30 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

30 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 « 9. B36 TAN “gündelik gazete Başmuharriri Ahmet Emin Yalman 'Tan'ın hedefi: Haberde, fikirde, herşeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmaya çalışmaktır. Madrit tehlikede Asiler İrunu (aldıkları zaman Madrit tehlikede idi . Asiler Sen Sebastiyeni aldıkları Taman, Madrite artık bir iki günde gireceklerini ilân etmişlerdi. Simdi Toledoyu almca artık ken-| dilerini Madrite girmiş telâkki edi - yorlar, Fakat Madriti de almış olsalar, bununla dahili harp bitecek değil - dir . Cünkü: Hükümetin elinde nüfusu 17 mik yona varan 18 vilâyet vardır. Bu vi; Vâyetlerin satıh mesahası 180 bin ki- lometre miirabbaadır. Halbuki âsilerin elinde ancak yedi vilâyet vardır. Bu vilâyetlerin de me- sahası 180 bin kilometre mürabbar dır, fakat buralardaki nüfus mikta rı yedi milyonu geçmez » Sonra hükümetin elinde bulunan sahalar İspanyanm en zengin, sani” yice en ileri yerleridir. İspanyanın Yaridat kaynağı bu vilâyetlerdir. Onun için Madrit düşse bile, miha-| yet âsiler hükümet merkezini elde etmiş olmaktan dolayı büyük hir z8- fer kazanmış olurlar. Fakat bunun. Is dahili harb bitmiş olmaz . Kaldı ki âsilerin muvaffakıyetleri- ne ait haberleri dalma ihtiyatla o- kumak faydalıdır » . . Prank düşünce Fransızlar düşünce memlekete derhal Ör şsimeğe başlıynenk, riçten para akacak. Filhakika frangın pahalılığı Pa - Tİsİ bir seyyah sehri olmaktan gı - karmıştı. Evvelce Parise giden mil yonlarca Amerikalı seyyah Avrupa nın diğer şehirlerine akım etmeğe başlamışlardı » Demek ki seyyah ve turizm mese- lesi, bugünkü Avrupa devletleri için bir memleket meselesi olacak ka - dar ehemmiyet kesbetmiştir. Mem - lekete seyyah celbi ,harice mal gön- e re vey el er başlamıştır . Turizmin im ehemmiyeti karşısın- dn secen Kün şehrimize gelen bir İn-| Kilix meb'usmun sözlerini hatırla » dem Bu zat İstanbula pahsiı buluyor du, Ve bu pahalılık mevçut oldukça İstanbula seyyahlarm gelmesini bek İçmek doğru olmayacağını söylüyor değil yalnız satın alma kabiliyeti a- yalan, yerliler için, ecnebiler için de pahalı memleketler arasma girmiş, tir , Bu pahalılıkla mücadele artık bir şehir meselesi olmestan çıkarak bir memleket meselesi olmalı ve üzerin. de ciddiyetle durup çalışmalıdır. Mektepler açılıyor Ru hafta mektepler açılıyor » Yalnız Istanbulda bu sene mek» âleminde seviniyorlar. Frank| seyyah. furizm ye, vü a sama me ZAN Yugoslavyada Son Günler / Eski Sırbistanın köylü bizim için öğrenilecek güzel ders- ler vardır. Biri şu: Köy- lünün evi, hayvanı tar- lası borç için satılamaz, Besra Saraydan tre- nimiz yedi buçuk - ta kalkacaktı. Öyle oldu - ğu halde istasyonda bu ga- rip, fakat çok cazip şehir- de peyda ettiğimiz yeni dostların birçoğunu bul « duk. Aralarında hafıza - mın berbatlığı yüzünden ismini unuttuğum Yugos lav dostum da vardı. Ba - na bir gün evvelki tavsi.- yesini tekrar etti: — Balkandaki Türk idaresinin tarihini yeniden yazmanız hizım- dır. Asırlarca sizin aleyhinize pro- paganda yapmak lâzım geldi. Bal- kanlarda kurulan idarenin zulüm | ve tazyik üzerine dayandığına bü- tün dünya ile beraber belki ken- diniz de inandınız. Balkan kay- naklarından, Balkan lisanlarında- ki kelimenin delâlet ettiği müna- lardan istifade ederek tarih araş- armaları yapmalısınız. u arkadaşla bir gün ev- B vel dağ tepesindeki öğle yemeğinde konuşmuştum. Sahsen kanaati şu merkezde idi: “Türkler geldiği zaman Balkan- larda iptidai bir hayat vardı, Ge- yiz vie ilemet İlaresini, ti, biniciliği, yüksekçe hayat ve ihtiyaç seviyesini Türkler buralar ra yaymışlardır. Hükümete karşı mali borcunu ödeyen köylülere / ilişmemiş, hakları muhafaza edil- miştir. o Balkanlarda ancak on dokuzuncu asırda, o da harici ts- sirle, ihtilâller çıkarılmasının sebe- bi, köylü tabakasının gördüğü mu- ameleden ve aristokrat tagallli- İ bünden masun kalmaktan mem- nun bulunmasıdır. Eğer Türkler eski asırlar için çok aykırr olan dini tesamüh fikirlerine tabi olmu- | yarak tam ve mecburi bir vahdet | kursalardı bugün hepimiz rahat İ rahat yaşayıp gidecektik. | o Yugoslav meslektaşım yeni yol- ds tarihi ayaştırmalara lizum zös- termekte elbette cok haklıdır. Or- tada yalnız hanedan ve harp bakı- mundan yazılmış tarih vardır. Ws- ki asırların içtimal ve iktışadi tari- hini baştan başa yeniden yazmak lâzımdır, anıdıklardan başka, Bosna | Saray istasiyonunda bir ta- kım yabancı fesliler uzaktan bize bakıyorlardı. Hepsiyle konuştuk. İçlerinden biri Üsküp Muallim Mektebinden çıkmıştı. Hocası Pro- fesör Şekibin nerede bulunduğu” na, ne yaptığına merak ediyordu. Diğerleri de hep 'Mirkçe bilen Boş- nâklardı. Dostluk “duygularımın şevkile istaaiyona gelmişlerdi. Bosna, sahile ve o Yugoslavya içerilerine dar hatir gimendiferler- ie bağlıdır. Fakat başında Mehmet Sipahu bulunan Münakalât Neza- reti, geniş hatları Bosnaya uzst- Mak için araştırmalar yapıyor. Bosna Saraydan sonra geçtiği- miz istasyonlarda hep feslilere te- sadüf ediliyor. Yalniz civar şehir- İsplere müracaat eden yeni talebe. yeni i nin miktarı on dört bini buluyor. Günden güne mektep ihtiyacının artması, memleketin refaha, terak - kiye doğru gidişinin bir ifadesidir. Bu ihtiyaca cevap o verebilmek “ümhuriyet hükümetinin. en büyük emeli, rejimin en büyük muvaffakı- Jeti olacaktır © | Günkü bu memleketin istikbalini mektep kurnenktır. J ler galiba Bosna Saray kadar mü- taasıp değil... Bosna Sarayda yai- Diz sınısıkı kapalı, simsiyah peçe ler ve bol çarşaflar gördüğümüz halde civar İstasiyonlarda çarşaf yerine mantoya, tek tük yarı açik peceler görülüyor, rende eski notlarımı biraz karıştırdım Baktım: Şim- diye kadar yazılan yazılarda unu- i Yugoslavyada çarşaflı hanımlar tulmuş esaslı bir nokta var mı? Yugoslav lisanındaki o Türkçe kelimelerden bahsetmeyi unutmu- sum. Asırlarca bir arada geçen hayat zarfında Yugoslav lisanma pek çok Türkçe kelimeler yerleş- miştir. Hiç şüphesiz bizim Jisani- mızda da Sırpçadan, Boşnakçadan karışmış kelime vardır. Terzi Başbef isminde bir bir Boşnağa bir gün demiş ki: Sırp Genubi Sirbistanda — Sen Türkçe konuşuyorsun. Ne münasebet? Boşnak şu cevabı vermiş: — Asıl senden bahsedelim. Bir defa adın Türkçe (Terzi başı) dan geliyor. Sonra sen bütün ev haya- tında hep Türkçe kelimeler kulla nıyotsun: 4Kaldırımlar) a bara rak evine geliyorsun. (Kam) dan giriyorsun. (Havlu) yu geyiyor sun. Yukarıda yıkanıyorsun. Eline (peşkir) veriyorlar. (Sofra) ya (tabla) ile (sahan) lar, (tabak) lar geliyor. (Kebap) (yiyorsun. (Çarşaf) Ir, (yorgan) lı (yatak) a yatıyorsun. Sabah atma bindiğin zaman (özengi), (dizgin) filân di ye ata ait ne kadar tabir varsa Türkçe, köylü evi, çiftçilik Türkçe kelimelerle dolu,, (Kahvehane) ye gidiyorsun. (Fincan) ile (kahve) içiyorsun. Hangi birini sayayım. Hakikaten de Sırp harflerini ta- nıdıktan sonra kelimelerin aşağı yukarı dörtte birini anlamak mümkün... Küçük bir kasabada Asım Us bir çift çorap almak istemişti. Bir dükkâna yalnızca girdi. o Burada Fransızca filân bilinmesine ihti- mal yok... Bizim aramızda bahse tutuştuk: “Meramını mıyacak...., Biraz sonra Astim Us, elinde bir gift çorap olduğu halde muzaffe- ren çıktı. Meğer dükkâna girince şaşırıp kalmış. Türkçe: — Çorap.. diye dileğini bildir. miş, Sırpçası da çorap olduğu için derhal istediğini vermişler, Y anlatacak, anlata» olumuza devam ede ede es- ki Sırbistana (o girmiştik. . Buraları artık koyu ziraat mmta- | Ri Röportajları Yazan Ahmet Emin YALMAN kaları idi, Aralardaki (şehirler köylünün mahsulünü sattığı ve ih- tiyaçlarını tedarik ettiği yerlerdi ki burada büyük ölçüde bir köy havası vardı, Bir istasyonda rast geldiğimiz bir doktor izahat vor- diz — Biz buralarda köylü ile tek bir vücut teşkil etmekle iftihar € deriz. Bir çoğumuz kasabada yer- leşmiş köylüleriz. Köylerde akra- bamız vardır. Başka meslek sahibi olmamıza rağmen köylülüğümüzü kaybetmeyiz. Bu sayede köy de, kasaba da beraberce inkişaf imkâ- nunı bulurlar Iyi bir Almanca ile bu izahatı veren doktor şunu da ilâve etti: — Eski Sırp köylülüğü çok de rin bir kök tutmuştur. Bunun te meli, müstahsil hakkındaki eski Sırp prensipidir. Bir Sırp köylüsü- nün muayyen miktarda tarlası, & vi, hayvanı borç için satılamaz. Bu sayede köylü arkasını sağlam duvara vererek inkişaf etmek im- künını bulmuştur. Yugoslavya ku- rulunca bu mukaddes prensip, ye- ni kıt'alara da teşmil olunmuştur. köylü evleri Hakikaten etraftaki zirai zen- ginlik insana gıpta hissi veriyor. Tarlanın, evin, hayvanm mukad- des tutulması prensipine, köyden ayrılan vatandaşın ruh bakimın- dan köylü kalması esasına biz de ne kadar muhtactz., er İslasyonda bize malcup edici bir misafirperverlik gösteriliyor. Kasabanın ileri gs- lenleri gelip dostça konuşuyorlar. Boş elle de gelmiyorlar: Sepst s8- pet meyvalar, erik rakıları, Yu- goslavyanm çok makbul tuzlu kaymağı vesaire ile kompartıman- lar doluyor. Nihayet (seyahatin vardık. Güzel bir kır oteline yer- leştik. o Cenubi Oo Yugoslavyanın Karlsbadı olan bu yerin adını bir türlü telâffuz etmeyi öğreneme- dim, Vrrjci diye yazılıyor. Doğru- sunu okuyabilirseniz aşkolsun. Istasyondan kaplıcaya atlı ara- balarla gittik. Çok güzel bir di lık muhit, bol ağaçlık... Kaplıcanın imarı yeni başlamakla beraber Üç yüz kadar otel ve pansiyon var... Birkaç senelik emeğe nisbet e- dilirse burası çokimar edilmis, Geçen sene 30,000 kişi buraya gel miş. Gelenlerin hem istirahati te- min ediliyor, hem de zevki... Bu- rada güzel bir cazbant, dansede- cek, eğlenecek barlar da var. telde bir sürpriz bizi bek- liyordu. oSefirimiz Bay Haydar, sefaret müsteşar: Şefka- ti, ataşemiliterimiz ve : Yugoslav- yada ahbap olduğumuz gâzeteci- lerden bir, ikisi buralara kadar gelmişlerdi. Çok sevindik. Santler- ce Yugoslavyada gördüklerimizden bir hedefine ! Yugoslavyada halı dokuyan köylü kadınlar intıbalarımızdan, sevgi İle bahset- tik. Erlesi akşamı da Niş kaplıcala- rında geçirdik. Burasının imarına ancak geçen sene başlandığı halde kaplıca epeyce meydana çıkmıs. sinir hastalıkları için eok iyi bir bes yüz hane kadar Türk var. Bunlardan mektep ho- cast ile bir de arazi sahibi Bay Hü- seyinle tanıştık. Bizi istasyonda i8- tikbal eden ve büyük bir misafirper verlik gösteren arkadaşlar arasında Banlığın kâtibi ve resmi gazetesi nin müdürü Bay Mehmet isminde bir Bognak ta vardı. Amerikada, Kanada Yugoslav konsolosu imiş, dünya görmüş, çök iyi, çok sen bir arkadaş... Yemek yediğimiz salonda otü- ranlar arasında Boşnak bayanlar da vardı. Kesafet halinde bulunu- lan muhitlerden ayrimca herkes gibi giyiniyorlar. Hiç farkları yok. Bir köşede iptidai bir sahnede varyele oynanıyordu. o Arada bir iki Türkçe şarkı da vardı. Cenubi Sırbistanda köçek oyunu ve Türk- çe şarkı olmadıkça bir varyete programı tamam addedilmiyor. resi sabah Nişte Semplon ekspresine bindik. Bu gü- gel seyahatte gördüğümüz “mua: meleden ve müttefik Yugoslavya- yı yakından tanımak hususunda bize verilen fırsatlardan doğan s8- mimi teşekkürlerimizi Yugoslavya Başvekiline ve matbuat müdürüne bildirdik. Memleket yolunu tut- tuk. (Bundan sonraki yazımda Yu- goslavya intibalarını bir kül halin- de ifade edeceğim. Bir yazıyı da Yugoslavyanm büyük beykeltraşı Mistroviçe hasredeceğim,) ş ez Tarihi Dedikodu Pembe Hanım ve Mümtaz Efendi Abdülmecit devrinde temayüz et. | mis bir kadın vardı. Bu kadın güya İbir Çerkez halayığı idi. Osmanlı larm son devrinde (Çerkez hala - İyığı)* tabiri, tabiri âm olmuştu. İ Gürcüler, ve saire hep bu tabir altında toplanırdı. Avam, farketmez- di. Topuna birden Çerkez halayığı | denirdi. Birkaç yüz sene evvelki de- virlerde Tatarlar, Nemçeler, Lehler, Almanlar, Ruslar da hep halayık cin- sine dahil olurdu. e Aycı Mehmet zamanında Macaris- dai, Avusturya ve Almanyaya doğru yapılan bir akın da yüz elli bin pen « çek yazılmıştı. Pençek, esir ve halayr- ğın tasarruf senedi demekti, ziraha verilen tapu hdi, » Pembe Hanım, güzelliğiyle tema « yüz etti, İhtimalki sözü de yüzü ka- dar güzeldi. o Padişah Abdülmecit İ meclübi idi, Mesir valisi İsmall Paşa İ meclübi idi. Pembe Hanım, kibarı as- rın davetlerini tenezzülen kabul eder, mülâkatın hitamnda paralar, etek etek mücevherler alıp dönerdi » Pembe Hanım, Mümtaz Efendinin mümtaz bir karısı idi, Kocasını da bittabi bazı imtiyazlara mali etmiş » İk, Mümtaz Efendi yüksele yüksele müsteşarı sadrı âli oldu. Ali Paşaya, Fuat Paşaya kala tutmağa başladı. İ Vükeli Mümtaz Efendiyi çekemez bir hale gelmişlerdi. Fakat Mümtaz Efen- di “Pembe” siyle pek ağır basar, nazı mı geçirir, sözünü dinletirdi. Âli ve Fuat Paşalar iç çekerler, fakat söz çıkaramazlardı. » Fuat Paşa sadaretinde bir hâdise oldu. Malümdur ki Fuat Paşa Mev - levi muhibbi idi, Hattâ Yenikapı Mevlevihanesinde bir Mevlüt vakfi » yesi vardı, Bu Mevlüde son devirler « de, Fransa sefareti erkânı gelmeğe başlamışlardı. Bunlar âyin ve dev - randa hazır bulunurlardı, Fransa s6- fareti erkânınm Âyin ve devrane gel- meleri bir saiki manevi eseri idi, O saiki manevi de genç bir Türk kadı. nı İdi, Bu genç kadın müstakbel ko- casını Mevlevi âyin ve devranlarına sürükler, Üçüncü Napolyonun sadra- zam ve serasker zadesini dilediği ye- re ve dilediği şekle sevkederdi, Bn genç kadın nihayet Confesse de Montauban de Palikan oldu. Abdurrahman âdil EREN Gazi köprüsü inşaatı iki senede bitecek mi? İnşaata devam Kik ma nk ya Gazi Köprüsünün inşa edildi i Gazi köprüsünün deniz içindeki İtemel Okısmı inşaatı için Almanya- İ ya sipariş edilen çimentonu ilk kıs- o zaman başlanılabilecektir . Alâkadarlar, temel kusımlarında inşaat bittikten sonra köprünün di - ğer aksamının nisbeten daha ko laylıkla ikmal edileceğini iddia edi - yorlar, edebilmek için malzemenin gelmesi bekleniyor ten sonra alacağı şekil vudur i Mukavelename icabı, köprünün ps sene zarfında bitmiş olması lâ- zumdır. Mukavele, tam imzelanalı mı teşrinlevvelin haftasında şehri -| bir iki ay sonra bir sene olacaktır. mize gelecek ve temellerin ingasına| Buna rağmen ortada henüz mütbot bir şey yoktur. Ancak amele miktarmın çoğaltı maâsi ve inşaat faaliyetinin arttır. ması suretiyle inşaatm müteakip iki senede bitirilmesi mümklin görül mektedir .

Bu sayıdan diğer sayfalar: