EE 8.11-937 İSTANBUL - ATİNA - TİRAN SAN, Arnavutlukta Maarif Işi Nasıl Yürüyor ? ge ei Esi £ Yazon: Haiü Lütfi / İL ve maarif teşkilâtını sordum: — Şimdi. dedi. Telefonu açtı. Arnavutça bir geyler söyledi, Birkaç dakika sonra elinde hari- brüşürler, grafikler olduğu halde bir tala içeri girdi Faik Şatku: — Tedrisat müdürü.: diye bana tanıttı. ; iptidai mektepleri san- cak ve kazalarda 5 sınıflıdır ve buralara 7 yaşın- dan 12 yaşma kadar talebe devam eder. Köyler- de 3 sınıflıdır. Bütün Arnavutluktaki adedi 625 e varır. Talebe yekünu 50,000 i bulur. İptidatlerin leyli olanları da vardır. Bunlar da Saranda, Les. kovik, Mat, Peşkopi, Koroma, İşkodradır. İpti- Aldığım malümata gör dailerin leyli olması çok fakir köy lü çocukları li hükümetin masrafı ile okutulmak- tadır. Bundan başka her köyde b'f mektep yapmak, hoca bulmak ve bu kadar masrafı karşılamak müni- kün olmadığı için merkezi köyler- de leyli iptidailer yapılmıştır. Bu- rada etraf köy çocukları bir araya toplanır. Bu suretle bunlara yekne- gak bir terbiye de verilmiş olur. Leyli iptidai mekteplerine devam &den talebenin yekünu 600 kadar- dır. Bunlara nehari olarak alman- Jar da vardır, rnavutlukta ai tahsil Ortamekteplere gelince bunlar 8 sınıfıdır. 12 den 20 yaşma kadar çocuklar devam ederler. Talebe miktarı 4,000; jimnaslarda 2800 Ia- dardır. Ergeri (Argirokastro) da erkek ortamektebi Görücede (Karça) Galatasaray sesi gibi | lise, Avlonyada ticaret “erkek or- tamektebi, (o Elbasanda © erkek maallim (mektebi, © İşkodrada erkek ortamektebi Dıraçta 4 smıf- : 4 : : : ; ; : ; : ; : : : ; ; ; Nasıl Öldü? Firtmalı bir gecenin sabahın- da, Beyoğlu merkez memurunun odasını heyecanla açan kıranta bir adam, nefes nefese şu kor- kung haberi verdi: :— Bizim Bay Hüsnü Nedim, biraz evvel tabanca ile kendisini öldürdü. Merkez memuru, bu ihbar ü- zerine hâdise yerine sivil komi- ser B. Nuzettiri gönderdi. Komiserin elinde, hizmetçinin Intihar ihbarından başka hiçbir delü veyaliz yoktur. Ve ko- miser, hakikate varabilmek için u ihbar üzerinden tahkikata imişladı, biraz sonrada ceset morga kaldırıldı. Odada, herşey, faclanın vuku bulduğu sıradaki vaziyetteydi. Komiser Nurettin ölünün yan masası başma gecti, oturdu. Çiniki kemiserin şüphesi, Bay Hüsnünün, masa başında yazı aarif Nazırı, Türkiyedeki tahsil ve hizmeti- ne alt hatıralarını anlatmıya bir aralık fa- #ıla vermişti. Kendisine Arnavutluktaki mektep- BİLMECELİ ZABITA HİKAYELERİ: B. Hüsnü Adil Muharrir, iskender Beyin doğ duğu ve mlidafaa ettiği kasaba- da bir Arnavut çocuğunun tene ke kutusu içinden kitaplarını çı- arp muayene Ve yazısını tetkik ediyor. Müli kıyafetiyle, elinde Çifte başlı kartalı Arnavutluk bayrağmı tutan bir mektepli kız yaneaeerrreaa, iki sayfasma kan lekeleri szmış- tı, bu sayfalardan birine de “xxx ile hesabım, ibaresi Yazı mıştı. Ve defterin kabı da kan içindeydi. Komiser Nurettin Bay Hüs nünün yazı kalemini eline sid. Kalemin ucunda henüz taze-mü- rekkep vardı. Fakat bundan n© çıkar? Hizmetçinin düşünemeğiği en mühim nokta, otomatik taban- caların kurşunlarını dafna sağa ve yukarıya doğru attıklarıdır. $ ; ; di, Masanm üzerindeki defterin ; ; * : Halbuki ölünün yediği kursun &0l tarafıma isabet etmişti, Son- ra hâdisenin vukun sırasında ©- fendi ile hizmetçinin odada be- raber bulundukları tahkikattan aniaşılmıştı. Defterin kapağı ü- zerindeki kan yepyeni idi. Hal buki sayfalara bulaşan kan eski idi. Komiser Nurettin, bütün bun- lara dikkat ettikten sonra - hiz- metğin'a