TIN ÖTESİ iarbekir Akrebinin Romatizmaya Birebir iyarbekir akrebini uluorta D yirenler — (zemmedenler) |hem haksızdırlar, hem insafsız. Ha İyatta ve toprak üstünde yirecek, 'yere batıracak o kadar çok şey var ki sıra akrebe gelinciye kadar dün yanm sonu gelir. Akrep bir tarihtir. Kale burçla- 'rının en gösterişli yerlerine en par lak taş levhalara işledikleri akrep kabartmaları koymuşlar. Neye kaz, hindi, hıyar, kabak kabartma- &ı koymamışlar? demek bir hik- meti varmış. | Dünyayı kadın, kadını da para döndürürmüş. Kim kimi döndürür- se döndürsün, bu ülema lâfından anlaşılan şudur ki, para, paradır e pek mühimdir. İşte pek mühim olan bu paraların birçoğu üzerinde taçlı bir kadınla boylu boyunca zarif bir akrep resmi (kabartma) vardır. Akrebin ne olduğunu bun- dan da pay biçebilirsiniz. Akrep bir ömür azizim, akrep bir âlem. O ne endam, o ne çengel, yaradan Tanrıya kurban olayım. Şiirin akrebini alkışlıyoruz. Ak- rebin şiirini neden sevmiyelim? Nef'inin, Eşrefin, Halil Nihadın, Fazıl Ahmedin mısralarındaki ak- replerin acısını tatlı tatlı, gülerek hissediyoruz ve darılmıyoruz da ak rebin şiirini ve şiiriyetini niye inkâ. ra kalkışıyoruz? Köroğlu masalında bir şarkı vardır ki, bestesi harikulâ- de olduğu gibi güftesi de edebiyat dersinin anlattığı güzel tekrara en parlak bir örnektir. Bu şarkımın HNtekaratı söylenirken her — (benli) kelimesinin (ben) hecesi Üzerine sıkı ve uzun basılarak okunur: v Bir benli İki benli Üç benli turna.. Bunu akyebe adapte ediniz ve bo 'gum kelimesinin ben hecesi yerine bo hecesi üzerinde durarak Saza çekiniz: Üç boğum Yedi boğum Kırk boğum akrep. Bütün Türkiyede Diyarbekir ak- rebinin yalnız bir tek aman ver- mez düşmanı vardır: Bay Enver. Bay Enver yaratılıştan bir “Gü- zel konuşan,, dır. Nükteleri ince ve zarif, ahengi tatlı, sözleri berrak bir ırmak gibi akıp gider. Hele Di- yarbekir akrebini diline dolayıp bir anlatmıya başladı mı zevkle, hazle dinlemiye doyamazsınız, is- tersiniz ki, akrep dudaklarından düşmesin de saatlerce dinliyesiniz. i Y üksek zekâsına diyecek ol- mıyan bu zatm küçücük bir gafletini keşfettim: Kendi dilinin ucunda da görünmez bir akrebin gün 24 saat faaliyette bulunması, ki- © bunun farkında değil. Hiçbir şey, hiçbir iş yoktur ki, çok güzel ko- nuşan bu dilin ucu ile iğnelenmiş olmasın. Eğer zengin olsaydım pilâtinden küçük bir Diyarbekir akrebi yaptırır, üstünü pırlanta ve yakut ile işletir, kravat iğnesi ola- rak Bay Envere armağan ederdim. Bu muz''iğimin sayesi ( >; yıllar danberi Diyarbekirde akrep göre- miyen ve bir akrep tarafından iğ- nelenmiyen Bay Enver de kravatın da bir yalancı akrep olsun taşıyabi lirdi. Gülü seven dikenine katlanırmış. Diyarbekiri seven de iğnesi aşılı gül dikenine benziyen akrebine kat lanmalı. Diyarbekiri sevmek; Bo- gaziçini sevmek, Konyayı sevmek, 'Trabzonu sevmek gibi bir şeydir. Mühim bir fedakârlık değildir. Ma damki vatanım o parçasma Diyar- bekir demişler, ve madem ki, va- tan - kayıtsız şartsız - sevilir... Biz güzelim Boğaziçindeki güze- lim Kuleli askeri idadisinde okur ken kışlanm arkasındaki talimane ye çıkardık, istirahat zamanlarında her taşm altından sarı, turuncu, Geliyo Ai N'_ Tazdn: iAka Gündüz; AA F — — — Diyarbekir akrepleri böyle iri oluyor sütlü kahve, kestane renklerinde bir akrep çıkarır, eğlenirdik. Ben Kuleli akrebini de, akrepli Kuleli- yi de seviyorum. undan beş on gün evvel, Garp Anadolusunda, Milâs- ta akrep on sekiz kişiyi vurmuş, yedisi ölmüş. Ben Milâs akrebini de, akrepli Milâsı da seviyorum, Diyarbekir akrebini ve akrepli Diyarbekiri seviyorum. Yılanlı Ya- lovayı, Silvanı ve Yalova, Silvan yılanını seviyorum. Muğla kaplani- nı ve kaplanlı Muğlayı seviyorum. İstanbul susuzluğunu ve susuz İs- tanbulu seviyorum. Yalnız ben mi? Hepimiz, Meriçten Bayezidin öte- sine kadar herkes böyle. Bir gün bize deseler ki: koca sivrisinekli Enez'e düşman geldi! Orada Anofel var, bize Jâzım de ğil mi? deriz. Yoksa koşar da dö- ğüşmenin ve öldürüşmenin çeşidi- ne mi atılırız? Akreplidir diye Harran'ı müda- faa etmiyecek, icabında can ver- miyecek miyiz? Bunların tasavvuru bile akrep zehirinden daha acı, kaplan pençe sinden daha tırmalayıcıdır. Vatan Hacı baba leylek değildir Ai g Milyonlarını Çaldıran Bir Yıldız srar a arn ./’— BAA Holivuttan haber verildiğine göre dört gün evveli, Fransadan Amerika- ya angaje edilmiş olan ve bir sene - den fazla bir zamandanberi orada muvaffakiyetle filmler çeviren bu Fransız artisti Ketty Gallian'n üç milyon frank kıymetindeki mücevher leri çalınmıştır. Hırsızlar artistin şehir dışındaki evinin bir penceresinden içeriye bir boru sarkıtmış ve boru vasıtasile bol bol uyutucu gaz verdikten ve evde- kileri tamamen uyuttuktan sonra içeriye girerek yükte hafif pahada ağır ne bulunursa çalmışlardır. Zehiri ki, sıkıştınca: git vatan Kâbede si- yaha bürün diyelim. Ayni zaman- da dalavere kazançlı rastakoer de değildir ki, ikide bir: Nise, Parise git çiçekler, ipekler kuşan diyive- relim, Bu vatan işte budur. Amma bi- zimdir. Bizim olan her şey iyidir, güzeldir, mukaddestir, ebedidir. Terzi tezgâhımda lata ölçüsü ve- rir gibi herkese keyfine göre bir smarlama vatan vermezler ki... B var; onun için şairliğim ka baramıyor. Eğer kabarahilseydi Diyarbekir akrebine öyle bir kasi- de yazardım ki, akrep başkalarmı ısırırdı ve edebiyat münekkitleri kendi parmaklarını... İsşin doğrusu şudur: Akrebin be nim kasideme ihtiyacı yoktur! Çünkü akrebin bütün dünya min nettarlığına ermesi ihtimali vardır. Belki bir gün gelecek, bütün dün- ya tıp profesörleri takkelerini çı- karıp Diyarbekir akrebinin kuyru- ğunu hürmetle öpeceklerdir. Fıratın Ötesinde bir fen adamı; on para etmiyen Kobra zehiri ye- ,rine akrep zehirinin kansere karşı kullanılabileceğini iddia ediyormuş. Kendisini göremedim. Kanseri Cey lâna ve tavşana geçirmiye muvaf- fak olmuş. İkinci bir zihayatın uz- vuna geçirilen bu kanserler Üze- rindeki akrep tecrübeleri çok iyi neticeler veriyormuş, O bölgede küçük bir akrep enstitüsü veya kanser enstitüsü kuracak bir baba yiğit zengin çıkarsa iş daha kolay laşırmış. Kanser mütehassısı ope- ratör Cemil Paşa üstadımızın ga- zetelerde okuduğum bir beyanatı- na göre Kobradan hayır yok oldu- ğu anlaşılıyor. Bolaki bizim akrep ler buna bir çare bulsunlar. Ben bunları kulaktan dolma yazıyorum. İşi kurcalama hak ve salâhiyeti fen adamlarınındır. Fakat istidlâl yolu ile öğrendim ki, akrep zehiri romatizmaya bire birdir. Bal arısımımn zehiri de ro- matizma sancılarını geçirmiyor mu? Demek akrebinki daha tesirli oluyor. Bu istidlâlim Çermik kap- lrcasında oldu. Diyarbekirin 94 ki- lometresindeki Çermik kazasının güzel bir kaplıcası var. Amma gerçekten güzel ve temiz. Ağrılı- lar, sızılılar, kötürümler falan hep oraya geliyorlar. Hepsi de mem- nun. ugünlerde çokça işim gücüm rkadaşlarım havuza daldı- lar, benim sıcak sü ile ba- şım hoş olmadığı için çardağın al- tında oturdum. Memleketin her ta rafından gelenlerle konuşuyorum, Ticaret için dolaşan bir Urfalı yol üstü uğramış, Kaplıcayı eskiden bildiğini anlatıyordu: — Çok memnun olacaksınız. Biz iki kardeşiz, ikimizde de seneler- denberi romatizma vardı. Burası- nı sağlık verdiler. Bir sene geldik. Ertesi sene de geliyorduk, biraz geç kaldık. Ne olursa olsun gide- lim dedik. Yola çıkacağımız. gün kardeşimin elini akrep vurdu. Can acısile haykırınca koştum, akrebi öldürmek için bastım. Fakat telâş la ayağımda papuç olmadığını ha- tırlamamışım. Amma iş işten geç- ti, kalın çorabın üstünden beni de vurdu. On beş günden fazla acı çektik. Bu yüzden gelemedik. Er- tesi sene de ağrılarımız tepreşme- diği için gelmedik. Çok şükür üç yıldır gelmiyoruz. Benim aklıma hiçbir şey gelmedi. Fakat karısını getiren bir başkası da bir başka akrep hikâyesi anlat tı: Sancılardan bütün kış kIvran- dım, buraya geldiğim vakit koltuk deyneği ile bile yürüyemiyordum. Çadırda oturuyorduk. Geldiğimin ikinci günü akrep vurmasın mı? Hemen Diyarbekire koştum. O yıl Kaplıcaya girmek kısmet olmadı. Allaha şükür beş yıldır gelmiyo- rum. Her nedense ağrılarım geçti. Geçti amma bizimkinde başladı. Şim di onu getiriyorum. Tuhaf şey dedim. Bu sefer aklı- ma akreplerle romatizma geldi. Orada ses çıkarmadım. Şimdi bu- rada söylüyorum. Doğrusunu eğ- risini aramak bu işle uğraşanların halakıdır. TAN 4 // // /E AA // A / Genç Askerler versiteli ve yüksek mektepli gençler son kamp devrelerini de bitirdiler. Bu devreye iştirak eden sekiz yüz genç hergün arazi üzerinde talim ve tatbikat görerek güzelce yetişmişler- dir. Burada bu gençlerin ilk askerlik hayatından muhtelif in- S tıbalar veriyoruz. İşte: bi — 23 - 8- 937 ÜNİVERSİTELİLERİN ASKERLİK KAMPINDA $ Yedek Subay Okulunda ilk askerlik vazifelerini yapan Üni- * BAA AAA AAA —/—./ Sonra da muntazam kıyafetlerile talime çıkıyorlar, H e<;“m—maoımaeoıomaEHHMEUHEMEMEHHMHEHHMEEHEHMEE Ve nihayet öğle üzeri neşe içinde karavanalarının başına ta olan Th&röse Parsi adındâ oland” dmı çok garip bir şekilde & tir. Bu çok kurnazca doluî;d’, giderek vücudüne masaj Yap? suretile tedavi olmaktadır. yar Bayan, masajcısından bir S nün birinde masajcisına B! ya dıncağız, Bories'in şu sözlerile vetler verdi onları kullanacağlt de kanser bulunduğunu SÖY korkütmuştur. Bayan Parsinill den öldüğünden, kadın fen& * Bir Kadın İpnotizma İl€ Dolandırıld! at Fransada Nice şehrinde Ut'g:v mışlardır. Bu kadın, bir çok "5,, manlara, evlere ve arsalara ğ yapan adam Bories isminde saj mütehassısıdır. Hâdise şöyle olmuştur: — Bayan Parsi, aylardanberi rıları çekmekte ve masajti bel 38 faydasmı da görmüş olacak kİ; ayrılmak istememektedir. — .A Fakat bundan birkaç ay ğnc , laşmıştır: — Ben artık masajla uğf cağım. Allah bana daha büyük Zengin Bayan bin bir rica il€ disini Bories'in karısına ted& tirmiş ve birkaç zaman sonrâ zat Bories'in ipnotizma tedavil' lamıştır. İ Bories, müşterisini bu işe debilmek için, kadmcağıza, K€P de bundan birkaç sene önce korkmuş ve kurnaz masa, tün tedavi usullerine boyun mecbur olmuştur. : Aradan yine birkaç zaman B" ce, masajcı, kadıncağızı, etr i lerin uğursuzluğuna uğradığın$ etmiş ve hizmetçilerine, hattâ 7 vi evlâdma varımcaya kadar, Ht evden kovdurduktan — başkâ, üj akrabalarile de alâkasını ke$ : ' tir. | Fakat ağrılar ve sızılar bu ”&Ş | lerle de iyi olmayınca, kadıli İ gün ipnotizma ederek büsbütüü kn semleten Bories, müşterisini Üöy ( suzluğun oturduğu evde old S'/ Ü nandırmış ve evi:200/bin fran j tirarakoparasmı;sitirbusirk ki “mukaddes'kutu;;ya koyn'/. ğ Evi satmak ta ağrıları dindi | Bu sefer de masajcı, Bayanl ye, bir kira odasında otu!l y dalı olacağını söyleyince, ze! 'i’ dın pek Şaşalamış ve meseleyi ”J bir doktora anlatarak onun dâ * | yesini almağı akıl etmiştir. | İşte bu danışma, dolandır!€i p sajemm felâketine sebep olmu#: gll kaddes kutuya bakılmca içind? y bin frank yerine kâğıt parçalw j lunduğu görülmüş ve mesele aksetmiştir. P" Boriesin ipnotizma kuwetîığwy karakolunda tesir gösteremedi. aîJ hilekâr dolandırıcı tevkif hapse atılmıştır. KA A Merinoslaştırılan Yerli Koyıınld, Ankara, 22 (TAN) — Bursa V hkesir mımtakasındaki yerli Ciff yunları merinoslaştırmak için :’,r tohumlama 15 eylüle kadar d? M decektir. Bu müddet zarfında nm Yenişehir kazasından Bâ Sarıköy nahiyesine kadar uzA, ab hada 120 bin kadar koyuna i' meliyesi yapılacaktır. Bugüne 95 bin koyun tohumlanmıştır - X ha Sömikokun Satış Fiyatı 'Ankara, 22 (A.A.) — Iktistt kâletinden: 1 — 3003 sayılı endüstriyel ” lâtın maliyet ve satış tiyatl kontrol ve tesbiti hakkındaki l!d’ nun vermiş olduğu salâhiyete ye den sömikok fabrikasının istif tiği sömikok satış fiyatı yel_id'u kik edilerek bir ton Türk sö nun Zonguldak toptan satiğ ” 17.25 lira olarak tesbit edilmisÜ” 2 — Bu fiyat 20-8-1987 İf baren muteberdir. ——— | DİYARBEKİR HALKE; Diyarbekir, (TAN) — Halk yenin en güzel yapılarından lacaktır. EHE E H E EEEMRNE B çökerek iştahla karınlarını doyuruyorlar. şaatı çok ilerlemiştir. Bu 5 ırll*