. Bir Yıl Dönümü Karamsar (bedbin) ve şüiphe- ti (reyhi) liler, ilerleme ve evrimlerin, hiçbir gerçek de- geri olmadığını söylerler. Onla- ra göre: Adem oğlu ne yapsa, gene çamurun ürün'üdür (mah- sul), Açinler, (keşif), icatlar, ilmin ve fennin bütün yüksek görünüşleri (tezahür) bir yal- dızdan başka bir şey değildir. Çamurdan gelen insanın tabiatı da çamurdur, çarmnur gibi kirli- dir. Onda sanaydığımız (tahay- adam da odür; ay yırtıcılık, ayni hırs, ayni aptallık.. Biricik ayırt buğgünkü yaşayışm kolay- lığıdır. Eski adamlar için yaşa- YIş, çetin, yorucu, amansız bir çarpışma idi: Tabiğ güçlerle Çarpışma, yırtıcı hayvanlarla Çarpışma, komşularla çarpışma! | Kıllı çıplak vücutlarını, mağa- Yaların serin ve ıslak koynunda korumağa çalışan o insanlarla, kaloriferli, elektrikli apartımari- Tarım ılık kucağında yaşıyan bu devir adamların ruh ve ahlâkça ayırtı yoktur, İşte, karamsar (bedbin) filo- sofların sözleri... Ancak dema - göojiden başka bir şey olmıyan bu düşünceler, karanlık ruhlu insanların izeridir. Yoksa, ekit Cinsaf) ile düşünelim. Bazıları nın endüstri soysallığı adını ver- dikleri bu soysallık, çok yaman işler gördü. Her alanda şaşıla- cak şeyler gerçekleştirdi. Bun- lar arasında tıbbin açın (kesi edusır (MUCİ leri vardır Sayıl adat Temmuzun - altıncı günü, el- LA YIl dönümü kutlulanacak olan kuduz aşısı, insanlığın ya- rattığı bir tansıt (mucize) de- ğil midir? Pastör'ün adını son- suzluğa ulaştıran bu açın (ke- şif) insanlığa ne — hayırlı oldu! Bundan önce, kuduza tutulan herhangi bir insan, ne korkunç işkencelerle, çırpınarak, ihtilâç- lar, deprenmeler içinde can ve - rirdi. Ö ne fecaati Ayniyle, kuşpalazı serumu, yavrucukları Uğursuz ve dehşetli hastalığın ölümlü pençesinden kurtarmadı Mı? Her yıl, sayısız çocukları, boğularak ölmekten kurtaran Doktor Roux, ne hayırlı bir de- hadır!.. Rontken'in içimizi gö- YTen ışıklı gözü de, başlıbaşıma ir acundur. Şeker hastalığına karşı ensülin denilen ilâcr bulan bilgin, bu korkunç hastalığın ihtilâtlar yapmasının önüne geç mMedi mi.; Bu hayırlı açinler sa- yılmakla tükenmez!.. — k Örneklerimizi, tıptan alışımız r:sı'ı; aşısının ellinci yıl dö ğ uhşnî"'"c,?"* İlmin l'ııirîgi © yoktur ki, insan ilerle- melerinin en parlak tanıtları ol- ç, Ftem lzzet BENİCE | Doktorun yahaklarında “şen 'eme toplandı, dağıl - çi de gülerek: kızım., birden civelek, ıqing'ığn? ile dokto- | suran, buyrağ çat Pat | içten kopma bir sıcaklık vardı: —> Hani doktor siz bana yal: *Yecektiniz, Yi e zım dediniz. - Yine kı Denizden Sonra Güneş Banyosu Usluluk da satın Alınabiliyormuş ! Her ana baba çocuğunun akıllı, us- gazetede gördüğümüz bi - re Japonlar bu işi kökünden düzelt - mişlerdir. Sizin anlayacağınız çocuk- Jarın akıllı uslu olması analarının balarının elinde imiş. Bakın nasıl? Bir çocuk on yaşıma bastı mı onu alırlar bir tapınağa götürürlermiş. O- rada Tanrıya yalvarırlar, adaklar a- r. Sonra da hep beraher dışarı çıkarlarmış. Bu törenin belli başlı meli çocuğun yapılan yalvı sonra geri dö ğer çocuk böyle bir bütün tören bozulur, boşuna gidel isişı Fakat adam buna Şöyle düşünüyor: Acaba büttin Japonların bu tapınak kıp & Fizik, kimya, ve başkaları.. Karanlık ruhlu - karamsarlar | (bedbin) ne derse desin, soysal- lık ve ilim, insanları bambaşka bir şekle soktu.. İnceltti. lara nezahet verdi. Kü ki insan tabiatini değiştirdi. Yü reklere sevginlik (şefkat) ve acıma (merhamet) koydu. Ya - şayış yumuşadı. O eski sertlik ve kabalık geçti. Ama, diyecek- siniz ki, dünyada: Fenalıklar, felâketler, hastalıklar eksik de- | Ahlâksızlık ortadan kalk: madı. İnsan oğlu rahat yüzü ve bahtiyarlık görmüyor. Evet, bunlar büsbütün yanlış değil.. Ancak hayat kendiliğinden bir çarpışmadır; bir yorgunluktur, Bunun başka türlü olmasına maddiğ imkân kuduz aşısı gibi iyili k nünde tutarak yaşadığımız dev- rin kolaylıklarını, rahatlıkları- nı unutmamak,sevinmek gerek- tir. Yusuf Osman BÜKÜLMEZ — Gerçek mi söylüyorsunuz?. — Evet.. — Peki, Kabul ediyorum öy- le ise, 4 Bu, doktortm Güney'i ilk ca- Bırtısı ve beraber yemek yiyişi oluyordu! P Ç. 347 Kırmızı yanaklı, bodur, şiş - man kadın gülerken dişlerini dudaklarından dışarıya sarkıtâ sarkıta sordu: y — Yine nerelerdesin Vedi?.. Vedi, mantosunu çıkarıyor. du: — Buralardayım Madam An- Doktor daha kıvanclı: — Peki kızım değil Güney.. .I_D_edı ve Bözü kolundaki saate ilişti: — Oo.. On iki buçuk, Ve Güney'e önerge etti; — Haydi yemeği beraber yi » yelim. — Bilmem sizi rahatsız etmez miyim?. — Tersine. Çok sevindirirsi- na.. Geçiniyoruz!. Madam Anna hem yuvasmma dönen bir körpe yavruyu yeni - den ele geçirenlerin sevinci ile, hem de eski bir tanışm kendisi- ni aramasından memnun ola- tak: — Bre çapkın bir iki aydır hiç uğramıyordun?. Kale sen böyle nerelerdesin?, Karabatak oldun. Ne var bari? Yağlı parçalar av- BZ layabiliyor müsun?, | BüLmaca - | — Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- Hmizin b li çekiyoruz. Bulmacaları- | . Armağanlarımız nciye: Atatürk resmi iye: Zarif bir cüzdan e bir koku) t delteri veya si- Soldan sağa: | 1 — Bir deniz adı ). 2 — Kötek (5). Eğri değil (3). 3 — Kemiğin içindeki (4)- Çevik A» 4 — Berf (3). Kalbur (8)4 $ — Dişlemek (7), 6 — Damen (4). Genişlik (2). 8 — Cerahat (4), Eser (2)- 9 — Asyada bir şehir (5). Secca- de (5). 10 — Genişlik (2). Şaibe (4) V — Duvar (83). Yukardan aşağı: meyva (4). () Kırmızı B kuma- Dut Vedi şişman kadının gülüm - semeden dalma kat kat duran gerilen yanaklarını okşadi: — Onu bana sorma. Sendi yağlı parça var mı?.. Ont Dedi, Sonra sözlinü sürdürdi — Hani o Bafra'lr tecimeni bana yapacaktın. Yapmadın? Ne diye sana uğrayayım?. Madam Anna bir türlü uya- madığı yarım İstanbul ağrile: — Bre yavrucuğum. Sen gel- din de, ben Bafra'lıyı sana Yap- madım mı?.. O gece Tufan ile bulustun, gittin. daha gö- rünmedin. Ben seni çok arTyo- rum, çok istiyorum ama Ssen yoksun. Sen de kazanacak, ben de kazanacak.. Dedi ve sordu: — Bana gelmiyorsun da nere- den iş alıyorsun?. Vedi güldü: — Yoo.. İşte bu söylenmez. Nereden neredan?. Geçiniyo- rum, İyi yaşıyorum. Çok para | alryorum. Kırmızı yanaklı kadın gülerek söyledi: — Tabik yayrum şimdi çok SAA Öz dilde çok Geçen kelimeler Öz dil lerde çok geçen birkaç kelimeyi bu- rada tekrar yazmağı faydalı bulduk: Yönetger: müsteşar Yönetim: idare Örnek (Türkiyenin yönetim şekli cümhuriyetti: Yönetge: Örnek: (Tütün yönetgesi) Güdüm: İdare Örnek: (Kost'un güdümü altında- ki tayyare Okyanusu geçti) Direktör: Müdür Sekreter: Kâ Urayı Belediye Şehir: Şehir Şarbaylık: Belediye reisliği Şarbay: Belediye reisi Şar kurulu: Belediye meclisi Örnek: (İstanbul şarkurulu dlün Bu işini konuştu). Hlbay: Vali İlçebay: kaymakam Kamunbay: Nahiye müdürü Daniştay: Şürayı devlet Yargıtay: Temyir mahkemesi Sağışkur: Divanı muhasebat Danışman: ü Danışıt: Şüra İşgüder: Maslahatgüzar sAAA AA AAA AA —e —mmameeram — EROR 2 — Nota (2). Tezahilrat (5). 3 — Bir vilâyetimiz (6). * — Beyar (2). Büyük valide (4) $ — Kamer (2). 6 — Nota (2), Rüzrj> (4). 7 — İnce değil (5). Hal rabtıası . 8 — Ücret (3). Tazyik edilmiş (4) 9 — Ankaraya yakın bir yer (6). Hayvan ölüsü (3). 10 — İnce kayık (3), kullanılan ve gazete- TU — Amca (3). İstifham (9). kazanacaksın. Çağın. Kendin de iyi kullanıyorsun. Daha on sekiz yaşmda kız gibisin. Hem de en güzel kız!, Ve ilâve etti — Sana kim canını vermez.. Tasını vermez, Bedi güldü? — Kah.. kah.. kah'!. Madam devam ettit — Sen yalnız benim elimde olsan, bırak ötekilerin hepsini, ben de sen de, en çok kazanan bir tecimen kadar kazanırız, Bedi gülerek sordu: — Hakikat mi madam?, Madam gayet ciddi cevap ver- — Ne diyorsun bre yavrum. Seni bir gören ir daha ayrıl - Mak istemiyor. Ve.. bizaz izgün bir bal devam etti: — Ama işte her şey gibi bu- nun da sonu yok. Bari biraz pa- ra tutsan. Sonra hastalık var, sağlık var, her şey var! Be “ yeni bir kahkaha savur- çla yanaşınca (Gün- yolcuları — gö Kalabalık içinde Vapur iskeleye gör) güverte gecirmeğe başlı tlarını gör tan görleri kararıyordu. .Birkaç da- kika durup gidecekti vapur.. Ya gö- x8e, bir hafta önce tasarladıkları ist suya düşmlş ola- . Gözleri fıril fıril dönüyordu. Birdenbire bakışları arka güvertenin bayrak direğinin dibinde durdu. Ar- kadaşları orada idi. Onlar da iskele- deki kalabalığın içinde onu araştırı yorlardı. En sonunda gözleri biribi! ni buldu.. Kapılar açılınca “Güngör, kalabalığın arasından sıyrılarak güverteye ulaştı.. Arkadaşı İco gü- meş batısı renginde yün bir süveter işti. Başında o Tenk beresi var- * gibi güzel bir kadın.. n açılan kollarına kı ni attr: — Canım İcocüm., — Güngörcüğüm.. Öpüştüler. Güngör, İco'nun kocası Sedatla ve arkadaşı delikanlıyla esenleşti (Esen - selâm). Sedat, yük, içi yiyecek dolu sarı çantasını nç kıza sakladıkları ye Serin bir ilk- yaz esini, çiçek kokulariyle deniz kokularını biribirine karıştırarak esi- yordu.. Deniz pırıl pırıl.. Güneş ilık.. Vapur adalara doğru gidiyor. Gün- gör gözlerini karşıda birer benek ye- şil duran adalardan çevirdi: — Çocuklar, dedi. Bugün - sizleri bulamıyacağım diye öyle korktum ki.. — Hayatında, bir dileği yapılım- yan, hiçbir isteği yerine gelmiyen in- | San özkes Çözkes - elbet) korkar... | Bu ada gezintisi duşlarıma (rüyama) giriyordu.. Acıklı, acıklı gülerek sustu. Güzel yüzünün içli bir görünüşü vardı. Yü- | züne bakanların yüreğinde, bir sızı kapırdıyor, içlerine acı —düşüyordu. Vapur Burgaza gelince çıktılar.. Yol- larda pembe bhadem çiçekleri açmış, çam kokulu güneş sıcağı yerleri rrt- mıştı.. İco kocasının - koluna — geçti. Güngörle delikanlı yan yana arkada gidiyorlardı.. Hiçbir söz konuş yorlar, fakat başlarının içinden biri- birlerine bir yol varmış gibi düşün- düklerini seziyorlardı.. Genç kızın, yalnızım, benim de kolumun asılaca- . yüreğimin seveceği bir erkek ol- sa, diye düşündüğünü delikanlı sezi- yor, delikanlının, bütün hayatımda bana arkadaş olacağını umsam seni yalnızlıktan kurtarmak isterdim de- diğini genç kız anlıyordu. Öndeki genç karı koca onları anlaşsınlar di- ye umursamıyor gibiydiler. .Dik bir yokuş tırmanıyorlar'lı. Güngör üs- | bunu konuşmak istiyorum. landığı senli benliliğe saparak, tünden pardösüsünü çıkardı. Elinde- ki çanta ağı projelerim var! C'sen şaşarsın.. d eniden: — Ona çok mu aklırı saplah- | dı?. — E o kadar çok öğmüştün t Madam: — Bre o kolay, Şimdi bulaca- ğum.. Fakat, benim bir başka sı- kıntım daha var.. Zaten geninle Bedi gişman madamın hoş- madamın oturduğu yerde bir kocaman baş lâhana gibi kasık- lart üzerine yığılan göbeğine parmağınıa ucile dokundu: — Bu karında sıkıntı mr olur madam? — Deme öyle,. Çok sıkıntıda- yım.. — Haydi bre. Bütün bunları alay olsun diye söylüyorsun.. — Yok be kale., Gerçekten söylüyorum! du: —— Aldırma, İlerisi için büyük .. Gülerek | | kadar hakkım v (TAN)IN ÖYKÜSÜ Çam Kozalağı ... likanlr onun elinden ağ çantayı ve pardösüyü aldı. Genç ka- # boş kalan elini alarak koluna ge- çirdi.. Güngör yüreğinde bir rahatlık duydu birdenbire. -Kendini yanında- ki adama öyle yakın buldu, ki, ona gülerek minnetle (türkçedir) baktı: — Kola geçmek ne rahat şeymiş, dinlendim adeta.. Öyle yorulmuştum, artık yürüyemiyeceğim sanryordum... Sözletiyle çıktılar yokuşu söyler- ken, gözleriyle hayat yolumda da böyle yorgun ve umutlarım diyordu i.. Delikanlı içinde alevli bir sev- ginin başladığını duydu: — Güngör, dedi. Beni kadaşım olmak ister misin? Genç kız birdenbire şaşırmış dur- hayat ar- le bir çam dalma asıldı. Delil dikkatle bakıyordu. Gözlerinde inan- mazlık dolu bakışlar vardı. Sasi ço - cuklaşmış gibiydi: Bana mı öyle geldi. Yoksa bir geyler söylediniz mi?.. — Evet, ben söyledim. Tekrar da söyliyebilirim.. Benimle — evlenmek ister misin Güngör'cüğüm) Genç kız dala büsbütün asıldı. Ta- zecik bir çam dalıydı bu.. Ucunda yemyeşil büyük bir zümrüt gibi p- Tıldıyan kozalağı vardı. Güngörün elini dalın yukarsından yavaş yavaş kayıyordu. Ucuna gelince kozalağa asıldı. Titriyen —bedeninin bütün kuüvvetiyle asıldığı için kozala, tazecik sapr dayanamadı, kopuverdi.. Genç kız. birdenbire yerde buldu kendini .Avucunda kozalak kalmıştı Birdenbire gözleri yaşlandı: — Görüyor m korkmakta ne dedi. Tuttağum her dal kopuyor.. Ya avucumda bir kozalak, ya da yüreğimde bir ağrı bı- rakarak... Delikaalı kolundaki çantayı, par- dösüyü yere fırlatarak, genç kızın yanma oturdu. Yumuşak sevişlerik onun gözlerindeki yaşı sildi. Sesinde inandırıcı bir sıcaklık doluydu: — Korkma Güngör, bana inan, dedi. Tutunacağın, en — sağlam bi dalın olacağım senin.. Söz - veriyo- rum.. Başlarının üstündeki çam — dalları çıkkan lc titreşiyordu.. Genç kazm kirpikleri de titreşen damlaları taşı- yordu.. Durgun deniz, çam kokulu güneş, serin esin, biribirine karıştı Başı dönüyor gibiydi. Bu dönen baş içinde iyi bir yürek taşıyan delil lının genç ve sağlam yapılı göğelir bıraktı.. Çam dallarının hışırtisi, ilik güneş, serin esin, çarpan yürek ku- laklarına: — İnan, in: y Diyordu sanki.. Yaşayışında ilk ©- larak tatlı bir rahatlık duydu içinde.. Gözleri yarı aralandı.. Dudaklart yarı açıldı. Delikanlıya baktı ve bir Vi söz söyledi: — Evet.; lmiş, yorulmuştu. De- | — E.. nen var?, Madam; | Avucunda son kopan dalın arı (hatıra) &ı çam kozalağını sıkı sılı tatuyordu. Cahit UÇUK — Kirnsecikler duymasın.. Der gibi sağına soluna bakm- dı. Sonra, telâşlı telâşlı, korlü korka anlattı: — P'in gece az kalsın basılı- yorduk. Ne oldu?, — “Zabıtai ahlkiye başme muru” yanında bir sivil komis..- le beraber geldi. Bedi: —E &... Dedi, Heybeli'yi, Halki Pa- las'ı oradaki korkusunu gö, rinden geçirdi, tüyleri sanki ; ne oradaymış gibi diken diken oldü. — — Sena., geldiler. Tçerde kızlar, ivi müştr vardı. H:,> sini alıp karakola götürecek i. Biliyorsun ya, benim müşteri - lerim hep büyük büyük adı m- lar. Paralı, soydan nüşteri'-r. Böyle bir kepazelik olursa hen işim bozulac k, ev” — kaparı: | cak, müşterilerim kacacak, h> de ben göz altına gidec (Arkası v