Yıayor — — ——— —— 22.-10-98T TAN Gündelik Güazete ved S li BAŞMUHARRIRI Ahmet Emin YALMAN TAN'ın hedefi: Haberde, fi kirde, her şeyde temiz, dü- rüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmıya çalışmaktır. GÜNÜN MESELELERİ l İçyüzü aıman propaganda Nazırmım Nu- remberg'teki nutku üzerine TAN'ın ortaya attığı mesele, birkaç günden- beri bütün Türk matbuatını işgal et- mektedir. Bu mutkun ve bu nutukta Türkiye- nin Alman siyaseti arkasından giden bir devlet olarak gösterilmesinin de- rin mânaları vardır. Bu mânayı anla- mak için Almanyanın Yakm Şarkta- ki siyaseti hakkımda biraz etraflı ma- lümata ihtiyaç vardır, Bu siyaseti bi- lenler, hâdiseleri yakından takip edip içyüzünü görenler Dr, Goebbels'in me demek istediğini anlamakta güçlük çekmezler. Bu hakikatleri bildikten sonra da bazı gazetelerimizin bu me- seleyi örtbas etmek istemesindeki fe- caat daha vuzuh ve sarahatle görüle- bilir. Bd Bükreşte Moment adımda Fransız- ca bir gazete çıkar. Bundan bir mü*:l' det evvel doktor 8. Ulpia adında bir Romanyalı, bu gazetede “Almanya- nn Yakın Şarka sarkışı,, serlâvhası altında bir yazı neşretmişti. Bu yazı- dan bizim bugünkü davamızı aydın- latacak aşağıdaki fıkraları aynen a- hyorum: “Almanyanın Şark memleketlerine doğru uzanmak hususunda mütead- dit defalar izhar ettiği arzu, ortaya iki mühim mesele çıkarır: Polonya ve Balkan mem!e!-tori meselesi, Neurath ve- ÖT” kmlu—i;;lyâwN:;ğx_fi Bödk/arasında imzalanan anlaşma ü- zerine Almanya Polonyaya karşı mü- tecaviz olmıyan bir siyaset takibini deruhte etmiştir. Bunun üzerine Al- manya Şarka doğru uzanmıya karar vermiştir, Şarka doğru uzanabilmek için herşeyden evvel Yakın Şark memleketlerini elde etmesi lâzımdır. Bu siyaseti takibe karar verince ön- ce ortadaki engelleri kaldırmak lâ- zımdır. En büyük engel olarak ta or- tada İtalyan rekabeti vardır. Şimdi Almanyanın Cenubu Şarki- “ye doğru metodik bir tarzda ve yo- rulmak bilmez bir şekilde sarkmıya çalıştığına şahit oluyoruz. Habeş harbinden istifade ederek Avusturya ve Macaristanda nüfuzunu arttırmış- tır. Sonra Alman diplomasisi Balkan- larda nüfuz mmtakaları tesisine te- şebbüs etmiştir. Bu nüfuz mıntaka- ları şu suretle ayrılmıştır: 1 — Münhasıran Alman mıntaktsı: Romanya, 2 — İtalya — Alman nüfuz mınta- kası (Almanya nazarında şimdilik kaydile kabul edilmiştir): Yugoslav- ya, Bulgaristan ve Türkiye, 3 — İtalyan nüfuz mımntakası: Ar- navutluk. Almanyanın Yakın Şarkta İtalya- nm yardımını temin edip etmediğini bilmiyoruz. Fakat şimdiden tahmin edilebilir ki, Almanya, kendisi için ikinci derecede, ehemmiyeti haiz olan Ispanya — cephesinden — kurtulunca, Balkanlara doğru uzanması daha sa- rahat kespedecek ve o vakit bu iler- lemede daha az mukavemet göre- “kül'.,, nüfuz . Romanyalı muharririn, ufkumuzu aydınlatan bu projektörüyle son Mussolini — Hitler mülâkatımı gör- Miye çalışalım. Hitler, 'Mussoliniye, ı'l'ıııyı meselesinde sonuna kudar Yardım vadediyor. Bugün İtalya için İspanya ve Akdeniz meselesi birinci ehemmiyeti haizdir. Bu sa- yardımını temin ttmek için Balkam ve Yakın Sark nü- fuz mıntakalarında Almanyaya mü- Sait davranabilir, Nitekim Avusturya Ve Macaristanı tamamen Almanyaya bıraktığı, Balkanlarda ve Yakm Şurk fa nüfuzunu arttırmıya göz yumaca- &l da, görüşü ve istihbaratı çok kuv- ——— B ir, iki sene evvel Türkiye- ye doktor Foset isminde bir terbiyeci gelmişti. Türk mekteplerinde İngilizce öğre- ten muallimlere İngilizceyi öğ- retme usullerine dair dersler verdi. Doktor Foset, İngilizcenin yabancılara öğretilmesini bir ihtısas sahası yapmıştır. Yal- nız dili öğretmenin yollarını göstermekle kalmaz. Meselâ bir Fransız, bir Çinli, bir İtal- bi hatalar yapmıya meyil gös- terir; bunu tetkik eder. İtiyat halinde tekerrür eden hataları herkesin gözü önüne koyarak fena itiyatların önüne geçer. Doktor (Foset) Türkiyede bu- lunduğu sırada kendisile çok te - mas ettim, Amerika ve İngilterede Basic English, yani esası İngilizce adı altında başlıyan çok faydalı bir cereyan hakkında bana birçok a- meli malümat vendi.:. . | lirken, gelişi Büzel birçok ;elime bellenirdi. Sonra İnsan farkederdi ki, ömründe kullanmıyacağı garip kelimeleri dimağına yüklemiş, fa- kat en lüzumlu bir kelimeyi bilmi. yor ve en basit bir meramımı anla- tamıyor. Bunun önüne geçmek için en çok kullanrlan, en lüzumlu kelimeler (esas İngilizce) adı altında seçil. miştir. Bu suretle ayrılan sebiz yüz elli kelime ile türlü türlü ki. taplar yazılmış, klâsik eserleri bi. le bu kelimelerle ifade etmenin yo Iu bulunmuştur. Netice çok mühim. dir: Bir yabaner ve mektep görme miş veya okumiya yeni başlıyan bir İngiliz çocuğu bu sayede basit bir dil hazinesine sahip oluyor. Yal nız sekiz yüz elli kelime bilmek su retile okuyabileceği türlü türlü eğ. lenceli kitaplar bulunca hem ko . layca İngilizce öğreniyor, hem de okumak zevkine zahmetsizce alı . şiyor. Sonra daha ileri - kitaplara geçebiliyor. B u sayede nekadar mükem . mel neticeler elde edildiği. ni görünce kendi kendime sordum: Neden bu usulü türkçeye tatbik mümkün olmasın? Meselâ millet mekteplerine de . , vam eden olgun insanlar Var.. Al- fabe okuyor, ilk kıraat okuyor. Bir vetli olan Ocuvre gazetesi muharrir- lerinden Genevie 've Taboul'nin neş- riyatından anlaşılıyor. “ Cihan harbinden evvel de Balkan- lar ve Yakın Şark nüfuz mmtakaları- na ayrılmıştı. Bu paylaşma siyaseti evvelâ Banlkan harbini, sonra Cihan harbini, doğurdu. Bugün de yine bir paylaşma siyasetine şahi* oluyoruz. Yalnız bu defa da sahnede görülen aktörler değişmiştir. Bu pay'aşmada Türkiye Almanyanm hissesine düş- müştür, Almanya, bu payı üzerinde faaliyettedir. Işte Goebbels'in bahsettiği muvaf- fakıyet bu faaliyetin semeresidir. Uyumıiyalım, ve bizi uyutmak isti- yenlerin afyonlu telkinlerine kapıl- mıyalım. Uyanık bulunmak, korkulu rüya görmekten iyidir. yan İngilizce öğrenirken ne gi- TA N Eskiden bir pirinç tanesi üzerine Fatiha yazan adamlar varmış. Memle- ketimizde senelerdenberi yaşıyan ve dilimizi iyice öğrenen bir Ameri- seçtim ? Anlatan : MA Dr. Bı'rcîıı Amerikalı diyor ki tepten sonra zevk : Üç senelik ilkmek- şeklinde okumak im- kânları temin edilmezse üç senede öğ- retilen şeyden iz bile kalmaz. O halde türkçede en çok kullanılan 500 kelime- Yİ ayırmalı, bu kelimeleri tahsilin A derecesi sayarak bu seviyede insanlar için 500 kelime ile türlü türlü bilgi ve eğlence kitapları yazmalı. kaç yüz kelimeye alışıyor. Sonra okumak bildiğini zannederek eli- ne bir türkçe ete alınca bir de ne Daksin; Banyoya girmiye &li- şan bir adamın bir okyanusa atil- ması gibi bir şey... Önümde duran türkçe lügatte ofuz bin kelime var. Fakat Tan gazetesini rahatça oku mak için bu lügatteki kelimeleri bilmek bile kâfi değildir. Şunu id- dia etmek caizdir ki, Türkçe ga- zete lisanı durulmuş bir hale gel- mediği için insanı çak şaşırtacak bir lisandır. Ayni mânayı ifade için başka başka yazıcılar, hattâ ayni yaztcı biribirinden farklı kelime'er kullanıyorlar. Basit bir tükçe mü- kabili olan kelime İcin türlü türlü arabi ve farisf müradifler sütun - larda ver buluyor.. Millet mektehbinde okuma ÖöğTe- nen adamlar veya üç senelik ilk mektebi bitiren bir çocuk gazete okuyucusu olamıyor. Okumakla alâkası imzasını atmaktan ileri git- miyor. Her tarafta yapılan tecrü- belere göre üç senelik ilk mektef- ten sonra zevk şeklinde okumak. imkânları temin edilemezse üç S€- nede öğrenilen şeyden beş sene SOn ra iz bile kalmaz. B u düşüncelerin tesirile bena şu fikir geldi: Türkçede en çok kullanılan beş yüz kelime- yi ayırmalı, bu kelimeleri tabsilin A derecesi sayarak bu seviyede insanlar için 500 kelime ile türlü türlü bilgi ve eğlence kitaplar! yazmalı, İlk hamlede hiç olmazsa 50.kadar kitap vücuda getirme- li, Böylece okumanın A seviyesine sahip olan bir adam, okuma Zev- kini işletecek imkânlar elde etme- li. Fakat 500 kelimeyi her muhar- rir kendi kafasma göre ayırma - malı, İlmi bir usulle bu kelimeler seçilmeli ve herkes A seviyesinde kitaplar için bundan başka kelime kullanmamalı, Bunların haricinde kalan mefhumlar yinebu 500 kelime ile tarif suretile anlatılmalı. Sonra B derecesine geçmeli. Bu- rada yeniden 500 kelime öğrenile- cek. Sonra yekfinu bin kelimeye varan bir kelime hazinesile yine ilk hamlede elli kadar kitap vücuda getirilecek, Bundan sonra C derecesine de 500 kelime ilâve edilmeli ve 1500 kelimelik bir hazineden istifade 'e- derek okuma kitapları yazılmalı. Hattâ halk için öyle bir gazete çıkmalı ki, bir kısmı A bir kısmı B, bir kısmı da C seviyesinde bulu . nanların anlıyabilecekleri sütun - larf olsun. " BÜ yöda Dir ÇalışManın Çuk fay- dalf olduğuna aklım yatınca bu ze- minde ilk teşebbüsü yapmak sev- dasma düştiim, ü oktor Foset'in çizdiği usul- le beş kaynak seçtim. Bun- lardan birincisi mekteplere mah- sus dört ciltlik tarih kitabıydı. Bu kitabı ele alarak gayet mütenevvi mevzular seçtim. Meselâ döğüş tas virleri, Sanat ve edebiyat hareket- leri_, içtima! hayat, ev hayatı filân gibı._.. Ayırdığım bahislere rast - geldiğim her kelimeyi kaydettim. Buna hangi membada tesadüf et- tiğimi ve hangi cümle içinde geç- tiğini de işaret ettim. _Sonra köylü halkın anlaması İ- çin basit kelimelerle yazılan dıvyar gazetesini aldım, Onun kelimeleri- ni kaydettim. Daha sonra muhtelif mektep ki- taplarını ele aldım, Biribirinden ay rı bahislerdeki kelimeleri ayni u - sulle kaydetmiye devam ettim, Dördüncü membaım yevmi ğı'- zete idi. Bilhassa (TAN) da Fe- lek tarafmdan yazılan yazıları maksadım bakımından çok işe ya- rar buldum. Gazetenin muhtelif bahislerindeki kelimeleri de kay - dettim, Sonra Yakup Kadrinin Yaban'ı ile Reşat Nurinin kızılcık dallarını aldım. Bu romanların muhâvere kalı buna yakın bir iş yapmıştır. 50,000 türkçe kelime seçerek bunlar üzerinde üç yardımcı ile beraber bir sene uğraşmıştır. Hedef ve netice- leri çok mühimdir. Bunların meraklı hikâyesini aşağıda veriyoruz. En çok kullanılan 300 Türkçe kelimeyi nasıl kısımlarında geçen bütün kelime leri kaydettim, u membalardan topladığım kelimeler yazı makinesinde altı nüsha olarak yazıldı. Saymak kolav olsun diye beşer kelimelik gruplar halinde tanzim edildi. Son- ra bu altı nüshadan birini karton üzerine yapıştırdık. Her kelimeyi ayrı ayr ıkestik. Kelimeleri Alfabe sırasına koyduk. Bundan sonra sı- raya konan kelimelerden her biri - ne ait kaçar fiş varsa tekerrürle- ri anlamak için bunların adedini saydık. Bu anlattığım işler kolay gibi gelir. Fakat üç yardımcı ile bera- ber on ay vaktimi aldı. 50,000 tekerrürde 5600 kelime bulduk. Bunlar içinde üç yüzü o kadar çok tekerrür ediyor ki, kul- lanılan kelime yekünunun yüzde yetmişini tutuyor. Yani 800 kelimı, bilen, yazılan şeylerin 7 7T0 mikta- rmı anlıyabilir. Fakat geriye ka - lan yüzde 30 içinde çok mütenevvi kelimelere tesadüf edilir. Gazeteden 73817 kelime kaydet. tim. Bur” — arasında 1897 muhte- lif keli ardı. Mektep kitapla - rındr 000 kelime seçtim. Arada 2309 muhtelif kelime bul- DOKTORLARIN DEVLETLEŞTİRİLMES MESELESİ Diş doktorlarımım, dişçi 'mektebi de tedavi edilen fakir halktan pal almak için yaptıkları bir teşebbi münasebetiyle, doktorların devletle tirilmesi meselesinden — bahsettir Bunu ele alan bir iki gazete, vay fendim, o ne demekmiş, bugün do torların, yarın kunduracıların, öbü gün boyacıların devletleştirilmesi istemek komünizmdir. Bunlar, tehi keli fikirler diye hücuma geçtiler. Evvelâ bu efendilere, dünya mi y da içtimai lelerin, - fikirl rin, münakaşası serbest olduğun saniyen dünyanın birçok memleke lerinin hiç komünist olmadıkları ha de bu meseleyi konuştuklarını, hati tatbik çaresini aradıklarını söyliy yim. Üçüncü olarak ta parti progr munın ve anayasanı" bir maddesin de devletçilik olduğunu hatırlatayı - © Doktorluk hususi bir meslekti Fakat halkın umumi sıhhati, meml ketin içtimai hıfzıssıhhası hususi l mesele değildir. Su, tramvay, tre telefon, yol yapma nasıl umumi - me faatlere hâdim müesseseler ise, bel onlardan fazla doktorluk umul memnfaatlere hizmet eden bir müess sedir, Liberalizmin en son mertebesine | ran memleketlerde, bilhassa Ameri da bu hususi mesleğin, umumi me faatlere yaptığı zararı, evvelâ âlü ler ciltlerle eser yazarak, Ssaniy Soclal work (içtimai iş) konferarn larında toplanan komite teşkilâtç ve içtimaf hıfzıssıhha murahhaslı umumi hayatın içinden vakıalar al rak doktorluğun serbest bir. ticar olarak memleketin hayatına yaptı zararları ispat ettiler. Bundan sa radır ki, liberalizm çerçevesini y tan, Amerikada hususi müesseseli devletleştirmiye çalışan Roosevelt meseleyi ele aldı, salâhiyettar mü seseler bunun münakaşa ve müzal Kai dum. Drvar gazetesinden aldığım 4148 kelime tekerrürü içinde de 1053 muhtelif kelime vardı, 50,000 kelime içinde (bir) kelimesi 1520 defa, (bu) 1,088 defa, (ve) 9öl, (olmak) 951, (ne) 496 defa teker- rür etmiştir. D oktor Fösete danıştım. Ba- , na dedi ki, en çok kullanı- lan 300 kelimeyi seçmek için 50,000 kelimelik bir araştırma kâfi sayı- labilir. Fakat en çok kullanılan 500 kelimeyi ayırmak için araştırma - nn hududunu 200,000 kelimeye çı- karmak lâzımdır. İngilizcenin 850 esas kelimesini ayırmak için bir milyon kelime üzerinde araştırma- lar yapılmıştır. Bundan başka me- selâ köy millet mektebine ait 500 kelime için yalnız istatistik kâfi değildir. Sırf köyü alâkadar eden bir takım kelimelere yer ayırmak ve bunun için ayrıca tetkikler yap- mak, icap eder. Görüyorsunuz ki, bu iş âdeta bir lâboratuvar işidir. Şu farkla ki, tecrübe için beyaz fare yerine k - Ümit ederim ki, benim amatör - ce yaptığım işi geniş bir ölçüde tekrar etmek üzere bir büro kurul. masına kıymet verilecektir. Halk terbiyesi hususunda bu fikrin tat- bikatmdan edilebilecek iştifadelere hudut yoktur.,, r r (İngiliz Karikatürü) Bi yaptılar, şimdi - bunun tat kat çarelerini konuşuyorlar, * Roosevelt komünist midir? Ame ka komünist midir? Bir müessesen devletin eline geçmesini istemek & den komünizm oluyor? O halde ini sar İdareleri, birçok sanayi devletl eline geçmiştir. Halk Fırk şis larından biri devletçiliktir, o hal Türkiye de komünisttir, Müsaade diniz de artık, softa zihniyetiyle, h yeni fikre karşı tövbe estağfurulla diyen mürteci zihniyetlerle konuşn yalım, Eğer ortaya sürülen fikir ya lışsa münakaşa edelim. Fakat, am; aman.. bu muzır fikir, diye, fikirler konuşulmasına, inkişafına hudut çi mek irticam silâhıdır. Hüâölâ içtim: siyasi meseleleri, fikirleri, olgun b terbiye ve açık fikirle knııu_şımımı ne acı Şey... v Sabiha - Zekeriya 1 Aksaray - Kütüphanesinden * İstifade Edilemiyor " Konya Aksarayı (TAN) — Ye binasının yapılması bitinciye kı dar Halkevi, umumi kütüphanenin b kısmını işgâl etmektedir. Tam okı ma salonunun altını da Halkevini müzik kısmı kullanmaktadır. Bur: ya devam eden gençler, muntazal bir programları olmadığı için, vakit vakitsiz çalgı çalmakta ve üstlerind ki salonda bulunanların mütaleasın mâmi olmaktadırlar, Bilhassa paza günleri kütüphaneye gelen Yyüzleri gencin aşağıda çalgı patırdısı başlı yınca ellerindeki kitabı bırakıp gitn ye mecbur oldukları görülüyor, B vaziyete bir çare bulunması gok iy olacaktır. t —-—-— -— İki Karılı Bir Adam Kız Kaçırmış “Vezirköprü (TAN) — Yukarınar köyünden Abdullah Şahin kızı Fet Eniye, Boyâbattan Sarıyer köyünde iki karılı Çatal Ahmet tarafından zc la kaçırılmıştır. Ahmet te, Fehmiy de henüz bulunamamışlardır.