Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İSLÂM TARİHİNDE Gündelik Gazete vaTEN < Demokrasinin FACİASI n ; TYAN'ın hedefk Haberde, fikirde, her- BIR AŞK Muddfddsl 2 (.Z, )g şeyde temiz, dürüst, samimi olmak, dütek A D icı,.,,.ıe' v V"."hı ;M“H ıma"ı.......ığı yra Sadedinde A : * : l : ABONS REDELİ * . omurdana m::n 3:;; (Yazan: Sabiha Zekeriya| eei ';3’;" üü Ş a,bı, h İe BÜ ğ Bütün dünya, iktısadi, siyasi, iç- ı;gg K.r ı î;“' îîoo » | yor. Haranürreşit Medinetüsselâm - Bağda- timat varlığını tehdit eden büyük teh- v lli icleyi göğüsli likeler karşısındadır. Bu tehlikelerin :gg : z : A Ü F"klnd. n git . yaba ea en büyüğü harptir, ve başlamıştır. Milletlerarası posta tttihadına dahil öl- bir odasında, sakalı elinde düşünüyor. Ara- mıyan memleketler için 80, 16, 9, 3,5 li- radır. Abone bedeli peşindir. Adres de- ğiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mek- tuplara 10 kuruşluk pul Hüvesi lâzımdır. Demokrasile ve demokrasilerle birle- şen ileri fikir cereyanları harbin si- rayetini durdurmaya çalışıyorlar. Hattâ barışı korumak için demokrasi- ler en ağır fedakârlıklara katlanıyor- lar. Bu demokrasilerin zayıf tarafları olsa bile, barışı korumak istiyen ine san ve milletlerin demokrasilerin pe- şine takılarak bunları kuvvetlendir- mek istemesi, bu devirde yaşıyan mü- terakki her ferdin ve milletin vazife- sidir. Bu böyle olduğu halde Türkiyede çıkan belli başlı bir sabah gazetesin- sıra elindeki kamışla yerdeki nihaleyi deşi- yor, bazan ucile dişlerini söker gibi karıştı- rıyor. Derin bir sinir ürpermesi geçirdiği an- laşılıyor. Bazan pencerenin önüne geliyor. Gözleri karşı sahildeki Bermekoğlu Caferin aşık tufanı içinde çalkanan köşküne dalı- yamruklarını sıkıyor, dişlerini grcr- datıyor. Horoz sesleri geceyi çimdiklemiye baş- larken Başmabeyincisi ve Cellâtbasısı Mes- GÜNÜN MESELELERİ Türkiye Tütüncüler Birliği Malüm olduğu veçhile ihracat ti- €aretine azami derecede hız ve dü- eden içeri giriyor de, İngiliz Hariciye Nazırının kabine- bt ' l sedsaran Seuk Emirü mı.ım: übbei Türki den çekilmesi münasebetile yazı ya- Zlzrerme ada : od Bert irülmüminin diyor, E i Vü zan bir muharrir, totaliter devletlerin çE mdelemm aet a ü yi kurdum. genç, zinde, enerjik teşebbüsleri kar- Fakdie Kdi veri ,eyl' B da demokrasilerin müt di ri- kümetimiz tarafından verilen ilham F t ve işaret üzerine birçok ihracat mad- delerimiz hakkında birlikler teşki- H için muhtelif teşebbüsler yapıl- makta olduğ iyetle gö- ri.yoruz. Bizzat hükümetin müzahe- reti ve milli bankalarımızın iştiraki- le vücude ıeunkn veyılıut vücude getiril “üzüm kurumu,, “fındık hınımu,. “pamuk kurumu,; Yecanlı hayvanat ihracat şi-keti,, Türk Tütün Limitet şirketi,, gibi teşekküllerle beraber, serbest, şehsi teşebbüsleri temsil eden ticaret erbabının dahi birlikler çerçevesi içnde milli ve müşterek menafii gö- zetmek maksadile teşkilâtlandırıl- ması ihracat ticaretimiz ve iktısadi hayatımız için pek mühim bir ilerle- me ve yükselme hareketi teşkil ede- cektir. Şahsi teşebbüse dayanan ticaret erbabını bir arada toplamak, onları tuplıı ve müttehit olarak harekete k maksadiyle de getiri- Iecık olın lıirlıklerm en başına, bu e ı,).___ı,__ Mürkiye uler bi "_ tüti Bd e doğ: Tu olur. Tütün umum ihracatımızın aşağı Yukarı üçe. birini teskil ader, tütün ziraati köylerde on binlerce zürra u- ilelerinin, tütün imalâtı şehirlerde on binlerce işçi ailelerinin refah ile geçinmesini temin ettiği gibi devlet varidatının mühim bir kısmına esas olmaktadır. Bütün iktısadi hayatı- mızda bu kadar mühim bir rol oynı- yan bu milli ürünümüzün başı boş kalması, yalnız devletin müzahere- tine istinat ettirilmesi, memleketi- mizde bu sahada şimdiye kadar pek mühim hizmetler ifa etmiş olan şah- si teşebbüsün dahi toplu yardımla- rından mahrum bırakılması doğru ©- lamaz. Bahusus ki ayni mahsulü ye- tiştiren başka memleketlerde şahsi teşebbüs erbabı milli ürünlerini lâyi- kiyle sürmek için toplu olarak ve müttehit cephe halinde iş görüyor- lar. Esasen bizde tütüncüler şimdiye kadar “birlik,, namı altında bir te- şekküle bağlı olmamakla beraber a- ralarında pek sağlam surette mevcut olan tesanüt duyguları ve meslek aş- kı saikasiyle her fırsat düştükçe Mmemleketimizde tütüncülüğün yük- selmesine pek mühim hizmetler ifa etmişlerdir. Buna misal olarak bun- dan iki /ene evvel Başvekilimiz Ce- Kâl Bayarın teşebbüs ve daveti üze- rine Ankarada toplanmış olan tütün- cüler kongresinin vücude getirdiği tütün ekiciler kanununu gösterebili- riz. Erbabınca pek güzel malüm ol- duğu veçhile bu kanun sayesinde, se- nelerce müddet bilhassa Ege mınta- kası tütüncülüğünü pek feci bir su- rette baltalamış olan mahut “ıskar- ta ve iskonto,, âfetlerine cezri bir su- rette nihayet verilmiştir. Ve bu yüz- her sene tütün müstahsillerine Milyonlarca liradan fazla irat temin edilmektedir. Lil-Beramike) adlı kitaptan aynen tercüme ediyorum: Harunürreşit Bermekoğlu Caferi Horasan umu- mi valiliğine tayin etmişti. Kendi- gine rafakat edecek olan askeri kı- ta, memurlar ve ağırlıkları yola çı- karılmıştı. Cafer de Halife tara- fından kabul edildikten ve veda merasimi yapıldıktan sonra yola çı- kacak ve Nehrevan'da bekliyecek olan kafileye yetişecekti. he . n A beş asır yaşıyan bir devlet bağışlıyan, zengin hazineler veren Bermekoğulları Bağdatta her bar mışlardı. Bu arada Bağdadın be- yaz yapılarında ana yurttan gelen yüksek bir Türk mimarisi de ken- disini gösteriyordu. Türk çadırını andıran ve (Kubbei Türkiye) de- nilen mimari tarz Abbasoğulları- nın payitahtına pek kıymetli eser- ler vermiştir. Harunürreşit yerli, yabancı bütün devlet ulularımı da- ima Kubbei Türkiye denilen ı!— tından dokt Türk kabul ederdi. Cafer Bemekıyı de, Mesrur tarafından bu gece snrıyın <ase z — A Türk çadırında knbu? mııu. Güneş yeşil hurmalıklardan doğ- du. Gün perşembe idi. Zengin bir alayla, halkın coşkun tezahürleri arasında Cafer saraya geldi. Hali- fe kendisini Kubbei Türkiye'de kabul etti. Harunürreşit çok neşe- li görünüyor, Horasan umumi vali- sini iltifatlara boğuyor, gülüyor, o- nunla şakalaşıyordu bile... Cafer Horasandan aldığı son mektupları Halifeye okudu. Reşit kendisine di- rektifler verdi. Cafer o gün yola çı- kacak ve Nerevan'da kendisini bek liyen seyahat mevkibine yetişecek- ti. Saat 3,5 tu. Reşit müneccimi çağırdı. Bermekoglunun Kesilen aferin; sevgilisi ve nikâhlı- sı Meymünenin feci âkibe- tinden haberi yoktu. Onun bir ge- ce evvel kuzu gibi boğazlandığını ve etlerinin pastırma gibi bir san- dığa basılarak kasrın içindeki oda- ya gömüldüğünü bilmiyordu. Hali- fenin yüzünde tebessüm şeklinde beliren canavar maskeyi de sez- işti. Saray mü i Güne- şin irtifamı aldı. Reşit hesabını kendisi yaptı. Caferin yıldızına biz zat baktı var: — Kardeğim dedi. Bugün senin nuhus günümdlür.Bugün yola çıkma« bır fe!akete uğram anız —keni-çole uteessir edi Bana kalırsa sen yarın cuma nammazını burada kıl- dıktan sonra yola çıkarsın, Nehre- vanda geceler, cumartesi günü sa- bahleyin oradan kalkar ve gündüz göziyle yoluna devatn edersin. Bermekoğlu, Reşidin sözüne i- nanmadı. Müneccimin elinden 1s- tırlabı aldı. Metali'i tesbiât ve hesap ettikten sonra: — Vallahi! Emirülmüminin isa- bet buyurmuşsunuz. Hakikaten bu gün benim nuhus günümdür. Yarın çıkayım, dedi. Caler köşküne döndü. Bütün Bağdat ayaklanmış, Dicle boylarını, Caferin geçeceği yolları ünyada en büyük ve kıymet li mevhibelerden biri de gül İcti. Şahsi lelerde müfrit kedere kapılacak kadar kendileri- ni üzüntüye bırakanlar, gülmek ne dir bilmezler veyahut gülmeyi u- nutmuşlardır. p Hayatı biraz da gülünç tarafın- dan alabilmek insanı düşkünlük- ten kurtarır. Bu kabiliyetimiz ol- duğu zaman gerek kendimize, ge- rek başkalarına karşı daha dürüst oluruz. O vakit insanları maddi muvaffakıyetlerile değil, hayati gö rüşlerile ölçeriz. Bazıları bunu ifrata uğratırlar. XMUVAFFAK #Xx | *OLMANIN SIRRİ: KENDİNİZE GÜLÜNÜZ kü gözünde en nffedilmez günah muvaffak olmamaktır. Bunlar gu- rurla dolu oldukları için muhitle- ri tarafından beğenilmezler. Bu se- beple onlar da yegâne zevki işte bulurlar. Hayvan gibi çalışır ve ça- lıştırırlar. Fakat hiç bir vakit mem nun olmazlar. Nihayet zaman bun- ları yorar ve posa gibi kenara atar. Gülmek ve humour sahibi olmak için kendimizi ve başkalarını anlı- yabilmemiz lâzımdır. Bu kabiliyeti O CART felâketleri ne karşıl vi milendalk züsü En basit şeylerden cesaret alır. Bunlarda bir müvazene kabiliyeti Milli ve müşterek menafii gözet- mek maksadiyle şahsi teşebbüs er- babını bir araya toplamak zarureti bilhassa son zamanlarda pek açık bir Surette tebarüz etmiştir. Bizden mal alan bazı memleketler kliring muahedelerinden istifade e- derek mallarımızı lisansa tâbi tut- Muhitlerinde bir neşe merkez ol- mıya çalışırlar, Gürültülü gülüşler le etraflarına neşe saçmıya ve ken vardır ki, herşeyi âhenk dahilinde yaparlar. Eğer kendimiz, yerinde dilerini de neşeli göstermiye gay- — V* hakkiyle gülmesini bilirsek, ha- ret ederler. Bunlar hakiki hüviyet- — yat bizi mağlüp edemez. lerini zahiri neşe altınd klamak Başkal değil, kendi hatala- ihtiyacını duyan zavallılardır. rınıza gülmeyi öğreniniz. Bu saye- mak nakliyatı şu veya yoldan yap- tırmak gibi menafiimize uygun ol- (D 10 da) Bir insan humour olmazsa yal- nız kendisile alâkadar olur. Bazan bu gibiler sırf irade kuvvetile mes- leklerinde muvaffak olurl Çün- ' de başkalarının hatalarını da iyi gözle görmiye ve onlara tahammül etmiye alışmış olursunuz. Psikoloğ tutmuş, sarayın etrafını kuşatmış, büyük ve cömert Türkü selâmlı- yor, ona parlak bir teşyi merasimi yapmak için hazırlanıyordu. Cafer merasim elbisesini henüz çıkart- mişti, yollardaki kalabalık dağıl- mamıştı. Reşit, Mesruru çağırdı ve şöyle bir emir verdi: — Şimdi Cafene git. Horasandan yeni mektuplar aldım. Gelsin ken- disile görüşeceğim. Fakat o gelir- ken sarayın birinci kapısında ya- nındaki