rn A MN Gündelik Gazete eli TAN'ın hedefi: Haberde, ffkfede, har- gayda temiz, dürüst, amli olmak, karlin — gazetesi olmıya galişmaktır. —— İSLÂM TARİHİNDE BİR AŞK FACİASI icle, gecenin zifimi karanlığı içinde biraz evvel yuttuğu imsanlarm gevi- Demokrasinin Müdafaası 5 6.2.59 Sadedinde (Yazan: Sabiha Zekeriya) ABONE BEDELİ Türkiye e şini getirir gibi, homurdana hormurdana akı- döle ölaşa itmeli, sizl, İİ e a z ürreşit Medinetüsselâm - Bağda- timi varlığını tehdit eden büyük teh- TO » GA 109 » | yor. Harissüzreşit . ae likeler karşısındadır. Bu tehlikelerin pr 89 * | din şarkında Dieleyi göğüsliyen saraymın 150» 1» 3. » en büyüğü harptir, ve başlamıştır. Demekrasile ve demokrasilerle birle- şen ileri fikir cereyanları harbin si- rayetini durdurmaya çalışıyorlar, Hattâ barışı korumak için demokrasi- ler en ağır fedakârlrklara katlanıyor- lar. Bu demokrasilerin zayıf tarafları olsa bile, barışı korumak en in san ve milletlerin demokrasilerin p- şine takılarak bunları kuvvetlendir- mek istemesi, bu devirde yaşıyan mü- terakki her ferdin ve milletin vazife» sidir. Bu böyle olduğu halde Türkiyede çıkan belli başlı bir sabah gazetesin- de, İngiliz Hariciye Nazırının kabine den çekilmesi münasebetile yazı ya- zan bir muharrir, totaliter devletlerin Milletleraram posta ittibadına dahil oö- miyan memleketler ıçın 30, 18, 9. 38 b- Fadır. Abone bedeli peşindir. Adres dön Biştirmek 25 kuruştur. Cevap için mele- tuplara 10 kurustuk Dul fihvesi Mrımdır. | conon MESELELERİ | Türkiye Tütüncüler Birliği Mal olduğu veçhile ihracat ti- €nretine azami derecede bız ve dü- zen vermeyi başlıca gaye ittihaz eden Cümhuriyet hükümetimizin en mü- bir odasında, sakalı elinde düşünüyor. Ara- sıra elindeki kamışla yerdeki nihaleyi deşi- yor, bazan ucile dişlerini söker gibi karıştı- İ rıyor. Derin bir sinir ürpermesi geçirdiği an- | laşılıyor. Bazan pencerenin önüne geliyor. Gözleri karşı sahildeki Bermekoğlu Caferin aşık tufanı içinde çalkanan köşküne dalı- yor, yararuklarmı sıkıyor, dişlerini gicr- datıyor. Horoz sesleri geceyi çimdiklemiye baş- larken Başmabeyincisi ve Cellâtbasısı Mes- rur içeri giriyor: — Emirülmüminin diyor, Kubbei Türki- him umdelerniden biri “ihracatı teş- kilâtlandırmak,, tan ibaretür. Hü kümetimiz tarafından verilen ilham ve işaret üzerine birçok ihracat mad- delerimiz hakkında birlikler teşki- H için mehtelif teşebbüsler yapıl makta olduğunu memnuniyetle gö- rüyoruz. Bizzat hükümetin müzahe- riti ve milli bankalarımızın iştiraki- k vöcude getirilen veyahut vücude götirilmesi kararlaştırılan “üzüm krumu,, “findik kurumu, “pamuk k'ırumu,, teanlı hayvanat ihracat girketi,, Türk Tütün Limitet şirketi, gibi teşekküllerle beraber, serbest, şöhsi teşebbüsleri temsil eden ticaret ebabının dahi birlikler çerçevesi içinde milli ve müşterek menafii gö- zetmek maksadile teşkilâtlandırı). ması ihracat ticaretimiz ve iktısadi hayatımız için pek mühim bir ilerle- me ve yükselme hareketi teşkil ede- gektir. Şahsi teşebbüse dayanan ticaret erbabını bir arada toplamak, onları toplu ve müttehit olarak harekete sevketmek maksadiyle vücnde getiri- lecek olan birliklerin en başına, bu Yüzhiye tütüneüler birliğini "kaydetmek doğ- Fu olur. Tütün umum İhracalımızın aşağı Yukarı WS». birini tasil ader, tütün ziraati köylerde on binlerce 3ÜFFa a ilelerinin, tütün imalâtı şehirlerde on binlerce İşçi ailelerinin refah ile geçinmesini temin ettiği gibi devlet yaridatının mühim bir kısmına esas olmaktadır. Bütün iktsadi hayatı mızda bu kadar mühim bir rol oyni- yan bu milli ürünümüzün başı boş kalması, yalnız devletin müzahere- tine İstinat ettirilmesi, mizde bu sahada şimdiye kadar pek mühim hizmetler ifa etmiş olan şah- si teşebbüsün dahi toplu yardımla- rından mahrum bırakılması doğru 0- lamaz. Babusus ki ayni mahsulü ye- tiştiren başka memleketlerde şahsi teşebbüs erbabı milli ürünlerini lâyi- kiyle sürmek için toplu olarak ve müttehit cephe halinde iş görüyor- lar, Esasen bizde tütüncüler şimdiye kadar “birlik, namı altında bir te- şekküle bağlı olmamakla beraber a- ralarında pek sağlam surette mevcut | olan üt duyguları ve meslek aş- kı saikasiyle her fırsat düştükçe memleketimizde tütüncülüğün yük- selmesine pek mühim hizmetler ifa etmişlerdir. Buna misal olarak bun- dan iki Jene evvel Başvekilimiz Ce- Mil Bayarın teşebbüs ve daveti üze- rine Ankarada toplanmış olan tütün- cüler kongresinin vücude getirdiği tütün ekiciler kanununu gösterebili. riz. Erbabınca pek güzel malüm ol- duğu veçhile bu kanun sayesinde, se- nelerce müddet bilhassa Ege mınta- kası tütilncülüğünü pek feci bir su- rette baltalamış olan mahut “ıskar- ta ve iskonto, âfetlerine cezri bir su- retie nihayet verilmiştir. Ve bu yüz- den her sene tütün müstahsillerine milyonlarca liradan fazla irat temin edilmektedir. Milli ve müşterek menafii gözet- mek maksadiyle şahsi teşebbüs er- babım bir araya toplamak zarureti bilhassa son zamanlarda pek açık bir surette tebarüz etmiştir. Bizden mal slan bazı memleketler kliring muahedelerinden istifade e- derek mallarımızı Jisansa tâbi tut- mak nakliyatı şti veyn yoldan yap- memleketi» | ye'yi kurdum. Facianın sonuna uwemun nası Lil-Beramike) adh kitaptan aynen tercüme ediyorum: Harunürreşit Bermekoğlu Caferi Horasan umu- mi valiliğine tayin etmişti. Kendi- sine rafakat edecek olan askeri kı- ta, memurlar ve ağırlıkları yola çi- Cafer de Halife tara- fından kabul edildikten ve veda merasimi yapıldıktan sonra yola çı- kacak ve Nehrevan'da bekliyecek olan kafileye yetişecekti. bbasoğullarına, (o fasılasız beş asır yaşıyan bir devlet bağışlıyan, zengin hazineler veren Bermekoğulları Bağdatta her be- İ kımdan Türk harsini de hâkim kıl maşlardı. Bu arada Bağdadın be- yaz yapılarında ana yurttan gelen yüksek bir Türk mimarisi de ken- disini gösteriyardu. Türk çadırını andıran ve (Kubbeli Türkiye) de- nilen mimari tarz Abbasoğulları- nın payitahtına pek kıymetli eser- ler vermiştir. Harumürreşit yerli, yabancı bütün devlet ulularım da- ima Kubbeli Türkiye denilen ai- tından dokunmuş Türk kabul ederdi. Cafer Bermekiyi de, Mesrur tarafından bu gece sarayın | wa Türk çadırında kaba dei Güneş yeşil hurmalıklardan doğ- du. Gün perşembe idi. Zengin bir alayla, halkın coşkun tezahürleri arasında Cafer saraya geldi. Hali- fe kendisini Kubbei Türkiye'de kabul etti. Harunürreşit çok neşe- li görünüyor, Horasan umumi vali- sini iltifatlara boğuyor, gülüyor, ©- nunla şakalaşıyordu bile... Cafer Horasandan aldığı son mektupları Halifeye okudu. Reşit kendisine di- rektifler verdi. Cafer o gün yola çı- kacak ve Nerevan'da kendisini bek yen seyahat mevkibine yetişecek- ti, Saat 3,5 $u. Reşit