iİ— n Nizamettin NAZİF Fakat Yarın Kazan'ın Tarihini Okuyan Nesil- lerimize Ne Diyebilirsiniz? “NDeliler, Budalalar,, , — Ve hep birden Moskofu tepeli- yecekler ha... Şaşarım buna — inana- Caklara. Bu bir hayaldir. Bir hayal ki, bize pek pahalıya oturuyor. — Eli- mizde, avucumuzda ne kaldıysa “Sü- yum Bike,, ye veriyoruz. Kazan kim, ordu beslemek kim? Zavaliı bir şe- hirden ibaret kalmış bir banlığın or- du nesinc? Hem farzediniz ki, bu bü- yük fedakârlıklara Kazanlılar isyan etmeyip katlanmakta devam ettiler. Sonu ne olacak? Diyelim ki İvan bir | defa gelip mağlüp oldu. Bir daha geldi, gene mağlüp oldu. Fakat on- dan sonra ne olacak? Kazanı zaptet- mekten vazgeçecek mi? Ne gezer... Beş defa daha gölecek.. On beş dela ÖÜ daha gelecek ve nihayet birinden bi- rinde muvaffak olacak ve o zaman Kazanda taş taş Üstünde kalmıyacak, şehir talan edilecek, hepimiz kılıçtan geçirileceğiz. Gözlerini havuzun öte tarafında oturan adamdan ayırmıyordu. Ö, ga- yet sakindi. Geniş omuzlarından ve göğsünü yarı yarıya örten uzun Ve kılları dağınık ak takalına rağmen dimdik duran — göğdesinden, parlak bakışlı kara gözlerinden ve göbeksiz- liğinden anlaşılryordu ki, — bu yata kuş tüyü gşiltelere uzanarak ve elmi larla süslenerek ulaşmışlardan dj di. Şişkonun son sözünü işitince gü- | lümsedi: — Olur a... - dedi - Belki - İvana kılıçtan geçirdiğimiz sayısız Moskot- ların intikamını almak nasip olur. Fakat hiç kimse diyemez ki, kalesi- nin kapıları henüz sağlamken Kazan şebrinde ulular ipekli — cibiseler, el- maklar ve inciler içinde düşmana uşaklık edip dolaştılar. Sesinin ahengi her an biraz daha toklaşıyordu. Ve, — Hayır... Hayır!.. » diye bağıra- Tak devam etti - mahvolmamız, mağ- lüp olup bire kadar kılıtçan geçiril- memiz mukadder olsa bile gönlüm istiyor ki, büyük şereflerin mirasını yi 'ye yiye, kendini israf ede ede bugüne ulaşan ve belki çok daha kara günler görmeğe müstahâk ölan “Kazan,, ın ülç asır, beş asır sonra bakacak göz. lere vereceği manzara Türk nesille- rinin yüreklerini kabartacak derece- | de yüksek kahramanlıklarla dolu ol- sun. Buraya gelecekler aylarca, se- nelerce arasınlar da gene Kazandan, Karzan kalesinden bir eser- bulama- sınlar. Göçelim, hep beraber göce- lim, Kazan büyük, büyük bir mezar olsun, Bir mezar ki Üstünde ısırgan- dan başka ot ve bu isirganlik arasın- da en zehirli engereklerle en sevim- siz çiyanlardan başka yaşryan ve do- laşan olmasın. Hatta. Ne - bileyim ben, daha kötü, aklıma gelmiyecek derecede kötü bir — sonumuz olsun. Fakat yarınımn yabancı gözlerine nes- limden esir olacakların esir torunla- rını göstermek.. Hayır.. Asla.. Asla buna razı olamam. Şişko dudaklarını ısırıyordu. Ölfke- lenmişti. Sol elinin küçük parmağın- daki koca taşlı bir yüzüğü tırnaklıyor ve sanki öfkesini onunla bastırmak istiyordu. Sakallı gözlerini bitirince yanında- ki fağlur kâseyi ağzına dayadı; bir tiryaki edasiyle ve her yudumundan lezzet alarak çayını içmeğe başladı. Odada kısa bir sükün oldu. Şişko B_ıı. adadaki beş adamın en genci idi ve dudaklarını bir kapak gibi örten kıvırcık telli gür palabıyığını elile burarak sözünü bitirdi. gözlerini bir türlü ondan ayıramıyor du. Betliydi ki, bu adamla arasında ki düşünce ayrılığı onu hiddetinden | kuduürtüyordu. Bir ara, burnundan soluya soluya bir şeyler söylemeğe hazırlanır gibi oldu. Fakat yanında oturan kalın kaşlı ve iri yapılı bir adam ocndan daha atik davranmıştı; — Büyük Pahatür çok güzel ko - nüştu.. * diye söze karıştı - ama, ben sanıyorum i, kahramanlık zamanın da yapılmalı| ve bilhassa bilerek ya- pılmalıdır. Dik kafalıkk ederek "İ- van,, © kışkırtırsak, Kazanın Moskof kuvvetlerile çarpışmağa mecbur ola cağı bir zafere ulaşmamızın yüzde bir ihtimali var mıdır? "rhmâ“"'âı"%-â büyük Pahatar'tn beğenebileceği bir neticeye ulaştıracaktır bi Şu zen gin Kazan talân edilecek, güzel kale mizde taş üstünde taş kalmayacak.. Göçüp gideceğiz. Bu, odadaki beş adamın cn genciy di. Ve dudaklarını bir kapak gibi or tadan kıvırcık telli, gür, palabıyığını s0l elile burarak bitirdi : — Evet.. Göçüp gideceğiz. Fakat yarm, Kazanın tarihini okuyan nesil ler bize ne diyecekler bilir misiniz? “Şerefle can veren büyük bahadir- lar,, mt diyecekler sanırsınız? Ne ge- zet. "Deliler, budalalar..... — diye - cekler. Bana kalırsa, böyle Gdemekte haklı da olacaklar. Zira dünyanm hiç bir devrinde ve biç bir yerde he sap bilmiyen insanlardan kahraman yetiştiği görülmemiştir. Bir kahra - manın iyi kılıç kullanması, fitilini tutuşturduğu silâhin mermisini iste diği hedefe ulaştırması. gözlerini daldan budaktan sakınmaması kah - raman olabilmesi için kâfi değildir. Hesap da bilmesi lâzımdır. Yoksa bir kahramanı bir deliden nasıl ayırt e- debilir?z. Ölcceğini bile bile ateşe saldırmak akıllı adamın kârı değil - Bir insanın böyle rahat ve di İçine at sürdüğü tehlikeden sa- 8. Aksakallı o ağır ve vakarlı duruşu bir na rağmen kendini kabkaha attı : A Civanşir Mirza., Hay sen ölmi yesin, çok yaşıyasın Civanişir Mirz: tutamadı, bir kılığa soktun ki, ortada kahra - manlık kalmadı. çEP iddi haline Ve birdenbire dönerek İlüve ettl: ÇArkası var) Türk kadınları için bir konferans sı olarak bulunmuş olan Kopenhag- ta çıkan Politiken gazetesi muhar- riri Karen Aabye 12 temmuz akşa- hakkında bir kanferans verecektir. — Cağaloğlunda bulunan mozayık zeler genel için etrafı beton kalıplar içine alın lu: idaresine —gönderilecektir. mi €seri tetkik etmişlerdir. dir” Kahraman ona derler ki, herke - sin yüzde yüz ölümlü bir uçurum sandıkları bir tehlikeye saldırırken yüzünde en tatlı tebessüm dalgalarır ve içinde engin bir ferahlık vardır. neşeli olabilmesi ise tek şartla mümkün - pasağlam kurtulacağını bilmiş olma - diye bağırdı - Kahramanlığı öyle Yıldızda toplanan arsıulusal kadın | lar kongresine Danimarka murahha- mı Kopenhag saatile saat 19.30 da radyoda Türkiye ve Türk kadınları Cağaloğlunda bulunan mozayık, iş lenmiş kıymetli mermerin etrafı mü- direktörlüğü tarafından gönderilen amcleler tarafından açıl- maktadır. Mozayıkın parçalanmaması maktadır. Bulunan mozayıkın bir krw- mr, toprak altındadır. Bu kısmin da Dün teler genel direktörü Azizle mua- vini Arif, mozayık mahalline giderek 12 yaşındaki — Bir çocuk kayıp #Eyüpte İbsan bey mahallesinde oturan Merzuka, dün polise müraca- at ederek 12 yaşındaki çocuğu İsme- tin -altı gündenberi kaybolduğunu söylemiştir. İsmet, denize meraklı olduğu için çocuğun bir kazaya kur- ban gidip gitmediği, ailesi yanında haklı bir endişe uyandırmıştır. cuk, henüz bulunmamıştır; aranmak- tadır. * Dün öğleden