No.1 — Yazan : Kadircan Eafı — Tanrı hakkı için buralardan ellerimiz boş dönemeyiz —1— İ Dertli Hasan... i Man adasmı ve Tskoçya ile İrlânda | Arasındaki şimal kanalını çoktan geç mişlerdi, İ Bir iki saat sonra İsliy adasını; Bancankta bırakarak iskeleye döne -| <ekler, Irlândanın şimal ve garbine| Eldeceklerdi. İ Cezayir kiyılarmdeki küçük Kil 1i-; Manmdan çıkalı tam yirmi yedi gün; olmuştu. Ispanya ve Portekizi Ingil- terenin garbi İle Irlândanm şarkmı baştarbaşa taradıkları halde bir tek Av bulamamışlardı. j Recep reis kıç kasaranm en geri -| Binden direğin tepesine uzanan kalm| İplere sıçradı ve dört tarafı gözledi. Sonra aşağı inerek homurdanır gi- Söylendi: — Nedir bu tssızlık?.. Otuz altı yl! dır denizlerde dolaşırım, bu derece Uğursuz bir akımı ne gördüm, ne de ittim. Halbuki burada eskiden vi - Zir vızır gemiler dolaşırdı. Kara Mahmut 6öze karıştı: — Al benden de o kadar Onca Lundy sdasınm en yi #inde oturur, Amerikadan Bristol'a Edip gelen gemileri elimizle koymuş gibi yakalardık. Şaşı Mustafa engine bakan gözle- rini arkadaşlarma çevirdi: — Murat reisle beraber dört gemi idik, Bir yılda dört yüz gemi avladık, Bey gidi günler hey... Söz söylemek sırası sanki Tosuna gelmişti: — Kuruttuğumuz denizde dolaşı - yoruz. Ne üzülürsünüz?. Recep reisin derdi büyüktü. Yum - ruğunu sıkarak geminin küpeştesine bir balyoz gibi indirdi: — Tanri hakkı için buralardan el- lerimiz boş olarak dönmeyiz. Geri dö nüp te Dublen'e hattâ Bristol limanı- Ba baskın yapacağım geliyor. Kara Mahmut cevap verdi: — Bu bir delilik olur. Recep reis çıkışır' gibi söyl “— Böyle zâmanlarda. delilik, hirktar, Bu konuşmalar bir Türk kadırga- &ında ölüyordu. Bu, yüz elli ayak uzunluğunda kü. çlik bir gemiydi. Provası kılıç balığı- nm burnu gibi sipsivri olarak uzanı- yordu. Ucuna sapan demirine benzi- yen büyük bir demir takılmıştı. Son hızla düşman üstüne giderek saldırdı ğı geminin bordasını delmeye ve &Yy- ni zamanda orada saplı kalarak için- dekilerin düşman gemisinin güverte- Rine geçmelerine yarardı. Buna (mah muz) denirdi ve bir tane de yine ön- de fakat suyun altında kalan kısım- da vardı. Bunun biricik vazifesi düş- Man gemisinin teknesini su altmda- ki kısımdan delmek ve bu suretle ba- tırmaktı. Geminin burnundan on on beş ayak Eerisinde tç tane top bulunuyordu. Toplarm üstü ise birdenbire yük - #eliyor, etrafı korkuluklu bir tarata haline geliyordu. Buraya (Baskasn- ra — Rambata) deniliyor; tüfek ve oklarla gilâhlandırılmış olan askerle- rin bulunmalarına yarıyordu. Toplar ateş ederken, onların üstündeki a8 - kerler de düşman gemisindeki asker- leri ve kürekçileri ok ve kurgun yağ- Mmuruna tutuyorlardı. Rambatadan sonraki kısım gemi- Din kıç kasarasına kadar dümdüz bir halde devam ediyordu. Buraya (otu- Tak) denilen yeni sıra ve sabit pey- keler konulmuştu. Her peykede dört oturuyor ve geminin güverte sine ayaklarından zincirli oldukları kocaman bir küreği çekiyorlar »di akıl. | | | Gemide sağlı sollu yirmi çift otu -| Pak vardı, Oturak sayısı bu çeşit ge-| milerin büyüklüklerini anlatmak i- İçin kullanılan bir ölçü idi. Firkate denilen en ktiçükleri on, Paşa Buştar dast nâr verilen en büyüğü de otuz) Altı oturakir olurdu. Recep reisin gemisi ortadan daha kücük ve hafif bir kadirga idi. Onun da biltün diğerlerinde oldu- gibi kürekçilerinin dörtte üçü harp lerde yahut baskınlarda ele geçirilen düşman esirlerinden ibaretti. Yalnız Mer klirek başma ve küreğin topaç Mumu tutmak iizere birer gönülü rekçi koymuştu. Bunlar para ile tatliş azm Türklerdi. Hem kürek Şilerin iyi çalışmalarma, hem de bir İarp sırasında zinelrlerini kırarak ya hut başka gekilde kargaşalık çıkar - harbe de girerdi. Iki sira oturaklarm ortası, gemi- nin başından kıçma kadar, dlimdüz bir yoldu. Bunun orta yerinde büyü- cek bir kütük bulunur ve bir gardi - yan yolculuk srrasmde kürek çekile- cekse bir tokmakla bu kütüğe müsa vi aralıkla vuruyordu. Tokmağın hiz ii veya yavaş vurduğunn göre kürek lerde hizli yahut yavaş denize, dalıp çıkar, ona göre yol olrdr . Geminin kıç tarafı birdenbire yük- seliyor ve geriye doğru meyilli ola - rak geniş, dört tarafı açık bir balko- nu andırıyordu. Buraya (kıç kasara) deniliyor- du. Kıç kasara, geniş bir sofa gibi dö- genir ve güneşli zamanlarda da Üs - tüne kırmızı, yeşil, yahut beyaz bir tente gerilirdi. Geminin kaptanı ve kumandanı demek olarak reis ile dü- menci ve başlıca leventler burada o- tururlar; gerek diğer askerleri ve ge rek kilrekçileri her an kolaylıkla gö- gönünde bulundururlardı. Kıç kasaranın .önünden geminin teknesine inen merdivenden sonra bir iki kamara, erzak ve giyecek de- poları, esirlerin kapatılmasına mah- sus, yer, silâh ve cephane ile su va- rillerinin konulduğu bölmeler geli -| yordu. | Geminin iki direği vardr. ve bunla. ra icabma göre liç veya dört köşeli birer yelken çekiliyordu. Recep reis tam elli yaşmda bir yi- gitti, Yuvarlak bir sakal onun ya * nık yüzünü çerçeveliyordu. Kaşları kalın, elâ gözleri keskindi. Başındaki İbüyücek kavuk, orta boylu olmasına | müşler. Şehre bir tek hüeumla gir - İrağmen onu uzun boylu gösteriyordu. | mişler ve birçok esir almışlar. Hattâ Fakat en çok göze çarpan yerleri ge- | niş omuzlariydi. Sırtmda çizgili bir) çocukları bu esirlerin aralavında bu- mintan, onun üstünde işlemeli çuha: | muyormuş. Koca Murat reis oracık- dan kırmızı bir yelek bulunuyordu.|ta çuvallarla altın ve mal alarak Belindeki geniş ve kırmızı kuşağın a- | esirleri geri vermiş, Sanırım ki, Tur- rasından bir palanm, bir hançerle iki | gut reisten sonra Cebelüttarik Boğa- tane fitilli tabancanın )zmı ilk olarak geçen Türk, koca Mu- sapları görünüyordu. Şalvarı âncak |rat reisi, dizlerinin Üstüne kadar geliyordu. Ba. Vön tülebeği Müracaat şekli üzerinde Hususi muhasebeye çok bir ihtilâf çıktı Orta mekteplerle İiselere parasız olarak almacak yatılı talebenin mü- racaatma müteallik muamelenin şek li yüzünden Maarif Müdürlüğü ile kaymakamlıklar arasında bir ihtilâf bhaşgöstermiştir. Mesele şudur: Bu gibi talebeler için Maarif Müdürlüğü bir fakrühal ilmühaberini bastırmış, fakat ayni maksatla kaymakamlıklar ça da bir ilmilhaber gekli kabul edil miş ve bastırılmıştır. Bu suretle ma- İ ariften ilmühaber alanların kâğıtları hi kaymatamlık tasdik etmemekte, larm doğrudan doğruya tanzim eylediklerini de Maarif mute ber tutmamaktadır. Mesele, Maarif Vekâletine bildirilmiş ve kaymakam- lıkların yaptığı ilmühaberlerin ka bul edilmesine müsaade istenilmiş - tir. Oyun bahçeleri için Maarif müdürlüğü, bir kisim ilk mekteplerde tesis edilen oyun bahçs- lerine “gelen çocuklar için oyuncak- lar satın almıştır. Bu oyuncaklar bu gün tevzi edilecek, yarın bahçeler ka palı olduğu için pazartesi gününden itibanen çocuklar bundan istifade €- Malarına engel olurdu. Lâzm olun- S2 silâhme alır, leventlerin birükte dehileceklerdir. İdi. ! cakları çıplaktı ve ayaklarma, yüzle. ri sarı meşinden yapılmış, uçları kal- kik papuçlar giymişti El şında olmasma rağmen yir- mi beş yaşında bir delikanlı gibi can- A, gürbüz ve çeyikti. Anadoludan ay larca uzak olan bu yebancı Sularda tek başma dolaşırken Kendi evinin bahçesinde dolaşır gibiydi. Kara Mahmut ondan daha genç ve uzun bıyıklı yağız bir adamdı, Tosun ancak otuz yaşlarında orta boylu bir yiğitti. Şaşı Mustafanm ise uzun Ve inte bir boyu vardı. Aşağı yukarı hepsinin de kılıkları ve silâhları biribirine benziyordu. Yalnız, başlarında, birer kavuk yeri ne keçeden kırmızı külâhlar buluru- yordu. Daha genç ve geride kalan leventlerin kılıkları pek sade olmak. la beraber çoğunun da ustura ile ka- zanmış olan başları çıplaktı ve parlı. yordu. Leventlerin çoğu geminin baş kasarasına toplanmışlar, orada yer - Kasımpaşadan K. L, imzasile: Sıcaklar malüm. Geçen gün bayıl- dım. Ve küp gibi terliyorum. Allah aşkına bana bir çare söyleyiniz, ne yapayım? En iyi çaresi, serin bir yerdir. Fa- kat hülâsa ettiğimiz mektubunuzdan anladığımıza göre çalışmak ve yürü” mek mecburiyetindesiniz. Az terle - mek için teninize ince bir yün fanila giyiniz. Teri çeker. Fazla terlemeğe mâni olur, ve Üstelik te serin tutar, Mümkün olduğu kadar az su İçiniz.. Susadığınız zaman çay İçiniz. Yabancı dillerden hangisi Şişliğden R. imzasile: Oğlum bu sene ilk mektebi bitirdi. Kendisinin yabancı bir dil öğrenme- sini istiyorum. Orta mektepte ingi- Ezee, fransızca ve almanca öğreniyor tar. Bu dillerden hangisini öğrensin? Bu hususta bir fikir verebilir misi- mz? Eğer çocuğunuzu ticaret sahasma sevketmek İstiyorsanız, ingilizce öğ- retiniz. Fikri faaliyet sahası için fransızcayı ve teknik saha için alman cayı tavsiye eyleriz. Almancanın bey nelmilel kıymeti diğer ikisinden da- ba az olduğunu da ilâve ederiz Henüz belli değil C. N. imzasile; Geçen gün bir gasetede, sıcaklar dolayısile dairelerin saat Iş den son- ra kapalı olacağını okudum. Bu do, vu mudur? Ve ne zamandan itibaren tatbik edilecek? Bu benüz Xr tasavvurdan ibaret - ür. Alınmış bir karar yoktur. Ve zannedersek bir karar s''nsa bile, bu gene için teklifi biraz müşkül ola - caktır. Nişanlıyız, fakat... Sabırsız imzasile: Nişanlımla müthiş sevişiyoruz. Ben Ti yaşındayım. O 21 yaşında. Evle- nebilmemiz için iki sene daha bekle- nek lâztm, Fakat hiç birimizde sabır | ve bu kadar beklemeğe cesaret yok.| Dana bir nasihat veriniz. Ama onu sık sik görmeme mâni olacak şekilde bir nasihat olmusum. Garip bir tarzda tavsiye istiyorsu- | lere bağdaş kurup oturmuşlardı. De- nizlerde daha eski olanlar re es ki maceraları anlatıyorlardı . : Bunların arasında, 1603 te Rados- ta seksen yaşımda ölen koca Mu- rat reislo beraber bulunanlar var - Bir tanesi şöyle diyordu: — O zaman sekiz yaşında ya var- dım ya yoktum. Bundan tam kırk iki yıl önce idi. Babam kota Murat rei- sin yanında leventti. Bir gün erken. den sekiz kadirga ile engine açıldılar, Sonradan babam anlattı. Cebelütte- rik Boğazından Atlas denizine çık- mışlar. Bir sabah Kanarya adalarm- dan Lenzarut adası önünde görün - vali ile başlıca zenginlerin çoluk ve (Arkası var) j İmar faaliyeti yardımlarda bulundu « Diyarıbekir, (Tan) — Son seneler içerisinde hususi muhasebe, şehir İ$- leri için birçok yardımlarda bulun - muştur. En başta, Atatürk heykeli inşaatma sarfedilmek Üzere belediye- ye on beş bin Tira verilmiştir. Sanayi Akademisine ısmarlanan heykel bu yıl dikilecektir, Halkevi binast İçİn 22250 lira verilmiş ve bir o kadar da bankada hesabı cari açılmıştır. nuz. Daha ağzımızı açmadan, tavsi, zi tahdit ediyorsunuz. Onu “'ş görmeyiniz” diyeceğimizi nere - tahmin etniz? Hayır, onu iste - diğiniz kadar sık görünüz. Fakat yal nız, başbaşa kalmayınız. Aksi takdir- de.... Hem biliyor musunuz, erkekler zevcelerinin, kendilerine bile, evlen- meden evvel zâf göstermelerine ta- hammül edemezler. Bekleyiniz. İki se ne, tasavvur ettiğiniz kadar uzun bir zaman değildir. Düsünüz ki bu sene- başı olduğu zaman, “biribirinize” ge- lecek senebaşı evleneceğiz, diyecek- sini» Bana düşman... İstabuldan S. Y. imzasına, Mektubunuzu aldık, Orta tahsilini- #i bitirmek üzere olduğunuzu söylü - yorsunuz. Buna hayret ediyoruz. Çünkü söylediklerinize hiç bir mâna veremedik, Siz, henüz maksadınızı, mektupla dahi, anlatabilecek bir vazi yette değilken, gönül işlerine nasil Ressam Nüzheti çoktanberi göre- miyordum, Acaba çocuğa ne olmuş- tu? Yoksa çektiği sefalete artık da- yanamıyarak ölüp gitmiş miydi? E- ğer böyle ise ona çok yazık olmuş- tu. Çünkü ressam Nüzhet, kibar, iç- U, samimi bir arkadaştı. Fakat ne çare ki, kendini satmasını bilmez - di. Çünkü izzetinefsine çok düşkün- dü. O beklerdi ki, kendisini çağırıp veya ayağıma kadar gelip resim si - pariş etsinler. Yoksa açlıktan ölse ötekine berikine gidip te: — Güzel tablolarım var, ucuz ve - receğim, alır mısınız? Gibi bir teklifte bulunamazdı. Bu #ebeple hayatı büyük bir yoktuk için- de geçiyordu. Geçen gün Nüzhet ansızın karşı - ma çıkmaz mı? Fakat hayret! Oğ - landa kılık, kıyafet büsbütün de - gişmişti. Üstünde yepyeni bir kos - tüm vardı, Beni görünce o eski sâ - mimiyetile derhal aşinalık etti. — Maşallah, dedim, nerelerdesin yahu? Seni artık göremez olduk. — İşlerim pek çok. Ahbaplarla bu luşmaya vakit bulamıyorum. — Ya... Demek kazanem yolunda. Allah versin! Anlat bakalım, talih sana ne suretle güler yüz gösterdi? — Gel, gu spkağın içindeki biraha neye gidelim. Hem sana bu garip ma ceramt anlatırım, hem de birer bar - dak Yuzlu bira içeriz. Birahanede karşı karşıya göçti Nüzhet anlatmaya başladı: — Azizim, meteliksiz kalan bir a- damın karnını doyurmak için âklı- na gelen çareler, sen de bilirsin ki, şunlardır; 1 — Bir dostundan ödünç istemek, 2 — Esyasmdan bazımmı satmak, 8 — Veresiye viyecek tedarik etmek. Fakat ben, altı ay evvel eski bir ta- birle nanpüreye mühtaç olduğum ?a man, bu çarelerin hiçbirisine baş vu- racak vaziyette değilem. Çünkü sen de dahil olmak üzere görüştüğüm ar kadasların hepsi benim gibi züğürt insanlardı. Bunlardan borç para is « tiyemezdim. Satacak hicbir şeyim kal mamışir. Tanıdığım bütün esnaf ba- na krediyi kesmişlerdi. O gün açlık. tan Isyan eden midemin feryatlarma bir çare bulmak için kendimi soka- ğa atıp bitikin bir halde dolaşirken birisi kolumu tuttu: — Merhaba Nüzhet, böyle dalgm karışır da muvaffakiyet beklersiniz? | Size, sevdiğiniz kızın “düşman olma» | #mı, tabil görmemek elden gelmiyor. Bununla beraber işte bir dost tavsiye si: Böyle havai şeylerden vazgeçiniz. Derslerinize çalışmız. Evvelâ, düşün meği, sonra düşündüğünüzü muna - zam bir şekilde İfade etmeği öğreni- niz. Bundan sonra da, emin olunuz herşeyde muvaffak olursunuz... ——— —— Dahiliye Vekilinin tamimi Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Ulu Önder ve büyük inkılâp anıtları hak 22 bin küsur lira ile nafia binası ye | Kinda . Vilâyete mühim bir tamim pılmtş, tamire mühtaç köy mekteple- rine İki bin lira yardımda bulunül - muş, açılacak kız enstitüsü için eski sanayi mektebi. İstimlâk edilmiş, t8- mirata beş bin lira verilmiş, telefon şebekesi kurulmuş, nümune çiftliğİ açılmış, memleket hastahanesinin üst kat İnşaatı tamamlanmış, tebbir- göndermiştir. Tamimde deniliyor ki: “Vilâyet ve belediyelerin Ulu Ön- deri ve büyük inkılâbı tebçil Ve yer anıtlar yapmak teşebbüsünde bulundukları memnuniyetle haber a- lınmaktadır. Herhangi bir sahaya di- kilecek bir âbidenin şekil, resim ve ifade itibarile taşıyacağı hussulye - hane için yirmi bin lira verilmiştir. Ayrıca, 24 aygır alabilir genişlikte ve civar vilâyetlerin de yardımile elli bin Ilraya aygır deposu yapılmıs, vali konağı bitirilmiş, ve bunun için elli bin ira verilmiştir. ——— Umumi Heyeti Ziraat Bankası umumi heyeti Teş- rinisanide Ankarada toplanacağın - dan murahhas seçilmesi vilâyete bil- 8irilmistir. tin tayini yüksek fen ve ihtisas bil EİSİ, ayni zamanda muayyen bir plâ- nın tatbikatile alâkadardır, Bü İti- barla gerek vilâyet ve gerek beledi- ye idarelerinin yaptırmak tasavvur ve teşebbüsünde bulundukları anitla rm resim ve plânlarile keğif evraki- nı merkeze göndererek tasdik ettir - meden tatbikma ve hiç bir taahhtide girişmemeleri ve münakasaya kon - duktan sonra da merkezden istizan ve müsaade alınmadıkça ihale edil memeleri Lizimdır. öö. dalgım ne dolaşıyorsun? Bana söz söyliven sdam, tâ mek- tepte İken tanıdığım ve sonra yüzü- nü görmediğim Mahir işminde bir İ gençlik arkadaşımdı. Daha küçüklü- İ ğünde anaforcu, şeytan, serseri tabi- İatli olarak tanınmıştı. Fakat ben bu İsmada bunları düşünecek halde de- İ ğildim. Uçan kuştan medet umuyor- İdum. Kendi kendime: “Acaba şu e6- ki arkadaştan birkaç kuruş ödünç &- labilir miyim? Herhalde parası var- dır, Çünkü kılığı, kıyafeti düzgü: Diye dişiinürken Mahir sordu: — Yemek yedin mi? Derhal cevap verdim: — Hayır! şu lokantada bir yemek yedireyim. Ayni zamanda gençlik hatıralarımı - İst yâdederek neşeli birkaç saat geçi- ririz. Hazır bugün işim de yok. Bu teklife can atmamak benim İ- çin kabil miydi? Derhal Mahirin ko - ıma girdim. Beraberce bu lokanta. ya geldik ve şimdi oturduğumuz ma- #anm başa geçerek yemeklerimizi yemeye, biralarımızı içmeye koyul- duk, Bu eski arkadaş çok cömert davrahıyor, bana çekinmeksizin en pahalı yemeklerden o seçebileceğimi, istediğim kadar bira içebileceğimi söylüyordu. Tam iki saat karşı karşıya yiyip içerek, tatlı tatlı konuşarak vakit ge £ girdik, Arkadaşım, Havyar hanımda komisyonculuk ettiğini, vaziyetimin fenalığmdan müteessir olduğunu söy ledi. Tanıdığı zenginlerden benim i - çin herhalde resim siparişi alacağını vâdetti. Bundan sonra garsonu ça - ğırarak şu emri verdi: — Şu köşedeki tütüncüye git. Yir mi kuruş verip benim için fil marka bir püro satın al. Ama mutlaka fil marka olsun, Başkasını istemem. Garson beş dakika sonra geri ge « lerek fil marka püro bulamadığını söyledi, Arkıslaşım öfkelenmişti: — Amma beceriksizsin be adam, Mutlaka tütüncüye anlatamadın. Ba- ri bir solukta ben alıp geleyim. Şapkasmı başma koyup acele ile kapıdan çıktı. Gidiş o gidiş! Nihayet beş dakikada gelmesi icap ederken bir buçuk saat bekledim, he gelen var, ne giden! O zaman pek feci şe- kilde iğfal edildiğimi anladım. Şim - di ne yapacaktım? Dört, beş lira tu- tan yemek ve içki masraflarını na « sıl ödiyecektim? Ressam Nüzhet bir müddet dinlen di, cigarasmdan bir iki nefes çekti, sonra hafif bir gülümseme ile sözü- he devam etti: — Şu dip taraftaki veznenin par- maklıkları arkasında oturan sarı saç h kadın yok mu? Hani ara sıra bana bakıp gülümsiyor. Bu kadın biraha- dır. O gün kötü ilm sırada yine orada, bulunuyordu. Elindeki kitaba dalıp gitmişti. Derhal aklıma bir fikir es- ti. Arkamdaki duvarda asdı duran karton tarifeyi aldım. Arkasına beş on dakika zarfında madamın portre sini çizdim. Görüyorsun ya, kadm - cağız pek o kadar çirkin değildir, Yalnız burnu biraz uzun, ağzı biraz büyük, kirpikleri de biraz seyrekçe « dir. İşte o kadar. Ben, portrede kü - çük bir tadili yaptım: Onu mütena- sip burunhı, rıstık ağızir, sık kirmkli olarak çizdim. Öyle güzel düştü ki, sorma... Kadma götürüp gösterdim. Sevinçli bir çığlık kopardı: — Aman ne güzel olmuş, nekadar da bana benzemiş! — Tıpkı siz madam, dedim, insan kâğıdm Üzerinden kalkıp yürüyecek siniz zannediyor! — Rica ederim, bunu bana satr - niz. — Onu size hediye ediyorum ma- dam. — Fakat olur mu ya? Az çok bir ücret istemek sizin hakkınızdır. — Hayır madam. Sizin büyük kıta da yağlı boya güzel bir resminizi ya- payım, o zaman Ücret meselesini ko- nuşuruz. — Çok lütufkârsmız Mösyö, — Size nâresimi vereyim, Müsait zamanlarmızda geliniz de resminizi yapmaya başlıyayım , Madama adresimi verirken dedim ki: — Lütfen borcumuza bakar mist. nız? — Borcunüz yoktur Mösyö. — Olur mu ya? — Yaptığınız güzel resimden na- | Ben de yemedim. (Saatine baka -İsri ticret alıp almamak sizin salâhi. İrak) saat bire gelmiş. Haydi sana) yetiniz dahilinde ise, yiyip içtikleri « nizin parasmı isteyip istememek te öylece benim hakkımdır. Uzatınıyayım, iki gün sonra mada mın yağlı boya resmine başladım ve resmi madamın olduğu gibi değil, ol. mak istediği gibi bir şekilde ikmal ettim. Ondan sonra madamin ahbap- larma yaptığı kuvvetli propaganda- lar sayesinde şöhretim arttı. Atöl - yem her gün kadın müşterilerle do- lup boşalıyor, Sen de anlarsın ki, bana müracaat eden kadınların ufak tefek kusurla- rını birer fırça darbesile kapatarak onları güzel göstermenin yolunu tut- tum. Işte muvaffakiyetimin. bütün sırrı budur, Agdh İZZEP Üüğlü