Sabık Kral Edvard'la Madaın Sirnmpsonm'ur Hakiki Aşk Romanı Kral Edvardın Sevdiği Bırçok Şeylerden Madam Simpson Hiç te Hoşlanmaz Ünvan hiç bir şeye yaramaz. İster, Prons dü Gal, diyiniz. İster Sekizinci Edvard ister, Dük dö Winü- &or, veyahut sadece Tommy Atkins diyiniz, Wallis'in müstakbel kocası, hakikaten insana dostluk hisleri telkin eden bir adamdır. O, sizin dalma gayet dosta- ne elinizi sıkan, gözlerinizin içine doğrudan doğruya bakan, ve bazan gülerek arkanızdan “Hello!,, | diye bağıran insan sınıfına dahildir. Gayet kibardır. Ve bu kibarlığı saklamasile değil, size anlatmasile an- larsinız, Alay etmeyi sever. Derhal verdiği cevaplar, İngi- liz mizahından ziyade Amerikan mizahıdır. Geçen akşam bana diyordu ki: — Sizin memleketinizde, bazı izdivaçlar vardır ki bunlarda nişanlı, nasıl derler çok sakınmak mecburi- yetindedir. Acaba, meselâ üzerinizde sizinde bir rövelveriniz var mı? Ve Ve bunu söyledikten sonra da uzun uzadıya gül- miye başladi. TEKLİFSİZ BİR KRAL ralın teklifsizliği ve merasimi hiç sevmediği dünyanın malumudur. Size misal olarak, İlk mülâkatrmızda üzerinde taşıdığı kostüme dair burs- da biraz malümat vermek kâfidir; Bacaklarında bir eteklik vardı. Fakst şahsiyetinin kuvveti böyle âle- lâde ufak teferruatla insanı uğraştırmıya müsaade etmiyordu. Onun İçin ben de epeyi müddet elbisesi- ne pek dikkat etmedim. Sonradan farkettim ki üze- rinde bir İskoç etekliği vardı. Rengi havai mavi ve siyah, beyaz damalı idi. Herhalde ceketi bu “İskoç etekliğine uygun bir ceket olmalıydı. Gömleğini doğ- rusunu isterseniz bunu hiç hatırlamıyorum. Ayak- kapları zannediyorum ki siyah deridendi. Kıyafetinin heyeti umumiyesi, Kralın sporcu ve çevik vücuduna, sarışın başına gayet iyi gidiyordu. Açık kurşun! renkte gözleri ocak başında sâkin bir akşam geçirmek düşüncesile daha ziyade parlıyor- du. Misafirlerine karşı olduğu gibi nazırlarına da ga- yet nazik olan Sekizinci Edvard teklifsiz ve etiketsiz sapılkraldı, Fakat karşısında haddini: bilmiyenlerin desvay haline. Misal miistiyorsunuz, dinleyin: Bir defa nazırlarm içtima salonuna girerken bir nazırla karşı karşıya gelmişti. Nazırı otuz veya kırk reve- rans yapmıya mecbur etti. Bakm nasıl? Salona gi- rerken nazırla karşılaştığını söylemiştin ya, Kral salonun nihayetine kadar yürümiye başladı. Tabii nazır gerilemiye ve her geri adım attıkça eğilip se- lâmlamıya mecbur oldu, Salonun imtidadı 30 — 40 kadem boyunda idi. Kral, muhavere esnasında kendisine haşmetmeap diye hitap edilmesinden #iyade Sir diye hitap edü- mesini tercih öderdi, Nutuklarında da Krallara mah- sus bir ifade olan “biz,, yerine “ben,, tabirini kulla- nırdı. Yirminci asırda yaşadığını biliyor, bazı an'a- nelerin ortadan kalkmasına çok seviniyordu. Bunun için değil midir ki bir Amerikalı kadını sade sevmek- le kalmadı onunla izdivaca karar verdi, REVU KRAL GAYDA ÇALAR ral müziği çok sever, Bilhaasa İskoçun gayda ile çalınan ve hazin bir hasret öten havala- rmr.. Salı akşamı Tort Belvedere'de sofradan Okal- karken bana sordu: — Benim gaydacımı dinlemek ister misiniz, çok iyi çalmakla meşhurdur. — Şüphesiz Sir, beni bahtiyar etmiş olursunuz. Kralm emri üzerine gaydacı kapmın dış tarafına yerleşmiş ve İskoç kavalarmın en güzellerini çalmı- ya başlamıştı, Kral dört beş tanesini (dinledikten sonra, herhalde muhaâvereye devam etmek istediğin- den olacak, “susturun,, diye emir verdi. Kral da ek- seriya gayda çalar. HUSUSİ HAYATI ral başkaları tarafından idare edilmeği hiç istemez. Karar verdiği bir şeyden onu çe- virmek imkânsızdır. İzdivacına mümanaatin bu ka- dar şiddetli fırtınalar koparmış olması da butdan- dır. Kral, vazifesini hakkıyle yapmuk istiyor bir im- za makinesi olmaktan nefret ediyordu. Hükümdar- lığı esnasında kendisine imza için verilen her kâğıdı Uzun uzun tetkik eder bunun neden böyle olduğunu anlamak isterdi. Şayet verilen izahat kendisini tat- min etmezse imza etmez geri iade ederdi. Bu kırılmaz iradeyi tek bir kişi mağtüp edebiliyor- du o da: Wallis., Onun bir tek tebessümü, İmparator luğun en kuvvetli şahsiyetlerinin bir araya gelip mu- vaffak olamadığı meseleleri halle kâfi geliyordu. Buna rağmen biribirlerinin yüzünden bu kadar isti- râp çekiyorlardı. Fakat Kral daha Madam Simp&onu (tanımadan epey evvel sürdüğü hayat, düşmanlarının tenkidini mucip oluyordu. Bilhassa, Kralın barlara gidişi, za- rif giyinişi... ve biç şüphe yok ki geçen Pazar günü Centerbury Başpiskoposu Kralın itiyatlarını “mille- tin en kuvvetli an'anelerine zıt,, olarak tavsif eder- ken böyle tenkitlerden kuvvet alıyordu. Sonra, bütlin İngiltere biliyordu ki hiç olmazsa önceleri Kraliçe Mary, Edvard ile Walis'in arkadaş- lıkları hoş görüyordu. Oğlu böyle bir arkadaşlık- tan ancak iyi şeyler kazanabilirdi. Nitekim Kral bu gün itidalle içmektödir. Bu kadarını söylemek kâfi değil mi?.. ÇALIŞMAK .... SEYAHAT ETMEK ir şey daha, Dük dö Windsor bir yerde dura- maz. O golf sahasında olduğu gibi hazırların içtima salonunda da böyledir, Evinde de onu nadi- ren oturmuş görürsünüz o da beş dakika... Daima hareket halindedir. Başkaları konuşurken gezinir. Ağzımdan ya eski bir İskoç havasi veya yeni çıkmış bir şarkı eksiz olmaz. Az uyur, fakat vücudu bun- dan müteessir olmaz ve çevikliğine halel gelmez. Gözleri daima parlak renkli daima sıhhatlidir. Onu bu helde görenler her zaman bir sabah gezintisinden yeni dönmüş sanırlar. Mümkün olduğu kadar seya- hat ve bir o kadar da çalışmak. Kralın en nahif ta- rafı da soğuğa mukavemetsizliğidir. (Arkası var) Değil Bu Canlıtık ve Topluluk” Hep beraber ve bir gönülden: 1937 Yılinmını Kardeşlerine uğur ve huzur getirmesini candan dileyen sıhhat ve neşe, Büyük Türk Adamı |. iyi . tanımış Küçük bir kasabanın pos- / tahanesine giren bir adam» lcağız, memura yaklaşır ve Jon namına postrestant mektup olup olmadığını so- rar, Memur, evet Jon namına İbir mektup vardır amma bu: nun.sahibi olup olmadığını zı ne bileyim.. der. Adamcağız cebinden kü- çük bir fotoğraf çıkararak posta memuruna uzatır ve: İşte benim! deyince: Memur bir fotoğrafa bir de adamca- gızm yüzüne bakarak: — Hakikaten Sizsiniz.. diyerek mektubu kendisine verir.. Konservatuvarda İstifa Eden Muallim Yok! Dünkü akşam gazetelerinden biri Konservatuvarda umumi konserler İ- çin hükümetçe tahsis edilen tahsisa. tın kendilerine tevdi edilmemesi yü- zünden dört müallimin İstifa etti. ini yazmıştır. . Alâkadar makamlar- dan yaptığımız tahkikata göre; ne böyle bir hâdise çıkmış, ne de bir mu. allim istifa etmiştir. Muallimlere Verilecek | Konferanslar Maarif idaresi tarafından mual'. ilmlerin mesleki bilgilerini arttırmak için tertip edilen konferanslara taş- ,vada da bulunan bazı maarif men - suplarının davet edilmesi Okarar - laştırılmıştar Bu arada Ankara maarifinden ter. biyeci Fuat hayat bilgisi, Antalya maarif mildürü Kemal Ziya tabiat bilgisi hakkında birer konferans ver- mek üzere bu ay sonlarında şehrimi. İ ze geleceklerdir . | Bir Ayda Yapılan İnşaat 2 inci teşrinayında şehrimizde ye. niden 40 ev, 3 apartman, bir dük- kân ve 3 muhtelif olmak ülzâre yeni- den 47 bina yapılmış ve 308 bina da tamir edilmiştir Belediyece yapılan tetkiklere göre son senelerde ve bu son aylarda in. gaat gittikçe azalmaktadır . Ulusuna da şerefli neticelerle kutluluk hatırasıdır. Beşiktaş: M. Nuri Çapa yl Asya denilen koskocaman kıtanın göbeğinde, bir vakitler cesim bir iç deniz olduğu asla şüphe götürmiyen Gobi çölünün akıl ve hayale gelmi - yecek bir noktasında ufak bir mem- leket vardır. Onun ne yerini, ne de adını sanı- nı coğrafya kitaplarında, haritalar- da ve seyahatnamelerde nafile ara- may: Bulamazsınız. Onun varlığını bana da öğreten. bir tesadüf oldu. Günlerden bir gün, temiz hasa a mak ihtiyacı ile Gülhane parkına git mış, deniz kenarına inmiştim. Mevsir Kış başlangıcı. Hava epey seri Yazın bile İstanbul hafikın - dan umulduğu kadar rağbet görmi yen bu cennet köşesinde in cin tap oynuyordu. Rıhtımın üzerinde dur- dum, ve boğazın veremli" bir yüz gibi ladama melâl veren hüzünlü manza- rasını temaşaya koyuldum. Şehrin çöpleri, karasinek neslini üretmek gibi yüksek bir haşereper - İ verlik saikasile Meçidiyeköyü yak lerine dökülmiye başlanalıdanberi kalan zavallı martiler, âkintısını acı çığlıklarla tavaf edi - İ yor, elden giden rızıklarının mate - mini haykırıyorlardı. i Boğaziçini esiz, bu Kuşcağız İları da yemsiz bırakan insafsız zama nın, yorgun dimağımda felsefesini yapmıya uğraşırken, kulağımın di - İbinde zayif bir sesin bana hitabını duydum: — Affedersiniz Bay! Bir kibriti - niz var mı? Tanımadığı bir kimseden kibrit is tiyecek kadar tütüne düşkün olanla- ra karşı merhametim galiptir. Ken - dim de çok sigara içerim. Onun ar - kadaşlığında gördüğüm vefayı, du - manında bulduğum teselliyi, olduk» ça uzun ve dolgun ömrümde hiçbir insanda rastlamadım. Bence, sigara tiryakileri, dünyayı mehenge vur - iç kimseterdir:“Butibarla hürmete ve muavenete şayandırlar. Cebimdeki kutuyu çıkarıp, uzat - tıms — Buyurun, efendim! Zayıf ellerile aldı.. Yaktı. İşini gördü. Tanrı hoşnut olsun! dedi. Kırk, kırk beş yaşlarında bir adam dı; kısa boylu, soluk benizli, çekik gözlü, elmacık kemikleri biraz çıkık, bıyıkları seyrekti. Kafası tıpkı sizin ve benim kafamız gibi, ilmin brakise fal diye tavsif eylediği biçimde di Ağzındaki sigaradan tatlı tatlı bir- kaç hefes çekti. Hayran bakışları, önünde uzanan, kâinatın bu en güzel manzarasına daldı. Bu âdam kimdi? Onda, merak uyandıracak hiçbir fevkalâdelik olmadığı halde, işte na- sılsa merakımı uyandırmıştı. Yanına sokuldum. — Merhaba kardeş! — Günün aydın olsun! — Nerelisin? Acaba sorsam, &yıp i olur mu? — Garibin yurdunu. hatırını sor - mak eğer bu ülkede ayıp sayılıyorsa. | onu bilmem. Ben “Karatuman, li - İ yım... Adım Akboğadır. Birdenbire cehlimden utandım. Bu isimler türkçe, fakat bana yabancı idi. Yüzümü kızdırarak sordum: — Karatuman mı dedin? Neresi bu? Elile, gümüş bir şerit gibi uzanan Boğaziçinin tâ öbür ucunu göster - di; — Uzak! dedi. Nasıl anlatayım?. Tibeti bilir misin? — Beli... Bilirim. — Ounun kuzey tarafında. Sibar- ya sınırında bir ülkedir. — Hiğ duymadı idim. Gülümsedi. — Duyurmadık ki, duyasız. Biz, on bin yıldır orada kendi başımıza buyruk, dünyadan ve öbür uluslar» dan uzak yaşarız. Yurdumuzdan di şarıya ilk çıkan benim. Yasamız, Ka- ratumandan bir çıkanın bir daha girmesini yasaklamıştır. Amma. ben buraya izinle geldim. Beni Han gön- derdi. Kendisini dikkatle dinliyordum; dinledikçe de merakım artıyordu. Yi ne sordum: Sarayburnu | muş, ebnayi cinsini iyice denemiş ve Mİ U muş ergin Yazan: Ercümend Ekrem - Talı BAŞLANGIÇ — Resmi bir vazifeniz mi var? Bü yüklerimize bir mektup, filân getirdiniz? — Hayır. Fakat on bin yıldır hep bir teviye sürüp giden yaşayışımız artık bizi kandırmaz oldu. Zamana âyak uydurmak, gidişimizi değiştir - mek, yeryüzündeki başka insanlar - İla değeye (tömasa) geçip kendi yur- İ dumuza taze can aşılamak lüzumunu duyduk... Ulusların ananaları gün b gelir ki, değişmek ister. Eskimiş ana Inalar milletlerin zehridir. Taze iken onları korurda, bayatlayınca uyuş - turmıya, sonra da öldürmiye bulaşır. Bunları yıkmak, yenilemek gerektir ki, budun canlansın. Onun için, Han bana dedi “Ey Akboğa! Buradan çık.. Var, batı ülkelerini gez, dolaş. Dünya yüzüne yayılmış milyonlarca ırk kardeşlerimizi git. bul. Bak nice dirler. Ne türlü yaşarlar? Ne yapar- lar? Medeniyetleri nasıldır? Düşü - nüşleri, oturuşları, giyinişleri. gağim leri ne suretledir?, Ve gördüğün. duy duğun, sezdiğin şeyleri bana yaz. Ben de ona göre yurdumuzun, ulu - sumuzun. gidişini, durumunu düzelte yim Bunun üzerine kalktım, muhtelif diyarlardan dolaşarak buraya gel - İ dim. Bugün bir yıl oluyor, Karatu- mandan uzaktayım. Şimdiye kadar, Hânımın tenbihi veçhile birçok mak- tuplar gönderdim. Yabancı medeni- İ yetlerden na gördüm, ne işittim ve na sezdim İse bildirdim. Orâda'ne tesir yaptı? Bunu İyice bilemiyorüm. Bizimkiler. duyguları- nı, Kafaatlerini pek öyle meydana vuran takımdan değillerdir. Tek tük aldığım, cevapların hepsi de müphem di. Lâkin, benim yazdığım mektup - lar, emin olun bay. tamamile sami - midir. Nasıl duydu isem öylece yaz- dım. İçten pazarlıklı bir adam deği- Aren mta Dana şe yl ser hatır tan, », ns de sağı solu kolla” dım. Müşahedelerimi ve mütalsala - rımı beğenirlerse kabul ve tatbik # derler. Beğenmezlersa.. Sözünün burasında: “O da bana viz gelir!,, gibi bir şey demek İsti < yen bir jest yapip sustu. Bu orijinal adamın, kendi muhiti haricinde edinmiş olduğu intiba ve kanaatleri öğrenmek hoş bir şey © - turdu, Ruhunun saflığını istismar ©- derek, ahbaplığı ilerlettim. Banz Karatuman hakkında birçok, faydalı malümatla beraber, nihayet günün birinde mektuplarının müsveddeleri ni da verdi. O, bunların kat'iyyen neşredilme- mesini istiyordu. Bende Karatuman- lıların fazileti olsa idi, onun dileği - hi.yerine getirirdim. Fakat medeni gazetecilik, elde edilen herhangi bir sırrın ifşasını icap eder. İşte ben de öyle yapıyorum: Oku « yacağınız enteresan mektuplar, em « niyetini sulistimal eylediğim dostum Akboğanın, Karatuman Hanı Bur - gaç Hana hitaben yazılmış olan mek tuplardır. Asılları Karatuman leh « çesile, yani temiz. has Türkçedir. Ben bunların ötesine berisine biraz dokunarak kendi lehçemize çevirdim. Fakat bu düzeltmemin. mevzuun ru huna. fikirlere, ifadeye asla tesiri olmadı. Ümit ederim ki, Tan karileri. bu mektunları okurken benim duydu - İğüm hazzın tıpkısını duvacaklardır. (Arkası var) mi Sıvas Halkevinde Çalışmalar Sıvas, (TAN) — Halkevi, halk dersaneleri ve kurslar kolu başkanlı- ma lise direktörü Ömer Beygo 88 « çilmiştir . Bu yıl da şehrimizin muhtelif semt lerinde halk dersaneleri açılacak, ay- rıca Halkevinde geceleri Fransızca ve Almanca dersleri verleleektir. Halkevi ve Halk Partisi, evvelce ilbaylık konağı olan binaya taşm » miştir ml