sonra Sultan Selim camii avlusunda feci bir düşme ol - muştur: Saim isminde 9 yaşında bir | çocuk cami avlusundaki dut ağacıma çıkmış, bir aralık müvazenesini kay- bedip yere düşmüştür. Bu düşmede Saimin sol kolu kırılmış, yüzü so- yulmuştur. Çocuk Etfal hastahanesi- ne kaldırılmıştır. |* Dün gece Şehremininde oturan Yahya, İsmet, Mustafa adlı üç arka- | daş bir meyhanede içmişler, tramva- | ya atlayarak Beyoğluna geçmek is- ı temişlerdir. Fakat bu üç sarhoş tram vayda uslu oturmamığşlar, yanların - dakine sataşmıya, gürültü etmiye başlamışlardır. Tramvaydakilerin şi- kâyeti üzerine bunlar yakalanmış - lardır. * Kartalda geçen gün bir kız bo- gulmuş, iki arkadaşı da muhakkak bir ölümden kurtulmuştur. Öğrendi- ğimize göre, Kartalda Nebahat, Be- dia ve Semiha adlarında üç kız (İn- girlik) denilen yerde sandala bin - mişler, gezmek istemişlerdir. Bu sıra da oldukça siddetli esen rüzgârın te- sirile sandal sallanmıya ve çocuklar korkmıya başlamıştır. Nihayet, iki kız kendilerini denize atmışlar, Be - dia buna cesaret edememiştir. Deniz- de çabalayan Nebahat yüzme bilme- diğinden boğulmuş ve diğer çocuk - lar da oradan geçen bir motor tara- fından kurtarılmıştır. * Şimdiye kadar mülk sahiplerin- den işlerine bakmak bahanesile bir çok dolandırıcılıklar yapan - İhsan, ayı, nihayet dün yakalarmış ve Em: törlüğü ikinci şubesine getirilmiş - tir, Para vermek suretile polisin e- linden kurtulacağını zanneden — bu dolandırıcı, hakkındaki muameleli evrak tetkik edilirken — zabıta me - murlarına para vermek istemiş ve iş üzerinde yakalanmıştır. İhsan, hak - kında tutulan zabıt varakasile adli- yeye teslim olunmuştur. * Meşhur yankesicilerden baloncu Hakkı dün tramvayda ceket cebini jiletle kesmek suretile birisinin 300 lirasını alerken iş üzerinde yakalan- mıştır. A — Esnafın tescil müddeti uzatıldı Belediyece esnafın tescili muame- lesinin dün akşam bitmesi lâzımdı. Halkla dalma temas eden garson, o- telci, lokantacı ve saire gibi esnafın sıhhi muayenelerinin belediye sıhhi- ye heyetince yapılması kararlaş; * dığmdan tescil müddetinin bu ay ni- hayetine kadar temdidi icap etmiş- tir. Çünkü belediye sıhhiye heyeti günde 20 - 25 kişi muayene edebil- mektedir. — Belediye bundan sonra müddeti uzatmıyacaktır. Şimdiye kadar 2000 lokantacı, 600 ayakkabıcı, 500 sütçü, 600 ekmek ya- pıcisi 800 fırımcı, 2200 bakkal, 2000 kahveci, 950 şekerci, 650 garson, 400 bahçıvan tescil edilmiştir. Kadıköy su şirketinin E aldığı beş lira Kıı_hkby su şirketi, abonelerinden senelik Ücret olarak 5 lira almakta - meydana çıkarılması için uğraşıl- | dır. Abonelerin şikâyeti üzerine bu maktadır. Zannedildiğine göre, bu | hususta tetkikata başlanmıştır. Sos- kıymetli eser iki güne kadar müze- | yetenin mukavelesinde böyle bir ka- yıda tesadüf edilmişse de bu mad - denin bugünkü geçinme şartlarına uygun olup olmadığının araştırılma- 81 Jüzumu hasıl olmuştur. 16 KIRMIZI VE SİYAH in, saint Bonaventure'ün, saint Ba- sile'in, daha birçoklarının adını ııml duymamış. Abbö Pirard içinden: “İşte Ch dan'ın işi! dedi. Onda protestanlığa kaçan bir hal olduğunu kaç defa yü- 2üne vurdum. Hep İncil okumak, İncil'i Tüzumundan fazla bellemek!,, Julien, kendisine buyun üzerine bir şey sorulmadığı — balde Tekvin sifrinin ve Tevrat'ın ilk beş sifrinin hakikatte ne zaman yazıldıklarını da söylemişti.) Abbâ Pirard düşündü: “Tewrat, İncil üzerinde böyle uçsuz, bucaksız düşünmek insanı şahsiğ tefsir'e, yani protestanlığın en kötüsüne sürükle- mez de ne yapar? Bu ihtiyatsızca bil. ginin yanmda, o eğilimin önüne geç- *in diye kilise Babaları'nın doktrinle- rini de öğrense ne ise.. O da yok!,. Medrese direktörü Julien'e Paj nn nüfuzu, hükmü üzerine de bi kaç şey sordu, eski gallikan kilise- sinin koyduğu kuralları söyliyecek sanıyordu; fakat Julien M, de Mais- tre'im kitabını baştan aşağı adeta ez- bere okuyuverince abb& Pirard büs. Bütün şaştı, STENDHAL “Şu Chelan da ne tuhaf adam? O kitabı buna alay etsin diye mi göz- termiş?,, M., de Maistre'in dktorinine sahi- den inanıp inanmadığını anlamak üü rtık Jelien eldden parlak cevablar veri- yor, kendine hâkim olduğunu hisse- diyordu. Uzun bir — sınaçtan ' sonra kendisine M. Pirard'n gös- terdiği sertliği bir yapmacık say- mağa başladı. Doğrusu M. Pirard, on beş yıldan beri dinbilgisi öğretti. .İelr:ınqhıhqıuıi_' z söe ydı, ı.ııııııın mantık hatı- onun — cevabların- TI İçin da o kadar açıklık, icaz ve münak- kahılık gi İçinden: “İşte atılgan ve sağlam bir kafa, dedi, ne yazık ki corpus debile (vücut çürük). Jalien'e yeri gösterdi ve fransızca konuşarak sordu: — Sizin böyle düşmeniz her vakit olur mu? — Ömrümde ilk olarak başıma artık bir çocuk gibi kızardı. Abbâi Pirard adeta gülümsedi : ntf sonu; siz hiç şüphesiz güler yüz- lere alıştınız, ama güler yüz bir ya- lan tiyatrosundan Hakikat ağırbaşlrdır, zim bu geç ağırbaşlılık istiyen ağır bir iş mi? Dışarının boş güzelliklerine dir. Abbâ Pirard yine belli Idi): — Sizi bana M. Châlan gibi bir ben size, pek alışık olduğunuz o boş dünya dili ile söz söylerdim. Medreseye büsbütün parasız alınmarız. dünyanm en zor içidir. Fakat abb& Ch&lan, otuz altı n uğrunda çalıştıktan sonra medreseye bir genci parasız aldıra- adam göndermeseydi yıl mazta bâkkı gözetilmemiş olur. Sözlerden sonra abb& Pirard Joulien'e, kendi rızası olmadan hiçbir gizli tarikate girmemesini tenbih et ti. Jullen, unurlu bir açıklığı ile * |a Şize terefim üzerine söz veriyo rum. dedi. — İşte dünyanın boş - gatafatları. başka nedir ki? monsieur. Bi- dünyadaki işimiz de ilgilenmek yok mu? bu tehlikeden kendinizi ne kadar korursanız yeri- latince konüş- mağa başladı (bundan pek hazettiği adamın gönül geldi, kapıcının yüzü beni ürküt- Medrese direktörü ilk defa olarak müştü de... gülümsedi: Jullen bu sebebi ilerj — sürerken — Bu gözün burast yeri değildir, dedi; © Söz kibarlar âlemi insanları- nın, kendilerine birçok kabâhat, hat ta cinayet işleten şereflerini fazla - | hatırlatıyor, Siz kutsal babanız Be- - | sinci Pius'un Unam ecelesizm diye Laşlıyan emirnamesinin on sekizinci sieğinde (fıkrasında) — söylenildiği gibi itaate Dorclusunuz. Ben sizin Tahiblikte —amirinizim. Bu binada duymak, aziz evladım, itaat etmek demektii Kı;ı Patanız var? Jollen: “İşte geldik, dedi, aziz ev- ladım demesi bunun içinmiş... — Otuz beş frank, azjz babam. — O parayı nereye harcederse- niz birer birer yazın, sizden hesab sorarımt. Bu zahmetli konuşma üç saat sür- müştü: Julien kapıcıyı çağırdı; abbt Pirard ona: — Jullen Sorel'i alın, 103 numara- h odaya götürün, dedi. Büyük bir mükâfat olarak Juliene yalnız başıma bir oda veriyordu. — Sandığını da götürün, dedi, Julien gözlerini eğdi ve sandığını ta karşısında gördü; üç saatten beri kendi sandığı olduğunu anlamamış- w En üst katta sekiz ayak murabbar (Arkası var | N. ATAÇ Ço- | İ CTAN YIN| İörykusu Tikönce hava Kuşlar ötüyor ve bataklığın yakınla - rında bir yerde boş bir şişenin içine üfleniyormuş gibi keskin, acıklı bir ses yükseliyordu. Fakat ormanın İçi- ne karanlık inip te apansız. doğudan soğuk bir rüzgür esmeğe başlayınca her şey susuverdi. Ormanın ıssiz sa- ğırlığında sanki kış kokmağa başla - mıştı. Ruhiyat fakültesi talebelerinden ve bir papas oğlu olan Ivan Velikopols- ki dar bir keçi yolundan yürüyor, ta - tili geçirmek için evine dönüyordu. Parmakları sızlamaktaydı. Rüzgâr - dan yüzü yanmıştı. Ona öyle geliyor- gu ki, bu apansız çıkan soğuk herşe - yin düzenini, biribiriyle anlaşmasını bozmuş, tabiat kabalaşmış ve bu yüz den de akşamın alaca karanlığı gere ğinden daha çabuk sönüvermişti. Ör- talıkta in cin top oynuyordu. Yalnız aşağılarda, derenin kıyısında bir ışık yanıyor, Uzakta, dört verst ötede, kö. yün bulunduğu yerde, her şey bir ke- derli karanlığın altında ezilmişti. Ru- İriymne Pakilasei salebeni : hatrrlade İsiri 1 aycıldığı vakit anast yalnayak; eşiğe oturmuş semaver temizliyor ve babası tandırın üstüne yatmış öksü - rüyordu. Büyük perhiz içinde oldukla rı için evde hiçbir şey pişirilmemişti. ve karnı dehşetli açtı. Şimdi yine ru- biyat fakültesi talebesi soğuktan titri yerek hatırlıyordu ki, Çor Rürik, müt hiş İvan ve deli Petro zamanında da tıpkr böyle bir rüzgâr esmiş, onların yaşadıklarr günlerdç de insanlar böy- de yoksulluk ve açlık içinde kıvranmış lardı. O zamanlarda da köy damları böy le küçük ve samandandı, etraf böyle 1ssız, böyle karanlık, bilgisizlik ve ke- der içindeydi. Ruhiyat Fakültesi tale- besi bütün bunları düşünüyor ve eve dönmek istemiyordu. Derenin kıyısında yanan âteşe iyice yaklaştı. Burası bir bostandı. Ikisi de dul olan bir ana kız kiralamıştı. Açık ta çıtırtılarla yanan ateşin ışığı topra ğ üstünde yayılarak uzaklara kadar gidiyordu. Dul Vasilisa, uzun boylu bir kadım, gırtına bir erkek kürkü giymiş ateşin kıyordu. Krzı Lukerya yere oturmuş, tencereleri, kaşıkları yıkamaktaydı. Ufak tefekti, budalaya yakım bir yüzü vardı. Anlaşılan, akşam yemeğini yeni yemişlerdi. Dereden erkek sesleri ge- Tüyor, yanaşmalar beygirleri suluyor - lardı. Ruhiyat fakültesi talebesi yanan a- teşe yaklaşarak: Ü Kış geriye geldi, dedi... Merha - ba!... Vasilisa birdenbire silkindi sonra onu tanıdı ve gülümsedi: — Hay Allah lâyığını versin, bir- denbire tanryamadım seni, dedi. Zen- gin olursun inşallah! Konuştular. Vasilisa gün görmüş kadındı. Gençliğinde, zengin efendile rin yanında süt nineliği etmişti. Ki - bar ve nazik konuşmasını bilir, konu Şşürken yüzünden k bir gülüm Seyiş eksik olmazdı. Kızi Lükeryaya gelince, ölen kocasının altın da ezilmiş kaba bir köylü kadınıydı, ruhiyat fakültesi talebesine konuşma- dan bakıyordu. Yüzünde, sağırlarda görülen o acayip ifade vardı. 'Talebe ellerini atc. » uzatarak: — Tıpkı böyle soğuk bir gecede, aziz Petro, böyle bir ateşte mınmıştı, dedi. Demek ki, © vakitler de havalar böyle soğuk olurmuş. O ne korkunç bir geceymiş teyzeciğim. Sonsuz uzun. ezici bir gecel. Sustular. Talebe sesini yavaşlata « | tak söze başladı yine: © sonsuz, o ezici gecede, Petro, İsaya dei ki: “Ben sı ranlıklara ve ölüme gidebilirim.,, Isa, Petroya şöyle cevap verdi: “Bugün boroz üe defa ötmeden sen beni tam- üzeldi, - durgundu. | yanında dürüyor ve dalgın, işiğa ba- | TALEBE Telüe sızın bahçede oturdu ve dua ölesiye sıkılıyordu. Zavallı ezildi, göz kapaklı taramadı. Uyudu.. Sonra, bi götürüp dövdüler. retti. geçmiş, açık gözlerle, ruhiya! Si talebesini dinlemekteydi. tıpkı şimdi benim burada ibi. Birden bir kadın oyu ama da dukly evegray tir.,, Bu sözler üzerine, ateşi etti. Üçüncü defa yine birisi gün bahçede, iüm sen değil miydin?, defa bunu reddeyledi. onun yanında nünce, kapkaranlık, ruz bir kızi Lükerya n yüzünü elleriyle olmuştu, yüzünden çektiği ağrıya dayanmak istiyen bir Ni vardı. ğguk, yine gibi.. Rüzgâr biçak gibi kesiyor. Şimdi ruhiyat fakültesi talebesi; silisayi düşünüyordu. Madem ki, dadı. demek o korkunç gecede Petronun başmdan geçenlerle VE sa arasında bir bağ var. Dönüp geriye baktı. Ateş yerde yanıyor. Etrafında yok. Talebe yine düşündü : “eğef silisa ağladıysa ve kızı utanı Önce geçen bir Mbu bir hâdi bu iki kar gaa değildir. Fakat Pcr aun bundan yirmi asır önce geç la ihtiyar kadının ruhundi sonra geçmiş bir facia benzerlik olmasındandır. Ve birdenbire Tw se“' aç öyle heyeçanlandı ki, kendine £ için olduğu yerde tek adım durdu. “Geçmiş günler bugüne: , diye © nüyordu.Günler ve hâdiseler ona liyordu ki, demin böyle bir seletin v iriyl- bağlı” içinden doğuyorla- , V bir ucunu W İdatınca kımıldanmış, ses vermişti. dığını üç defa inkâr edeceksin.., Bi konuşmadan sonra İsa, kımıldanme? kurşun gibi a Kırlaştı, kendini bir türlü uykudan ölesiyo sevdiği Isanm peşinden gitti ve onu nasıl dövdüklerini uzaktan Lüukarya kaşıkları yrkamaktan — İsayı döve döve hâkimin ön! çıkardılar, ona sorgular sordular. Vi © zamanm esirleri avluda bir ateş yal tılar, çünkü hava çok soğuktu ve 1sırli dılar, Onlarla beraber ateşin yanındi Petro da durmakta ve sınmaktayı edi ki: “Bu adam da İsa ile birlil göeya gekmeak görel dakiler Petroya kuşkuyla bakmış ol malılar ki, Petro sıkılıp şaşırdı: “B Onu tanımam!., dedi. Bir vakit son! yine birisi onun İsa müritlerinden ol duğunu anladı: “Sen de onlardansın!, diye baykırdı. Fakat Petro yine inkâi züne baktr ve şu sözleri söyledi; “Bi Petro üçün unun Üzeri! birdenbire, bir horoz öttü. Petro, reği burkularak. uzaktan İsaya b ve onun o gece söylediği sözleri hati dadı. Hatırladı, avludan çıktı | ve acı acı ağladı dışarda. Ben ne vâ kit İncilde bunu okusam gözümün Öf lir ve bu bahçeden sağır hıçkırık! yükseldiğini işitir gibi olurum. — Ruhiyat Fakültesi talebesi göğ geçirdi ve sustu. Vasilisa birdenbirl bol ve iri damlalı bir göz yaşıyla D şandı, hüngür hüngür ağlamağa b lad:, yalnız göz yaşlarını göstermek ten utanıyormuş gibi, ateşin karşiff gelince, o, kırnıldanmı zın talebeye bakmaktaydı. kıpi Yanaşmalar dereden dönmüşle içlerinden birisi atlardan birinin ü ne binmişti, ateşin yakmındaydi aşık onu atıyla beraber kızıla bo tı. Talebe, dul kadınlara hayırlı etti. Cü Petro isö kuf B ha ir n p t faküli a am — öi Tamdığiri gördü u in etrafiti P >. ' ee T *E bet onun gördü hem bahçe kapatifi kin insan le Tiri B ir