3 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'TANm Çocuk “ İlâvesi Amcanın Köşesi L'l Cici Yavrularım Görüyorsunuz ya,.. Amcanız sizin için daha neler ki! Sizle- Masal Vaktile yaşlı bir derviş vardı, Derviş küçük tarlasını sürer, eker, rin benden yana gösterdiğiniz sevgiye karşılık olarak ben de her hafta cu- imartesi günleri Tan gazetesile bera - ber bir çocuk nüshası çıkaracağım. Yani eve Tan gazetesi girdi mi bera- ber bir de çocuk nüshas: giriyor de- mektir, Bu nüshada her aradığınızı bulacak smnız. Evvelâ çok meraklı bir macera jromanı... Sonra o canım Miki! Hem îbunlırleprenkllolıuk.lldehlklyo bayıla baydda okuyacaksınız. Bol 'e zenginm mükâfatlı bilmeceleri sizi meşgul edip düşünmeye alıştıracak...| Faydalı bilgileri size yeni yeni ufuk- lar açacak! Mini mini okuyucularım, Beni can kulağile dinleyiniz. Bu ga zin için demek sizinle meşgul olmak vaılılııqgııldndılf— demektir. | Eğer gazete hakkında bir isteğiniz var sa hemen bana yazmız emi! Ben de klmel:âıımııbqvıınp-_hteğhldyu- rine getirmeye çalışırım. Kulağınızda küpe olsun: Bu sütun- hut takma bir adla bildiğiniz güzel bir fıkrayı yahut bir bilmeceyi bastır - mak isterseniz hemen bana yazınız... |Mümkünse ben onu gazeteye koya - rım, Siz de, bu gazeteyi okuyan tanı- di nice birlik- te kendi yazınızı doya doya okursu - nuz , - Benim şekerden tatlı çocuklarım, Görüyorsunuz ya, gazete tama - men sizin malmız olmıya, sizin eme - |ğinizle meydana gelmeye çalışıyor. Bu hususta daha birçok düşüncelerimiz ,var ama onları size gelecek sefer an- Tatacağım. Yapacak işlerimiz - çok... 'Onun için acele etmeye gelmez.. Şimdi bu nüshayı gözden geçirin... Neresini beğendiniz, neresini beğen - mediniz, daha neler olsun istersiniz... Bana hemen bildirin. ayrı ayrı öperim benim şekerden tatlı çocukla- n ü alır, bir kısmını kendi za hiresi olarak saklar, kalanı satar, kıt kanaat geçinirdi. Bir yıl havalar fena gitti; talihi yardım etmedi; mahsul iyi olmadı. Derviş te yaşamak için çok güçlük ve sıkıntı çekti. Bu halin ertesi yıl da tekrarlamasından korktu; adak adadı: “Eğer, dedi, gelecek yıl mah- sul iyi yetişirse köye bir mektep ya- parım.,, Tesadüf bu ya... O yıl bol bol mah sul aldı. Artık vâdini yerine getir - mek gerekti ama... Fıkara derviş ne yapsın ? a Dervişin tarlası güzel Torosların eteklerinde idi. Tarlaya yakın koca- man bir çinar vardı. Çinarın dibin - de, iki kayanın arasından buz gibi bir su akardı. Derviş burada çalıdan çırpıdan, derma çatma bir kulübede otururdu. Kulübede bir ağaç kütü - ğünü iskemle yerine kullanır, bir yaprak yığınının üstünde yatardı. Kendini her şeyden mahrum eder, cennete girmek ümidile vira tesbih çeker dua ederdi. Dervişin şöhreti büyüktü. Sürüler le dağa çıkan çobanlar onu kaç ke- re dua ve niyaz ederken görmüşler, köyde herkese anlatmışlardı. Dervi- şin hikâyesi ağızdan ağıza büyüye büyüye inanılmıyacak derecelere var İmıştı. Geceleri kulübesine nur İndi- ğini bile söyliyenler vardı. Bu yüz - den civar köylülerin okusun, hayır duası etsin diye çocuklarını katırla- rıma yükleyip getirdikleri bile olur - du. O vakitler halk daha böyle şey- lere inanırdı. Bu hizmetine mukabil de dervişe kimi tavuk, kimi kuzu ki- mi bir torba zahire hediye ederdi. Derviş ise kanaate alışıktı. O, bir avuç buğdayı iki taşın arasında yarı İbuçuk ezer, kulübesinin yanmdaki pinarın suyile yoğurur, ekmek ya - par, karnını doyururdu. Fakat Derviş te insan değil mi? Gittikçe yaşı ilerliyor, kocalıyor- |du. Toprağa kazmayı vururken elinin titriyeceği zamanı düşünüyor, ke - derleniyordu. Ya hasta olsa ona.kim bakacaktı? Yiyeceğini kim hazırlı - yacakti.? Bunları düşündükçe kor- kuyor, cesareti kırılıyordu. Adağmı da böyle bezgin bir günün AMCA de adamıştı. Şimdi sözünün eri ol - mak gerekti.. Ne yapmalıydı? Kendi kendine “bir taş parçasını güçlükle taşıyan benim gibi aksa - kallı bir ihtiyar, derdi, bir mektebi nasıl yapar?.,, v M DEV ile DERVİiŞ nan kocaman bir mahlük... Masal bu ya? Dev yalnız değildi. Yanında karısı ile oğlu da vardı. Oğlan birdirbir oy- narmış gibi koca ağaçların üstünden atlıyar Dev ile karısı ge- leceğini anlıyan derviş, kendini kulü- besinden dışarı attı ve başı boş, ne- gelince ağır adımlarla ilerliyor, yere bastıkça yer gümbür gümbür güm « reye gittiğini bil, dağlara taş - lara tırmanmaya başladı. Hem dağa çıkar, hem de dişleri a- rasından mırıldanırdı: “Haydi, der- di, ben kendim yapmayım da adam tutup Taşını y Buna rağmen düşünceye dalmış olmasından mıdır yoksa uyukladığın dan mıdır nedir derviş bu garip ai - lenin yanına yaklaştığının farkıma bile varmamıştı. Nihayet dev gelip dok Derviş, çalıdan çırpıdan bir $ kulübede otururdu için taşçı ister, o taşı yontmak için ayrı adam ister, yerine koymak için duvarcı ister, süslemek için nakkaş ister, işter oğlu ister... Viran bir ku- lübesinden başka malı, mülkü ol - mıyan benim gibi bir adam bunla- ra nasıl para yetiştirir. Benim sada- ka istiyecek Halim bile yok... Bu yaş ta köy köy dileneyim derken yarı yolda yorgunluktan yıkılır kalırım... Ne ettim de bu adağı adadım!...,, Torosun o yanları çok sıcaktır.. İşte sıcağın tesirile baygınm düşen derviş te orada bir ağacın gölgesine sığmarak oturdu ve derin derin dü- şünceye daldı. Oradan tesadüfen bir dev geçiyor du. Elbette size şimdi dünyada dev vardır desek inanmazsınız. Fakat es| kiden dev vardır diye iddia bile eder lerdi. Yüz arşın boyile, en yüksek binaların üzerine, bizim iskemleye oturduğumuz gibi oturan, avucuna bir inek koysan, karınca geziniyor sa du ama derviş dibine oturduğu ağacın üze « rine devrildiğini zannetti... Sanki kuvvetli ve ağır bir şey omuzuna yı- kılmıştı. Onun gözlerini ovuşturup karşısına dikilen devlere, baktı; evve- lâ korktu sonra onların tatlı dili kar- şısında cesaret alarak başına geleni bir bir anlattı. Derviş hikâyesini bi- tirince dev; “derdin bu kadar mı, de- di, korkma... Bana altı ay mühlet ver sana mektep değil kos koca bir üni- versite yapayım..,, Bu sözler dervişi o kadar teselli etmiş sevindirmişti ki, dev konuşur- ken ağzından taşan dilinin iki çatal olduğunun farkına bile varmamıştı. Sakalmı sıvadı, “Allah senden razı olsun dedi, sen hemen işe başla bana vâdettiğin mektebi yap sana gece gündüz dua etmek benim boynumun borcu olsun!,, Bu sözleri işitir işit « mez dev bir kahkaha savurdu. Der- viş gök gürlüyor sandı. Bu öyle bir gürültü idi ki, sebebini bilmese za- vallı derviş yer yerinden oynuyor, kı- yamet kopuyor sanacaktı. Gülmesi biter bitmez dev: “ister dua et ister etme diye cevap verdi. Ben karşılık olarak senden başka bir şey isterim. Mektep bitince ya benim kim oldu- ğumu bilirsin, yahut ki, gökten ayı söker oynasın diye oğluma verir « sin,, Derviş acele kabul etti: “istediğin ©o olsun,, dedi. Dev de: “O halde yarm işe başlar mektebi tez bitiririm,, diyerek karı- sını koluna taktı, oğlunu elinden tut tu ve uzaklaştı. (Arkası gelecek sayıda) Güzel Karikatürler ! Habeş sularında motörbotla seyahat Hayvanları Koruma Cemiyetinin nezaketli bir azası | RENKLİi TABLO | Bu resimde birçok yanlışlar vardır. Onları bulmaya çalışınız. Bulduğu - nuz noksanları numara sırasile bir kâğıda yazınız ve bunları bize bildiriniz. Yanlışları doğru bulanlardan 50 kişiye muhtelif hediyeler vereceğiz. K HEM - -EGLENCE HEM- BiİLMECE Bu sütunlarda size birkaç eğlen: li bilmece neşrediyoruz. Bu bilme - celerin herbiri için bir puvan verilir. Siz bütün buradaki bilmeceleri halle mecbur değilsiniz. Hangilerini hallet mişseniz, o bilmece için kaç puvan işaret edilmişse o kadar puvan ka - zanmış olursunuz. Kazandığınız pu- vanlar 10 u doldurursa mükâfat al- mak hakkınız olur. Şimdi elinize kalem alınız ve bu bilmeceleri birer birer halle çalışınız. Hangisini halletmişseniz onun şekli- ni bir kâğıda yazınız ve yanına nu- —marasını koyunuz. Sonra bunları bi- ze gönderiniz. Hangi bilmeceleri doğ Fru hailetmişseniz onların puvanları- nı toplıyacağız ve puvan adedine gö- re size bir hediye göndereceğiz. 10 puvan kazananlara vereceğimiz hediyeler kıymetlidir. Görelim sizi, haydi iş başına No.1 Iki arkadaş bahse girişmişlerdi. Biri sekizin yarısının dört ettiğini, öbürü sıfır ettiğini iddia ediyordu. Sıfır ettiğini iddia eden bahsi kazan dı. Ne yaptı? 4 — Ekşimtrak bir yemiş 5 — Hamamdan başka yerde lâ - zım olmaz — 6 — Kışın etlerin, öküzlerin ye - VZAR A q'( İ e Tablonun bölü Ç GAYI A ıa N E?f—â% NÇ 1—AKk, 4— Yeşil. 5 — Açık sarı. 6 — renklere göre böyaymız: yyu sarı, 7— Kara., S — A- çık kırmızı 9 — Koyu kırmızı, 10 — Kahve rengi Bu tabloyu boyadıktan sonra kesip bir kartona yapıştırmız ve bize gön- deriniz. En iyi muvaffak olanlardan elli rilecektir. kişiye muhtelif güzel hediyeler ve- T— yarı- SI. Yukardan aşağı: 1 — Cansız; göz rengi 2 — Gençlere musallat olan bir hastalık 8 — Üzerine birikir; nota. 4 — İzmir civarında bir yer, 5 — Toprağa dikme işi . 6 — İnsana çok lüzumlu bir uzuv; nota, bi tarak yakış - T — Başımna şimşir maz; BÖPgUL ğ Puvan: 2 Na. Ill Sokakta müthiş bir gürültü vardı. İki kişi kavga ediyorlardı. Bay, dil- siz hizmetçisini çağırdı, ne olup bit- tiğini sorunca o, pencereden kavga edenlerden birini göstererek bir kâ- ğgıda şunları yazdı: SanğLz Acaba dilsiz ne demek istiyordu? Puvan: 3 No. |V Haftada iki, ayda bir defa olan, yılda hiç olmıyan nedir? Puvan: 4 Siklet meselesi.. Puvan: 1 No. l1 LİRZ M BKĞND / 1 2 3 4 B 6 7 Soldan sağa: 1 — Kendini methetmek 2 — Hayvan ölüsü; edat, 3 — Çoğalma Faydalı u 'a Sun'i Hani şu her gün yediğimiz eti soframızda görmek için her gün milyonlarca hayvan öldürülüyor. Birisji çıksa da bu et yerine geçe - cek bir gıda bulsa ve hayvanları ölümden kurtarsa ne iyi olur de- ğil mi? İşte Doktor Vessen adında bir Alman kimyageri böyle bir — gida bulduğunu söylüyor. Bu adamın bulduğu gıdanın tabif etten hiç farkı yokmuş... Hele piştiği zaman onu hakiki etten ayırt etmek ka - bil değilmiş. O kadar da ucuza mal oluyormuş ki, fiat hususunda ha- kiki etin onunla rekabet etmesine imkân yokmuş. Bu ete ayrı ayrı tat vermek te ka bilmiş. Meselâ dana eti, koyun eti, domuz eti gibi ayrı ayrı çeşnideki etler mükemmelen taklit edilebili- yormuş. Çocuklar... Bu gidişle eti ecza - neden alacağız galiba... Kasapla - ra yol göründü!... Et yiyen otlar Kanadada yetişen yabani otlar arasında üç çeşit ot vardır ki, et yerler. Bunlardan Nepant adlısının yap sa seni boks federasyonuna diska- lifiye ettiririm. Maç yapmak için Çocuk — Yeter anne, yeter.., Yok- ikimiz ayni siklette değiliz ki, Bilgiler Et rağı huni biçiminde olup içerisi, « geriye doğru dönük kıllarla kap « lıdır. Bu yüzden böceğin veya si« neğin biri huninin içine girdi ml dışarı çıkamaz huninin dibinde bi- rikmiş olan yağmur suyuna düşer boğulur, Söndyu adlısının yaprağı ise âda ota ıüışıq gibidir. Üzerine bir bö- cek konar konmâz iemen yapış « kan bir madde çıkararak onu kon« duğu yere yapıştırır, sonradan baş ka bir madde ifrazile onu eritip, yer ve hazmeder, Vantuz adlısına gelince o, tatlı suda yaşar. Suyun içinde üstüne konacak olan böcekleri kepçe bi- çimindeki yaprakları ile yakalar ve yer. Renkli resmin tarihi Boyalı resim ne vakitten beri yapılır: Bunu şimdi size söyliye- ceğiz, siz de meraktan kurtulacak- sınız. Resimde boya ilk defa olarak 1- sadan 9 yüz yıl evvel Korent'li Kleofant adında biri tarafından kullanılmıştı. Lâkin bu adam re- simlerinde sadece bir renk boya kutlanırdı. Bu tarihten ancak yüz yıl son- ra Bularkus adında biri resimde birkaç renk kullanmayı akıl etmiş ve böylece renklerin imtizacı me - selesini ortaya koymuştu. Işte bugünkü ressamların asıl ustası bu adamdır, *

Bu sayıdan diğer sayfalar: