Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
No. 64 ,_q N _Y"...-Muan Kü[l!— Murat Reisin Ayağa Kalkarak İleri- ye Baktığını gören Üç Levent Daha Kalktılar ve Küpeşteye Dayanarak Ufka Göz Attılar Portekiz kıyıları o sırada kesat Ol- duğundan Murat Reis oralarda SOK kalmamış, o da şimale doğru yol âl- maya başlamıştı. Gal ve Izlanda taraflarında Tastla- dıkları bir balıkçı gemisi Ret&P Re- isin Man adasma giden bir Tota tut- tuğunu söyleyince Murat Feis te ay- ni yere yollanmıştı. Fakât Ne yolu- nun üstünde bir av bulabiliyor, ne de arkadaşma rastlıyordu. En sonra bir İngiliz korsan !emisi kaptanı o- na: — Bir Türk kadirgası buradan dos doğru İzlandaya Bitti. Murat Reis Sormuştu: — Oralarda ne var? Buraları gibi İn cin top atıyorsa ne diye gider ? — Buraları gibi değildir. Şimdiye kadar korsanlar oralara kadar git- Limanlarında gemiler de bul . Murat Reis bunun Üzerine rotayı söylenilen tarafa çevirmişti . Fakat günlerce gittikleri halde iş. te hiçbir kara parçası görememiş - lerdi exıîurat Reisin ayağa kalkarak ile. riye baktığını gören üç levent daha kalktılar ve küpeşteye dayanarak uf- ka göz attılar. Bunlardan birincisi Solak Yunus diye anılırdı. Sağ kolu bir ıkmda yaralanmış ve başparmağının siniri kesildiğinden artık açılıp kapanmı - yordu. Bunun üzerine Yunus kılıcmnı sol elile kullanmıya başlamış, bu yüz- den “Solak” diye anılmıştı. İkincisinin adı Sakar Ali idi. Yu- nustan hiç olmazsa beş altı yaş kü- çük ve ancak yirmi beş yaşlarında bulunuyordu” “Talimlerde pek o ka- dar beceremediği halde harp başla- ymca gerek tüfek ve tabancası — ve gerek kılıcı hiç boşa gitmezdi. Yan- gi kumbaralarını da düşman gemi- lerinin en can alacak yerlerine atar- dı. Bunu bilen arkadaşları ona: — Talimde yapamadığını harpte nasıl olur da yaparsın? Bu, sakar - lıktandır. Demişler, “Sakar” adını takmışlar- di. Halbuki Ali böyle demiyordu: — Sakarlıktan değil bu... Talim- lerde silâh kullanmak bana alay gi- bi geliyor. Fakat kavga başlayınca anlıyorum ki bunun şakası yok. Efe Mehmet bunların ikisinden da- ha yaşlıydı. Kırk yaşlarında kadar vardı ve sakalımı traş edîY“;ı bıyık- larımı uzatıyordu. Pek az konuşur- du. sm"îıîn alıp ta (Bozdağ) ha- valarmı çalarken gözlerini kapardı. Fakat bir haftadanberi sazını unut - muş gibiydi. Bu soğuk denizleri, ya- minin uzak veya yakımnmdan geçen dağ gibi buz parçalarmı göstererek: — Bunlar neye yarar ki? Demişti. Solak Yunus, Teise döndü: — Bu hızla giderseniz beşinci gün vVarırsınız, demişlerdi. Fakat hâlâ görünmedi. Sakar Ali söze karıştı: Efe salladı: — Buralarda eksik olmiyan şey de tüzgârdır. Bunun için, yavaşlamak şöyle dursun, hattâ hızlandık. Kara Osman geriye bakıyordu. Ba. smı_m Reis pek geride kalmış. (Yolu kessek mi? AM Murat Reis şöyle göz attı: — Biz onu bekliyeceğimize o bize yetişsin!.. Dedi, Şimdi hepsi de lArkada, güneşin gittikçe kızarıp sararıyor, SOnTa rdu. h?g tarafa baktılar Ve _b" yılmaz harp adamları, tabiatin eşsiz renk gü- zelliklerini de bir ressam veya — Şair kadar hayranlıkla seyrettiler. — Hiç şüphesiz, yalnız onlar değil, ara gelmiyen hiç kimse bu ka- dar güzel bir sabahı, güneşin bu ka- Mehmet dudak bükerek başmı susuyorlardı. doğduğu ufuklar ağa- dar bol renklerle doğuşunu görme - mişlerdi. Herkes biribirine gösteriyordu:. — Bak... Oraya bak!.. — Gördün mü neler yapıyor Al- lah?.. — Kaldırıp götürmeli de olduğu gibi Cezayir beylerbeyine armağan etmeli. — O da İstanbula padişaha yol- lasın. — Sultan Muradım ne babası, ne de dedeleri buhdan güzel armağan görmemişlerdir. Hemen hemen bütün leventler, ge- minin sancak kıç bodoslaması hiza- sından geriye, güneşin doğduğu tara- fa dönmüşlerdi. ğ Bu sırada başdireğin en tepesine çıkmış olan vardiyanın sesi duyuldu : — İskele başomuzluğunda bir dağ görünüyor. ö Bu sefer herkes o tarafa baktı. Dağın tepesi bembeyazdı. Yamaç - lardan aşağıya indikçe bu beyazlık parçalanıyor, toprak görünüyordu. Bunlar dağım tepesinden t_ışağıya yürüyen ve eriyen glâsîyelerdı._ : Aradan beş on dakika geçmişti ki başkasaradaki leventlerden sekiz on tanesi birden büyük 'bir sevinçle hay- kırdılar: — Kara... Kara göründü... İlerde, dağla denizin arasma biri- ken ve orayı dolduran sisler yavaş yavaş dağılıyor, İzlandanın yüksek fiyortları meydana çıkryordu. Mürat Reis ellerini uğuşturdu: — Gözün aydın Efe Mehmet, gel- mişiz de haberimiz yokmuş... İşte burnumuzun dibinde... Efe Mehmet yalçın kayalıkları şöy- le bir gözden geçirdi: ... —— —— — Çok şükür... Dilerim ki hakkı- mızda hayırlı olsun. Böyle yerlerde keklik bile bulunmaz ama... — Biz keklik değil sarı bıldırcın a- rıyoruz. K Murat Reis bunları söyledikten sonra güverteye doğru yürüdü — ve korkuluğa dayanarak ileriye seslen- di: — Hey, adaş... — Buyur Treis... Bu, kırk beş yaşlarında ku' sakal- lı, iri yarı bir leventti. Deli Murat diye anılırdı ve kürekçilı_»,rle forsala- rın başında bulunur, gudıyanlara_ı ku- manda eder, — üstelik Yelkencibaşı Kurt Veliye de yardım ederdi. ş : Kurt Veli sarışım bir gençti. Yedi yıl önce Sarı Ömerle birlikte Türk a- kıncılarına esir. düşmüş, gene onun gibi islâm olarak levent yazılmıştı. Kurt Veli İrlandalıydı. Gemide on- dan başka bir Fransızla bir Norveçli bulunuyordu. Birincisi, şişman, _tı_ı - parlak yüzlü, orta yaşlı bir gemiciy- di ve Şişko Rüstem diye anılırdı. Nor 1 4 KİTAPLAR Bilmediğimiz 1CEMRİ Ü ARASINDA sevlerden || K ZO MARI ANTUVAN ET;l Luduig Bir âlim 15000 | KE ROMOAnL | Feuerbach Müellifi: Fredrich Engels Çıkaran; Marksizm Bibliotegi Fiati : 30 kuruş. Almanyada doğan müellif (1520), geçen yüz yılın sonlarında Londra- da ölmüştür (1895). İnternasyonal hareketini (1847) ortaya çıkaran Brüksel komünist ittihadı komitesi- nin kâtipliğini yapmış ve Kral Marks (1818 - 1883) ile fırkanın beyanna- mesini neşretmiştir. Almanyada ih- tilâl hareketlerine karıştığından In- giltereye kaçmağa mecbur kalmış- tır. Burada Marks'n yanmda kala- rak, bütün işlerinde ona yardım et- miş ve hayatında — bastırılamayan eserlerini onun ölümünden sonra ta- bettirmiştir. Onunla birlikte mukad- des âileyi yazmıştır (1844). “Çalı - şan smıfların İngilterede vaziyeti (1845) ile ütopik sosyalizm ve ilmi sosyalizm” en başlıca eserlerinden- dir. » Feuerbach, bir Alman filozofudur (1804 - 1872). Ilk tetebbüleri dini ha- yata doğrudur. Hatta bir müddet Heidelberg de ilâhiyat derslerini ta- kıp eder, fakat açık ve münekkit zih- ni,bu gibi an'anacı ve eski düşüince- lere bağlı tetkiklerden kendisini pek çabuk kurtarır. Gerçek bilgiler ve felsefe ile uğraşmak üzere dini bilgi- leri büsbütün bırakır. Erlangen üni- versitesinde üstadı Hegel (177T0 - 1831 ) in fikirlerine sadık kalarak pek büyük muvaffakiyetler kazanır. Fakat malümatı ve görüşleri çoğal- dıkça, yavaş yavaş onun vahdeti vü- cut mezhebinden Uuzaklaşır. Tabiat haricinde her türlü varlığı inkâr e- den ve fertte cemiyetin yverdiğinden yüksek bir kıymet bulan fertçi tabi- atçılığa doğru yürür. Nihayet bu noktadan hareket ederek en koyu maddeciliğe kadar ileri gider. * Frederich Rugels'in bu eseri, fikir tarihinde mevkiini mümkün olduğu kadar kısa çizgilerle işaret ettiğimiz | Feurhach hakkında yazilmiş bir ese- rin tenkidinden ibaret iki makalenin (1886) iki sene sonra bir arada top- lanmasından vücuda gelmiş- tir (1888). —Başlıca dört bahsi vardır: A) Hegelin idealist sistemi (S, 11 - 26). B) idealizm ve mater- yalizm (26 - 42). C) Feuerbach'n | ? din — felsefesi ve —etikası — (42 - 54). Ç) diyalektik felsefe (55 - 86) - Fransızca tercümesinden Türkçeye çevrilen eserin sonuna, Marks'ın fel- sefesi hakkında 11 thes i ilâve olun- muştur. Feuerbach, müellife göre, Hegel- ci felsefe ile kendisi arasında bir mu- tavassıt halkadır. Çünkü evvelkisini yıkmış ve ikincisine yol açmıştır. Fransada Saint - Simon (1760-1825) ve Fourier (1772 - 1837) ye nishetle Froudhon (1809 - 1865) ne ise, Ah- man üstadına nisbetle talebesinin de mevkii odur. Binaenaleyh kollektivis min ve sosyalisciliğin tekâmülü baklI- mından bir konak yeridir. - Eseri türkçe Marxist kütüphanesine dahil linin adı Dişli Hasan uştu veç(,"iinkii önden iki dişi alt dudağının üstüne düşecek şekilde çıkmıştı. Ba- zan ona kızanlar dişli adını pek ha - fif buluyorlar, Domuz diyorlardı. Şişko Rüstem otuz beş ve Dişli Hasan da otuz yaşlarında vardı. Bunlar vaktile esir düştükten son- * İça satılmışlardı. Fakat âdet olduğu gibi Cezayirde ötekinin berikinin iş- lerinde çalışarak para almışlı;r, efern i in kendileri için pazarda ver- giığri:mw ödiyerek kurtulmuşlardı. Hürriyetlerini kazanınca Türk ka - dirgalarma gönüllü kürekçi yazılmı_ş- lar; akınlarda yararlıkları göî'uldıjgıî için levent olabilmişlerdi. Fakat on- larm dilekleri ölünciye kadar bura- larda kalmak değildi. Kurt Veliden başkaları ölünciye kadar Cezayirde kalmak istemiyorlardı. Para birik - tirip yurtlarma dönmeyi tasarlamış- lardı, Dişli Hasan yüksek _ka.yı.ııklm ba- karak içini çekti. — Tıpkı orası... Diye mırıldandı. Norveç kıyılarınm da böyle duklarını anlatmak istiyordu. Kurt Veli arkadaşınım omuzuna e- lini koydu: ol- (Arkası var) da bu noktadand 4 Yalnız büyük inkılâptan itibareh, Fransa, Almanya, ve İngilterede, bü- har kuvvetinin keşfile ve tatbikile, bütün garp aleminde umumiyetle hü sule gelen büyük Sanayi hareketlerini bunların inkişaf ve tekâmül safhala- rını, düşüncelerde vücuda getirdik- leri değişimleri, amele sermayenin karşılıklı münasebetlerini, çok girift amillerin tesirile cemiyet hayatının aldığı ve almak üzere olduğu muhte- lif istikametleri, aynı zamanda geçen asrın felsefi düşünüşlerini, velevki en muhtasar şekilde bilmiyen kimsele- rin bu bir taraflı kitabı okuyacakla- rı ve hatta anlayacakları bizce pek şüphelidir. Mesela Hegelciliğin, Feü- erbach maddeciliğini, idealizmin (fel sefenin Manası en karışık ıstılâhla- rından biridir.) mahiyetleri nedir, ikinci ve üçüncü mezheplerin muhte- lif şekilleri ve bunlar arasında esas- lı farklar ve benzeyişler nedir? bu ve bunlar gibi muhtelif noktalar, müter cimin hitap etmek istediği kimselerin çoğu için hemen tamamile meçhul dü şüncelerdir. -Binaenaleyh son zaman eserlerinden çoklarında olduğu gibi, burada da okuyanlara müşahhas de- kelebek avladı Bugünlerde Viyanaya değerli bir paket gelmiştir.. Pamuklara sarılı, naftalinlenmiş bu paket, 500.000 ke- lebekten ibaret olan Viyana tabiat tarihi müzesindeki muazzam kollek- siyonu ikmal edecek kelebekleri ge- 15000 kelebek! Bir tek insanın bu kadar kelebeği avlamak için sarf- edeceği zaman ve emeğe şaşmamak mümkün değildir. Çok zor bir iş gibi görünür değil mi?. Halbuki hiç te öyle değilmiş. Ke- lebek avcılarının usulları pek basit- tir. Bu kolleksiyonu gönderen ma - ruf âlimlerden doktor Gerny'ni avı- nı şöyle anlatıyor: — Geceleyin beyaz bir örtüye sa- rılarak bir yere oturulur. Yanma bir karpit lâmbası koyan avcı bek - lemeğe başlar. Birkaç dakika sonra türlü türlü kelebekler ışığa gelirler.. Bilhassa çok karanlık gecelerde av daha bereketli olur . Canavarlardan korku yok! Kelebek avcısı aslan kaplan gibi yırtıcı hayvanların taarruzuna uğramaz mı? Afrika dediğimiz za - man hemen aklımıza bu mesele ge- liyor. Fakat doktorun avlandığı Taga - nika bölgesinde vahşi hayvanlar he- men hiç kalmamıştır. Bir aslan ya- hut kaplan taarruzuna uğramak tehlikesi yoktur. Zenciler hepsini yok etmiştir. Bu bölgede oturan vahşiler artık av eti bile bulamadık- ları için kelebeklerin tırtıllarını yi - yerek geçinjyorlar * Tehlikeli kelebekler Afrikadan gelen bu kolleksiyonun heyeti umumiyesi ilim için pek te yeni şeyler değildir. Fakat içlerinde çok nadir ve henüz yeni bulunmuş parçalar vardır . Gerny, Matango yaylâsımda bizim itopraklarımızda rastlanan kelebek - lerin aynini bulmuştur. Fakat bu - nunla beraber yine bu yaylâda Afri- kanın vahşi tabiatini tamamiyle canlandıran kelebekler de bulmuş- tur. Bu kelebekler Afrikanm yırtı- cı kuşlariyle mücadele eden silâhlı bir kelebek cinsinin son örnekleri - Bunlarım taştdıkları iğneler, in - sanları bile müthiş sancılarla kıv - randırır. Doktor Gerny bir iki defa bunlarım tadını tatmış bir zattır. Yamyam kelebekler! Et yemek, Afirakada yalnız as- lanlar, kaplanlar, hattâ insanlarla nebatlara mahsus bir âdet değildir. Et yiyen kelebekler bile vardır. Bu kelebekler, çiçeklerin balmı emerek karın doyurmazlar, et ararlar. Bir gün bir yaban mandası avında kor- kunç bir sahne olmuştur. Ayvcılar tarafından yere serilen dört tane yabani manda, birdenbire et yiyen kelebekler tarafından sarıl- Miş; avcılar, kendi elleriyle edindik- leri bu et hazinesini kelebeklerin e- lir*-a büyük zorluklarla "vstarmış- lardır. Balık İhracı İçin Ankara, & (TAN muhabirinden) İtalya ve Yunanistana balık ihracatını teşvik ve balıkların uzun müddet ba- likhanelerde kalmalarının önünü 21- Mak için balıkların, vapurlara doğru- dan doğruya dalyanlardan yükletil- mesi hakkında tetkikler yapılıyor. hemen hemen mahrum birtakım mü- cerret kelimeler, bizim dünkü ve bu- günkü içtimatf hayatımızla pek ilişiği olmayan fikirler verilmiş veya öğre- tilmiş oluyor. Daha doğrusu veril- Mek ve öğretilmek isteniyor. Kitap, gerek bu noktadan ve ge- rek frenkçeden almmış kelimelerin bolluğu cihetinden oldukça kusurlüu- dur. Türkçe, dün Arabi ve Farisi ke- limelerin istilasma düştüğü gibi, bu gün de, Garptan gelmek üzere, aynı felâketin uğrağı üstündedir. Yazan- lardan, ilmin gösterdiği şartlar dahi- linde, dilimizin yaradıcılığını bekliyo- ruz. laleti tam ve kâmil bir serahattan Mustafa Namık ÇANKI Yazan: Stephan ZWEİG Birkaç Kelime B landırmak İçin — Siz mi bu işi görüyorsunuz, hiç buna ihtimal vermezdim! dedi. Romeuf kekeliyerek Kralm Parise dönmesinin hayırlı olduğunu söyledi. Fakat sinirlenen Kralice bu sözleri işitmemek için arkasımı döndü, Kral tevkif müzekkeresini okumak istemişti. Bu kâğıtta Kralın artık va- zifesinden affedildiği, yolun neresin. de rast gelinirse derhal tevkifi Ve se- yahatine mümanaat edilmesi geldiği yazılıyordu. Demek ki meclis Kralm artık ser- best bir adam olmadığmı mahpus mevkiinde bulunduğunu bildiriyordu. On altıncı Lüi pek yavaş işliyen basit dimağı ile bunları pek geç ve güç an- lamıştı. Kendisini müdafaa bile etmi- yerek uyuşmuş bir sesle: (Artık Fran sada Kral yok!) dedi ve sanki bu mesele onu hiç alâkadar etmezmiş gibi tevkif müzekkeresini çocukları- nın uyuduğu yatağın üzerine biraktı. Bu hareketi gören Mari Antuanet he. men yerinden fırladı. Umumi haya- tında olduğu gibi küçük ve ehemmiyetsiz hâdise- ler karşısımda havatf olan bu kadm gurur ve izzeti nefis meselelerinde fevkalâde cesur ve cür'etkâr oluyor- du. Kendisini ve aile efradını esir mev kiine düşüren müzekkereyi alarak bu Tuşturdu ve mağrur bir eda ile yere fırlattı. Sonra şu sözleri ilâve etti: — Çocuklarımm yatağını bu kâğı- dm kirletmesini istemiyorum. *İki elçi bu tahkir karşısında titre- diler. Fakat ses çıkaramadılar. Choi- seul bir mesele çıkmaması için kâğıdı yerden aldı. Odada herkes heyecan içinde Kra- liçenin bu hareketine hayretler edi- yordu. Elçiler müşkül bir vaziyette kaldılar. Nihayet bir kaç dakikalık bir süküttan sonra on altıncı Lüi bir teklifte bulundu. —— — ni, Pek yorgun o- lâzım ra Parise dönece; lan ailesinin ve bilhassa çocuklarınm mutlaka dinlenmesi lâzım olduğunu söyledi. Romeuf derhal Kralm ne istediğini anladı. İki saate kadar Kralm muha- fızları topları ve tüfekleri ile oraya vâsıl olabilirlerdi. Kralım kurtulması- nı istediği için bu teklifi kabül etti. Netice itibarile vazifesini yapmış, Kralm daha ileri seyahat etmesine mâni olmuştu. Fakat öteki elçi — Ba- yon bu hileyi derhal anladı. Hileye hile ile mukabele etti. Görünüşte bu teklifi kabul etmiş gibi davrandı. Bi- raz sonra sokağa kadar indi. Halk etrafmı almış, neye karar verildiğini soruyordu. Lâkayıt bir tavırla: — Gitmek istemiyorlar. Çünkü Bouille asker ile yaklaşıyor onları kurtaracak bunu bekliyorlar. dedi. Bu bir kaç kelime halki ayaklan- dırmaya kâfi geldi. Aldanmak ve Kralı elden kaçırmak istemiyorlardı, (Parise, Kral Parise) diye haykırma. ya başladılar. Bu sesler evin pencerelerini titret. ti. Herkes Kralm bir an evvel Parise dönmesini istiyordu. Bakkal mütema diyen krala evinden çıkmasını söylü- yordu, çünkü Kral taraftarı görün- mekten korkuyordu. Süvariler halka karışıp Kralı terkettiler. Araba zor- la koşuldu ve kapıya kadar getirildi. Kral mütemadiyen vakit kazanmak için türlü hilelere müracaat ediyor- du. Her geçen vak'a Bouille ve askerle- rinin yaklaşmasına yardım edebilir- di. Mari Antuanet ömründe ilk de- fa olarak bir ricada bulundu. Bakka- lm karısma ,onları biraz daha evin - de alakoyması için yalvarıyordu. Ka- dıncağız gözleri yaşlarla dolu olduğu halde kraliçenin bu arzusunu reddet- ti, kocasından korktuğu için bunu Wapamıyacağını anlattı. Zavallı bakkal o gece kralm birkaç gizli kâğıdını yakmasma yardım et. mesini hayatile ödemiştir. Kral ve kraliçe biraz daha harekat. lerini geciktirmek için bin bir türlü bahaneler buluyorlar. On Altıncı Lür son bir komedi daha oynuyor. Acık- tığını söyliyerek yemek istiyor. Der. hal yiyecek getiriyorlar. Yemiye baş- hyor .Mari Antuanet tabağıma ko- nan yemeklere el bile sürmüyor, Çeviren: Rezzüi Â. E. YALYA .. .. ütün Halkı Ayak a pe : . Kâfi Gelmişti Yeni bir hâdise hareketlerini hiy daha teahhura uğratiYOr. Oda hiz metçilerinin birisi " bâyIliYor. Krali hizmetçisini bu halde bifakamıyaca ğınt ve ayılmasını bekliyeceğini sö lüyor. Derhal yetişen biT dOktor hi kaç damla ilâç vererek FIZI ayıltıyı Bouille ve askerleri hâlâ OTtada y Artık yapacak hiçbir sey kalmamışi Kral içini çekerek dar Vetlar den inmiye başlıyor. ArkâSiNdan h; Şi yüksekte, dudakları KISİMIS oldı ğu halde Mari Antuanet geliYOr. B avdetin bütün fecaatini Pl”"ğ'f*ekî beraber gene bu tehlikeli dAkikad aklı fikri sevgilisindedir. Choiseyp merakla soruyor: — Acaba ğersen kaçmıya MUvaf fak olmuş mudur? Eğer yanmda kuvvetli dostü Ferse, olmuş olsaydı bu cehennemi ge_yağa ona bu kadar ağır gelmiyecekti y kat etrafındaki bütün bu zayrf V? | radesiz adamlar arasında metanetini muhafaza etmek pek BÜS tü. Kral ve ailesi arabaya bini İ Hâlâ içlerinde ümit var. Belki Botille askerlerile son dakikada yetişir. F* kat nafile, halkım gürültüsünden 988" ka ses işitmiyorlar. Nihayet araba yola çıkıyor. Etra' fında altı bin kişi var. Bütün bu hall muzafferiyetinin sarhoşudur. İntilâl ve ihtilâlin zaferini şarkı ile ilân © diyorlar. Krallık batmış bir gemi gi bi bu coşkun deniz ortasında bocail yor. Yirmi dakika sonra arabanm geçti Bi yollardan bir tabur asker geliyor Bunlar, kralr kurtarmıya geç kalal OBuille ve askerleridir. Eğer kral ya rım saat daha vakit kazanabilmiş ol saydı, ordusu kendisini ihtilâlcilerii elinden muhakkak surette kurtarabi. lirdi. Bouille kralım asilerin elinde e sir olduğunu duyunca derhal — ger döndü. Baoş yere kan dökmiye lüzun görmedi. Kralm zâfı, krallığın mah vine sebep olmuştu. O dakikadal itibaren On Altmcı Lüi kral değildi Mari Antuanet te Fransa kraliçeli ğini kaybetmişti, (Arkası var) Bigada Bir Cinayet ve 7 Tevkif Biga (Hususi muhabirimizden) — Karabiga nahiyesine bağlı Ayıtder köyü muhtarı Hüseyin 25 - 9 - 93) günü Lâpseki kasabasının Dişbuda| ormanından odun getirmekte iken Dişbudak köyü hududu dahilind meçhul şahıslar tarafından öldürül müştür. Karabiga nahiye müdür Şevket Fırat ve Lâpseki müddeiumu Misi, mahalli vak'aya giderek tahki kata başlamışlardır. Neticede Hüse yin, Ayıtdere köyünden kömürce! Ahmet ve İbrahim çavuş tarafında: başka.ğa.mıa hazırlatılan pusuya dü Şürülerek öldürüldüğü anlaşılmıştrı Bu iki şahıstan başka 5 kişi yaka lanarak Lâpseki ceza evine teslim « dilmiştir , Bu hafta çıkan yeni kitaplar , Her pazartesi bir liste No, 4 Topyekün harp Lüdendorff - Hikmet Tuna Evlilik ve ötesi Jak Şardon - Nasuhi Baydar S a ea LA MA İlk okul programı m Abdülbaki Gölpmarlı a sırr —— A YENİ KİTAPÇI Kitap sipariş alır ve gönderir, Kitap hakkında izahat verir Pazartesi günleri çıkan bu liste- lerin dört adedine Mmuayyen bir kitap hediye edilecektir. 'Topla- ymız. Istanbul Ankara caddesi No. 85 Bu sene UMUM MEKTEP KITAPLARI YENİ KİTAPÇIDA dır. Mektep kitaplarınızı Yeni Ki- tapçıdan alımız,