30 Ağustos zaferinin 14 üncü yıl dönümü, dün İstanbulda ve yurdun her tarafında büyük bir cogkunlukla kutlulanmıştır. Sabahm çok erken saatlerinde bütün İstanbul halkı, sokaklara çıkmış, merasim saatine doğru caddeler kesif halk kütlelerile dolmaya başlamıştır. Bütün evler, dükkünlar ve müesseseler bayraklar la donatılmıştır. Saat sekiz, sekiz bu çukta, alayın geçeceği caddeler, bil- hassa Beyazıt - Divanyolu, Galata-| saray - Taksim kısımları âdeta ge-| gilemez bir hal almıştır. Caddelere| bakan apartımanlar, dükkânlar, ev - ler tıklım tıklım seyircilerle dolmuş tur. Bu sırada merasime İştirak ede -| cek olan askeri mektep ve krt'alar, izciler, esnaf teşekkülleri, Mercan ka pısından girerek Üniversite meyda - nmda toplanmağa başlamışlardır. Saat 8 buçuğa doğru merasime İş- tirak edecek olan ün teşekküller, Üniversite binası önünde evvelce ken d hazırlanmış olan yerlerini al mışlardır. İstanbul Komutanlığında Saat dokuzda İstanbul komutan - Tığında Korgeneral Halis, ordumuza yapılan tebrikleri kabul etmiştir. Burada biten tebrik merasiminden sonra Komutanlar otomobillerle Üni versite meydanma gelmişlerdir. Sa- at 10 da Orgeneral Fahreddin, ya - nmda, İstanbul Komutanı Korgene - ral Halis, Tümgeneral İbrahim ve di ğer komutanlar olduğu halde mey - danda toplanan kıt'aları teftiş etmiş tir. Her kıt'anm başında: “. Zafer bayramımız kutlu olsun, diyen Orgenersl: .— Sağol!,,, cevabmı almıştır. Resmi geçitten önce Kıtaatın teftişinden sonra Gene - raller, evvelce hazırlanan klrsünün önünde yer almışlardır. (Bu sırada| tayyare filolarımız toplu bir halde gehrin üstünde uçmağa başlamıştır. Burada, ordunun en kidemsiz Sü- bayı Hamdi Atasoy bir nutuk söyli- yerek Türkün eşsiz mucizelerini na- sıl yarattığını anlatmış ve 30 Ağus- tos zaferinin kısa bir tarihçesini yap mıştır. Buna, İstanbul komuta - nı Korgeneral Halis, cevap vermiş) TAN Zafer bayramı tafsilâtı Genç bir kara zabitimiz Taksim âbidesi önünde nutukunu söylüyor ve demiştir ki: “— Kurtuluş savaşından bahsedi- lirken heyecan duymamak mümkün olmuyor. Kani bulunuyorum ki bu millet harbi bütün safhalarile hepi- mizin kalplerinde yaşıyor. Asis arkadaşlar, bizi kurtaran bu kudretin kaynağı, hepimizin bildiği gibi, Büyük Ulusumuzun ve Mili Or- dunun Ulusal düşüncelerde ve vat nı kurtarmak ülküsünde tek bir in. san halini almış olmasındandı. Baş- taki büyüklerine ve hele eşsiz irade ve üstün tedbirlerile dehasının ilk kudretini gösteren Atatürke derin bir inanla sarılmıştı, Arkadaşlarım, bu kudret ve bu inan, sayısı az, silâh mahdul kuv- vetlerimizle İnönülerin kazanılması- na ve Sakarya boylarında Türk site ve süngülerile aşılmaz kıtalar yara- tılmasında âmil olmuştur. Düşmanın sarp dağlar üzerinde aylarca tahkim. eylediği mevzileri bir günde aşarak düşmanı harimi ismetimizde yokeden kuvvet, büyük Atanın emrini yerine Harbiyeden bu sene çt kan genç sübaylarımız getiren kudrettir, kuvvettir. Ulu Başbuğumuz Büyük Atatüri sana ve senin kudreti hükümetine bu srvinçli günümüzde kalplerimiz » den taşan minnet ve şili h i- mizi çözülmez m ebedili- ğini arzetmek için mânevi huzu da sonsuz sevgi ve saygılarla eğ Tüm.,, Genç zabitlerle hasbihal Korgeneral Halisin hitabesi bittik- ten sonra birinef