25 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

25 Ekim 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

b y ea /20 104 90615 TAN Gündelik gazete Başmuharriri Ahmet Emin Yalman t Hlğ herşeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmaya ç.]ı.mlkmı Günan-;eseleleîl Çöpler ve sinekler Gül ve bülbül, mum ve pervane: çiçek ve kelebek bahisleri ezeldenbe- ri şairleri vecde getirmiştir. Çöp ve sinek davası da İstanbul halkımı Ve hele gııetoclleri celâllendirmişti. Atalarımız, fennin bugün son dere- ce tehlikeli bulduğu, kültürlü insan 4 ların bir tekine tahammül edemediği karasinekleri oldukça müsamaha ile karşılamışlardır. «ginek murdar de- ğildir ama mide bulandırır,, darbı meseli de, bu iğrenç mahlükların ye- meklerimize sokulmasına bir müsaa- dekârlık ma.hîyeündedir. Fakat şim- di ne fark. Sinek mevzuu, İspanya kargaşalığını, paraların düşmesini Ve Akdeniz kavgalarını bile ikinci plâna atmak istidadını göstermiye başladı. Diyarbekirde bakkal dükkânların - da sineklerin okadar bol olduğunu söylerlerdi ki, güya, bir çuvalda ş'ekır mi, pirinç mi, fasulye mi ıoldugunu farketmek için onların üzerindeki haşere örtüsünü kışlayarak açmak lâzımmış. Bu tarihi şehrimizde sinek bolcadır ama o dedikleri kadar da de- z boğucu buhar püs- Sineklere karşı finden sonra ev - kürme usulünün keş di- lerde ve dükkâ insanlar keni saffak oldu, lâ - lerini korumaya MUV : kin, herkes bütçesinin mühim bir kıs- mımnı bu menfi mücadeleye hasrede - Te Sinek afetini bertaraf etmek İcin en kestirme çare, onların beslenip zürriyetlerinin çoğalmasına meydan veren membaları Kurutmaktır. Evler- de yiyecekler saklı, her taraf = tutulursa, sokak ve kırlarda el maddeler meydm.—ı.ı—ı taAhirlar tat - İıîk'ğüîlîiısx'âfu)âıîer Tasanlara beddun edebilir ;ancak o halleri bur- numuza konup bize teşekkür etme- lerinden hayırlıdır. Birçok Amerikan şehirlerinde sinek tarihe kırışmışt’ır 30.000 den fazla cinsi olan bu müz iç ve muannit hayvanın nesli yeni dün- üsbütün münkariz olursa, ora mm, zooloji tetkikatı için biz- den ince tel kafesler içinde sinek i akla gelebilir . gets!iı:;:':lıımnk pek verimli bir iş olsa gerek; çünkü avlandıkça Üürer. Bu hayvan kendine gıda bulunca akla hayret verecek tarzda çoğalmakta - dır . Çöplüklerin sinekler iııdlnde' birer lüks lokanta ve asri doğum evi oldg- ğu muhakkaktır. Çöplerin denize dö- külmesi ,sahilleri ve plâjları pislete- rek halkı iz'aç ettiği için pek mü - kemmel bir üsul değildi ama, zahir, ehveni şermiş. Bu tabir bana bir me- eelle hikâyesini hatırlattı : Eski hukukumuzun temeli olan me- cellek ahkâmı adliyede: “Şerreynden ahaffı iltizam olunur,, diye bir çet - refil hüküm vardı. Güneş aydan par- laktır kaziyesi kadar tabii olan bu hakikati bir misalle izah için binler- ce imkân varken ve onların en ma - kul ve zarifini intihap mümkün iken, lan zatı muhte - bu işi tedvin etmiş olan pılsa rem, ihtimal ki çok mizah düşkünü olduğundan, son derece acayip bir mi- sal bulmuştur. İşin tubaflığına —bakın ki, hukuk mektebimizde talebeden ancak o mi- Bal ıswnirdl: Zeydin öküzü —Amrin küpüne başını soksa ve - çıkaramasa te yapmak gerektir?..ı Ğ_ktıyıe, bir köyde, sakalı uzun, sarığı büyük ve aklı gayet yufka bir kadı varmış. Yukarıda Mısmdl müşkül mevkie dmu”"w,okıdıyımü: racaatla dertlerine bİf Sare aramış Softa sakalmı Ml.ı?'lâe;n bra Müş ve hükmünü vermiş: . ÜT öküzün başını.,, demiş. Da t başın küzü kurban etmişler, fâk8 gö- küpten bir türlü çı ğmnr Tünce kadıya müracaati dese beğenir- * O ise, bu sefer ne a Siniz? “yahu ne akılsız adamlarsınız. den kurtar - .l * H. Hilmi abinesinin teşekkü- K lündeki Zâfı Sad- razam Sait Paşa da sezmi- yor değildi. Sait Paşa esasen çok na zikti, merasime fazlaca ri- ayetkârdı. Dostlarına kîr- şı nekadar müveddet gös- terirse, sevmediklerine kar şı da hislerini _saklz_ın_ıaz dı. Hele izzetinefsini ve haysiyetini müdafaa mak- sadile hasımlaı:xne_ı mu_ka- belede çok ileri giderdi. Meclisi Meb'usan ı_le: ilk telâki günlerinden birin - de, muhaliflerden l_)_ırınç bir münasebotle şu şozle.ı_'ı söylemişti: “Herkesin, bü- tün vatandaşlarm_ızzetı - nefsine kemalile .rıayet_e— derim. Fakat benim de iz- zetinefsime riayet olunma sını isterim aksi _haldç _her suretle ve nasıl istenilirse mukavemete hazırım.,, Mahmut Şevket Paşayı ordusile Istanbula ge' i tanımış ve sevmi N ;î: :;mnıît istemiyordu. Ayni za- manda, sabık vükelâdan, yeni ka- bineye eski nazırların karışmama - ikrini ileri sürenleri de sevi- k veriyordu. Es şti. Kabinesin ları f yor ve sözlerine ha di | ki kabine âzalarının ekseriyetin- den ibaret bir yeni heyetin mecli- si meb'usanda itimat reyi alması müşküldü. Kendileri yüzünden ŞA- it Paşa da birçok hücum ve tariz- lere cevap vermek mecburiyetwrde kalacaktı. sırada Meclisi Meb'usanın muhalif zümrelerile on'ara mensup gazeteler, halkı, göz dol- duracak eski büyüklere — imaleye çalışıyorlardı. h Sait Paşa, dostlarınım — samimi ihtarlarma. siyasi muarızlarının halk arasında hususi maksatlarla yaydıkları fikirlere lâkayt kalına- dı. Sadaretin ikinci veya üçüncü gü nü idi. Italyanların Tarabıusgar'p ve havalisine karşı yaptıkları isti- lâ hakkında fikirlerini sormak ve teşekkül edecek yeni kabineye iş- tiraklerini istimzaç etmek maksa- dile eski sadrazam Kâmil ve Hüse- yin Hilmi Paşalarla Gazi Ahmet Muhtar Paşayı birer tezkere ile Babıâliye davet etti. Bu davete ilk icabet eden Gazi Ahmet Muhtar Paşa oldu. Sait Pa- ;ususî kamyonlar alındı. Bunlarm da mahut kar makinesi gibi menfi netice yermesi halinde kamyonlar biinen; çöpler denize yollanırsa, önydan e dahiyane hal şekli ihya edil- fendinin girilmeden evvel, bu nıl!“lm"":_":i 'a Daha mas ile ve nihayet k yak tecrübe çop arabaları Paşa TAN Sait Paşanın hem fikrini sorduğ u; hem de dinlemediği (Tüseyin Hilmi Paşa şa, sadaret odasında kendisini biz- zat kabul etti ve konuştu. Nazırlar meclisi vükelâ odasında heticeyı bekliyorlardı. Sait Paşa, kendileri- ne mülâki olunca dedi ki: — Ahmet Muhtar Paşa Italyan- lara karşı mukavemet hareketini siyasi bir cinayet addediyor. Ken- disile fikir ve mesai arkadaşlığı mümkün değildir. u gün şumra üd c WUKÜ- B lânın içtima halinde bulun duğu bir sırada Hüseyin Hilmi Pa- şanm geldiğini sadrazama haber verdiler. Bu esnada çok garip bir H>!eti ruhiyeye şahit oldum: Sait Paşa, bizim yanımızda Zze- vahiri kurtarmak maksadile ol- sun, Hüseyin Hilmi Paşaya karşı saygı göstermediği gibi davetine icabetinden de memnun görünme- di. Hüseyin Hilmi Paşayı kendisi davet etmiş, davet fikrini kendisi ortaya atmış, Ve davetnameyi de bizzat imzalamış olduğu halde S- daret odasımda beklemekte — olan Hüseyin Hilmi Paşa ile görüşmek istemedi. Sabık adliye ve dahiliye nazırlarına hitaben dedi ki: — Efendim, Hüseyin Hilmi Paşa Hazretlerinin teşriflerini haber VeT diler. Davetten maksat malümu Ö- lileridir. Lütfen gidip kendisile gö- rüşür müsünüz? Bu teklife muhatap olan nazır- lardan biri cevaben: — Hüseyin Hilmi Paşanm dave- ti tarafı devletinizden vaki olduğu” na göre yine zatı samilerinin Bgö- vit çük kamyonu ar blrkıçv: İ:lmm.ıî neticeye göre esaslı harekete geçilse İdi daha iyi olmaz mı idi? Çöplerin pratik bir çare Malüm olduğu man ve Fransız çöplerin Bizde yazın kavun karpuz kışın da prasa ve lâhna sapları fazla- cadır. Bu çok yaş maddeler, acıkta kuruma ve tefessth istidadını kay * betme muamelesine mâni olurlar. Şe- ker fabrikalarımızda pançar posala- rımı imha için bir fırın 5e tadır. Bu fırımda yaş posalar kurutul- makta ve kuruduktan sonra, yeniden gelecek sulu posaları kurutmaya ya- rıyacak mahrukat vazifesini görmek- tedir. Bu usul çöplere de tatbik edilse, onlar tamamen kül haline getirilmiş olur. Zannedersem bu, tetkike değer bir çaredir . Ya o zaman sinekler ne olacak diye sorabilirsiniz. Onlar da külde oynar- Jar ki vücutları çöpe batmasın. A.N. P. imhası için acaba başka bulunamamış mıdır? üzere bizim çöpler Al- e benzemez. kabukları, küpü vesselâm. * Denizi çöplerin şerrin için birçok masraflarla m şmeleri daha muvafık olur. Mü- taleasında bulundu. , Sadrazam Sait Paşa, bu muka- beleden memnun kalmadı. Bunun- la beraber mütekabil teklifi ma- kul bulduğu için olacak ki menfi cevap ta vermedi. Yalnız halinde bir tereddüt eseri vardı. Bulunduğu Meclisi Vükelâ oda- gsından kalkıp Hüseyin Hilmi Pa- şanın buluncuğu odaya kadar git- mek lâzım idi. Sait Paşanın bu te- reddüdüne sebep ne idi? Davetiae rağmen Hüseyin Hilmi Paşa — ile ekten kendisinii — esasen müstağni addetmesinden mi? Yok ga sevmediği bir adam ile böyle en mühim mevzular üzerine görliş- mek istemediğinden mi? Herhalde kendine nisbetle çok küçük bul- duğu bu zatın bulunduğu odaya ka dar kalkıp gitmeyi kendisi için kü- çük ve öteki için çok fazla buldu- ğundan mı? Takdirime göre bence bunların her ücü de vardır. r v Nıha_vet Hüseyin Hilmi Paşa ile görüşmek üzere istemi- ye istemiye kalkıp sadaret todasına giderken adliye ve dahiliye nazır- larınm da birlikte gelmeleri arzu- ssunu gösterdi. Bu suretle sadaret odasında Hüseyin Hilmi Paşa ile görüşme pek az devam etti. Avdetinde Sait Paşanın yüzün- Ü HUuştulssuzluk — cocileri YÖren diğer rüfeka mülâkat neticesini anmak içi ndört gözl ebekliyorlar- dı. Sait Paşa bu mülâkatı bir iki cümle içinde telhis ederek hemen aynen şöyle dedi: — Biz Hüseyin Hilmi Paşadan ders almak ihtiyacında bulunma- dık. Tarablusgarp ve havalisinin Sait Paşanın Rakipleri Kâmil Paşa Trablusgarp Harbı zamanında kabinede bulunan bır nazırın hatıralarından ea $ —— Tarihi Dedikodu Siz Dışardan, Biz İçerden... Fransızların son imparatoru ol Üçüncü Napolyon pek şımarmıştı. ;n yeseti âlemi eline almak - ve istediği gibi çevirmek için düveli nazariyeler icat ediyordu. “Milletler nazariyesi diye tarih ve siyaset kitaplarmdı mevzuu bahsolan nazariye, Üçüncü Naponlyonun kafasından çıkmadır. , Üçüncü Napolyon “Hocai âlem,, lik davasında bulunacak kadar ileri git. miş, “Giridi Yunanistana terkedin” coğrafi vaziyet ve tarihini ondan öğrenecek te değiliz, Devletler ara ssındaki münasebetlerin derecele- rini az, çok bilenlerdeniz. — Bize bunlardan bahisle yüksek bilgi gös termek istiyen bu zat — hatırımda kaldığına göre galiba ikinci sada- reti mzamanında büyük vatanper- ver Namık Kemal Beyin bir tav- siyenamesini bana — getirmiştiler, Gençliği ve istidadı cihetile hima- yeye lâyık - olduğundan bahisle bulunduğu Midilli sancağı tapu me murluğunda ndaha bir münasip memuriyete nakliyle taltifini mer hum bu mektubunda benden rica ediyordu. Efendim, zamanın ne ga rip tecellileri oluyor! Şimdi bu za- tın bize vermeye kalktığı siyaset dersi dinlenir mi? Arkadaşlardan hiç biri bu hu- susta bir mütalea dermeyanına kalkmadı ve artık Hüseyin Hilmi Pasanın ismi de bir daha geçmedi. Eski sadrazam Kâmil Paşaya gelince, Abdülhamit dev- rinde Sait Paşa ile sadaret maka- mında biribirlerine halef va selef olan bu iki zat biribirlerini pek iyi bildikleri için bu hâdisede Kânil Paşa daha uyanık — davranmıştı. Hareketinde samimi bulmadığı Sa- it Paşanın davetini kabul ederek Babiâliye gelmediği gibi davet tez- keresine cevap bile vermemiştir. . Bundan sonra Sait Paşayı altısı Hakkı Paşa kabinesinden — kalan yeni kabinesile Meclisi Meb'usan huzurunda görüyor ve bundan son raki vukuatı meb'us sıfatile Mecli- si Meb'usan müzakereleri ssırasın- da takip ve kaydediyorum. GÖRDÜGÜM SEYLER sözünü hotbehot Sultan Azize söyli . yecek dereceye varmıştı. Ali Paşa, bu vaziyet karşsısında, Sultan Abdülâzizi Parise göndermeğe mecburiyet ve lüzum duydu. Şimarık imparatorun vükelâsı ve vüzerası da hep Şımmıışlnrdı. Avrupa — bugün olduğu gibi imparator Üçüncü Na - polyon, Çar Aleksandr zamanında da için icin kaynıyordu. ÂAli Paşa fırtınanın kopacağını gö- rüyor ve kopmadan evvel siyaset ge- misinin yelkenlerini toplamak, dev - şirmek istiyordu. İşte, rahatını terk- etmemek, bir. kuzuyu karavanasma doldurup bir oturusta mideye yuvar- lamak, abani takkesini başma, gece- lik entarisini sırtma geçirerek köse minderine vaslanmak. en başlıca zev- ki olan Sultan Abdülâzizi yerinden kaldırmak. uzun ve müskül bir seva- hate çıkarmak kolay bir iş değildi. Nihayet. Âli Pasa, Ahdilâzizi kan - dırmağa muvaffak oldu. Ve Paris sevahati vapıldı . Bu sevahatin en mühim adamı, ma- zul Sadrazam — Fuat Paşa idi. Mazul Sadrazam Fuat Pasa, Ahdiilâzize her seyahatoinde refakat ederdi. Nite - kim Mısır seyahatinde de beraber bü- lundu, Fuat Pasa Ahdülâziz için, hem bir Sadrazam. hem bir Serasker, hem bir Haricive Nazırı olmaktan ziyade ca- yet cevherli, gayet kıymetli bir nedim idi. Sultan Azize sövlemedik, fırsat düştükçe sarfetmedik nükte kalmaz- dı. Keçeci zade Fuat Pasanm ntikte - danlığı çok işe yaramış; çok - büyük siyasi meseleleri bir lâtife ile halle- divermiştir, Compte de Monttauban de Pali- kau (Palikav okunur), Üçüncü Na « n:ıl_vonun veziriazamı, başvekili idi. Üzerinde seraskerlik vazifesi de var- dı. Abdülâzizin Paris seyahatinde iktidar mevkiinde bulunuyordu. Görünürde Sultan Azizin Paris se- m:n ılzîğgncu Napolyonun açtığı “S1 - 1285 sergisini ziyaret içindi. Âli Paşanmn ve Sultan Azizin mak- sadı. başka, Üçüncü Napolyonun, Kompte de Monttauban de P;lmm- lemizlik, Süs ve Güzellik Onu yüzden gördüm. Kaşları etm- bızla çekilmiş gözleri rimelli, Dudak- lanı çon Gravford'a benzesin diye çe- nesinin ortasına ve burnunun hemen hemen tâ altıma kadar boyalı.. Belli ki genç bayan, saçlarını al - nının üstünde su ile halka, halka ya- U.TDUŞ. kaşlarmı böyle hilâle ve kir - piklerini de Kupidon'un elindeki yay- dan frrlnmış oklara çevirmek için ay- nanın karşısında saatlerce kalmış. Dudakları Con Bravford'a benzi - yor demiştim. Kaşlarına dikkat etme- Mişim, saçları da tıpkt Marlene Dit - rih ve gözleri Cin Harlev... B ğr 6 Yüzünü seyretmekten yorulan göz î“m Çenesinden aşağıya doğru kay- Üstünde siyah ve aman Allahım nekadar buruşuk bir elbise var... ce_silylhtan daha fazla kırçıl diyebile- reîk ’;'îz bfı elbise belki de başka bir İmiş te sonra boyanmış ve ip- :ı' :urur kurumaz da üste giyiliver - Ellerine H bakıyorum... Tırnakları Ayaklarma bakıyorum. Bu sene İA Yyağmurların hepsinden bir Va ö,_(taqıyın ten rengi ipek çorapları çeleri çarpık iskarpinleri var. * * . 4 Ayni kalqmmdın yürüyoruz. O arşıdan geliyor. Ve bana bir iki a - : .kala başmı yana çevirerek bir vitrinin önünde duruyor, Ben yanımndan gederken ona bakı- yorum. Kısa saçlarının tamamile a - Şı.k bıraktığı ve üstüne pudrâ sürme- şl Unuttuğu ensesi dalga, dalga kir- . * . Güz_elleşmek için evvelâ temiz ol - nîak lâzımdır. Güzellik de medeniyet gı'l.)i temizlikle başlar. Süs temizliğin mütemmimi olduğu zaman kadına gü zellik verir, Nekadar isterdim ki fakir Türk mahallelerine artist resmi rimel, du- dak boyası, ve pudra sürmeden ev- vel sabun, diş fırçası, ütü girsin. Suat DERVİŞ DUNYA MATBUATINDA GÖZÜMÜZE İLİŞENLER Yeni bir Sovyet spor tayyaresi |- Tanmmış Soyyet tayyarecilerinden 5ıontkovski, 540 kilo sikletinde ve Air . 12,, tipinde hafif bir spor tay- yaresile Moskova-Sivastopol - Har- kov yolu üzerinde 2000 kilometrelik bir mesafeyi hiç yere inmeden 10 sa- atte katetmiştir. Bu yeni tip hafif mühendis Yakoövlev tı.rıfmmr ıl'::ııyyvılriı:ııı da getirilmiş 100 beygirlik bir “M— N,, motörünü havi iki kişilik tek satıhlı bir tayyaredir. Tayyarenin azami sürati 280 kilometredir. Tayyareci Pinotkovski, uçuşuna başlarken bu tayyareye, tayyarenin sikletinden daha fazla mikdarda ben- nun ksadı da başka idi . Üçüncü Napolyon, Süveyş kanalımı açtırmak, Giridi Yunanistana verdir- n_ıı—k istiyordu. Âli Paşa ve Sultan A- ZiZ ise bittabi ikinci maksada muhalif bulunuyorlardı . Kompte de Monttaubân de Palikau- ile Fuat Paşa arasında mühim siya- Sİ görüşmeler, konuşmalar oldu. Ni- hayet bu siyasi görüşmeler arasında bir gün Kompte de Monttauban, Fuat Paşaya : ? “— Neye beyhüude İsrar ediyorsu- nuz? Hangi kuvvetinize güveniyorsu- nuz? Osmanlı hükümetinin ne dere- ce zâfa düştüğünü görmüyor musu- nuz?.,, dedi . Fuat Paşa derhal mukabele etti: “— Hayır Kont!. Hayır!., Türkiye hiçbir zâfa düşmemiştir. Bütün kuv- vetini muhafaza ediyor, ve edecektir. Türkiye en — kuvvetli, en dayanıklı devletlerden biridir. Üç yüz senedir siz dışardan, biz de içerden yıkmağa çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık!., ,, Kompte de Monttauban (i mez kahkahayı salrverdi, l:(t:;ıhttı; Girit meselesi bir nükte ile halledil - miş bulundu . Vak'a, on bir defa Üçüncü Napol- yon huzuruna heyeti sefaret ile bir. likte - iblâğı vilâdet için - çıkmış olan Paris sefateri seniyesi Üçüncü kâtihi Antuvan Manas Efendiden dinlenmis. Abdurrahman Adil EREN zin, yağ ve saire olarak ham letmiş, fakat buna ra, ve gayet kolay bir surett l yük- Smen tayyare ) larak havalanmıstır. eT0 S zi seölkale —e Za KA

Bu sayıdan diğer sayfalar: