* TAN ”n tefrikası 1 16. Yazan: Niz T ameddin NAZIF Bu Seferde “Şuİki İtalyan Kızından Birini Seç!, Diyorlardı AN HIKAYE Mayısın Son Gecesi Simone Maillan her gece, baş ucundaki elektrik lâmbasının düğmesini çeviri danım içine dolan karanlığa gö: hulya âlemine dalardı. Genç kızın hayatı, bu sıralar- da insanı hakikatin acı çehre le karşılaştıran yollardan ziya - çiçekli yollarda geçiyordu. Daha kimseyi sevmemişti. Daha evlenmemişti. Fakat hiç büphesiz onun için de sevmek ve evlenmek mükadderdi. An - cak hayalinde seveceği ve evle- neceği adamın kat'i tipini tes- bit edemiyor, tanıdığı gençler- den her birinin siması birer bi- rer gözlerinin önünden geçiyor, lâkin bunlardan hiç biri tam bir vuzuh alamıyordu, Sayfiyelik bir yerde mükellef bir köşkte oturuyorlardı. Genç Va Tarant hükümdarının kız kardeşi Sinyorina İzabellâ Orsini del Bâza'nın güzelliğini ned.mleri methede ede b.liremiyorlardı ..,, Papaslar ona gene debdebeli bir evlenme âyini yapmışlardı... Bu sefer de Midilli gençlerinin gözlerinde çılgın bir kıskançlık sezer gibi olmuştu. Gelinlik el- bisesi içinde Katerin öyle güzel- leşmiş, öyle güzeleşmişti ki.. Of.. O günü de hasretle anı- yordu şimdi. Midillinin o bulunmaz güzeli- ni de tali çok görtlüştü. O da tıpkı Mağdalena g -bi evl_e vne sinden bir sene sonra göçüp git- mişti. Zavallı Katerina! Bal ayını geçirmek için TLim: mye gitndşlerdi. Limni adası- nın Paleokastrosuna. Fakat iki ay va süt , sürmemişti bu ba! ayı.. Ve bir gün Limni adasınır hiç beklen- medik bir anda Türk askerleri gelip mulasar: işlerdi Ah bu Türkler! Onlarmı ka- dınlara karşı olanı Lönmez sevgi- Terini, el kadınlura karş' » lan tutkunluklarını lâtin ve rum kızları o kadar iy' bilirlerd: ki. Keterin Puleokastranun zaptını kendi katbinin ve yendi güzelli- ğinin Türk erkekiif ması şeklinde tahay; geliba öyle sağlam bir > Tetine tahammü! edemiyecejfin- den korkmuştu. Korkmuş ve bu korku yüzünden sarm tp solaral, göcüp gitmişti. Tabif ağabeyisinin arzusu ye- rine gelememişti. Sekizinci İyo- vannis ne pahasına olursa olsun Kostantin'den bir döl almağı kafasına koyduğu için gene bed bahtı rahat bırakmamıştı. Ara - dan bir iki ay geçer geçinez ko- nuştuğu herkes, bütün arkadaş- Jarr, nedimleri Tarant hüküm - darınm kız kardeşi İzabella Or- sini del Baza'yı methe başlamış- lardı. Bu, ağabeyisinin irade ve telkinleri ile başlamış bir propa- ganda idi, Fazla olarak İmpara: tor İyovannis Bizanstan gön - derdiği kuvvetli bir sanatkâra bu kara saçiı İtalyan kızının bir minyatürünü de — yaptırmış ve bünüu yakut kakmalı bir altın çerçeveye geçirerek kardeşine hediye ettirmişti. Kadınsız ge- çirdiği yalnızlık gecelerinde Kostantin Dıragazes'in ara sıra bu yakutlu çerçeveyi eline aldı- ğı ve şöyle bir baktığı olurdu. O zaman gözleri kapı aralıkla » rında ve kulakları kirişte olan nedimleri bunu türlü türlü tef- sirlere kalkışırlar ve sağdan sol- dan