IZ “TU LANDAYA RK, AKINI — Yazan : Küdircan Kojlı — TAN / MAHKEVELERDE | İş Bulmak İçin Kayseriden İstan- Sandaldakiler : “Türkler, Türklerlbula Gelen Adam geliyor!,, Diye Bağrışmağa Başladı | — Irlandanın da şimal kıyılarm- da böyle fiyortlar vardır, Fakat ben hiç orayı hatırlamadım. Çünkü zx- ten kimsem yoktu orada... Insan bir yerin taşına toprağına vurulmaz Yö. Bundan bana ne? Insanm sevdikle- ri olmalı ki oralara dönmeyi istesin! Şişko Rüstem; — Doğru söylüyorsun! Dedi. — Heeey... Şişko! Rüstem o tarafa döndü ve Deli Muradı gördü: i Deli Murat reisten şu emri almış- tı: — Yelkenleri mayna et... Kürek- ler kartal kanadı işlesin. Ferhat Re- 15 geride kalmış. Şişko dönüp bakmca Dişli Hasan- la Kurt Veli de onun gibi yapmışlar. dr. Deli Murat: — Nekadar müslüman olsanız ge- be gâvurluktan kurtulamaz, biribiri- hizi ararsınız. Haydi iş başma... Lâf- la yürümez bu gemi... Diye çıkıştı. Hepsi iplere, direklere koştular. Kürekler “kartal kanadı” denilen biçimde ağır ağır denize EİrİP çıki- yorlardı. Bir iki saat sonra iki gemi biribi- rinden üç yüz kulaç kadar aralıkla Izlanda kıyıları boyunca ilerliyorlar, Oralarda bir liman ve kasaba arıyor. lardı. O gün 1627 senesi temmuzunun beşinci günüydü. İki Türk kadirgesı Izlandann şar- kındaki Hvalznes limanına girdiler. Limanda birdenbire bir panik baş- ladı. Birkaç sandalla kayığın içinde bu- lunanlar: — 'Türkler!.. Türkler geliyor... Diye bağırarak kendilerini kıyıya Attılar. » 7 Kıyıdakiler bağıra bağıra içi Giyorlar, kasabanın sokaklarında hay kırıyorlardı. O günlerde Grindavih'ten gelen iki Kayıkçı evvelce oraya gelen Recep Reisin gemisini gördükleri için Mu-| rat Reisle Ferhat Reisin gemilerini de hemen tanımışlardı. Onlar: — Türkler geliyor... Diye bağırınca zaten bazısı göre- rek, bazısı da işiterek Türk akınm- dan fena halde yılmış olan balk ka- Babayı boşaltmıya başlamıştı. Çoluk çocuk, genç ihtiyar can kor kusile içerilere kaçıyorlardı. Bazıla- rı bir döşek, bir kutu, bir sandık, bir 2t veya keçiyi götürmek istiyorlar, fakat yarı yolda bırakmıya mecbur e çabuk olmuştı Bu kaçış o kadar " ki, Murat Reis hemen sandal İndire- Tek sahile adam çıkardığı halde kimseyi tutamamıştı. Kasabanın hâ kimi ve onun kumandasındaki as kerler, halktan daha açıkgöz dav - Tanmışlar, daha çabuk kaçmuışlardı. Murat Reis onları kovaglamaktan- Ba boşalan evleri, binaları ve şurada burada kalan mallarla hayvanları al- mayı daha fsydsli bulmuştu. Gümüşten yünlü ku - Müşlar, beyaz SY! postları, elbiseler, Yataklar, sandık m Şapaper aynalar, kütüklerin oyulmasile ya - Di olan kutular içinde . paralar bul rdu. bi başka keçiler, koyunlar ve danalar da gemiye aliniyor, bir kısmı kıyıda hemen kesilerek kile- re konuyordu. Bunlar o gün Pisirile- rok leventlere Ziyafet çekilecekti. Burada hiç esir alamadığı için Mu: Tat Reisin çanı Sikümuştı: — Yanlış yaptık, baskın verme - liydik. Diyordu. Kara Osman bü Bözden geçiriyordu. srada kıyıları — Ne var? — Bak, şurada