VE y1.ş.yö$ Galatasaray Takımı Dün Gitti Galatasaray birinci futbol takımı, dün saat 17 de Ardiale adın. | daki Romanya vapuru ile Köstenceye gitmiştir. Oradan, birkaç Maç yapmak üzere Macaristana gidecektir. Kumkapı Güneşle Birleşti Güreş, Boks Ve Eskrimde Varlık Olan Bu Kur ( Güneş ) Adile Dün akşam Kumkapı klübüne ça- imıştık. Klübün kapısından gir- Siğimiz bahçede kurulmuş bir rin » $in etrafma sıralanmış beş yüz ki- sinin spor sever ve samimi havası İçinde kaldık. Izkanın bu beş vüz kişinin hür te dinlediği İstiklâl marşmdan Mara birçok mekteplsrin ve bu #- da Galatasaray mektebinin eski Jimnastik hocası olan Mazhar, top- çatının maksadını kısaca anlattı * güreş, boks, eskrimde iyi bir lik gösteren ve şimdiye kadar İtçok başarıklar kaydeden Kumka- P: klübünün faaliyetini hırlaştır - Mak için Güneş klübile birleşeceği- bundan böyle güneş adile faa- cine devam edec beş yüz kişinin şidi alkışlarile karşılandı. Bundan sonra klübü kuranlardan » bu uğurdan çok emek sarfeden <tden İsmail Hakkı, fevkalâde kön- ei b eu beaEr; 8 Kongre başkanı, var G neşle birleşme Güneş adile faaliyete devam tek- mİ okudu ve oya (reye) koydu. “ teklif alkışlarla onaylandı. wiyg dan sonra Güneş klübü hay- Ve Mişi, İç * divanı üyelerinden Kemal Ri- ğe be an Diş söyler verdi. » klübünün kuruluş gayesin Anları MR aş imkapıda gördüğü sıcak ve sami hu hâvadan çok mütehassi olduğu- Söyledi ve sözlerini (Güneşliler, 4“ iz, biz, hepimiz gayemize sa - dey alarak elele çalıştıkça, temin e- Mor > ki, birkaç sene içinde Türk Tunu İstanbuldan çıkararak Bal. Yupaira, Balkanları aşarak orta Av- kai Smurlarına ulaştıracağız ve her k, © tanıtacağız. Türk sporuntn hak- Bep» Dudur. Sporumuza ne vakit ö- verilmiş, bilgi karışmış ve spo- Mağ iyi idare edilmişse, damarları- de j2 dolaşan Türk kanının kuvveti yz nam edince daima muvaffak fak “tur. Bizde, hep birlikte muvaf- Niagolacağız.) cümlelerile bitirmiş etle alkışlanmıştır. Rüyiy an sonra (Güneş İstanbul böl Müşa,,, sporcuları tarafından verilen “Mere gece yarısına kadar devam Mi, büyük bir ilgi görmüştür. 'emere boks, göreş, zeybek O « um Faaliyetine Devam Edecek yunları, piramit hareketlerile çok mun tazam olmuştur. ş Güneş İstanbul bölgesine ve yeni Güneşlilere bundan böyle de başarık- lar diler, hepsini tebrik ederiz. Ankarada Macarlarla maç Ankara, 10 A.A. — Dün şehri ze gelen Macar Üypeşt takımı ilk bugün Ankara birincisi j Ankara Gücü Misafirler maçı beşe karşı üç gel le kaybettiler, | İstanbul,10 AA. — TİC. Güreş federasyonundan: 4 üncü Balkan güreşlerine hazır- İık olmak üzere Viyana takımı da- | vet edilmiştir. Müsabakalar 2 ağ; tosta başlayacaktır. Bu itibarla gi reşçilerimizin fazla tafsilât alma! rı ve idmanlara derhal başlamalar | işin federasyonumuzla temasa ge çi sim. ——— İ#Vükkü Yüzme yarışları Istanbul 10 (A-A.) — Istanbul yüz me birincilikleri müsabakalarına bu- gün Moda yüzme havuzunda başlan. lardır: 100 metre özgür (serbest) er- kekler; Galatasaraydan Orhan birin. si, derecesi 1. 7, 4, Galatasaraydan Halil ikinci, Beykozdan Fuat üçün - cik 100 metre özgür (serbest) kadın - lar; İstanbul Su Sporlar: klöbünden Leylâ birinci, derecesi 1,44,4, Bey » kozdan Krisanti ikinci. 100 metre sırt üstü erkekler: Bey. kozdan Agâh birinci derecesi 1,27. Beykozdan Fuat ikinci, Galatasaray. dan Orhan üçüncü, Sirt üstü kadınlar; Beykozdan Kri santi birinci, derecesi 2,2, İstanbul 200 metre özgür (serbest) erkek- Ergi 2,30, bu, yeni Türkiye rekoru- ur. 200 metre kurbağalama kadınlar: İstanbul Su Sporları klübünden Ley lâ, birinci, derecesi 4,19.8. Türk Bayrak yarışı: Beykoz takı mı birinci, derecesi: 6, 18, Galatasa - ray ikinci, Müsabakalara yarın sabahtan itiba ren devam edilecektir , Bugünkü At Koşuları Yeti gkoğularının üçüncüsü bugün , lendide yapılacaktır. taş, Büftaki koşuların “geçen İki lağışlan daha hararetli olacağı biriyeaktadır. Çünkü yarışlar bi Yakın hayvanlar arasında ya- © Bibi, Avrupadan getirtilen bi inci koşusunu yapacak ve Seki, hayvan daha Yarışa gire- v i tu gz tdk yerli taylara mah- Beteegi, Ik yarışın mesafesi 1400 Sürü, *. Bu koşuya İbni Lattaf, Müktagi, Dilber, Oktay yazılı bulun- Rin a a Lattaf Prens Hali - ri Ma İM haya tavorinidir, “Bizi Sini yan Miyeş gen küvetli rakip eski em- dr. p trektörü Fehminin Oktayı - Yedi ya (37, bugüne kadar koştuğu Miz, “riştan altısında birinci gel hi Hamgeğnun için ilk koşunun da âli taraşıini Lattaf ile Oktaydan ilebiği,. ndan kazanılacağı tahmin Üçüri Koşu centil . Payaycl koyu üç ve dak yukarı Yerli yarımkan İngilizlere ineği mahsustur ve mesafesi 1600 metre - dir. Bu yarışa Nova, Ayhan, Yavuz, Semiramis, Alemdar, Bozkurt, Sun- layt, Ceylân, Aydın, Yüksel ve Bo- ra yazılıdır. Yarış, bu sene yetişen üç yaşın - daki atlar arasında ilk sonuç olma. st dolayısile önemli görülmektedir. Bu yarışın daha fazla Alemdar ilç Ceylânın mücadelesi olması muhte- meldir. Dördüncü koşu 2200 metre mesa- feli ve arrkan Araplara mahsustur, Yarışm Hendikap olduğu için buna yazılmış olan hayvanlar şu kilolarla koşacaklardır: Necip 64 kilo; Ban. dırma 58 kilo; Süleyk 58 kilo, Gür- büz 48 kilo. 64 kilo olmasına rağmen bu koşu. nun favorisi Necip o görünmektedir. Beşinci koşu yerli yarımkan atla- ra mahsustur ve mesafesi 1800 met- redir. Bu yarışa Sada, Sarıkuş, Ün- lü, Derviş. Al Derviş. Al Ceylân yazılıdır. Ünlüden başkası eski ya- rışlardaki kazançlarına göre kilo a- lacaklarından çok hafif kilo ile ko- şacak Ünlünün bu yarışı kazanması muhtemeldir, Viyanalı güreşçiler geliyor! dı. Bugün alman teknik sonuçlar şun | Su Sporları klübünden Leylâ ikinci, | ler Galatasaraydan Halil birinci, de- | fotoğrafını çıkartıyorsunuz galiba? — Şu sağdaki yeşil bi nın kapısı değil mi? Ha. Şu yeşil! Değil! O'şu nargile içen adam olacaktı!, — Ben de bizim dükkânm zeşmi ni alıyorsunuz diye merak etmiştim de, Geçen sene merhum Keleşyan e- fendi tam üç ay burada bizim dük- çıkarttı, daha re bitmeden müşterisi çıkmıştı. Gözü- | çinde ne var ne yok hepsini olduğu gibi çıkarttı! Bizim dükkânın tabe- lâsından tutun da içerdeki duvarda asılan merhum pederin kara kalem resmini bile yapmış Çenesine biraz düşkün masa dos- tum bana Keleşyan efendinin mari- fetlerinden bahsede dursun benim aklım bizden dört beş masa ötede | margilesini tokurdatan yeşil cübbeli bir ihtiyarda idi. “Aman şimdi kal- kıp gidecek, diye ödüm kopuyor- du ve korktuğum da başıma gelmiş; masa dostumun dükkânının kapısı zannettiği yeşil cübbeli adam kal- kıp gitmiş ve bizim resim yarım kalmıştı! Masa komşum acı bir mey va yemiş gibi buruşan yüzümü gö - rünce : — Merak etmeyin! dedi. Namaza gidiyor. Namazdan sonra gelir ayni İ yerde oturur.Tuhaf adamdır.Ben bu. İ rada dükkün açalı tam 15 sene oluyor. İ Onun bir defa da başka bir yerde oturduğunu görmedim. Geldiği za man yerinde başka birisini görürse İ başka yerde oturmaz gider... | Alış mak kötğ şeydir. — Allah vere de yerini almasalar, Demeğe kalmadan yeri de gitti, İ Yüzleri saçların renginde, derile- ri güneş kokan, kimisinin elinde ko- caman dürbünler, kimisinin kolun. da kocaman fotoğraf makineleri sar. kan renkli bir seyyah kafilesi kahve bütün boş İskemlelerini doldur- dular, ilini, ali ve SEİR BER kadar enli si. masına, ve kahvede baygm bir öğle uykusuna dalanları uyandıracak ka- dar yüksek sesle konuşmalarına rağ men, başımızın Üstündeki koca çınar onlara derhal kendi rengini, ralak, yeşil bir muşamma gibi geydirdi. | Mosmor bir yığın kanat sesi, onlar | rm da içinden birer parça kapıp havalandı. Onların da hareketleri yavaş yavaş dönen bir film gibi a» gırlaştı. Onlar da Beyazıt kahvele- rinden, renkli gözlerinde bir yudum uyku, ve hiçbir şeyi uzun boylu mi- safir etmiyen içlerinde çınardan damla damla süzülen gümüş bir gök ağırlığile kalkıp gittiler. Onlar gide dursunlar, biz resim yapmakla, fo - toğraf çıkartmak arasında hiçbir fark görmiyen masa komşumuza ve onun bitip tükenme bilmiyen nargi- lesine gelelim. Onunla, benim fotoğ- Taf çıkarmayıp resim yaptığımı ve bu iki işin ayrı ayrı şeyler olduğu- | mu izah ettikten sonra ahbap olmuş- Bi Beyazıt kahveleri st: TAN Beyazıt Kahvele rtlarını dağ gibi cami duvarlarına Beyazıt kahveleri, sırtlarını dağ gibi | cami dıvârlarına dayamışlardır. Tram- vay, otomobil gürültüleri bu dıvarlara çarparak geri döner. tuk. Benim her gün kutumu açıp ma saların bi erinde tezgâhı kurdu- ğumu görünce, nerde oturuyorsa, derhal nargilesini sırtılıyor ve mâ- sa komşuluğumuzu tazeliyordu. Ya- vaş yavaş resimlerimdeki adamlari kapılardan ayırmağa başla mıştır... Yalnız dostluğumuzu tehdit eden bir şey vardı. Durup dinlen - meden tokurdayan nargilesi! Uzak- tan hoş gelen nargile sesi yakın - dan bilhassa çalışan bir adama gök- gürültüsü gibi geliyor, üstelik ağ - dalı bir tönbeki kokusu da, içenden ziyade, bu kokuya hiç alışmamış o6- lan beni sarhoş ediyordu. Bir gün artık dayanamayıp ona sarhoşluğu» mu İtiraf ettim, af diledi ve çekil di. Bu resim meraklısı adamcağızı kırdığıma Üzüldüğüm bir gün, 0, bu sefer nargilesiz gelip yine yanım- daki masaya oturmuştu. Benim ha- berim olmadan arkamda yaptığım Teğmi seyretmek için toplanan bir gocuk sürüsünü sert birkaç sözle ko- varken, çocuklardan bir tanesi kız- miş ve: — Sanki bir şey ni biz de yaparız)... Diyor, ve yeni başladığım resim. deki karışık çizgileri seçemiyen bir başka çocuk banu daha ağır bir şey işittirmek için: — Resim yaptığı yok, eski yazı- lardan yaziyor, diyordu, masa dostum Allabtan sabır dile. gibi!, Öylesi- nerek başımı salıyordu. Beyazıt) camiinin Süleymaniyeye bakan ka- | pısının önünde oturuyorduk. Ben bu son günlerde, bu yaman kapıya âşik olmuştum. Bu kapıdan çıkan bütün insanlarda kapıdaki kadar bir fevkalâdelik buluyordudn. Oradan çıkan uzun boylu bir adamı çok da- ha uzun görüyor, kısa boyluları ma- | sal çücelerine benzetiyordum. Ha- Yi Şu ceketi yamal pihtiyar Füzuli- yi ezbere bilir | kikaten de o kapıdan öyle adımbaşı rastlanan adamlar değil de, ekseri- ya sırtı cübbeli, başında sarıklaşmış bir şapka, elinde tesbih, ağır, fakat korkunç bir surette kendisinden e- min adımlar atan adamlar yor - du. Onlarm