No. 33 — Yazan : Kadircan Kajı — Kaptan Voneyle arkadaşları ve Anskar Türklerin gidişlerini sevinçle karşıladılar, geniş bir nefes aldılar Recep reis bu uğursuzluğun de » Vam edeceğinden şüphe ediyordu. İngiliz harp gemileriyle uğraşır - ken bir kısım leventlerini kaybede- cek, belki o zamâna kadar aldığı e- sirlerle malları ve gemileri de elden kaçmacaktı. Hattâ kendi gemisinin bile düşman eline geçmesi veya ba- tırılması Obeklenebilirdi. Cezairden en aşağı hesapla yirmi beş otuz gün uzak olan bu yerde en akıllıca hare- ket hiç şilphesiz tedbirli davranmak- tt. gun buldular. Recep rels kış kasaraya gitti. Dü. mendeki Kara Mahmuda: — Haydi bakalım, ârtık Cessire dönüyoruz. Dedi. Kara Mahmut dümen sapma ds. yanmes geminin provası rüzgâr al- tından rüzgâr üstüne döndü. — Hisaaaaa!,. Hissaaaal... Şaşı Mustafa böyle bağırdrkca le- wentler iplere asılıyor, makaralar gi- #uldıyor, yelkenler seren'ere doğru yükselerek bol rüzgirla alabildiğine şişiyordu. Leventler de bu kararı iyi karşı: Cezayirden İtalya, Fransa ve Ts panya kıyılarma yaptıkları kısa a- kmlarda, değerli mallarie yüklü ge- miler, hattâ on binlerle atm bülrür ya alışmışlardı. Bü Kadar zahmetin sonunda kazandıkları şeylerse, Ak- denizdeki akmlarm verimlerile öl“ gülecek derecede değildi. Kaptan Voneyle arkadaşları ve bele Anskar Türklerin gidişlerini büyük bir sevinçle karsıladilar ve sahiden birer geniş nefes aldılar. Kaptan Voney Anskarı tebrik ve teşekktir ediyordu. Türk kadirgası büyük bir hızla uzaklaşıyor, ele geçirdiği gemilerle beraber gittikçe küçülüyordu. Kadirganın küpeştesine dayanan bir delikanlı başımı yumruklarının â- Tasma almış, kayalık, sisli ve bıçak» la kesilmiş gibi dik kıyılara uzun uzun dalıyordu. Onun gözlerinin i- çine bakanlar her halde orada âyrı- hk acısının yaslı akşamları benzi- yen akislerini bulur; kirpiklerinin diplerini ıslak görürdü. Bu Dertli Hasandı. Şimdi o kadar dertliydi ki, bu Merdin! hiçbir şey avutamazdı. Eski dertler, ona (Dertli) adm verdiren haller, şimdikine göre neka dar küçük şeylermiş!.. Uzaklaştığı bu kayalık ve çıplak Adada, o, kalbini bırakıp gidiyordu. Ve şimdi içi boşalmış bir fıçıdan ne! Tarkı vardı? — Ben niçin gidiyorum. Gittiğim Yerde ne yapacağım? Benim evim de, yurdum da şimdi burasıdır. Çün kü bütün saadetim buradadır. Ben hiçin gidiyorum? Kendikendine böyle söylüyor ve İlâve ediyordu: — Ben gitmemeliyim. Madem ki © buradadır, ben de burada kalma uyım. Ondan ayrılamam. Reise giderek: — Beni şu kıyıların birine bire , Demek istiyordu. Doğruldu ve kıç kasaraya, Recep Pelsin yanma doğru seri adımlarla Yürüdü. 12 "Aşk ve yasa... Recep rels onu kiç Okasaranm Merdivenini çıktığı zaman hemen Bördü. Yüzüne avutmak istiyen bir baba halini vererek: — Ne haber Hasan? Nasılam ba- ? Diye yörenlik etti. , Dertli Hasan sanki bu sözleri duymamıştı. — Reis, benim bir dileğim var... — Nedir? — Fakat hiç olmama bunu ben- Gen esirgememelisin. Çünkü bu di- | (| Fey orada kim var 9 duktan sonra niçin yapmıyalım? O tur şöyle de an'lst bakalım. Dertli Hasan Izlanda kıyılarına baktı. Içini çekti, — Biz şimdi Cezayire gidiyoruz, değil mi? — Evet... Bunu bilmiyen kalmadı. — Ben oraya gitmek istemiyo rum. — Burada mi kalacaksın? — Evet... Recep reisin yakmmda olanlar, dümende duran Kara Malimut, hep onları dinliyorlardı. Bu (könuşma şimdi meraklı bir hal almıya başla- mış ve dikkatleri artmıştı. Dertli Hasan son sözünü söyledi- ği zaman hepsi †biribirlerinin yüzlerine baktılar, Racep reis Dertli Hasanm yüzüne baka kalmıştı. Dertli Hasan devam ediyordu: — Ben buralardan gideyim. Ora- larda yaşıyamam artık... Siz gidin. 'Nidelim. Ben reisimi de, levent ar. kadaşlarımı da canım kadar seve- rim ama,“buradan ayrılmak daha güç geliyor. Yapamıyacağım. Beni bırakın burada... Henliz uzaklaşma- İmişken bir sandalli Kıyıya çikarm İve gidin! Recep reis onun niçin böyle söyle. Voz anlamıştı, (Arkası var) lek sizin hiçbirinize zahmet vermi- Yecektir. ZAN Şaht Paristen döndükten sonra Seyahatin uyandırdığı alâka çok büyük Şahtın Paris seyahati her tarafta büyük bir alâka uyandırmıştır. Alman maliyecisinin Pariste iyi karşılanma- #1 Berlinde de çok iyi tesir yapmıştır. Şaht, Fransız Başvekili ile yaptığı ikinci mülâkatından sonra guzetecile re şu beyanatta bulunmuştur: “— Blum gibi bir şahsiyet ile mü- lâket yapmak dalma mucibi memnu- niyet bir keyfiyettir.,, Fransızca Journal gazetesinin Ber lin muhabiri, Şahtın Paris seyahati hakkında şayanı dikkat haberler ver mektedir. Şabt Berline döndüğü za- man seyahatinden çok memnun ol- duğunu müteaddit defalar söylemiş « tir. Şahtın ziyareti hakkında Hitlerin ne zaman rapor vereceği malüm de- ğilâlr. Yalnız Şahtı Paris gönderen Hitlerdir. Ziyarete Alman Hariciye Wekâletinden daha ziyade ehemmi - yet vermektedir. Fransa, - Almanya münssebatınm iyileşmesine mütenddit dafalar teşeb büs eden Hitler, bu vadidaki gayretle rine devam etmek niyetindedir. Berlindeki Fransız Hariolye Vekili Yvan Dilfos'un reslist bir adam ol- duğuna hükmedilmektedir. Bazi Fran sız siyasi şuhsiyetlerinin Almanyaya karşı daha mülâyim bir siyaset takip edilmesi lüzumuna varmaları ve bü- nu Şahta izhardan çekinmemeleri Berlinde çok nazarı dikkati celbet - İ miştir, Iki Musevi mektebi kapandı Şişhanedeki Gold Şmit Musevi mektebi, talebe azlığı yüzünden önü müzdeki ders yılmâa yeniden açılma yacağımı dün Maarif Müdürlüğüne bildirmiş ve mektebin ruhsatiyosi ge- ri alınmıştır. Kasımpasadaki Musevl mektebi de ayni sebeplerden kapatıl- maştr. Yazan: Steffan ZWELİG Kuyumcular kendisine müracaat ettikleri zşman sahtekâr kadın ha- kikaten kraligeyle dostmuş gibi gö- rünerek bu vazifeyi üstüne aldı. Bu bulunmaz fırsattan istifade etme - mek ne yazık olacaktı! Derhal hatı- rma başrahip Rohan geldi. Kraliçe- nin kendisinden bir hizmet bekledi- ğini söyliyerek ahmak adama bu gerdanlığı satmaldırmak lâzımdı. Kraliçenin - çok istediği bu gerdanlı- ği almıya parası yok, rahip Rohan- dan gizlice bunu alarak kendisine vermesini istiyor gibi bir söz getir di, rahibi ikna etti, Birkaç gün son- ra da kuyumcu Böhmere kraliçenin i gerdanlığı alıcı bulduğunu bildirdi. Para iki sene vada ile ödenecek ve taksitler altı ayda bir verilecek. Gerdanlık bir şubatta teslim edi - lecek. Rahip Rohan mukavelenin kraliçe tarafından görülmesini iste - di. Madam de La Motte da muka - veleyi güya kraliçeye göstererek muvafık bulduğunu haber getirdi. Fakat şimdiye kadar hiç ses çıkar- mıyan eşek kadar budala rahip iti- raz etmeye başladı: Ortada büyük para dönülyor. Bu Kadar mühim bir meblâğ işin kraliçenin de bir imze- st lâzım. Sahtekâr kadın itiraz etmeden ka” bul etti, Yazıyı ve imzayı taklit eden 2 - dam olduktan sonra, ne ehemmiye- ti var? Yapılan mukavelenin altıma: (Fransa kraliçesi Mari Antunnet) diye bir imza attılar. Ve rahibe getir diler. Rahip, bu vaziyetten memnun, mukaveleyi hiç kimseye gösterme- meye we bir söz söylememeye yemin etti, Nihayet şubatın birinde gerdanlık resmen teslim alınacak. Kuyümcü kardinale, kardinal de Madam De ls Mottela teslim ediyor, O da güya kraliçe tarafından gelmiş birisine veriyarmuş gibi kendi cürüm ortağı sıfatiyle mektupları yazan Retova | gerdanlığı teslim ediyor. O da kar - İdinnlin işiteceği bir şekilde (derhal kraliçeye teslim edeceğim) diyerek alıp gidiyor. Artık rahip Rohanm içinde hiçbir şüphe kalmıyor. Yakın» dn başvekil olacağına dair ümitleri kat'ileşiyor. Gerdanlık ortadan kayboluyor, fa- kat kraliçenin eline değil sahtekâr - ların elibe gidiyor. Birkaç gün sonra elmas ve pırlan- ta piyasasmda buhran başlıyor. Ya- hudi kuyumcular şikâyete geliyor- lar. Reto isminde birisinin gayet ucuz fintla tek taş sattığını ve piya- sayı düşürdüğünü söylüyorlar. Po - lis Redoyu çağırıyor. O da bu pır- lantaları kraliçenin akrabası olan Madam de la Motte hesabma sat- tığını söylüyor. Kraliçenin akraba- sı lâkırdısı polise tesir ediyor ve Re- toyu serbest bırakıyorlar, Fakat iki eğrüm ortağı pırlantalarm Pariste satılmasının . tehlikeli. olabileceğini anlıyorlar. Ve gerdanlığın taşların sökerek Londraya — gönderiyorlar. Nevyork ve Londranın bütün ku- yumcuları bu harikulâde tek taşlara mühim paralar veriyorlar. Sahtekâr kadm rüyada bile göre- mediği kadar mühim miktarda ser- vet sahibi oluyor. Ve bu serveti teş- hir etmekten de korkmuyor. Dört 30 Ağustos Zafer bavramı münasebetile Ankarada yap ılan hiivük şecit resminde | ati: arabalar, halılar, antikalar, eş- — Canım, elden gelen bir şey ol- İk muhtelif intıbalar yalar satmalıyor. Elmaslar fcinde Çeviren: Ressan 4. B, YALMAN Sahtekâr kadın, rüyada bile igörmediği kadar servet sahibi oluyor 1 pr pr Maziyi unutmak izm parıl parıl parlıyor. O kadar süslü ve ağir elbiselerle giyiniyor ki ken- disini bir Hint mabudesine benzeti- yorlar. Evinde verilen ziyafetlere bütün civar şato halkı davet edili. yor. Gümliş ve altın tabaklarda mü- tenevvi yemekler dölaştırılıyor. Bu gerdanlık meselesi o kadar ka rışık ve akti almaz bir hale gelmiş- tr ki, hakikat olduğundan adeta şüphe edilir. Fakat en ufak teferrii- atma kadar vukubulmuş tarihi bir hâdisedir. Sahtokârların foyası birkaç za man sonra ortaya çıkıyor, fâkât Ma. ânm de la Motte işin içinde başra « hip Rohan olduğu için yakalanmak» tan korkmuyor. Çünkü meselenin örtüya çıkmasına her halde o elin- den geldiği kadar mâni olacak, seza- etten korkacak. Böyle bir cürüm ortağı olduktan sonra korkacak ne var? Yalnız sah- tekâr kadmın düşünemediği bir şey oldu: Sarayda verilen son ziyafette kraliçe gerdanlığını takmamıştı. Ta- bil bu Rohanm nazarı dikkatin! cel- betti. Kraliçeden bir tebeeslim ve- ya bir döstane bakış beklediği hal- de yüzüne bile bakmamış ve bu kas dar merakla istediği gerdanlığı da takmamıştı. Rohan hemen bunun sebebini Madam de Ja Motte'a sordu. O da derhal şu cevabı verdi: Kraliçe gerdanlığın (o tamamiyle parasi ödenmeden tâkmak istemi « yor. Kocasına da henüz almış oldu- ğunu söylememiş, onun için de tak- mami, Budala rahfp gene inanıyor. Ve birkaç ay daha bu şekilde geçiyor. Fakat taksit zamanı yaklaşıyor. Sah tekâr kadm bu zamanı atlatmak ve hiç olmazsa biraz daha temdit et - mek için kuyumculara müracaat ediyor ve kraliçenin bu flatı pek yük #ök bulduğunu ve iki yüz bin frank tenzilât istediğini, aksi takdirde ger- danlığı geri vereceğini üyor. Bu suretle vakit kazanmaya (çalışıyor. Kuyumcular çok yüksek bir fiat takdir ettiklerinden bu tenzilâtı ka- bul ediyorlar. o Böhmer bir mektup yazarak kraliçeye vaziyeti anlatıyor. Bu mektupta kraliçenin arzu ettiği şekilde anlaştıklarını ve kendisine dajma hizmet etmekle bahtiyar ol - duklarmı ve dünyanm en güzel pir. lantalarmın hiç şüphesiz gene dün- yanm en güzel kadınına lâyık oldu- gunu söylüyorlar. Bu karmakarışık ve muğlik mek- tubu alınca Mari Antuanet biç bir şey anlamıyor. Eğer mektubu dik - katle okumuş ve biraz düşünmüş ol saydı bu anlaşmanın ve gerdanlık kelimesinin şüpheli bir şeyler ifağe ektiğini derhal oanlıyacaktı. Fakat havai kraliçe gelen mektupları 80- nuna kadar dikkatle okumaz ve der hal atardı. Mektubu Böhmer saray» dan gittikten sonra açmış oku - muş, kuyumcuyu ve sör- mak istemiş, gitti iylemişler, Bir daha sefer gördüğüm zaman sorar anlarım, diyerek mektubu şö- mineye fırlatmış atmış. İlk nazarda kraliçenin bu kadar lâkaydisi ve mektubu yakması şüp- beyi davet edebilir. Hattâ bazıları bu gerdanlık meselesinden haberder olduğunu da... (Arkası var)