15 Nisan 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

15 Nisan 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No, 51 Yazan: MITHAT CEMAL Kızının evlenmesine sarıklı bir adamın vasıta olmasını Cemalifer konağın namusuna muvafık buluyordu Adnan: — Nasıl bileyim efendim, meselâ Ki yüz bin lira. 3 z Nazır, zayıf vücudunun içinden bir başka adamın sesi çıkıyor gibi bay- kirdr; — On yedi lira! (0) Adnan gözleri doldu. Maliye nar | Xir müstakbel damadınin bu Takık gözlerine sevindi. Heyecanı büsbütün arttı; onun da gözlerinde iki damla Yaş titriyerek: ri — Bu felâketleri görmek için mi bu yaşa kadar yaşadım? Erzeli © mür buna derler oğlum! diyor, bir zamanki şimendifer dolandırıcısı Hirş'in, bir zamanki devlet istikrazla Tı hırsızı Mires'in dalayerelerini anla tıyor, kolunun yeniyle gözlerini sili- yordu. Adnan maliye nazırının. 0 ne sokulmuş, başmı Omuzuna d mak, ağlamak istiyordu. Ikisi de iki gocuk kadar güzeldiler. Maliye nazı- rı birdenbire kendi haline kızdı, dip- diri bir sesle: — Iyi olacak, çok iyi olacak. Ol - miyeceğiz, bu millet ölmiyecek... Bu memleket ölmiyecek.. İyi günler Eö- receğiz.. Yaşıyacağız! dedi. Sapsarı ayağa kalktı. Tİ gene derin bir süküt başla- dı. Kapı, odanm sükütunu buruştura- Tak yavaş yavaş açıldı. Süheylâ bu- gün saçlarımı tamam örtmyen beyaz başörtüsüyle, kimseden çekinmeyen serbest bir tebessümle girdi, Paşa, odadan çıkarken, Adnan, © buz zayıf elini iki eliyle yakalıyarak örtü; o da Adnan: alnından öpmek İstiyerek fesinin kere öpebil O: “e öpüşürken Süh: , May nazır ayak sesleri, id hağın merdivenlerindeki ski eli Uiarma birer gölge parçasi e sürünürken odaya konağın biltün kütu toplanıyor. bu sessiz iin İnd sında Süheylâ Adnana “Bu hasbi Yin manasi anladın mi?,, diyen göz lerle bakıyordu. Maliye nazırı nanı çok beğene! son kararmı vererek verem olu- rüyordu. Fakat (Tevekkül) ün ilmi- Yalnız Ae şu paşayı yi 4 15 del ii inki mevkiini 19 kerr nazırı da işin bu cihetini leneceğine o kadar sevim- a Ki, o gece kendi evinde keyfin: 'den çocuk gibi şakalar yapan hoca, hayretle bakan karıma bu saadeti- hin sebebini anlattı, ve kadm kısmı- söylenmez kaidesini öm- bi uğursuzu ne diye araya koyarsın? Dünya işine benim aklım ermez ki, Maliye BAzırı: — Otur molla, telâş etme! diyor- du. Dağıstanlı hoca ayakta, kollarını uzatarak: — Bu ellerden iş gelmez; bu eller dua için gökyüzüne açlmaktan baş- | yanya' ka bir şeye yaramaz! diyor, kendine #keleniyordu. N o el maliye nazırı, yatak oda- amda; birini çağırıyor gibi yüksek sesle, karısı Cemelfere: kada, a ak istiyor, Sair Raif beğeni-| le ö iş; anasmm hastalığı Adnan- Gİ in başla; çocuğa | hiçbir şey söylememiş; biz bu izdivaçtan vaz hanım! dedi. Sübeylâ, kona- ğın sessizliği içinde, babasının bütün ömründe ilk defa bu kadar çok çı - kan sesini, yandaki odada, ee mıldamıyarak, bir hayalet gibi, dinle di; karanlık odada, dakikalarca bir noktada durdu; sonra bir tek hiçkr- rıkla karyolasına düştü. Haberi olmadan düşman kazanıyor “Tekirdağlı Cemileye, bahriye mira- yetinde olmadığını söyleyince, söylemeden, budala değildi. anlamış - tr: Adnan, Cemilenin kızını kendine lâyık 'bulmamıştı; ve bahriye mirala- nezaket ediyor, işin dorusunu #öy- emiyordu. Tekirdağlı Cemile artık Adnan için bir düşman!. Kendisini Hidayete çekiştiriyor di- Sakallı Vasfi; kızmı almadı diye, Tekirdağlı Cemile, Dağıstanlı Hoca- nın Hubyardaki evinde karısına söy“ Jediği lâikırdıyı, Beyoğlundaki umum- hanede Samatyalı Filâreti duymuş: Ve Adnan maliye nazırınm kızmı ala çak diye: Bu Samatyalı güzel Filâre (. hepsi Adnana düşmandılar; Ad - nan bunlarm hiçbirine fenalık etme- den, haberi olmadan 3 düşman ka - pr N arkasmda bu üç düşmanla hayatta yürüyor, Belkise koşuyor. Süheylâdan kaçıyor, anasının verem döşeğine iğiliyor, roman yazacağım diye sanata tırmanıyor, o Hida - bem beğenmiyor, hem onun gi- İsi onun gibi olmak işine gelmiyor, çarpıp duruyordu. Adnanm peşine takılan bu düşman arm içinde kımıldadığı belli olma - dan yen Tekirdağlı Cemile iki gündenberi maliye nazırmın Boz tan kemerindeki konağında misa - Br aralık Adnanm lifi oldu. Ce gi etendim.bizim «Hiç tanımas mıyım .l sp müşirinin kızı Belkis ha- endiye de ders veriyor. Süheyl, yüzünü Cemileden sakla- mak için yanmdan kaçtı; yatak oda- ka sma ge ladıkça ona küçülerek ik ederdi. & akdmsn Belkis'in hocası" Ee heylânın uğrıyacağı en büyük fe ketti. Belkis, kadınlarm bile güze buldukları kaddımdı. Adnan'ı, yanın- da ahmaklaşacak kadar seven Sü - heylâ, sevilmiyen bir kadın kadar kendini çirkin bulan Süheylâ, demek ki bir de Adnan'ın önlinde Belkis'le na duruyordu da haberi yoktu. Fakat kadınların güzel buldukları kadınları erkekler beğenmezlerdi. bunu Sübeylâ, Selânikte sörlerde rkadaşlarile beraber bili- mektep halde e Adran'm Belkis , Belkise ras- bakar, onu tet- — Dağıstanlı hoca yerinden sorup beğendiği ne malümdu? Sonra Bek kis kocalı ve namuslu kadımdı; bir erkeğin bir kadını sevmesi onu ümit Jedebilmesile başlardı. Her aşk bir tahmin, bir tasavvur, bir ümittü Bir kadın ki, mümkün değil; fakat çok güzel; bu, aşk için kâfi miydi? Fakat bu düşünceler Süheylâ'nın az İbedbaht olmak için bulduğu çareler İdeğil miydi? Bir de, Adnan, Belkis- ten bir şey ummıyacağı için onu sevmiyebilirdi; fakat her halde on: beğeniyordu; hem çıldırasıya be niyordu; aşk ta bu değil miydi? Süheylâ zihninde, Adnan'ı Belkis'e İlâkayt yapmak için, çalışıyor, ol. muyor, olmuyordu. Tekirdağlı - Ce- bir duvar gribi sessiz zekâsile Cemile'yi söyletecekti. Zeküisim meydana çi- karıp onu ürkütmiyerek budala su- allerle onu da budala yapacak, onun ğzından kaçıracağı şeyleri az bu- ski — hattâ yalan söyle- lacak, ondan mesine razı olacak kadar — birçok likırdı bekliyecekti. Cemile o kadar söylemeliydi ki, zekâsız, tertip- io kadar anlatmalıydı ki lâkırdı- si bir gevezenin heyecanma yakışa- cak kadar samimi olmalıydı. o Bu lâflar tamamen doğru olmasın, Za- rar yok; fakat bol olmalıydı; ağzın- dan doğru şeyjer de kaçıracak kadar çok Jâ£... Çünkü kısa lâkırdı yekpa- re bir yalan olabilirdi, Cemile çok söylemeliydi, çok, çok, çok... Sü heylâ bilmiyordu: Adnan bahsi açı- İmen Cemile de gevez€ olmağa muh- taçtı. Kızmı Adnan'a veremediği gün- denberi Cemile Adnan'a, erkânıharp müşirinin mermer yalısındaki ikindi kahvaltılarmda, seven gözlörie de İğil, gören gözlerle yer Li nan, tuzluğun kapağını iki defa de sürecek kadar toy ve gülünç olduk- ça, Cemile, yalm dışarısmda duy“ duğu dedikoduları hatırlıyor, Adna- nım Belkis'e âşık olduğunu anlamış "Tekirdağlı Cemile Ha- nımın karpuz taralı kızmı mi be- işti; o halde koca erkânı - harp müşirinin kızına Aşıktı; . bu, mutlaka böyle olmalıydı ki Cemile için bu sersemi gülüç olmanın feci çizgileri içinde — dünyanın bu en korkunç kafesinde — herkese gös- İtermek mümkün olsun. Adnanm bu budalalığını anlatmak için, ağzı pek olan Cemile; kimden - olursa olsun, bir ısrar, bir yemin bekliyordu. Cemile, bugün © maliye nazırmn konağının misafir odasında öğle na- mazının son rikâtinden sonra 8e İlâm verirken, kapınm yanmdaki sandalyede oturan Süheylâ'yı sol gözünün bir kısmile gördü; görme- mezlikten geldi; kafası koynunda gömülü, uzun uzun tesbih çekti; de- rin nefeslerle inledi; duaya kalkan elleri muallâkta dakikalarca kaldı; nihayet ; Adnan'ı düşünerek (kal bindeki cehennem, gözlerinde yanan İkâbus, seccadeden titriye titriye kalktı; yere, Süheylâ'nın dizlerinin önüne olurdu. Konuşmağa başladı- lar. (Arkası var) Çaki iikiled (1) Notes et impressions de Turgule — Rambert: Sayfa 121 TAN . i © İmile ile konuşmak hizımdı. Sübey-j ” layı Hüsrev, Adnanın gi Bi & LL EN FAYDALI BİLGİLE Er AR e a Ne Bugünkü Program Astanbul 18— Oda musikisi plik), 19.— Haver- İler. 19,15 Muhtelif plâklar. 20— Halk mu sikisi, Sivaslı İbrahim ve Veysel tarafın- | dan, 20.30 Stüdyo orkestralar, 21.30 Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu A- jansımm gazetelere mahsus havadis servisi verilecektir. e lı 2020: Yeni plâklar. Berlin 19: Orkestra, 20: Plik. 20.45: Aktüalite. 7145: Eğlenceli musiki 23: Haberler 7330: Gece musikisi ve Moskova 1830: Sekstet Rus musikisi. 1945: Plâk. Viyana 18: Avusturya masikisi, muhtelif. 29: YL ki modern müzik parçaları. 2145: Gi mizahı, 22: “Şubert'im ben, adım Şubert tir” adlı yayı. 23.20: Tambur rmasikisi, 2420: Gece musikisi, Seçme program Bükreş, saat 21: Solist konseri (Piyano fik - şarkı) Prag, mat 2210: Karışık neşriyat. Budapeşte, sart 21.30: Operada verilecek i maki : Eğlenceli musiki; a. : Çit piyano ile caz. Sant 20: Mozart musikisi, Kısa Dalgalar Berlin Çalışma saatleri; Bant 1045 — 1420; » “74 m. ve 3İ, 45 m Sant 1800 — 1835: 3148 m. Sant 19 — 2535: 25, 49 m. ve 9 s5m. Londra —— Çaışma saatleri; 19 — 12.20 : 25.58 m we 31, 58 m. Saat 13 — 1545 : 16, 86 ve 15, BZ m. Sat 16 — 18 ; Gösterilen İ postalardan ükini: 192 m 25, 29 8 ve 31, $$. Sat 1u,15 — 2330 : Gösterilen 2 veya posta: 19, Gö m. 25, $$ m, Sİ, 55 ve 49 om Sinemnlar, Tiyatrolar — * ŞEHİR TİYATROSU : Saat 20de (Tosun). * HALK OPERETİ ; 2045 (florya), i *TAN : (Kadınlar Gölü) ve (Sevimli Prenses). * TÜRK : (Jan Dark). * YILDIZ : (Serenad). * SARAY : (Mişel Sirogof). * SÜMER : (Mişel Strogof). * İPEK : (Bosna Sevdaları). * MELEK : (Helivat Eğleniyor). * ELHAMRA : (Şeytan Kardeş) ve (Madam. Çocuk İstemi; * ASRİ ; (Petersbarg Ge Gönül Böyle Avlandı). * ALKAZAR ; (Ölüm (Dantenin Cehermemi). * MİLLİ : (Samson) ve (Tarzan Yam. yamlar Arasında). * AZAK : (Pepo) ve (Jeneral Yen). * FERAH : (Klo.Klo). : BİLAL 1 (Monte Kristo) ve (Roza. Saat te i) ve (Bir Kasırgası) ve * KADIKÖY HALE : (Golem) ve (Bır. tmadan Sonra). * KADIKÖY SÜREYYA ; (Samson) * USKUDAR HALE; (Ali Baba) ve (Harun Reşit). Askerlik İşleri EMİNÖNÜ ASKERLİK ŞUBESİNDEN: 1 — 316 ilâ 328 (dahil) doğumlu islâm, piyadelerle 316 ilâ 329 (dahil) doğumlu #üyrı islâm piyadelerin askerliklerini yap- mak üzere 21-4-956 günü sevkleri yapda- caktır. 2 — Bedel 20-4-936 günü akyamma ka dar istenecektir. 3 — Bedel verenler 1 Mayıs 036 da krta- da bulunmak ürere gönderileceklerdir. Yukarıda doğumları yazdı yerli ve yube- mizde yoklama kaçağı vaziyetinde muaye- elerini yaptırmış yabancı piyadelerin gös terilen tarihte şubeye müracaatları ve gel- miyenler hakkımda bikiya muamelesi yapı. lacağı ân olunur. Itfaiye Telefonları İstanbul İtfaiyesi 24222 Kadıköy itlaiyesi 60020 Yeşilköy, Bakırköy, Büyükdere, Üsküdar itfaiyesi 60625 Beyoğlu itiniyesi 44640 Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kınalı mn. takaları için telefon santralmdaki memura rangın demek kâfidir. Çabuk Sıhhi Yardım Teşkilâtı Bu numaradan imdat otomo- bili istenir Müracaat Yerleri 44598 Deniz yolları söentesi Telefon (o 42162 Akay (Kadıköy iskelesi) 43132 Demiryolları Sirkeci 23079 et Demiryolları Haydarpaşa 42145 Hastane Telefonları Cerrahpaşa hastanesi 21653 Gureba hastanesi Yenibahçe © 23017 Maseki kadınlar hastanesi 24553 Zeynep Kâmil hastaneni Üsküdar 60179 Kuduz hastanesi Çapa 22142 Beyoğlu Zükür hastanesi Gülhane hastanesi Gülhane Haydarpaşa Nümune hastanesi | 60107 Etlal bastanesi Şişli Bakırköy Akıl hası (8) kasaabema yeni yerleşmiş | tik. Çok ikramcı olan halkı sık 5: İ bizi davet ediyor, kırlara, kenar köy- lere kuzu çevirmeye giderek uzun “ İ gezmeler yapıyorduk. Eşraftan biri- iyi arkadaş olmuştuk. Meziyet narin aypılı, kumral örüğ- lerle çevrili yüzünü hafif çil basmış İ gok iyi bir kızdı ve ben daha ziyade İJonunla gezmeyi tercih ediyordum. Bahar gelmiş, gene kır gezmeleri İ başlamıştı. Bir akşam Mezyetler- İden adam geldi. Ertesi sabahı erken den köye gitmek için beni almaya geleceklerini haber verdiler, Bu köy gezmeleri benim için çok değişik bir şey olmuyordu. Tabiatın insanı sa - ran güzelliğinden başka köylülere yaklaşmak, bu temiz insanlarla ko - nuşmak hoşuma gidiyordu. Sgbah er kenden uyanıp hazırlandım ve biraz sonra sokağın başından araba gıcır. arı belirdi. Kağnıya atlar atlamaz | Meziyete sordum. Nereye gidiyoruz? O gülümsedi: — Çamlı tepeye, Selalan köyünün yanıbaşındadır. | Çamlı tepenin methini çok işitmi fakat daha görmemiştim. Hele Sel-| rünün ismini hiç duymamış- 'erakla arkadaşıma sokuldum: an köyü neresi, hiç ismini işitmemiştim. Meziyet yabancı olduğum için ba- na kasabanın âdetlerini, etraf köyle- rin güzelliğini anlatmaktan ve gös - termekten çok haşlanırdı. — Gidelim de bak, dedi. Çamlıtepe ne güzeldir. Orada sana Selalan kö- yünün hikâyesini de anlatırım. | Çamlıtepe anlattıkları kadar güzel, İsik çamlarla çevrili yassı bir tepe idi ve geldiğimiz taraftan bakılınca aşağıda sararmış ekinler güneşin altında parliyor, küçük çitlerle biri- birinden ayrılan tarlalar açık yeşil - den başlıyarak koyulaşıp, neftileşen renklerle ince motifler gibi göz ok - guyordu. Vakit o öğleyi gecmisti, Meziyetle kalabalıktan kaçarak, yemyeşil dal - larınm gölgesine uzandığımız bir ça- mın gltinda konuşuyorduk: — Hani bana Selalan köyünün hi- kâyesini anlatacaktın, dedim. O birdenbire yerinden fırlyarak cevap verdi: — Haydi oraya kadar yürüyelim. Orada oturur hem yerini ( gösterir, hem de anlatırım, SELALAN KOY Boş dakika kadar çamların altın- da yürüdükten sonra birdenbire ö - nilmüz açıldı. Biraz daha ilerleyince bir sırtm başma geldik. Aşağı doğ- Yu sarı katırtırnaklarının yürüdüğü incecik keçi yolları kıvrıla kıvrıla ini- yordu. Ve dipte biribirine sarılan gür bir yeşillik, üst üste yığılmış toprak yığınlarını, harabeleri gözler den gizliyor, geniş çamurlu bir çay yesilliklerin kenarmdan akıp gidiyor. du. Meziyyet birdenbire dalgınlaşa- rak, uçurumun kenarında devrilip kalmış bir çam kütüğünün Üzerine oturdu. Ben de yanına ilişince: | — Ne güzel değil mi? dedi, Fakat 0 kadar da kötü bir hikâyesi var, Ve benim gözlerimde beliren mers- İ km farkma vararak, yavaş yavaş | anlatmıya başladı: — Bundan yıllarca evvel bu ot bü- rüyen harabelerin yerinde yemyeşil bir köy wardı. Şimdi asıl ismini unu- tup “Selalan,, köyü diyoruz. Fakat bir zamanlar yeşil çaym güzelliği dillerde gezerdi. Kızları sevimli, er - kekleri yiğit, halkı namuslu insanlar- dı. Kasahalılar: “Yeşil çayın havası her derde devadır... derler ve kızla - rmm yüzünü saran tatlı rengi, gözle- rinde şimsekleşen ateşi, erkeklerinin pazusundaki kuvveti bundan bilirler. di. Köyde iyi gecinmek bir âdet ha- Vini almış, büyüklerden küçüklere ge- cerek Vesileayda herkes biribirini sevmesini, kavgasız, gürültüsüz ge - çinmesini çok İyi öğrenmişti. İşte o mes'ut zamanlarda Yeşilçaym herke- 9 Peride CELÂL sin bir baba gibi etrafına toplandığı nur yüzlü bir imamı vardı, Haci Yu- suf. Onu köyde sevmiyen yoktu. Ha- cı Yusufun da köyde iyilik etmediği insan kalmamıştı. Köyün ucundaki kulübesinde biricik kızı Kamerle © « turur, küçük mescitte Tanrıya secde için toplanan köylüler onun seyrek ak sakallırm çevrelediği zayıf yü- zünde parlıyan derin bakışlı siyah gözlerine bakmaktan büyük bir ruh sükünu kazandıklarmı bissederlerdi, Hacı Yusufun kızı da kendisi gibi de- rin bakişlı fakat uzun boylu, çok en- damlı bir kızdı ve ahlâkı babasının yumuşak huyuna hiç © benzemezdi. Her zaman itina ile ördüğü kırk ör- güsü havayı rüzgürlandırarak, kö « yün sokaklarında serbestçe gezindi- gini, bazan çilgin gibi kayalara tır- manarak bu çamlı tepeye çıkıp oture duğunu o zamanlar hayretle söyler- lermiş. Onu çocukken bir kere köye gezmeye geldiğimiz zaman gördüğü- mü hatırlıyorum. Yüzü öbür kızlara biç benzemiyordu. Solgun bir rengi vardı, Öyle derin bakışlı siyah göz- lere sahipti ki, bakışlarımı gözlerin- den uzun zaman © ayıramamıştım. Kasabaya döndükten sonra da epey müddet bu garip bakışlı, solgun yiz- lü kızı unutamadım. Hacı Yusuf kızını ölürcesine se « verdi, Kamer küçük yaşında anadan öksüz kaldığı için babası onu bin naz ile büyütmüştü ve kzmın bir kadına yakışmıyacak kadar'dik kafalı, pers vasız olduğunu bazı dustları ima et- mek İstedikleri zaman, milşfik bir tebessümle: “O daha çocuk,, diye, cevap verirdi. Zaten Yeşilçayda Ka» merin hareketlerini kötülemeye hiç - bir dil uzanamazdı. Babası köye ken dini vakfetmiş, onlara her sıkıntıla rmda gayret vermiş, iyilikleri unu tulmıyacak bir adamdı. Kızmn da nihayet hareketlerinde kimseye bir fenalık yoktu. Her aklma eseni yapı yor, belki bu hareketleriyle serbest bir kız tesirini bırakıyordu. Fakat bu hallerinde başka kızların imrendi- ği garip bir canlılık da vardı. Başına yemeni, sırtma çar bile almadan ör- güleri omuzlarına dökülmüş, bol büz“ gülü, şalvarmım etekleri, belinin in- celiğini meydana vuran al kuşağı » nın uçları uçuşarak köyün sokakla- rında serbestçe gezindiği zaman ne bakar, ne de erkeklerin kendisine bir az dik bakmasma tahammül ederdi, Bazıları da onun eskiden daha mu- nis olduğunu, Şeriflerin oğlu Meh - medin köyden vilâyete inip orada evlendiğindenberi böyle havalandığı- nı söylüyorlardı. Annesi küçük ya - şında öldüğü için Kameri Mehmedin anast himaye etmiş, Mehmetle be « raber büyümüşlerdi. Kız o zamanlar sevgisini üçe bölmüştü. Babasmı ta» par gibi sever.Mehmedin anasının &ö zünden çıkmaz ve Mehmedi kendin- den bir parça gibi görürdü.Mehmedin anası da büyüyünce onları yavuklıya cağmı her yana yavmıstı. Fakat ço- cuklarm o vaşa geldiğini görmeye ömrü yetmiyerek öldü.Yıllar geçmiş, köyde Kamerle Mehmedin yakmda düğünlerinin yapılacağı dillerde do- laşmaya başlamıştı. O sıralarda Meh- met bir tarla işi için vilâyete indi. Ve gidis o gidiş oldu, Bir daha köye dönmedi. Orada şehirli bir kiza tu - tulduğunu, bu kızm kötülüğüne bak- madan onunla evlendiğini işitenler oldu. Bu habere en nz telâş gösteren Kamer olmuştu. Fakat o günden sonra ahlâkı çok değisti. Artık kim- seye sokulmuyor. kaybolan sevgili « sinin bütün hesretini babasmda din- dirmesi İizrmgelirken ona bile sevgi- sini gizli gizli saklıyor, göstermiyor- du. Hacer Yusuf belki de kırmm Meh- medin gittiği gündenberi gözlerine arasıra #imseklenen vahsi pırritıdan onun cok derin acılar duyup, drsarı vurmadığını anlamıştı. Onun icin Ye silçamlılar Hacı Yusufun kızmm Üzes rine her zamankinden fazla düntüsü- nü görüyorlardı. (Arkası yarın), l vi. BİLİ Sl akm öl ke

Bu sayıdan diğer sayfalar: