L yarattığı tansıtları!.. ——Gemi Hekâadar 2-7-935 O Z TAN Deniz altından ı Kutba!... Gazetede okudum: Profesör denizaltı gemisile gidecekmiş... Orada, bir meteoroloji istasyo- nu kurarak, ilmiğ (ilmi) araştır- malar yapacakmış... Deniz ü: tünden veya havadan gi ne istenilen istasyon kurulabi miş, ne de konfor olurmuş.. Pro- fesör, denize dalarak, deniz yü- | zündeki buzların sıkısından u - zak, derinlerde özgüre (serbest- çe) ilerlemekle amaca varılabi - Tirmiş... Bu fikri abatmalı (mübalâğa. ir) ve gerçekleşmez bir hayal sanmayınız, Görüyoruz ki, fen, en yüksek muhayyileli roman - cıları bile geride brraktı, Vel - les'ler, Jules Verne'ler ve bütün gşl.en. (E“,'“" gelecek ilerleme - lerini düşünerek ne taşkın ha - yal ürünleri (mahsul) yarattı - lar; gençliğimizde, bize, gerçek- leşmez gibi görünen nice fenniğ (fenni) masallar sundular, Ancak Zaman ve insan zekâ- sı onları gölgeye attı. Ne hava- dıv_Z 0— 39 bin metre yüksele- ceğini söyliyen Pikar'lara, ne, bize, acünun dört bucağından sırlruyumlar (ahenk)la resimler getiren telsizlere, ne de kimya- nın tansılarına (mucize), hiç bir şeye artık şaşmıyoruz. Evet, profesör Vilkins'in dü- günceleri gerçekleşecek; Adem oğlu anlaşılmaz bir merakla var mak istediği kutbun sırlarını da açınlayacak (keşfedecek)... . ,Kocaman bir denizaltı gemi- sinin neleri, ne tansıtları (ha - nl_ca) yok... Bir iki bin ton hac. minde kocaman bir geminin de- nize dalışı ve su altında ilerle - yişi... Hele, deniz altından, sır- lr bir gözle deniz üstündekileri görüşü... Geminin makineleri, salonları, telsizi ve daha fennin lanışlı â::'”fı"';'.im su bınş:ınu'ıî gün yemekleriniz, sa- bah ve akşam sıcak ve kokulu kahve ve çayınız, her şey hazır!, Buna, profesörün: eski za- man simyagerlerini andıran a- vadanlarını, ölçülerini, derece- lerini ve daha bilmem neleri ka- tınız!, Bu bir gemi değil: bir o- tel, bir yat ve bir lâboratüvar - dıri, Meraklı gezi değil mi? ti gemisi, deniz ül- karıştıracak... Uç_':: (:::c::::(,) oynak ve kararsız su , & yüzünde dolaşan irili ufaklı, yel kenli, buharlı gemilerden, hava- dan inen su uçaklarından bez - gin (bizar) idi. Adem oğlu o- nun korkunç köpürmesine, ö- lümlü dalgalaşmasına hiç kulak asmıyordu. Şimdi denizaltı da kişinin hegemetliğine geçti. Dü kişinin e geçti. Dü | şııi:'ıünuı:' hızla giden bir deniz- | &!t gemisinin, şulu acunda ya- ' 15bin metre yükselmek için Havalarda 15000 metre yük- selmek için resimde gördüğünüz gibi yeni bir dalgiç urbası ya- piliyor. #L Bunun — bulmanı — (mucidi) doktor Rosenthiel Fransada ilk gez yapılan bu kava dalgıç urba- sırıı denemiştir. Bunun gelecek- te kullanılacak bir makine oldu ğu bellidir. Dalgıç urbası için doktor Garsaux diyor ki: — “Bu gördüğünüz dalgıç 13500 metre yükseklikteki hava baskısına (tazyikine) karşıdır. Bu urbadan su ve hava geç- mez. Temelinde olan kauçuklu bir dalgıç urbası yapıldı Hubert Vilkins, güney kutba, | garr” — parça sıfır altında 10 ilâ 60 de- rece soğuğa dayanmayı müm - kün kılıyor. 15000 metre yüksek likte hava hep bu soğuklukta - dır. Dalgıç, koylıkla kullanılabi « ir, Havacıların kimi dalgıcı, ki- mi de havanın geçmediği urbayı üsteliyor. Bakalım bu fen sava- şında kim üstün gelecektir. Yukardaki resim: geçenlerde kadın yükselme rekorunu kıran Mayse Hilz'dir. Bu rekoru da Fransız kadınından sonra bir İ- talyan kadını daha yükselerek kırdı, pacağı etkiyi (tesir), saçacağı korkuyu, uyandıracağı merakt!. Ufak bir ada büyüklüğünde ba- linelerin, bu yeni arkadaşa karşı gösterecekleri abdalca ilgiyi (a- lâka)!.. İki çenesi keskin ,birer testere olan köpek balığının ku- durmuşca saldırışları ve çelik levhaya çakılan dişlerinin acı - Si.. Ya o, ince sevimli balıklar.. Kanla boyanmış nazlr mercanın kaçması, gümüş pullu levreğin telâşı, kılıcın, kör kılrcile eksin- liği (aczi), yarıştan yorgun ve yenilmiş çıkan Yunusun yesi!.. He.le boy boy, renk renk, çeşit çeşit, minimini borbunlar, sar - dalyalar, kamçı gibi yılan balık- ları, beyaz tabak gibi pisiler ve başkaları!. Denizi canlandıran bü sayısız sosiyete, hep telâşta!. « Bu görü (manzara) bize, şu- 'trun değerini gösterir. İnsan oğlu şuürile hareket ettiği için bu derece yükseldi... Şuursuz yaratıklar ise evrim (tekem - mül)den yoksundur (mabrum), Şuur, beni kendi benliğini an - layış, bence yine, usun - (akıl) bir görünüşüdür. (Tecelli). Us ki (akıl) bütün insel (insani) | açımlayışların (keşif), ilerleme- lerin anasıdır. Şuursuzluktan, gerçekliği çı- karmağa çalışan, — şuursuzluğu biricik bilgi (marifet) yolu sa - yan filozolilara, şaşarım; Fantezist bir yazı yazarken, bunu söylemekteri kendimi ala - madım. Çünkü bu sakat felsefe, bizde, hayli yer — bulmuştur. Bergson'un uydurmaları birer erçeklik diye kabul edilmiştir. nsanlar için bilgi (marifet) yo- lu metafizik ve mistisism değil- dir. Biricik marifet (bilgi) yolu: Müsbet ilimdir. Bu güzeydedir ki: güçsüz, cı- lız, ürkek insan oğlu evren he- gemenlik ediyor. Tabiatın ken- disini mahrum ettiği şeyleri icat ediyor. Bunu hep şuur ve us (akılğa borçluyuz. Tabiata biz insanları çok şeyden yoksün (mahrum) etti. Ne renkli ve Narin kuşlar gibi gözler. Ne a$- lanlar kadar güçlüyüz. Ne de İ- ri ağaçlar gibi uzun ömürlüyüz. Ancak, yaradılışın bize verdiği us (akıl) ve suur özü (cevheri) bunların hepsine üstündür. Hep sini karşılar ve geçer, Yusuf Osman BUKÜLMEZ 'Na. 44 —ı—:__ YOSMA! ü Etem Izzet BENICE — Oturun. Gösterdiği yer bir kişilik tdi. < — Arkadaşınış ve :?mctrdo- tel” dışarıya Çıkarlar, Dedi, Saim: — Peki.. Siz dişarıya çıkınız.. Diye arkadaşıma ve “metrdo- tel” e buyruk etti. Onlar çıktı- lar. Suad: Ha Karakola yalnız ben gide- ceğim.. | Dedi. Ve kar, Ba koyuldular: — Hayır, Arkadaş; i- labek, ınız da gi — Öyle şey olur mu?, — Talimatname böyledir.. — Benim gitmem yeter, — Olmaz, — Neden olm UYormuş?, — Bizim için ilk şey kadının :“"ih:lini durgulamaktır, Erkek için bir $ey yok. En so- (nunda bir başka kadınla evli ise | siliklr konuşma- yapacağımız zabıt kadıma dava açmak, boşanma istemek hak « kını verebileceği gibi erkeğin de cezalanması ile biter. Evli er- keklerin metresle yaşamaları- nın bir başka kadınla böyle ka- palı bir yerde ve bir arada tu - tulmalarınm bir yıldan dört bu- çuk yıla kadar cezası vardır. Suat yüksekten attı: — Bunlar bize göre değil.. Bana fabrikatör Suat... derler. Bu adı bütün Türkiye halkı bi- lir, Anlarsın ya. Bir telefon bü- tün işleri istediğim gibi bitirir. — Olablir. Fakat, bütün bun- lar karakola gitmenize, hüviyet vesikanız olmadığına göre kara- koldan karakolaevinize gönderilmenize, yine bu kaâdımın bağlantı kâğıdını gösteremezseniz sizin hakyeri - ne, onun da bakıya gitmesine ve vesika almasına karşı koy - maz. Kanun bizim elimizde ve onu kullanacak olanlar biziz. İ- şin kolayına gidersek kolay bi- ter, güçüne gidersek güç bi — Emniyet direktörüne şim- di telefon ederim., — — — — Ettirmem ki.. — Zorla mı?. — Zorla.. — Ne hakla?, — Ben polisim. Siz de suçlu. Canım isterse konuştururum, is temezse konuşturmam. Kimse de bana neye konuşturmadın de mez, Ödevimin sınırı içinde bir şey. — Karakoldan konuşurum. — Oradan da konuşamazsı « nız. e — Niye 2. . — Burada karakol var. O İ- kinci komiser. Ben baş memit - rum. Ne emredersem onu yapar- Sonra, polisteki kadar birbirinin gözü içine bakan ve birbirine kenetlenmiş işyarlar yoktur. se ni biz üç ay bin bir çeşit kanun- sal hakla kapr kapı dolaştırırız da yine yüzünü kimseye göster- meyiz, Bu dakikada ben sana bir kaç suçu birden yükletebili- rim. — Nasıl?. Z - — Basbayağı. Bir :yabancı bir kadınla beraber oluşun, iki: “hükümetin şahsiyeti manevi « LA AĞ MA A AAA AA AEN Hergün 5 Söz KIRK BEŞIİNCİ LİSTE | — Muhabir — Aytar Muhbir — Duymaç Örnekler : 1 - Tan gazete- sinin Londra aytarı bildi » riyor. 2 - Gazetelerin şehir duy- maçları vardır. 2 — Mukavemet — Daya- nık, dayanım Örnekler: 1 - Bu kayığın bu kadar yüke dayanığı ol- duğundan şüpheliyim. 2 » Düşman, büyük bir da- yanımla harbetti. 3 — Müvezzi — Dağıtmaç Tevzi — Dağıtım, dağıtma Örneklec: 1 - Gazete dağıt- maçları açıkgöz olmalıdır- lar. 2 - Türkiye gazeteleri, ken- di aralarında, bir dağıtım örgütü yapmak fikrinde - dirler. 1— Nekahat — Eyiselik Örnek: Bay. ... . eyise- lik devrini geçirmek üzere İstanbula gitti. 5— Namzet — Aday Örnek: Gelecek Kurultay seçiminde adaylığmızı ko- yacak mısınız? AA LA AAA MA L0BuLmaca | Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- imizin boş gözlerine karslıklarını yer leştirinirz. Yedi gün arka * kaya bul- teacamızı doğru çözllmüş olarak gön. derenler arastıda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar» kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “Ts- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız, . Armağanlarımız Birinciye: Atatürk resmi Ikinciye: aZrif bir cüzdan, Üçüncüye: Bir stilo Dördüncüye: (Güzel bir koku Beşinciye: Bir not defteri veya si- nema artistleri albümü. A SAA SOLDAN SAĞA 1 I— Millet meclisi (7). Eser (2), 2 — Uzak nidası (2), 3- Sayyat (4). #— Genişlik (2). Hükümdar (4). 5 — Vet değil (3). Bir bece (2). 6 — Kayın biraderin karısı (4). Kırmız (2). 7— Saçsız (3). Bir rakam (2). Paz (8). yesini tahkir”, üç “polise haka- ret”, dört: “ricali devlete karşı tefevvühatr lisaniyede bulun - Mak”, beş: “polise karşı gel- mek, hükümet emrini dinleme- mek”, altı: “rüşvet teklif et - mek”, Daha ne istersen saya - yım, Bunların hepsi birer satır Yazı ve alta atacağım imza ve bir iki garsona daha imzalat - makla olacak iş. Sonra sen ayık- la pirincin taşını, Mahkeme Mahkeme dolaş, avuç dolusu pa Ta ver avukat tut, kapr kapı sü- Tün. Benim kılım bile kıpırda- Maz, yine ödevini yapmış, temiz bir işyar: “zabitai ahlâki- ye başmemuru Saim..,, anladın ı iki gözüm. Yeterki işyar as- lında iyi,doğru, ölçüsünü, ödevi- ni bilir adam olsun. Kötülük Yapmak istiyenler için her işte ve her yolda bütün buna benzer imkânlar vardır. Onun için boş yere bana yüksekten atıp tut - 2 'ın. Anlaşmak hepsinden iyi ri Bu sözlerden sonra Suadı de- rin bir düşünce aldı. Selma sı - kıştığı köşede isparmoz tutar gi — Saçların, baygın bir eylül güneşinde olgunlaşan bir. sal- kım üzüme benziyor.. | e — Saçlarım yeşil mi benim?. Olgun üzüm yeşil olmaz ki, — Ya ne renk olur... — Sarı, pırıl pıril, güneş damlacıklarına benzer... Canım her bukleni dişlerimin arasına almak istiyor... ö — Vazgeç, senin boş bir im- renmen yüzünden saçsız kala - mam... Öo, karıştırma saçları - müla. Yeşil çayırın üstüne yüzü ko- yun yatımıştı. Büyük ığıcq yap takları arasından sızan güneş ışıkları saçlarını yaldızlıyordu genç kadının... Yanında oturan delikanlı saçlarını seviyordu.. Havada tatlı bir serinlik dolaşı- yor gibiydi. Küçük esinle otlar kıpırdanıyor, titreşiyorlardır “İpek,, gözlerini çimenlerin yü- züne yaklaştırmış, bakıyordu: — Sevgilim ben serti görmü « yorum ama, çayırları görüyo - rum, Onları anlatabilirim sana.. Gözlerimin önünde uzanıp gi - den yeşillikler neye benziyor bi- liyor musun? Serin bir meltemle ürperen uçsuz bir denize, niz yüksekten gök rengidir.. A- ma böyle yüzüne yaklaşıp bılşı— lınca zümrüt gibi yeşil görünür. Titreşen papatyaları, ufak dal- gacıklara benziyor... Delikanlı çimenlere kıskan - mıştı sanki: — Senin ağzından bir kere kendimi dinlemeği ne kadar is- terdim. diye içini çekti. “İpek,, güzel bedenini tatlı bir kıvrım- la çevirdi... Saçları başını bir 1- şık çemberi gibi kuşatmış, yü - zünde güneş beneklerile, yap - rak gölgeleri titreşiyordu. Sıcak ——0 ——— g— İstilham (2). Şart (2). Büyük bir hayvan (3). 10 — İhtiyar (4.) 141 — Bir adet (4). Lihim (2), YUKARDAN AŞAĞI : 1— Hikâye (5.) Rabıt edatı (2). 2— Bal yapar (3). Valide (3), 3— Damen (4). Erkek (2). 4— Kısa değil (4). Cemi edatı (3) $ — Bir deniz adı (5). 6— Cür'etkâr (4), Bir gün adı (4) 7—-çğuk (5). Halat (2). 8 — Fiyaka (4) . Küçük (9). 9— Elbise (3). Bir müsteşrik (4). 8— Nota (2). Meşhur Rusyalı pa- | 10 — Misırin suyu ( 3). 11 — Kolay değil (3). Beygir (2). Onlar böyle titreşir dururken, Saim de oturduğu iskemleye da- ha rahat yerleşiyor ve bacağını da bacağının üzerine atmış: — Haydi biraz çabuk olsak.. diyordu. Suat kendi kendisi - ne söylendi: — Şu onüç sayısınıda hiç beğenmem. Hep bana uğursuz gelir. Yine saat on üç. Suadın inan ve güveni birden sarsılmıştı. Saimin anlattıkları birer birer bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Yalnız eve gitmesi, karısının bü tün bu işleri duyması, boşanmı- ya kalkması, hakyerine düsme- leri, ile güne karşı rezil olmak için bire birdi. Yavaş yavaş işin büyüklüğünü, korkunçluğunu, sonundaki kötülüğü düşünüyor, yürek çarpıntısı onda da başlı- yordu. İlkönce alay gibi gelmiş- ti, fakat bu saniyede ters bir olgunun önüne geçmek için her şey yapmaya hazırdı. Saimin ya nına sokuldu. — Kardeşim.Sen de rahatsız ol ma. Biz de olmuyalım, Şu mese. | X — l 4 ——— LTAN|IN ÖYKÜSÜ Gözleri D KON M KONUNY bir bakışla sevgilisine baktı: — — Gözlerini kapa, sana seni anlatayım. E Dedi... Delikanlı gözlerini yumdu. Kulağına onun sesi dol- dü: — Sakın şımarma... Tâ ço - cukluğumda — başlayan — bir sevgim vardı. Yeşil rengin sev- gisi... Yaprak, çayır, çimen be- nim için bakmağa doyulmaz bir zevkti. Bir gün, bir deniz kıyı- sında oturmuş sulara bakıyor - dum, Düşündüm kendi kendi « me, gözlerimden bir çok çeşitli gözler geçti.. Mavi göz bana fırtma, kavga döğüş hatırlatı - yor. Sevmiyorum dedim, Son- ra bütün renklerin çözelerini şilden ürketi başımı arkaya doğru bir şey çek ti 'nı:nkı. döndüm. Karşımda gözlerini gördüm.. Derin bir de- nizin dibi gibiydi. Deniz dipleri durgun olur. Fakat senin gözle- i fırtmalıydı, ye - şil olmasına değin... Gözlerin - den gözlerimi kurtarınca, bede. nine baktım. Sağlam yapılı, ge- niş omuzlarından yükselen ba- şının, karanlık gecelerde kendi- liklerinden pırıltı alan dalgalr bir deniz gibi, kapkara saçları vardı.. Dudakların beni öpüyor- dü sanki... “İpek,, gözlerini sevgilisinin kapalı gözlerine bağlamış söy- lüyordu. Onun — kirpiklerinin oynayarak açıldığını görünce, billür bir surahiden boşalan su gibi bir kahkaha attı : — Gözlerini açtın, söyliye « mem artık... Dedi... Yerinden fırladı.. Gü- neş onların bulunduğu yere so- kulmuş, sıcaklığı vermişti... De- likanlı da kalktı. Başka bir göl- ge aramak için büyük bir ağaç altr aramıya koyuldular... Göl « gesinde saatlerce iki sevgiliyi barındıran kocamış çınarın yap- rakları, biribirlerile konuşuyor- lardı: — Gördün mü seven yürekle rin gözleri dünyayı ve her şeyi ne güzel görüyor. Öbürü gülüyor ... — Seven yüreklerin ağızları da ne geveze oluyor, dedi. Cahit UÇUK leyi kapatıverelim.. Dedi. Saim dik dik Suadım gözleri içine baktı. Suat biraz durumsadı. Fakat, — Ne olursa olsun !... Diye yeniden hızlandı. Usul- cacık pantalonunun arka cebin- den portföyünü çekti. Bütün bir beş yüz liralığı aldı. Saime u- zattı: — Yeter mi?. Saim güldü: — Çocuk gibisin Bay Ben- de o göz var mı? Hiç oyuna ge- lir miyim? — Beş yüzlüğü vereceksin. Sonrada arkamdan beş yüz li- ra rüşvet aldı.. diye haber vere- gek, parayr üzerimde yakalata- caksın!. Biz bu yollardan çok- tan geçtik iki gözüm. Haydi bi- raz çabuk olun da gidelim. Bu, Suadın hiç aklına gelmi- yen bir şeydi. — Aman ne diyorsun yahu.. Ben bunu yapacak adam mı- yım? Diye başladı. Üstüste dilinin ucuna gelen her andı ve sözü verdi; Ç(Arkası var)