir intizar veya talep değildir. Herkesten ev- vel müstahsilin kendi malını koru- ması, mal ile talep arasında bir mi vazene husule getirmiye çalışması iktiza eder. Siz ise balığı yalnız tut dalıdır. Hem ne di Yazan: SABİHA ZEKERİYA On beş, on altı yaşında kız erkek, genç bir grupun konuşmasına kulak misafiri oluyorum. Yeni neslin bu ne- şeli, heyecanlı çocuklar bir bahisten bir bahise atlıyor, hayatta rast geldikleri hâdiseleri öy- le ince fikir ve kelime oyunlarile ten- kit ediyorlar ki, dudaklarımı, gülüm; semeden menedemiyorum. Muhitle- | rine yakın olmadığım için konuştuk” ları şahısları tanımıyorum. Birisi İden bahsediyorlar, diğerleri heyecan- la sözünü kesiyor: biribirlerini ve — Bırak şu dalı. Eli, öpmiye de- İğil, tükürmiye bile değmez. Bir başkasının ismi o mevzularma * İkarışıyor, birkaç ağız birden: —(.) mi7, Allah... O müdür beyin İnsanlara herhalde iltifat maka- mında değil, tezyif makamında ver- dikleri “dal,, sıfatını merak rum. Müsaadelerini alarak soruyo rum, ediyo- Kıvrak kahkahalarla gülüyorlar. * — Dal mı?. Dalkavuk demek. Ka- vuğunu indirirseniz dal kalır, Yani bizim iğrendiğimiz adam. © * Ne güzel... Yeni neslin, Osmanlı im paratorluğunun bu nesle miras bırak tığı riyaya, tabasbusa, el ayak öpen hacivada verdiği ne mânah Dalkavuğun eline tükürmiye iğreni- yor. Bütün bir sultanlar devrinin tan verdiği, büyüttüğü, beslediği, bus gün hâlâ ötede beride şalvarsız, çak- şırsız gezen, fötr şapkanın altında bir sıfat, softa meskenetile el kavuşturan, yer öpen, fikrini, kanaatini bir pula sa- tan mazinin yâdigirma, masum kah- kahalarla kıvrılan İnce dudakları a- rasından “dal, diyip gülüyor. Hissi. nin, fikrinin, kanaatinin üstüne basıp, bir avuç altın şıkırtısı için efendisi. nin önünde süklüm püklüm eğilen insanın başından kavuğunu çekiyor, ve “dal, diye çıplak bıraktığı kelile alay ediyor. Bir nesil farkı. Ne gü- zel fark! Arnavutluk. Sefirimiz Arnavutluk elçiliğine tayin edilen B. Hulüsi Fuat Togay ve sefaret i- kinci kâtibi B. Hasan Cevat dün sabahki trenle şehrimize gelmişler- dir. Pazartesi günü vapurla, Pire ve Da raç yoluyla Arnavutluğa hareket e İ deceklerdir. B. Hulüsi Fuat Togay kıymetli dip lomatlarımızdandır. Yeni vazifesinde de muvaffakiyet dileriz. İsveç Sefiri Memleketimizden Ayrılıyor İsveç sefiri B. Winter, memleketi. nin Moskova elçiliğine tayin odilmiş- tir. Bugünlerde Cümhurbaşkanımıza vedanamesini takdim edecek ve mem leketimizden ayrılacaktır. Yerine İs- veçin Moskova elçisi B, Julenstern, geçmiştir. B. Winter, memleketimizde çok se- vilmiş bir sefirdi. İki memleket ara- sındaki münasebetlerin kuvvetlen » mesine derin bir sevgi ve alâka ile çalışmış ve memleketimiz hakkında çok samimi bir bağlılık göstermişti. Memleketimizden ayrılması pek çok olan dostlarını müteessir etmiştir. © Kendisine yeni vazifesinde de mu- vaffakıyet dileriz. . viyette görünmüyorsunuz. Elinize geçen, ve galiba sahipsiz ve tüken- mez zannettiğiniz serveti kökün- den ağaç söker gibi aslından yolu- yorsunuz. Binlerce balıkçının da kâr ve kesiplerine kibrit suyu dökü yorsunuz. İşte beni gırgırcılık aley- hine köpürten sebepler bunlardır. Bu müfterisane inhisar, bu gefi- lâne hasat, bu müsrifane haraçtır. Dostluğuma inanınız aziz vatandaş lar; bu gafiline avlayışla bereket çok sürmez, âkıbet endiş olmıyan her müsrif gibi sizin de alnınızı in- Safsız bir kesat karşılar. Hele beş on gırgır daha artar da metha! büs- bütün tıkanırsa, âkıbet daha çabuk kendini gösterir! (Bir gazetede küçük bir havadis gör.