Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—— 5-10.936 iZMiRDEN RÖPORTAJLAR | ' u| 2400 işçi 7400 Ton iş Otomobil etrafı tarlalarla çevrili toz- lu, fakat muntazam bir yolda ilerledi ve inşaatı arkada bıraktı. Güneş bat- mış, alacakaranlık bu sonsuz kı_r'ıara hazin'bir şarkı gibi çökmüştü. İçimde eski edebiyatta çok kullanılan birşey var.. “Melâl,, - — İşte Menderes. — İşte bunlar da pamuk tarlaları. 768 tezgâhında senede ? milyon ki- lo pamuk harcayabilecek olan kom - bi y da Uçsuz bucak pa - muk tarlaları.. İleride kimbilir nasıl bi rfaaliyete gahne olacak? özümü bir an yumuyorum ve bu kombinanın çalışan in- sanlarâ n büyük saadeti verebile- ceğibüyük uyanış gününün büyük iş gününün hasretiyle âdeta gözle- Fim doluyor. Kombina bacalarının dik kafa- larımı göklere haklı bir gururla yükseltip, — tezgâhları başındaki 2.400 işçinin refaha kavuşacakları günü şüphesiz ki pek yakında gö- Kayseri, Eregli ve Nazilli tam ekipleriyle çalıştıkları gün, pamuk- lu mensucat imalâtı yekünu 7.400 ton olacak. Bir senelik ithalâtımız takriben vasati olarak 11.400 ton olduğuna göre, geriye 4000 tonluk bir ihtiyaç kalacaktır. Ve bunu karşılamak üzere plânları hazırlanan Malatya fabrikası kurulacaktır. Plânlı bir endüstri kalkınmasının ne kadar doğru ve ne kadar mü- fit birşey olduğunu görmek için bütün bu neticelerin'almacağı güne yetişmiş olmak kifayet eder. tomobil geri dönüyor. Yollar daha karardı. Tek tük köy- lüler görüyoruz. Neden bilmiyo- rum. Bunlar, atlarının veya eşek- lerinin yanında yaya yürüyorlar. Uzakta kızıl alevler var... Kır- larda grup, grup birleşen işçiler yemeklerini pişirmek için ateşleri yakıyor, Hayır, bunlar galiba kır kahve- leri... O ışıklar oranım ışıkları. İn- şaata yaklaştık. Daha amelenin hepsi dağılmamış... Grup halinde i- lerliyen, gidip bir yiyecek aldıktan gonra dönenler pek Çok... Bunların bir kısmı ınşaatm için- de, bir kısmı da sıcak olduğu için kırlarda yatıyorlarmış. Acaba bu inşaat baŞIır):en bu a- meleyi barındıracak temiz ve me- deni şeraiti haiz barakalar kurula- maz mı? Bu kombinalarm esas vasıfların- dan bir de halka işle beraber biraz da içtimaf hayat bilgisi ve mede- niyet aşılamak olduğuna göre, böy- le bir başlangıç tam Avrupat bir başlangıç Olamaz mıydı?... —- Ve acaba O zaman Nazillide iş- çi buhranı da kalır mıydı?... ir arsa... Kenarma iki üç sıra B tel çekilmiş... İçinde masalar ve karşıda bir aşçı dükkânı; — Buranm en iyi lokantasıdır... diyorlar. 4 Masaya oturuyoruz. _ Yemek ikram etmek istiyen Na- zillili arkadaşlar bize ne istediğimi- zi soruyorlar. ; İstediğim şeyi söylüyorum. — Aman, diyorlar, bu burada pek şayanı tavsiye değildir. İyi yap- mazlar. — İyi ne yaparlarsa onu yesem. l — Ciğer tavası... , Etrafı yirmi beşer nşumluk am- pullerle süslü arsada ŞoT da müşteriler var. Kırşı'da'kı :ş çı dükkânmm kapısından ikide bir aşçı çıkıyor. Öksürük olmuş ın.fra"l- h, öksürüp, öksürüp y_ere' tükürü- yor. Eğer mühendislerin ikramın- dan davetli olduğumuzu anlamasam muhakkak ki: “Buradan kalkalım,, diye yalvaracağım. Fakat ne yap- gınlar, burası Nazillinin en iyi 10- Nazillide pamuk ıslah istasyonu kantası imiş, bizi davet etmek için Nazillide bir aşçı dükkânı açamaz- lardı ya!... âmbaları yanan kimsesiz bir sokaktan yürüdük, uzaktan hoparlörde ciyak, ciyak bağrışan bir muganniye, dünyada en sevme- diğim bir şeyi söylüyor; Suna tan- gosunu. İzmir fuvarındaki radyoda dinliye, dinliye sinirlerimi tamami- le bozmuş olan bu garip hava... — Bu gramofon nerede çalıyor? — Parkta... Bu park çok güzel bir yer... İçin- de iskemlelerde, sıralarda oturan- lar var... İ Ölü görünen bu şehrin halkı de- mek parka gelmişler. Bu halk bah- çeleri, bu küçük şehirler için iy.î- ve rahat yaşamanın şüphesiz ki bir başlangıcı olacak... ' Fakat etrafıma bakmdıkça büyük bir hayretle bu sıralarda hiç bir ka- dın olmadığını görüyorum. Acaba ben Nazillide mi, yoksa Aynarosta mıyım, diye düşünürken gözüm bir ampulün altına konulmuş bir lev- haya ilişiyor: “Bahçenin büu tarafına ailesiz ge- len erkeklerin girmesi yasaktır.., Harem ve selâmlık mı?... ? arkın harem tarafına geçtik. Nazilli mühendislerinden bir bay: — Bu akşam siz yanımızda oldu- ğunuz için sayenizde öbür tarafa geçebiliyoruz. Diyor. Öbür taraf.., İskemlelerde oturan yaşlı ve genç, fakat hepsi ya yeldirmeli, başörtü, ya çarşaflı kadınlara, hattâ içlerinde başlarına peştemal sarmış olanlar da var. (Peştemalın yasak edildiğini de söy lüyorlar.) En güzel ağaçlarla bezenmiş bu bahçede havanın sıcaklığında ben gere serpe gezen sade spor elbiseli, kolları, yüzleri güneşten bakırlaş- mış kadınlar görmek isterdim. tele yaklaşırken gene Misir radyosunun 2 ci defa ajans ha berleri vermekte olduğunu işitiyo- ruz. Ses, kahvehanenin kapısının üstünden geliyor, başımı gayri ih- tiyari kaldırıyorum ve Ses gelen tarafa bakıyorum, oraya bakınca kendimi tutamıyarak gülüyorum. Kahvenin kapısının üstünden ge- len ses, hoparlörden değil, istasyo- na âyar edildikten sonra tıbkı bir kuş kafesi gibi kapmın üstüne asıl- mış olan radyonunkinden geliyor. damıza çekildik, pencere a- çık, radyo gene bir alaturka şey çalıyor... Yatağıma uzandım. Başım uğul- tu içinde... Çok yorgunum, gözle- rimi kapıyorum, fakat uyuyamıyo- rum. Sabahtanberi gördüğüm şeyler, 'katar halinde gözümün önünden geçiyorlar. Pasaklı bir annenin ev- lâtları gibi hepsi kirli, tozlu ve-bi- ribirinin eşi istasyonlar, bağilar, zeytinlikler, incirlikler, ve sonra göz alabildiğine uzanan ve asırlar- danberi insan eli değmemiş toprak- lar... Öyle topraklar ki, bizden evvel üstünde yaşayan milletlerin hepsi ni zengin etmiş, öyle topraklar ki, içlerinden zeytinlikler yabani ağaç- lar gibi kendiliğinden fışkırıyor. Ben bu toprakların acısını his- sediyorum. İnsan eline hasret çe- ken, evet, ılık bağrında gizli bütün hazineleri insana bahşetmek icin ondan bir tek şey, bir işaret, bir a- lâka bekliyen bu topraklar, muhak- kak ki çocuğu yeni olmuş bir lohu- sanın göğüsleri gibi sızılıdır. Topraklar sanki “bana geliniz,, der gibi tabiatin bütün güzellikle- riyle bezenmiş bu bakımsız toprak- lar... Şurada, burada arada sırada 0- | nun ufacık bir parçasını bir taş yı- “gıniyle diğer taraflarından ayırmış- lar ve onun içini ekip biçmişler, bu parça geniş toprağa hasret çe- ken fakir köylünün toprak işçisinin bahçesidir. O “benim malım,, di- ye bunun etrafıma kemali ehemmi- yetle taştan bir sed çekmiş ve bir köylü kızı yavuklusuna nasıl çev- re işlerse, o da bu bir avuç topra- ğı öyle özene bezene işlemiş. Fakat taş yığınının öteki tarafındaki ge- niş topraklar çorak kalmış. Evet?... « Neden olacak, onun dağil de, ON- dan... O canım toprakların tapusü kimbilir hangi tenbelin elindedir. Güneşte kurutulan incir sergile- ri... Sırtlarında incir, üzüm ve da- ha ne bileyim, ne denkleri taşıyan deve kervanları... 1sır radyosu sustu. Ayni nok- tadan veren bir başka ista$- yonu dinliyoruz, şimdi galiba... U- yuyan Nazillinin içinde Vağnerin- Parsifkalini dinlerken uyuyorum. Sabahleyin bizi erken uyandırdI- lar. Otel parası, banyo ve diğer mas . raflariyle beraber 150 kuruş tuttu. Doğrusu Nazillide hayat epey ucuzZ- muş. TAN TÇ ÇT - 7 a | CÜZAMLILAR. ORDUSU | ““Samaaanaa nnn H Bu Müthiş Bir Tedavi Şekli: İdam Etmek ve Yakmak İtalyan - Habeş harbi es- nasında, İtalyanlar mukad- des Aksum şehrini muhasara edince, Habeşliler, korkunç ve şeytani bir çareye baş vur- muşlardı. Habeşliler, cüzam- lıların tecrit edildikleri yer- lerin kapılarını açmış, bu korkunç hastalıkla malül o- lan yüzlerce Habeşliyi silâh- landırarak İtalyanların kar- şısına çıkarmışlardı. Böyle yapmakla, bu hastalığı İtal- yanlara aşılamak mı istemiş- lerdi,, yoksa düşmanın bu hastalık karşısında muhare- be etmekten çekinerek kaça- cağını mı ummuşlardı? Ora- sı belli değil. Fakat İtalyan makineli tüfekleri, cüzamlı- larla İtalyan askerlerinin ya- kından ve gırtlak gırtlağa boğuşmaya meydan bırak- mamışlardı. Kat'i tedavi şekli: Idam! hur ismiyle Lepra, bulaştcı bir has - talıktır. Kolera, veba, taun hastalık- ları gibi çok eski zamanlardanberi cüzamı da bulaşıcı bir âfet olarak ta- nımaktayız. O çağlarda bu da, öte . kiler gibi, Allahm, kullarına mahsus bir cezası olarak kabul olunmaktay- Cüzam, insanlık kadar eski bir ta- rihe malik olan bir hastalıktır . Eski Mısır mahkükâtı, Hiab'n bu hastalıkla malül olduğunu yazarlar. Romalıların Finikelilerden tevarüs ettikleri bu hastalık hakkında o za- manki Cenmen kanunları: Cüzamlı tecrit edilerek idam edilir! derdi. Yakma tedavisi Milâttan 100 yıl sonraki tarihlerde insanlar kendilerini cüzamlılardan korumak için bunları yakar, yahut insanlarm oturdukları yerlerden u- zaklaştırırlardı . Ehli Salip seferleri esnasında bir çok Avrupalılar cüzama tutularak bu seferlerden sonra Avrupaya ya- yıldılar. Hastalık hiçbir arızaya rast- lamadan tevessü ediyordu. Hastaları, çatı altlarımda tecrit e- derek hastalığı önlemek yolu bun - da nsonra tutuldu. İşte bu sayede Fethiyede Köylü Hâlsizlikten Çok Büyük Zararlara Uğruyor Güzel “Fethiye:, nin denizden görünüşü Urayımızın kışın başladığı hâl şim-|ra tutarını hesap edip mal sahibinin diye kadar ikmal edilmemiştir. Köylü| eline tutuşturuyor . malını getiriyor, tüccarlarımızın bir| —Hesap yanlış olmuş, mal piyasa - kısmı pazarlığa bile lüzum görme -| dan aşağı alımmış, bunu bilen yok. den köylünün malını yıktırıyor. Son- | Yoksa gören, bilen var da ,hesapla- ye bilinen cüzam, daha doğrusu meş- | Insanlar tarafından terkedilmiş olan bu cüzamlı adam, çocukla- riyle birlikte Siam'ın korkunç or. manlarını aşarak cüzamlıların yakıldıkları Habeşistana gelmiş- ti. Eski Habeş İmparatorları rü- zamlıları, İmparatorların -beyaz fillerinin beslendiği bir adada yaktırırdı... Cüzama karşı biricik ilâç: Bu re- simde görülen Şolmogra isimli nebatın meyvalarından çıkan bir yağdır. Avrupanımn birçok şehirlerinde bu hastalık tamamiyle unutulacak ka - dar eksikti. Geçen asır ortalarında Norveçte birdenbire alevlenen bu hastalık üzerine yeni tecrit yerleri yapıldı. 1873 de Norveçli doktor G. Arma- uer Hansen cüzamım âmilini keşfetti. Bu âmil kısa, kalm bir çubuk halinde olup tüberküloz âmiline çok benzi- yordu. Bu basil, kendisini kandaki beyaz küreyvelerin taarruzundan koruyan aldırmıştı. ae Habeş Harbinin İlk Günlerinde Korkunç Ordu İtalyan Ordusuna S © |bir örtü ile kaplıdır. Fakat bu keşte rağmen bir çok âlimler cüzamm Sarş bir hastalık olduğuna daha SöNrâları dahi inanmadılar. İlim kahramanları Doktor Danilsen hastalardan | almmış cüzam âmillerini kendisin ve lâboratuarında hizmet eden C€ uşaklara deri altmdan ve deri İÇine olmak üzere aştlamışsa -dâ hepsi de hastalığa yakalanmamışlar, sağlam kalmışlardı. Sonradan iki muvaffakıyet elde &- dilmiştir. Cüzamlıların tecrit edildik- leri yerde bekçi olarak gönderilen bir Mahküm sonradan geriye alımmak istendi. Fakat bu adam oradan ayril- mak istemediği için cüzam âmilleri - le kolundaki bir yarayı ovuşturdu. İ- ki sene sonra, ayni yerden başlamak 1830 da, idama mahküm , olduğu | Hülde üstünde tecrübeye müsaade et- L âîâ için âffedilen Havay'lı Keanu'ya; ktor Arning mebzulen cüzam Amili verdi. Birçok kimseler, bu tecrübenin muvaffak olduğunu, bir cokları da muvaffak olmadığmı söylediler. Şurası muhakkak ki cüzamı sun't olarak nakletmek pek nadir ahvalde muvaffak oluyor. Fakat cüzamlılar« la kısa bir zaman için düşüp kalkan- larm hastalandıkları görünüyor. İrsi değil . Cüzamlı hastalarm biribirlerinden olan çocukları bu hastalıkla malül olmadan - senelerece korkunç bir dram seyrederek yaşıyorlar. Küv « vetli bir ihtimale göre, cüzam, bu hastalığa müstait olanlarda yerleşi « yor. Fakat bu istidadım, herkeste bu « lunup bulunmadığı, yahut başka sa. bepler altmda doğan hususi bir İStİ « dat olup olmadığı belli değildir Kömür Depoları Şehircilik Mütehassısı Kuruçeşmede Tetkik- ler Yaptı Şehircilik mütehassısı Prost Kuru- çeşme kömür depolarında da tetkik- ler yapmıştır. Mütehassıs, kömür depolarının yerlerini kat'i surette ta- yin edecek ve depolara konulması icap eden asri teçhizat için de bir ra- por — hazırlamaktadır. Kuruçeşme kömür depolarınm kaldırılması me- selesinde mahkeme bugünlerde son kararını vereceğinden Iktısat Vkâ - leti tetkikatm çabuk bitirilmesini bildirmiştir. rma gelmiyor mu, bilmiyorum. Bu yetmiyormuş gibi tüccar ister. se, uyuşamadığı takdirde, mağazası- nım önünde yıktırdığı malı sahibine geri veriyor ve “al, yüklet,, diyor. Uysal, mert köylümüz 'bu külfet- ten yılarak tüccarm istediği, şerait dahilinde malmı vermeğe mecbur ©- luyor . Köylü yalnız itimat ediyor. Bu va- ziyetten köylümüzü kurtarmak için hiç olmazsa mevsim başma kadar gayret edilerek hâl ikmal edilmeli - dir. Köylümüz malmiı oraya indirsin, piyasa açılarak orada satsın ve zarar etmesin. Barbarosun Me- zarı Temizleniyor Müzeler İdaresi Aldığı Emrin Tatbikine Başladı Türkün büyük denizcisi Barbarog Hayrettin Paşanın türbesi Beşiktaş- tadır. Barbaros kendisinin deniz ke« nârında bir yere gömülmesini ve öls dükten sonra bile Mezarının dalga« ların ninnisile uyumasını vasıyet et- mişti. Bunun için türbesi Beşiktaş- ta deniz kenarında yapılmıştır. Son- radan bu büyük ve dâhi denizcinin ruhunu tazip edecek şekilde türbesi« le deniz arasına pis barakalar yapıl« Mış ve bu suretle de vasıyeti dinlen« memiştir. Fakat şimdi Müzeler Ida« resi Ankaradan aldığı yeni bir emir üzerine Barbarosun türbesi etrafın « daki köhne barakaları ve Pis dük « kğnlan yıktırmaya karar vermiştir. Bürada büyük denizcimizin şöhretile mütenasip bir park yapılacaktır. Dr. NACI S. SOMERSAN k Çocuk Hastalıkları Mütehassısı Şişli, Halâskârgazi, Meşrutiyet Apr, kat 2, No 5 Her gün saat 8.R TPolafan Anano şartiyle cüzama tutulduğu gögmı!l.’/