$-7 - 038 Ö Deniz Bayramı Ğ K_zbolaj hakkının Türk deniz cilerine geçişinin yıldönümün - de, bütün Türk ulusu, deniz bay ramı yaptı; deniz — egemenliği- ni kutluladı: Türk limanlarında ve iç denizlerinde ancak Türk ba_x;rai_l dalgalana bilir.Türk bay rağı ki, Jtarihte, dünya denizleri nin enginlerinde gezmiştir, Ka- radenizin, Akdenizin, Hind ve Kızıl denizin zengin kıyılarına soysallık ve bayındırlık getirmiş tir. Denizleri: haydutlardan,kor sanlardan kurtararak, düzen ve güven kurmuçmr.Dhıünmeliyiı ki, Türk gemicileri, bir aralık, Avrupanın şimal kıyılarına git- ;ııişı:r.blııl;ndı adasına çıkmış- ar, ve belki kutba doğ mışlardır!.., Şeliri Yoğlei Deniz, deniz!.. “Karadeniz, Mşr_rpan. Eğe ve Akdeniz ile sa tılr ülkemizin can damarı: de -« nizdir. Yurdumuzun korunma - st ekonomimizin — gelişmesi, bütün acun ile ilgilerimiz (mü- naşebet), sözün kısası her şeyi - miz denizlerimize bağlıdır. Denizcilik, en eski devirler - denberi, Türklerin öz işidir. 'Türk tarihi baştan başa denize kavuşmak harcketile İsısalanabi lir (hülâsa edilebilir). İlk çağda (M. E, ikinci yüz yıl) Hiyungnu Türklerinin, Çin le yaptıkları bütün savaşların başlıca sebebi büyük Okana (Ok yanus) çıkmak ve Türk soysallı gını, Türk kültürünü bütün do- ğuya yayarak deniz güzeyinde (sayesinde) gelişmek, deniz ve ele geçir - Asya ve Avrupada ulu bir im paratorluk kuran Türk bağatu- ru (bahadır) Atillâ (M. S. dör- | düncü asır) nın da amacı: Hep doğuya doğru giderek Bizanslı ları ve Romalıları ezmek ve böy lece bir yandan Akdenize öbür yandan Mın_:ie_nizme ve Atlas seferi ve Şalon alan Ba- vaşı (meydan muharebesi) hep denizlere inmek için yapılan atı hmlar (hamleler) idi, Tükyu ve Eftalit Türkleri de batıya doğru giderken ayni vargı (maksat) ile hareket etti ler, Hindistana inen Türk kolu da Hint hazinelerile beraber, de nizin bitmez tükenmez varlığına erişmek içindi. -Mogollar, biribirini kovala - :-::'n.âı; dalgalar gibi ilerlai - ı-ag—n:.mışlır n?h,dıî_ımm badir elçuk ve sonrâs, 'Türklerinin amacı da '%ımın_h letin egemenliği değil miydi? 'Türk Osmanlı tarihi, denizcili - Bin en ünlü, en yüce menkibele rile doludur. Türklerin bir ara - lik hemen bütün dünyaya ege- :jln q__lduklın tarihte, Akdeniz ir Türk gölü haline gelmemiş miydi? Denizcilik tarihimi A e A YOSMA! ; » Etem İzzet BENİCE Konuşmaları, karşılı İ n , karşılıklı çekiş- meleri on beş dakika sürdü. E: aalanda oe dakika sürdü, En — Bu beş yüzlük bana. İki 'vüz de arkadaş icin verirıinj Oda kapısını üstüne kilitler, ar- kadaşı: bv.ır_ıjır sabaha kadar kalacaklar,göz altındadırlar. Sa b_nhleyın kafakola götüreceğiz,, Ola bip iki maat S burakıan. bir iki saat d a sonra gider., Suat bunu İstemedi, Korku- — Şimdi hep beraber karako- la gidiyormuşuz.. gihi çıkarız. akta ayrılırız.. Hem atelci de şüphelenmez, size de söz gel mezl. , Diyordu. Selma; ı;ı,—..,,ıîf" gec€ Yarısı nereye çı- Dedi. Suat: T '— Sen yalnız kal. Ben çıka « Z ' Uçak Hangarları Uçakçılık ilerledikçe, uçakla- rın sayısı çoğaldıkça, yeni yeni ihtiyaçlar baş gösteriyor.. U - çak yapmak kolay olmadığı gi- bi, onu korumak da kolay değil dir. Sayısı çoğaldıkça, uçakların korunması #orlaşır. Bunun için de büyük, çok büyük hangarlar yapmak gerektir..Bu hangarla - yın yapılışı; fenniğ bir çok mese lelere dayanır, Bu çeşit hangar- larş'önce çok büyük ve geniş ol- malıdır ve dayanıklılık mesele- lerini gözönünden uzak tutma - malıdır. Çünkü hangar'ın üst ta rafındaki bazı kısımlarda “kal - dırma,, makineleri ve gezici köp tTüler mevcuttur. Bunların her ikisi de, bakılacak veya tamir e- dilecek ocakların yerini değiş - tirmek için gerektir. Bu hangarlar betonarmeden yapılır. Üç bölükten kâatınçtır. ünlü günlerinden sonra becerik siz padişahların beyinsiz vezir lerin yok ettirdikleri dönanma lğer ila madüekiim hi--desa cede kalmıştık!. Öı:mınlx padi- şahları batı tekniğini almakta Beçiktiler. Kos koca Türk do - nanması acı felâketlere uğradı, mMeşrutiyete kadar hem savaş fı!orfıuz, hem de tecim filomuz gülünç denecek bir halde - idi. Limanlarımızda her türlü ya - bancı gemiler. işlerdi. Türk va- furl_:ı'lluğu bunlarla yarışamazdı. ngiliz, Fransız, Alman, İtal - yan, hattâ Yunan vapurları, bi- ze, kendi limanlarımızda yolcu luk ettitirlerdi. Hele Abdülha - mit zamanında Selânik limanın da demirli yatan “Necmi Şev - ket,, zırhlisini (!) yürek acısile Savaş . gücündenm süratle bu ) b;,,k,ııî ı::.l sıra limana gelen iz d::rıın masının kocaman gemilerini ve başka hükümetlerin savaş gemi lerini karşılaştırdıkça, o zaman ki gençlerin, yesimizden, utancı rım,, Cevabını verdi. Saim bir baş- ka önerre yaptı: — İkinizin de çıkmasına lü- Zum yok. İsterseniz ayrı ayrı odalarda yatarsınız. Selma; Suat Saim'in gözü içine bakı- yordu. Saim yine: — En iyisi böyle., Deyince Suat: — Pek güzel ama kardeşim. Artık ben otelde rahat ediî: Değue_ ilâve etti: — Selma kalsın.. ben gideyim, Bir motör bulursam doğru ” Te tanbul'a giderim. Bulamazsam nasıl olsa çamlarda sabahı ede- Tim., Saim: : — Nasıl isterseniz öyle ya - pın.. Dedi, <ılar da: — Güle güle. Yine görüsürüz, Artık dostuz. Dediler, ayrıldılar. Saim dı- şarı çıktığı vakit, arkadaşına: — Hüviyet vesikaları var, Biz (Mürekkep) Bölükler yangın dıvarlarile biribirii ayril- dır. Yeni yapılan bu hangarlar - dan biri Fransanın Berre deniz üstündedir. Bunun önü 210 met- Te uzunluğundadır. Ortadaki bö lük yan bölüklerden biraz daha geniştir. — Orta bölük 70 metre 40 dır, Yandakiler 67 metredir. Derinlikleri 67 metredir. Han - garın ölçümü 1700 murabba met redir, Kapılar, bizim bildiğimiz kapılar değildir. Bunlar, büyük demir levhalardan ibarettir ki, açılınca iki yandan dıvarın içine girer.. Öteki kapılar gibi yol üs tünde yer tutmaz. Mekanik manevralar elektrik ile yapılır. Kapılar, bir elektrik düğmeye basarak açılır. Her hangi bir kapı iki dakika beş sa niyede açılır. —a mızdan ağladığımızı hiç unut - mam. Meşrutiyette tekrar canlanan 'Türk doniyailiği gendl savaş so | nunda bir daha durakladı. An- cak: Lozan muahedesiledir ki, de nizlerimize kavuştuk. Tam er- | kinliğimize kavuştuk. Şimdi de onun kutlu bayramını yapıyo « ruz. Bu ünlü, bu yüce varlığı, genç lerimizin hakkile anlamaları ge rektir. Yirmi beş yıl öncecki acı nacak, bayağı (zelil), yürek sız latan durum ile bugünkü yük - sek, sevindirici, ünlü hali karşı« laştırabilenler, şimdiki muvaffa kiyet ve mazhariyetin derecesi ni anlarlar. u Deniz bayramı, Türklerin en büyük bayramı olmalıdır; çün- kü bu, ayni zamanda, tam c(hyl lik, özgürlük bayramıdır. Bizi, kendimize kavuşturan, alınlarr mızı havaya kaldırtan, göğüsle- Firnizi sevinçle, kıvançla kabar- tan ulusal bir bayramdır. Yusut Osman BÜKÜLMEZ onları uyandırdık, rahatsız et- tik, onlar da bizimle alay ettiler, oyaladılar. Dedi. Metrdotele de : ğ — Çorbacıya esern. İşleri düz- gün tutuyor. Müşteriler iyi, Sü- zel, temiz ama daha çok özenli olun ha!, Diyerek arkadaşile sokağa gıktılar. Sokakta Saim arkadaşmım ko- lu;giın tuttu, kendine sıkı sıkiya çi — Azizim yüz elli yukardan, 100 beş numaradan, 25 doktor- dan, 30 üç mumaradan, 10 yedi numaradan, 700 de fabrikatör- | k, den. Voli buna derler. Ben hesa- br şaşırdım. Sen say. Arkadaşı: — Ooh, ben sen söylerken ne âl;i:ğnnnu saydım. Bin on :ğ eş yüz yedişer buçuk şüyor_. Yürü.. yşinşıdi tüymenin çaresi, — Fakat, insanm gerçekten ğ “zabıtai ahlâkiye başmemuru” olacağı geliyor. Amma para ç- kıyor yahu.. - —— “Zabıtai ahlâkiye başme - Hergün 5 Söz KIRK ALTINCI LİSTE 1 — Muvakkat — Süresiz, geçe | en %mekler: 1 - Kübada sık sık süresiz hükümetler ku- rTulur. 2 -Bunlar geçeğen şeyler- dir. 2 — Râtıp — Yaşak Rütubet — Yaşaklık Örnekler: 1 - Yaşak yer » lerde oturamam Bahçede' yaşaklık gittikçe artıyor. 3 — Rütbe — Erece Örnek: Dostum yarbaylık erecesindedir. 4 — Pâye — Aşama Örnek: İnsan geçegen aşa- malarla değil, fikir düzeyi- nin yüksekliği ile öğünme- lidir. 5 — Sâye — Güzey Örnek: Ancak sizin güze - yinizde bu aşamaya erdim. Kurum İstanbula geldi İstanbul, 2 A.A — Türk Di- B Araştırma Kurumu Genel Sekreterliğinden: Türk Dili Araştırma Kuru - mu Genel Sekreterliği Bürosu ile Kılavuz Kömişyonu ve Ge - nel Merkez Kurulüntun büyük kısmı İstanbula taşınmiğ ye U- luğ Önderimizin yüksek kayras lariyle Dolmabahçe sarayında yerleşerek çalışmalarına başla- Mıştır. Terim bölüklerine gönderilen karşılık listeleri ile derleme ve sentaks anketi fişleri eskisi gibi Ankara merkezine gönderilecek tir. Bunlar dışındaki yazıların Dolmabahçe sârayında Dili Araştırma Kurümu Genel Sekreterliğine — gönderilmesini dileriz. Öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karsılıklarını yer çekiyoruz Armağanl: djar_mvüulyonıı. Bulmacalarr maezı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arkâ ar- kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “İs- :nhul (Tan) bulmaca servisine yol- SOLDAN SAĞA : 1 — Tevekkuf mahalli (9), 2 — Bir meyva (4). S Musavvir, nakkaş (6). * — Yakmaktan emir (3). —— 5— Mihrace (4). Tekdir (4). Muru metelik almaz. Senin gi- bi kaşarlanmış dolandırıcı o! - malr ki, böyle sevdalıları soy- Sün soğana çevirsin. — Ada otelleri de amma ka- lantorlarla doluymuş be ?... — Tabif oğlum. İstanbul'un Parası yaz geldi mi Adalar'da Yeniyor., — Fakat bizdeki ne cesaret!. — Niye?, — Ya bir belâlrsma çatsak. — Kim. Hangisi, bu budala- ların karakola gitmeyi göze alır. Herif bir düşünüyor, dünyayı Şaşırıyor. Ucunda kepazeliğin epazeliği var. Arkasındaki ce. keti verir de yine karakola git- mez, — Fakat, günün birind- bir de sahici polise çatarlar da pa- Ta vermeğe kalkarlarsa vay bas- larma gelene!.. — Aldırma.. ga — Şimdi ne yapacağız?. — Hemen tüymenin çaresi.. — Motör var mrt acaba?, — Kayıkla bile olsa karşıya geçelim. 'Türk | & « Küçük Belma yavaşça ya- tağından kalktı. Yandaki kar - yolada baba annesi uyuyordu. Onu uyandırmadan odadan çık- | tı. Gecenin geç bir saati.. Her yan uykuda.. Büyük bir sessizlik ortalığı kaplamış.. Küçük, çıplak ayakları yum- şak halılarda ses vermiyor- du. Caddeye bakan odalardan birine girdi. Pencerenin önün - deki koltuğun kenarına oturdu. Dışarlara bakmaya başladı. Tek tek yanan sokak lâmbaları, bü - yük çınarların yaprak gölgeleri ni yerlere sermiş.. Bu gölgeler küçücük esinlerle titreşiyorlar.. Kaldırımlara yaprak gölgeleri- nin oynadığı bir oyun.. Belma, bu gece uyuyamamıştı.. Baba annesi durmadan büyük solük - lar alıyor, odanın içinde küçük bir çocuğu ürkütecek bir ses do- laşıyordu.. Karanlıkta sesler bü yür, kulaklara korkunç olarak dolar.. Belmacık korkmuştu. Yaşlı baba annenin kabarıp inen göğüs ve solukları ona ür- permeler vermiş, odadan yavaş ça kaçmıştı.. Boş sokakların yal nızlığı bile ona sevimli geldi... Bir elini çenesine dayamış tit- teyen gölgelere bakıyor ve düşü nüyordu.. Babası sonra da an - nesi gözlerine geldi.. İçinde a- teş bir sızı gezindi Belmacığın.. Nerdelerdi acaba?.. Babası evin de, annesi de evinde olacak her halde.. Fakat niçin baba, anne, evlât, ayrı evlerin, ayrı odaları- nın, ayrı yataklarında yatıyor - lar.. Küçük kızın başında, bu çö zülmez düğümün karışık ilmik- leri, kara bir kuvvet yığını gibi biribirine karıştı.. Hayalinde (türkçedir) baba annesinin yeri- ne annesi, onun karyolası ya - nındakine de babasını yatırdı. Yüzleri gülerek uyuyorlar gö - ndü gözlerine.. Belma kendi « — Buradaki Komiser açıkgöz- Hedef (4). Nota (2). — Nota (2). Bıçak Kılıfı (3). 8— Nota (2). Seyrek değil (3). Nota (2). 9 — Vekil (5). Çalgılı Tokanta (3). 10 —Pislik (3). ıç:ıl,'(ı). Y1 — Zevce (4). Kafanın önü (4). YUKARDAN AŞAĞI : 1— Yakında sergisi açılacak bir re Sim teşekkülü (6). Nota (2). — Nota (2). Bir hece' (2). dür. Sabahleyin enseler bizi, burada ne arıyorsunuz.. diye... — Sabıka mı arıyorsun bizde? — Neyse sen şimdi onları bir tarafa bırak ta ,hem savuşalım, hem de şu paraları bölüşelim. — Ulan ne oldun, yangından mal mı kâçırıyorsun?... — Yavrum sen gözden sür. meyi çekersin. Herifleri dolan - dırdığın gibi benim beş yüz pa- peli de kıvırır gidersin. — Öyle ş.. olur mu he hiç?,.. — E dünya bu. Her şey olur! — Kah.. kah.. kah!, — Yamansın be Cingöz!. — Ne sandın ya Marmara?, — Taka*, bu , "i her vakit Çikmaz, Kırk yılda bir. — Beş on gün bize yeter.. Bunlar konuşa konuşa asfalt- tan karanlık sokaklara sapar - ken Suat'le Selma da otel oda sında iki yüz voltluk bir elektrik çarpmasından kurtulmuşlar gibi geniş soluklar : 'ıyor: — Amma büyük belâ savuş - turduk. — Sabah olur. olmaz ilk va- purla gidelin, —T — LTANJIN ÖYKÜSÜ Gün ... kurduğu hayalle gülümsiyordu. Birden düşündü, yarın doğduğu gün.. Belki annesi o yabancı erke | ği bırakır, onlara tekrar gelir.. Bütünlük olmasa bile, her halde onu görmeğe biraz olsun gelir.. Armağanlar getirirdi.. Küçük Belma bunları düşünürken, uy- kunun elleri yavaş yavaş gele - rek gözlerini örttü. Başını kol - tuğun yumşak kenarına — (türlke çedir) dayadı. Uyudu.. —. Sabah onu orada bulunca şaşırdılar. Soranlara: — Hicç uykum kaçtı. Geldim sokaklara baktım.. Gülüyordu. Çünkü babası gel miş, onu apartmanına götüre « cekti. Beraberce çıktılar. Kapı- nın önünde duran küçük gök boyalı otomobile atladılar.. Kı- sa bir zaman sonra apartmana ulaştılar, süslü bir masa kurül- muş, pastalar, şekerler, biskü « viler tabaklarla sıralanmıştı.. Belmanın yüreğinde bir vürüş annesini bekliyordu.. Saatler geçti.. O gelmedi.. Bir aralık babasımna baktı: — Telefon edeyim mi anne. me?.. —— Sen bilirsin yavrum: Telefonun üÜstündeki sayıla « rı çevirirken soluğu duracak gi bi oluyordu. Annesinin sesi ku lağına doldu. —— Ne istiyorsun kızım? Diyordu kadın.. Belma bir « denbire büyük bir yorgunluk duydu yüreğinde.. Demek ki, annesi onu doğurduğu günü bile unutmuştu.. Telefonu birdenbi- re kapadı. Koşarak babasının göğsüne kapandı. Ağlıyordu: — Babacığım annem kızmı da unutmuş.. Diyordu. Cahit UÇUK 3 — Meşher (5). Bir adet (3). * — Bir renk (4). $ .— Bir orkestra (3). 6 — İnsan yiyen (6). Bir kuş ismi (0 7 — Hücum (4). $ — Nota (2).Deli (5).Bir hece (2). $ — Büyük (3).Büyük bir adet (3.) 10 — Bir meyva (3). Geniş değil (3). 11 — Bir rakam (3). Nota (2) Ekin meğe mahsus âlet (4). — Ömrümde böyle şey başı- ma gelmedi! — Ya karakola düşseydik ne olacaktık? — Yedi yüz değil, bin yedi yüz de verirdim.. — Neyse ikimize de geçmiş — olsun.. Diye karşılıklı dert yanıyor, biribirlerine söz veriyor, and içi- yorlardı: — Bir daha mı., Allah gös- — termesin. Hele Suat: — Vay canına, Evim, barkım ünüm, her şeyim sıfır olacaktı. Bir daha tövbe... Karımın dizi- nin dibinden ayrılmam., Diyordu. Selma: bi — Sen öyle. Fakat, ya benne — — vi A yapayım? Bu yüzden geçiniyo- — rum, Etimi sata sata kazanıyo- .«ım. Mecburu . ç Diyor, gözlerinden birer dam- la yaş li içli mırıldanıyordu: — Hiçbir gün istiyerek bir ex- keğin koynunu girmedim. Her . vakit bir. ödev yapar gibi, her v TArkası var ) yanaklafına iniyor ve ic- » * HAŞ ErTSE S UU YESrL gEr” ı TiTETE