Vilâherne'ye biribirine uy- | treyi canlandırırdı. | | büyük kiliselerindeki mihrabım | beri fırsat düştükçe bu cümleyi maz haberler yağdırırlardı: Kostantin İzabella'yı çıldıra- sıya seviyor diye... Veozaman kız kardeşinin parlak bir istikbali olmasını is- teyen Tarant hükümdarı da ü - mitlere kapılır ve çeşit çeşit he- diyeler göndermeğe başlardı. Çok sevdiği bir nedimi vardı Diıraga öğlunun — Acdmn Tram çes derlerdi. Aşağı yukarı ken- di yaşında olan bu ned safiri olmuştu. İzabella adını i- şittiği zaman Kostantin onun sözlerile kafasında çizilen por - Françes'in söylediklerine ba - kılırsa İzabella di Orsini'nin Ta- rant'lılar Meryem ana kıyafetin de bir resmini yaptırmışlar ve yanımma asmışlardı, hem de altın | bir çerçeve geçirerek... | “Hâhi bir güzelliği vardır bu kızın...” demişti Françes... Ve hâlâ, Bizansa geldiği günden - tekrarlamakta idi. Izabella'yı bir Venedik asıl- zadesi almak istemişti. Fakat Venedik hükümetinin reisi olan Foskari buna şiddetle mâni ol muş ve hattâ bir çalrmına rerek bedbaht asılzadenin de kaybettirmişti. Bunun sebe- bini Françes şöyle anlatıyordu: “— Foskari ona kendi kızını | vermek niyetinde idi. Zaten bu yüzden kendisini Adriyatik fi - lolarından birine amiral tayin etmişti. Tarant hükümdarının kız kardeşini işte o zaman, İtal- ya'nın cenup kıyılarında bir do- laşma yaparken görmüştü bu a- sılzade... Ve candan, yürekten vurlumuştu.,, Gene nediminin sözlerine ba- kılırsa bu ilâhi güzel kızın bir de ilâhi sesi vardı ki işitenler yü zünü görmüş olanlar kadar kuv vetle âşık oluveriyorlardı. Ve yalnız Tarant'ta, Venedik'te değil, ve hattâ Ege adalarında bile onun için yapılmış olan şar- kılar söyleniyor ve İtalyan de- likanlılarıtım onun adını duy - | mayanlara da duyurmuş olmak için yaptıkları besteler ağızdan ağıza dolaşıyordu. İzabellâ Sinyorina yanık yüz- | lü ve çok büyük mavi gözlü bir kızdı ki. Dğil kanı kaynar bir genci, iki ayağı çukurda bir ih- tiyarı bile baştan çıkarabilirdi. “Del Bâza ailesinin büyük mi safirperverliklerinden daha faz- la istifade etmekten çekinmesi bu yüzden olmuştur. İzabellâya | âşık oluvereceğinden korkmuş | ve bir an evel târanından uzak- laşmak ve kaçmak istemiştir. Maamafih onun güzelliğinden bahsedenler Venedik hükümeti TEMN AAT GaRATTNN RTENTT Ca hiç fena bulmayorlardı. Sonra... Portekiz kralının sa- nda da evlendirilecek güzel bir kız olduğu kulaktan kulağa işitiliyordu. Bu da bir cenup Lâ tin'i idi ki, onu alacak bir Bi - zanslı prens için Portekiz kralı Piyerin hazinelerinden istifade etmek te mümkün olabilirdi. (Arkası var| Günde 20 Kaza! Tramvay kazalarının önüne geçilmesi için, arabaların kapı- | larında merdivenleri de içine a- lan parmaklıklar yapılıyor. Bun ların bütün arabalara tatbiki ka- rarlaştırılmıştır. Şimdiye kadar da beş arabaya yapılmıştır. Gün de (190) kadar araba işliyor. Şirketin mevcut arabası (300) dür. Her kapı (50) liraya mal olmaktadır. Kapıların açılıp kapanması, için, biletçilere, birer muavin verilmesi için, şirketler komi- serliği, şirket nezdinde teşeb- büsler yapmıştır. Bu muavinler yalnız istasyonlarda kapıları a- çıp kapayacaklardır. Yapılan istatistiklere göre, büyük, küçük günde (20) kaza olmaktadır. Bu kazaların bun- danı sonra, önüne geçileceği ü- | mit ediliyor. ——0 Ekmeği ucuz- latmak için .. Belediye, ekmeklerin narh ü- zerinden satılmasında ısrar edi- yor. Narhtan aşağı satan fırın- cıların, halitaya riayet etmedik- lerini iddia etmektedir. Beledi - ye halkın daha ucuz ekmek ye- mesi için narhın indirilmesi yo- lunu temine çalışacaktır. Bunun için de, mevcut (205) fırının a- zaltılması düşünülüyor. Fırınlar azalmca, büyük mikyasta iş ya- Ve Françes itiraf ediyordu ki; pılabilecek, ekmeğin maliyiet fi- yatı düşecektir. | Hoze Therese Darnis'in kız bazan odasının pencereleri- ni açarak, uzaklara bakarak gözleri dalardı. Uzaktan bir ka- dım kahkahası duyarsa hemen doğrulur, bir kuş cıvıltısı işitir- se düşünceye varır, hulâsa baş- kalarının toprağın her - köşesin- den taşan saadeti zehir damlala- rı gibi kalbinin boşluğuna akar- dı, e arkadaşlarından ziyaretine gitti. Dereden, tepeden, moda- dan, aşktan bahsettiler, The- rese Darnis yeni evlenmiş bir kadındı. Kocası eti ile, Bir — gün şiyorlardı. Bir aralık Therese dedi ki: inanır mısın? Simone şaşırdı: — Mayısın son gecesi ne de- mek?, — Anlatayım, Ben daha ni - şanlı değilken, günün el beğen e BRELAMA ll merak ederdim, Gözümde se' bileceğim tam bir erkek - tipi yoktu, Tandığım erkeklerden de kime baksam, mutlaka birin- de zevkime uymıyan bir kusur buluyordum. Bir gün tıpkı sana sorduğum gibi, bana da sordular: — 'Sen mayısın son gecesine inanır mısın? dediler, Ben de senin gibi şaşırdım. Sordum. Anlattılar: mayısın son gecesi yatmazdan evvel yas- tığın altına kırmızı gül koy,o ge ce sol tarafma yat..Karşında bir hayal belirecektir. Bu hayale dikkat et. İşte senin evlenece- ğin delikanlı, böyle bir delikan- İt olacaktır. Simone bir kahkaha salıver- di? — Korkarım dediklerini yap- tin, — Doğrusunu istersen yap - tım. O gece karşımda bir hayal gördüm, Hakikaten kocama ben ziyen bir hayaldi. « Simone Meillan köşke dön- dükten sonra, kırmızı gül göz - lerinde cânlanmağa, mâna alma ra hiç inanmıyordu. Fakat ya- pılacak tecrübe zararsız ve ma- sumane olduğu için, o gece tat- bikine karar verdi. Bahçeden ge çerken - kırmızı bir gül kopardı. O gün mâyısın son günü idi. Za- ten Therese son günü olduğu için kendisine kendi tecrübesini tavsiye etmiş değil miydi? Gece yatağa girdiği zaman, kırmızı gülü yastığın altına kov- du, elektriği söndürdü, sol tara- fına yatarak kendi hulyalarına daldı. Dışarıda hafif bir mehtap vardı. Yatağın ılıklığı içinde gü lün kokusu daha ziyade kendini brrakıyordu. Simone dalrp uyu- mak üzereydi ki, birden bire ya- | tağının ayak ucunda bir - insan | hayalini gördü, Orta boylu, ke- lerini kapayarak hudutsuz bir kemiği | ile karşısında duruyordu, Sevı- | — Sen mayısın son gecesine | ğa başladı. Gerçi böyle itikatla- | îeVıŞ kten sonra, o- Aşk, Kıskan çlık, Hayal Ve İnhisarmıdır? | Kıskançlık, ümitsizlik, hayal | de, rengârenk hulyalara giden | ve inkisar.. Aşk zaten bunlar- | başlar, böyle | dan başka nedir ki?.. Ankara'dan “Ümit,, imzasile | bize mektup yazan genç, aşkın | bütün bu tatlı ve acı safhalarını I tatmış. Uzun mektubunda neler çektiğini anlatırken diyor ki: “Onu bir arkadaşımla bera- ber, yolda tanıdık. Üçümüz ge- zintiler yaptık ve nedense o be- | ni tercih etti ve ben arkadaşımı feda ettim. Fakat bu kadın be- | ni kıskandırmak için her şeyil yaptı; mazisinden bahsetti. Be- | ni kahreden sırları bana açtı ve| nihayet benim feda ettiğim ar- | kadaşla konuşmrya başladı. Bu- na rağmen büyük bir teslimiyet- | le kollarımın arasına kendini bı- rakarak öyle için için ağlayışla- rt vardı ki.. Ona inandığım ve inanarak sevdiğim sıralarda ar- ki şım, onu beraber tanıdığı- mız ve bugün hâlâ ikisi arasın- daki münasebtin şeklini bir tür- lü tayin edeme beni kudurtacak, kıskançlıktanı delirtecek roller aldı. Böyle bir anda ondan kaçmak, onu unut- mak kuvvetini kendimde bul- dum. Fakat geldi, beni buldu. Bana karşı zayıf göründü. Son- ra bana karşı fazla zayıf görü - nerek benim kendisinden soğu- yacağımdan korktuğunu söylü- yordu. Bir gün sokakta onun gitmek | istemediği bir yere onu süri lemekte ısrar ederken bir arka- daşımla görüşmemden istifade ederek kayboldu. Hak verdim, kendisine bütün hatıraları iade edeceğimi söyliyerek son bir f P ç Çünkü, Ankaraya geldim. Ay- lar geçti. Uzun zaman manasız bir gurura kapılarak ona mek- tup da yazmadım. Günlerce ak- lmna gelmiyor, fakat bazan ne yaptım? diye kendimi yiyorum. Birçok aşk maceraları böyle devam eder v& böyle biter, Bazan bir mektup: bazan şiddetli 1ısrarlar, unutul- mıyan sevgilinin gururunu ok* şıyacak ricalar her şeyi tazeler, hatta kuvvetlendirir. En kuv- vetli aşklar, böyle hadiseler ve böyle inkıtalarla devam eden- lerdir. Fakat “Ümit,, eğer bu aşkta hiçbir ümit görmüyor v& onun devamından çok muztarij oluyorsa tazelemek teşebbüsi de bulunmasın. Çünkü böyle ins katalardan sonra zevkin olduğu gibi acının da en kuvvetlileri ha- zırdır. e Karilerinizden A. Faruk U- mar imzalt mektubu bir kelime- sini değiştirmeden kaydediyo- rüz: “17 yaşındayım, tanınmış bir lisenin 10 ncu sınıfındayım. Mektepte çalışkan bir talebe ©- larak tanılıyorum. Ailevi vazie yetim fena Öeğil. Fakat sinema- ya çok düşkünüm. Haftada mut laka 1, 2 film görüyorum. Bir Amnerikalı yıldıza gönül verdim. Ondan bir türlü vazgeçemiyo- rum. İstikbalde iyi bir mühen- dis olmak fikrinde idim. Fakat maalesef bu kadın fikirlerimi alt üst etti. Bana ne akıl öğretecek- siniz? Daha 17 yaşında, ve daha li- se talebesi olan Faruk'a, Holli- vudlu bir artistin beyaz perde- deki hayaline aba yakmış olma- sına ne akıl öğretelim? Eğer yanımızda olsaydı, kulağını çe- ker: zz OLCAMPĞA AA YAİR fşık olmak, hâyale kapılmaktani başka bir şey değildir. Haydi, derslerine çalış, iyi bir mühen- dis olmıya bak.. Yoksa kaldırımı mühendisi olursun ha.. der, ge- çerdik. — || HÂLÂ KIRILMAYAN BİR REKORJ|| 1912 denberi hâlâ kırılmamiş bir rekor var. Bu rekor Poliken | | isminde bir Fransızdadır. Bu | Fransız 3 ikinciteşrin 1912 de suya dalmış, 6 dakika, 28 sani- ye su içinde kalmıştır. O zaman bu zata “Tahtelbahir, ,diye ad takmışlardı. —maa ae eee sik bıyaklı, bir genç hiç sessiz sadasız ken- disine bakıyordu. Simone göz - lerini bu hayale kapadı ve uyu- duü, Sabahleyin uyandığı zaman, yatağında doğn_ıldu. Hâlâ gece- ki hayal gözlerinden gitmemiş- ti. Kırmızı' gülün bu kadar es- rarengiz bir sihri olabileceğine bir türlü inanmak istemiyordu. Artık zihninin bütün rahatı kaç mış gibiydi. O sırada hafifçe titredi. Oda- nn açık penceresinden içeri gi- ren sabah serinliği vücudunu ü- şütmüştü. Fakat acaba yatar- ken pencereyi kapamasını unut- muş muydu? — Hayret, ben yatarken ka- patmıştım. Pencereyi kapatmak için a- yağa kalktı, sırtına bir penyu- var aldı. Ancak o zaman odanın içinde acayip bir değişiklik sı di. Sanki içefiye yabancı birisi girmiş gibi., Derhal bir şüphe zihnini oya- ladı. Çekmelerini dolaplarını aç- tı. Bir de ne görsün? Ne kadar mücevheratı, paraları, ipeklile- ri varsa, hepsini de almışlardı. 0_ Zaman, gece karyolasının ayağı ucunda gördüğü hayaletin müstakbel kocası değil, hırsız olduğunu anlamıştı. Türk - Fransız Mahkemesinde Mühtelit 'Türk - Fransız mah kemesinde dün 36 davanın mü- rafaası yapıldı. Bunlardan 12 sinden davacılar ferağat ettiler. 6 sı hakkında ademi - salâhiyet, 4 ü hakkmda red, 12 si hakkrı- da da talik kararı verildi. “Abdülhamit veresine ait dava neticelendi. Mahkeme âdemi salâhiyet kararı verdi. Dün görülen diğer davalarda Türk hükümetinden istenen tağ minat miktarı 156 bin lira idi. Bundarı başka Madam Jipontiye isminde bir kadın, bir gemisinit Boğazlardan geçerken — durdü- rulduğunu, bu süretle zarar gör- düğünü iddia ederek 1,300,000 frank istiyordu. Bu dava da red- dedildi. Papa Dimitriyo isminde bif şirket te, İzmirdeki tütün depö” larından dolayı (22,700) lira ise tiyordu, Bu dava da reddedildi. Fransız mahkemesi reisi Â* ser, bu akşam memleketine dö” necektir. Mahkeme heyeti aza * ları da yarın gideceklerdir. Fransız mahkemesinde görü* lecek 12 dava kalmıştır. Bunlaf önümüzdeki teşrin evvelde biti” rilecek, mahkeme tasfiye edile” cektir. Mektebe gitmiyen çocukla” Tahsil çağında olup mekte?” te okuyan talebe sayısının yüf” de 73 olduğu anlaşılmıştır. Bir na göre yüzde 27 nisbetinde tö” lebe mektebe devam etmemek * tedir. Bunun iki sebebi oldui ileri sürülüyor: Biri talebemifi sıhhf ahvli, diğeri ailevi zaruret” lerdir.