Üzümde Ve incirde Standardizasiyon Geçenlerde bu sütunlarda A- mek; onun üzerine alivre mua- nadolu muhabiri mahsusumu - zun İzmir üzüm ve incirlerinin hakkımda gönderdiği bir mektubu neşret- miştik. Ankara muhabirimiz bu me - sele etrafında Ankarada Türk- ofis standardizasyon servisinde tahkikat yapmış ve alâkadar kimselerle konuşmuştur. Stan- dardizasyon müdürü bu husus- ta şunları söylemiştir: Ecnebi memleketlerde sultan jyani kraliçe namile maruf üzüm- lerin İzmir vatanıdır. İncir için de olduğu gibi. Buradan almıma- cak üzüm, Yunanistanın bazt kı- sımlarından ve Girit adasında, İranın Rumiye, Rusyanm Bu- hara gölü civarında, cenubi Af- Tika, Avusturalya ve Kalifornı- yanın muayyen kısımlarında ye tiştirilebilmiş ve fakat her ye - rinde vasfının bir kısmını kay - bederek, İzmir üzümünden da - ha aşağı kalitede mahsul ver- miştir. Kaliforniya üzümleri ise ahtır. Renkleri soda ile kükürtle muamele edilerek bil- kimya verilir. Incir Akdeniz havzasında, Yu nanistan, İtalya, Fransa, Ceza- ir, İspanya ve Portekizde var- dır. Fakat bu mahsullerin İzmir incirile uzaktan yakından müna- sebeti yoktur. Kalın derili, lez- Zetsiz, şekeri az, kokusu asla ol- mıyan ve dayanmıyan mahsul - lerdir. Bu iki maddenin kullanıldıkla rı yerler şunlardır: Üzüm: pasta, keyk, puding, pendepis denen üzümlü ekmek imalâtında kullanılır. Çerez ola- Trak yenmez. İncir ise: sofra meyvası, Sti- ved denen bir nevi kamposto, mele imkânını ve tüccar ve müstahsilin mahsulden veya tes Himden evvel satış yapabilmesi ve avans alabilmesi imkânını refetmek, ve bugünkü ticarette değil toptancıların, perakende- cilerin bile aldıkları malı tefrik ve tasnife vakitleri olmadığın - dan satışını körletmek demek - tir. Halbuki üzümlerimizin zaten iptidai bir standard olan mevcut vaziyetleri vardır. Bunu daha daraltmak ve arsrulusal ticaret icapları derecesine yükseltmek ve ticarethaneye değil memle- kete atfedilen tipler haline sok- mak bittabi isabetli şeylerden birisi olur. Yalnız üzüm, incir değil, bü- tün ihracat maddelerimizin is- tandardizasyonu kararı katidir, Kısaca, istandardizasyon a- leyhinde iki sebep bulunabilir: Cehalet ve — maksadı mah- süs. Maksadı. mahsusla — açıkça kasdettiğimiz şudur: Istandardizasyon aleyhinde olduğunu bildiğimiz sayısı ga- yet mahdut firmaların ileri sü- rebildiği delil şudur: Biz her memleket için, üzüm numaralarına istediğimiz vasfı verebilmeliyiz. Meselâ Ameri - kada sattığımız 7 numaranım vasfı, Almanyada sattığımız 7 numaranın vasfı, İtalyada sattı- ğımız 7 numâaranın — vasfı ayrı ayrı olmalıdır. Bu suretle fiyat- larrmız da başka piyasalara gö- re kontrol edemezler ve bize me selâ İngiltere yedi numarayı bu ne arzetmişiz, niçin İ- talyada ayni numarayı muadil bir fiyata vermiyorsunuz diye- mezler. Bu sadece gülünçtü Hamdolsun ki bu fikirleri il, keyk, puding, bisküvi, denen fharul Cinzinde ksümecneğilcn firmalar ne çok, sebze İle döğütülerek hmğ:'—_ğıîî Ş rine kullanıları maddenin ima- ) ve Ankaradan bazı amba lâtında kullanılır, |lâj nür ne de İs- ta Bura- leri gösterdi. Sporculara Tuzlu su BORSA Şiddetli spor hareketlerinden AAA | SONra bazan — bütün adalelere büyük bir yorgunluk, bacaklara 7 MAYIS SALI kramp, bedenin her tarafına ağ- PARALA R rılar gc_li_r'. sporcunun kendini kaybettiği de olabilir. Bu hal A Şats | daha ziyade, hava sıcak ve rütu- gııdın G0lme Si0 | betli olduğu vakit görülür. O 2 Pransa Frangı Z 89 | vakit sporcunun — bedenindeki B :.