bir sandal... Ka - Siyor... Murat Reis oraya baktı. Büyücek bir sandalın adeta kıyılara sürtü - Derek uzaklaştığını gördü. — Nereden çıktı 0? — Limana geliyordu. Bizi görün- ee geri döndü. Murat Rels hemen güverteye fir- ladı. Eşyaları gemiye çıkarmakta 0- lan Solak Yunusa: — Çabuk, bir sandalla şunları ko- valayn, Göreyim seni, kaçırmak yok... Dedi, Yunus eşyaları boşaltarak kıyıya dönmek üzere olan sandala atladı. Sakar Ali ile dört levent te onun ya- nma katıldılar ve küreklere asıldı- lar. Sandalda üç çift kürek bulunduğu ve leventler de bütün kuvvetlerile çektikleri için büyük bir hızla gidi- yurlardı. Iz'andallar da büyük bir kuvvet sarfed'yorlardı. Kıyının o tarafları yüksek ve yal çm hir kayalıktı. Karaya çıksalar bile gere deniz kıyısından gitmeleri gerekti. Çünkü kayaları tırmanma- nın hemen hemen imkânr yoktü. Denizde sandalla gitmek te bu ka - yalık ve irili ufaklı taşlarla dolu ©- lan kıyıda gitmekten daha kolaydı. İki sandalım arasındaki mesafe git- tikçe ve hızla azalıyordu. Izlanda'ılar artık şaşkma dönmüş- lerdi. Zıkzak gidelim derken sandal baş taraftan bir kayaya çarptı. Bir çatırtı oldu ve sündal yan yo- tarak su almıya baş'adı. Sakar Ali: — Bunlar Danimsrkalıdır. Diyerek sevincini anlattı. Uzun boylu, yakışıklı, beyaz tenli ve sarışm Damzarka'ılar; kısa boy. lu, çıkık yenaklı küçük gözlü Izlın- da yerlilerinden daha İyi satılır ve para ederlerdi. Bu dört esir Murat Reisin can Sı- kımtışmı biraz hafitietti. Her iki gemi de buradan alacağı- ni almiş. Murat Refs: — Vira demir... Kumandasını verdi ve limandan çikildi. Yüzler biraz gülümsüyordu. Efe Mehmet bile buzlu dağlara karşı Boz dağ türkülerini söylüyor ve çalıyor- du. Berunes civarında bir balıkçı ka- yığile burun buruna gelerek hemen yakaladılar, Murat Reis kayıktaki iki genç adamı gemiye aldı. Iki ibti- yara da Dişli Hasan tercümanlığile: — Buralarda liman var mı? Ne- rededir? Doğru söyleyin, yoksa iki- nizi de denize alarım, Köpek balık- ları her halde, kart olmanıza rağ” men, sizi yiyebilecek kadar açtırlar. Anliyor musunuz” Diyerek çıkıştı. Ibtiyarların ikisi de titriyorlardı. Cevap vermek için yarış ediyor - lardı. . Birisi: — Şuraerkte bir liman var. Derken diğeri: ğ — Cupavok derler oraya... Büyü- cek bir yerdir. Diyordu. Öteki ilâve etti: — Evet, Cupavok derler, (Orada bir de gemi var; tüccar gemisi... Murat Reis gillümsedi: — işler iyi gidiyor. Yalnız, sabah- ki gibi brkütmemek gerek... İki ihtiyara döndü: TArkası varl TAN ABONE VE İLAN ŞARTLAR: ay. . .» .. Tndik Dün kis Mincdik Şirketlerine wö | rscaat K Kücük ilinlar doğrudan doğru» daremizce almabilir. Küçük üânlarım 8 estırlıb bir defalık 30 kurustur $ satırdan far las İcin satır başma $ kurma alen Bir de barin için yekündar 46 10 kurut indirilir. Gün geçmis oüshalar $ korastor “Bu Çaputla, Adama İş mi Verirler, Pavlikada,, Cürmü meşhut işlerine bakan, müd- deiumuminin huzuruna, dün bir adam getirdiler. Fakat buna adimdan zi- İyade bir adam kurusu demek daha yakışık alırdı. Bu adam kurusu, hemen de çirgip- laktı, Her ne kadar ayağma bir pan- talon ve sırtına bir mintan geçirmiş- ti. Fakat pantalonla mintanın viücy- dunu örtebilen kısımları öyle param- parça, öyle delik deşikti ki, bunları giymekle giymemek arasmda, fark yoktu. Adliye koridorlarında, her- kesin acıklı bakışlarla seyrine köştü- ğu bu perişan kıyafetli adamm ser- serilik suçundan dolayı, mahkemeye getirildiğini öğrenince (arkasından koştum. İki emniyet memurunun ortasında, omuzları çökük, gözleri hareketsiz, ağır ağır yürüyordu, Urkütmemeye çalışarak yanına yak laştım, adımı, sanını, memleketini $(r- dum: — Adım İsmail. dedi, Kayserinin Koçhisar köylündenim. Daha buraya yeni geldim! — Ne yapmaya geldin buraya Beni âdeta tersledi: — İstanbula ne yapmaya gelinir ki?.. Iş bulmaya geldim! Bizim köy- den, İstanbula gidenlerin çoğu şimdi mal mülk sahabı oldular. Ben de, dedim, Koçhisanda sürüneceğime, gi- derim, İstanbula, bir iş bulur, irahat ederim! Ama, işte olmadı, Polisler, İsokakta gezerken yakaladılar! - erede yatıp kalkıyordu? Yüzüme dik dik baktı: — Bir haftanın içinde, yatacak ye- ri nasil bulayım ?.. Sokaklarda gezip duruyordum. — Köyünde ne iş yapardm? — frençber yanaşması idim” “Mümtaz Faik” m Kayseri röpor - tajları arasında, büyük bez kombina- sında işçi sıkıntısı çekildiğinden bah- setmesi aklıma geldi: — Niçin, fabrikada çalışmıyorsun? diye sordum. Kıyafetini gösterdi: — Efendi, dedi, bu çaputla, adama iş mi verirler pavlikada... Kapıdan başmı uzatınea, kovarlar. — Tekrar memleketine dönmek is- ter misin? — İsterim ama, bir gönderen 0ls8.. İsmaile, Kayseriden Haydarpaşaya gelmek için tren parasını nereden bul- duğunu sordum. Çıplak ayaklarını gösterdi: — Babamın yaptığı çimendifer soğ olsun! “Dilencilik ettim de kimsenin parasına el sürmedim!,, Suçlu, uzun boylu, güçlü kuvvetli bir delikanlı... Siyah çarşaf içinde paytak paytak yürüyen sltmışlık davacı, Bayan Hs” tice; suçluya yan yan bakarak: — Aha.. dedi, ta kendisi... Ordu * nun içinde olsa tanırım! Kömürlerimi çalan, işte buydu. — Anlat bakalım, nasıl oldu? — Efendim, ben o gün, kömürcü” den iki çuval kömür almıştım. Bak- tım, bu da © taraftan geçiyor: — Oğlum, sen hamal mısın? diye sordum. — Hamalım! diyince kömürleri sir* İtma yüklettik. O önde, ben arkada giderken, hamal koydunsa bul!.. Ö- nümden kayboluverdi. Kayboldu ama, ben de peşini br rakmadım, Sora soruştura, kim Ol - duğunu öğrendim. Vellâhi hâkim bey, hani çuvalm biri, bana lâzım deseydi, çıkarır verir» dim. O da fıkara, ben de fıkara... Böyle göz göre, benim iki çuval kö- mürümü çalacak ne vardı sanki.. Suçlu Mehmet, hursızlık isnadını şidüetle reddetti: — Ben namuslu adamım bay reis! İki ay evvel, ayağım kırılmıştı. So- kaklarda avuç açıp dilencilik ettim de Sovyetler Birliği Mecburi İlk Tahsil İşini Başardı Sovyet Mekteplerinde Okuyan Talebe Adedi 25,5 Milyonu Geçiyor Sovyetler Birliğinin yeni anayasa projesinin hak olarak