Y—’"' başlıyanlar için:13 Zon b Plafon bricin sayılarından ahsederken dört kişilik tam t briç partisinin üç rabırdan, xeı rabırın da iki manştan mü- ekk_ep olduğunu söylemiştik. bi ir manş, bir trik kısmına, öi veya birkaç defada, otuz sa- y Yâzabilen tarafa aittir. ir manş, otuzdan fazla sayı '€ bitirilirse fazlası ikinci man- devredilemez. Bir taraf ilk manşı yaptığı za an diğer taralın, eğer varsa, Tik sayılarını, hükümsüz bıra- ir. Yani diğer taraf bir manş Yapabilmek için, evvelce yap- olduğu sayıları hesaba kat- an yeniden otuz sayı yap- mecburiyetindedir. ğ azan bir taraf üst üste ik' B hş yaparak rabırı kazanır. 'azan da bir taraf, arkasından |— Sa diğer taraf birer manş ya- î: Pürlar; bu takdirde, ikinci man- : ı:ırılk yapan taraf rabırı kaza- ti İlk manşı yapmak, zona gir- demektir. Beynelmilel kai- itlere göre, plafon briçte zona irmenin sayılar üzerine hiçbir iri yoktur. Fakat bazı mem- tketlerde ve İstanbulda zona tarafın, yalnız tam yapma Ve eksik fazla löve sayıları iki Misli olarak yazılmaktadır. unun için İstanbulda oyna- Tan plafon briçte zona girişin ir ehemmiyeti vardır. Zonda- oyuncular, taahhütlerinden azla löve yaptıkları zaman iki isli sayı yazacakları, taah'ıüt- lerinden eksik löve yaptıkları an iki misli ceza verecekle- Tiçin, deklarasyonlarını daha “tinalr yapmak mecburiyetinde- dirler, Zonda olmanın onöt, işkan ve Etm sayıları ile alt kısma yazı- m trik sayılarına hiçbir tesiri Sayı bahsini burada bitirir- ken, bilmiyenler için ihtilâfa Vesile olabilecek bir noktayı da ydedelim: Bir taraf b k şlem deklare tder de küçük şlem yaparsa, Yani bir löve düşerse, küçük Şlemin mükâfatı olan sayıyı ya- Zamaz, Bilenler için Bi DARL &v716 gı0542 AARS DALLI 6010135 B ARb &31 WıROVS SARI2 *? Aabdı Kâğıdı (S) vermiştir, L îlr(s) dört kör taahhüt etmiş- (Ö) oyuna pik damını oynı- Yarak başlar. (8) nin dokuz löve yapması akkaktır. Önuncu löve, ka- n bir üçüncü löve yapmak Yeklinde aranmalıdır. Eğer ka- iOlar iki hasma taksim olmuş n ne tarzda oynanırsa oynan> b’ı"ı bu löve yapılır. Fakat eğer İT hasma dört karo isabet et- Miş ise, (S) karonun as ve rua- Tnt oynamakla ancak iki löve Yapabilire Meğer ki karo damı h' Yanlı tesadüf etmiş olsun, ha da pek az bir ihtimale bağ- 'x_d.,_ Eğer kato hasımlardan bi- İnde damdan - başlıyarak dört Yi ise, (S) nin karodan üç el #Dabilmesi için iki tarz vardır. ( irinci tarz, üç yanlı damı V) da bulmak ümidile, morun k;'îne doğru elden ufak bir tze aktır. Dam ümit et- q.m gibi (Ö) da çıkarsa karo- ; Üç el yapmış demektir. akat Morun valesi (E) ta- :h"dln dam ile alınacak olur- '&Şs) tekrar el tuttuğu zaman, karosu bulunan hasımda —— | BÜYÜK BiR ARTiSTiN SEVDA MACER Çelini'n'n en meşhur eserlerinden biri 1527 de, Borbon dükası kuv- vetli'bir ordu ile Vatikan'ın ü- Papa Clement, alınacak bir ted- bir olmadığını görerek kilise- nin hazinelerini de beraber al- mış ve Vatikan ile Saint Ange- lo arasındaki tünelden bilistilfa- de bu şatoya sığınmıştı. Ron_ıAı a narşi içinde çalkanıyor, önüne gelen kılıcını kuşanıp, onun bu- nun hizmetine giriyordu. Bu şartlar altında Benevenu- to'da kolları böğründe kalamaz- dı, Taşıdığı şövalye ruhu buna birinci manidi. Sonra san'at da tehlikede bulunuyordu. Müstev- lilerin hücumuna karşı koymak her halde bir vazife idi. Çelini en büyük san'at !'ıınıl- si olan Papa Clement'in hizme- tine girdi. Cesareti, kılıç kullan- mıtğkı mehareti, zekâsı ile çok çabuk Saint Angelo_ gatosu- nun topçu kumandanlığına ta- yin edilmişti. Bir gün Papa har- bi seyrederken amatör topçu- nun atışlarındaki isabete hay- ran oldu ve onu huzuüruna ça- ——— koz üç tane ise, yine İl ü ı'ff’î royu yapabilir. Bu maksatla, iki el koz oynadıktan sonra karo- nun as ve ruasını çeker. Eğer karolar taksim olmuşsa hasım son kozunu kullanmak mecbu- riyetindedir; yok eğer, karo bir tarafta dört tane ise ve son koz da o tarafta bulunuyorsa karo- nun ruasını kesomîyecc!ılerdır. Bu suretle (S) dördüncü karo- yu morun son kozu ile kesme- ğe muvaffak olur. — i Prensip: Tı;hhudd ):ıîıılı; ; eğer bir rengi i î;:nıclıuı' ulğk kâğıdı morda, ayni rengin as, rua ve iki ı_ı_Iık kâğı- dı kendi elinde ise, diğer taraf- tan morda üç ve kendi elinde beş koz bulunuyorsa, koz oyna- madan evvel, elinden o rengit ufak bir kâğıdını oynıyarak mo- run valesini yapmağa çalışma- lıdrı. Eğer vale, (E) tarafından dam ile almırsa, taahhüdü ya- pan oyuncu tekrar el tutunca iki defa koz çekecek ve mevzu- bahs rengin dördüncü löves_inı mordaki son kozla kesecektir. ğırdı. Ne dileği olduğunu sor- du. İnce ruhlu artist sadece “Akıttığım kanların günahının affini dilerim" dedi. Bunun üzerine Papa da ona: (Yalnız şimdiye kadar değil; bundan sonra da akıtacağın kan ların günahını affettiririm.) mu kabelesinde bulunn ıştu. Şatonun surlarından, Bene- venuto topçul.rile birli<te düş- mana ateş açtığı vakit; savur- duğu gülleler o derece isabetli idi ki, kardinaller ve bütün ki. lise mensuplârı bile kırmızı el- biselerile serbest serbest surlar. da dolaşmaktan çekinmiyorlar- dı, Çünkü düşmana Çelini mu- kabil ateşte bulunacak en ufak bir fırsat bile vermiyordu. Çelini dindar bir insan değil- di. Din içir. değil; her yaptığı işte, her eline doladığı san'atta dikkatle ve artistik bir ruhla muvaffak olmaktan doğan bir zevki temin için harbediyordu. Nihayet Papa ile müstevliler arasında barış oldu. Papa Çeli- ni'ye hizmetlerine mukabil yir- mi beş altın vermişt.. Asker kıyafetini bir tarafa a- tarak Çelini, vakit vakit İtalya- yı baştanbaşa kavuran vebadan baba ve anasımın hayatta olup olmadıklarını anlamak için Flo- |ransaya doğru yola düştü. Baba sının vefatından ancak bir kaç gün sonra oraya vardı. Has. talık yatıştıktan sonra da aile- man zenginler, artistler, san'at seven insanlar ve bilhassa gü- zel kadınlar tarafından çok se- vilerek, çok aranılarak gezdi, dolaştı, 1534 te Papa Clement'in ölü- münden sonra tekrar Romaya döndü. Fakat eş.iz talihi ona burada da gene yetişmişti. Es- kidenberi düşman olduğu Pom- peo adlı bir adamla isarşı karşı- ya geldi. Tabii üştüler ve neticede Çelini üçüncü katil vak'asının günahını da boynuna almış oldu. Bundan sonra bir müddet gene vilâyetlerde do- laşmağa mecbur kaldı ve niha- yet Fransaya kadar uzandı. Fransa kıralı ona büyük bir hüsnü kabul göstermişti. Buna rağmen oralarda barımamıyor- du. Sıla hastalığına tutuldu ve gene Romaya döndü. Fakat, bu sefer tevkif edile- rek bir vakitler topçu ateşi ile müdafaa ettiği Saint Angelo şa- tosuna hapsedildi. Çalışmasına müsaade edili- yor, kendisine nisbi bir hürriyet bahşediliyordu. Fakat ne de ol- sa başmı her zaman yüksek tut- mağa alışan artistin bu hal ru- kunu eziyordu. Yatak çarşafları ni keserek biribirine eklemek suretile uzun bir ip yaptı. Nipa- yet bir gece ortalık tenha iken, kimseye görünmeden yavaş ya- vaş şatonun mazgallarından bi- rine bağladığı ipe sarılarak in- Çelini, sinden ancak bir tek kız ve bir de Romadaki erkek kardeşi kal- mıştı, Benevenuto Floransada - bir gün zengin bir tacirin istediği bir heykeli yapmakla uğraşır- ken kendisine ziyarete Michel- angelo'nun geldiğini haber ver- diler, Geniş omuzlu, derin ba- kışlı heykeltraşla karşı karşrya gelince sevincinden çıldıracaztı Nasıl sevinmesin ki, sonraları ikisinin de giriştikleri bir hey- kel müsabakasında Çelini'nin eserinin kabul edilmesi için son reyini veren gene bu büyük kalpli artist olmuştu. Bundan sonra Çelini'yi gene Romada Papa Clement'in hi- mayesinde çalışırken görüyo- Tuz, Şöhretten şöhrete sıçrayan artist, bir müddet resmi vazife de alıyor, fakat hayatının uzun zamanlar sergüzeştsiz. geçme- sini talih istemediği için bu es- nada erkek kardeşi bir düello- da öldürülmüştü. Kardeşinin intikamını, kana — mukabil kan almak hırsını bir türlü yenemi- yen Çelini bir gün kardeşini öl- düren zabite hücum ederek giırt. lağına bir hançer saplamış, ye- re serivermişti. Vak'a Papanın kulağına gi- der gitmez, Çelini'nin derhal idam olunması için emir çıktı. Fakat vaziyetten vaktile haber- dar olan Benevenuto, bir kola- yanı bulup Romadan sıvışiver- misti. Bir zamanlar Romadan hariç- te bir kaçak gibi değil, her za- Papanın yanında meğe başladı. “Tam yarı yolu geçtiği esnada nöbetçinin, inc ceği yere doğru gelmekte oldu- ğunu görünce müthiş bir kor- kuya düştü. U Korku ve heyecan içinde he- nüz zemine 7-8 metre bir me- safe varken Çelini'nin bilekle- rindeki kuvvet te son haddini bulmuş, artık vücudunu çeekmi- yesek bi rhale gelmişti. Elleri kanayor, alnından şakır şakır ter akıyordu. Bir an geldi ki, ne olursa ol- sun kendini talihe terketmek kararını verdi. Yere düştüğü zaman ağzın- dan, burnundan kan geliyor; sağ bacağı dizinden kırılmış, he tarafı fena halde zedelen- miş, fakat “sendini kaybetme- mişti. Fakat kendini yakalıya- cağından kortkağu nöbetçi de ortadan kayboluvermişti. Aca- ba bu dost kimdi? Sabaha karşı Çelini'yi yoldan geçen bir sütçü sırtına alarak bir kilise avlusuna bıraktı. Her tarafı ağrıyo., sızlayor, kırık dizi fena halde ıstırap veriyor- du. Fakat maksadına da nail olmuş, hürriyete kavuşmuştu. Çelini'yi kilise avlusundan Kerdinal Cornaro evine aldı. Bilâhare Papaya giderek onu affettirmeğe muvaflak — oldu. Çünkü Papa da bir vakitler, Çe- lini gibi; Saint Angelo şatosun- dan iple sark-narak kaçmıştı, Maamafih bu af ile serbest bıraklımamış, Kardiual Corne- ro'nun evinde; yaşamağa ve ça- lışmağa müsaade edil nişti, Bir zamanlar sc 'ra her ne- dense Papa Farnese, Çelini'ye gene düşman oldu. Rica ve is- rarlara rağmen onu Mona zin- danında çok fena şartlar altın- da, kısmen dize kadar su dolu, güneş girmiyen bir odaya attır- Hiçbir kayıt ve şarta tâbi ol- madan yaşamış, döğüşmüş; sev- miş, sevilmiş Çelini, hayatının en kara günlerini bu zindanda yaşamıştır. İntiharı düşündüğü | üzün günler; ancik dostların- dan aldığı mektuplarla, uyuya- bilmek için bo! afyonla kendini | avutabilmiştir. Altı aylık zindan hayatında Çelini'yi mütealdit defalar ze- hirlemeğe teşebbüs etmişler; yemeğinin ve salatasının içine elmas tozu serpmişlerdir. Nihayet bir gün Papanın faz- la şarap içtiği bir zamanda dostları onu affettirmeğe mu- vaffak olmuşlardır. İnsan zanneder ki, bu kadar eza ve cefa çektiği Romadan Çelini, bir daha dönmemek üze- re çıkıp gitmiş olsun. Halbuki ebedi şehir ve artistin çalışmak, san'at eseri yaratmak aşkı için- de henüz sönmemişti. Hâlâ topal ve sıhhati bozuk olduğu halde Çelini zindandan çıkar çıkmaz; bütün dünyaca meşhur minyatürlerinden birini yapmağa koyulmuştur. Kardinal Ferrara için yaptığı bu heykeli bitirdiği zaman, Fransa kralımın nazarı dikkati- ni celbetmiş ve almak istemiştir. Hattâ bununla da — kalmanış, bilhassa Çelini'yi Fransaya da- vet etmişti. Kralın davetini — kabul eden Çelini Floransa yolu ile Parise gitmeğe karar verdi. Yolda ak: rabasını ziyaret edecek, eğlene eğlene gidecekti. Ayni zaman - da Kardinal Ferrara da başka bir kafile ile Çeliniye refakat edi yordu. Kardnalin d şimal İtalyasında bası idi. Buraya vardıkları va - kit Kardinal onları kendi sara- yında misafir etti ve yalnız ola- rak Çelini'nin birinci François'- nın hizmetinde hangi şartlarla çalışacağını tespit etmek üzere Fransa'ya gitti. AL ARI İi eee | —Tki müavini ile Roma yolunu | tuttular, Iki gün iki gece yürü - | düler. Yorgun argın gün batar- | ken geceyi geçirmek üzere kü - | çük bir otele misafir oldular. Her artist gibi Çeilni de para- niın hesabını. bilir insanlardan değildi. Sanki Fransa Kralın - dan ihsanlara nail olmuş gibi mükellef bır yemek, â ısmarladı. | — Uç arkadaş yediler, içtiler ve eğlendiler. Bardak bardak yu -« varlanan şaraplar tesirini gös - termeğe başlamıştı. Nihayet geç vakte doğru Çelini büsbü - tün sarhoş olmuş, Fransa Kralı- | na karşı tahkirâmiz sözler sar « | fediyordu. Arkadaşları yatması için beyhude rica ediyorlardı. lini'nin saraydan firarı kı- ralın kulağına gitmiş olacaktı ki sabaha karşı üç kaçak, hâlâ | işünüşe devam ederlerken, has- sa askerleri tacafından muhasa- Ura edilmişlerdi. Kafası dumanlı kinci tahkirden büsl ç den çıktı. Demek arzusu hilâfı- na onu zorla çalıştırmak isteye- ceklerdi, Derhal kılıcına sarıldı ve “huyurun senyorlar; kralını- | zın emrini yerine getirmek isti- yorsanız, beni onun — huzuruna diri olarak götüremezsiniz! Em- rinize hazırım!,, diye bağırdı. Kardinal Ferrara, artistin atıl « gan tabiatini bildiği için, gönde- rilen askerlerin başına çok uslu akıllı bir zabit tayin ettirmişti. Gün görmüş, tecrübeli ve durul- muş bir adam olan yüzbaşı As- canio, artistin meydan okuma - sını sanki hiç duymamış gibi ae tından indi, Askerlerine uzak - laşmalarını, atlarını bağlamala- rını emretti. Çok eski bir arkadaş imiş gi- bi, samimi hâl ve etvarı ile Çe - lini'yi selâmladı. Çok yoruldu « ğunu, sofralarında — ona da bir lokma yemek, bir kadeh şarap verirlerse minnettar kalacağını söyledi. He 1 evvel bir gentle- men olan Çelini bu nezaket kar- şısında çok çabuk yumuşadı, e- ridi, Yüzbaşıyı sofrasma alarak kendi eli ile kadehini doldurdu. Biraz hoşbeşten sonra zabit Çelini'ye vaziyeti anlattı. Her halde kral onu istiyordu. Henüz Fransa topraklarında oldukları» bol şarap Çelini'nin Aylar sonra Çelini'yi Fransa- | ya çağırdılar. — Kraldan büyük hüsnü kabul gören artist gün - lerce hattâ haftalarca izaz edil- di. Fakat sonra iş aylık mescle- sine döküldüğü — vakit talihsiz artistin bütün neşesi kaçtı. Çün- kü ona, orta bir artiste verilen, sepe!ik üç yüz altın teklif edil - mişti. Doğuşta sabırsız bir adam o- lan büyük artist bunu aynı za - manda kendisine bir tahkir te - lâkki etti ve hiç kimseye haber vermeden beraberinde getirdiği iki ustayı alarak kralım Foun - tainbleu'deki sarayından ertesi sabah erkenden kalkıp kaçtı . Yanında kendisini ve iki ar - kadaşını ancak bir kaç hafta i- dare edecek parası vardı. Fakat ne beis var? — Fransa kralı gibi zengin ve san'at âşıkı bir adam ona geçinemiyeceği bir parayı teklif etmekle en büyük tahkiri reva gördükten sonra artık Fransada kalmakta mânâ var mıydı? Tekrar Romasına; ebe- di şehrine dönecekti. eserlerinden | nı; Fransızların o kadar fena a- | dam olmadıklarını, Kral Fran - | çois'nm fikrini — değiştirdiğini, ve ona hemen döndüğü takdir- de senede yedi yüz altın verece- ğgini söyledi. Ayni zamanda ge- ne çok mülâyim bir tarzda: *Fransa Kralının hiddetini bo - şuna celbetmekte bir mânâ yok. Hem bizde onun zindana yolla. dığı biçareler, en aşağı beş se- neden evvel kurtulamazlar,, sözlerini kulağına fısıldadı. Zindan kelimesi Çelini'nin ü- zerinde öyle fena bir tesir husu- le getirdi ki birden bire ayıldı, Gözleri yaşardı. Roma'daki dize kadar su dolu oda aklına geldi, “Öyle ise peki, gidelim,, dedi, Büyük artistin bu kederli ha« linden son derece teessür duyan yüzbaşı, sarfettiği sözlerden, nâdim olmuştu. Çelini'yi teselli ıiçin? 1 | Sonu yarınki sayıda | â