yalan söylediğine hük- metti, Tabancadan fırlıyan kur- Şunun yanlış isabetinden başka, onu, hizmetçiyi yalancı saymıya sevkeden neydi? Bunun da cevabını yarım oku- lık kız ortamektebi, Tiranda - kız enstitüsü, erkek sanayi mektebi vardır. Bazı -mekteplerin sinıfları nokaandır. Sene geçtikçe tamam- lanmaktadır. Bu mekteplerin hepsi leylidir. İlkmektep muallimleri ilk dört sene ayda 120 frank (bir frank 10 kuruştur) ber dört sene geçtikçe 145, 175, 210 ve nihayet 250 fran- ga kadar aylık alırlar. Ortamekteplerde muallim aylık- ları 300 franktan başlar. 20 sene sonra 500 franga'da ranir. Ortamek- tep ve liselerde muallimlik etmek için yüksek tahsil görmüş olanlar tercih edilmektedir. Tikmektep mü-. dürleri mğa'limlerden ayda 20; or” Tâmektep mücürleri ise 40 Trank fazla alırlar. İlkmektep muallimle- ri haftada 30, müdürler 25, ortu mektep muallimleri ise 22. müdür- ler de 8 saat ders verirler. N> ve tedrisat müdürü bs- zan; masaya yaydıkları gra fik ve cetveller üzerinde bazan da duvarda asılı büyük harita izerine de Arnavutluğun o mekteplerini ve bu mektepleri cins, nevi ve dere celei işaret ediyorlardı, Arnavutların Maarif Nazirı, san- ki muazzam bir İmparatorluğun kuruluşundan bahsed'yörmuş gibi mektepleri, maarif teşkilâtmı an- Inttı. Nazırm bu kadar hararetle anlatmasına doğrusu bak verdim. Hurafelere ehemmiyet veren, ta- assubun en ileri derecesine gittiği dillere destan olan, kendisi oku” madığı gibi evlâdını da okutturmı- yan, ana ve babasına günlük yiye- ceğini teminde o vardımı olduğun- dan dolayı yanından ayırmıyan Ar- navudun çocuğunu okutturmıya 44- Irsmak ve bunda muvsffek olmak elbette ki kolav bir is değildi. Yal- nız merak ettiğim birşev vardı ki 9 da bu parayı nereden buluyorlar: dı, F aik Şatku, derhal tereddüdü- mii izale için: — Bütçede yerimiz oldukça /* künludur, Üç bucuk milyon frank tahsisatımız vardır. dedi, Hakikaten Arnavutluk hüküme- tinin 26 milyon 224 bin 784 altın (Arkası 10 uncuda) Dünkü hikâyenin cevabı: 1 — B. Mahmut, saat d6- kuzda odadan çıktığı zamen sporcu Turhanm gazetedeki bilmeceyi halle başladığımı söy lemişti, Turhan da dokuz bu- çukta ölü bulunmuştu. O hal de müddeiumumi mutvini Fe- rit işin onun dokuzdan evvel katledildiğine inanmak lâzım geliyordu. Çünkü koca bilmece yarım sastte kolay kolay hal- ledilemezdi. 2 — Bu sebeple müddelumu- ; mİ muavini Ferit, B. Mahmu- dun tevkifini emretti. TAN fından kendisine şartile boşanmıya muvafakaç etmiş- Karısından Nafaka İstiyor Meksikağa Verakruz'da Gönrales adında bir karı koca, çok tuhaf bir bayat yaşamışlardır. Bir vazife sa- hibi olan Bayan Gonzales, kocasmdan daha fazla maaş aldığı için kocası İ- şini bırakarak evde kalıyor, ev işleri- ni görüyormuş. Kadn da dışarda bir erkek gibi çalışarak eve para yetiş- tirmekle meşguldür. Böylelikle kuca- 8t, 7 sene evde yemek pişiri şir yıkamış, evi #Üpürmüş, kaldırıp hazırlıyormuş. Bundan do- layı da karısı, kocasmdan çok mem- nun kalmıştır. Paket birkaç gün ev- vel: bir gün karısı mutfağa girmiş, | kocasına yardım için bulaşıkları yı- kamış, her şeyi yerli yerine koy- muştur, Fakat kocası, bu hali görlün- ce karısına fena halde içerlemiş ve karısını evden dişâri atmıştır. Bunun üzerine Bayan Gonzales, mahkemeye müracaat ederek kocasından ayrıl... mak istemiştir. Kocası, karısı tara- nafaka verilmek tir, . Sevdalı Kadın Maruf Londra doktorlarından Ha- ri Bomen, kendisİRİ, sevgi dolayısile mütemadiyen takip eden asistanı bir bayan doktor aleyhinde dava açmış- tır. Doktor Bomen, bir müddet evvel, meslekdaşlarının tavsiyesi üzerine Mis Helen Meyer adında bir kadn doktoru muayenehanesine kendisine asistan olarak almıştır. Fakat mah-| kemede kadınm anlattığına göre, Mis Helen doktora âşık olduğu için 18:3- tanlığa muvafakat etmiştir, Mis He- len, muayenehanede doktorla yalniz! kalmak için mütemadiyen doktoru taciz ediyormuş, hattâ yalnız görlş- mek için fırsat bulamadığı zamanlar» ra doktoru telefonla rahatsız ediyor- muş. şi Jlür. Bamas, mahkeme- # dsistanmın Londra içerisinden de TaŞ edilmesi “SÜEMNŞUP. TakIndI bir karar verilecektir. . Bir Geçim Anketi İngiliz Mesai Nazırı Braun, halk 8- | rasinda bir anket açmıştır. oNazır,| 30 bin sile kadına tahriren ayda yi» | yecek için nekadar masraf yaptıkları nı sormuştur. Nazırm sorduğu bu suale cevap verecek kadınlara, birer miktar pera wmüküfatı verilecektir. . Otomebil - Ev Amerikada Oktario'da bir . saatçi, ayni zamanda 2 katlı bir eve çevrile- bilecek bir otomobil yapmıstır. Oto- mobilin oturak yerleri, yatılacak el verişli kâryolalara çevrilmektedir. Bundan başka otomobilde elektrikli mutfak. bir musluk vesatre bulun- maktadır. ». Sehirden Şehire Amerikada Haverhil şehrinde ta- rihi bir ev, bulunduğu yerinden 400| kilometre uzakta bulunan diğer $ir kasubaya naklolunmustur. Raçester ailes'ne mensun olan bu ev, bundan 235 sene evvel inşa edilm'etir. Çare ra " » Tank Biçiminde / | Meotesiklet | iran "a... Bu da Fransiz icadı. Tankm küçük kardeşi bir motosiklet... Fransız mü-| hendisi işsiz kalmış, rağbet kazanır da zengin olurum diye bu marifeti i- cat etmiş. AMERİKA MEKTUBU: Gençlerimizin tahsil gördükleri Amerika kültür müessesele- rinden: Harvard Üniversitesinin Tıp Fakültesi kısmı Yenidünyada Bizi Çok Eksik ve Çok Yanlış Tanıyorlar YAZAN: 'BELKİS HALİM rtık tanınmamıya ve Türk ol- duğümu söyleyince hayret uyaridirmiya alıştım. “Fakat, uzun senelerdenberi burada bulunuyor- sunuz. Türkiyeden hemen gölmedi Aiz.,, Cümlesini artık eskisi gibi der canlılıkla değil, soğukkanlılıkla kar şılamayı öğrendim. Çünkü her ye- ni gördüğüm; Yeni tanıştığım kim- seye Türk olduğumu söyleyince bana bü suali soracağını ve geldi- ğimin henüz bir sene bile olmadı. ğıni söyleyince de hayretle gözle- rini açarak: “Çok şey, demek dün- ya insanları bizim zânnettiğim den daha çok biribirine benziyor- muş,, diyerek garipsiyeceğini ge- cen'n gündüzü takip edeceğini bil. diğim gibi, evvelden biliyorum, Ar tık corulan suallerin sırasını ezbe- re öğrendim. Fakat fik günler bu.snallerin her biri beni hergün yeni bir inkisara uğratıyordu, Dünyanm vebahusüs bizden'bitaz ökçe olan memle ketlerin Tiirklere ve Türkiyemize dair bu kadar cahil olacaklarını tahmin edemiyordum. Fakat bütün temaslarımda eski Türkiyenin ye" ni Türk'veden daha çok propagan- da yaptığını veyahut fena #öhretin ivi şöhretten, fena işlerin, iyi işler- den daha cok, daha evvel duyuldu. ğunu, fenalrğn karşı kulakların dar ha delik olduğumu öğrendim. * Ik geld ğim günlerdeydi. Ko- İÜ Yei hocalarmdan biri ile ko- nuşuyordum, Ona İstanbuldan gel diğimi, İstanbulun güzelliğini, an- latıyordum. Yüzündeki saşkın mâ» nadan, bir şeye takıldığnı anla- dım, Durdum. O, bunu bekliyor- muş gibi hemen sordu: “— İstanbul neresi? Konstanti- noplu mu acaba?,, dedi. Bu hâdiseden sonra kiminle ko- nuşsam, “İstanbul, dedikten sonra “Konstantinopl,, kelimesini tekrar iye başladım. İelerinde “Yoksa soy adı aldi tnoplun da adını d bul mu yaptınız. diyenler bile var. Daha din yeni tanı tor kadm telefon etti: “— Rica ederim siz İstanbulun, Türkiyenin neresinde olduğunu söyler mis'niz. dün sizin ayrildi. #mızdan beri Türkiye haritasını altüst ettim. İstanbul diye birsey yok.. İstanbul dediğiniz şehir Kons- tantinople yakın bir yer midir?.. Anaşılan bu defa bu iki ismin ayni şehir olduğunu söylemeyi *- nutmuşum. irçok Amerikalıların .kafa- smda Türk mefhumu diye birşey yok.. Bans Türkiyede, Te- nubi Amerikada küçük bir devletin vatandaşı ne ifade ederse bende Amerikalılara ayni şeyi ifade edi- yorum. lÇoğu benim, ik gördükle- ri Türk olduğunu söylüyorlar, Yine ilk günlerde gazeteleri acıp ta Türkiveye dair hiçbir havadis olmadığını görünce şasıyordum. Zannedivordum ki her gün en aşa- ğı on iki sayfa cikan yevmi gaze- telerdeki havsdisler Amerikan ga- zetelerinde hiç olmazsa yarım si- tunluk bir ver alacak,. Halbuki ne gezer?.. Aylar geçiyor da neden” sonra yalnız Nevyork güzeteleri- nih bazılarmda ' yarı yanlış yari doğru bir haber beliriyor. Türkiyeye dair konferans ver mek üzere bir cemiyete gitmiştim. Konferanstan sonra konuşurken birisi elime bir gazete parçası u zattı. “Bugün geleceğinizi biliyor” dum, Bu sabah guzetede bu havs- disi gördüm. Sizi alâkadar ederdi ye kesin getirdim.,, diyordu. Oku dum: “Belediyenin yeni kararına göre İstanbuldaki bütün fakir ev- leri kirmiziya bütün zengin evleri de beyaza boyanacaktır. Hele kültür sahasma geçtiniz mi adımız bile yok... Bir gün yal niz muhtelif milletlerin halk şarki. larından ; ibaret olan bir konsere gittim. Amerikan şarkılarile başlar dılar, Avrupaya geçtiler; İngiliz, Alman halk sarkılarını. sövlediler. Çekoslovakyaya, Bulguristana in diler. Şimdi sıra Türkiyeye geliyor, diye heyecanla, kulaklarımı, gözle rimi dört açıyorum. Rus havaları salonu dolduruyor... ir gün de liselerden birinde muhtelif halk danslarmı gör: iye gittim, Tarih dersinde her millete alt fasıllar için musiki der» sinde şarkılarını, jimnastik dersin» de de danslarmı öğrenmişler. Şir- di ayni şeyleri misafirlerin önlinde her milletin milli kıyafetiyle tek. rar edeceklerdi. Her perde açılışin- da zeybek oyunu, milli danslarımızı göriceğim diye nafile yere bekle - dim, Romen ve Yunan halk dans- larını oynadılar ve âdete Türkiye» nin etrafında bir daire çizip ltals yaya geçtiler... Bu sene “Dünyanin meşhur hi- Küyeleri,, diye bir kitap çıktı. Içim- de Çin hikâyesi, Misir, Iran, Japon, Macar velhasıl hemen bütün mil letlerin hikâyeleri var, fakat Tür. kiyenin adı bile yok!.. Gözümün önünden Omer Seyfet- tinin, Sabahattin Alinin, okumakla doyulmaz güzel hikâyeleri geçti. miy: e çeşit istatistik isterseniz tetkik ediniz, Türkiyeye da- ir ya hiç malümat bulamazsınız ve- yahut pek eski rakamlarla karşıla» şırsınız. Meselâ maarife dair ista- tistiklerde her memlekette mecbürf tahsilin hangi yaşta ve ilk defa hangi tarihte başladığını bulabilir- siniz de çoklarında Türki dmı bile göremezsiniz. Birçok me- hazlerde hâlâ Türkiyede okumak yazmak bilmiyenleı ı nisbeti yüz- de doksan olarak gösteriliyor edilen malümat ancak gayet eski mehazlere istinat ediyor. Şehirdeki sinemalardan biri haf- tada bir gecesini başka memleket- lere sit muhtelif filmlere hasret- mişti, Bir hafta Çinde bir kabileyi, ertesi hafta, Japonyaya ait manzs» ralar, bağkâ bir akşam Ispauyada çekilmiş bir film gösteriyordu. I- lânları ümitsizce takin ettim. Umit. siz olmakta yerden göğe kadir haklı idim.. Çünkü iki aydan fazla süren bu programda Tiirkiyeye ait hiçbir şey yoktu.