21 Ocak 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—. « P OrR | B Fener ve Güneş profesyonel oluyorlarmış Keşki olsalar Bu şayiayı Galatasaray klübüne # Italya porfesyonel takımının Ber Alman milli takımile yaptığı Dünkü gazetelerin ikisinde; ”Cumhuriyet,, le malelmek anlış bir harekettir linde yüzbin seyirci önünde maçfan bir enstantane ”Son Posta,, da, Fenerbahçe klübünün profesyonelliği ilân edeceğine, Güneş'in de ona iltihak edeceğine dair bir ha- ber çıktı. Ayni gazeteler, bu raydan çıktığını da ilâve etmişler.. mühim şayianın Galatasa- Bu haber karşısında duyduğum şeyleri, mensup olduğum Güneş klübü namı- na değil, şahsi kanzatlerim namına aşağıda toplamağa çalışacağım: Evvelâ şunu . söyliyelim; Dört klüp arasında bir dostluk ve iş bera- berliğinin başladığı şu sıralarda, o dostluk ve beraberlik tamamile kay- naşmadan, Fenerin ve Güneşin pro- fesyonel olacağı şayiasının Galata - garaya atfedilmesini münasip bul - madım. Hem bir şayianm bir klübün şahsiyeti mâneviyesine mal edilme- gine imkân yoktur ki... Çünkü bir klübü ilzam edecek şeyler, o klü- bün idare heyetinden ve yahut ni - zamnamesinin tayin ettiği mesul he yetlerden çıkabilir. O zamanda me- Bele “şayia,, kelimesile söylenemez. Bir iddia ve yahut kat'i bir haber halini alır. BİR ŞAYİA " 4Bu havadis olsa olsa bazı Galata- garaylıların ağızlarında dolaşan bir şayiaya göre,, şeklinde yazılabilirdi. Ne yazık ki, profesyonelliğin afaroz luk bir şey olduğunu havadisi veriş tarzile anlatan o iki gazetenin spor sütunları da Galatasaraylıların el - leri altındadır. Okumuş genç, müte- kâmil sporcu, salon centilmeni, ha- kiki amatör... Velhâsıl mükemmel genç erkek nü- münelerinin her cins ve nevini yetiş tirmekle şöhret bulmuş bir müesse- geye şayia yapmak, yakışmaz bir ha rekettir. O gazetelerde yazan Gala - tasaraylı arkadaşlar bir şayianın klüplerine mal edilemiyeciğini ben - den iyi bilmeleri icap ederdi... GELELİM PROFESYONELLİĞE Birkaç çocuğun kulaklarından gi- rip dillerini gıciklamış olan bir dedi- kodunun temsil ettikleri Galatasa - ray klübünün sırtına yüklendiğini gören, sarı kırmızmın kibar reisi pro fesör Menemenci kimbilir nekadar ü zülmüşütr. Gelelim şu profesyonelliğe: Her zaman iddia ettim, bugün de tekrar- lıyorum; başka sporları ayrı tetkik etmek şartile, bugünkü futbol pro- fesyoneli ile amatörü arasında mem- leket ve spor ve içtimal bakımlardan bir fark kalmamıştır. Profesyonel takımların galibiyetlerini milletler san'ata bakmadan iftiharla anıyor - lar. Avrupa statlarında hükümet re- islerinin ve Binlerce halkm alkışları- nı profesyoneller topluyor. Milletle- rin futbol seviyesi de profesyonel takımlarmın elde ettiği neticelerle ölçülüyor. Alıstığımız için senelerce kurtu « Serbest güreş Dünya Şampiyonluğu Amerikada dünya serbest güreş şampiyosiluğu henüz bir kişiye ve - rilmiş vaziyette değildir. Evvelce A- merikanın birkaç eyaletinde Yunan- li Cim Londosun şampiyon olduğu kabul edilmişti. Yunanlı son zaman - larda eski halini kaybettiğinden dün ya şampiyonluğu münhal addolun - maktadır. Bu mevkie lâyik görülen namzetler arasında sıksık müsabaka lar tertip edilerek şampiyon olmıya lâyik pehlivan seçilmek isteniyor. Namzetler arasında Ali baba ismin de bir de ermeni pehlivan vardır. Amerikalı şampiyonlardan dünya şampiyonluğuna lâyik görülen iki gü reşçi arasında geçen hafta pek sert ve öldürücü bir müsabaka yapıl - mıştır, Neticede Maurice Chappelle has - mı Doöve Lervin'i bir daha güreşe - miyecek hale getirdikten sonra 40 dakika 9 saniyede yere vurmuştur. Kros Şampiyonası Anka- rada Yapılacak Türkiye Kros şampiyonası için ha- zırlık yapmakta olan atletizm fede- rasyonu bu müsabakaları mart ayı içinde Ankarada yaptırmıya karar vermiştir. Üç kişilik takımlarla yapılacak bu müsabakalara İstanbul, Ankara, İz- mir, Bursa, Balıkesir, Eskişehir at- letleri gireceklerdir. lamadığımız okkayı kiloya, arşını metroya çevirdik te şu körolası fut- bölde Avrupalının kıymet ifadesini neden kantar ve çeki ile hâlâ tart - mak istemekteyiz. Balondan başka bir şey olmıyan Fenerin ve Güneşin profesyonelliği için şöyle bir dua e- deceğim: Keşki profesyonelliği yapabilecek dereceye yükselseler de yapsalar... Eşref Şefik —LA'N SokakTa Demindenberî çamurlu kaldı- rımı elleriyle kazan küçük Şaziye birdenbire durdu. Yeşil gözleri irileşti, irileşti... Ve soka- ğın ortasında bir taşın kenarma dikildi. Çilli burnunun delikleri av kokusu almış vahşi bir hayva, nım burun delikleri gibi titredi. Şaziye gibi parmaklariyle ça. mur kazan küçük Ali: — Heyy.. Şaziye.. Şaziye.. Ne aval, aval bakıyorsun. Ben iki ku- yu kazacağım, sen birini kazıncı. ya kadar, dedi.. Fakat, küçük Şaziye onun söz- lerini duymadı. Şimdi gözleri kal- dırımın taşından kurtuldu.. Soka. ğın ortasında ilerliyen bir kadına çevrildi. Bu kadının sırtmda siyah bir manto vardı. Başında siyah bir ba- şörtü ve kolunun altında ayrıca bir paket taşıyordu. Şaziyenin siyah kirpikli iri, ye- şil gözleri yeniden o taş parçası- nım yanına kaydı ve oraya takıl . dı. Ali arkadaşının kolunu dürttü: — Hey uyudun mu kız?. Çocuk uyumuyordu amma ipno. tize olmuşa benziyordu. Arkadaşı- na bir şey söylemeden yerinden kalktı. Çilli yüzüne düşen dağınık saçlarını, çamurlu elleriyle arka. ya doğru itti ve çöp gibi bacakları üstünde sokağın o noktasına doğ- ru koşmıya başladı. Köpeklerin senelerdenberi — de- vam eden katliâmından kurtulmuş Karabaş ta köşenin başında yarı uyuklarken birdenbire kulaklarını dikmişti. Ve sorıru U daü Şaziye gi. bi koşarak sokağın ayni noktası- na atılmıştı. Karabaş Şaziyeden evyel . o noktaya geldi ve yere eği- lerek ağziyle birşey yakaladı. Fa. kat daima hayatında en büyük korkuyu — Karabaşın karşısında duymuş olan Şaziye umulmaz bir cesaretle hayvanın üstüne atıldı. Bir elini hayvanın ağzının içine sokuyor, diğeriyle hayvanın girt - lağını sıkıyordu. Köpek nefes alamadı galiba, ki ağzını açtı ve tam bu sırada ağzına aldığı şey yere düştü, ve ağzındaki şey yere düşer düşmez köpek çocuğa saldırdı. İkisi bir- den çamurların içinde boğuşmıya başladılar. Şaziye altı yaşmda idi. Köpek oldukça İhtiyardı.. Ali de yerinden kalkmıştı. Hâlâ olan meseleden bir şey anlamıyor- du. Ve taşla köpeği savmıya, kü- çük Şaziyeyi kurtarmıya çabalı - yordu ve hakikaten büyücek bir taş köpeğin başma gelince köpek uluyarak, ağlıyarak kaçtı... Şaziye büyük bir sevinçle elini kaldırımın üstünde bulunan şeye doğru uzattı. Ali yaklaşmışt" ona; — Nedir 07.. diye sordu. — Bir et. * Ali Şaziyeye baktı: Evet, bu bir külbastı idi.. İyice dövülmüş, kekiklenmiş, tuzlanmış kocaman bir külbastı... Ali dudaklarını şapırdattı: — Nereden gelmiş o buraya. Şaziye gülümsedi ve yerden kül. bastıyı