Antalyada , Antalyada pirinç ekimi ve pi- rinççiliğin pek eski zamandan- beri mevcut olduğu, bugüne ka- dar kalan eserlerinden anlaşılı- yor, Pirinç ekimine müsait olan tarlalarda yeni tavalar (1) ka - nallar açılırken eskiden yapılmış su mecralarına, setlere ve eski biçim tavalara tesadüf edilmek- tedir. Hattâ bir kısım zürra ye- ni mecraların açılışında bu eski biçim tavalara tesadüf ; etmek- terlirler. Bunlardan başk: leri ve mahalli edilirse gene pi ğe ait ta- birlere tesadülf ediliyor. Meselâ bu gibi pirinç ekimine müsait tarlaların tapu senetlerinde hu- dutları çizerken (Çeltik arığı) (2) tabiri çok geçmektedir. An- talya civarında pek fazla olan pirinç ekimi sonradan yabancı tapu senet- imler tetkik Kİ M B Pirinççilik sek bir seviyeye çıkarmak gayri mümk_ündx'u. Ve bu yüzden an. cşl_: içinden su geçen tarlalarda pirinç — ekilebiliyordu. — Fakat <ümhuriyetin verimli müessese- Terinden biri olan su işleri idare- si bunun da çaresini bularak fenni bir şekilde çiftçinin aşağı seviyelerdeki bu sulardan isti- fadesini temin etti. İşte bundan sonra pirinç ekimi süratle arttı. Bugün zer'iyat her sene he - men hemen bir misli fazlalaş- maktadır. Geçen seneki mahsul ti şudur: Bir sene zarfın- $00.000) kilo pirinç sev- ir. Bunun 900.000 ki- yoluyla İstanbul. İz- 1 vilâyetlere, müteba kisi de kara yolu ile iç vilâyetle- re gönderilmiştir. Bundan başka yarım mül'yon kilo kadar stok ve tohumluk çeltik olarak ayrılmış- tır. kedilmi. me_mlekederin rekabeti ve kapi- tülâsyonların tesiriyle yavaş ya- vaş terkedilmiştir. Yalnız Fini- ke kazası civarında Kumlucada ve Antalya civarında Kundu ve Kemerağzı civarında pirinç eki- mini terkedilmemiştir. Büyük harpte hariçten pirinç gelmeyin- <e buralarda ekim arttırılmıştır. Pirinç, malümdur ki su için- de ekilir, su içinde büyür. Suya pek ziyade ihtiyacı vardır. Bunu Civar ırmaklardan, çaylardan te- minetmek mümkündür. Fakat ırmaklar tarlaların seviyesinden beş on metre aşağıdan aktıkla- rından çiftçiler için suyu yük- — — — Fransız parası Paris, 24 (ALA.) — Fransa Bankasının iskontoyu yüzde iki buçuktan yüzde üçe çıkması, Fransız parasına karşı bazı spe- külâtörlerin girişmiş olduğu ma nevreleri suya düşürmek içindir. Hükümet, altın esasıı her ne olursa olsun muhalaza edecek - tir. Fransız parasının altın karşı bğı yüzde seksen nisbetindedir. Postada değişmeler Yeni posta ve telgraf teşki- Tâtı tatbik edildiği zaman İstan- buldaki posta ve telgraf teşki- lâtı da hususi bir şekil alacaktır. İstanbulun sınır genişliği dola- yısile diğer vilâyetlerimize göre bir hususiyeti olduğu için bura- d_ı yapılacak teşkilâtta husust bir mahiyeti haiz olacaktır. / İstanbulda bir merkez direk- törü bulunacak, şimdiki posta ve telgraf ve paket müdürlükle- Tı, pPosta muavini, paket mua- vini, telgraf muavini adlarile bu müdürlüğün muavini vaziyetine geleceklerdir. Beyoğlu, Galata, Kadıköy, Beyazıt, Aksaray, Beşiktaş, Be- bek ve diğer posta ve telgraf Bu sene. teşebbüs artmıştır. İki yerde yirmi bin liraya çıka- cak kanallar açılıyor. Yeniden 20 - 30 tane'de ufak kanal yapıl- maktadır. Böt sene civar kazalar- la birlikte otuz bin dönüm ka- dar pirinç ekiliyor. Pirinçcilik , yüzünden Antal- yanın iktısadk — istikbali pek yüksektir. (1) Tava: Pirinç ekilecek tarla- # BORSA 23 MAYIS PERŞEMBE PARALAR i 20 İsviçre fr, 806— 20 Leva 25 Florin ü— 20 Çek Kuron İ Avustarya şilin Zkm Mark 45 Zloti Bm— Pengo 25— 20 Ley 16.— 20 Dinar S5— Yen — İsveç Kuran 3lm— Altın si3m— Mecidiye ü— Barıknot 227 ÇEKLER Kapanış Fransız Frangı 1204 İngiliz lirası 623,50 Dolar 0,79,20 Liret 9.64.57 Belga 4,69,50 Drahmi 837150 İsviçre Frangp ZAS$,YO Leva 620184 Ftorin Çekoslorak kuronu LL7,50 19,08,88 lâtda kısım — kasim' setler yaprlarak suyun dalma durmasını temin eden dört tarafı yükseltilmsiş havuz şeklin- deki parcalara pirinççiler tava derler. (2) Çeltik — Kabuığu ayıklanmış pirinçtir. Hatta buradı pirinç ekmek demezler, çeltik ekmek derler. . Torik ihracatı İzmir ve İstanbul - balıkçıla- rından bir iki girişici Romanya- ya torik ve palamut bulığı yol- lamak için işe başlamışlardır. Kendilerine Romanyadaki alrcı- lardan büyük istekler olinuştur. Yalnız Romanya hükümeti dışa- rıya döviz cikarmamaktadır. Bu yüzden büfradaki balıkçılar bâa- lıklara karşı Romanyadan ham deri getirteceklerdir. Kontemjan listemize göre hariçten 15 kilo- dan artık ağırlıkta olan derile- rin memleketirmize sokulmasıma izin verilmiştir. Bu şekilde hem deri ihtiyacımız karşılarmış hema de balıklarımıza yeni bir müşteri bulunmuş oluyor. Endüster ve tecim müzesi Ankarada, ekonomi bakanlı- ğinım yeni binasında açılacak olan tecim ve endüstri malları- mizin sürekli müzesi için İstan- bul tecim ve endüstri odası bu- rada örnek mal toplamağa gi- rişmişti. İstenilen örnekler oda- ya gelmeğe başlamıştır. Bu mü- müdürlükleri de bulundukları mahallin adını alarak şef ola- No, $3. — HBele bir düşün, diye tek- rar etti, ben seni işime ortak ediyorum, daha doğrusu sana yılda dört bin frank vereceğim diyorum, sen de yine o M. de Rönal'in evine dönmek istiyor- sun, M. de Rönal, kunduraların- daki çamuru nasıl hor görürse seni de öyle hor görür! Sen he- le iki yüz lirayı bir ele geçir, sonra seni medrescye gitmek « ten kim alıkoyabilir? Dahası var: ben sana memleketin en iyi papaslığını da elde etmeği üze- Time alırım, ini biraz yavaşlatarak ilâ- ü M.le..de, M.le.. de M. .... de odunlarını benden alırlar; ben onlara bayağı odun fiyatına halis meşe veririm, Fa- kat korkma, o para faizini ge- girir. Julien'in gönlünde duyduğu — KIRMİZİ VE SİYAR ze ile ilgili olan kurumlar mal- larmın Ankarada sürekli ola- rak, birçok yabancı tecim grup- STENDHAL —ı Tanrı çağırısını yenmek kabi olmadı. En son quuğon:bıi- raz çatlatmış diye b: başladı. Üçüncü gün sabahleyin | / erkenden Julien dostunun evin- den çıkıp gününü, büyük dağın kayaları arasında geçirmeğe gitti, Küçük mağarayı buldu ama gönlünde geçen günkü sü- kün yoktu, dostunun teklifleri zihnini altü: - etmişti. Kötülük- | le düşi le iyilikten birini seçmeğe da - vet edilen Herakles gibi Julien de ya orta - halli kalarak refaha | bucaksız bir ermek yolunu, ya genclik hul- yalarının gösterdiği yolu seç Avusturya 4245 Pezeta 43 Mark Zloti Penzo 4 Ley 785443 Dinar 34,96,33 Yen 27830 Çernovets 1008 İsveç kuronu $,12.16 ESHAM Iş Bankası Mü- Y0— .. .N 950 - . H 950 Anadolu 95 60 2475 - 100 94 #l— Şirketihayriye I8.— Tramvay 20,75 Bomonti - Nektar 950 Terkos 16,25 Reji 235 MN SS HB TEKLĞÜĞ AA Osmanlı Bankası 27,50 Telefon lâ Ittihat değirmencilik TA.Ş. 950 Şark Değirmenleri 070 Şark merkez eczaneti ISTİKRAZLAR Türk Borcu I Kupon Kesik 28,67,50 « aK l a 4 20,85 . . Kipzdü 2133 Ergani $ömm Sivas-Erzurum di B Istikrazi dahili TAHVILÂT * Rıhtım 10,7$ Anadolu T ve TI 43,60 » KI Kupon Kesik d3 Anadolu mümessil $1,70 ları, tecim delegeleri, gezicileri T A-IN YENİ 250 5.938. eee ESKİ Dünün En Usta Bir Mürettibi: Haydar Ve Bugünün En Genç Entertipçisi HAYDAR Eskiden gazeteler elle dizilir- lerdi. Şimdi kimınin adına E: tertip kimininkine Linotip dçeni len makinelerle diziliyor. Eski mürettibin kumpası ile yeni mü- Tettibin dizme makinesi arasın- da eski çıkrıklarla bugünkü bü- yük dokuma makinelerinin ara- sındaki fark vardır. Entertip makinesi — başında daktilolara parmak ısırtacak tuşlarla, piyano çalar gibi çalı - şan genç Bekir bana dedi ki: — Babamın neslini ben, ken- di neslimden çok ciddi buluyo - rum, Eğer bugünkü nesle, yani bana, kardeşlerime ve arkadaş - larıma gösterilen yetişme im - kânları onlara verilmiş olsaydı bu memlekette dünyaya par - mak ısırtacak bir Türk nesli, münevver ve çalışkan bir nesil yetişmiş olurdu. Ellerindeki im- kânsızlıklara rağmen onlar çok çalısmışlar ve kendi kendilerini yapmışlardır. hT RERA N inşer yor... çalışmıyor değil. Fakat çokluğu gözönüne alarak ka - nuştuğum için doğruyu söyle - 480 | mekten kendimi alamıyorum. Hepsi “havaiyat,, ile uğraşıyor bu delikanlıların. Bilhassa, o, sinema artistlerine benzemek illeti yok mu... Bir felâket bu! — Pisikoloji bakrımından.... benim anladığım... Yeni nesil ne şekilde olursa olsun meşhur ol- mak... Ama, ne şekilde olursa olsun... İyi veya kötü, mutlaka ve eri kısa zaman içinde meşhur olmak sevdasına — tutulmuştur. Hepsi göhret budalası. — Ya yeni kadınlar? — Onlar için de aynı şeyleri ve âlare adamları tarafından gö- | söylemek kabildir sanıyorum... rüleceğini gözönüne — alarak gönderdikleri örnekleri büyük bir dikkatle hazırlamaktadırlar. Gelen nümuneler iyi ambalâj- li ve raalın bütün güzelliklerini gösterir şekildedir. ben seküz yılımı ekmek parası çıkarmağa harcarsam görülme- miş işler için gereken enerjiyi, o yüce emerjiyi kaybetmekten korkuyorum.” Bölüm XI * AJURLU ÇORAP Bir rocnan, bir yol boyunca gezdirilen bir aynadır. Saint-Real , Julien, eski Vergy kilisesi- nin o seyrine doyulmaz harabe- lerini görünce, iki gündenberi madame de Römal'i bir kere bi- v '“uı:neîııı“tini farketti. “Ge- yola çıkacağım sırada o kadın bana, aramızda uçsuz mesafe olduğunu hatırlattı; bana, bir işçi oğluna gösterilecek muameleyi göster- meğe davet edilmişti. İçinden: di. Hiç şüphesiz bir gün önce “Demek ki, dedi, benim ger- | elini elime verdiği için vicd. çekten kuvvetli bir karakterim yok..” azabı duyduğunu anlatmak is. tedi... Ama doğrusu o el de çok İçini en çok yakan şüphe de | güzel! ne büyüleyici şey! © ka- işte bu idi, dının bakışlarında ne kadar da “Benim mayam, büyük | asillik var!” adamlar mayaşı değil, çünkü Fouguğ ile çalışıp para ka « Hattâ biraz da fazlasını... Dayanamadım: — Yapmayın be kuzum! - de- dim - Yeni nesilden karşıma çı- kan her genç mutlaka kendi »" neslinin kadınına ağız dolusu sal Zanmak imkânı düşüncelerine bir rahatlık, bir sükün vermişti; artık yoksulluğunu, kibar adam lar karşısındaki küçüklüğünü hatırlıyarak sinirlenmiyor, bun- latla hayalini bozmuyor- du. Şimdi sanki denizi yüksek bir yerden seyrediyordu, artık hüküm verebilirdi, son derece yoksulluğa da, hala zenginlik sandığı orta - halliliğe de yu- kardan bakıyordu. Vaziyetini filosofça karşılıyordu demiyo- rTum; fakat bü küçük dağ yolcu- luğundan sonra kendini eskisin- den başka hissedecek kadar açık görürlük gösterdi. Madame de Rönal ona yolcu- luğunu anlatmasını söyledi ve sözlerini son derece bir zihin perişanlığı ile dinledi ki bu da Julien'in dikkatine çarptı. Fougu& bir vakitler evlenmek istemiş, gönül vermiş, aldatıl . mıştı; dostuna bunları uzun ni doldurmuştu. Muradına pek çabuk ermiş olan Fouguğ, arası (Arkası var) N. ATAÇ YAZAN : dırıyor. Neden? Haydi, diyelim ki eskiler onları yadırgıyorlar... Amna siz... Siz ki inkılâbın nesli- siniz... R Sözümü kesti: — Eğer anama, bugün onla- Tın tadını pek anlamadan istifa- de ettikleri geniş hürriyetler ve- rilmiş olsaydı, zannediyorum ki anam ve arkadaşları daha iyi anlayabilirlerdi bu işi... Eskiden analar kızlarıyla evlerde uğra - şırlarmış her halde... Şimdiki anaların bir çoğu, “çocuklarımı- zı mektepte okutuyorlar ya...,, deyip onlarla uğraşmağa lüzum görmüyorlar. İşte yeni kızlar - daki eksikliğin ilk plânda göze vuran sebebi. Onlar ev ve aile terbiyesi almadan büyümekte - dirler. Ve bunun içindir ki on- larda, o beğenmediğimiz uy- gunsuzlukları, görüyoruz. — Ama, biraz da insaflı ol - mak isterim, Yeni neslin kızları içinde çok iyi düşünenleri... kendilerinin biraz da kadın ol- duklarını, kadımlıklardan uzak- laşmamaları lâzımgeldiğini dü- şünenleri de yok değil, Temen- ni edelim bu çeşit çoklaşsın. — Eğer sen, mürettiplik eski şekilde devam etseydi... Bu işe girer miydin? — Hayır. Zaten “Entertip,, işini ben ölünceye kadar sanat edinmek niyetinde değilim, Bu işe sırf tahsilime devam eder - ken hayatımı kâzanmak mec - büriyetinde bulunduğum için girdim. —??... — Şimdi Ticaret mektebinin Yüksek İktısat kısmını bitirme- ğe uğraşıyorum. — Atelyede gene eskisi gibi elle çalrşanlarf var... Onları nasıl buluyorgun?-m- - eş c0t — Bunların çoğu eski neslin gazete işçileri. Gazete atelyele- rinin bugünkü şeklinden mem - nun olduklarını tahmin etmem. Onlar pek tabil olarak eskisi gi- bi elle çalışmayı tercih ederler. Ama, bunu cski kafalı old_ukl:ı: iıg:ı aB Sleneetnin müret tiplere pek ağır oturduğunu bir çoklarının kırk yıllık işlerini bı- Takıp başka işlere başvurmağa mecbür olduklarını bildikleri için. Yoksa... Eğer bu makine - ler onların bu sanata girdikleri ilk günlerde mevcut olsalardı, zannederim ki içlerinde bizim neslin yetiştiremiyeceği mâhir ustalar çıkardı. — Evli misin? — Evet... Ama, çocuğum yok... Bir sene sonra mektebimi bitirip hayata atıldığım ve sağ- lam bir bütçe kurduğum zaman yapacağım o vazifeyi... Zira bir gencin üç vazifesi vardır buğün. Askerliğini yapmak... bir. Ben yaya subay oldum. İkinci vazi- fe, tam çağa girdiği zaman ev- lenmek... evliyim. Üçüncü vazi- fe, mutlaka iyi bir kafa yapabil- mektir. İşte eksiğim. Şimdi onu tamamlamağa çalıştyorum. Sözleri çok hoşuma gitmişti; — Birayo genç adam! Demekten kendimi alama - dim. Onunla konuşmamıza kulak misafiri olan-eski neslin en usta mürettiplerinden “Haydar,, a sordum: — Ya sen... Yeni nesli nasıl bulüyorsun? — Bir kere bu delikanlılar hep gün geçirmek için çalışı - yorlar. Teknik işleri pek, benim- semek istemiyorlar. Hep şata - fatlı işler, büyük ünvanlar ka zanmak arzusuna düşmüş bu - Tunuyorlar. Bunlarda “bir mes - leğe, bir san'ata gireyim, bu mesleğin, bu sanatın bütün in - celiklerini kavrayayım,, iddiası şimarıklıkları | Yedek Subay Bekir... NİZAMEDDİN NAZİF Cenr — Şu daldan kalkayım, bu dala konayım deye düşünüyor - lar. — Kaç yaşında hayata atıl - dm? — On beş. — İlk girdiğin iş ne oldu? — Mürettiplik.., — Sonra? : — Gene mürettiplik., Hep mürem'glik. Ben san'atımı se - verim. Ölünceye kadar bu işle uğraşacağım. Gençken benim de yükselmek heveslerim vardı. Vardı ama, hep kendi san'atım- da yapmak istiyordum bu yük - sekliği. Nitekim gündeliklerim- den biriktirdiğim paralarla bir zaman bir matbaa kurmuştum... Gazeteler, kitaplar bastırmış - tım ve basmıştım da, — Yeni kızları nasıl buluyor- sunuz? Düşündü... Sonra nkid.ıîö:l:- inde bi ğ jbi vörü Ğ'âne—.ı %nkadmhg;k gülüşüt ilk izleri belirirken; — Bu mürthiş Dir meccele ya - hut - dedi - Yeni kızlar... Yeni kızlar... — Yeni kızlar.; P—-e—yemmer ada kKalfSa, eskilere nazaran daha dürüst, daha ciddi hareket ediyorlar. — Halbuki az evvel genç ar« kadaşın bunun aksini söylüyor- du... — O ne derse desin, ben gö « rüyorum ki yeni kızlar, erkek - lerden ziyade hayatta muvaffak oluyorlar. Yalnız bir şey varsa evle Aalâkaları kesiliyor... Be- kir'in beğenmediği taraf ta bu olsa gerek. — Atelyelere — sokulan yı makinelere ne dersin? a - — Entertipçilikle mürettiplik biribirlerini tamamlayan iki iş bölümüdür. Ben gençken bu makineler İstanbulda bulun - saydı, tabii bunlarla çalışmay? tercih ederdim, — Evli misin? — Hayır... — Neye evlenmedin? — Hiç bir gün yarınımdan emin olmadım ki, Aile sarsıl - maz bir bütçe ister ve bizim Za- manımızda her şeyden evvel €f“ keğin büyük fedakârlıklar yap * masıyla kurulabilirdi... göze alamadım doğrusu... Ve birden, — oturduğu yerdt sabırsızlandığını gösteren kımıldanış yaptı. — Ne oluyorsun Haydar? — İş vakti yaklaştı.. Kısa selim artık demek istiyorum — dedi — e Ve yazdığım kâğıtlari kendi Aine uzatırken ilâve etti: vE — Yeniler hiç şüphesiz iye * gün bizden daha - bahtiyardır © sar. Ve yarın kapı qilqı'r**.' Ha lışmaktan ve ikide bir Iı.nc':î’ kağa çıkmaktan kurtul dır. Zira bir işçinin bir m% te daha çok — muvaffak vekl ” için. yarınından emin bir yete girmesi lâzımdır. Nizamettin M'