müneccimi çağırdı. Bermekoglunun Kesilen başı! çe sevgilisi ve nikâhlr- sı Meymünenin feci âkıbe- #nden haberi yoktu. Onun bir ge- ca evvel kuzu gibi boğazlandığını ve etlerinin pastırma gibi bir san- ik kasrın içindeki oda- ya gömüldüğünü bilmiyordu. Hali- fenin yüzünde tebessüm şeklinde beliren canavar maskeyi de sez- memişti, Saray müneccimi Güne- sin irtifamı aldı. Reşit hesabını kendisi yaptı. Caferin yıldızına biz zat baktı we? — Kardeşim dedi. Bugün senin muhus günümdür.Bugün yola çıkma. bir felâkete DĞrEDİATE hani-cole UUeSİr od. Bana kalırsa sen EE cuma nargazını burada kıl- dıktan sonra yola çıkarsın, Nehre- vanda geceler, cumartesi günü sa- bahleyin oradan kalkar ve gündüz göziyle yoluna deva'n edersin. Bermekoğlu, Reşidin sözüne İ- nanmadı. Müneccimin elinden 1s- tırlabı aldı. Metali'i tesbit ve hesap ettikten sonra: — Vellahi! Emirülmüminin isa- bet buyurmuşsunuz. Hakikaten bu gün benim nuhus günümdür. Yarın çıkayım, dedi. Go köşküne döndü. Bütüri Bağdat ayaklanmış, Dicle boylarını, Caferin geçeceği yolları KMUVAEFAK Xx | *OLMANIN SIRRİ* KENDİNİZE GÜLÜNÜZ ünyada en büyük ve kıymet Wi mevhibelerden biri de gül mektir, Şahsi meselelerde müfrit kedere kapılacak kadar kendileri- ni üzüntüye bırakanlar, gülmek ne dir bilmezler veyahut gülmeyi u- nutmuşlardır. Hayatı biraz da gülünç tarafın. dan alabilmek insanı düşkünlük. ten kurtarır. Bu kabiliyetimiz ol. duğu zaman gerek kendimize, ge- rek başkalarına karşı daha dürüst oluruz. O vakit insanları maddi muvaffakıyetlerile değil, hayati gö rüşlerile ölçeriz. Bazıları bunu itrata uğratırlar. Mubitlerinde bir beşe merkez ol mıya çalışırlar, Gürültülü gülüşler le etraflarına neşe saçmıya ve ken dilerini de neşeli göstermiye gay- ret ederler, Bunlar hakiki hüviyet- lerini zahiri neşe altında saklamak ihtiyacını duyan zavallılardır. Bir insan humeur olmazsa yal nız kendisile alâkadar olur. Buzah ırmak gibi menafiimize uygun ol.| bu gibiler sırf irade kuvvetile mes- (Devamı 10 uncuda) leklerinde muvaffak olurlar. Çün- kü gözünde en affedilmez günah muvaffak olmamaktır. Bunlar g- rurla dolu oldukları için muhitle- ri tarafından beğenilmezler. Bu se- beple onlar da yegâne zevki işte bulurlar. Hayvan gibi çalışır ve ça- laştırırlar, Fakat hiç bir vakit mem nun olmazlar, Nihayet zaman bun- ları yorar ve posa gibi kenara atar. Gülmek ve humour sahibi olmak için kendimizi ve başkalarını anlı- yabilmemiz lâzımdır. Bu kabiliyeti haiz olanlar felâketleri çesura- ne karşılar ve mücadele ederler. En basit şeylerden cesaret alır. Bunlarda bir müvazene kabiliyeti vardır ki, herşeyi âhenk dahilinde yaparlar. Eğer kendimiz, yerinde ve hakkiyle gülmesini bilirsek, ha- yat bizi mağlüp edemez. Başkalarına değil, kendi batala- nnıza gülmeyi öğreniniz. Bu saye- de başkalarının hatalarını da iyi gözle görmiye ve onlara tahammül etmiye alışmış olursunuz. Psikoloğ ' yarak: çe BAP YAZAN: | d. Hakkı Konyalı Ürmana ame) tutmuş, sarayın etrafını kuşatmış, büyük ve cömert Türkü selâmli- yor, ona parlak bir teşyi merasimi yapmak için hazırlanıyordu. Cafer merasim elbisesini henüz çıkart- mıştı, yollardaki kalabalık dağıl- mamıştı. Reşit, Mesruru çağırdı ve şöyle bir emir verdi: — Şimdi Cafee git. Horasandan yeni mektuplar aldım. Gelsin ken- disile görüşeceğim. Fakat o gelir- ken sarayın birinci kapısında ya- nındaki askerlerini alıkoy. İkinci kapıda uşkalarını durdur. Üçüncü kapıdan onun adamlarından hiç bi- risini içeri sokma... Kulağın bende mi Mösrur?.. Söyledkilerime dik- kat ediyor musun?.. Cafer buraya gelince onu dün gece kurduğun Kubbet Türkiye'ye doğru götür. Orada boynunu vur. Başını bana getir. Fakat benim bü emrimden Allahın, senden başka tek bir ku- lunun haberi olmıyacak. Caferin başını getirinceye kadar da bana katiyen başka bir: müracaatta bu- Yunma... Şunu unutama ki sen onun başını getirmezsen, orada onun ba- şile, senin kelleni bana getirecek- ler var... Haydi çabuk git. Söyle- diklerimi yap!... 'esrur etekleri zili çalarak Ca ferin köşküne gikti. Halife- nin emrini (1) tebliğ etti. Cafer s0- yunmuş ve sedirinç uzanıtış, İstira hat etmek üzereydi: — Amma'yaptın ha Mesvşır. Şim di dönmedim mi?. Ne haber. dedi. Mlesrur cevap verdi: —Horasandan yeni mektiiplar gelmiş, efendimiz şimdi sizi bekli- yorlar, Cafer maiyetiyle beraber saraya geldi. Mesrur Reşidin dediği gili yaptı. Cafer üçüncü kapıyı geçince beygirinin yularından tutarak Kub bel Türkiye'ye yöneltti. Cafer va- ziyetin fecaatini sezdi. Fakat bü- tün kapılar üstüne tılsımlı bir &- nahtarla kilitlenmiş gibiydi. Dön- miye imkân yoktu. Atından indi. Çadırın içine girdi. Orada yalın bir kılıçla, yağlı bir kement gözüne #- lişti. Heyecandan boğulan bir ses- te: — Kardeşim Mesrur, bu ne hal?. dedi. Mesrur bu sual soğukkanlı bir eda ile karşıladı: — Halife senin boynunu vurma mı emretti, Şimdi bu emri yerine getireceğim. Cafer kahbece aldatılmıştı. Ağlı- — Mesrur, benim seha ve kere- mimi, zenginliğimi, Halifenin bi- Ba olan yakınlığını ve teveccühünü bilirsin. İşte sana yüzbin dinar, Be- ni Reşidin yanına kada? çıkar. O; beni görünce umarım ki İt #mrini geri alacaktır... — Buna imkân yok. Çünkü emir katidir. — O halde bona bit sait müsas- de et. Sen git bü'dileğimi kendisine sözle. esrur taş kalpli bir uşaktı. Fakat Cafer gibi iyiliği, se- hası dünyayı tutmuş bir dâhi Tür- kün gözyaşları onu yumuşatmıştı. Mesrur onun son ricasını kabul et- it. Caferi zebellâ gibi tam kırk si- pahi uşağının muhafazasına bıra- karak Reşidin yanına döndü. Reşit elindeki kamışla oynuyor ve sini- rinden sıtma tutmuş gibi titriyor- du. Mesruru görünce barut imiş gi- bi parladı: — Vay anasını... başı!... * Mesrur birşey söylemiye cesaret edemeden döndü. Çadıra geldi; man Caferin namaz kıldığını gör- dü. Csfer ikinci rekâtın secdesine eğiliverdu. Keskin kılıcını boynu- na İndirdi. Büyük Türk kumandan ve siyaset adamının başı seccadenin üstüne düştü. Sonra sakalından tut tu. Bir kalkanın üstüne koydu, Re- şidin huzuruna götürdü. Kellenin ağzından, burnundan kan sızıyor- du. Reşit kellenin önünde durdu. Nankör Abbasoğlu; Bermekoğul- larının kendisine yaptıkları iyilik- leri güya o; Cafere yapmış gibi bir tavir takınarak bu masum ve s0ssiz kafanın önünde uzun bir hitabe söyledi. Reşidin bu delice hitabesi öğleye kadar sürdü. Hani Caferin Me yanında put gibi diki- İiyordu. Sonra abdest suyu istedi, Öğle namazını camide cema- atle kıldıktan sonra Caferin köşkü ne gitti, Onun babasını, kardeşini, bütün akrabasını, kölelerini tuttur- du. Hepsini zindana tıktı. Eşyasını müsadere etti, Bir müfreze de Ne- zevandaki Caferin ordugâhını bas- ta. Bütün silâhları, çadırları aldı. Askeri dağıttı. Reşit bütün katille- re 'Bermekoğullarının can ve mâl- larının helâl olduğu hakkında & mirler verdi. Caferin cesedi Bağ- dat köprüsünün üstüne asıldı. Da- ba sonra Horasana gönderildi. Cu martesi günü Bermekoğlu silesin- den tam bin kişi öldürülmüş bulu- nuyordu. Yalnız Caferin ihtiyar ba bası Yahya ile oğlu Fazl ayakları- na, boyunlarına zincir takılarak zin Gana atılmış, ve sağ kalmışlardı. genç, zinde, enerjik teşebbüsleri kar- demokrasilerin mütemadi ri- çatlerini yazdıktan sonra diyor ki: “Bir kere daha görüyoruz ki demok- rasi, aktif bir mücadele pokitikasında işe yarar bir rejim olmaktan uzak- tır.” Biraz daha aşağıda da “zavallı demokrasi” diye hayıflanıyor. İngiliz Hariciye Nazırınm kabine- den atılması, belki İngiliz harici si- yasetinin bir icabı, ve hattâ bir zaafa olabilir. Fakat bu, bizi totaliter dev- letlerin kuvvetine güvenerek demok« rasinin esas kıymeti üzerinde düşün- miye ve bunun mutlak zaafına hük- metmiye kâfi bir sebep değildir. O kuvvetli zannedilen otoriter kuvvet- lerin iç siyasetlerinde ve içtimai ha- yatlarındaki iktisadi müşküller ve pe- rişanlıklar dikkate alınırsa, demokra” #ilerin bunlara karşı çok kuvvetli ol. duklarını kabul etmek lâzım. Haricis ye Vekilini feda eden İngilterede np hir para buhranı, ne de bir istikraz yapma ihtiyacı vardır. “Demokrasinin aktif bir mücadele politikasında işe yarar bir rejim ol maktan uzak” olduğunu söyliyen mu harrir, işe yarar rejimin ne olduğu” nu söylemiyor. Fakat yazısının bü- tün muhtevası bu hususta bize fikir vermiye kâfidir. Kemalist Türkiye, Milletler Cemiyetine bağlı, barışı ko- rumak için demokrasilerle beraber yü rüyen demokrat bir devlettir. Bu dey- letin içinde demokrasinin işe yarar bir rejim olmadığını iddia etmek, ay« ni zamanda esas itibarile demokrat bir rejim olan Kemalizmin de zaafına bir işaret olur. Bazı devletlerin zahiri bazı muvaf- fakıyetlerine aldanarak demokrasile- rin zayıf olduğunu söylemek, demok- İrasilerin barışı korumak için yaptığı İfedakârlıkları zaaf telâkki etmek, ci- han hâdisatını, ve milletle raflarını kısa bir görüşle mi İmek olur. Demokrasiler kuvvetlidir, totaliter devletlere karşı bütün des mokrat milletlerdeki en sol cereyan lar bile demekrasilerle birleşmişler. dir. Vazifemiz onların zaafları üzerin de durmak ve onları çürütmek değil, bilâkis milli istiklâlleri ve sulhü kur tarmak için demokrasileri kuvvetlen- dirmektir. İspartada Açılan Yurdun Çalışmaları Uluborlu, (TAN) — Uluborlu iler- leme cemiyetinin İspartada açtığı ta- lebe yurdu çok faydalı bir müessese olmuştur. İsparta orta okulundaki 50. Uluborlulu talebe yurtta barınmak- tadırlar. Yurt, 10 dan fazla fakir çocuğun orta okulda okumasını da temin ef miştir. Bayram münasebetile bursya ge - len yurt talebeleri, “Yarım Osman, ve “İstiklâl, piyeslerini Cümhuriyet kraathanesinde temsil etmişler, ümi- din üstünde bir muvaffakıyet gös- tererek yüzlerce halkın alkışlarını toplamışlardır. Uluborlu ilerleme cemiyeti bu tem siller ve ayni talebenin şeker bayra- mında yine burada verdiği maç saye- sinde 200 liradan fazla gelir temin etmiştir. ——— gizlice Medineye kaçırdıkları iki çocuğuna gelmişti. Reşit bu çocuklar rın getirilmesi için Medineye adam Meymüne öldürüldü. Caferin işi bitirildi, Şimdi sra bu âşık çiftin lar gönderdi. Facianın üçüncü per- 'desini gelecek yazımda