E » pi No i8 Bugün; hocalar partisi, kendileri- Bİ âdeta bir meydan muharebesi kszanan bir asker kıtasına benzet- Mişlerdi. — Süpürttük... Alimallab, hepsi Bi Süpürttük. Diye, büyük bir sevinç izhar et- Mişler.. O geceyi derin bir sevinç Ve slirur içinde geçirm;ilerdi. Fakat bu sevinç ve sürur. uzun Sürmemişti. Ertesi gün, Hürriyet Ve İtilâf firkası merkezinde, ha- ii bir meydan muharebesi zuhür etmişti, Öğle namazını Bayazıt camisin- kılan hocalar, birer, ikişer mer- Zİ ürmumi binasına gelmişlerdi. ha hâlâ, dünkü zaferin tatlı he- Yecanı içindelerdi. Hepsi, birer kö- #eye kurularak, kahve ocağında pi- Sen çayın demlenmesini beklemek- telerdi, O aralık sofada birtakım ayak e işltilmiş, birkaç kişi belir - — Bunlar kim? Ne istiyorlar? iye vakit kalmadan, bu bir- «Kâr kişi, on, on beş kişi oluvermişti. Herkese, derin bir hayret gel - Mişti. Hocalar, biribirlerinin yüz rine bakarak: *— Ne oluyoruz? Münasını ifade eden birer İşa- fetle vaziyeti istizah etmişlerdi. akst vaziyeti izah, mümkün de- «Bildi. Çünkü, on, 'on beş kişi, bü- tün odaların kapılarını tuttukları 7 Bibi, mürdivenlerde”de büyük bir ültü kopmuş, binanın içi, Sadık “SY Partisine mensup, gözü pek Cühvani tarafından istilâ edilmişti. Aşağı yukarı yüz kişi kadar tah- Min edilen bu (serden geçti) parti- #inin başına, Damat Ferit Paşanın Yalı$ına kurşun sıkan ve köprüde ki skandal vaziyetini hazırlıyan , Mehinet Ali Bey geçmişti. Memet Ali Bey, korku ve hayretten renkleri gireç gi- bi bembeyaz kesilen hocaların oda- Sina girmiş. oradakilere göz gez irmiş.. Zeynelâbidin hocanın kar- fisına dikilerek: — Hoca! Bütün fesat, senin ba- fanın altından kalkıyor... Saman altından su yürüten, bizi, biribiri- Mize düşüren. Fırkayı ikiye bölen, bep sensin! Şimdi, şimdi fırkadan İstila edeceksin! Yoksa, sarığını boynuna dolar.. seni, Bayazıt mey Minda sürüm sürüm sürüklerim. Demi, işti, Bu sözler, o kadar katiyetle söy- pl ki, boca Zeynelâbidin E- # — Semi'na.. ve ata'na, mirim.. Demekten başka çare göreme - ie çi Hürriyet ve Itilâf furkası &- hiçbir alâkası kalmadığını yaz- kolg Ondan sonra da şemsiyesini aa altına alarak çikip git- Büyük hocalardan diğer dört ho- tesadüfen bu hâdise esnasında 4Pada değillerdi. İkinci sınıf hoca- xi, Zeynelâbidin Efendinin bu ha- İN âkibetini görür görmez, derhal la, belerinin etek'irini toplamış - : usullacık birer birer savuşu- Vermişlerdi, Sadık Beyin serden geçtileri o Ada bütün kalem odalarını ve mü salonunu işgal etmişler: — Firka, bizimdir. Gasbedilen Malımıza ve hakkımıza sahip ol - Pig Öleceğiz, buradan çıkmıyaca- O A > la son sözlerini söylemişler ei zamanda, (Hüüriyet ve İ- rkası reisi) diye, Sadık Be- Ye imzalattıkları bir arizayı da Yıl- sarayına göndermişler, (Gayet mühim ve müstacel) kaydi ile Pa- Si a aşti takdim etmişler. u arizanın meali şundan be mt Çat BEBE EE Nasıl değgu d47- Na suyaşadı? - Nasıl battı ? — İKİNCİ KISIM — Oustafa Sabri Efendi, mahza (Kardinal Rişliyö) rolü oynamak i- çin bir fırka teşkil etmiş. buna da bizim fırkamızın ismini vermişit. Biz, (sadık bende) leriniz; salta- nat makamının şeref ve Kudreti haleldar edecek.. ayni zamanda Eer. kamızın ismini de tarih huzurunda lekedar eyliyecek olan böyle halna- ne bir teşebbüsü yenmiye gayret ettik. Ve bugün de, büyük bir üm ile, fırka binasını işgal ederek, (Zati şahane) lerinin mukaddes hu kukuna vuku bulan bu tecavüzün önüne geçtik. Bizleri, bu azmimizden çevire- eek, hiçbir kuvvet yoktur. men- İaatleri sektedar olan adamlar, $a anda en sarih hakkımız ve malımız olan merkezimizin binasına en kü- gük bir tecavüzde bulundukları tak dirde, çok şiddetli mukabele göre ceklerdir. Mahza. (Mukaddes hu - kuklunuzu muhafaza etmek için son kararımızı verdik. Bu vesile i- le, (ubudiyet) imizi teyit eder, ve bizi mücssif mukabelelere mec- bur etmemeleri için. lâzım gelen- lere vesayada bulunulmasını istir- ham eyleriz.) Bu ariza. Vahdettin üzerinde çok mühüm bir tesir husule getirmişti. Hattâ Sadık Beyden bu kadar cü- retkârliğı ummadığı için, derhal hâs müşavirleri Refik ve Zeki Bey leri çağırarak arizayı göstermiş: > Bu, sakın ittihatçıların bir.ma nevrası olmasın... Demişti, vE Otekilere de ayni fikir gelmişti: — Evet. vaziyet, şüphelidir. Son zamanlarda, uğradığı muvaffakiyet sizliklerden meyus ve müteessir olan Sadık Beyin, gizlice itlihat- çılarla uyuşarak böyle bir hareke te atılması, çok muhtemeldir. Demişlerdi — Eh. şu halde? — Şimdi ne olacak? u sualler, uzunca bir müza- kereden sonra, şu kararla neticelenmişti: — Mustafa Sabri Efendi ile ar- kadaşları, zinhar artık bu mesele- nin üzerinde durmasınlar. Hattâ, merkezi umumi binasının semtine bile uğramasınlar. Sakın bir çıban başı koparmasınlar. Başka bir fır- ka teşkiline çalışsınlar. Bu karar, en süratli vasıtalarla, alâkadarlara tebliğ edilmişti. Merkezi umuminin böylece işgal edildiğini duyan alâkadarlara da, 6 sasen ayni fikir gelmişti: — Mümkün değil, Sadık Bey bu kadar cüret gösteremez. Her hal de, ittihatçılarla birleşti. Maksa- dı, bizi şiddetli bir mukabeye mec- mecbur etmek.. İstanbulda bir ih- tilâl çıkartarak bizi, İttihatçılara tepeletmek.. son derecede temkin ve ihtiyat gösterelim. Şu intihap bitinceye kadar sabredelim. Demişlerdi. Araya, Vasfi Hoca girdi. Uzun ve derin mantıklarile Sadık Beyin öfkesini izale etti. Melâmi şeyhi Terlikçi Salih Efendi de, sadık mü ridinin üzerinde mühim tesir husu- le getirdi. Sadık Beyin, fırka üze- rindeki hakkı tanınmak, intihapta da müştereken çalışmak şartlarile yeniden bir itilâf aktedildi. Mustafa Sabri Efendi de uzun mülâhazalardan sonra, bu yolda ha reketi ihtiyar etmişti. Cünkü o ara- ık. kendisi mühim bir menfaat me selesi peşinde idi Şöyle ki: Açıkgöz hoca, (İttihat ve Terak- ki hükümet ve fırkası) mütareke- nin o müthiş zelzelesile inhidam © der etmez. bundan azami derecede istifade etmek için mahirane bir plân tertip etmişti. Derhal hüküme te bir istida vermişti. Ve bu isti- | TAN Yazan: Ziya Şakir Sadık Beyin Adamları her tarafa saldırımışlardı diyarında çektiği mihnet ve me- şakkatlerden, Romanyada yakala- nıp İstanbula getirilerek Bileciğe sürgün edildikten sonra ds maruz kaldığı sefalet ve saireden bahse- derek İttihatçılardan (yirmi beş bin lira) tazminat istemişti. Br akılı kimseler, evve- lâ böyle bir talebe gülmüş, lerdi. Hattâ. Hoca Sabri Efendi gi- bi mantık ülemasından bir zatın bu hareketine garip mânalar vere- rek: — Galiba, Kartal nsipliği zama. nındaki yaptığı işleri tekrar etmek istiyor. demişlerdi Fakat, - gülünç bir rüya gibi - birdenbire (Şeyhislâmi lik maka- mına geçen Mustafa Sabri Efendi: (Meclisi hassı vük: dan aldığı mahirane bir karar ile. İttihat ve Terakki Cemiyetinin metrukâtın- dan (on bin lira) sını çekip alıver- mişti. Mantıktan daha kuvvetli o- lan bu zekâ oyunu. bu meseleye vâkıf olanları hayretlere garket- miş; birçoklarını da: — İşte. beceriklilik buna der- ler. Aşkolsun, hocaya. Durdu, dur- du; turnayı gözünden vurdu. Dedirtmişti. Tabiidir ki on bin lira, Mustafa Sabri Hocaya” pek tatlı gelmişti .Bütün hayati. acı mahrümiyetler i- çinde geçen esbak Kartal naibi, o on bin lirayı kâmilen beşi bir yer- de altına tahvil ettirerek büyücek, bir çömi bu altınlara karşı; © (Arkası-var) Lüzumundan Az Yiyince... Bazılarının da iştahı olmaz. İhti- yaşları olan kalörileri temin ede” miyecek kadar az yerler. O vakit, iyi beslenmiye lüzum gösteren - verem gibi - bir hastalik varsa hastalık mlev alır, ilerler ve peticesinin ne olacağını bilmiyecek kimse bulunmaz. Fakat az yiyen herkeste bu has- talığın mutlaka bulunması lâzım gelmez, Normal sayılabilecek hir a- dam ihtiyacından az yerse vücudü- nün ilkin şekerleri ve yağı erir, ondan sonra sıra azotlu maddelere gelir, Azotlu maddeler vücudün a- sıl binası demek olduğundan vücut yaşıyabilmek için en son onları ya- kar, Bu kaideden, şişman olup ta 70- yıllamak istiyenler istifade eder ler, Vöcul azotlu maddeleri en son ra yakacağına göre, zayıflarken, et yemeklerini azaltmıya lüzum yok- tur. Yalnız yağlı ve şekerli yemek» leri yememekle insan hem kilodan kaybeder, hemde vücudünün asıl binasını eritmemiş olur. Lüzumundan az yemek, hazıla- rında pek te büyük fena tesir yap- maz. Pek çok zayıfladıkları, hattâ azotlu kısımdan da. kaybettikleri halde, işlerine. güçlerine devam e- debilenler görülmüştür. Ancak bu misaller müstesnadır. Lüzumun- dan az yemek mikroplu hastalıkla ra, hele verem hastalığına, yol a- çar, Çocukların lüzumundan az yes meleri büsbütün zararlıdır. Lüzü- mundan az yiyen çocuk ne büyü- yebilir, ne de kendini besliyebilir... Ya, insan hiç yemezse? Bektaşi- nin dediği gibi, onu hilmiyecek kimse yoktur. Fakat ne kaar ya- şıyabilir? Nazari hesaplara göre m- i » onda dördün cd Yeni Hava Hatlarımız Londrada çıkan “Büyük Britanya ve Şark” mecmuası yazıyor: Türkiyede devlet havayolları idare si. bir Bükreş — Belgrat — Atina ha va servisi kurmak için tetkiklere baş lamıştır. Bu iş için tanınmış bir İn - giliz havacısı olan B. Neville Stack da çalışmaktadır. Bu hattın 23 nisan da açılması beklenmektâdir. Ayni ta rihte, Istanbul, Ankara, Izmir ve A- dana şehirleri servisleri de biribirine bağlanacaktır. Bu suretle, Türkiye, Irak ve Iran arasındaki hava komü- | nikasyonununun tesisine doğru ilk adım atılmış olacaktır. Bu hareket, Avrupa servisleri üzerinde mühim te sirler doğurabilecek o mahiyettedir. | Çünkü. Avrupadan şarka giden en kısa yol Türkiyeden gecmektedir. Bu hareketler. Türkiyenin hava teşkilâtı itibarile büyük bir inkişafa | doğru gittiğin! göstermektedir. o — Londra ve Roma Anlaşabilecekler mi? (Başı 1 incide) zaretine secilmek İçin en büyük şans sahibi olmakla beraber kamara âza- sından bir Hariciye Nazırı İntihabı kolay olmıyacaktır. Lord Halifax'ın Hariciye Nezareti ne tayini. İngiliz — İtalyan müzeke- relerinin muvaffakıvetle neticelen- mesine kadar zaman kazanmak icin yapılmıstır. Bövle bir muvaffakıyet kabinenin mevkiini kuvvetlendire- cektir. Ayni mahfiller. B. Bovd Lennoxun mesa! nezareti müsteşarlığına tayini- nin müfrit sağ cenahla teşriki mesai için gayret sarfedilmekte olduğuna bir delil addedilmek lâzım geldiği fikrindedirler. Diğer tahminlere göre, Churchill kabineye girecektir ve Chamberlain' | dan sonra en muhtemel Başvekil ola- rak ta Müdafaa Nazırı Thomas İns- kip'in ismi zikredilmektedir. Grandi Romada Calais; 27 4A.A) —. Lon- A İtalya'nın. dra elçisi Kont Grandi, Roma'ya dön mek üzere Calais'den geçmşitir. Hiç yemiyen insan, ilk üç günde her gün birden üç kiloya kadar kay beder. Ondan sonra kaybettikçe 2- zalır, en son gününde bütün ağır. lığının yüzde ancak hir bucuğu kay bedilir. Normal bir adam hiç yeme diği vakit her saat içinde ortalama hesapla yarım kile kaybettiğini he saplamıştır. Vücutten kayholdukça, vücudün sıcaklığı da gittikçe azalır. Kanın terkihi pek az değişir. Fa- kat teneffüs açlığın ikinei günün- den sonra gittikçe hafifler. Büsbütün aç kalan adam ilkin vü cudünün yağlarivle geçinir. Bir he saha göre vilcudündeki yağın vüz- de elli beşini sarfedinceye kadar yaşar. Fakat yağları azaldıkça şe- kerini çahuk sarletmez, ondan az sarletmekle beraber, bir taraftan da azotlu maddelerini yakarak ge- çinir. Bir Insanın hiç yemeden kaç gin dayanabileceğine gelince, bu da s0 kizle yirmi gün arasında değişir. Fakat 30 gün, 59 çün hiç yemeden yaşıyabilenleri olmuştur. Bu kadar derin farklara sebep. bir kere daha önceki beslenme tar- zadır, İyi besli bir adam açlığa da- ha ziyade dayanır. Sonra boyu kı- 9 Dr. Stoyadinoviç Şehrimizde G. Metaksas Halka Bir Hitapta Bulundu Ankara, 27 (Tan muhabirindeni— Balkan antantı konseyi bugün de öğ-| leden evvel General Metaksasın reis liği altında toplanarak müzakerelere devam etti, İçişleri Bakam ve Parti Genel Sek- reteri Şükrü Kaya da Anadolu klü- bünde Balkan antantı devletleri mü- messilleri şerefine bir öğle ziyafeti verdi Muhterem misafirlerimiz General | Metaksas, Dr. Stoyadinoviç