ı:e:ıu K 203 2ö6— | sıcaklık da tehlikeli bir surette B Dnle e (İ . G V) yükselir. ÖArmESU EREe V a Bunlara sebep şiddetli spor Florin 8250 H— | hareketi yapıldığı sırada çok :“NE:::_".:_ B 2— | terleme neticesi olarak kanın i- Büze 45— | çindeki suyun ve onunla birlik: Kaaş e 26z | te çıkan tuzun azalmasıdır. gı';:.; a Ki Onun için;bu tehlikeli ha'e Yen B HU karşı en iyi bir çare, sporcunun İsveç Kuroa Süm 82. n H ÜŞ | Ati 927 — g8— | hafif tuzlu (bir litrede iki gram) BaM 280 — 2307 | u içmesidir. Tuzsuz bayağı su içmek bilâkis daha ziyade teh- ÇEKL £ R likeli olur, çünkü kanın içinde- NS AAR irerr DU el bkieen ! Af suyun çoğalmasiyle tuzun ; ZeT | yüpeti diha siyada kaslir. BREET PCi vaRe Tuzlu su, şiddetli spor hare- &:' N:-;: ketlerinden sonra gelen tehlike- Belga 46550 | li hali geçirmek için en iyi bir :-:"ı::l l:ı;;ğ şey olduğu gibi, daha spor ha- || Leva R 6401,7$ | reketinden önce, o halin önünü lç'nrul:xm GKM l:ıi: almak için de çok faydalıdır. 'Aı:::::ırn 42167 Bu yakınlarda büyük bir ün Marl isrsz | kazanan İngiliz koşucusu Hel Zioti ddi | den her vakit öyle hafif derece- yEŞe zeğieş | de tuzlü su içmektedir. Bununla Dinar 34033 | adale yorgunluğunun önünü al- aLarei S ğas | dıği ve şiddetli spor harelcetleri- ku, onu s.17,92 | ne daha ziyatle dayandığı mey- a SHS KI mey ESHAM dandadır. | üae” Şiddetli spor yapılan yerler- Iş Bal v X v P leğ DSi :"' *$s0 | de, şişeler içinde, binde iki gram » - 950 | derecesinde tızlu hazır su bu- SÖ REN 2— | lundurmak mümkünse de, koşu- ş_ı'rıl:âıınn ;â';: cular gibi yerlerinde durmıy-n Flamesir YÜÇN ires | Sporcuların şişe ile su tastmala- 1":.— 1228 (rr mümkün olamıyacağırdan, Reji her birinde ttr gram tuz butn. Aslan Çimento Merkez Bankası Osmanlı Bankası nan glötenli kansüller yahpılır. Sporcti bunları Üzerinde tazıva 'elefon rak. lüzumunda bir tanesini yü- Toprak (Başı 1 incide) mülkiyetinde hüküm süren em- niyetsizlik bir ana ş: halini at- mış bulunuyor. Ellerindeki bir- kaç dönümlük tapularla yüzler- ce dönüme sahip olan derebeyi ruhlu insanlara yurdun her ya- nında rasgelmez miyiz? B'rkaç yalancı şahidin, ehlihibze ismini alan iki taralfgir sdamın tapuda hudut diye yazılı bir tepeyi, de- reyi veya yolu kolaylıkla bin'er- ce dönüm öteye götürdük'erin basit bir hâdise olarak anlat. mazlar mı? Yurdca; şöyle dur- sun, koca devlet idare in'n önünde aciz duyduğu bu gibi hâdiselere göster'lecek misa ler binleri aşar. Bir dönümlük tapu ile yirmi beş b'n dönimlük or- mana sahip olanları, Sivrihisar- da 700 dönümlük tapu ile zapto- lunan 21 bin küsur dönüm!'ük toprakları ve yine Sürmenede Evlerinizi Sineklerin ve Böceü&ln istilâsına Karşı Muhafaza Ediniz 8.s.0935 —i Devrimi iki buçuk dönümlük tasu zaptedilmek istenen 40.000 dâ- nümlük toprak, facialarını bu - rada saymak doğru olmaz mı? Memleketin her t-rafında mahkemeleri isgal eden tonrak | kavgalarından cıkan — vak'aları gözönünde tutalım. Sösen ocak- lar, ağlıyan dullar ve yetimtler ve hepsinin üzerinde esen hu- zursuzluk havası; bize ancak toprak veriminin bir an evvel yapılması lüzumunu ihtar e“'er. Mec. 8. S. Sovyet Rusyaya Gönderilcen talebe Moskova, 7 (A.A.) — Na- zilli dokuma fabrikası müdürü ile 28 talebe Moskovaya gelmiş- ler ve istasyondaTürkostroy mü messilleri tarafından karşılan « mışlardır. Türk incirlerinden bu son | da Kanada, Amerika, cenubi Maksatla kullanılanlar sade hur | Afrika gibi uzak memleketlerin da kısmıdır. Diğer memleketler mahsulâtının ise ehemmiyetli miktarıdır. Gerek üzüm, gerek incirin yu- karıda sayılan mahdut - istihsal sahasına mukabil, bütün dünya- yı şamil bir piyasası vardır. Ve arsrulusal piyasada muamele gören her mahsul gibi, modermn ticaret, malların ambalâj muh teviyatı ve siklet itibarile biri birinin tamamen ayni - tiplerde arzedilmesini icap ettirir. Mese- | lâ Türk üzümleri bütün dünya- ya muhtelif numaralarla arze - dilir. Her numaranın ifade ettiği müayyen vasıf vardır ki alış ve- rişte, tahkimde esas olur. Bey- | nelmilel piyasaya arzedilecek | bir malı böyle sabit tiplerden yani standardlardan malhrum et No. 16. Madame de Rönal bu son ke- limeyi söylerken bir kat daha kizardı ve gözünü bitirmedi. Ju- lien sordu: — Buyrun, madame? * Madame de Rönal başını eğe- Tek devam etti: — Bundan kocama bahsetme- 'ne lüzum yoktur. L Julien durdu, gözleri öfke ile parıldıyordu; başını ve omuzla- rını dimdik kaldırmıştı: — Ben küçük bir adamım, madame, dedi, fakat alçak bir adam değilim, siz bunu pek dü- şünmemişsiniz. Parama dair herhangi bir şeyi M. de Rönal- den gizlemeğe kalkınca bir u- şaktan da aşağı olurum. Madame de Rönal,yerlere ge- çiyordu. Julien devam etti: — Evine geldiğimden beri meselâ elma, armut.. gibi taze meyvaları da vardı. Bu nümuüneleri tetkik edenler görmüşlerdir ki meselâ elma sandıkları tekabül ettiği istan- dard vasfına göre tamamile bi- ribirinin aynidir. Üstelik her sandığın içindeki elmalar ayni sayıda ayni büyüklüktedir. Hat- tâ o kadar ki renkleri bile biri- birinden farksızdır. Bizde âe bugün ihracat mal- larında bu prensipleri temin mümkündür. Ve bunu temin e- deceğiz." * Son gelen İstatistiklere göre, ge- çen ay içerisinde Mısırdan memleke- ti 10,252 Mısır liralık ithalât ya- pılmıştır. * Son günlerde Mısır Matbuatın- Japen sanayü aleyhinde bazı, neş- da riyat görülüyor. Bunun sebebi, Japon ——— —— - rak Mısıra girmesi ve yerli sanaylin himayesini baltalar bir vaziyete mey- dan vermesidir. * Verilen bir habere göre, Bulga- ristanda Ayintap fıstığı zeriyatı yüz- de yirmi nisbetinde — arttırılacaktır. Bu ziraatin yapılacağı yerler tosbit edilmiştir. Mersin borsasında Dün Mersin borsasında, 8500 kilo koza yedi buçük küuruştan, 10 bin kilo buğday (Çukurova) sert iki kuruş elli beş santimden, 60 bin kilo arpa (Anadolu) üç kuruüş otuz. santimden, 15 bin kilo mısır, darı, üç kuruş yirmi emteasının gümrük duvarlarını aşa - beş santimden satılmıştır. nal'in yaptıklarında, şahsına karşı bir temayül sezmekten KIRMIZI VE SiYAH çok uzaktı. İçinden: “İşte zen- ginlerin hali! diyordu, insanın unuruna dokunur, sonra da may munca birkaç hareketle her şe- STENDHAL Bart bağkmli £ gçe tabilir. S Za Tuzun şiddetli adale yorgun- KAR I SYN FAŞA KU İMRRISERN 2885 | ya gibi sıcak ve rütuhetli bir ül g028 | kede''çeker — kamışı yetiştiren Ka B— | çiftçiler yahut madenlerde ça- Şark Şn. 26— | lışan işçiler yorgunluğa karşı TAHVILAT. tuzu pek çoktanberi kullanırlar. STRR Onlar yoruldukları vakit ya ha mı n :&;3 fif tuzlu süt içerler, yahut tuzlu Apadolu S Sas |et konservesini suya batırarak || hem o suyu içerler, hem de eti || yiyerek kendilerini — beslerler. Şu halde sporculara tuzlu su i mek, yahut sadece tuz yutm tavsiyesi nazari bir söz değil, u- zun tecrübelere dayanan pratik bir öğüttür. Hekimlerden bazıları sıcak ülkelerde, sicak mevsimlerde u zun yol yürüyerek, sporcu'ar gibi, şiddetli bir adale yorgun luğu ile karşılaşan askerlere de tuzlu su içirilmesi faydalı ola- cağını hatırlatmaktadırlar. Lekman Hekim demiş. Besenval'in Hatıratında. buna dair olan parçayı'size de okumuştum, teşrifat hususulda bu çok ehemmiyetlidir. Sizin © vinizde yaşayıp bir asılzade ol- mayan ve aylık, yıllık alan her- Tahtakurusu, sinek, Sivrisinek güve, arı, karınca, örümcek ve bütün haşaratı kökünden keser yuvalarına ve eşyaların üzerine ve ocaların havasına ve tahtaların, duvarların kenarlarına, arala- rına bolca, FAYDA serpiniz, ve tahta kuru yuvalarını FAYD » ile ahrip ediniz. Bütün yaz bu muzir haşarattan kurtulacak ve edeceksiniz. Bilhassa apartımanlarda, mutfaklarda erzaklarının telvis eden hâmam böcekleri- ni, aptesanelerde, hamamlarda bulunan kü- çük böcekleri, tırtılları kümes hayvanatında köp:klerde bulunan pireleri, hayvanlarda bu- lunan geneleri, bitleri, nebatat ve ağaçlar izerindeki Urtılları behemehal FAYDA ile imha ediniz. Kutusu 30, büyük SO kuruştur. Bir kiloluk kutu BO kuruştur. FAZLA PARA VERNESİNİZ tesri daha az olduğu halde ecnebi malı diye fazla para koparmak istiyen- lerden sakınınız. FAYDA imaline nazaran daha kuvvetli ve daha veuzdur. Taklitlerinden sakınınız Hasan Deposu ken Julien- de, bir arada bu ka- dar kitab bulunmasına şaşırmış- ralmıştı ki. ağzını açıp bir. şey söyliyemedi. Telâşından onun # M. de Rönal bana beş defa otuz altışar frank verdi, masraf def- terimi kendisine de, herhangi bir kimseye de göstermeğe ha- zırm; benden nefret eden M. Valenod'ya bile gösterebilirim. Julien'in bu hiddetli sözle- rinden sonra madame de Rönal sapsarı kesilmiş, titremeğe baş- lamıştı;gezme - bitinciye kadar ikisi de konuşmayı tazelemek icin bir bahane bulamadılar. Gururlu Julien'in kalbinde ma- dame de Rönal'e karşı aşk u- yanması gitgide imkânsızlaştı. Madame de Rönal'e gelince o. Julien'e saygı bağladı, ona h_ay_— ran oldu; ondan azar işitmişti. İstemiyerek onun unurunu kır- miş olmasını tamir bahanesi ile ona en şefkatli, bin bir türlü ih- timamlar göl i. Bu hare- ketlerinin yeni! madame de Rönal'i sekiz on gün bahtiyar etti. Julien'in öfkesi kısmen ya- tıştı; Julien, madame de Rö- kes, sizin uşağınız sayılır. Ben gidip o monsleur Julien'e iki söz söyleyim, yüz frank da pa ra vereyim. Madame de Rönal titriyerek: — Aman dostum, dedi, hiç olmazsa uşakların önünde ol- masın, — Doğru, kıskanabilirler ve bunda hakları da olur. M. de Rönal vereceği para- nm, Julien'in aylığını kaça ge tireceğini düşünerek uzaklaştı. | Madame de Rönl bir iskemle | ye yığıldı, eleminden bayılmış gibi idi! “Gidip Julien'in unuru na dokunacak, hem de benim yüzümden!” İçinde kocasına — Ben, madame, dedi, mer- | karşı bir nefret duydu. elleri hum M. le prince de Cond& ile yüzünü kapadı. Bir daha o bi söylüyorum; o, evlendiği | na hiç bir sırrını açmamağa ah gün, mabeyincilerini zevcesine | detti. yi tamir edebileceklerini sanır- lar!” Madame de Rönal'in bağrı o kadar dolgun, gönlü henüz o kadar masumdu ki, Julien'e he- diye vermeğe kalkıştığını, onun da bunu nasıl reddettiği — bu husustaki bütün kararlarına rağ men — kocasma anlatmaktan kendini alamadı. M. de Rönal bu işe hayli içerledi: — Nasıl? dedi, siz bir uşak parçasının verdiğiniz bahşışı geriçevirmesine nasıl tahammül ettiniz? Madame de Rönal'in bu “uşak.. kelimesine itiraza kalktığını gö rünce ilâve etti: ellerini tutup sıktı. Nihayet so rahildi: — Kocamdan memnun musu- nuz, dostum? —— Julier acı bir gülümseme ile cevap verdi: . — Nasıl Mmemnun olmam? bana yüz frank lütfetti. Madame de Rönal ona tered- dütle baktı. Nihayet cesaretli bir tavırla: “Kolunuzu verin" dedi. Julien onun zesinde ilk defa bu kadar cesaret duyuyor- du. Verriğres kitabcısı liberalliği ile tanınmıştı; bu kötü şöhreti nerağmen madame de Rönal Julien'le beraber onun dükkânı na kadar gitmeğe cesaret etti.10 liralık kitab alıp oğullarına ver di. Fakat bunların, Julien'in pek istediği eserler olduğunu biliyordu. Çocukların, daha dük kândan cıkmadan, paylarına dü şen kitablar üzerine adlarını yazmalarını istedi. Madame de Rönal bu suretle gönül almağa takdim ederken: “Bütün bu a- Julien'i tekrar gördüğü vakit damlar, bizim uşaklarımızdır” ' titriyordu, yüreği o kadar da- kalkışabilmiş olmasına sevinir- tı. Şimdiye kadar kitahcı dük- kânına, din işlerine bu derece yabancı bir yere girimeği gözü- ne alamamıştı; yüreği çarpıyor- du Madame de Römal'in kalbir- de neler geçtiğini tahmine ça- - lışmak aklından bile geçmiyor- düu; zihni, din bilgilet? öğrenen bir gencin bu kitablardan bir- kaçını olsun ele gecirmek,için ne yapması lâzım geldiğini araş- tırmağa dalmıstı. En son ço- cuklara, Frapche - Comte'de doğmuş meşhur asılzadeler ta- rihi üzerine kitabet vazifesi yaz- dırmak lüzumuna M. de Rönal'i kandırmanın biraz maharetle mümkün olabileceğini düşündü. Bir ay bunun üzerinde işleyip — fikrini kabul ettirdi; hem de M — de Rönal'in aklını buna o kadaf yetırmıştı ki, bir müddet sonra onunla 'onusurlarken, asılzade belediye reisi için “ok daha ağıf — (Arkası var| N, ATA!