Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
— TAN —- K YA üzü BTEN BÜY Ü ( . Sağlık ıN-[ıURğ ACİ uahlha:tler Oğütleri LAB) No. 65 Yazan : Ziya Şakir Mecidiyeköyünün Sinekleri İşte Ancak Bu Velveleli Tarihten Sonra Türkler Pek Acı Bir Hakikat Karşısında Kaldıklarını Öğrendiler Hem Türkleri, hem de Avrupalıla- rı bir (Emrivâki) karşısında bırak- maktır... Silâhli teşkilât derhal ik- mal edilmeli. Ermenilerin kuvvetli bulundukları Yerlerde, çeteler ÇI - karmak suretile muhite (dehşet) ve- rilerek Türkler, sindirilmeli.. Muh- telif vasıtalar ve (suikastler) le hü- kümet kuvvetten düşürülmeli.. On- dan sonra, büyük ihtilâl hareketine geçilmelidir.) — 1889 da, Hınçak komitesi, Ana doludaki teşkilâtmı kuvvetlendir - Miş.. Hattâ, ufak tefek çetelerle, ilk tecrübe hareketlerine de geçmişti.., Ermeni Çetelerinin zuhuru, artık hü- kümtin Nazari dikatini celbetmişti. En faal fesat ocağının (Erzurum) da olduğu hissedilmişti... Fakat ga- fil hükümet; bunu, ciddi bir surette takip €dememişti. — 1890 da, - komiteciler tarafın - dan Zülüm ve hakaret gören - Bir Ermeni, (Erzurum) da birkaç si - lâih deposunun yerini haber vermiş - ti.. Hükümet, derhal bu depolarda silâh aramıya girişmişti.. Fakat ko- miteciler derhal, (Sanasaryan) mek tebinde içtima etmişler; Mektebe (Siyah bayrak) çekmişler; ve (Erzu rum isyanı) nı vukua getirmişlerdi. — (Erzurum isyanı) derhal bas - tırılmıştı. Fakat, bu hareketin neti- cesi olarak, muhtelif Ermeni merkez lerinde birtakım hâdiseler başlamış- tı.. Bunlarım en mühimmi, İstanbul- da vukua gelmişti.. Kafkas Ermeni komitesinin en kudretli şahsiyetlerinden (Cangül - yan, Kılıçyan, Boyacıyan, Açıkbaş - yan, Damatyan) ve saire Istanbulda toplanmışlar; ecnebi devletlerini mü dahale ettirecek bir ihtilâl plânı ha- zırlamışlardı... Gün, kararlaştırı! - mıştı. O gün, bütün silâhlı komite- ciler, Patrikhanede toplanmışlardı. Hakiki bir Türk dostu olan (Patrik Horon Aşıkyan) ortaya atılmış, bu hareketten vazgeçmeleri için komite- cilere yalvarmıştı. Fakat, dinliyen olmamıştı. Cangülyan, Türkler aley hine ateş ve hakaret saçan bir nu - tuk söyledikten sonra, duvarda asılı olan (Abdülhamidin turası) nı ala « rak ayaklarının altında parçalamış; — Getze, Hayestan!.. Diye ,sokağa fırlamıştı. O devrin €n son sistem rüvelverlerile müceh- hez olan yüzlerce komiteci de, onu takibe başlamıştı. Babıâli basılacak, | işe, sefirler karıştırılacak.. maksada nail olunacaktı... Hareket, kanlı bir şekilde hitama ermişti. Ve bu hare- ketle alâkası olmıyan — Türk yve 'Ermeni — birçok zavallıların yok ye- re kanlarının dökülmesine sebebiyet vermişti. Ayni zamanda, Ermeni ko- mitecilerine hiçbir fayda temin eyle - memişti. — İşte... Ancak, bu velveleli hadi- No, 61 " — Sizin, neden içinizi çektiğinizi biliyorum... Tamamile haklısınız.. Bir iki kere sahneye çıktımız mı, çıkma- dmiz mı, bilmiyorum... Fakat, pro - valarda bulundunuz... Sizin, muvaf - fak olacağınıza eminiz. Sun'ullah, Mevlüdu kolundan tu tarak geri çekti, İclâle, kendi yak - laştı: — Fofoya sorunuz... Bilirsiniz ki, Faofo, özü, söziğ doğru kızdır. Sizi de gok seviyor... Sizi aramıza almamız için, söyliyen, ısrar eden de odur. İclâl, birden hatırlamıştıi — Sahi, Fofo, nerede? Bilâl, tesbihini çekiyordu: — Akıllı kızdır, uyumağa gıttl. Ama, belki birazdan düşer.. . Sun'ullah, bir şey söyliyecekti, ke keler gibi durdu, sonra, Mevlüda bak &: — Fofo, 1srar etmiyor mu? Mevli! --- eiddi idi: se ve bu tarihten itibarendir ki; Türk ler pek acı bir hakikat karşısında kal dıklarını öğrenebilmişler... O kadar emniyet ve itimat ettikleri — hattâ (Ayvaz) namı altında haremlerinin bütün esrarmı ellerine verdikleri — bir milletin içinden böyle komitecile- rin zuhürundan, pek acı teessür ve teessüf hisseylemişlerdi. — Yedi asırdanberi, öz kardeşi gi- bi kucak kucağa yaşanılan bir mille- tin dostluk ve muhabbetini kaybet- mek, o kadar ehemmiyetsiz bir şey değildi. Ermeni mütefekkirleri, bü nokta üzerinde çok durup ve çok dü- şünebilirler... İki milletin de alnına sıçrıyan haksız kanları temizlemeğe teşebbüs ederlerdi... Fakat, kalplerin- de hiçbir intibah ve nedamet duymı- yan komiteciler, buna meydan ver- memişler; daha şiddetli hareketlere girişmek için; — Gene 1890 da (Troşak) ismin- deki daha faal, daha atılgan komite- yi teşkil eylemişlerdi. — Artık kanlı hâdiseler, biribiri- ni takibe başlamıştı... Komitecilerin emellerine hizmet etmiyen ve Türk dostluğu güden temiz kalpli Ermeni- lerden (Papaz Mampre) Usküdarda; (Davavekili Haçik Efendi) Topkapı- da: (Dikran Karagözyan) köprü üze- rinde, Türklere ve Türk fıkaraları- na pek çok faydası dokunmuş olan tüccar ve armatör (Apik Uncuyan Efendi) Galatada, (Davavekili Sebuh Efendi) Havyar Hanının kapısında komiteciler tarafından katlolunmuş- lardı. — Patriklik makamına gelen (İz- mirliyan) cidden zeki, dirayetli, â- lim ve fazıl bir zattı. Eğer istemiş olsaydı, bütün bu kanlı hareketleri durdurmakla beraber iki milletin a- rasına açılan kanlı uçurümu, yeni dostluk eserlerile döldürmıya — “mu- vaffak olacaktı. Fakat, bu büyüklü- ğü yapmamış; bilâkis, Türk Erme- nilerinin istikbalini tehdit eden fe- Jâketlere karşı gözlerini kapamıştı. Tehlikeyi bütün dehşetle gözen (Ab- dülhamit), İzmirliyanı müteaddit de- fa saraya celbetmiş; komiteciliğin ö- nüne geçmesi için rica eylemişti. Fa- kat İzmirliyan siyasetini kat'iyyen değiştirmemişti. (Arkası var) # # Bir mektuba cevabımız Dünkü nüshamızda çıkan M. Lütfi imzalı mektup sahibine: Sizin hakkında yazılarımız şu vesaika isti- nat etmekedir: 1 — Büyük Millet Meclisinde 2 Haziran 336 günü aktedilen 22 nci içtima münaka- şalarıma ait zabıt. 2 — 4 Haziran 336 tarihinde (Vali Cemal) imzasile Zonguldağa çekilen telgraf. 3 — Bu telgrafa mevki kumandanımım ver- diği cevap. 4 — Zonıuldık ve hıvdııi Kuwıyl te- dibiye k Vilâyetine çekilen telgraf. x Bu vesaiki okumanızı tavsiye c;crğ. Yarısı Mahmut YESARI — İclâl Hanımı, provalarda gören D Gözleri, sanki yerdeki halmın na- kışlarına dalmış gibiydi: — Fofo, ciddi kızdır... Bilhassa, iş hususunda, kompliman — yapmaz. Doğruyu söyler... Sizin hevesiniz var... Bizimle bir arada, pek güzel ça lışırsınız. Tclâl, bir şey söylemiyordu. Sun - ullah, Bilâle bakıyordu; Bilâl, sol gö zünü kırptı: — Düşünüyor... Düşündü mü? Bı rak... Kabul etmiş, demektir... Ara - smı soğutmadan, söyleyin, kandı - rın! Demek istiyen bir gülüşle dudakla rını oynattı. Mevlüt, sözlerinin tesirini anla - mak ister gibi, başını kaldırmıştı. İclâl, gözlerini kapadı, açtı; kü - çük mendilile dudaklarını sildi: — Havır! Dedi. Mutlu kimselerin tarihi olmaz, derler. Mecidiyeköyünün adı İstan- bulun yeni tarihine pek sık karıştı - ğından, orada oturan halk mutlu kimselerden sayılamıyacak. Bir vakit orada barakalarda yerleşen kasapla- rin ucuz et satmaları gazetelerde ne- kadar çök sütunlar doldurmuştu! Son ra, bir aralık, tramvayın Mecidiyekö- yüne kadar uzatılması meselesi çık- tı. Şimdi de Mecidiyeköyünün sinek- leri... Orada sineklerin çoğaldığını haber yarak günşin altına koyarlar, Ssi- kâyetini haklı buluyorsa da, bence, bu şikâyetin haklı olup olmadığını bi- raz düşünmek lâzımdır: Sineklerin ceza tarihinde ötedenberi mühim yer- leri olduğunu bilirsiniz. Eski zaman- larda, büyük suç işliyenleri bala bula- yarak güneşiin altma koyarlar, Si - neklerin hücumile cezalandırırlarmış. Mecidiyeköylüler de orada ucuz et satan kasap barakalarmı kaldırma - dıklarından dolayı çoktanberi ceZaya hak kazanmışlardı. Ancak şimdi bal ucuz bir matah olmadığından, bele- diye ahaliyi bala bulamak yerine, ya- kmlarma bir çöplük yanptırıverMiş. Ceza gene ayni cinsten oluyor ama, Mecidiyeköylüler itiraf etmeliler ki, derecesi çok hafif. Bir kere, Mecidiyeköylüler kasap dükkânlarından dolayı sineklerin hü- cumuna çoktanberi alışık olsalar ge- rektir. Sonra da sinekler çöplükte iyice doyacaklarından köye geldikleri vakit karmları tok olacak ve ahali- yi, bala bulanmış eski zaman suçlu- larmın rahatsız oldukları kadar, ra- hatsız etmiyeceklerdir. Hem de, bizim kara sineklerin in- sant sokmak için iğneleri olmadığın- dan onlar sivrisinekler gibi acı ver- mezler. İnsanı yalnız sıkarlar, fakat İstanbullular eskidenberi mahallebi yemeyi sevdiklerinden sineklerin hü- cumuna zaten alışıktırlar. Mecidiye - köylüler de, İstanbulün kıyısında ol- makla beraber ğene İstanbullu sayı- İrlar. "Küra ” sinekterim - tektikest-ensiya de uyuyanlar üzerindedir. Onlar ne- fesleri kokan, ağzı açık uyuyan kim- seleri severler. Hele sarhoşluktan sonra sızmış, ağızları açık kalmış 0- lanlara bayılırlar. En ziyade — öyle uyuyanların üzerine hücum ederek ağızlarınm kenarıma, burun delikleri- nin kenarına yumurtalarını bırakır - lar. Bu yumurtalar da bir saat içe- risinde hemeri büyüyerek ağızdan İ- çeri girerler; burundan yukarı çıkar- lar. Baş ağırısı verirler. Burnu kına- tırlar, mide bulantısı getirirler. Bazı- larmım burun kemiğini deldikleri bi- le olur, Bereket versin ki bu haller pek na- dir olarak görülür. Çünkü sineklerin bu kadar kıyasıya zarar vermeleri i- çin açıkta uyumak hemen şart gibi- dir. Açıkta uyuyan çocukların başka tarafları da açık olursa sinek yu- murtalarının mesaneye kadar girdik- lerine bile misaller vardır. Sinekler mesaneden de pek hoşlanırlar. Açıkta uyumadıkça bu tehlikeler hemen hiç yok gibidir. İnsan açıkta uyumayınca bizim İstanbul sinekleri- di: Genç kadım, tekrar: — Hayır! Dedi. yor gibiydi: — Hayır... Artık hevesim yok... Başını dik tutarak bakıyordu: — Artik hevesim yok... maklarını basıyordu: buna imkân verebilir misiniz? Odada, kısa bir sessizlik olmuştu; Odadakiler, onun ne demek istedi ğini, neye cevap verdiğini, ve ne di- yeceğini bilmiyorlar, anlamamışlar- Ses, derinden ve uzaklardan geli- İki elile koltuklarını tutmuş, par- — Hevesim kalabilir mi?.. Artık, | TiYATRO | Dudakların Fransanın hafif edebiyat sahasın- da oldukça tanınmış muharrirlerin- den olan Yver Mirande bir gün yo- rulmuş, eline kalemi alarak, kalemi- nin ucuna gelen, Parislilere has ha- fif “esprit” lerle bir komedi müsved- desi yapmış. İşte Şehir Tiyatrosunun operet kısmı, bu sene mevsimine, on sene kadar evvel oynanmış olan bu eserin tercümesile başladı. Gülmeğe peşinen karar vermiş, al- kışlıyacağı artistleri çoktan tayin et- Miş, güzellik ölçülerini düşünce ve hakikate değil, kahkaha ve “vakit geçsin”e feda etmiş bir seyirci için “Düudakların” tatmin edici tebessüm- ler Veriyor. Cemal Reşidin yaptığı tercüme, ba zan Türk seyircisini boşluklar içinde bırakmakla beraber, fena değil. Me- selâ “Leduc” ile evlenmek Süretile kendisinin “La d * olduğunu söyliyen Kontesin nedemek İstediği- ni fransızca bilmiyenler anlıyamaz. Aslında Maurice'in Yvoin yapmiş olduğu musikiyi Cemal Reşit adapte etmiş, Musikide ve türkçesinde, ese- rin mevzuu olan “Dudakların” par- dan 'ziyade K (Bedia) söylediği “Vaktile böyle söylerdi” tangosu daha hoş. Hazım her zaman topladığı kah - kahaları bu sefer de topladı. Vasfi rolünde iyi değildi, Feriha Tevfik, çabuk elde edilmiş ve sun'i olduğu derhal göze batan bir sahne hakimi- yeti ile oynadı. Feriha Tevfiğin, yal- nız makiyaj ve jestler değil, vücut tenasübü ve giyinmek itibarile de Hollywood bebeklerine benzemesi çok iyi olacak. Bedia, Kontes rolünde tamamile muvaffak oldu., Ses ve söyleyişi en iyi artist o idi * fa. | — Askerlik Askere çağrılan gençler Eminönü Askerlik Şubesi Reisli- ğinden: 936 Birinciteşrin celbinde kendi - lerine hazırlanmaları ilân edilen 816027 datrti bi buyUK-BUMUNMRTEI ile 316,- 330 dahil hava ve diğer iki senelik sınıflar. 316 - 331 dahil jan- darmaların toplanma günü 21/10/ 936 dır. / Bunlardan bedel verecekler Birin- citeşrinin 20 nci günü akşamımma ka- dar bedellerini verebilirler. işleri I KE Eskişehirde a Çok Iyi Bir Su Eskişehir, (TAN) — Şehrimiz Kap lanlı suyunun, son tahlil raporlarına nazaran, memleketimizin en İyi sula- rından biri olduğu ve derece itibari- le İstanbul sularına üstün bulundu - ğu anlaşılmıştır . « İzmit ,, te Adli Konferanslar İzmit — (Hususi muhabirimizden) — Şehrimiz Ağırceza reisi Bay Nail Töre, evvelki gün İzmit ve mülhakat polis memurlarına Emniyet Müdürlü- gü salonunda, yeni cürmü meşhut kanunu tatbikatı hakkında bir kon - ferans vermiştir. Konferansta vali ve parti başkanı Bay Hâmit Oskay, mülkiye müfettişi Bay İsmail ,Emniyet mü Şerif ve kısmi idari ve kısmı siyasi ve kıs- mı adli âmirleri- hazır bulunmuşlar - dır . İki saat devam eden konferansı polis memurları not etmişlerdir. Nail Töre, adli konferanslarını her ay tekrarlıyacaktır . Bigada Üzüm İhtikârı Biga, (Hususit muhabirimizden) — Buradaki bağlar yandığı için bu sene hariçten üzüm gelmekte, fakat ar kârla kanaat etmiyen madrabazlar, bir kilo üzüme 20 kuruş istemekte - dirler . İstanbula nisbetle buraya daha az masrafla gelebilen bu dahili meyvayı böyle fiatlı gördükçe halk da rağbet etmemekte, mallar satıcılarının elle - rinde çürümektedir . 2 Yekdiğeriyle ittifak edip fiatları bir türlü düşürmek istemiyen ma - navlar, üzümler cibreye döndüğü hal de ucuz vermemekte ve bunları sıkıp sirke yapmaktadırlar « Müessif bir ölüm Türk matbuatının eski emektar mürettiplerinden Arnavut Mahmut Celâl kısa bir hastalığı müteakıp dün Güreba hastanesinde vefat etmiştir, Cenazesi bugün arkadaşları tarafın- dasa manmledıra hasdbamedam — ralarmırla Cenabıhak rahmet eylesin, HOLANTSE BANK-ÜNİ N. V. Mezkür Bankanın Ssenelik hisse - darlar umumi heyetinin 17 Teşrini- evvel 1936 tarihinde Amsterdam'da nin pislikten başka hemen bir zarar- ları olmaz. Zaten Mecidiyeköylülerin daha ön. ceden alışmış olacakları, kül renginde kasap sinekleri, mavi kanatlı et si - nekleri daha tehlikelidir. Küçük bir yara açık brrakılımcca onlar yarayı büyütürler ve etleri delikdeşik eder- ler. Demek oluyor ki sineklerin tehli- kesinden korunmak için, açıkta uyu- mamak, yara olunca onu açıkta bı - rakmamak yetişir, Sineklerin pisliği- ne gelince, buna İstanbulun hiçbir ta- rafında bahane bulunmaz. Onların verdikleri rahatsızlık ta, radyoların verdiği rahatsızlıktan daha büyük müdür? mâktan, artık bıkmıştı; suçlu suçlu durmak, onu, sıkıyordu. Masaya yak laştı, kadehini doldurdu, etrafında - kilere işaret etti: — Haydi, beraber içelim, Mevlüt; hay hay! Demek istedi, parmağımı ağzından çekti; Sun'ullah, elini cebinden çıkardı; Mevlüt, tesbi hini Masanm üzerine biraktı. İclâl, kadehini kaldırmıştı; — İçelim arkadaşlar... Rakısmı içtikten sonra, tekrar O - turmadı, masaya arkasını dönerek dayandı; — Konuşalrm, dedi... Hevesim kal madı, dediğim zaman, birden inan - Sun'ullah, yeleğinin cebindeki bozuk paralarla oynuyordu; Bilâl, başını eğ miş, tesbihini çekiyordu; Mevlüt, tır nak kenarlarmı, dişile koparıyordu. İclâl, söylemek, anlatmak istiyor- du, fakat, onların cevap vermeyişle- ri, genç kadına dokunmuştu. İclâle hak verdikleri için susuyor- lardı. İclâl, bunu anlamıştı. Onlar, cevap vermemekle, İçlâlin attığı yan liş adımları hatırlatmış oluyorlar - dı. Genç kadının, her zaman, her yer- | dü! Aa Han avmi iİtham l Ada bat - Sizin yerinizde olsaydım, ben de inanmazdım... Benimkisi az buz heves miydi? Varmır yoğumu değilse de, malrmın bir kısmını göz- den çıkardım; hiç düşünmeden; ne- reye gidiyor, ne oluyor? Hiç aldırış etmeden avuç dolusu para döktüm... Bunün karşılığı, ne gördüm? Hiç!.. Kollarmı kavuşturmuştu, gözleri- ni kapadı, içini çekti: — Pardon... Hiç! Dedim... Yan - * Bunun karşılığı, hakaret gör- m' Evet, hakaret gördüm , İllak aasının —üt » & inikat edeceğini haber aldık, 30 Haziran 1936 da sona eren ge- çen seneki muamelâtı gayet elveriş- li netideler vermiştir. İşbu müesse- senin muhtelif şubelerinin hepsi iş- lerini büyük mikyasta genişletmeye muvaffak olmuşlardır ki bunun in'i- kâsı F, 11.000.000.— artan bilânço adetlerinden görülmektedir. Mezkür meblâğın F. 8.000.000.— i mevduat ile alacaklı hesapların art- masını teşkil etmektedir. Safi kâr dahi mühim bir çoğalma vukua geldiğini ispat etmektedir. ve bu suretle Bankanın Umumi Mü- dürlüğü geçen sene tevzi dilen % 3 temettüe mukabil bu sene ©» 4 te- mettü dağıtılmasını hissedarlara tek- lif edecektir. rulmuştu; gözlerini açan İclâl, yal - varan bir gülüşle başını salladı: — Hayır, Sun'ullah Bey, bir şey söylemeyiniz... Ne söyleseniz boş... Hem, ne söyliyeceksiniz?.. Beni mi müdafaa edeceksiniz?.. Benim, müda faa edilecek yerim yok ki... Ben, ken dimin müdafaa edilecek yerimi bırak madım ki... Ben, cezamı çekiyorum... Karşıma çıkanların ahlâksızlıkları - nı mı söyliyeceksiniz?,, Bunları ge - çelim, Elini, Sun'ullahm omuzuna koy - muştu: — Benim körükörüne itimadım, birçok insanları ahlâksız edebilirdi... Bu kadar emniyet, itimat, doğru de- Mevlüt, yavaş sesle: — Bu işin de acemisi idiniz, de » di. Bunu da unutmamanız lâzımge - lir. İclâl, elini Sun'ullahm omuzun - dan çekti, masanm kenarıma ilişir gi- bi oturdu; sinirli bir kahkaha ile vü cudü sarsıldı; — Ne tuhaf söylüyorsunuz, Mev. lüt Bey! Acemisi idim! Değil mi? Sanki şimdi, ustası oldum!.. Hayır.. 5 -10 .-. 936 Radyo Bugünkü program İstanbul Öğle neşriyatı — Saat 12,30: Plâkla Türk musikisi; 12,50: Havadis; 13,05: Plâkla hatif müzik; 13,25 - 14: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı — 18,30: Çay sa « ati, dans musikisi; 19,30: Dr. Salim Ah- met mafmdan knnferani. 20: Rifat ve ar- Türk 20,30: V:dıı Rıza tarafından Türk — musikisi ve halk şarktları; 21: Solo plâklar; 21,30: Or- kestra: 1 — Suppe Güzel Galetes, uver- tür; 2 — Lanner, Vals; 3 — Kalinikoff, Şanson trist; 4 — Donizetti, Don Pıskale operası parçalar; 5 — Labitzky, Köy lü Kızımım Rüyası; 6 — Leopold, Piyemon- te Serenadı; 7 — Yvain, Dudakların ope- retindef Parçalar; 8 — Kalman, Çayırlık Gülü; 22,30: Ajans haberleri; 23: Son. * Günün program özü Hafif konserler; 17.30 Varşova: Hafif musiki. i.: İç Bükreş: Rıdn örkestrası. 20.20 Roıııı' Kınıık konser, ve arkadaşları : Radyo varyı HJGMPTT : Radyo orkestrası, Operalar: 20.30 Prag: Operadan nakil. 23 — Budi Opera ork er: 21.30 Paris P. 'T. T. : Operet ve valsler, Oda musikisi; 21.30 Bükreş: Kuartet. 21.40 Roma, Bari: Oda musikisi, 23.30 Viyana: kuarteti, Resitaller: 20.30 Varşova: Şarkı ve piyano, 21 — Viyana: Virtüoz parçalar. 22.10 Bükreş: Şarkılar. 24 — Prag: OÖrg konseri. 4 — Prag: Org müsikisi. İstonbul Belediyesi Fransız tiyat. ŞehirTiyatrosu, 5 da Ope- ıııııı|||ıııııı et ti süvare 20,30 da.. ııııııııı Dudakların Kadıköy Süreyyada — * HALK OPERETI Bu akşam 2145 Telefoncu Kız Neş'eli Gençler Moskova Tiyatrosu artistleri tarafından çevrilmiş büyük bir film. Ü Rpik(yî::mııındı ŞIK SiİNEMA Bugünden itibaren Küçük artist, Büyük yıldız Shirley Temple En yeni ve en güzel film GANGSTERLER ARASINDA (Fransızca sözlü) olsam, netice, yine bir.. Bu, benim Artık gülmüyordu; uyku vakitle- rini şaşırmış olması, icki, sinirlerini çok fena bozmuştu. Boğazında, gı - cık gibi bir şey toplanıyor, ağlamak istiyor; sonra içİ iyor, gülece- ği tutuyordu. Sesi, bir hıçkırık gibi titremeye başlamıştı: — Sahneye tikmak hevesim kırıl- dı... Fakat sahfeye karşı düydüğüm sevgi değişmedi.., Yanakları hafif kızarıyordu: — O sevgi, hâlâ içimde... Her şeye rağmen, her şeye rağmen, onu, sö « küp atamadım... Susmuştu. Sunullı.h beğenen bir baş Sallayışla: — Çok iyi ettiniz, dedi, Bilâl, masa üzerinden aldığı tes « bihini kaldırdı, öfke ile yere attı ve sinirli sinirli bağırdı : lah Bey... Bırak, İclâl Hanım, söyle- sin... Çok güzel söylüyor.. Genç kadına, tatlı bir sesle yal - vardı: — Hem doğru, hem güzel söylü - yorsunuz, İclâl Hanım... Kİ — Allahaşkına traş etme, Sun'ul- j