ve BR. Comnene, Dahiliye Vekilimizin refa- katlerinde şehir stadına gelerek Ge- latasaray - Harbiye maçını bir müd- det takip ettiler. Muhterem misafirlerimizin stad - yomun şeref tribününe girişleri stat- ta Bulunan halkın ayakta ve dakika- larca süren alkışlarile karşılanmış - r. Ankars halkı ve gençliği ile bu su- retle karşı karşıya gelmek fırsatın - dan istifade eden Elen Başvekili Ek selâns Meteksas gerek kendi ve ge rek pek muhterem meslekdaşları na- mına mikrofon önünde kısa bir hi- tabede bulunmuş ve gençlik arasın- da bulunmaktan duydukları bahtlyar lığı ifade ederek konsey azası ve an- tani milletleri adına Türk milletini ve Türk gençliğini selâmlamıştır. Atina elçimiz Ruşen Eşref Ünay- dın tarafından türkçeye çevrilen hi- tnbe de stadyormu dolduran binlerce halk tarafından çok hararetli bir su- rette alkışlanmıştır. Maçın sonuna doğru dost ve mütte fik devletler mümessillerinin stattan ayrılışları. gelişlerinde olduğu / gibi halkın samimi ve içten duygularının bir defa daha tezahürüne vesile ver- miştir. Atatürkün çayı çok şen ve samimi geçti .Cümhurbaşkanlığı köşkünde müt- tefik devletler milmessillerine ve Bal, Çay. beşten sekize kadar devam et, miştir. Atatürk, (misafirlerimizle grup grup konuşmuşlardır. Yugoslav gazetecilerinden B. Yu- vanoviç, Atatürk tarafından konsey toplantısı münasebetile - söylenecek sözlerin müttefik memleketlerde de- rin bir alâka uyandıracağını anlat- mış ve diğer Balkan güzetecileri de bu dileğe iştirak etmişlerdir. Bunun üzerine Atatürk Balkan gazetecileri- ne hitaben, çok derin harici mânala- ri olan hitabeyi dikte etmişlerdir. (Bu hitabe diğer sütunlarımızda ya zalmiştar.) Balkan-birliği için geniş idealler. ve inkişaf ufukları ifade eden bu hi- tabe gazeteciler üzerinde derin bir tesir ve alâka uyandırmıştır. Toplantının şen ve samimi bir ha- vası vardı. Vakit vakit flarmonik ör- kestra Türk halk parçaları ve alafran ga parçalar çalıyordu. Bir aralık Ad- liye Bakanı Şükrü Saracoğlu milli zeybek oyunundaki ihtisasını ortaya koymuş ve çok alkışlanmıştır. Bun- dan sonra Yunan gazetecilerinden Daskalakis te zeybek oynamıştır. Müttefik sefirlerin suvaresi Bundan sonra akşam yemeği üç müttefik memleket #efaretlerinin mi safiri sıfatiyle yenilmiş ve yine - bü sefaretler tarafından verilen suvare geç vakitlere kadar devam etmiştir Gece yarısından sonra Yugoslavya Başvekili ile maiyeti veda ederek ay- rılmışlar ve saat bir buçukta hususi trenle İstanbula hareket etmişlerdir. Kıymetli misafirimiz Başvekilimiz ve Vekillerimiz tarafından uğurlanmış ve istasyonda teşyi merasimi yapıl- mıştır. Dr. Stoyadinoviç yarın öğleye doğ ru İstanbulda karşılanacak. biraz son ra Belgrada hareket edecektir. Balkanlı gazetecilerin Atatürk sa adam az dayanıklı olur. Gençler de öyle. ihtiyarlar aç kalmıya daha ziyade dayanırlar. Sinirliler de az dayanıklı olurlar. Su içmek, açlıkla birlikte gelen susuzluğu giderse de dayanıklığı faydası ancak birkaç saat içindir. Hastalık. hele ateşli hastalıklar açlığa dayanıklılığı ehemmiyetli İdiğ hakkında ihtisasları Müttefik gazeteciler bugünkü ka- bulden ve Atatürkün. hitabesinden büyük bir hayranlıkla | bahsediyor- lar Bir Balkan gazetecisi İhtisasla- rını şu şekilde anlatmıştır: “— Atatürkün geniş bir görüş uf- ku var İnsan onun muhitine girince bu görüşün milli şefinizdeki büyük kudretine tesiri hisse Diğe “e gazeteci de şunları söy- lemiştir. “— Atatürk 5 Tenu ve milletini son hadde kada seven hir idealist tir. Türk milli ideallerini yalnız tat bik etmekle kalmamış. onların bir- çoğunu yaratmıştır. Öyle olduğu hal de insan Atatürkün muhitinde derhal hissediyor ki büyük önderiniz. insan- tık hesabına da bir idealisttir. Türki- nin ve Balkanlıların müttefiklerini (ancak barışın ve yüksek insanlık kıy metlerinin çerçevesinde görüyor ve ariyor. Bir üçüncü gazeteci de şu sözleri söylemiştir: “.— Atatürkü bu defa, her defakin- den daha şen, sıhhatli ve genç bulk İdum Kendi yüksek düşüncelerini az kelimelerle muhatabına ilham ve tel kindeki kudretinin bir defa daha hay' ranı oldum. Insan. uzak ve zor san dığı bir gayeyi Atatürkün ilhamı alı .itında kolay ve yakın görebiliyor. İÇünkü ondaki görüş hakikatlerin re- alist ve etraflı bir iadesinden büşka irşey değildir. Mekteplerd Dissiplin Münakaşası /Başı 1 incide) (da daha evvel arkadaşlarının mü- talealarını dinlemek arzusunda bu- tunduğunu söyledi. Bundan sonrs e sas mevzu üzerinde ilk sözü ilk ted- risat müfettişlerinden Mansur aldı, ezcümle şunları söyledi: “ — Dayağa taraftar değilim. Önce, disiplinsizlik neden meydana geli » yor, bunu tetkik etmek lâzımdır E- ğer bu dava cezs ile halledilebilsey- di mahpusların azalması lâzım gelir. di, | “Bundan sonra kırk dördüncü ilk- başmunllimi İhsan 867 ala rak, mekteplerde iyi aileye mensup talebe olduğu gibi, iyi alle terbiyesi imamış talebenin de mevcut bulun- duğunu, ve bu her iki kısma birden ayni terbiye sisteminin tatbikine im- kân olmdaığını, disiplinsizliğin önü ne geçecek tedbirleri tesbit için ane İket açılması lâzım olduğunu anlattı. Eski maarif müdürü Saffet te şöy- le söyledi: “— Mevzu, yalnız ilkmektebe ine hisar ettirilmemeli, lise ve orta mek- teplere de teşmil edilmelidir. Bence her şeyden önce muallime kıymet ver mek lâzımdır Muallimin talebe ile uğraşabilmesi için de sınıf mevcudu- nu azaltmalıdır.,. Daha sonra muallim Kenan, mek- teplerde disiplinin şart olduğunu söy ledi ve bilhassa muallimlere eski s8- lâhiyetin verilmesinde israr etti. laz beam DEK Adapazarnda İspirte Fabrikası Lâzım “ Adapazarı (TAN) — Burada ve çev vak 23 repsakaur up £ opar de müşteri buluyor. fakat bir kısmı da çürüyüp yüzüstü kalıyor. Her ta- rafta görülen ağaç ye'iştirme faali- yeti Adapazarında da mevcut olduğu için meyva istihsalâtımızın artacağı- na şüphe yoktur. Bunların çürüyüp mahvolmaması ve elde kalacaklar. dan ispirto istihsali için fabrika ku. rulması bir ihtiyaç telâkki olunuyor. o diyeli GRiP, NEZLE; k