— 4 TAN Neyzen Tevfik Yeni koşmalarını okuyor " Gök yüzü yıkıldı yıldızlar söndü" | adı ay geri döndü "Güneş hiç Sabahm sekizinde, Galatasaray ö- münde Neyzen “Tevfiğe rasladım. Gözleri havada, Kovboylarınkine ben ziyen şapkası gelişi güzel yerleşmiş elleri dirseklerini tutar bir vaziyet te sordü: — Bugün ayın kaçı? — Yirmisi, — Hâlâ mı yirmi... Sabahtanberi kaç kişiye sordum yirmi dedi... Hâ- lâm: ? — Ne var üstat, gel şöyle bir kah- veye oturalım. — Olmaz. Ev arıyorum. — Ne evi? Neyzen çoştu: — Dört senedir bir evde oturuyo- Tum. Üst katını işgal ettiğim bu evin alt katında bir başkası oturur, kira- yı vermeden kaçtı herif. ev sahibi kunturatı yaparken kefil (o almağı unutmuş. parasını da alarındı, şim- di başka bir kiracı bulmuş, evi kira lamış, fakat tamammı... beni de çi- karmak istiyor. — Bundan sana ne, hem niçin kun turatı kefilsiz yapmış? — Ben de öyle dedim, bana “ se- nede bir defa insanın eşekliği tutar, kunturstı yaptığım gün, benim o gü- nime raslamış” dedi. Senin anlıyaca Em ev sahibinin eşekliğinin cezasmı biz çekeceğiz. Durdu bir göğüs geçirdi. — Insanın, dedi, parası olmaz, #i- garası olmaz, yiyeceği olmaz, bunla- Tı bir ahbaptan istiyebilir, hatta sikil- madan istemeli de... Fakat gidip dos- tuna “ sen evinden çık, yatağında ben yatacağım” denmez. Herkese bir yuva nasiptir, hayvanlar, solucanlar bile yuvalarını kıskanırlar, düşün bir kerre, eşrefi mahlükat olan bize ge- Jene kadar bu his nekadar kuvvetle. Bir. — Demek üstat, yersiz kaldın.. 'e derhal aklıma geldi, bir aralık Neyzen dolaşır dururken, tanrdıkla- rından birisi ona “ Neyzen, demiş, tarihte yer tuttun, şu dünyada “bir yer tutamadın!” bunu kendisine ân- latarak hatırlattım. — Yo.. dedi, fazla iltifat etmiş, hoş hakikaten tarihte bir yer edine bildimse, sana doğrusunu söyliyeyim Fikret... bunu faziletimle değil, re- ziletimle edinmişimdir. Ayak divanı uzamıştı, üzerindeki “ satılık” lavhasına rağmen bir hay- Nı zamandır alıcı bulamıyan Galatasa ray karakolunun önünde, gelene ge- çene mâni oluyorduk. — Biraz yürüsek... Dedim, ev sahibini, kiracıyı, dert- lerini döktüğü için biran unutmuş olan Neyzen kabul etti, birer de si- gara yakarak, yavaş yavaş yürüme- ğe başladık. Neyzen, birşeyler murıldanıyordu: — Ha... evet... tamam... Sana, ye- ni yazdığım bir koşmayı okuyayım, Fikret... ister misin ? Hemen kalem kâğıt çıkararak: — Dinliyorum, Dedim ve yazdım: Ruhuma sunduğun mukaddes günah Kanımda ateşten bir şarab oldu Sevdanın şimşeği çakmca gönlüm Nağmesi alevden bir rübap oldu Gökyürüi yıkdldr, yddızlar söndü Güneş hiç doğmadı, ay geri döndü Kâinat koyboldu, hiçe büründü Aşkından başkası hep harap oldu OO herçm hayalin ey sarhoş melek Serencam besteler lerek Sen gece verdiğin zehirli çiçek Hicranlar şerheden bir p oldu Vefasız talim bir kara kaya. Yalvardım, söylettim bu sirr: naya Varlığım yok oldu gün saya saya İçinden çıkmaz bir hesap oldu. Koşma bitmişti, tekrar, yürümeğe başladık, içimden: Gök yüzü yıktdı yıldızlar söndü Güneş hiç doğmadı, ay geri döndü mısralarını tekrarlıyordum. Bu iki mısram okadar tesiri altında kalmış tım ki, Abdullah lokantasınm karşı- sındaki (İnhisarlar satış şubesine gelene kadar ona bir tek kelime söy- liyememiştim, ve ancak orada kendi me geldim, Neyzenin takdirlere, he- le benim takdirime hiç ihtiyacı olma- dığını bildiğim ve artık sükütude kesmek istediğim için lâf olsun diye : — Neyzen, dedim, içiyor musun yine ? — Kat'iyyen, dedi, yıl başmdan be- im yok, O gece bir yerde İçi- irdenbire bir emir, balâdan bir emir geldi “artık kes” dedi, ben de “kaldırm şu tepsiyi, dedim saştılar. Artık içmiyorum (İnhisar satış şubesini göstererek), fakat ma- doğm İ şubüleri önünden huşu ile “geçerim, hele gu iki kapılı olan yok mu, ba- zan bir kapısından içeri girerim, ö teki kapısından zorla çıkarım... Yal- nız dört beş ay oluyor,geçenlerde bir dükkânm camekânmda ölü sinekler, tozlu şişeler gördüm, içeri girip söy cekti. — Neden ? — Oyle ya... eskiden türbedarlar vardı, türbelerin her taraflarmı siler süpürürlerdi simdiye evliya ve embi- yamız hep rakı,şarap, kaynak, likör İşişeleri... Insan hangisine tapacağını şaşırıyor, türbelerini ne diye temiz- lemezler? Bunlarm yanında kırık kol İlu Venüs kaç para eder?.. İ Sene başındanberi içmi men, bir zamanlar: Bir ot idin, kamış oldun, ney oldun Feryadıma karşılık hey hey oldun Su, kök, filiz, asma, üzüm, mey oldun Her katreni bana umman edersin diyen Neyzen hiç değişmemişti.O a- rada, gözlerimiz, duvarı kim bilir ne için yıkılmış ve o vaziyette kalmış olan Aga camiine İlişti. — Duvarları tamir mi ediyorlar Neyzen? dedim, yoksa camii açacak lar veya kaldıracaklar mı? — O da olur, o da olur, dedi, bak dinle sana bir kıt'a söyliyeyim: sine rağ Kalbi arr: dinliyor varis gibi kanbur felek Durduğu anda heman eşyaya vaz: yed için Cismin eczayı anasırdan eğer madud İse Past fevtetme, yoktanyerde bir mabed için — Peki amma Neyzen, Taksimde kiliseler var. — Ma... kilise dedin de aklıma geldi İ geçen gün oralarda dolaşıyordum, bi- zim eski ahbaplardan birisi geldi “ba şin sağ olsun! ” dedi, “ hayır ola, ak- rabalardan biri mi göçtü?” dedim. “ tanım, dedi, bizim Galatalı çopur Olga yok mu, 6 sizlere ömür.İstersen gidelim,oenazesini kaldırıyorlar.,, Yü rüdük kiliseye vardık;kapida iyi yüz- den fazla otomobil, ne de saltanatlı kalkıyor? Ne ise, uzatmıyalım,mezar lığa gittik hıristiyan ölüsü açık olur, malüm ya, baktım.. Olga öyle... yat- miş, Uyuyor, bir taraftan da çukur kazıyorlar... yallahi Fikret, çukura ve yabancı gelmedi. “Bana da şurada bir çukur kazıveriniz, hazır gelmiş- ken” diyecektim amma... düşündüm, diridir diye kazmazlar,biliyorum Fa- kat orada, Çopur Olga için şunu ya- ledim, az kalsın başım belâya gire-| gözlerim dikildi de...bana hiç korkunç ! bedim yine meyhanedir, Inhtsarlarn 7 Olamaz bence yörülü" gideme-beyri yerin Her ölü yükselir omzunda suhulu beterin Rolünü yaptı demektir gidene bulma kusur Om var, sen, piyesi oyaatanın kendine sor Bir misafir olarak kaldı beş on gün kürede Rahmeti rab ile Olga, coşüp aktı, ebede. Neyzen, Olgay, bu kitabel senki mezarında, meşhur Volga şehrine benzetiyordu. Taksime varmıştık kendisinden ay rılacaktım, fakat Neyzen, gazete oku madığı için, dünya havadislerini ras- Jadıkça bana sarar: — Ey, dedi, ne var, ne yok baka- lm âlemde... Akirma geleni anlattım, Habeş İm- paralorunun kaçışına gelince: — Dur, dedi, onun için de bir gey yazdım, dinle Dinledim, Neyzen, İmparatorun ka- çarken beraberinde götürdüğü söyle- nen kasalarla paralara telmihan şöy- le diyordu: Yine İngiltere gösterdi bütün kudretini Şu Habeş meselesi bitti, almdı ardı Dönmemiştir Birtanya dediğinden çünkü İngiliz, dostu dokuz ton parayı kurtardı Kendisinden ayrılırken o: — Ben sanan gazeteye uğrarım. haydi Allah selâmetler versin.. gelir hem, Izmirliden de birer şerbet içeriz. Arkadaşlara selâm... Diyordu Fikret ADİL ———.— Prost Yalovadan geldi Yalovanın Imarı hususunda tetki- kat yapan Prost, dün şehrimize dön müştür. Bugünlerde Floryanm imarı işi görüşülecektir. Postada döviz kaçakçılığı Birkaç gün evvel, posta (yolu ile yapılmak istenilen bir döviz kaçak - çılığı meydana çıkarılmıştır. Yapılan tahkikat uzun zamandanberi bu işle uğraşan bir şebekenin mevcudiyetini göstermiştir. Birkaç memurla hariç- ten bazı kimseler zan altına almmış- tır. Londrada bir tayyare kazası oldu Londra, 25. (A.A. — Bir askeri tayyare Fülkestone civarında bir 6- lektrik teline çarpmış ve yere düş- müştür. Içinde bulunan iki pilot öl müştür. z Bu kâza neticesinde Duvres geh- ri uzun müddet elektrik cereyanm- İdan mahrum kalınış ve tramvaylar durmuş ve sinemalar da kapanmış- zıverdim; tar, SAĞLIK — ÖĞÜTLERİ Tırnakların manası En büyük hekim İpokrat akciğer veremine tutulanlardan bir çoku- nun tırnakları: pek tümsek olduğunu gösterdiğinden beri, ondan sonrâ ge len hekimler de hastalarm tırnakla. rını tetkik ederek tırnak şeklinden mana çıkarmağa çalışmışlardır. Bir kere, tırnakların çabuk uzayıp uzamaması bütün bedenin faaliyet de recesini gösterir. Çocuklarda bedenin iyümesi ne kadar çabuk olursa tır naklar da okadar çabuk uzarlar. Hal. buki bedenin büyümesi bitince tırnak lar artık pek yavaş yavaş uzar, insan ihtiyarladıkça tımaklarını kesmek i. çin daha uzun fasılalar bırakır. Uzun süren bir hastalığa tutulanlar da tır- naklarımın haftalarca hiç uzamadığı na dikkat ederler. Mevsimlerin de tırnaklar üzerin- de tesiri vardır. Yazm tırnaklar kış- tan daha çabuk uzarlar. Tedavi için ültra - viyale reyonları tatbik edil- diği vakıt de tırnaklar -Yazn olduğu gibi - çabuk uzarlar. Tırnaklar pek sert olursa tirolt gud desinin fazla işlediğine delâlet eder. Kadınlarda ve erkeklerde hafif şişkin olacaği yerde dümdüz olunea erkek- biği ve kadınlığı ayırt eden guddelerin iyi işlemediklerini gösterir. Bazılarnda tırnaklar pek narin olur çabuk kırılır. O vakıt geker hastalı ğı bulunduğu yahut dahili guddeler- den birçoğunun iyi işlemediklerini haber verir. Barsakları bozuk olanların, karaci- ğerleri yolunda işlemiyenlerin de tır- naklarında bir (o hususiyet görülür” Bunların tırnakları çok defa hem kü cük,hem çok şişkin.hem de açılmış bir yelpaze gibi Uç köse şekline ya- km olur. Bundan başka tırnakların üzerinde uzunluğuna yol yol cizgi- ler bulunur. Ipokrat" ım yalnız veremlilere mah- sus diye gösterdiği pek tümsek tır- naklar yalnız o türlü hastalarda de- İğil, kalb hastalıklarında yahut mik- roplarm hasıl ettiği başka hastalıklar da da görülür. Bir de saat camı gibi yuvarlak ve az tümsek bir türlü tırnak vardır ki buda akciğerlerde başlayan bir iti- Ye xemixleri ve oymak yer vap Höti0Es lerini bozan bir hastalığa delâlet e- der. Damarları sertleşen ihtiyarların da tirnaklari hem sert olur,hem pek ça- buk kırılır. Bunun aksi olarak bede- ne lüzumlu olan kireç miktarı aza- lrsa turnaklar incelir ve yumuşar. Bazı hekimler künser hastalığma tutulanlarm tırnakları, asu geklini kaybederek, gittikçe daha ziyade dört köşe olduğuna dikkat etmiş- lerdir. Bazı kimselerin tirnaklarımm üze- rinde bir yandan bir yana yol yol çizgiler bulunur. Bu da insanın haya tında ağır, mikroplu bir hastalık ge- çirdiğini.yahut Tomatizme ağrılara tutulduğunu gösterir. Tırnakların renginden de mana Çi- kar : İnsana sıtma nöbeti geleceği vakıt tırnaklar morarır, siyahlanır, nöbet bittiği vakıt tekrar eski rengini alır. Bir de tırnakların başladıkları yer- de hilâl şekline yakın beyaz kısım- larm ehemmiyeti vardır, Bunlar iki, üç parmakta olsun bulunmak lâzım- dır. Bulunmazsa vücudun beslenme faaliyetinin, hastalıklara mukavemet kudretinin az olduğunu gösterir. Beş parmakta da bulunursa, bilakis, bede nin kuvvetli olduğuna delâlet eder. Bunlar avuç içerisine bakarak ora- da gördükleri çizgilerden mana çı. karmak istiyen ele bakıcılarm sa- vurdukları hükümler gibi değil, he- kimlerin üzün uzun müşahedelerden ve mukayeselerden çıkardıkları neti- lerdir. Lokman FERİM Eyfel kulesinde Televizyon istasyonu neşriyata başladı Paris, 25 (A.A.) — Eyfel kulesi- nin Televizyon istasyonu, dün ilk de- fa olarak neşriyatma başlamıştır Kuvvetleri şimdiye kadar kullanılan cihazlarmkinden on misli fazla olan yeni cihazlar, Paris etrafında altmış kilometrelik bir mmtaka dahilinde inşiam iyi bir surette vukuunu temin için vücude getirilmiş olan bir anten le işlemektedirler. İlk emisyon, daha ziyade İnkişaf ettirilebileceğini ümit ettirecek mahiyettedir, HERGUN BiR ROPORTAJ Yüzlerce kişi, hep birden, dara- cık bir kapıdan içeri girmek istiyor- lar. Bu öyle bir tehacüm ki, ancak, ekmeğin vesika ile satıldığı günler- de örneklerini görmüştük. Yaşlı bir adam, sapı kırık şemsi- yesi İle önündekileri dürte dürte kendine yol açmağa çabalarken, bir yandan ds mırıl mırıl söyleniyor: —Dün degeldim, bugün de. İçeri girebilirsen Ne uzun muamele imiş yabu!.. Bir başkası, gamı kendine zevke » den deryadillerden olacak, tatlı tat-| kı gülüyor: | — Bilseydim, yatağımı da yanım- da getirirdim!.. Kapının önünde kalabalık gitgide artıyor. Koridor, tıklım tıklım dolu. Meraklı bir adam, ağzı hayretin- den yarı açık, önlne gelene soruyor: — Ne var içerde? Nedir bu kala- balık?., , Eshabı mesalihten biri, gevrek gevrek gülerek: — Haberin yok mu? Yumurta lamış görünere Be, “.i İçerde ne olup bi ber vereyim: Demin “yumurta ka- pıya geldi!” demekle, çok yerinde bir söz söylemiş oldu. Biribirlerini iterek masa başımdaki memurla kar- # karşıya gelmeğe çabalıyan bu ka- İabalık, “yumurta kapıya gelmeden” işlerini görmüş olsalardı, şimdi bu zahmeti çekmezlerdi. Soy Adı Kanu- Du çıkalı, öyle sanırım ki bir buçuk yıl oldu. Bu bir buçuk yıl içinde, ne kadar az kisinin soy adı aldığını bir kaç gündenberi nüfus dairelerinin önünde toplanan kalabalığa baka- rak, kolayca tahmin edebiliriz. İnsanım, bu kalabalığa karşı, yük- sekçe bir yere çıkıp: — Yahu! Bu zamana kadar aklı- nız neredeydi? diye haykıracağı ge- iyor. Yaşlı hir kadm, elindeki yırtık nüfus kâğıdmı sallıyarak, her önü ne gelenin koluna yapışıyor: — Ah, evlâdım.. Sevabma, içeri sokuverl., Ayni ricayı bana da tekrarladı. Zavallı öyle sıkışık bir yerde okal- mıştı ki, içim seıdr. Fakat kendisini içeri sokamıyacağımı bildiğim için: — Kadınım, dedim, nafile uğraş- mal... Giremezsin. Bana kalırsa, bu gün git te yarm erkenden bir daha gelirsin. Ağlıyacak gibi oldu: — Bari bunu sen söyleme!.. Gide gele bıktım usandım! Merak edip sordum: — Kocan, çocuklarm yok mu 86- nin. Bü işi onlara hıraksaydn ba- ri İhtiyarm derdi tazelendi: — Bir kuru kafa kaldım, bu yalan dünyada... Üç çocuğumun üçüde sizlere ömür... — Soy adı, ne aldın bakalım?. — Asıl, memleketimiz Tuna boyu. İ Konu komşu, teyze.. Tunayı soy adı al. dediler. Ben de “Peki!” dedim. Kısmet olur da içeri girersem, kütü- ğe Tuna diye kaydettireceğim! Sağımda solumda birtakım adam- lar, hâlâ kendilerine soyadı ars- makla meşgul, Son dakikada, müna- sip bir soy adı bulamıyarak bocalı- yanlar var: .— Birsoy mu desem, tokgöz mü desem... Sarman mı, desem. Birisi yanayakıla anlatıyor: — Babam adı; Nail... Soy adımı İ Naril yapacağım!.. Naile benziyor, İdiye kabul etmediler. Nail arapça imiş. Soy adr olarak alınamazmış. beni Soyadı almak için nüfus dairelerine tehacüm var Herkes soyadını bir an evvel tescil ettirmek için büyük bir alâka ve sabırsızlık gösteriyor — Nar-il ne demek? — Nar. bizim bildiğimiz nar, © de memleket... Naril, narlı meme" ket manasma!... — Sen de vazgeç. Başka ad bul! — Olmaz. Nail bizim pederin adi. Kütğümüzden silinmesini istemem. Buna benzer, daha ne tuhaf soy adı münskaşalarma kulak mis: oluyorum: Birisi, kendine Sarand£ 8oy adını seçmiş. Sarandanın rumc& da 40 manasma geldiğini, birisi hs“ tırlatmica, caymış. Bu sefer de bu” In bula şunu bulmuş: “Nuha!” Ar kadaşları, nuhayı, yuhaya benzete * rek adamcağızı saraksya almışlar“ Önünde, arkasında: — Yuba! diye bağrışmağa başls © mışlar, Bunun Üzerine nuhadan v8f geçmiş. Büyük babasının Trabzon * lu olduğu aklma gelerek “Taka” Yi almış, — Bu dakikadaki adı, Taka. di” yorlardr, biraz sonra değişirse, onü da bilmeyiz. Ataları arasmda bir yeniçeri Pİ n kendine yeniçeri – tiyen birisi de, durup 8" rurken söyleniyordu: 2 — i adimi FARI İRİSİ Aİ ri değiliz ya... işsiz güçsüz kimselere tavaf” ederim: Bugünlerde, nüfus dairelerinin k*” pılarmdan ayrılmasınlar. Çok eğ” lenceli dakikalar geçireceklerini şi?” diden temin ederim! Salihaddin GUNGO Poliste Bir borçlu alacaklısı! çekiçle ağır yaraladi Mahmutpaşa civardaki hanlt” S dan birinde oturan Ali ve Rami ii adında İki kişi alacak yüzünden E ga etmişlerdir. Kavga esnasında Lu gi lu Ramazan, eline geçirdiği büy bir çekici Alinin kafasma vural tehlikeli bir surette yaralamıştır” valı fazla ika zeyi ettiğinden hi; meye kaldırılmış, Ramazan yakai#” miştir. Boyattığı evini seyretmek istemiş Burgazadada Petro admda dg” yeni boyattığı evini seyretmek g re tamir iskelelerinden birine gi sırada tahtalardan birinin Kıril in üzerine beş metre aşağıya yuYAf 8 mıştır. Petro, muhtelif yerleri ok yaralandığından hastaneye ya mıştır. Ağır yaralamış Beşiktaşta bir fabrikada h8X ye &den Esat ve Paşu adındaki İSİ ye mal yük meselesinden LavET yy tuşmuşlardır. Salt, bıçakla ağırca yaralamıştır. Yaralı M8 ye kaldırılmış, suçlu yakalan! Sabıkalı Hızır dün tevkif edildi el w Evvelki gün Tophanede İyi cinayet olmuş, sabıkalılardar kabakçekirdeği yüzünden, 0 İlyası ağır yaralamıştı. kaldırılan yaralı bir e ölmüştür. Suçlu Hızır yakti, dün Adliyeye teslim edilmi sorgu pılarak tevkif Kızılay üye devşirme sı bir Haziranda başlı?" Üye olunuz, yali” caki” İyi ama, a birader.. Nail başka,nar- il başka.