az 11.7.935 İkinci memnu mıntakanın üç kilometre mesafesindeki 280 ra- kımlı tepeden itibaren, şimalen gayri askeri mmtaka hudüdu ve Kırklareli kasabası grupundan olan kö; lı, üç buçuk kilometre cenupta 234 rakımlı tepe, Bayram, Vire- köyü, gene cenupta 280 rakımlı tepeden Mübarek köyü dahil olmak üzere bütün bu çevrenin müstahkem mevki olarak ilânı € teklif edilmiş ve Bakanlar Heyeti son toplan- i vre içindeki mıntakanın Kırklareli müstahkem mevkii olarak ilânmı ve bu mıntakanı memnu mın- Bakanlar heyeti tısında bu işi görüşerek, bu Ankara, 20 ylerden Yenice, Kavaklı- takalar kanunu hükümlerine tâbi tutulmasını onaylamıştır. Telefonda Kontrol Başlıyor Ankara, 20 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — İstanbul Tele- fon sosyetesinin çalışmalarını Bayındırlık Bakanlığı namma fi- ilen kontrol edecek olan komisyon üyeleri bu akşam İstanbula hareket ettiler, Komisyon yarın sosyete merkezinde çalışmala» rma başlayacaktır. Fizyoloğlar Kongresi Ankara, 20, (A.A.) — 9 Ağustosta Leningradda toplanarak 18 Ağustosta Moskovada işlerini bitirecek olan 15 inci fizyolog- lar arsıulusal kurultayma hükümetimiz adına delege olarak sağ- lık ve sosyal yardım bakanlığından hayati işler istatistik uzma- nı Dr. Remzi Gönenç ve Kültür Bakanlığından İstanbul Üni - versitesi profesörü Dr. Kemal Cenap iştirak edeceklerdir, Kurultay dört bin genel toplantı halinde çalışacak ve ayrıca 40 komite toplantısı yapacaktır. Önemli İngiliz, Fransız ve Ame rikalı profesörlerin tetkik sonuçlarını dinleyecek olan kurultay, bütün dünya fizyologları tarafından yazılıp verilmi poru da inceleyecektir. Bu raporlar, fizyoloji il lan 450 ra- i olgileyen türlü meselelere âit bulunmaktadır, Uluslar Derneğinin Zâfı (Baş tarafı 1 incide) ponya'nın çekilmesile de büsbütün mevzil bir kurum halini aldı. Ekono- mik sanksiyon demek, mütecavir bir dev'et İle ticareti kesmek demektir. Mmütecavizi cezalandırmak isti Jetler için yıkım olur, eiyendey- Büyük bir devlete — meselâ AL manya'ya — karşı ekonomik sanksi, yon alınacağı farzedi'sin. i tinin büyük bir rem ime Yapan küçük bir devletin ansız bu ticaretini kesmesi Almanya'dan ziya. e kendisini cezalandırmak olur. Bu işin çarpık olan tarafı şudur ki, D Gurupu Sergisi A D grupu sergisi dün Beyoğlunda Şehir Opereti binasında tö- le açıldı Resimlerimiz grupun sergide teşhir ett düü bazısını ve açışta bulunan kalabalıktan bir köşeyi gösteriyor. Uluslar Derneği yüksek bir hakyeri ödevini görmek zorağındadır. Fakat hükümlerinin infazı mümkün değil Bir ülkede şöyle bir durum tasavvur edilsin: Kanın var. Mahkeme var. Fakat polis ve gabıta yok. 'Buödevi, UULUUUr UN KISKAğıMa, DALUDINNGER KOŞ» im el doksan, aile bir atâya ge- erek yapacak'ar. Biz demiyoruz vr Derneğinin kararlarını bik etmek için bir armulusal kuvve teşkil edilsin, Bugünkü durumda a nun belki de daha büyük mahzurları vardır. Fakat Uluslar Derneğinin ka- rarlarını tatbik etmek için acun ka- moyundan başka hiçbir araç olmadığı Dn Bu, faydalı ve belki de bir kımıdan barışa yardımı o'acak bir bilgidir. A. Şükrü ESMER çıldı tablolar. | İ re genel'direk TUmu mi savaşın en Bayındırlık Bakanının son teftişle - rinden birinde alınmış resimlerinden Çetinkaya Aydın Yolunu Görmeğe Gitti (HUSUSİ MUHABİRİMİZ BİLDİRİYOR) Ankâra, 20 Aydın hattının devlet d yolla» rlüğünce teslim alma muamelesi bitmiş, hattın menkul ve geyri menkul bütün eşyası devlete geçmiştir, Aydın hattı direktörü iki gün ev- vel İzmiri terkederek memleketine gitmiştir. Bayındırlık Bakanı Ali Çetinka- ya, yanında devlet demiryolları ge » nel direktörü İbrahim Kemal olduğü halde, bu akşam 19,45 trenile İzmire hareket etmiştir. Bakan Aydın demiryolunu baştan başa gezecek ve lâzım gelen yeni ted birleri mahallinde alacaktır. Ankarada 120 çocuk sünnet ettirildi Ankara, 20 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Ankara Esnaf cemiyet- eri bügün şehir bahçesinde fakir ve kimsesiz yüz yirmi çocuğu sünnet et tirmiçtir. Çocuklar sürmetten evvel iv. öce 4 #irilmie Ankara, 20 A.A. — Geçen bir haf ta içinde gümrük muhafaza örgütü 42 kaçakçı, 775 kilo gümrük kaçağı, 67 kilo ekit (inhisar) kaçağı 1017 gü müş mecidiye, sekiz altın, iki taban- ca, 12 kaçakçı hayvanı ele geçirmiş - tir, ŞIMDIYE KADAR YAZI- LANLARIN YANLIŞLIĞI ANLAŞILIYOR büyük casus kadını MADMAZEL DOKTOR'un HAKİKİ ESRARI? 0 | SALI GÜNÜ TEFRİ- KAYA BAŞLIYORUZ TAN KA LAR KIRKLARELİ MÜSTAHKEM MEVKii Trakyada Memnu Bir Mıntaka ihdas Edildi (HUSUSI MUHABIRIMIZ BILDIRIYOR) FİKİRLER VE “SİRENALARIN SESİ | Feridun'a edebiyat üzerine düşündük- lerini. söylerken (1), “fransızcanım... türkçenin sarfına, tavrına, hatta nah- vinin iliklerine kadar tesir etmiş” ol- masından şikâyet ediyor. Evet, yal nız Edebiyatı - Cedidedenberi değil ondan önce de başlamış olan dilimi- sin frenkleşmesi bugün de sürüp gi | diyor. Herhangi birimizin yazılar: mızı biraz yakından inceliyecek olur- sanız, birçok cümlelerinin çoğu vakit İransızca, bazan da başka bir yaban- ct dilince düşünülüp türkçeye kelime kelime çevrilmiş olduğunu görürsü- nüz. O cümle şekli dilimizde var mı- dır? O kelimelerin türkçesi de fransız calarmın anlamını olduğu gibi mi gösterir? Bun arı pek araştırmayız. Böyle frenkçe o düşündüğümüzün farkına varmayız; bilsek, belki kaçi- | nırız. O kadar bilmeyiz, o kadar far kına varmayız ki biri çıkıp bunu gö- zümüze sokmağa (kalkınca da yine görmez, yine anlamayız. Fransızca “nahvimizin iliklerine kadar” işlemiş- tir; bir insanın, bir milletin nahvi de ta kendisidir. Meselâ Bay Yahya Ke- malin “Maamafih âdil olmak için söylemek lâzımdır ki...” sözünde bir frenkçe kokusu duyulmuyor mu? Başka bir misa : Edebiyatı Cedideci- lerin nazmı: “Mecmua sahifesinde mürettibin dizdiği gibi kalan, gözle takip edilen, daha açık bir tabirle o- kunan bir şii ” Bu cümlede “oku- mak” kelimesi fransızca “lire” keli- mesinin karşılığı olarak kullanılmış, onun için “gözle takip edilen” sözünü İ daha açıkça anlattığı sarılmıştır, Oy- saki tür! e okumak ke imesi, sızcanın "inden çok geniştir, yalnız “ in değil, “röciter” nin, “lire â haute voix” nın, hatta “chan- ter” nin karşılığıdır. “Okumak” ta, “lire” dekinden çok fazla ses vardır: “Şarkı okuyup geçti bir afet var içine de...” Bay Yahya Kemal de, bu yol- daki bütün titizliğine rağmen, fran- sızca düşünmeseydi “gözle takip edi len" daha açık bir tabirle okunan gi ir” demez, belki “okunan, yani göz- le takip edilen” derdi... Bu satırlara gözü iişirse belki: “Bu kekeme mü- nekkid dene okuyup duruyor?” diye- cektir; bunu söylemesini çok isterim” okumak kelimesinin genişliğini hatır- Jamasına vesile olur. Bilmem #öylemeğe hacet var mı? bay Yahya Kemal'in böyle frenkçe düşünmesini bir suç, bir kusur diye kasşilamıydrum; © kadar Ki bir me sa bile, uzak “değilim. Gerek yazarken, gerek konuşurken frenkçe kelimelerden, cümle şekille. rinden büsbütün -kaçınmâğa kalkış- sam, bu işi bilmem (başarabilir mi- yim? hiç Oummam. Doğrusu bunu İstemem de... (Diyeceksiniz ki insan ancak başarabileceğini umduğu işi yapmak ister; atalarımız “kedi, ye- | tişemediği ciğere pis der,, demiş, La Rochefoucauld da bir türlü silkinip yet saymağa kalkıştığımızı söyler. Orası da öyle) see ” , Bay Yahya Kemal misramın, şiiri- in “güya hissin ta kendisi imiş gi- bi karie samimi bir vehim vermesini özlediğini,, söylüyor. Bu, yalnız şiir için değil, mesir için de böyledir. Böyle bir ayırma belki'birar indi olur ama: “Mrsra (yahud manzume) hissin ta kendisi olduğu gibi cümle de fikrin ta kendisidir. diyebiliriz. Kalıp, zarf değişince iç, mazruf da olduğu gibi kalmaz, oda ar çok de- Hişir. Edebiyar, felsefe” eserlerinin bir dilden başka bir dile kusursuzca gevrilmesini imkâna kılan da bu- dur. Mademki yıllardanberi batı dünyasından düşünce, hatta duygu atamadığımız kusurları, birer mezi- | İNSANLAR Yazan: Nurullah ATAÇ Ben açtım o genci, ben tükettim, Seyh Galib Bay Yahya Kemal, Bay Hikmet| dersi alıyoruz, o dünyanın fikirleri. | ni, hislerini söyliyen kelimeleri, he- le cümle şekille, de ister istemez benimsiyeceğiz. Dün “şeniyet,, bu- gün “gerçe, kelimelerini hangimiz “realit,, nin tam karşılığı diye ka- bul edebildik? Bay Yahya Kemal “hakçası,, o diyeceğine “pour ötre juste,, ü İeelime kelime türkçeye çe- irip “âdil olmak için. diyorsa bu, ta içinden duyduğu bir ihtiyaçtan gelmiyor mu? “Hakçası,, “pour ötre Tüste,, ün pek yakm bir karşılığı: dır; fakat tam odur denemez, Onda, ne bileyim? bir laübalilik, gösterişe kaçan bir alaturkalık var ki “pour ötre juste,, ün gösterdiği fikri bozu- bay Yahya Kemal bunun için, “tavrı, nın (bilmem bu ilmesini fransızcanın “ton, “gönie,, si karşılığı bozulmasına ) olmak yor: türkçenin “tavır, ke “accent, yoksa olârak m aeg yanıp yakılırken | bile için Tayini lazımdır gibi ku- lağımıza yabancı gelen bir kelime kullanıyor. “Musigue, o kelimesini bir düşünün; türkçe konuşul! zken, yahud türkçe bir yazıda “müzik” ke- İlmesini duydum, okudum mu ossaat tüylerim ürperir. Ama ne yapalım? “mı i,, kelimesi onun dilimize gir” me ingeliyemedi, çünkü “musi- ki,, ile “musiguc,, arasında, kaybet- mek istemediğimiz, belki kıl kadar ince, fakat kıymeti o büyük bir fark vardır. “Gencler,, yerine “genclik, demek türkçeye uyan işlerden miydi? Bu da, buram buram frenkçe kok- masma rağmen, herhalde sadece bir züppelikten, düşünmezlikten değil, köklü bir ihtiyacdan doğmuş olacak ki yerleşti, frenkçe hiç bilmiyenlerin bile diline girdi. Dilimizi bozmamak, onu babaları- mizdan kaldığı gibi saklıyabilmek için dışarıdan gelecek seslere kulak» Jarımızı tıkamamızt istiyenler de var, Bay Yahya Kemal bunlardan değil dir: bay Hikmet Feridun'a eski ede- biyatımız hakkında söylediklerini bir okuyun: “Eski şiirimizin en mu- teber divanlarını ele almağa gelmez. Yeknesaklıktan Fuzuli ve Nedim gi- bi şeirler bile gözden düşer... Nefi gibi yaradılışı coşkun, matıkası Fe van olduğu iyi hissedilen bir şair bıraka brraka ne bırakabildi? Haki- kat budur ki o ve onun gibi niceleri mazmuna kurban gittiler.,, Halk ede- biyatınm, divan edebiyatından fark- İk olmadığını söylüyorlar. Avrupalı ların, Fransızların edebiyatını, şilrir ni ökuya okuya yetiştiğini saklamı" yor. Zaten batı dünyasımdan ders ak mamır lüzumu, aklı başında hiç kimsenin inkâr (edebileceği bir şev değildir. Gerçi bay Yahya Kemal: “Yeni doğu vatanın kendi kâinatı içinde olmalıdır... As muhtaç oldu- umuz bizim kendimizin, kendilikle- rimizin edebiyatıdır., gibi sözler de söylüyor, Avrupalı şairleri ananlar- dan taşı esirgemiyor, “Sivas'taki bir edebiyat meraklısının,, onlardan bir şey anlamıyacağını hatırlatarak za» tarlarımıza yerli edebiyatın, — açık- ça söylemiyorsa da anlaşılıyor — baş baş bay Yahya Kemal'in sözünü etmelerini tavsiye ediyor. “Dışardan geleçek seslere kulak- İarımısı tıkıyalım demiyor. demiş- tim; hayır, pek öyle değil Ancak kendisi tukamıyacak; bizi, kulakları mıza erimiş balmumu akıtıp tanrı. mayalı sirenaları duymaktan körü yacak; keridisi ise, ince fikirli Oddis- sevs gibi onları uzun uzun dinleyip ertesi gün tatlı tatlı anlatacak... Ek- sik olmasın! (1) Bu konuşma Yedigün'ün 10 tem mr tarihli sayımında çıktı aklen, inönü Dün Erzurumdan Karsa Gittiler Erzurum, 20 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) — Başbakan İnönü, bugün saat 5,30 da Tortum - Olti yolu ile Karsa hareket ettiler, Erzurum saylavları, ilbay, şarbay, parti il başkanı sayın konuğu uğurlamak için Oltiye kadar gittiler, Tortum, Olti ve Karstan telefonla aldığım malümata göre, Başbakan 8,10 da Tortuma varmışlardır. Tortumlular Başbakanı candan karşılamışlar ve uğurlamışlardır. İnönü saat on birde Oltiye inmişlerdir. Öğle yemeğini orada yedikten sonra akşam Karsa varmışlardır. Ordu Kralı İstiyor « Atina, 20 (Hususi muhabirimiz bildiriyor) lik bitti. Muhalif gazeteler, Çaldarisin, sanki — Buhran şimdi- Kondilişin esiri MİŞ gibi hareket ettiğini yazıyorlar, Hükümet gazeteleri de ye- ni kabineye alınanlara karşı memnuniyetsizliklerini açıkça yazır yorlar, Daha ziyade Rallisin kabineden çıkmasını istiyorlar, Mufrit kralçılar bugün toplandılar, Teodokisin Başkanlığı al tında yeni bir parti yapmak istiyorlar. ünün kralcılara açıkça müzahir olduğu anlaşılıyor. itima Mütfrit kralcılar meclisi toplamak istiyorlar, halbuki Çaldaris, t almak için meclisi toplamağa mecbur olmamak ve böyle- ce emri vâkiden kurtulmak için kabine istifasını geri alarak, bir hal sureti bulmuştur — F. ADİL GİDDİ GÖRÜŞELİM ! Istanbul için görüşülmeğe başla nmca ben sevindim. Çünkü her şey- den evvel doğduğ yerdir, seve- rim, İlleri gitmesini ister, zarar gör“ mesine göz yumamam. Amma elim- den ne Zelir? O da ayrı bir davadır. Her. söyliyenin elinden bir sey gel mek. gerekmez. Birkaç gün var ki; İstanbul'un sağlık işlerini gazeteler parmaklarına » doladılar. Hep bunu görüşüyorlar. , Söz sırası geldi de öylüyorum. İstanbul, Türkiyenin ii i birinci şehridir. Çünkü her şeyden evvel dünyanın en güzel bir yeri, sonra Türkiye'nin bir Avrupa devleti olmasının başlan- gicı, öndan sonra ülkenin en zengin ve verimli ve en büyük (site) sidir. İstanbul Beyediyesinin bu sene neş- rettiği İstanbul | Rehberi adındaki esere göre İstanbul'dan umumi büt- çeye giren varidat 71 milyon liradır. Belediye, Evkaf ve Hususi İdarenin gelirleri de 14 milyon tutuyor. Mec- muu 85 milyon lira . Bu mikta- in bütün gelirine olan nis- siz kestirin. Dünyada hiçbir şey rakamlar kadar açık ve kandır” cı görüşemez, İstanbul'un Türkiye içinde ve di- i öntümine böylece parmak bastıktan sonra apaçık görünen bir şeyi de yazmadan geçemiyeceğiz. Bu şehir ihmal içindedir, Bunu bir, bes, on memura bir suç olarak yüklemek kimsenin aklıma gelmez. Kör kör um gözüme dedikleri gibi şe- YE kible) gibidir. o Birtakım şartlar bu durumu doğurmuş olabi- ir. Fakat görüyoruz yolu yok- tur, ekonomisi bozuk, i sakattır. Meselâ: Son 700 bin nüfuslu şehrin kıç hasta yar tağı olduğu da meydana çıktı. Her İ şeyden evvel hiç değilse buna bir çare düşünmeli değil miyiz?, Beylerbeyi'nde sancıların bir ge- ce içinde ölen bir zavallınm Anadolu kıyısında yatacak bir hastane bula- mayışı bu eksikliği bütün çıplaklıği- Ie meydana koymadı mı? Bu çıplak» İk, sizin, benim. köprüde anadan üryan gezmemiz kadar göze batıyor. Bu böyle ola dursun işin tuhaf ta- rafları da var. Bundan ay kadar evvel o Üsküdar'da birinin (bacağı karılıyor, Zeynep Kâmil Hastanesine başvuruyor. — Burası doğum evidir. Diyorlar, almıyorlar. Cerrahpaşa'ya gönderi » yorlar. Orada da bir Alman profe- sörü hastaneye ayağı kırık hasta al- mıyor, Her Profesör! Bu hastadır; smasa değil ki, ayağı kırık diye geri çeviriyorsunuz! diyende yols! İli gün evvel de İstanbul Sıhhi- Direktörünün gazetelerde çıkan tuhaf bir nokta bir melitubunda vari Bahsi geçen Beylerbey'li hasta Haydarpaşa'daki Emra İntaniye Hastanesine getirildiği zaman dok « tor öleceğini anlamış ve bunu geti- renlere söyliyerek kabul etmemiş. Hastanelere hasta nasıl alınır bil- mem. Yalnız mektubun bu fıkrası: na bakılırsa bu hastanelere kabul olunabilmek için hastaların ölmiye- ceklerine dair birer de sıhhat raporu getirmeleri lâzımgelecek. Biliyorum. > Böyle yazdığım için içerliyenler, ateş püskürenler vardır. Lükin unutmamalı İsi; doktorluk na- İ sil bir zanaat ise gazetecilik te öyle dir. Bu zansatlerimizi yaparken bi- risirimizin hoşuna gitmiyen özel tarzlarımız olabilir. Bunları birer tarafa bırakırsak ortada belki bazıla- rmm hoşuna gitmiyecek birtakım ha- kikatler gözümüzün önünde zıp 7p sıçramağa baslarlar. Bunlar, şunlardır: 1 — 150, 200 bin nüfusu olan Anadolu yakasında umumi bir has tane, acele müdahaleler yaçvbilecek bir sağlık yurdu yoktur, 2 — Ölecektir diye Beylerbey'li hastayı reddeden Emrazi İntaniye Hastanesinde de böyle bir (insidadı em'a) yani barsak düğümlenmesine müdahale edecek ameliyathane yok- tur, Hasta ölmiyecek olsaydı, has- taneye alacaklar mıydı?. 3 — Zeynep Kümil Hastanesi bir doğum evidir. Oradaki doktor ba- sit ve nil vak'alars sırf meslek ağ kile bakıyoru da şüphesiz ki bir barsak düğü sine o müdahale mesu'livetini üstüne almaz. O hal. de?.. Biz yani Anadolu kıyısı halkı ne olacağız? B. FELEK Öz Türkçeyi öğrelmek için Tik ve orta okul türkçe öğretmen» lerinin öz türkçe ke ime'erle alışıklığı ni ziyadeleştirmek için dere yılı bağ- lamadan, bir kurs açılması kararlaştı- nim; » Bu kursun Ankarada açıl - ması uygun görülm” “ür, Fakat, bü- tün vilâyetlerdeki öğretmenlerin An- karada toplanması büyük külfet olaca ğı düşünülerek, birkaç büyük vilâyet te de kürslar açılması üzerine tetkikat yapı maktadır, | i i | i | |