aldı: — Sen hiç et yedin mi?. Ali dokuz yaşındaydı. Şaziye al- tı. Ali yalan söyledi galiba.. Çünvü pek tereddütlü konustu: — 'Çok... . — Çok mu7. Küçük Şaziye yutkundu: — Ben de yedim, dedi. — Nezaman?.. Küçük kız omuzlarmı azametla kaldırdı, gözlerini süzdü ve: — Kurban bayramında, dedi.. Öteki alay etti: — Kurban mı kestiniz?. — Hayır, haminneme Yağcılar, et verdiler. Onlar kesmiş. Hep hayvanım içini verdiler bize... ÇO ni y K arabaş galiba taşm sını unutmuştu... —Yine çocuklara doğru yaklaşıyordu. A. li bir taş daha savurdu: — Haydi, dedi, gidelim bizde pişirtelim bunu, yiyelim.. — Neden sen yiyeceksin... buldum külbastıyı.. . — Sen mi buldun.. Köpek ka - pıyordu amma ben olmasaydım. , — Sen beni kurtardın.. — Amma köpek yiyecekti... Şimdi beraber yeriz.. — Vermem.. vallah!.. — Alimallah döverim seni.. —Anne!.. . Şaziye bir feryat kopardı. * Ve başmma ehtarisini uçurtarak kül - bastiyle kaçmıya başladı. — Hey... Nereye... Beynini pat. latırım... Ali, Şaziyeye yetişmişti. Kız a- vaz avaz bağırıyordu. O sırada birisi yanlarına yaklaş- tı: Ben — Ayıp değil mi?.. Ne dövüşü. yorsunuz?.. dedi., Bu uzun boylu zayıf bir adam . dı. Bir ayağında- bir potin vardı. Ötekisinde bir sargı.. Simsiyah ol- muş bir sargı... Aliyi bir kolundan yakalamışt: — Ne oluyorsun, bir küçük kızı dövmiye utanmıyor musun7. — Ağabey.. Beraber et bulduk. Bana vermek istemiyor, kendiken- dine yiyecekmiş... — Yalan be amca.. Ben buldum et « — Amma köpeği kim savdı?.. — Köpeği bilmiyorum... Et be- nim... Genç adamm teni yeşil zeytin gibi idi. Et parçasını görünce, bu yeşil ten, kıpkırmızı oldu. Ağzında biriken tükrükleri sesli sesli yuttu. Gözlerini kapadı. Geniş bir nefes aldı. Sonra ciddi bir çehreyle: — — Utanmıyor musunuz, bir pis et parçası için kavga etmiye, dedi. Nerede buldunuz onu?. — İşte burada?. k — Sokakta bulunan pis et yenir mi? Uykusuz gözlerini açıyordu. Ve tekrar yutkunuyordu: — Veriniz şunu bana bakayım,. Şaziye ile Alinin köpekle dalaş. maları, biribirleriyle boğuşmaları nazarı dikkati celbetmişti. Etraf- larını bir çocuk çemberi sarmıştı... Biribirlerine soruyorlardı: " — Ne olmuş?. — Sokakta bir külbastı bül « muşlar... — Bir külbastı mı?.. Yoo.. Ya, lan be!.. Bizim sokakta külbastı ne gezer... Şişlide miyiz!!.. — Vallahi bir külbastı bulmuş - lar.. Paylaşamıyorlarmış... — Bir külbastı bulmuşlar ha!, « leride kapısının Önüne çı « kan bakkal soruyordu: — Evet külbastı bulm_uşlar.. Ür ç ne çocuklar cevap verdiler.. —Z acı- Bakkala ödüncüne (gazyağı) almak için gelen, kocasını yeni (ince hastalıktan) kaybeden (Ye- diveremlerin) anası Fatma sordu: — Ne o külbastı mı bulmuş.. Gürültüyü duyan dokumacının Hafize penceresini açmıştı: — Ne var kuzum, diye seslendi. — Sokakta bir külbastı bulmuş. lart.. — Allah.. Allah.. Ve başına bir örtü alarak hemen sokağa fırladı.. . Çocukların gürültüsiyle küçük ve çamurlu sokağın (sefalet tarzı mimarisindeki) duvarları kaldi - Yun Laşı, tOPrak,; KIFIK -ucacı, KİDK saksı, gâz sandığı, Küfe, paçavra, parçalarından örülmüş damları üs. tünden yoksuzluk silindiri geçmiş teneke kova yapılmış kâşanelerin pencereleri birer, birer açılıyordu. Ve kadm başları görünüyordu.. — Ne olmuş...... Ne olmuş?.. — Çocuklar külbastı bulmuş « lar.. . — Sokakta bir külbastı bulun , muş... Ali ile Şaziyenin etrafını saran kalabalık ziyadeleşiyordu. Bir ay evvel ayni sokakta bir vi ranede bir bodrum keşfedilmişti... Bu bodrum perakende kalmış eski bir Bizans mabedi idi. Ve bunun içinde güzel freskler bulunmuştu. Fakat mahalleden hiçbir kimse me rak edip gidip oraya bakmamış. tı.. Bilmem kaç bin lira kıymetin . de ve tarihi, kıymet — biçilmez freskler bulunduğu zaman en ufak bir heyecan göstermiyen bu fakir mahalle halkı, bir külbastı bulunmuş söziyle âdeta ihtilâl ha. line giriyorlardı. Çünkü burası İstanbuldur. İs- tanbulun en fakir mahallesinin al- tmda bile tarihi ne kıymetler bu - lunur.. Fakat böyle bir sokakta, böyle bir sokağın ortasında bir külbastı, iyi dövülmüş, tuzlanmış, kekiklenmiş bir külbastı, kolay ko lay bulunur mu?.. Mahalleli tarihi servetler gör . mekten kanıksamıştı amma.. doğ- rusu külbastıya karşı lâkayıt kala- mıyordu. alim, selim ve kibar bir ka. dıncağız olan eski saraylı Nurser Hanım, canım şu eski da- hiliye nezareti ketebesinden Şem- si Efendinin halilesi Nurser Ha. nım bile lâcivert şayak yeldirmesi- ni giymiş; beyaz gaz bezini başıma örtmüş ve kaldırıma: — A desturun ayol.. Ne olmuş, lâhavle.... Külbastı mı bulunmuş. Aman efem.. Diye inmişti... On yedi senedir, beyefendiciğinden kendisine bağ- lanmış olan üç aylık sekiz buçuk lira maaşiyle uzun seneler o da e. te hasret çekmişti.. İşte bu hasre- ti bu erplaklığiyle ifade eden bakış larla Saziyenin narmaklarının sım ) ULBASTI “Elli senedir İstanbulda yasaâ 4 L 21-1.987 GĞ W sıkı kenetlendiği külbastıya " | yordu . Köşedeki yıkık medresenint “ kalan damlı odasına barımmı$ #i şıyan Kürt Halime de önüne " ladığı yazma peştemalı ile 97 idi. Eski dallı elbisesinin ©* arkasını başına geçirmişti.. mi harpte (Muhadiratı islâ! nin) çarşaf eteklerinin #? şer'i hududu tesbit eden, aşık | miklerine kadar irpn turunctü * tüne renk, renk yamalı iç dOP” herkesin karşısında durüy?'ü, Ha SağMen, Haa LüÜrKÇeye 0? yen diliyle telâşlı, telâşli Konti yordu: — Et mu var, et haa!.. virun etü haa!., Ben fukarâ kimsesüz kadunum.. var.. Et virun bana.. Ve kımnalı saçlarının yarl ğü mavi gözleriyle ete bak Altı senedir, işsiz dok casını altır senedir besliyen cuklu Hafize isyan ediyo — Neden sen fakir olat? sın. Asıl fakir bizleriz... S© gibi bekâr çamaşırlarını, ölüleri yıkarsın, yine günür edersin... Amma biz fabrikâ dı mı kapıyı.. aç kalıyoruz: larda... n Yeşil tenli delikanlı artik g söz söyliyemiyordu. — YalniZ öt galiba pek kötü niyetlerle P du. Saraylı Nurser Hanım: olsa eski saray terbiyesi ' £ ; geçirmiş kadın. Açık açık V7 yi mamak için arada bir ÖF e ve öksürükle yutkunmayi ”” ne karıştırıyordu. 4 ir ay evvel kocasi * den ölüp, veremli Y7 1 cuğiyle şu köşedeki kulübtt Şi rman Fatma da kaldırımı * de idi. yel Üfleşen düşecek hişs'hlî yedi çocuk ve kendisi © $ ya bakıyorlardı. Mi — Sahiden külbastı ımlğ 4 de ne iyi dövülmüş yahu''” — — Anne imrendim.. — Sus yumurcak uk Kalabalık çoğaldıkça gözleri daha büyüyordu- ) şam haminnesi ona €© PN vermemişti... | Ekmek vermeden y? is yi nu yatağa.. Halbuki kend tıktan sonra dolaptan HİF mek çıkarıp gizli gizli Y dı karı!..... Şaziye uyur rak onu gözetlemişti... Bu sabah da ezanlâ “İş bulmıya gidiyorum.. | mıştı.. —Sabahtanberi midesine köşedeki çeşii” yıundan başka bir şey £" Onun için elindeki et P , tehlikeye düştüğünü el kendinden bu kadar c0F g (Arkası 9 V K

Bu sayıdan diğer sayfalar: