5-10.936 İRK. AKINI Murat Reisin Ayağa Kalkarak İleri- ye Baktığını gören Üç Levent Daha Kalktılar ve Küpeşteye Dayanarak Ufka Gö Portekiz kıyıları o sırada kesat 9 duğundan Murat Reis oralarda (Ok kalmamış, o da şimale doğru yöl si maya başlamıştı. Gal ve Izlanda taraflarında Fastla- dıkları bir balıkçı gemisi Recep Ro- isin Man adasma giden bir rota tut- tuğunu söyleyince Murat reis te ay- ni yere yollanmıştı, Fakst ne Yolu- nun üstünde bir av bulabiliyor, ne de arkadaşına rastlıyordu. En sonra bir lagiliz korsan gemisi kaptanı o- na: — Bir Türk ksdirgası buradan dos doğru Izlandaya gitti. Demişti, Murat Reis sormuştu: — Oralarda ne var? Buraları gibi İn cin top atıyorsa ne diye gider? — Buraları gibi değildir. Şimdiye kadar korsanlar oralara kadar git- Mezlerdi. Uyuşuk bir halkı vardır. Limanlarmda gemiler de bulunur. Murat Rels bunun üzerine rotayı #öylenilen tarafa çevirmişti - Fakat günlerce gittikleri halde iş te hicbir kart parçasi görememiş - lerdi, Murat Reisin ayağa kalkarak ile- riye baktığmı gören Üç levent daha kalktılar ve küpeşteye dayanarak uf- ka göz attılar. Bunlardan birineisi Solak Yunus diye anılırdı. Sağ kolu bir akında yaralanmış ve başparmağın siniri kesildiğinden artık açılıp kapanmı - yordu. Bunun üzerine Yunus kılcmı #ol elile kullanmıya başlamış, bu yüz” | den “Solak” diye anılmıştı. İkincisinin adı Sakar Ali idi. Yu- nustan hiç olmazsa beş altı yaş kü- çük ve ancak yirmi beş yaşlarında bulumuyoran“Talimlerde pek 0 ka dar beceremediği halde harp başla- yınca gerek tüfek ve tabancası ve gerek kılıcı hiç boşa gitmezdi. Yan- gm kumbaralarını da düşman gemi lerinin en can alacak yerlerine atar- dı. Bunu bilen arkadaşları ona: — 'Talimde yapamadığını harpte nasıl olur da yaparsam? Bu, sakar - lıktandır. Demişler, “Sakar” adını takmışlar. dı, Halbuki Ali böyle demiyordu: — Sakarlıktan deği bu.. Talim- lerde silâh kullanmak bana alay gi- bi geliyor. Fakat kavga başlayınca anlıyorum ki bunun gekâsı yok. Efe Mehmet bunların ikisinden da- ha yaşlıydı. Kırk yaşlarında kadar vardı ve sakalını traş ediyor, bıyık-| larınt uzatıyordu. Pek 27 konuşur- du, Sazmı eline alıp ta (Bozdağ) ha- valarmi çalarken gözlerini kapardı. Fakat bir haftadanberi sazını unut - muş gibiydi. Bu soğuk denizleri, ya- bancı yerleri sevmemişti. Hattâ ge. minin uzak veya yakmndan geçen dağ gibi buz parçalarını göstererek: — Bunlar neye yarar ki? Demişti. Solak Yunus, reise döndü: — Bu hızla giderseniz beşinci gün demişlerdi. Fakat hâlâ görünmedi. Sukar Ali söze karıştı: EE tamam beşinci gündür. Efe Mehmet dudak blkerek başmı Salladr: —— Buralarda eksik olmıyan şey de rüzgürdir. Bunun için, Yavaslamak pe dursun, hattâ hızlandık. Kara Osman geriye bakıyordu. Ba. wirdi: 9 aman Reis pek geride kalmış NDAYA >< — Yazan : Kadircan Kajlı — z Attılar dar bol renklerle doğuşunu görme - mişlerdi. Herkes biribirine gösteriyordu: — Bak... Oraya bak!,, — Gördün mü neler yapıyor Al- lah?.. gibi Cezayir beylerbeyine armağan etmeli. O da İstanbula padişaha yol- Jasin, — Sultan Mursdım ne babası, ne de dedeleri budan güzel armağan görmemişlerdir. Hemen hemen bütün leventler, ge- minin sancak kıç bodoslaması hiza- smdan geriye, güneşin doğduğu tara- fa dönmüşlerdi. Bu sırada başdireğin cn tepesine çıkmış olan vardiyanm sesi duyuldu: — İskele başomuzluğunda bir dağ görünüyor. Bu sefer herkes o tarafa baktı. Dağın tepesi bembeyazdı. Yamaç - lardan aşağıya indikçe bu beyazlık parçalanıyor, toprak görünüyordu Bunlar dağm tepesinden aşağıya yürüyen ve eriyen glâslyelerdi. © Aradan beş on dakika geçmişti ki başkasaradaki leventlerden sekiz on tanesi birden büyük bir sevinçle hay- kırdılar: — Kara... Kara göründü... İlerde, dağla denizin arasma biri- ken ve orayı dolduran sisler yavas yavaş dağılıyor, İzlandanın yüksek fiyortları meydana çıkıyordu. Murat Reis ellerini uğuşturdu: — Gözün aydın Efe Mehmet, gel- mişiz de haberimiz yokmuş... İşte burnumuzun dibinde... Efe Mehmet yalçın kayalıkları şöy- le bir gözden geçirdi: — Çok şükür... Dilerim ki hakkı mızda hayırlı olsun. Böyle yerlerde keklik bile bulunmaz ama... — Biz keklik değil sarı bıldırcın a- rıyoruz. “Murat Reis bunları söyledikten sonra güverteye doğru yürülü (ve korkuluğa dayanarak ileriye seslen- di — Bey, adaş... — Buyur rel... Bu, kırk beş yaşlarında kır sakal | h, yarı bir leventti. Deli Murat diye anılırdı ve kürekçilerle forsala- rın başında bulunur, gardiyanlara ku- manda eder, üstelik Yelkencibaşı Kurt Veliye de yardım ederdi. , Kurt Veli sarışım bir gençti. Yedi yil önce Sarı 'Ömerle birlikte Türk a- 'kıncılarına esir düşmüş, gene onun| gibi islâm olarak levent yazılmıştı. Kurt Veli irlandalıydı. Gemide on- dan başka bir Fransızla bir Norveçli bulunuyordu. Birincisi, şişman, to . parlak yüzlü, orta yaşlı bir gemici di ve Şişko Rüstem diye anılırdı. Nor veçlinin ağı Dişli Hasan olmuştu. Çünkü önden iki dişi alt dudağınm üstüne düşecek şekilde çıkmıştı. Ba- zan ona kızanlar dişli adını pek ha - fif buluyorlar, Domuz diyorlardı. Şişko Rüstem otuz beş ve Dişli Hasan da otuz yaşlarında vardı. Bunlar vaktile esir düştükten Bon- ra satılmışlardı. Fakst âdet olduğu gibi Cezayirde ötekinin berikinin İş- lerinde çalışarak pert almışlar, efen dilerinin kendileri için pazarda ver- diği parayı ödiyerek kurtulmuşlardı. Hürriyetlerini kazanınca Türk ie - irgalarma gönüllü kürekçi yazılmış- ka yararlıkları göküldüğü için levent olabilmişlerdi. Fakat on- Yolu kessek mi? Murat Reis göyle bir göz attı: — Biz onu bekliyeceğimize o bize uyorlardı. Arkada, güneşin Bittikçe kızarıp sararıyor, sonra ağı- Ni Li, İon baktılar ve bu yılmaz harp adamları, tabiatin eşsiz renk gü- zelliklerini de bir ressam veya (Şair kadar hayranlıkla seyrettiler. Hiç şüphesiz, yalnız onlar deği buralara gelmiyen hiç kimse bu ka- der güzel bir sabahı, güneşin bu ke- doğduğu ufuklar lardı. larm dilekleri ölünciye kadar bura- larda kalmak değildi. Kurt Veliden başkaları ölünciye kadar Cezayirde kalmak istemiyorlardı. Para birik - tirip yurtlarına dönmeyi tasarlamış- Dişli Hasan yüksek Kayalıklara ba- karak içini çekti. — Tıpkı orası... Diye mırıldandı. Norveç kıyılarının da böyle duklarmı anlatmak istiyordu. Kurt Veli arkadaşının omuzuna €- tini koydu: ol- | Kaldırıp götürmeli de olduğu)” “KİTAPLAR ARASINDA | Luduig Feuerbach Müellifi; Fredrich Engels Çıkaran; Marksizm Bibliotegi Fiati :30 kuruş, Almanyada doğan müellif (1520), geçen yüz yılın sonlarında Londra- da ölmüştür (1895). Internasyonal hareketini (1947) ortaya çıkaran Brüksel komünist itlihadı komitesi- İnin kâtipliğini yapmış ve Kral Marks | bu kadar kelebeği avlamak için sarf. (1818 - 1883) ile fırkanın beyanna- mesini neşretmiştir. Almanyada ih- tilâl hareketlerine karıştığından In- riltereye kaçmağa mecbur kalmış- tır. Burada Marke'm yanmda ksla- rak, bütün işlerinde ona yardım et- miş ve hayatında (bastırılamayan eserlerini onun ölümünden sonrz ta- bettirmiştir. Onunla birlikte muka des üileyi yazmıştır (1844). şan smıflarm İngilterede (1845) ile Ütopik sosyalizm ve ilmi sosyalizm” en başlıca eserlerinden- dir, » Feuerbtch, bir Alinan filozofudur (1804 - 1872). Tik tetebblileri dini ha- yata doğrudur. Hatta bir müddet Heidelberg de ilâhiyat derslerini ta- kip eder, fakat açık ve münekkit zih- nİ.bu gibi an'anacı ve eski düş'ince- lere buğlı tetkiklerden kendisini pek çabuk kurtarır, felsefe ile uğraşmak üzere dini bilgi- leri büsbütün bırakır. Erlangen üni- versitesinde üstadı Hegel (1770 - 1831 ) in fikirlerine sadık kalarak pek büyük muvaffakiyetler kazanır. Fakst malümatı ve görüşleri çoğal- dıkça, yavaş yavaş onun vahdeti vü- cut mezhebinden uzaklaşır. Tabiat haricinde her türlü varlığı inkâr e- den ve fertte cemiyetin verdiğinden yüksek bir kıymet bulan fertçi tabi- atçılığa doğru yürür. Nihayet bu noktadan hareket ederek en koyu raaddeciliğe kadar ileri gider. » Frederich Rugels'in bu eseri, fikir kadar kısa çizgilerle işaret etuğimiz Feurhach hakkında yazılmış bir ese- rin tenkidinden ibaret #kl makalenin (1886) iki scne sonra bir arada top- lanmasından vücuda o gelmiş- tir (1888). Başlıca dört bahsi vardır: A) Hegelin idealist sistemi (8, 11 » 26). B) idealizm ve mater- yalizm (26 - 42). C) Feuerbach'n din felsefesi ve etikası O(42- 54). Ç) diyalektik felsefe (55 - 86) İ- Fransızca tercimesinden “Türkçeye çevrilen eserin sonuna, Marks'ın fel- sefesi hakkında 11 thes i ilâve olun- J muştur. Feuerbach, müellife göre, Hegel ci felsefe ile kendisi arasmda bir mü“ tavassıt halkadır. Çünkü evvelkisini yıkmış ve ikincisine yol açmıştır. Fransada Saint - Simon (1760-1825) ve Fourier (1772 - 1837) ye nisbetle Froudhon (1809 - 1565) ne ise, Ar man Üstadma nisbetle talebesinin de mevkii odur. Binaenaleyh kollektivis min ve sosyalisciliğin tekârmülü baki” mından bir konak yeridir. Eserin türkçe Marxist kütüphanesine dahil olmasıda bu noktadandır. # Yalnız büyük inlirlâptan itibareh, Fransa, Almanya, ve İngilterede, bü- har kuvvetinin keşfile ve tatbikil&, bütün garp aleminde umumiyetle Nu gule gelen büyük Sanayi hareketlerini bunlarm inkişaf ve tekâmül safhala- rını, düşüncelerde'vücuda getirdik leri değişimleri, amele sermayenin karşılıklı münasebetlerini, çok girift amillerin tegirile cemiyet hayatının aldığı ve almak üzere olduğu mubte- lif istikametleri, aynı zamanda göç asrın felsefi düşünlşlerini, velevki en muhtasar şekilde bilmiyen kimsele- rin bu bir taraflı kitabı okuyacskla- rı ve hatta anlayacakları bizce pek şüphelidir. Mesela Hegelciliğin, Feu- erbach maddeciliğini, idealizmin (fel sefenin manası en karişık ıstılâlla- rından biridir.) mahiyetleri nedir, ikinci ve Üçüncü mezheplerin muhte- lif şekilleri ve bunlar arasında esa- lı farklar ve benzeyişler nedir? bu ve bunlar gibi muhtelif noktalar, müter cimin hitap etmek istediği kimselerin çoğu İçin hemen tamamile meçhul dü şüncelerdir. Binaenaleyh son zaman eserlerinden çoklarında olduğu gibi, burada da okuyanlara müşahhas de- lnleti tem ve kâmil bir serahattan TArkası var) Gerçek bilgiler ve! tarihinde mevkiini milmkün olduğu | Bilmediğimiz şeylerden Bir âlim 15000 kelebek avladı Bugünlerde Viyanaya değerli bir paket gelmiştir. Pamuklara sarılı, naftalinlenmiş bu paket, 500.000 ke- lebekten ibaret olan Viyana tabiat tarihi müzesindeki muazzam kollek- onu ikmal edecek kelebekleri ge- tirmiştir. 15000 kelebek! i Bir tek insanm edeceği zaman ve emeğe şaşmamak mümkün değildir. Çok zor bir iş gibi görünür değil mi?. Halbuki hiç te öyle değilmiş. Ke- lebek avcılarınm usulları pek basit- RO Yazan: Stephan ZWEIG Birkaç Kelime B landırmak İçin — Siz mi bu işi Körüyormunuz, - hiç buna ihtimal vermezdim! dedi.” © Romeuf kekeliyerek Kralm Paris dönmesinin hayırlı olduğunu sö; yedi. Fakat siniri ğ n Kraliçebu gözleri İ işitmemek için arkasını döndü, Kral tevkif müzekkeresini okumak istemişti, Bu kâğrtta Kralın artık va zifesinden affedildiği, yolun neresin. de rast gelinirse derhal tevkifi ve ses yahatine milmanast edi tir. Bu kolleksiyonu gönderen ma - ruf âlimlerden doktor Gerny'ni avr-| nr şöyle anlatıyor: — Geceleyin beyaz bir örtüye sa- ;İrlarak bir yere oturulur. Yanına bir karpit lâmbası koyan avcı bek - lemeğe başlar. Birkaç dakika sonra| türlü türlü kelebekler ışığa gelirler. | Bilhassa çok karanlık gecelerde av daha bereketi olur. Canavarlardan korku yok! Kelâbek avcısı aslan kaplan gibi yırtıcı hayvanların taarruzuna | uğramaz mı? Afrika dediğimiz za . man hemen aklımıza bu mesele ge. liyor. Fakat doktorun avlandığı Taga - nika bölgesinde vahşi hayvanlar he. men hiç kalmamıştır. Bir aslan ya. İhut kaplan taarruzuna uğramak tehlikesi yoktur. Zenciler hepelni İyok etmiştir. Bu bölgede oturan vahşiler artık âv eti bile bulamadık. ları için kelebeklerin tırtıllarını yi - yerek geçiniyorlar . Tehlikeli kelebekler | Afrikadan gelen bu kolleksiyonun heyeti umumiyesi ilim için pek te yeni şeyler değildir. Fakat içlerinde çok nadir ve henüz yeni bulunmuş parçalar vardır . Gerny, Matango yaylâsında bizim topraklarımızda rastlanan. kelebek - lerin aynini bulmuştur. Fakat bu - nunla beraber yine bu yaylâda Afri- kanın * vahşi tabintini tamamiyle canlandıran kelebekler de bulmuş- tur. Bu kelebekler Afrikanın yırtı- cı kuşlariyle mücadele eden silâhlı bir kelebek cinsinin son örnekleri - dir. Bunlarm taştdıkları iğneler, in - sanları bile müthiş sancılarla kıv - randırır, Doktor Gerny bir iki defa bunların tadını tatmış bir zattır. Yamyam kelebekler! Et yemek, Afirakada yalnız as lanlar, kaplanlar, hattâ insanlarla| nebatlara mahsus bir âdet değildir.| Et yiyen kelebekler bile vardır. Bu| Kelebekler, çiçeklerin balını emerek) karın doyurmazlar, et ararlar. Bir gün bir yaban mandası avmda kor- kunç bir sahne olmuştur. Avcılar tarafından yere serilen dört tane yabani manda, birdenbire *t yiyen kelebekler tarafından sarıl. MIŞ, avcılar, kendi elleriyle edindik. leri bu et hazinesini kelebeklerin 6- lir“en büyük zorluklarla "w-tarmış- lardır, Balık İhracı İçin Ankara, 4 (TAN muhabirinden) İtalya ve Yunanistana balık ihracatını teşvik ve balıklarm uzun müddet ba- likhanelerde kalmalarınm önünü ol- mak için balıklarım, vapurlara doğru- dan doğruya dalyanlardan yükletil. mesi hakkında tetkikler yapılıyor. ——————— hemen hemen mahrum birtakım mü- cerret kelimeler, bizim dünkü ve bu- Günkü içtimai hayatımızla pek ilişiği olmayan fikirler verilmiş veya öğre- tilmiş oluyor. Daha doğrusu veril mek ve öğretilmek İsteniyor. Kitap, gerek bu noktadan ve ge Tek frenkçeden almmış kelimelerin bolluğu cihetinden oldukça kusurlu- dur. Türkçe, dün Arabi ve Farisi ke- gün de, Garptan gelmek üzere, ayn felâketin uğrağı üstündedir. Yazan- lardan, ilmin gösterdiği şartlar dahi- linde, dilimizin yaradıcılığnı bekliyo- ruz. Mustafa Namık ÇANKI Jsada Kral yok!) dedi ve sanki vie “mesi Jâzım geldiği yazılıyordu. Demek ki meclis Kralın artık mevkiinde bulundü; On altıncı Lâl pek dimağı ile bunları pe iç an- lamıştı. Kendisini müdafaa bile etmi. yerek uyuşmuş bir sesle: (Artık Fran bu mesele onu hiç alâkadar etmezmi. gibi tevkif müzekkeresini çoc ukları. sın uyuduğu yatağın üzerine bıraktı, Bu hareketi gören Mari Antuanet he men yerinden fırladı, Umumi haya. tında olduğu gibi küçük ve ehemmiyetsiz hâdise. ler karşısında havai olan bu kadın gurur ve izzeti nefis meselelerinde fevkalâde cesur ve cür'etkâr oluyor. du. Kendisini ve aile ofradmı esir mev kiine düşüren müzekkereyi alarak bu rTuşturdu ve mağrur bir eda ile yere fırlattı, Sonra şu sözleri ilâve etti: — Çocuklarımın yatağını bu kâğı- dın kirletmesini istemiyorum. İki elçi bu tahkir karşısında titre. diler. Fakat ses çıkaramadılar. Choj- #eul bir mesele çıkmaması için kâğıdı yerden aldı. Odada herkes heyecan içinde Kra- liçenin bu hareketine hayretler edi- yordu. Elçiler müşkül bir vaziyette kaldılar. Nihayet bir kaç dakikalık bir süküttan sonra on altıncı LU bir teklifte bulundu. “© Bir iki saatlik bir istirahatten son- ra Parise döneceğini, pek “ yorun o- lan ailesinin ve bilhassa çocuklarının mutlaka dinlenmesi lâzım olduğunu söyledi, Romeuf derhal Kralm ne istediğin! anladı. İki saste kadar Kralm muha- fızları topları ve tüfekleri ile oraya vâsıl olabilirlerdi. Kralın kurtulması- ni istediği için bu teklifi kabül etti Netice itibarile vazifesini yapmış,| Kralın daha ileri seyahat etmesine mâni olmuştu. Fakat öteki elçi o Ba- yon bu hileyi derhal anladı. Hileyo| hile ile mukabele etti. Görünüşte bu i kabul etmiş gibi davrandı. Bi. raz Sonra sokağa kadar indi. Halk etrafını almış, neye karar verildiğini soruyordu. Lâkayıt bir tavırla: — Gitmek (istemiyorlar. Çünkü Bouille asker ile yaklaşıyor onlar; kurtaracak bunu bekliyorlar. dedi. Bu bir kaç kelime halki ayaklan- dırmaya kâfi geldi. Aldanmak ve Kralı elden kaçırmak istemiyorlardı, (Parise, Kral Parise) diye haykırma- ya başladılar. Bu sesler evin pencerelerini titret. ti. Herkes Kralın bir an evvel Parise dönmesini istiyordu. Bakkal müte diyen krala övinden çıkmasını söylü. yordu, çünkü Kral taraftarı görün- mekten korkuyordu. ariler halka karışıp Kralı terkettiler. Araba zor. la koşuldu ve kapıya kadar getirildi, Kral mütemadiyen vakit kazanmak için türlü hilelere müracaat ediyor. du. Her geçen vak'a Bowille ve askerle. rinin yaklaşmasına yardım edebilir. di. Mari Antuanet ömründe İlk de| fa olarak bir ricada bulundu. Bakka İm karısma ,onları biraz daha evin - de alskoyması için yalvarıyordu. dıncağız gözleri yaşlarla dolu olduğu halde kraliçenin bu arzusunu reğdet- ti, kocasından korktuğu için bunu yapamıyacağını anlattı. Zavallı bakkal o gece kralın birkaç gizli kâğıdını yakmasma yardım et mesini hayatile ödemiştir. Kral ve kraliçe biraz daha hareket. limelerin İstilasma düştüğü gibi, bu| lerini geciktirmek için bin bir türlü! bahaneler buluyorlar. On Altmeı Lö 8on bir komedi daha oynuyor. Arık. tığmı söyliyerek yemek istiyor. Der hal yiyecek getiriyorlar, Yemiye bas hıyor Mari Artuanet tabağma ko- nan yemeklere el bile sürmtüyor, MARI ANTUVANET:.. MmEnL Çeviren: Rezan A. 2. YALMA “|... ütün Halkı Ayak ap: e Kâfi Gelmişti Yeni bir hâdise bateketlerini pip daha tcahhura uğraliYor. Oda hiz çilerinin birisi baylıYor. Kraji izmetçisini bu halde brakamıyacş lmasını bekliY€ceğini sö işen bir doxtor bi ğini ve ayri Wiyor. Derhal İ kaç damla ilâç vererek KZI âyaltıy, Bonille ve askerleri hâlâ ortada yo, Artık yapacak hiçbir şey Films Kral içini çekerek dar Merdivenler den inmiye başlıyor. Arkasından by İsi yilksekte, dudakları kılmış oldı İ Eu halde Mari Antuanet göiyor. B avdetin bütün fecaatini his#tmek; beraber gene bu tehlikeli dAkikad aklı fikri sevgilisindedir. Cboiseul' merakla soruyor: — Acaba Fersen kaçmıya Müvaf fak olmuş mudur? Eğer yanında kuvvetli desti Fers€ olmuş olsaydı bu cehennemi yin ona bu kadar ağır getmiyecekti Pa kat etrafındaki bütün bu syf Wi radesiz adamlar arasmda cesaret metanetini muhafaza etmek pek SİS tü. Kral ve ailesi arabaya biniyofe” Hil içlerinde timit var, Belki Bouü* askerlerile son dakikada yetişir. İ* kat nafile, halkın gürültüsünden 099 ka ses işi N miyorlar, araba yola çıkıyor. Er&* bin kişi var. Bütün bu hill muzafferiyetinin sarhoşudur. İhtlâl ve ihtilâlin zaferini şarkı ile Hân © diyorlar. Krallık batmış bir gemi $İ bi bu coşkun deniz ortasında bocaii yor. Yirmi dakika sonra arabanm geti ği yollardan bir tabur asker geliyor Bunlar, kralı kurtarmıya geç kala oBuille ve askerieridir. Eğer kral ya rnh sâat daha vakit kazanabilmiş ol saydı, ordusu kendisini ihtilâlelleri elinden muhakkak surette kurtarabi Jirdi. Bouille kralm asilerin elinde e #ir olduğunu duyunca derhal g dökdü. Boş yere kan dökmiye Mzurel görmedi. Kralm zâfı, krallığın mak vine sebep olmuştu. O dakikadi | itibaren On Altıncı Lüli kral değildi Mari Antuanet te Fransa kraliçeli ğini kaybetmişti (Arkası var) Bigada Bir Cinayet ve 7 Tevkif Biga (Hususi muhabirimizden) Karahiga nahiyesine bağlı Ayıtde, köyü muhtarı Hüseyin 25-9. 9; günü Lâpseki kasabasının Dişbuda, ormanmdan odun getirmekte ike, Dişbudak köyü hududu dahilind. meçhul şahıslar tarafından öldürül | misi, mahalli vak'aya giderek tahki kata başlamış! Yin, Ayttdere köyünden kömürç Ahmet ve İbrahim çavuş tarafımda: başkalarma hazırlatılan pusuya dü şürllerek öldürüldüğü anlaşılmış Bu iki şahıstan başka 5 kişi yaka Innarak Lâpseki ceza evine teslim e) dil; i Bu hafta çıkan yeni kitaplar , Her pazartesi bir liste No, 4 nn. Fiatı Topyekün harp 100 Ludendorff - Hikmet Tuna Evlilik ve ötesi 75 Jak Şardon - uhi Baydar Tik okul programı Abdülbaki Gölpınarlı YENI KİTAPÇ Kitap sipariş alır ve gönderir. Kitap hakkmda izahat verir Pazartesi günleri çıkan bu İlste- lerin dört adedine muayyen bir kitap hediye edilecektir. Topla İM) ymuz. Istanbul Ankara caddesi No, 85 ———— Bu sene UMUM MEKTEP KITAPLARI YENİ KİTAPÇIDA dır, Mektep kitaplarımızı Yeni Ki- tapçıdan almız.