ordu müfettişi Or- | general Fahrettin Altay, bu yıl Har- | biyeden mezun olup orduya iltihak eden yar sübayların yanına giderek hasbihalde bulunmuş söylemiştir: “ — Bugün zafer bayramını kutlu larken sizi de aramızda görüyoruz. Altında bulunduğunuz Harbiye san- oağını bugün bıraktınız. Ema mu - kabil yüzlerce sancağın altıma dağıla caksmız. İstanbuldaki bu ocağın son mahsulüsünüz. Yakında Ankaraya gi decek olan bu Kültür ocağı, bundan sonraki mezunları orada verecek - tir. Bugün kapılarımızı kapamış, em niyet içinde bulunmakt mazhariyetin verdiği Ankaraya yolluyoruz. âtiler temenni ederim.,, Nutuklar bittikten #onra bando İstiklâl marşını çalmış, meydanda bulunan asker, talebe ve halk hep cbraber bu marşa İştirak etmişlerdir. "Alay hareket ediyor İstiklâl marşını müteakip Komu - tan heyeti Milli Müdafaz. Vekili Kâ- zım Özalp, Kültür Bakanı Saffet A- kan, Orgeneral Ali Sait, Donanma komutanı Amiral Şükrü, Fahri, şeh- rimizdeki s#aylavlar, Vali ve Parti Başkanı Muhiddin Üstündağ, Emni- yet Direktörü Selih Kılıç ve Kurulta ya iştirak etmek üzere şehrimizde bulunan ecnebi profesörler, kayma - kamlar, sübaylar ve Halk Partisi er kâni da kendilerine tahsis olunan tri bünde yer almışlardır. Geçit resmi, programa göre tam zamanımda başlamış ve geçit resmi- ne giren kıt'alar hazırlık yerinden hareket etmişlerdir. Alaym başmda bu sene Harbiyeyi bitiren genç sübaylar geçmiştir. Mun tazam adımlarla ilerleyen yeni sü - Baylar, halkım sürekli alkışlarile kar şılanmış, bunu Harbiye alayı takip etmiştir. İstanbul Komutanlığı ban - dosunun çaldığı marşlar halkm çoş- kunluğunu arttırırken srra ile ihti - yat zabit mektebi, tıbbiye talebeleri, ve sonra deniz harp mektebinden bu Sise uğurlu — gene donanmamıza geçen yar sübay| | halkın ve şunları; ö lar geçmişlerdir. Sürekli, faarlasız al kışlarla takdir edilen sübayları ayni heyecanla deniz lisesi, deniz gedikli mektebi, deniz .kıta'ları, . Kuleli ve Maltepe liseleri takip etmişlerâ at on ikiye yaklaşırken göğüslerimi- zi iftiharla kabartan dinç, kahraman askerlerimiz görünmüşlerdir. piya - istihkâm ve tayyare topları kıt'ala- rından sonra İtfaiye otomobil ve kıt aları, izciler ve esnaf teşekkülleri geçmişlerdir. rol, yaşa!,, sesleri arasında teşçi edilen ordu, caddelerde binlerce candan çoşkunluğu İ ay, Çemberlitaş, Sirkeci, K prüsü, Şişhane yokuşu, İstiklâl cad desi yoliyle Taksime gitmiştir. Taksimdeki merasim Kıt'alar Cümhuriyet âbidesi etra - fında yerlerini aldıktan sonra Orge- neral Fahi lik defa dün açılan ve âbideye çelenk koyacakların imza larını atmalarına mahsus deftere gu sözleri yazdıştır: “Bir asırdan beri vatana küvvet ve kudret kaynağı olan Harbiye oku hından mezun olan 866 genç yörsü - bay büyük Başkumandanları Ulu Atatürkün anıtına çelenk: koyarak şükranlarını arzeylediler.,, Bu yazının altma ayni zamanda İstanbul Harbiye ve Deniz Harp O. kulu komutanları da imazlarmı at- mışlardır. Deniz ve kâra sübayları - muzın koydukları çelenklerden baş - ka Türk Hava Kurumu, Halk Partisi ve Halkevleri, İstanbul Belediyesi de anıta birer çelenk koymuşlardır. Müteakıben 'Türk bayrağı, çekilir- ken İstiklâl marşı çalınmış ve sonra, yarsübay Osman Ferda, bir nutuk söylemişti Bu nutku Deniz yarsüba; Oğuzun sözleri takip e Harbiye ve Deniz Harp marşları çalındıktan sonra kıtalar Taksim meydanmı terketmişler, merasim ni ylarından Bir topgu Kat'ası SEE No. 30 IAdnandan sonra Yazan: MITHAT CEMAL Sakallı Vasfi aya- ğa kalktı ve bağırmağa başladı Adnan, deminki adliye edebiyatın. haykıra haykıra bitirineö, Reis işa İ ret etti, sakallı Vasfi ayağa kalktı; İttihat ve Terakkinin ve sonra İtilâf ve üriyetin kliplerinde kullandığı ses | sesle haykırarak: — Reis Beyefendi Hazretleri, dedi, zannedersem muhterem mMuarızım â- vukat Adnan Bey hayali bir Ahmet Cevat Beyden bahsediyorlar. Adnan, kalktı: — Onu Vasfi Bey affederler efendi! muhterem (mahkemenizde hay yer yoktur. Morgun günlerce mermer masasında yatan ve bugün bir selvi- nin gufran gibi yeşil gölgesinde uyu- yan Ahmet Cevat Bey mahkemeniz- de kanlı bir hakikat olarak ayağa kalkıyor; karşınızda duruyor; dedi; başmı salladı. Halk Adnanın lâfını çok beğendi; reis Adnanı azarladı: — Müdafaa Vekilinin sözünü kes meyin efendim! Sakallı Vasfi müstelizi bir çehre ile devam etti: — Bendenizin bildiğim Ahmet Ce. vat Bey Sorbondan mezun değildir; Pariste umumhanelerden, kumarba » nelerden, barlardan mezundur. Reis: — Sadetten harice çıkmayın efen- dim! Sakallı Vasfi: — Avrupada babasmın kirli ser. vetini kirli kadınlarla yiyen Ahmet Cevat Boy. Rels — Sadetten harice.. , Sakallı Vasfi — Pariste morfn kullanan, şoförlük eden, karakollarda sabahlayan Ahmet Cevat Bey Rels — Ölüye hürmet lâzımdır 6- fendim diyorum. dayakla kovulan Ahmet Cevat eBy... — Mahkemenin © nezahetini ihlâl ediyorsunuz; hakkınızda kanu- nu tatbik edeceğim. Sakallı Vasfi — Merhamet buyu- run efendim. Bir noktayı arzedeyim. Madam Raşel adındaki kadm da, Adnan Beyefendinin buyürduklari gibi, Cevat Beyin kâtlinden mütetö- sir olarak fücceten ölmüş değildir. Çocuk doğurmuş, hummayı nifasi - den ölmilştür. Mikroptan. ölmekle teesslirden ölmek arasmda kalple rahim arası mesafe yardır. Reis — Ailelerin mahremiyetine 'asfi — Fuhşa vasttalık € den Ahmet, Cevat Bey... Reis — Muhakemeyi tatil edeceğim diyorum, efendi; kanun dairesinde 3öz söyleyin diyorum, efendi, anlamıyor musunuz yoksa?... Sakallı Vasfi — O halde müsande buyurun; bir de müvekkilim olan Ben li Ahmetten bahsedeyim. Reis beye- fendi, bundan 19 yıl evvel İstanbulun Sofular mahallesinde tapu müdürü Se nih Efendi isminde sulehadan bir zat mehzulen ölüyor; ve Macide Hanım ismindeki zevcesi genç yaşında dul kalıyor. Ahlâkı ve çehresi biribirin- den güzel olduğu rivayet edilen (aşa- ğısını getiremedi; elindeki kâğıda baktı) Ve... ve... ve ismetile mahal- lesinde hürmet kazani bu ka dnm önünebirgün-— şimdi is mini söylemek istemediğim— üdeba- —————— hayet bulmuştur. Gece Halkm. sevinci, meşesi gece geç vakte kadar devam etmistir. Bütün hâlkevlerinde, Tayyare Cemiyeti şu- belerinde zengin programlaris müsa mereler verilmiş, kazalarda büyük fe ner alayları tertip olunmuştur. geçi resminde yemeni SİM Mür laa mızdan bir zat çıkıyor; bu muhterefi kadınla “evleneceğim., diye aldatarak münasebette bulunuyor; bu Macide Hanımın bu adamdan bir erkek çocu ğu oluyor; fakat bu adam kadmı ve çocuğu kovuyor; Macide Hanım kah“ rındanu verem oluyor, ölüyor: Doğan çocuk ta bugün mahkemenizin huzü- runa bir katil maznunu olarak yor. Dedi ve (Benli Ahmedi) sahneler“ eki avukatların şehadet parmağil8 sterdi. Süleyman sarardı: Pariste ike0 (Meşveret) gazetes tertip tashih“ lerine baktığı için kendisini üdebadan farzediyordu; Macide ile de aylarc8 münasebette bulunmuştu; bu katil Benli Ahmet, Macide ile münasebe tinden acaba haberi yokken, doğan bir piç miydi? Fuhşun ve piçin tarih» lerini düşündü ve lüzumsuz vehmine güldü; Sacidin kulağına avucunu? içinden fısıldadı: İ — Avrupada kontlar, dükler, mar“ kiler hep müseccel piçtir yahu, bil mez misin? dedi; gülmemek için ikisi de önlerine baktılar. Adnan, hastalığının harareti bit denbire fırlamış; çürük göğsüne iki ciğeri iki yara gibi tırnaklarmı geçir“ miş; gözleri kırmızı; yüzü beyaz; $8* kaklarında, ensesinde soğuk terler bi rikiyor, başı dönüyor, nereye baktığı" nı bilmiyor, hâkimleri kürsü“ leri tek bir karaltı halinde görüyordu. Sakallı Vasfi yumruğunü sallıyara aktör sesile haykırdı: — Reis beyefendi, evet, en gür 8“ #imle itiraf ediyorum; müvekkilini piçtir; fakat eğer bu piçlik bir ei“ rümse insan adaletinin bu dalâletin$ İ ayni sesle isyan ederim. Rels beye * Sakallı Vasfi — Kumarhanelerden | İmuslusu piçlerdir. Cani bir babanın fendi, dünyadaki mücrimlerin en n8* lekesini, adında, taşıyan. piçlere, . in“ sanlar merhamet etmelidirler. Reis — “Veledi mader behata,, de“ yin efendim. Sakallı Vasfi — Piç kelimesi... Reis — (Haykırarak) Veledi gey” rimeşru deyin, nezahetini ihlâl ediyorsunuz. Sakallı Vasfi — Peki efendim; ve ledi gayrimeşru... Reis — Hem bu söylediklerinizin davaya taallikunu göremiyorum. Sakallı Vasfi — Müvekkilim Benli Ahmedin sağ kolundaki (ben) gidi alnındaki piçlik, affedersiniz, veledi mader behatalık lekesi de kendisin? elinde olmıyan bir kabahattir. Benli Ahmet, bir katile yakışmıyın çok güzel, böyaz bir yumrukla elinin yanağındaki bir damla yaşı sildi. Adnan, kendi kolundaki (ben) i ha turladı. Mısır prensinin bahçesinde Ahmedin kolunda gördüğü (ben) 119 kendi sağ kolundaki (ben) biribirin? iki göz bebeği kadar benziyor, Adns* na bakıyordu. Ahmette de kendisini gördü. Burun, çene kemiği, gözler beP kendiydi. Macidenin lepiska saçları katilin fesinden taşıyordu. Demek Kİ Belkisin ona Nişantaşındaki konak“ ta ikide birde: “Adnan, bu çocuk sana benzemiyor mu biraz?” deme si, Adnanm o zaman sandığı gibi istihza değildi. Demek kendi oğlunU astırmak için aylarca çalışmış, ya * lancı şahitler satınalmış, lâyihala yazmış, mahkemede nutuklar söyle” mişti, Demek sakallı Vasfi ona bu şahit” ri hep bunun için bulmuş, (Ahmet) i# avukatlığını bunun için almıştı. Sakallı Vasfi — Fakat, dedi; mah” kemei aliyelerinee müvekkilimin bU katli taammüden işlediğine kanaf varsa bunun ne gibi tesirler altmdi işlendiğini düşünmelidir. Dedi ve cürümde müddelumumiliK makamının dediği gibi cezayı arttır#” değil, bilâkis azaltacak vasıflar o bU” lunduğunu uzun uzadıya anlattı; idamın kürek cezasına indirilm istedi; yerine oturdu. Ermeni tereliman, Amerialı kad” iki avukatım lâflarmı tercime ett Kadm düşünüyordu! Maktul Cev için, gözlüklü avukat “Sorbon,, daf sakallı avukat “umumhaneden, mezi” diyordu. Kadır, İstanbulda Amerikt? ikl hemgerini görmüş gibi şaştı “* tercümana; Karkası vor)