tanıdığı kültür, Sovyetler maarif sistemiyle tamamen temin edilmiş bulunmaktadır. Sovyetler Birliği, kültür alanın la ilk beş yıllık plân devresi dahilinde ön beş buçuk milyar ruble, ikinci beş yıllık plânın ilk üç yılı zarfında ise yirmi buçuk milyar ruble sarfetmiş- Bu yıl da Sovyetler Birliği ayni ş için bütçesine 129 milyar | ruble koymuş bulunmaktadır. Bu suretle 9 yıl içinde Sovyet hükümeti kültür işlerine 49 milyar ruble gibi muazzam bir para harcamıştır, Bütün bu tedbirler sayesindedir ki Sovyetler Birliği, mecburi ilk tahsil işini başarmıştır. 1914 ve 1915 yıllarında Çarlık Pus- yasmın İlk ve orta mektepleri tahsil çağındaki çocukların ancak yüzde 48 ilâ 50 sinin ihtiyacına kâfi gelebili- yordu. 1986 yılında Sovyetler Birli. ği mekteplerinde okuyan çocukların adedi ise yirmi beş buçuk © milyona İ çakmış bulunuyordu ki bu, tahsil ça- ğındaki çocuklarım hemen umumunu teşkil etmektedir. Sovyetler Birliğinde ,yüksek tahsil son yıllar zarfda çok büyük terak- kiler göstermiştir. Yüksek mektep. lerde okuyanların adedi, 1930 yılın. da 191 bin, 1935 yılımda İse 522 bin- dir, Bu yıllar içinde mütehassıs ola- rak çıkanların adedi 281 bine baliğ olmuştur. 1935 yılında yüksek mek - teplerde tahsilde bulunan © talebenin yüzde 38 ini de genç kızlar teşkil ey- lemektedir. Maarif için harcanan para Ekseriyet itibariyle yüksek tahsil talebeleri devlet hesabma meccanen okumaktadırlar, Bu hususta müsaba- ka imtihanları yapılmakta ve kaza- nanlar çalışmalarına bu suretle de- vem eylemektedirler. o Yalnız 1935 yılında Sovyetler Birliği, yüksek mek- tepler, teknik mektepleri ve işçi fa- külteleri talebeleri lehine 1 milyar 788 bin ruble harcamıştır; 1981 yı - linda bu miktar ancak 432 bin ruble idi. ki aradaki bu (fark ta bu sahada gittikçe artan himme- ti açıkça göstermeye kâfidir. Orta derecede teknik sanat tahsili de Sovyetler Birliğinde çok genizle - miş bulunmaktadır. 1930 yılmda tek- nİk sanat mektepleri talebesinin mik- tarı 327 bini geçmemekteydi; hal- buki 1985 yılımda bu miktar 705 bine varmıştır. Bu mekteplerde tahsilde bulunanlarm yüzde 44,1 i genç kız - lardır, Son beş yıl içinde teknik sanat mek tepleri 598 bin mütehassıs yetiştirmiş bulunmaktadır. Bütün bu tahsil ve Kültür teşkilâ- tından başka ve ayrı olarak Sovyet- ler Birliğinde fabrikalar ve kombina- larda da teknik mektepler vardır ki bunların faaliyeti de büyük semere vermektedir. Son iki yıl içinde bu fabrika mektepleri 930 bin usta işçi yetiştirmiştir. Paraşütle 400 atlayış Sovyetler Birliğinin en tanınmış paraşütçülerinden Kaytanov, son gün lerde 400 ncü atlayışmı yapmıştır . Kaytanov ilk defa 1932 yılınm 10 maytsında paraşütle atlamştı. O za- mandanberi, normal ( atlayışlardan başka, 150 si sürekli olmak Üzere 200 kadar da tecrübe atlayışı yapmış- Jr. Kaytanov, Luping yapan tay- Yareden ilk atlayan o paraşütçüdür. Kaytanov, muallim sıfatiyle de 3000 kadar paraşütçü yetiştirmiştir. ———— m... gene kimsenin on parasına el