içinde peygamberlere en çok benziyen adamlar vardır. ve / 7 ri Beyazıt kahvelerinde oturanlar bu kanter içinde koşan adamla» Bir dat gün yine okapı- ufak tefek, be- yaz sakallı, kolunda nane satanlara mahsuş camlı bir kutu, Üstü başı tertemiz bir adamcağız çıktı. Masa komşum onu görür görmez derhal: İ —vay Hafızım.. Nerlerde kaldın | Gel, bir kahvemizi iç... diye masasma davet etti. Beyaz sakallı, ufak tefek adamcağız kutusunu bir iskemleye yerleştirdi ve masa kom- şumla konuşmağa başladılar... Ha- fır efendi çok yavaş sesle konuşu” yordu. Ne konuştuklarının farkında bir cağızım meğer ne harikulâde sesi varmış. Kendisi kadar ufak, fa- kat, pürüzsüz, yanık bir içten kopup gelen bu sesin sahibi meğer ne ya- man bir san'atkârmış. Çan kulak ke- şilmiş, dinliyordum. Fakat bu hafif ve güzti ses uzun sürmemişti. Be- yaz sakallı Hafız: — Burda bu sesle (söylemek Jâ. sım. dedi. O nane kutusunu alıp gi- derken masa komşum: — Ne ses, birader, ne ses. Duydu- nuz değil mi? — Evet, Harikulâde 1. — Harikulâde ama! Para etmi - yor ki, Baksana nine satiyor. Ona meşhur Hafız derler, vaktile plâkla- ta söylüyordu... Ben ömrümde kadar güzel scs dinlemedim.. Kulakları gözlerinden dahâ terbi- yeli olan masa komşumun dağlar kadar haklı vardı, ben de ömrümde bu kadar güzel bir ses duymamış - tım, bu * Beyazit kahvelerinde buna benzer daha nice adırr san'atkârlar düm! O içli, güzel sesini “nane şe- keri,, satarak saçarken, bir gün ma- sa dostum bâna yanımızdaki masa lardan birisinde beni hayretten hay- rete düşüren olgun bir edebi münâ- kaşa kahramanlarını göstererek: — Şu ceketi yamalı ihtiyar “Pu- zull,yi ezbere bilir. Onun yanında" ki kamburca adam, İstanbulun en | zengin kütüphanesinin sahibidir, şu ötekinden başka, Türkiyede “Yunus Emre,nin bütün şiirlerini doğra dü dayamışlardır, değildim. Yalnız bir aralık Hafız efendinin yalnız benim masamdan işitilebilecek kadar alçak bir sesle, | eski bir şa başla- İ barcıkları halinde kahveleri ra nergilelerinde boğulan bir kahkaha ile gülerler, rüst bilen yoktur. Geçen sene bir delikanir, her Allahım günü onu bu- rada bulur, kahvesini ısmarlar ve “Yunus Emre,den şiirler okutur ve çoklarını defterine yazardı. * Şairlerin ilham perilerine rande- vü verdikleri Beyazıt kahvelerinde saatler, yalnız namaz vakitlerin göstermek için, nabızlar Tanrı dua için işler. Şöhret, servet keyi lerine adım : pusu kurmak için kanter içinde didişen adamlar Be- Yunus Emrenin şiirlerini bünün kadar doğru dürüst bilen yoktur yazıt kahvelerinde oturanlara “miş- kin, derler. Beyazıt kahvelerinde o- turanlar da bu kan ter içinde koşu- şan adamlara nargilelerinde boğu- lan bir kahkaha ile gülerler. Onlar için Beyazıt kahveleri, güneşe en yakm ve Tanırmın ençok sevdiği yerlerden biridir. Bir tarafta eski bir medresenin kubbeleri fı weler, Ötede tarih kadar eşi omuzlu ve bol sakallı gürbi yârlar oturur. Beyazıt kahveleri sırtlarını dağ gibi cami duvarlarına dayamışlar - dır, Tramvay, otomobil gürültüleri bu duvazlara çarpar, geri döner, ve- yahut yüzlerce güvercinin . uğultu- İsrı, kanat sesleri arasmda boğulup gider. Bedri RAHMİ Hammburton isminde Amerikalı bir muhatririn fil ile Alp'leri geçtiğini telgraf haberi olarak yazmıştık, Dolly ismindeki bu fil Paris Hayvanat Bahçesine aittir. Yukarıdaki resimde Doliy. yi dönüşte Konkord meydanında su içerken görüyorsunuz.