“ Dünya Gazeteleri MACARİSTANDA Hava Müdafaası Pester Otloyd'den : Başvekil o Gömböş (tarafından, Macar meclisi mebusanına hava mü- dafaası kanun projesi arz edilmiştir. Bu kanun, hulâsatan aşağıdaki nok- taları ihtiva etmektedir : 14 Yaşını bitirmiş olan kadm ve- ya erkek her vatandaş, hava müda- İaası hizmetine dahil olmağa ve mü- dafaanım İstilzam ettiği talimlere işti- zak etmeğe davet olunabilir. İcap et- tiği takdirde, gerek (talimler ve ge- Tek savaş esnasında, polisler tarafın- dan almacak tetdbirlerle, halkın ha- reekt ve hürriyet tahdit olunabilir. Bu tahdidat, alâkadar nazaretiterin iştirakiyle harbiye nazırı tarafından tayin ve tesbit olunur. Yine harbiye nazırı hangi şehir veya o nahiyelerin ve bu mahiyelerde ne gibi teşekkülle- tin hava müdafaasına ( katşı tertibat almaları icap edeceğine karar verir. ve tertibat almaları icap edeceğine karar verir. Bu tertibatı, ne kadar müddet zarfmda alınması lâzım gel diğini ve münferit şahısların, şehir- lerin, nahiyelerin hususi veya umumi teşekküllerin bu tertibatın İcap ettir- diği masraflara ne nisbetde iştirak €- deceğini nazaret ayrı ayrı tesbit eder. Bu hükümle hususi ve hükmi şahıs. İsra düşen tediyat hissesi, diğer ver- giler gibi tahsil olunur. Bu hüküm. Jcre muhalif hareket edenler veya va» sifelerini yapacak olanlara mani ©- lanlar, sulh halinde 2 ay, ve savaş halinde 6 ay hapisle cezalandırılır. Hava müdafaası için alınan terti- batımı tahrip veya bir müddet için kul lanılmama mani olanlar hakkmda, telgraflar; tahrip eden veya bir mide det için kullanılmasına mani olanlar hakkında tesbit edilen hükümler tat- bik olunur, Bir hava hücumu veya her hangi bir tehlike esnasında, hükümet tara- fından alman tedbirleri kasden veya ihmal yüründen buzmak bir cürüm ad dedildiği gibi, bu hareketin sonunda ölüm veya maddi zarar olduğuna gö- re faili 5 seneden müebbet kürek ves ya ölüme kadar cezalandırılır. Yukarıda hulâsa edilen bu kanunun esbabı mucibesinde bilhassa Maca- ristanm dört tarafdan düşman memle- ketlerile muhat olması ve bunların muhtemel hücumlarına karşı Triano- ni muahedesi muücebince Macarista- nın hiç bir hava müdafaası kuvvetine malik olmaması tebarüz ettiriliyor.Şu halde arsruluşal bir anlaşma ile hava hücumları men edilmediği takdirde, — ki bu hususta hemen hemen hiç bir ümit yok gibidir, — bu gibi hü- cumlara karşı korunma tedbirleri, devletin en mühim vasıtalarından bi- rini teşkil edecektir. Esasen bu hu- susta İtalya, Polonya, Romanya, Çe- konlovakya, Fransa ve Almanya bur na benzer kanunlar neşretmişlerdir. Esbabı mucibe bundan sonra kanu- nun muhtelif maddeleri üzerinde du- rarak bunları izah etmiş, Hava kuru munun herkesi alâkadar eden bir me- sele olduğuna göre, on dört yaşından itibaren her gencin kolaylıkla gözcü- Tük veya istihbarat gibi işlerde kulla. pılarak, daha kuvvetli unsurların da- ha önemli vazifelerde (kullanılması lüzumundan bahsetmiştir. Bundan sonra halkın hürriyetinin muayyen bir nisbet dahilinde tahdidi- ne geçerek bunda gözetilen gayeler anlatılmış, tayyare hücumları karşı - sında şehrin elektriklerinin söndürül- mesi, munakale vasıtalarının durdu- rulması ve yurtsuz veya açıkta kalan- ların yabancı evlerde & emniyet altına alınması lüsumundan babsolunmuş - tur. Esbabı mucibenin geri kalan kıs- m da nakdi muavenetin | İürumunu ve cezai hülelimlerin tesbitinde takip olunan gayeyi izah etmiştir, ,/ Fena yüzücü — (Tahlisiyeciye) — Beni kurtardığınıza çok teşekkür ederim, İmdadıma derhal koşasınız diye başıma mah- sus bir kadın prokası taktım. , Bürhan CAHIT ve fesat kaynağı olacağı belliy- di. Eski arkadaşı kurtarmak için onu peşine takıp buraya getirir- ken onun ne ele, avuca “sığmaz bir mahlük olduğunu anlıyarak karısını da beraber getirmemek için rar eden Turgut bu ısra- rında nekadar haklı olduğunu gün geçtikçe acı ve kanlı hâdi- selerle anlıyordu. Muhtar Arif, belki en kibar yaratılmış, en ince ve nazik bir insandı. Buraya geldi geleli her şeye katlanarak, dağ başmda kara bir ekmek parçasma tere - yağı katık ederek, her gün gü - neşle beraber iş başında bulun - mak için uykularını feda ederek çalışıyordu, Konforlu yazıhane lerin kuş tüyü dolu maroken koltuklarında günün bir iki sa- atini geçirmekten ibaret bir ka- zanç hayatından sonra girdiği (Tbe Humorist) bu âlem başkalarma göre belki işkence bile sayılırdı. Fakato sırf karısınm rahatı için,ona daha yükşek bir yaşayış kurabi- lecek parayı toplayabilmek için bunlara katlan! Etrafında olan biten şeyleri farketmeden hattâ Nadyanın burada eğlenecek bir cemiyet kurabildiğine, bu hayattan şi - kâyet etmediğine sevinerek ça- lışıyordu. Ve bulunduğu yerde dinamit gibi daima tehlike yaratmayı se ven Nadya bu görgüsüz, kendi halinde insanlarla kedi gibi oy- narken Muhtar Arif karısının İstanbulda da Avrupada geçir- diği yüksek hayatı düşünerek onun düne göre fakir ve düm- düz geçen bu günlerine acıyor- du. Turgut sahası gittikçe geniş- liyen işinin başında baş döndü- rücü bir çalışma ile kafa patla - tırken kendi mütevazi evini kü- çük görerek zavallı Pironun döşeyip dayayıp takdim ettiği şık villâda gecen hâdiseleri u - zaktan, yakından takip etmeğe TAN ne Göre Hâdiseler | Sehzade Abdülkadirin 25 Lira| Için Sofyada Açtığı Dava! Novid'niden: *“ Dün, ünlü hâkimlerimizden, eski Adliye Bakanlığı müsteşar muavini B, Nikolayef'in başkanlığı altında, Türk prenslerinden birine aid bir mu hakeme cereyan etti. Bu adam, “Kı- Kil sultan” namını almış bulunan Ab- dülhamid'in ikinci oğlu Abdülkadir. dir. Sultan Hamid'i bizde o bilmiyen kim vardır? Tahtından atıldıktan son- ra yerini kardeşi Mehmet V almış o- nun kalabalık saray ailesi gene İstan- bul'daki Sultan saraylarında yaşama» ya bırakılmıştı. Ön prensten ikisi taht varisleri arasmda idi, Şimdi, Sofyada, yabancı gözlerden uzak ya: şayan Abdülkadir, ikinci oğludur. Talib hem tatl ve hem acıdır. Bü- tin prens ve prensesler gibi bu şeh- zade de 24 saat zarfında, babasının İstanbul'daki | saraylarını, bırakmak mecburiyetinde kalanlardandır. Sul- tan saraylarının hesabsiz bazinelerin- den ele geçirebildiklerini derleyip t0- parlayarak tekrar | geriye dönmek w- mudüyla İstanbul'u tetrk etmişti, Abdülkadir, büyük bir servetle Bu. dapeşte yolunu tuttu. O, zevk âle- minde pişmiş bir adam sıfatıyla Ma- caristan paytahtında fevkalâde bir ya şayış yaşadı. Orada, belki de zevk- lerini ve arzularını değiştirmeğe an- cak eldeki serveti tükettikten sonra mecbur kalmıştır ve bir orkestra şef- liğine yanaşmıştır. Fakat sonra daha mütevaziane bir yaşayış bulabilmek kaygusuyla 1932 de prens Bulgaristan'a yollandı. Her ne kadar israflarını tahdid etsede gğlence ve zevklerinde israr ediyor- du. Geçen sene elde ettiği Macar pa- saportunun müddeti bitince, yenisini bizim dairelerimizden tedarik etmek | di. Müddeiumumi Apostolof kısa fa- kat açık ve mantıklı yollar üzerinden İ şabidlerin ifadeleri üzerinde tefsirler yaptıktan ve muhakemeye ilgili delil- İeri tahlil ettikten sonra mahkeme ka- yarını verdi: Beraet. uydurduğunu hatırlayamadığım bera- et kararını verdiği zaman prens Ab- dülkadir'in bozulan çehresini gör- düm. O, bu defa tercümanımın yör- dımına lüzum görmeden hüküm ka- tanı sezdi, babasından tevarüs ettiği karakteristikle burunu üzerine gözlü günü yerleştirerek mahkeme salonu- nu terk etti, mama EE e M. Titülesko niçin Eden'den evvel Parise gitti? Le Journal'dan: M. Titülesko, M, Eden'den evvel, tesadüfen Parise gelmemiştir. Mese le çok şayanı dikkattir. Ve son hâ- diseler dolayısile, Küçük andlaşma. nın programında bir değişikliğe işa ret etmektedir. Yugoslavya krizi, Belgrad kon - feransının tehirini icap ettirdi. Hal. buki, Küçük andlaşma, burada mi- saklar ve bilhassa orta Avrupanın düzeltilmesi için, direktifler çi; cekti, M. Yevtiç Massolini ile şecek politikanın M. Stoyadinoviç & fından da takip edileceği yüphesiz- dir. Ancak dahili meselelerin ken- i biraz rahat berakması lâzım- Wzrm gelmişti. Sürdüğü hayat onu | Şimdilik çark süratle dönmekte - bir çok Bulgarlarla karşılaştırmış ve bunların arasına (B) de dahil olmuş- tur. Pasaport işini yoluna koymak için bir adama 2000 Teva (25 lira) veren prens, pasaportu olup olmadığı na ehemmiyet vermeden serbest ya- şayışma devam etmişti. Bundan dola- yı çok kereler sıkıntıya düşmüş ve bu Bulgar dostuna İltica etmiştir. On dan gördüğü yardımlar, belki verdi. ği pasaport masarifinin tutarını geçe cek mikdardadır. Büyük veraset da» vaları açan ve bunlar | ilzerinde idia- lar yürüten prensin dostlukları bu su retle uzayıp gitmiş, bir gün bu prens 2000 leva için Bulgar dostuna karşı dava açmıştır. Şimdi Nikolayef, kendine has bir dikkat ve ince düşünüşle şahidlerin i- fadelerini aliyor. Prens acz içinde bu- lir. Almanya Batı devletlerinden, kendi silâhlanması için bir anlaşma koparmağa çalışıyor. İngiltere, ime Şivn garantilerinin, birlikte tansi mint ve her şekildeki silâhların tah didini istiyor. İtalya ayni tezi tutu- yor. Mussolini ile yapılan mülâkul- lardan sonra neşredilen Roma bil- diriğinden açıkça bu mâna çıkar. Şimdilik, devletlerin ba hususta birbirlerine nasıl e ve işin bir x gay ee işte M, Titüleskonun seyahatin » gu takip ediyor ve terelmanıa telâş | dek: sebepleri burada aramak ka ki telâşli sorgular o sordurüyor. Para- sızlık yüzünden dava (vekili de ala mamıştır. Mahkeme, ifade almayı bitiriyor. Prensin mazmun yerine koyduğu dos- tunum müdafi de müdafaasını söyle” | lâkki eti 1935 Türkiyesi Italyan Faşist Partisi Organı ve| Xu birrat Mussolini tarafından idare edil» mekte olan Gerarchia mecmuası son nüshasında “1935 Türkiyesi" serley- halı bir makale neşretmiştir. Berto- Jan bu makalede Cümuriyet Türkiyesinin eserleri, yap tığı ıslahat ve hükümetin teşkilât ve inşaat hususunda deruhte ettiği vazi- feler objektif bir gözle tetkik edilmek tedir. de vâkit buluyordu. Bu evde bu kadın onun için daima gözönünde bulundurula- cak bir tehlike olmuştu. Onu (Basıbru) a getirdiği ilk günler hemen herkes Nadyavı Pâtronun metresi sanmışlardı. Hattâ buna hükmeden mühen - disler güzel Rus kadınının şuh ve şen, biraz da hafif hareketle- ri karşısmda oümitlenmelerine, arzular geçirmelerine rağmen Nadyanın patronla olan bu mü- nasebetini düşünerek çekingen- lik ürkeklik göstermişlerdi. Fakat bu şüphe çok geçme- den silinivermişti. Turgut, Nad- yanm daha İstanbulda iken, hat tâ ilk tanıştığı günlerde kendini göstermeye başlayan bu alâka. sına onün candan bir arkadaşın karısı olduğunu düşünerek lâka yt görünmüştü. Zeki ve kavrayışlı Nadya pat- ronun bu noktada yenilmez bir iradesi olduğunu farkedince o- nunla samimi bir arkadaş ol mak yolunu tutmuştu. Daha bir iki ay önce başbaşa kaldıkları bir saatte Nadyaya bildir, Barışın vücudü için en birinci me sele şudur? Fransanın ve Küçük andlaşma - nun barış için en iyi şekil olarak te- mütekabil yardım sistemi inkişaf ilecek mi, yoksa İngilterenin istediği gibi Almanya» bağlamak için ademi tecavüz, &- müdahale formülleri ile iktifa olunu, belki de Italyaya Habeşis - tanda serbestçe hareket imkânı ve- rilecek mi? Şurası şayanı eseftir ki, İtalyan - lar Habeş meselesinde karar vermiş görünüyorlar, M. Titüleskonun si- yareti şarkın unutulmuş olmak is- olunup belki'de Italyaya Habeşis- etrafındaki erkeklere karşı daha ağır başlı olmasını tavsiye eden Turgud'a Nadya onu bir sırdaş bilerek vaziyeti anlatmış,bu 2a- vallı insanları idare etmenin pek İ kolay olduğunu söylemişti. Bu âdeta aralarında bir and- laşma gibi olmuştu. Turgut Nadyanm bu kadarcık olsun gö nül eğlendirmesini tehlikeli bul mamıştı. Fakat bugün artık andlaşma- nm hükmü olamazdı. Birbirini ekleyen kanlı hâdiseler şöhreti bu ham ve masum topraklarda (Sarı Bal) diye yayılan İslav güzelinin meşum bir mahlük ol- duğunu me;elana çıkarmıştı. Bütün araştırmalara rağmen izi bulunamıyan ve yaban sınır» ları aştığına (şüphe olmıyan Vatson'un Nadyaya o kadar 80- kulmuş olmasındaki sebepler birdenbire meydana çıkıvermiş- ti. Turgut artık arkadaşlık bağ- larını da düşünmiyerek tehlike- yi Muhtar Arife açmak zamanı geldiğini anlamıştı. Zavallı İs- ç düğü İ 2-7-935 we — Sevgili Aleksandrım, senin yanında kendimi öyle hafif öy. le hafif hissediyorum ki... Eriyorum... Eriyorum.. Eriyorum... — Ah canımın içi... Keşki bu rüyan hakikat olsa... Uzak Doğu “Temps” gazetesi Çin, Japon işine dair yazdığı makalede Japonyann Çinde kullandığı metotları anlamanın bir taraftan Pekin elçiliğini büyük el- çilik yaparak Çine büyük bir devlet gi güç olduğunu yazıyor ve Japonyanın bi muamele etmesine, diğer taraftan da Çindeki Japon ordusu kumandan- lığınm Çinin şimalinde askeri harekâ- tını ilerletmesine şaşıyor ve bu me - totların garplilerce anlaşılamaz şey- ler olduğunu söylüyor. “Temps” ga- zetesi dahi Japonların Çinde Mançu » ko imparâtorunu tahta oturtmak ve bu swretle şimalf Çin vilâyetlerini Mançuryaya bağlamak isteyecekleri fikrindedir. Yukarıda işaret ettiğimiz Şahar hâdisesi şimdilik şöyle düzeltil- mitgir: 1 — Çang Pey'de bulunan Çin fır» kası geri çekilecektir ; ? — Kalkan'da iç Japon ajansını hapsedenler cezalandırılacak ve bu hâ diseden dolayı Japonlara tarziye ves rilecektir; 3 — Şimalde yolculuk eden Japon- lara hususi kolaylıklar gösterilecektir. Maamafih Japonlar şimali Çine asker göndermekte devam etmektedirler kl, bu hal Çin - Japon davasının yatış - maktan uzak bulunduğunu göstermek tedir. “Daily Telegraph” gazetesinin verdiği haberlere göre İngiltere hükü meti şimali Çin hâdiseleri ile daha s- kı bir surette alâkadar olmağa başla” mış ve Çin sefirinin Ingiltere dış işle- (Le Rire) JAPONYA VE ÇIN Hadiseleri ri bakanlığı nezdinde yaptığı teşeb - büslerden sonra da, şimali Çindeki durumun hakikatini öğrenmek için Tokyo ve Pekinde tahkikatlar yapmış tır. Japonların Çinlilerden vaki olan isteklerinin ne dereceye kadar Tokyo hükümetinin emrile yapıldığı anlaşıl « — Sizin bahçeye çok yağmur yağdı mı? — Evet, fakat komşununkine daha çok yağdı. — Nedem Çünkü onun bahçesi benim kinden daha büyük. Miyopluk i-— —— — — — Ne yapıyorsun Maria? Turgut Muhtar Arife bir mek - tup yazıp gönderdi. İki satırlık bu mektup Nadyayı kuşkular - dırmamak için şirket işlerine da ir konuşmak üzere yapılan bir toplantı davetinden ibaretti. Muhtar Arif yemekten sonra geldi. Turgut yalnızdı. Muhtar, hiç bir şeyden şüp - helenmiyerek sordu: — Arkadaşlar nerdeler ya? Turgudun başı geriye gitti: — Kimse yok. Biz yalnız ko- nuşacağız. Ve son zamanlarda sinirden içmeğe başladığı sigaranmn bir yenisini yakarken ilâve etti: bye Konuşacağımız şey bize aittir. Muhtar Arif patronun yüzün- deki kalın çizgilerden, gözlerin- deki ağır düşünceden şüphelen- mişti. Karşısına oturdu. Turgut her vaziyeti kestirip atmaya alışkın bir iş adamı gibi uzun hazırlıklara lüzum görmedi: şa Bugünkü vak'anm sebep- lerini pek araştırmadın değil 2) (Sttebello) Muhtar Arifin omuzları kalk- tu: — Kim anladı ki! Bir facia- dır oldu. "Turgudun gözleri acı acı bak- tı. Karşısındaki bu saf, temiz insanın masumluğuna acıyordu. O sert tebessüm gözlerinden dudaklarma geçiyordu. — Bunun sebebi anlaşılmış» tır. Dedi. Sana İstanbuldan çı- karken karmı orada bırakmanı rica etmiştim. Sen onu bıraka- madığın gibi o da senden ayrıl- mak istemedi. Onun bu çorak, ham dünya köşesine gelmek is- teyişini ilk önce sana olan içli sevgisine vermiştim, Bunun için de çok ısrar etmedim. Fakat çok geçmeden anladım ki o büraya sana hayat arkâdaşlığı, kader, kısmet, tali yoldaşlığı etmek için değil macera heyecana sü- samış gönlüne yeni yeni mev- zular bulmak için gelmiştir. Bu- rada Yehli arkadaşların da ka- rıları vardır. Ve onlarla yıllar- danberi beraberiz. Bütün bu bir 4Arkası var)