sürme- dim! Suçlu, sabıkası olduğunu da inkâr ediyordu: — Benzetmişler baym!.. Ben dahâ bu yaşa kadar, karakola girmiş #dam değilim!., Hâkim, suçlunun sabıka kaydınm yeniden sorulması için davayı başka güne bıraktı. RO Yazan: Stephan ZWEİG YİRMİ DOKUZUNCU BAP Avdet Bir vapur, deniz sakin iken fır. tnalı zamandan elbette daha çabük İleri gider. Krslm ârübası da Pa İristen Varennes'e kadar olan yolu yirmi saatte yapmıştı. Halbuki üç günde avdet etti. Kral ve kraliçe nin ve esir olmanın katre dibine kadar tattı cedenberl hiç uyku uy hareketlerindenberi elbise mişlerdi. | Kralın gömleği 6 kadar kirlenmiş, o kadar terden berbat bir hale gelmişti ki, askerlerin birisin. den bir temiz gömlek istiyerek ğe . Zişti. Altı kişi fırın gibi kapalı sicak arabanın içinde Üstüste oturu yorlardı. Haziran güneşi insafsız bi hararetle etrafı yakıyordu. Yolu kap yan toz, havayı teneffüs edilmez bir hale getiriyordu. Mağlüplarn etrafında onlarla a- lay eden halk kütlesi gittikce artı -| yordu. Vaktile Versaydan Tülleri sa rayma cebri gidiş, bu defaki seyaha- tin yanmda cennet kadar güzel gö- rünüyordu, Dışarda mütema tahkir ve alay eden halkm lerini İşitmektense pencereleri perdeleri indirip bu seyyar fırının i- çinde hararetten ve susuzluktan mah volmak hayırlıydı. Biçare seyyahların yüzleri tozdan simsiyah olmuş, gözleri yorgunluk kızarmış, bitap bir haldeydiler, Fakat pencereleri kapatıp istirahat etmele- rine de meydan verilmiyordu. Çünkü her durdukları kasabada beledi; isi gelip krala bir nutuk söylüyor kral da Fransüdan kaçmak isteme - İdiğini kendisine temin ediyordu. Böy le zamanlarda 'vakarmı muhafaza e- den yalnız kraliçe oluyordu. Durak yerlerinde arabaya < yiyecek şeyler geldiği zaman kral perdeleri kapatıp rahst yemek istiyor, fakat halk ba- ğırıp çağırıyor, perdelerin açılması » nı istiyordu. Madam Elizabet hemen pencereleri açmıya teşebblis ediyor. fakat Mari Antuanet bütün azıme- tile buna mâni oluyor, halkın bağırıp çağırmasma ehemmiyet vermiyordu. Bir müddet sonra sarki önların em rini yerine getirmek için değil de, sırf kendi arzusu imiş gibi pencerele- ri açıyor ve tavuk kemiklerini dışarı fırlatıyordu. Kalplere biraz ferahlık ve ümit gelmişti. Akşamı Şalonda geçirecek- ler ve dinleneceklerdi. e Şehir halkı yirmi bir sene evvel kraliçe şerefine yapılmış olan büyük mermer takı zaferin altına toplanmış bekliyordu Yirmi sene evvel Mari Antuanet A- yusturyadan gelirken buradan geç - miş ve takı zaferin Üzerindeki şu lâ- tince yazıyı okumuştu: “Aşkımız şu abide gibi ebedi ol sun.” Mermerden yapılmış olan abide hâlâ duruyordu. Aşk ise çoktan bit- misti. Mari Antuanet geçmiş günleri düşünüyordu: Bütün asılzadeler en süslü elbiselerile onu karşılamışlar - dı. Geçeceği yollar çiçek ve ışıklarla süslenmişti. Çeşmelerden su yerine şarap akmıştı. Şimdi ise bütün bu sevinç nüma- yişleri yerine soğuk bir hava esiyor- du. Halk başka yerlerde olduğu| gibi kin ve nefretle bağırmıyordu. Fakat sususyordu. Bir gece dinlendikten, elbi- se değiştirip (yıkandıktan o son- ra ertesi sabah gene güneşin altın. da seyahate devam etmiye koyul.| dular. Parise yaklaştıkça halkım ki- | ni artıyordu. Kral yüzünün ter ve to. zunu silmek için bir ıslak sünger 16. tediği zaman şu cevabı almıştı: — Seyahat etmek budur işte... Yolda biraz durmuşlardı. Kraliçe srabaya tekrar binerken ta yanından ıslık gibi öten acı bir ses ona şu söz. teri söylemişti: — Daha çok şey görüp öğrenecek. sin, küçüğüm... Kralı hürmetle selâmlıyan bir a . küçük düşme- #nı katre ve | MARI ANTUVANET.. MmönL Çeviren: Rezzan 4. E. YALMAN Şehir Halkı, Büyük Mermer Zafer Takının Altında Toplanmıştı stlzadeyi atından indirerek tabanca ile vurdular, Kral ve kraliçe ihtilâlm yalnız Pa. riste, değil, bütün memlekette duğup büyüdüğünü görüyorlardı. Fakat işin ciddiyeti hakkında tam bir fikir edi- nemiyorlardı. Çünkü yorgutluk has. İsasiyetlerini azaltmıştı. Bulundukları arabanın içinde lâ » kayt ve bitkin oturuyorlardı. Paristen gelen haberciler meclisinin üç azasınn kral ve krali. millet -İceyi muhafaza için yola çıktıkları | ve yaklaştıklarını haber verdiler. Artık canları kurtulmuştur, fakat kurtulan yalniz budur. Araba yolun ortasında durdi. U$ murahhas gelmişti. Bunlardan birisi kral taraftarı olan Moburg, içMeisi avukat Barav. Diğeri de müfrit İM“ ülâlel Petion idi, Kraliçe hemen 8 * rabanın kapısını açarak asabi bir i8“ vıria gelenlere elini uzattı: — Rica ederim, efendiler, dedi Yanrmızdaki insanlara bir fenslik yapılmasın. Onlarm hiç kabahs yoktur, Hayatları tehlikeye düşme" sin, atınnı mühim anlarmda dai » ma ne söylemek ve ne yapmak iâ « #imsa onu yapmış olan Mari Antu anet bu defa da İsabetli hareket ets mişti. Bir kraliçe kendisi için değil, t kendisine sadıkane hizmet et * miş olanlar için şefaat ve muavenet istiyebilirdi. Mari Anturnetin asil cesareti ge- lenler üzerinde tesir bırakmıştı. Müf rit ihtilâlci Petion bile kraliçenin bu - |sözlerinden müteheyyiç olduğunu iti- raf etmiştir. Petion, etrafı almış olan halka da- ğılmasını emretti ve kralı muhafaza için arabasına binmeyi teklif etti. Kral ve kraliçenin arabasına İki mu- rahhas bindi. Diğer Üçüncü murahhas ta çocuklar ve Madam Elizabet ile diğer arabaya binecekti. Fakat kral bu şekli miinasip görmedi. o Esasen altı kişi oturdukları arabaya biraz #t- i murahhası alabilecekleri. ni söyledi. Oylece yerleştiler. (Arkasi var) LR BORSA 5 TEŞRİNİEVVEL PAZARTESİ Paralar Aş 820,— 121/— S4 Batış 625,.— 126,— Sterlin 1 Dolar Altin © Çekler Londra üzerine Nevyork Püris Cenevre Brüksel Plerin Mark Prag Viyana Stokbelm Madrid Esham Iş Bankası vi »j,,e,, Hamiline Anadolu 95 60 e a Şirketi Hayriye Tramvay Bamonı Nektar Terkos Aslan Çimento Merkez Bankası Osmanlı Bankası Şark Merkez Eczanesi tikrazlar u Tahvilâş —— — Rıhtım Anadolu 1 ve II kupon kesik m Mümessil 10.40 42.60 “ö— 4250 Mısır tahvilleri A 190311 1911 NE 103, 104 96,0 e 9,0 (9) Di li miş Ee” Paralar üzerinde muamele ole