askerlerini alıkoy. İkinci kapıda uşkalarını durdur. Üçüncü kapıdan onun adamlarından hiç bi- risini içeri sokma... Kulağın bende mi Mesrur?.. Söyledkilerime dik- kat ediyor musun?.. Cafer buraya gelince onu dün gece kurduğun Kubbei Türkiye'ye doğru götür. Orada boynunu vur. Başını bana getir. Fakat benim bü emrimden Allahın, sendem başka tek bir ku- lunun haberi olmıyacak. Caferin başını getirinceye kadar da bana katiyen başka bir' müracaatta bu- lunma... Şunu unutına ki sen onun başını getirmezsen, arada onun ba- şile, senin kelleni bana getirecek- ler var... Haydi çabuk git. Söyle- diklerimi yap!... esrur etekleri zil' çalarak Ca ferin köşküne güti. Halife- nin emrini (!) tebliğ etti. Cafer so- yunmuş ve sedirine uzanımış, istira hat etmek üzereydi: — Amma'yaptın ha Mesışır. Şim di dönmedim mi?. Ne haber... dedi. Mesrur cevap verdi: — Horasandan yeni mektüplır gelmiş, efendimiz şimdi sizi bekli- yorlar. Cafer maiyetiyle beraber saraya geldi. Mesrur Reşidin dediği gilvi yaptı. Cafer üçüncü kapıyı geçince beygirinin yularından tutarak Kub bei Türkiye'ye yöneltti. Cafer va- ziyetin fecaatini sezdi. Fakat bü- tün kapılar üstüne tılsımlı bir a- nahtarla kilitlenmiş gibiydi. Dön- miye imkân yoktu. Atından indi. Çadırın içine girdi. Orada yalın bir kılıçla, yağlı bir kement gözüne i- lişti. Heyecandan boğulan bir ses- le: — Kardeşim Mesrur, bu ne hal?. dedi. Mesrur bu suali soğukkanlı bir eda ile karşıladı: — Halife senin boynunu vurma- mı emretti. Şimdi bu emri yerine getireceğim. Cafer kahbece aldatılmıştı. Ağlı- yarak: başı! — Mesrur, benim seha ve kere- mimi, zenginliğimi, Halifenin ba- na olan yakınlığını ve teveccâhünü bilirsin. İşte sana yüzbin dinar. Be- ni Reşidin yanına kadaf çıkar. O; beni görünce umarım ki bu emrini geri alacaktır... — Buna ımkanyo) Çünkü emir katidir. — © halde bını bı) saât müsaa- de et. Sen git bü dileğimi kendisine önl esrur taş kalpli bir uşaktı. Fakat Cafer gibi iyiliği, se- hası dünyayı tutmuş bir dâhi Tür- kün gözyaşları onu yumuşatmıştı. Mesrur onun son ricasını kabul et- it, Caferi zebellâ gibi tam kirk si- pahi uşağının muhafazasına bıra- karak Reşidin yanına döndü. Reşit elindeki 'kamışla oynuyor ve sini- rinden sıtma tutmuş gibi titriyor- du. Mesruru görünce barut imiş gi- bi parladı: — Vay anasını... başı!... * Mesrur birşey söylemiye cesaret edemeden döndü. Çadıra geldiği za man Caferin namaz kıldığını gör- dü. Cafer ikinci rekâtın secdesine eğiliyordu. Keskin kılıcını boynu- na indirdi. Büyük Türk kumandan ve siyaset adamının başı d Hani Caferin ;allerini yazdıktan sonra diyor ki: “Bir kere daha görüyoruz ki demok- rasi, aktif bir mücadele politikasında işe yarar bir rejim olmaktan uzak- tır.” Biraz daha aşağıda da “zavallı demokrasi” diye hayıflanıyor. İngiliz Hariciye Nazırının kabine- den atılması, belki İngiliz harici si- yasetinin bir icabı, ve hattâ bir zaafı olabilir. Fakat bu, bizi totaliter dev- letlerin kuvyetine güvenerek demok- rasinin esas kıymeti üzerinde düşün- miye ve bunun mutlak zaafına hük- metmiye kâfi bir sebep değildir. O kuvvetli zannedilen otoriter kuvvet- lerin iç siyasetlerinde ve içtimai ha- yatlarındaki iktısadi müşküller ve pe- rişanlıklar dikkate alınırsa, demokra- silerin bunlara karşı çok kuvvetli ol- duklarını kabul etmek lâzrm. Harici- ye Vekilini feda eden İngilterede ne bir para buhranı, ne de bir istikraz yapma ihtiyacı vardır. “Demokrasinin aktif bir mücadele politikasında işe yarar bir rejim ol- maktan uzak” olduğunu söyliyen mu- harrir, işe yarar rejimin ne olduğu- nu söylemiyor. Fakat yazısının bü- tün muhtevası bu hususta bize fikir vermiye kâfidir. Kemalist Türkiye, Milletler Cemiyetine bağlı, barışı ko- rumak için demokrasilerle beraber yü rüyen demokrat bir devlettir. Bu dev- letin içinde demokrasinin işe yarar bir rejim olmadığını iddia etmek, ay- ni zamanda esas itibarile demokrat bir rejim olan Kemalizmin de zaafına bir işaret olur. Bazı devletlerin zahiri bazı muvaf- fakıyetlerine aldanarak demokrasile- rin zayıf olduğunu söylemek, demok- rasilerin barışı korumak için yaptığı fedakârlıkları zaaf telâkki etmek, ci- han hâdisatını, ve milletlerin iç ta- raflarını kısa bir görüşle mütalea et« mek olur. Demokrasiler kuvvetlidir, totaliter devletlere karşı bütün de- mokrat milletlerdeki en sol cereyan- üstüne düştü. Sonra sakalından tut tu. Bir kalkanın üstüne koydu, Re- şidin huzuruna götürdü. Kellenin ağzından, burnundan kan sızıyor- du. Reşit kellenin önünde durdu. Nankör Abbasoğlu; Bermekoğul- lar bile d krasilerle birleşmişler- dir. Vazifemiz onların zaafları üzerin de durmak ve onları çürütmek değil, bilâkis milli istiklâlleri ve sulhü kur- tarmak için demokrasileri kuvvetlen- dirmektir. larının kendisine yaptıkları iyilik- leri güya o; Cafere yapmış gibi bir tavır takınarak bu masum ve sessiz kafanın önünde uzun bir hitabe söyledi. Reşidin bu delice hitabesi öğleye kadar sürdü. esrur yanında put gibi diki- liyordu. Sonra abdest suyu istedi. Öğle namazını camide cema- atle kıldıktan sonra Caferin köşkü ne gitti. Onun babasını, kardeşini, bütün akrabasını, kölelerini tuttur- du. Hepsini zindana tıktı. Eşyasını müsadere etti. Bir müfreze de Ne- jyevandaki Caferin ordugâhını bas- ta. Bütün silâhları, çadırları aldı. Askeri dağıttı. Reşit bütün katille- re 'Bermekoğullarının can ve mal- larırın helâl olduğu hakkında e- mirler verdi. Caferin cesedi Bağ- dat köprüsünün üstüne asildı. Da- ha sonra Horasana gönderildi. Cu- martesi günü Bermekoğlu ailesin- den tam biân kişi öldürülmüş bulu- nuyordu. Yalnız Caferin ihtiyar ba bası Yahya ile oğlu Fazl ayakları- na, boyunlarına zincir takılarak zin Gana atılmış, ve sağ kalmışlardı. Meymüne öldürüldü. Caferin işi bitirildi. Şimdi sıra bu âşık çiftin İspartada Açılan Yurdun Çalışmaları Uluborlu, (TAN) — Uluborlu iler- leme cemiyetinin İspartada açtığı ta- lebe yurdu çok faydalı bir müessese olmuştur. İsparta orta okulundaki 50 Uluborlulu talebe yurtta barınmak- tadırlar. Yurt, 10 dan fazla fakir çocuğun orta okulda okumasını da temin et- miştir. Bayram münasebetile buraya ge - len yurt talebeleri, “Yarım Osman,, ve “İstiklâl,, piyeslerini Cümhuriyet kraathanesinde temsil etmişler, ümi- din üstünde bir muvaffakıyet gös- tererek yüzlerce halkın alkışlarını toplamışlardır. Uluborlu ilerleme cemiyeti bu tem siller ve ayni talebenin şeker bayra- mında yine burada verdiği maç saye- sinde 200 liradan fazla gelir temin etmiştir. gizlice Medineye kaçırdıkları il;i çocuğuna gelmişti.Reşit bu çocukla- rın getirilmesi için Medineye adam lar gönderdi. Facianın uçuncu per—